Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - cemaziyel

Sayfa: [1] 2 3 ... 7
1
Duyurular / Kitap Bağışı!
« : 26 Ekim 2017, 11:34:05 »

Konya'da Cansu Ceylan öğretmen, İlköğretim okulunda kütüphane kurmak için yola çıkmış. Kitap bağışı istemiş. Ben de "Kitap deyince akla KayıpRıhtım gelir!  :fight: " dedim ve konuyu buraya taşıdım. Az çok demeyelim boş geçmeyelim...

2
Tartışma Platformu / Ynt: Klişeler: Vefalı mı Belalı mı?
« : 22 Mayıs 2017, 18:18:19 »
Radyoda bu program yapılmıştı ama tabi mikrofon Hazal'da olduğu için içimizi yeteri kadar dökememiştik :P (ban hammer mı o?)

Klişe yazarın hikaye içerisinde attığı düğümlerden birini çözerken çok sık başvurulan bir yöntem kullanmasıdır. Kişilere göre değişiklik göstermez ama zamana göre değişiklik gösterebilir. Bir yazarın bulduğu muhteşem bir çözüm başka yazarlar tarafından tekrarlana tekrarlana klişe haline gelebilir. Zaman içerisinde bu klişeler geçerliliğini kaybedebilir. Ya da eski cazibesini kaybedebilir. Ama klişe olmaya devam ederler. O zaman da "Yazar düğümü çözebilmek için eski bir klişeye başvurmuş" diyebiliriz. Ya da "Bir zamanların ünlü klişesini huzurevinde ziyaret ettik." de olabilir.

Bazen attığınız bir düğümü çözebilmek için muhteşem fikrin gelmesini beklemek yerine "Amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok!" diyerek daha önce başkası tarafından bulunmuş bir çözümü uygularsınız. Eğer daha iyi bir çözüm çıkmazsa ve kurguya da oturduysa klişe eserde kalmaya devam eder. Esere özgünlüğünden ödün verdirmediği sürece klişe yazarın niteliğine etki etmez diye düşünüyorum.

Klişe bir düğümle karşılaşıldığında okurun aklına ilk gelen şeydir. Kimse daha önce okuduğu bir şeyin türevlerini döne döne okumak istemez. Esere aşık olduysa gider orijinalini tekrar okur. Dolayısıyla yazar çarpıcı bir etki istiyorsa eserin özünü oluşturan, vurucu noktalarda en azından klişeden kaçınmalıdır. Ama kurgu içerisindeki tali öykülerde bunların aşırıya kaçmayacak şekilde kullanılması okuru rahatsız etmeyecektir.

3
Harun... :D Sen niye bana veda etmeden gittin hemen bakayım, hı? Arkandan o kadar seslendim de duymadın bile :)

Bu arada fuar hasılatımı yazmamışım, onu da ekleyeyim:

* Gözletleme Listesi
* M4Y4: Nesil (İmzalı 8) )
* İhtiyar Logan #1
* Superman: Red Son

Gerekli Şeyler de Incal ve Uzumaki ciltlerini hediye etti sağ olsun :) İthaki'den de Hırsızlar Cumhuriyeti için editör kopyamı aldım, ciltleri geç de olsa üçledim.

Böyle... Çok fazla şey almadım bu sefer. İnternetteki bahar indirimleri sağ olsun, istediklerimin çoğunu ucuza kapatmıştım zaten daha önceden.

Yahu vedalaştığınız insanlarla aynı yöne gittiniz. Ben de algılayamadım. Tek vedalaşılması gereken ben çıktım ortamda. Neyse bi dahaki görüşmede karşılama yapmazsın sen  de ödeşiriz...

4
Biraz fireli de olsa güzel bir buluşmaydı :) İthaki ve Tudem stantlarını fethettik, heybelerimizi güzel kitaplarla doldurduk, bol kahkahalı gıyb... ehem... muhabbetler çevirdik. Veee rozetlerimizle fuarda hava bastık  8) Gelen herkese buradan kocaman teşekkürler.
bişey değil...

5
Kurgu İskelesi / Ynt: Son Nokta
« : 06 Kasım 2015, 13:16:51 »
-Bitti, her şey sona erdi. Bunca yıllık emek, uğraş, atıldığım maceralar, aldığım riskler... Hepsi bu an içindi işte. Ve sonunda başardım. Amacıma ulaştım! Bugünden sonra insanlar adımı anarken bana...
-Annenize yakıştırdıkları meslek gruplarıyla hitap edecekler.
-Ne diyorsun sen be? İnsanlık için çok büyük bir icat yaptım ben!
-Tekrar hatırlayalım sayın bilim insanı. Tam olarak ne yapıyordu bu icat ettiğiniz zamazingo?
-Zamazingo mu? Atom dönüştürücüsü!
-Her ne haltsa...
-Bazen seni neden karşıma alıp konuştuğumu merak ediyorum biliyor musun? Yani televizyonda kanalları gezmekten sıkılıp işe dalınca açık unuttuğum kadın programı gibisin. Kafamı kaldırıp fark edince kendimden tiksiniyorum...
-Aşağıla tabi. Hakkındır. Ben kendimi hatırlatayım istersen. 5 yaşından beri arkadaşınım. Belki senin kadar okuyamadım ama benim de şu hayatta faydalı olduğuna inandığım bazı fiillerim olmuştur. Mesela 12 yaşındayken senin hayatını kurtarmış olmak gibi. Gerçi şimdi bunun insanlığa faydalı olduğunu tekrar sorgulamaya başladım.
-Gene başlama Semih. Tamam, sana hayatımı borçluyum bunu inkar etmiyorum. Zaten o günden beri bu minneti kullanarak sırtımdan geçindiğini de görmüyorum değil ama...
-Yazıklar olsun! Sayemde bütün okulları birincilikle bitirdin! Sanıyor musun ki o ödevleri, sınavları tek başıma yapamazdım! Demek beni bu kadar aptal sanıyordun ha? Yazık! Benim sayemde her şeyin üzerinden iki kere geçerek diğerlerinden daha üstün bir öğrenci oldun. Üniversitede tökezlemenin sebebi de zaten benim seninle aynı okula gitmemiş olmamdır.
-Gerçekten bunu bu şekilde açıklayabilecek başka bir insan var mıdır bilemedim. Üniversite sınavını kazanamayacağını bilerek girmedin. Ama bu seni kalkıp benim evime yerleşmekten alıkoymadı. Hem sana hem kendime bakmak zorunda kaldığım için okulu bitiremedim.
-Nankörlüğün bu kadarı... Pes doğrusu! Senin bütün ev işlerini ben yaptım be! Bu kadar şikayetçiysen defolup giderim buradan! Sana yeni icadınla başarılar dilerim! Hayatını borçlu olduğun adama böyle davranıyorsun demek! Seni kurtarmasam o gölde balıklar senin atomlarını dönüştürürdü artık.
-Offf, gel buraya başımın belası. Özür dilerim, tamam. Bazen çok sıkıyorsun canımı, geri dönüp o göle tekrar atlayasım geliyor.
-Kuru bir özür... Neyse tamam.
-Çok özür diliyorum Semih Beyefendi hazretleri. Ne olur affedin beni! Kapanayım mı ayaklarına?
-Tamam yeter istemez. Bu kadar sululuk kafi...
-Neymiş icadımın insanlık tarafından bu kadar nefretle karşılanacağının sebebi?
-Sen insanları sefaletten kurtarmayı vaat ediyorsun.
-Evet.
-Senin makinenle kurşunu altına dönüştürebilecekler.
-Tam olarak makine diyemeyiz de neyse... Ne var bunda?
-Sanıyor musun ki bunu fakir insanlar kullanacak da zenginleşecekler?
-Yeterince altın olursa kimse birbiriyle savaşmaz.
-Yeterince altın verirsen yeteri kadar olmayan başka bir şey için savaşacaklar.
-Ne olacak peki?
-Önce bu icadı ele geçirmek için tonla para dökecekler. Tabi ki bunu kim yapacak? En zenginler. Daha zengin olmak için değil kendilerinden daha zengini olmasın diye... Sonra parayla ele geçiremeyenler silah kullanacak. Hükümetler korumaya almaya çalışacak. Yeni bir savaş patlak verecek. Bir çok insanın hayatı tehlikeye girecek. En başta da senin... Senin peşine düşecekler ve bu sefer kusura bakma senin hayatını kurtaramam. Kıytırık üç, beş dalga değil boğuşmam gereken.
-Tamam, her şeyi buraya bağlamana gerek yok. Yani bu icad savaş çıkaracak diyorsun?
-Hem de en büyüğünden...
-Hayatımı buna adadım ben Semih! Karanlık çağ simyacılarının rüyasını gerçekleştirdim. Tam yirmi yıl dünyanın her yerinde araştırmalar, deneyler yaptım! Şimdi sen kalkmış bu icadın insanoğlunun sonu olacağını mı söylüyorsun!
-Daha önce sormadın ki...
-...
-Hop, hoop! Dur bakalım! Bırak şu tabancayı bakalım.
-Dur, bırak beni! engel olmasana be adam!
-Nereden buldun bu şeyi? Dur şarjörü çıkarayım. Namluya da mermi sürmüş! Ciddiymiş ulan bu!
-Ciddiydim tabi. Önce şu zamazingoyu, sonra kendimi vuracaktım!
-Şimdi zamazingo mu oldu?
-Çekiç! Çekiç yok mu?
-Otur oturduğun yerde! İcada da kendine de zarar vermeyeceğiz Tahir!
-Ne yapacağız ya?
-Bu zıkkımı kendi ütopyanı kurmak için kullanabilirsin. Elinde sonsuz bir para gücü var.
-Hımm... Yalnız zıkkım değil atom dönüştürücü...
-Atom dönüştürücü tamam... keyfin yerine geldi bakıyorum.
-Seviyorum lan seni!
-Bana ikinci kez hayatını borçlanıyorsun yalnız... yeni ütopyana benim adımı verirsin herhalde!
-Semih Cumhuriyeti... Kulağa kötü gelmiyor doğrusu...

6
"Bu düvelloda çok zorlanacağımı biliyordum :'("

İlginç bir konu olmuş, bence güzel bir düşünce. Lakin hikayelerin birbirinden bağımsızlığı sersemletiyor gibi. İlkinin atmosferinden kurtulamadan ikinciye atlayınca ikinci hikayeye biraz haksızlık oluyor gibi. Belli bir ortak noktada kesişseler okumak daha keyifli olabilir gibi. Katılan arkadaşların ellerine sağlık :)

7
Kurgu İskelesi / Ynt: Huzura Kavuşmak
« : 16 Ağustos 2014, 10:50:57 »
İlk öykü için kötü değil. Ufak tefek yazım hataları var fakat bu konuda benden daha iyi arkadaşlar var. Yorumlamak bana düşmez.  2. tekil şahısta anlatman okuyucuyu itiyor biraz. Hikayeye girmekte zorlanıyoruz. Yani böyle bir şey yapılacaksa da isim verilmemeli bana göre. Birinci tekil şahısta anlatsan çok daha etkili olabilirdi diye düşünüyorum. Bir de çok fazla girdi var. Fakat bunlar toparlanıp bir yere bağlanmıyor. Adamın kirli işlerini gören ellerinden bahsediyorsun ama ne tip kirli işleri var bilemiyoruz. Komşu öyküye niye girdi? "hiç kimse" denen varlıkla öykünün ilişkisi nedir? Sevgilisiyle de problemi yok adamın. Niye intihar düşünüyor? daha da önemlisi nasıl ölüyor? Ben ölüm nedenini de anlamadım. Dünden kalan yoğurt kaşıklanarak ölünseydi memlekette bekar yaşayan adam kalmazdı. Zamanla daha iyi olacağına inanıyorum :)

8
Tartışma Platformu / Ynt: Hikaye Eleştirileri
« : 14 Ağustos 2014, 21:55:25 »
Şimdi yanlış anlaşılma olmasın. Ben muhteşem eleştiriler yapıyorum ama takdir edilmiyor, bu da beni çok üzüyor, gibi düşünen fantastik bir karakter var mıdır? Bilemiyorum. Lakin eleştiri olmazsa amatör yazarlar gelişemez, iyi yazarlar da yerinde sayacağından paylaşım yapmaz. Şahsi görüşüm, isimle örnekleyeceğim, mit eleştiriye küseceğine 10 tane yazar forumu bıraksın. Varsa bunu önleyecek önerileriniz tekrarlıyorum çıkış yolu bulalım. Fırtınakıranlar eleştiriye küsmesin :(

9
Tartışma Platformu / Hikaye Eleştirileri
« : 14 Ağustos 2014, 16:44:06 »
Bir çoğumuz buraya hikayeler yazıp iyi okurların bunları okuyup eleştirmesini bekliyoruz. Gerek forumda gerekse aylık öykü seçkilerinde üyelerin bir çoğunun eleştiriye kapalılığı, eleştiren kişinin yazısına "Kızma ama", "darılma ama", "hevesini kırmak istemem ama" benzeri cümlelerle başlamasına sebep oluyor. Daha da kötüsü bu iyi okurlar "İyilik yapıp bi de kötü mü olacam kardeşim banane" moduna girip hiç yorum yapmayabiliyorlar. Zaman içinde hiç yapılmayan eleştiriler hikaye kalitesinin yerinde saymasına, iyi yazarların kendine bir şey katamayıp hikaye paylaşmamasına sebep oluyor. Forumdaki hikayelerin tarihlerine bakarsanız kalitenin giderek daha da düştüğünü fark edeceksiniz. (Kimseyi de tenzih etmiyorum. Çünkü yeterince eleştiri yapılmamasının doğal sonucudur bu.) Kalite bu hızla düşmeye devam ederse Posta gazetesinin şiir köşesinden farkımız kalmayacak.
Şimdi diyeceksiniz ki: Efendim yapıcı eleştiri var, yıkıcı eleştiri var. Yok bazı insanlar eleştiri yapmayı bilmiyor falan filan. Yüz yıllık klişeleri sıralamadan evvel bir kaç cümle de bu konu için yazayım. İnsanlar rahat yataklarında yayıla yayıla Patrick Rothfuss veya Brandon Sanderson kitaplarının sayfalarını çevireceğine bilgisayar başında sizin yazdığınız amatör yazıları okuyorsa bunu beleşçiliklerinden yapmıyorlar... "Buldun bedava hikayeyi okuyorsun bi de kötü yorum yapıyosun." havanızdan vaz geçin. Çok alakasız eleştiriler geliyorsa dikkate almak zorunda değilsiniz. Muhakeme yeteneğiniz olduğunu düşünüyorum. "Hobi olarak yapıyorum kimsenin okuyup yorum yapmasını istemiyorum" diyorsanız da hikayenizin sonunda belirtirsiniz yorum yapılmaz.
Sizin de burada daha düzgün hikayeleri okumamızı veya amatör yazarların gelişmesini sağlayacak başka önerileriniz varsa yazabilirsiniz.

10
Kurgu İskelesi / Ynt: Yaşlı Upirin Başına Gelenler
« : 11 Ağustos 2014, 18:25:20 »
Güzel bir hikayenin başlangıcı olacak gibi. İlgi çekici merak uyandırıcı bir başlangıç olmuş. Oldukça da akıcı. Muhtarın konuşmasında noktalamalar olsa birbirine karışmaz bazı cümleler. Bir de bir iki tekrar edilmiş kelime var. Kafamda sahneyi canlandırdığımda garip gelen bir tek şey oldu kusura bakmazsanız... Muhtarın arkasındaki kalabalık başlarda sinirli sinirli söylenirken sonlara doğru hiç bahsedilmemiş. Bana silahlı, amacı 'yaratık' öldürmek olan bir grubu sakinleştirmek bu kadar kolay olmamalı gibi geliyor. Belki onlarla ilgili birkaç cümle daha...
Elinize sağlık devamını bekliyorum :)

11
Kurgu İskelesi / Ynt: Gemileri Yakmak
« : 04 Ağustos 2014, 18:48:02 »
Arkadaşım altı üstü 11 ay gecikti bölüm ne sabırsız çıktınız. Ramazandan ramazana yazıyoruz işte... Siz pozitif düşünmeye devam edin, yeni bölüm gelecek. İhsan Dedi sözcüklerini wordda düzeltmekten bıktım bi ara... tırnağı kapatmışım hala içinde kalan noktaya göre muamele çekiyor. Cemal kim bilmiyorum ama çok arkadaş canlısı bir kardeşimiz ki sürekli dostum diyor. :D yeni bölüm iki seneye kalmaz düşer ;)

12
Kurgu İskelesi / Ynt: Gemileri Yakmak (Yeni Bölüm)
« : 31 Temmuz 2014, 18:21:43 »
SALAMAN

İkindi namazını üç kere tekrarladı Hekim. Kafasındaki düşünceler bir türlü ağzından çıkan sözlerin manalarına erişmesine izin vermedi. Namazdan sonra ise diğerlerinden uzakta bir köşede kalıp vicdanını sorgulamaya başladı. Kimlerle yola çıkmıştı? Yaptığı şey doğru muydu? Hakkında hiçbir şey bilmediği insanların peşine düşüp yıllardır hizmet ettiği okula ihanet etmişti. Fakat ne uğruna? Medrese basmaları onların kötü niyetlerini belli etmemiş miydi? Başta onları tanımıyor olması bir özürdü belki… Ya şimdi? Yol arkadaşlarından bir tanesi azılı bir deniz haydudu, katil ehli kitap bile olmayan bir kafirdi. Bir diğeri kokusundan yanına yaklaşılmayan bir Hıristiyan tüccar… Bunları kabullenebilmişti. Fakat vicdan sahibi olmayan bir büyücü? İslam’ın kurallarını bilmesine rağmen yasakladıklarıyla hareket eden bir münafık?

O, kafasındaki soru işaretlerini şüphe ipine birer birer asarken dost bir gülümsemeyle yanına birisi oturdu. Cafer elinde yulaf ekmeğine sarılı bir parça et ve su kırbasıyla yemeğe oturmamış arkadaşına yarenlik etmeye gelmişti. Gülümseyerek kabul etti getirdiklerini. Ekmeğin içerisine çaktırmadan göz atıp kuş eti olduğunu fark edince rahatlayıp yemeğe koyuldu.

“Hayırdır inşallah dost? Pek düşüncelisin…”  Dedi Cafer ağzındaki lokmayı yutunca.

“Hayır mı, şer mi; yolun sonunda göreceğiz inşallah. Bu büyücü bir acayip adam... Kafamı bulandırdı doğrusu. Ne düşüneceğimi şaşırdım.”

“Allah bizim hayır sandıklarımızdan şer, şer sandıklarımızdan hayır çıkaran değil midir? Sen ona güven.” Dedi gülümseyerek. Sebebini bilmese de bu adamın onu teskin eden bir hali vardı.

“Haklısın dostum. Fakat içimdeki garip şüphe beni kemirmeye devam edecek. Bu yola çıkmakta doğru mu yaptım kestiremiyorum.”

“Yol yanlış olmaz. Yolun bir başlangıcı ve sonu olur. Başlangıçları biz seçemeyiz. Bizler sonunu seçebiliriz ancak. Eğer çıktığın yolun sonunun doğruluğuna inanıyorsan yol doğrudur.” Her verdiği cevaptan sonra gülümsüyordu Cafer.

“Fakat ben yolun sonunu da göremiyorum ki! Elimdeki tek ipucu, aynı yolda yürüdüğüm kişiler. Onların gördüğü son benim hayal ettiğim son değil.”

“Onlar senin yola çıktığın kişiler değil. Yolunun kesiştiği kişiler. Farklı amaçlara giden yollar aynı noktada kesişebilirler.” İkisinin de yemeği bitmiş fakat muhabbetleri devam ediyordu. Cafer bir ağacın dibine bağdaş kurmuş, ellerini de birbirine kilitlemiş Hekim’in göremediği uzakta bir noktaya bakarak konuşuyordu. Hekim ise tamamen ona dönük dizlerinin üstünde oturmuş, bir talebe gibi sorular sorup ilgiyle cevapları dinliyordu.

“Peki senin yolun nerede başladı? Ve nereye varıyor?”

“Ah!” dedi ilgiyle Cafer bu soru karşısında, “Sana verdiğimiz sözü tutmanın zamanı geldi demek. Pekala, anlatayım da dinle:

“Ben Isfahan’da kendi halinde bir kitapçının çocuğu olarak geldim dünyaya. O kitapçı dükkanıdır işte benim büyüdüğüm yer. Daha doğrusu o kitaplar…

“Babam diğer kitapçılar gibi değildi. Özellikle nadide eserlerin peşinde koşardı. Özel alıcı ve satıcılar da bunu bilirler, nadide kitaplar söz konusu oldu mu onu bulurlardı. Ben de ne zaman böyle bir kitap gelse dükkana alıcısı gelmeden alır okurdum. Allah’a hamdolsun. Böyle bir yetenek bahşetmiş bana.  Hızlı okurum, okuduğum da kalır aklımda.” Kendinden bahsedince yüzü kızarmıştı Cafer’in. Hekim bunu onun temiz dünyasına vermişti.

“Demek ilim konusundaki bilginin kaynağı bu kitaplar… Ben de Bağdat Medresesi’nden bir deha ile tanıştığımı sanmıştım.” Hekimin sorusu zaten mahcup olmuş adamı bir kat daha utandırdı. Yüzünü öne eğerek anlatmayı sürdürdü.

“Aslında çağırmadılar değil. Fakat pederden kalma dükkanı bırakıp gidemedim. Kütüphanesini ziyaret amaçlı defalarca gezmişimdir lakin. O ne muazzam hazinedir öyle! Her gittiğimde on kitaptan aşağı okumadan dönmemeye uğraşıyorum.”

“Zor olmuyor mu?”

“Aslında Arapça olanlarda zorlanmıyorum da eski rumca çok zorluyor. Bir de firavun yazmaları var. Onları çözmeye uğraşmaktayım bilen kalmamış o yazıyı.” Cafer, bunları o kadar doğal, o kadar abartısız anlatıyordu ki Hekim kendisini elif-ba’yı yeni sökmüş bir velet gibi hissediyordu.

“Kitaba, yazmaya bu kadar değer veriyordun da bizim kütüphanedeki yazmaları yakmalarına neden ses çıkarmadın?” Öfkeyle sormuştu bu soruyu. Bir anda onun kitapları ve yazmaları üst üste yığarken görüntüsü gelmişti gözünün önüne.

“O yaktığım yazma benim bir çalışmamdı zaten. İlime bu kadar değer vermiş bir medresede, o yazmaların yakılmasına göz yummayacak birisi muhakkak vardır diye düşünmüştüm. Haksız da çıkmadım.” Diye cevapladı gülümseyerek.

“Ya ben de çıkmasaydım ortaya? O zaman yakılacaktı bütün kitaplar, öyle mi?”

“Ortaya topladığım kitapların hepsinin kopyaları Bağdat kütüphanesinde mevcuttu. Onların yakılmalarına göz yumacak insanların elinde olmalarındansa yakılmaları daha iyidir.” Bu cevaptan sonra başını eğme sırası Berberi’ye gelmişti. Sonra konudan uzaklaştığını fark edip lafı çevirdi.

“Peki bu adamları nereden buldun?”

“Esasen onlar beni buldu dostum. Bir Cuma vakti camiden çıkıp dükkanıma geldiğimde o ikisini kapımda bekler buldum. Bana danışmak istedikleri bir konu olduğunu söylediler. Hemen dükkanı açıp içeri aldım. Benim methimi yolda karşılaştıkları bazı insanlardan duymuşlar. Ellerinde olan bir düzenekle alakalı kendilerine yardım edip edemeyeceğimi sordular. Kapıma gelen insanı geri çevirmek de adetim değildir. Düzeneği görürsem eğer yardım edebileceğimi söyledim. Heybelerinden katlanmış kalın keçe kumaşı çıkarıp önümdeki masaya bıraktılar. Masadan kaldırmadan yavaş yavaş önümdeki engelleri kaldırmaya başladım. Her katı açtığımda biraz daha merak uyanıyordu içimde. İnsanın karşısına her gün gelmiyor böyle nadide düzenekler dostum.

“Nihayet o değersiz kumaş parçasının içinde onu gördüğümde heyecandan küçük dilimi yutacaktım. Öylesine basit bir düzenek fakat öylesine muhteşem ve kusursuz... İlk dikkatimi çeken şey dışını tamamen kaplamakta olan bakır tabakanın üzerindeki işlemelerdi. Akçaağacın dalları öylesine güzel işlenmiş. Yapraklarının her biri üzerinde ince ince çalışılmış. Üzerine baykuş dahi tünemiş. Sen de gördün değil mi güzelliğini dostum?”

Görmemişti fakat doğruyu söyleyip karşısında aşkla tarif eden adamın heyecanını bölmemek adına onaylarcasına başını salladı Berberi ve zaten karşıdakinin beklediğinin bir cevap olmadığını kendisine bakmadan devam etmesinden anladı.

“Bu bakır tabakanın üzeri camekanla örtülüydü. Kenarları ise altınla mühürlenmişti. Düşündüm; bunun bir sebebi olmalıydı. Yapan zat içerisinin havayla temas etmesini istememişti belli ki. Camekanın içinde bakır tabakanın tam ortasına çakılmış bir de gümüş temren vardı. Öylesine küçük bir şeyin üzerindeki işlemeler gece mehtabını kıskandırır dostum. Temrenin ucunda işlenmiş şahin ardına sabah yellerini almış gibi, öylesine süzülüyor. Her parçasını incelediğimde hayretim ve hayranlığım katlanıyordu. Yalnızca ilmi bir düzenek değildi karşımdaki, aynı zamanda bir sanat eseriydi.

“Ellerim titreyerek avucuma aldım onu. Ne işe yaradığını öğrenmek için sabırsızlanıyordum. İlk dikkatimi çeken şey yanlarda bulunun yuvalar oldu ki bu bir kilit düzeneğinin varlığını gösteriyordu. Yani ikinci bir parçası vardı ve bu parça ilki olmadan düzgün bir şekilde çalışmayacaktı.

“Elimde sağa sola çevirdiğim düzeneğin herhangi bir işe yaramamasının sebebinin bu olduğunu anlattım onlara. Adam beni dinledikten sonra onu eline aldı… O anı sana kelimelerle tarif edebilmemin bir yolu yok dostum. Onun eline geçtiğinde gümüş şahin, avına yönelmiş gibi kanatlandı adeta. Akçaağacın dalları bir anda çiçekler açtı. Baykuşun gözleri parladı. Bir hicaz ezgisi çalındı sanki kulağıma o an. Aklımın bana oynadığı oyunlar neticesi kendimden geçmişim. Beni uyandırıp su içirdiler. Sonrasında düzeneğin sırrını gösterdiler. Nereye götürürse götürsün, ne yöne döndürürse döndürsün temren hep aynı yönü gösteriyordu: Garbı!

“Bu ilim olamazdı. Bundan kesinlikle emindim. Bu büyü olmalıydı. Yeniden isteyip elime aldım bakır tabakayı. Kül suyu dökülmüş çiçek gibi canı çekildi birden bire. Hemen arkasını çevirip eser sahibi imza atmış mı diye baktım.” Cafer susup ağzı meraktan bir karış açık olan Berberi’nin yüzüne baktı gülümseyerek. Hekim bu gereksiz sessizliğe daha fazla dayanamadı:

“Eeee? Kimmiş eser sahibi?”

“Meryem El İcliyye!”

“Meryem El Usturlabi?”

“Ta kendisi! Usturlablarından bir iki tanesini görmüştüm fakat böyle bir aletle uğraştığını hiç duymamıştım.”

“Ben büyüyle uğraştığını hiç duymamıştım.”

“O kısmıyla alakası olduğunu düşünmüyorum, dostum” dedi Cafer yüzünü çevirerek. “Tabakanın arkasında sadece imza yoktu. Aramca bir takım yazılar da vardı. Bu yazının başkasına ait olduğu belliydi. Yani Meryem’in eserini bir başkası ele geçirip bunu bir büyüyle bir şeye yönlendirmiş. Altına da bir yazı yazmış. Yazıyı okuduktan sonra fazla tereddüt etmedim. Dükkanı ve kitapları, içlerinden işime yarayabilecek üç beş tanesini yanıma aldıktan sonra, küçük kardeşime verdim. Zaten pederim öldükten sonra miras yüzünden yüz yüze bakamaz olmuştuk. Bu sayede o hususu da tatlıya bağlamış oldum.”

“Ne diyordu yazıda?”

“’Yolun açık olsun şahinin efendisi,
Güneş battığında baykuşun gözüne bak,
Engin denizlerin ardında hazinesi,
Salaman seni beklemekte olacak.’”

Dörtlüğü aklında ölçüp tarttı hekim. Bahsi geçen Salaman muhakkak Süleyman olmalıydı. Demek gerçekten bir hazine vardı! Bunları aklından geçirirken odun ateşinin aydınlattığı adamın yüzüne gözlerini dikerek konuştu:

“Öyleyse gerçekten Süleyman’ın hazinesi var!”

“Bu kadar zahmeti alelade bir şeyi saklamak için çekmiş olamazlar. Yani bu düzenek çağımızın çok ötesinde, kullanılan büyü ise çok kuvvetli. Daha kim bilir nelerle karşılaşacağız.”

“Muazzam bir şey olmalı.” Diye sessizce içinden geçirdi Hekim. Hazinenin boyutunu tahayyül etmeye çalışıyordu fakat ne kadar büyük olsa bu kadar zahmete değeceğini kestiremiyordu. Bir oda dolusu saf altın, medreseye ihanetin bedelini ödeyebilir miydi? Ya da bir koca elmas Drakkar’ın gemisini ve tayfalarını satın alabilir miydi? Kafasında sorularla boğuşurken Cafer aklını okurmuşçasına konuştu yeniden.

“Sadece altın olarak düşünmemek gerekli bu hazineyi. Dinarla satın alınamayacak şeyler de var.”

“Ne demek istiyorsun? Başka ne olabilir ki buradaki hazineden kasıt?”

“Hazine lafından hemen önce baykuştan bahsediyor dörtlükte. Yani bu hazine baykuşla ilintili olmalı. Baykuş da eski Rumların sözde ilim ilahesi Athena’nın hayvanıdır.” Konuşmasına ara verip Hekim’in söylediklerine anlam vermeye çalışan bakışlarını yakaladığında devam etti: “Bilmem kulağına gelmiş midir, eski Rum yazmalarından Salaman ile Absal’ın hikayesi? Eğer bu ikisini birleştirirsen…”

“İklikolas’ın kütüphanesi!” diye haykırdı Hekim, daha karşısındaki sözünü bitirmeden. Çok heyecanlanmıştı. Varlığının gerçekliğinden emin olmadığı bir şeydi bu yapı. Fakat düşününce bu da yalnızca bir varsayımdı. Belki altın ve mücevher dolu bir sandık, belki gizli hikmetlerle dolu bir oda, belki de hiçbir şey… Evet! Bu olasılık da mevcuttu. Oraya kadar gidip ellerinde koca bir hiçle dönebilirlerdi. Fakat bu insanlar hayatlarını bir hiç için geride bırakmazlardı. Orada ne olduğunu muhakkak bilen bir kişi varsa bu ancak dörtlükte bahsi geçen şahinin efendisi olmalıydı. Şahinin efendisi aklına geldiğinde Farisi dostundan izin isteyip hastasının durumunu kontrol etmeye gitti.

Spoiler: Göster
Yıl olmuş neredeyse yüzüm de tutmuyor aslında ama neyse. Paslanmışımdır yazmaya yazmaya. Bol bol hata bulabilirsiniz :)


13
Kurgu İskelesi / Ynt: Güven
« : 15 Ocak 2014, 10:29:25 »
Okuyup duruyorum senin hikayelerini fakat yazacak bir şey bulamıyorum. :) Bana daha çok bir korku filminin youtube a koyulmuş bir tanıtım videosuymuş gibi geliyorlar. "Sinemaya gelse de izlesek" diyorum. "Bu film de tutar" diyorum. Bilmiyorum belki de hikayenin öncesini/sonrasını yazmak lezzetini azaltacak :)

Detay konusuna gelince, korku yazarken detayı minimumda tutmak gerektiğini düşünüyorum. daha temel şeylerden bahsetmek... Loş bir oda gibi: zihin yaratılan dünyanın içine girebilmeli fakat gördüğü nesneleri hayal gücüyle yorumlamalı...

14
Kurgu İskelesi / Ynt: Gemileri Yakmak
« : 08 Ocak 2014, 20:48:14 »
Öncelikle hoşgeldin Nisancık. Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için. Uzun zamandır vakit darlığından dolayı yeni bölüm ekleyemiyorum. İnşallah kimseyi üzmeden bitireceğim öyküyü :)

15
Kurgu İskelesi / Ynt: Kırlangıç'ın Düşü
« : 17 Aralık 2013, 19:44:29 »
Eline sağlık. Çabuk bitti biraz. Bu karakterin yer aldığı bir roman okumak oldukça keyifli olacak diye düşünüyorum. :)

Sayfa: [1] 2 3 ... 7