Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - pleasant^^

Sayfa: [1] 2 3 ... 79
1
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıpkısa Kulübü
« : 21 Mart 2010, 23:28:01 »

Ne yazık ki çatal,bıçak sayısının ve topuk boyutunun zeka seviyesini yükseltmeyeceğini bilemeyecek kadar entellektüeldiler,bu onları ölümlü kıldı.

2
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Peggy Sue Ve Hayaletler
« : 02 Şubat 2010, 15:17:11 »
kitapları okumadım ama isim bana Buddy Holly'nin şarkısını anımsattı. :D

3
bir kaç sene evvel okumuştum,hikaye iyi değildi ama kraliçeyi kurtarmak hoşuma gitmişti,haritada kaybolmak da ne zaman bitecek ki bu diyerek geçmişti.

4
Televizyon / It's Always Sunny in Philadelphia
« : 27 Ocak 2010, 21:51:25 »


Philadelphia’da kendi halinde bir İrlanda barı işleten dört kafadar, iş yaşamının ve insan ilişkilerinin yetişkin dünyasına adım attıklarında hayatın sadece kendileri etrafında dönmediğini görecek; çarpık ve küstah bakış açıları, yanlış yargıları ve tutarsız kararları başlarını sık sık derde sokacak. Hepsi birbirinden sahtekar ve muhalif olan ve kişisel çıkarları için yalan söylemekten çekinmeyen bu sıradışı işletmecilerin karakterlerindeki kusurlar onları zor durumda bırakacak ve can sıkıcı sonuçlar doğmasına sebep olacak.
Her seferinde yaptıkları hataların sorumluluklarını yüklenmekten de kaçınan ve yaşama olabildiğince günü birlik ve yüzeysel yaklaşan kafadarlar aslında hayatta karşılaşabilecek en kötü insan örnekleri olarak izleyicileri hem kızdıracak hem de bol bol güldürecek. Dizinin eşcinsellikten kürtaja, gençlere içki satışından ırkçılığa her türlü tartışmalı konuya karakterleri aracılığıyla getirdiği politik olarak tamamıyla yanlış yaklaşımlar son derece zekice yazılmış senaryosu sayesinde amacına ulaşıyor.



DÖRT ARKADAŞ HAYATIN SIRADAN MESELELERİNE ABSÜRD YORUMLAR GETİRİYOR.

Egoları tavana vurmuş, ama hiçbir işte dikiş tutturamamış dört arkadaş... Çarpık bakış açıları ve kararsızlıkları yüzünden başlarını boyuna derde sokuyorlar. Salaş bir İrlanda barı işleten Mac, Charlie, Dennis ve Dee dörtlüsüne Danny DeVito da eklenince bulaştıkları belalar efsaneye dönüştü. Televizyon tarihinde onlar kadar ahlaksız karakterler görülmedi.alıntı.

Açıkçası hayatıma neşe katan şu sıralar izlediğim en sit-com türü dizi.How i met your mother'la neden karşılaştırılır bilmem,bence karşılaştırılamayacak kadar eşsiz dizi.
Nightman'den Greenman'e,Charlie'nin salaklığından Dennis'in narşistliğine,McPoyle kardeşlerden Matthew'e kadar her bölüm çılgınlar gibi güldürten mükemmel yan karakterlere,hayat felsefesi olacak mottolara sahip dizi.

Sonra arkadaşlık harikadır,aile önemlidir gibi bir mesaj verme derdi de yok.Senaryo,yapım,oyunculuk aynı kişilere ait.Yeme de yanında yat yahu.

Buğadar evet.

5
Sinema / Ynt: Dorian Gray
« : 27 Ocak 2010, 21:09:19 »
Biliyorum o uyarlamayı :D O kadar korkutmadı canım,hayalimde canlandırdığımdan çok daha farklı olabileceğinden izleyemiyorum. :P

6
Sinema / Ynt: Dorian Gray
« : 27 Ocak 2010, 19:45:15 »
Filmi izlemedim,fekad kitap şahaserdi.Filminin çıkacağını duyunca hayıııığğğıröhühü diye üzüntü duymuştum,izlemeye korktum. :P

7
Düşler Limanı / Ynt: Delik Gökyüzü
« : 27 Ocak 2010, 19:07:30 »
Teşekkür ederiiim.Ben de emin olamamıştım,konuşmalar düşüncelerle karışacak falan.Tavsiyen için sağol  :) (ne çılgın bir ifadedir bu ya  :D )

Şu sıralar bütün yazılarım şarkı sözlerine benzemeye başladı;hadi hayırlısı belki ilerde söz yazarı,müzisyen falan olurum :P  :D

Uzun süredir yeni bir hikaye yazmıyordum,sağolun okuduğunuz için ve yorumlar için  :)

8
Düşler Limanı / Delik Gökyüzü
« : 25 Ocak 2010, 19:41:23 »
Fantastik mi değil mi bilemediğimden buraya koydum.15-20 dakikada yazdığım kafayı yemiş bir adamın hikayesi ya da başka bir şeyi onu da bilemedim.



"Susamak..."

“Pembe karların üzerine mor karlar yağıyordu. Etrafını aydınlatması için dikilmiş,ama sönük ışığyla sadece dibine ışık verdiği için içine kapanmış bir lambaydı o. Çocuk birkaç adım ötesinde dikiliyor,yanına yaklaşmaya çekiniyordu.
Sonra gökyüzünden kızıl ışıklar patladı, lamba özgürlüğüne kavuştu.”


Dar sokaktan geçen itfaiye aracının siren sesiyle kendine geldi. Kafasındaki görüntülerin,imgelerin geçmişine ait olduğunu düşünüyordu,ama bunu bilmiyordu. Islanmış mukavvalarla kapatılmış ve üzerine tahtalar çakılmış kırık camlı pencereden içeri kış güneşi süzülüyordu. Güneşin odada aydınlattığı yerlerde toz bulutları kalkmıştı sanki. Işığa yaklaşan soğuktan kurtulacak ama dünyanın ne kadar umutsuz bir yer haline geldiğini unutacaktı.
Bunu bilmiyordu ama öyle hissediyordu.

Susadığını hissetti ama kıpırdamadan yatmaya devam etti. İçinde tahtakurularının gezdiği tahta döşemelerin üzerinde yatıyordu. Odada yatağa benzer bir şey yoktu, sadece köşede bir sandalye duruyordu.
Görüntülere daldı.

“Gri gökyüzünden yağmur damlaları boşalıyordu. Gökyüzü delinmişti ve şimdi içindekiler aşağıdaki insanları ıslatıyordu. Gökyüzünü her zaman delecek bir şeyler bulunurdu. Bu sefer oyuncak uçağı delmişti gökyüzünü. Kırmızı büyük bir makineydi. İnsanlar gürültüsüyle titrerdi. Gölgesi şehri kaplardı. Oyuncak uçağı korkunç bir canavardı,hepsini yok etmek isterdi.
Gökyüzü delikti ve yağmur boşalıyordu.”

Çöpü nasırlaşmış elleriyle karıştıran bir sefil elini soğuk sert bir şeye değdirdi. Kırmızı küçük oyuncak bir uçaktı bu. Sefil,umursamadan bu sefer yaşlı elleri ıslak bir ekmeğe değene dek karıştırmaya devam etti.
...
Kapıyı çalıyordu, kapıyı itekliyor, itekliyordu tanıdık kısa saçlı kız. Açmasını istiyordu kapıyı. Yarattığı boyuttan çıkmasını istiyordu  kız. Onu hiçbir zaman sevmediğini,ama bunun ona hiçbir şey kaybettirmediğini yineliyordu. Kibarlık ettiğini söylüyordu kız .Açmasını istiyordu kız.

“Kibarlık ve lütfa gerek yok” dedi adam kelimeleri titreyerek.
“Lütfen aç şu kapıyı” diyordu kız.
Yaradılışından kaynaklanan acıma duygusunu bastıramıyordu kız.
Onu sevmiyordu kız.
“Gerçekliğe aç değilim” diye bağırdı adam kelimelerini daha iyi toparlayarak. “Hadi çabuk ol git buradan. Sanatına dön,yalanlarını fırçalarına dökerek gerçeği anlat onlara. Ben gerçekliğe aç değilim. Sen yeryüzünün kraliçesisin.”

Kapıya yumruklarını vurmayı kesti kız.

Bir süre ne kapının dışından ne içeriden ses gelmedi. Sokağın başında sakat, açlıktan kaburga kemikleri ortaya çıkmış köpek bir yandan uluyor, bir yandan topallayarak koşmaya çalışıyordu.

“Sen sevilebilirsin,daha fazla delirme” dedi kız.
İçeriden ses gelmedi ve kız gitti.



Daldı.
Güçlü ve azimli adımları vardı yeni dünyanın. Topraktaki tutku,denizdeki öfkeyle ilerliyordu yeni dünya. Konuşuyordu. Sarsılıyordu. Telleri yırtmaya çalışıyordu. Tellerle kapatılmıştı dünya. Sonra susmaya karar verdi.
Ve politikacıların konuşması böyle başladı.

Gözlerini açtı. İçeriye gün ışığı sızmıyordu artık. Güneş kaybolmuştu. Bilmiyordu.
Bir makinenin sürekli gürültüsü kalbini boğuyordu. Makine ölümcül bir şarkı söylüyordu,aşkla dolu insanlar hastalıklı bir şarkı söylüyordu. Gerçekçiler nakaratsız bir şarkıyı mırıldanıyor,ahlaklılar aynı sözleri tekrarlayıp duruyordu.

Odanın ucunda yeşil bir yol vardı. Kaçtı.

Karanlıkta boşlukta yüzüyorlardı. Yıldızlar gözüne takılıyor,sonra hepsi utanarak kaçışıyorlardı.

Kırmızıya doğru gitti..

Biliyorsun ki dedi kız. Bunu biliyordu ama düşünmek istemiyordu.

Kahverengiye doğru koştu.

Kurtulamıyordu. Bunların hepsinden çıkmak istiyordu ama uyanmak istemiyordu.

Kemiklerinin sızısıyla uyandı. Saçları gözlerini kapatıyordu ama odada görebileceği pek bir şey yoktu. Oda karanlıktı.

Çok susamıştı ama odada su yoktu. Çıkmak istemiyordu. Burada kalmak istemiyordu ama burası en güvenlisiydi. Su istemiyordu ama susamıştı.

Kaçmak istedi ama renkler kapanmıştı.

Git ve bilmiyormuş gibi yap diyordu içinden bir ses. Hak verdi çünkü zaten bilmiyordu.
Düşünüyordu ama bilmiyordu.
Artık dönmenin vakti gelmişti. Bir elini duvara yaslayarak ayağa kalktı. Bir bara gidecekti.
Susamıştı ve bir bara gidecekti.
Gri kapıya doğru ilerledi. Lüzumsuz hareketler yapmayacaktı,belki eğlenebilirdi. Hayatın bir parçası değil miydi bu? Eğlenirlerdi,herkes eğlenirdi.
Kahkaha seslerini anımsamaya çalıştı ama hiçbiri içten gelmedi. Paslanmış,çürümüş kahkahalardı zihninde kalanlar.
Kapıyı açtı. Kar yağıyordu ver hava soğuktu. Yerler buz kesmişti ve kar yağıyordu. Basamakları inmeye başladı. Üçüncü adımı bir yere dokunmadı. Her adımının bulması gerektiği bir yer olduğunu biliyordu bu yüzden bunu mantıksız buldu. Adımı basamağa değecekti.
Gökyüzü bulutsuzdu ama hiç yıldız yoktu.
Yaşadığı kente hiçbir zaman kar yağmamıştı.

Ertesi gün insanlar işe gitmek için sıcak evlerinden çıktılar. Bağıraşarak,nefret ederek,severek evlerinden çıktılar.
Ve eski bir binanın önünde merdivenlere yığılmış kıvırcık saçlı bir adam buldular. Yüzündeki ifade belirsizdi. Gözleri kapalıymış ama sanki gözlerini dikmiş onlara bakıyordu. İnsanlar bunu “garip” diye düşündüler. Zihinlerinde aradıkları kelime buydu. Adamın kayıp düşerek mi yoksa sarhoş olup donarak mı öldüğünü bilemediler. Ama bunlardan biri olduğunu düşünüyorlardı.
Sokaktan bir siren sesi daha duyuldu ve adam sokakta bir daha anımsanmadı.

Bir yerden sonra zihnindekileri tırnakla ayırmayı kestim,gerçekle hayali ayırt edemiyore falanfalan...

9
Sinema / Ynt: Twilight - Alacakaranlık
« : 18 Ocak 2010, 19:28:12 »
2008 Temmuz ayıydı galiba ilk kitabını okumuştum.Hoşuma gitmişti,sonra artan popülarite akabinde diğer kitapları okuyup ne kadar edebi değerden yoksun olduğunu farketmem,filmlerin berbatlığı,vampir denince insanların aklına gelen ilk ve tek şey olması,her yerde her yerde her konuşmada olması sebebiyle..
tiksiniyorum.
Kısacası Vampirliği çok basite indirgemiş bir kitap/filmdir.Basit standardım ne mi hmm; Edward.

10
Müzik / Ynt: Günün şarksı =)
« : 18 Ocak 2010, 19:18:26 »
Hehe.

Suzanne Vega - Tom's Diner.

Düp düp dü düü düp dü düü dü.
ehemehe,başka bişi yazacaktım ama bu daha güzel.

11
Müzik / Ynt: ~Pink Floyd~
« : 18 Ocak 2010, 19:10:47 »
Shine On You Crazy Diamond'ı da eklesene listene :P
Bir de Pink Floyd The Wall var. The Wall albümü şarkılarından yapılmış bir film. Müthiş bir film, feci etkileyici, şarkıları daha önce dinlemişseniz ayrı bir hoşunuza gider, üzerine düşünürseniz ayrı.

Duvarın kenarında tek başına oturan adam, kıyma makinesine giren maskeli çocuklar, çiçeklerin sevişme sahnesi, ve meşhur duvar yıkma sahnesi.
The Wall.yatıp kalkıp şükretmeli böyle bir esere.Pink Floyd süper,aşmış,taşmış falan derler de bazen abartı olduğunu düşünürüm.Ama gerçekten...

12
Televizyon / Ynt: How I Met Your Mother
« : 16 Ocak 2010, 19:07:20 »
yok yahu doğurmuştur.

13
Sinema / Ynt: Dead Poets Society~ Ölü Ozanlar Derneği
« : 16 Ocak 2010, 14:48:04 »
İzlediğim en güzel filmlerden biri.Benim de en çok sevdiğim karakter Charlie,pekala.Kitabı filmi izledikten sonra okumuştum,çok harika değildi ama insanın içini ısıtıyor.
Filmde mağaradaki ilk toplantı sahneleri,beni son sahne kadar ve farklı yönlerden etkilemişti.Ne bileyim değişik bir tarafı vardı o sahnenin.

14
Bana kalırsa hayatını değiştirmenin daha keyif verici yolları var,dik bir dağı tırmanmaya uğraşıp felsefe yapmak yerine dünyayı gezip güzellikleri tanımak daha mantıklı olurdu hem bu hindistan zırvalarını da hiç sevmem zaten.
çok sevmemiştim,ama kötü sayılmazdı.

15
Başka Kurgular / Ynt: Uğultulu Tepeler//Emily Bronte
« : 16 Ocak 2010, 13:50:22 »
3. sınıfta okuyup,kütüphaneye teslim etme süremi geçtiğim için bitiremediğim birkaç sene önce de adam gibi okuduğum bir kitap.Hala aklımda duruyor ama.
Heatcliff'i hiç anlayamasam da karakterler arasında en sevdiğimdi.Hurin'e ana karakter konusunda katılıyorum hem.

Yalnız yanılmıyorsam o Alacakaranlıkta vampir Edward'ın gidip kan yazan bir sayfayı bulması çok komik gelmişti,gören de vampir serisi sanacak diye düşünmüştüm,ehemehe.

Sayfa: [1] 2 3 ... 79