120
« : 06 Kasım 2009, 16:46:25 »
Böyle bir coğrafyada yıllardır süregelen bir kaynaşmanın ardından, nasıl öz Türkçe'nin korunması beklenebilir ki? İmkansız. Üç kıtaya hakim olmuş bir imparatorluğun dilini nasıl öz şekliyle korumasını bekliyorduk ki? Ve İslamiyetin hayatımıza girişiyle ilgili 751 Talas savaşını baz alarsak, aradan geçen bin yıldan fazla olan bu süre içerisinde değişen ve gelişen bir dilin, bin beş yüz yıl öncesine dönmesini beklemek ve bu uğurda çaba harcamak... (Görüldüğü üzre dile yabancı sözcüklerin girmeye başlaması Osmanlıdan öncesine dayanıyor, ama tabii Osmanlı ile bunun sayısı arttı -dediğim gibi üç kıtaya hükmeden bir imparatorluktan bahsediyoruz- )Ben dilimize giren yabancı sözcüklerin bir çeşit zenginlik olduğunu düşünüyorum, bir durumun bir kaç -belki de daha fazla- kelime kullanılarak anlatılabilmesi, bunun göstergesidir. Hangi kelimeleri kullanacağın sana kalmış, önüne sunulan açık büfeden tabağına istediğini doldurabilirsin. Kimse sana zorla bir şey yedirmiyor, sen de yediğin tabağı başkasının önüne koyma, olsun bitsin. =)
Ayrıca, Osmanlıca değilde Osmanlı Türkçesi demek bana daha doğru geliyor, çünkü ayrı bir dil değil bu. Sadece bizim Türkçe'mizin arap alfabesiyle yazılmış şekli. Bir de dikkat çekilmesi gereken bir nokta var, bu arapça ve farsça kelimeleri dışarıdaki halk değil, sarayda yaşayan kesim kullanıyordu. Bu yüzden şimdiki Türkçe'yi, o zamanlar sarayın kullandığı şekliyle değil, halkın kullandığı şekliyle karşılaştırmak lazım.