Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Loial

Sayfa: 1 [2] 3
16
Kurgu İskelesi / Ynt: Uzay Prensi
« : 08 Mayıs 2014, 19:43:08 »
   İlk olarak meraktan şu soruyu sormak istiyorum. Profilinde yaşın 15 görünüyor. Doğrumu? Doğruysa şayet 15 yaşında biri için çok başarılı bir sonuç var ortada...  Anlatımın akıcı ve yazmaya devam edersen gelecek vaat ediyor. Bu arada bu kısa bölümün devamı gelecek mi sormak istiyorum... Her ne kadar kısa olsa da gayet başarılı bir giriş olmuş.
   Hilmi bunu sewdi... :D :D ELİNE SAĞLIK Genç dostum...

17
Kurgu İskelesi / Ynt: Yirmi Gün Sonra
« : 07 Mayıs 2014, 20:24:25 »
   Süpermiş... :D Bu arada aklımdaydı ama sormayı unutmuşum öykünün ismi neden yirmi gün sonra diyecektim birde. Biraz alakasız gelmişti çünkü. Devamının geleceğini düşünmedim hiç. :D

18
Kurgu İskelesi / Ynt: Yirmi Gün Sonra
« : 07 Mayıs 2014, 20:04:30 »
    Baştan sona kadar olan kısım her ne kadar rutin olsa da anlatımınız gerçekten çok başarılı... Başımdan geçmiş sahnelerde var içlerinde... Serçe parmak, Pazar günleri kesilen su ve o iğrenç durum için içimden geçen bir takım hak edilmiş sözler... :D Bu arada sona kadar olan kısım rutin demiştim yaa bu hikayeniz kötü olmuş anlamı taşımıyor. Tam aksine hikayenizi daha da hoş kılmış. :D Ben rutin bir bitiş beklerken son kısım gerçekten süper oldu. :D Elinize sağlık... 
     
    Bu arada şu hemen başlangıçta ki kısım; ''Gece epey ilerlemişti, gözlerim uykuya yenik düştüm, git artık yat dese de, geyik muhabbeti çok koyuydu, yatmak istemiyordum''  bir karışılık var o kısımda, düzeltirseniz hoş olur. Kafama takılan tek pürüz oydu.
   

19
Kurgu İskelesi / Ynt: PYGMYBLİSS
« : 06 Mayıs 2014, 23:29:38 »
 
     

[/quote]
    Beğendim ama bir mantık hatasına değinmeden geçemeyeceğim.Öncelikle bir insan boğulurken göz bebeklerini hiçbir insan sabitleyemez ve bu göz bebekleri sönmeye başladıktan sonra oluyor.İnsanlar oksijensizlikten tepkiler vermeye başlarlar, havaya tekme atmak gibi ve bu istemsizce olur, insan kontrol edemez.Oksijen gitmeyen beyin de düzgün çalışmaz.Ayrıca sadece tepki acıya verilmez, burada boğulmayı biraz küçümsenmiş bir şekilde anlatmışsınız bana kalırsa.
    Pyg-my-bliss ismini nasıl buldunuz merak ettim.Açılımı bu şekildeyse tabii. :)
[/quote]

       
Daha okuyamadım ama başkası sormadan ben sorayım nedir bu PYGMYBLİSS?
     
         Söylediğin mantık hatası kısmında haklı olabilirsin Clurke... O gün aklıma ne geldiyse yazıvermişim. :D Boğulma kısmı daha iyi olabilirdi. PYGMYBLİSS isminin nereden geldiğine gelirsek oda biraz tuhaf oldu aslına bakarsanız... O gün internette keçilerle ilgili bir habere denk gelmiştim. :D PYGMY afrika familyasından olan bir keçi. Cüce keçide deniliyor galiba.
         Öykümde Mistik bir yaratık yaratmam gerektiğini düşünürken o an bu çıktı ortaya. PYGMY'e karanlık bir hava katsın diyede Bliss'i ekledim.       
         

20
Kurgu İskelesi / Ynt: PYGMYBLİSS
« : 06 Mayıs 2014, 19:14:49 »
Ben çok beğendim. Anlatım çok akıcı ve sade. Bence bu üslup bir eser basmak için yeterli. Başarılar dilerim.
   
   Bana sorarsan daha yolun çok çok başındayım inanakmugan... Ayrıca ben öyle çokta yazan biride değilim. Yorumun için teşekkürler... 

21
Kurgu İskelesi / Düşveren
« : 04 Mayıs 2014, 20:06:38 »
                                  
      Daha önce paylaştığım bir öykü.. bir kaç ufak düzeltme ve isimde değişiklik yaparak tekrar paylaşmak istedim... okuyan herkese teşekkürler....

                             

                                      
                                             Düşveren

    
      
       Her şey gecenin bir vakti penceremden içeriye giren o küçük soluk tüylü iblisle tanışmamla başladı. Geçen onca yıla rağmen o anı zihnimde hala canlı bir şekilde hatırlayabiliyor olmam gerçekten çok tuhaf. Adı; Piygmibliss idi.
      
       Piygmibliss, bir keçi yavrusunu andıran siması ve başının iki tarafında minik boynuzları olan küçük bir yaratıktı. Sarıya çalan tekinsiz gözleri iki kara benekle çevrelenmişti. Çenesinde yer yer beyazlaşmış griye çalan sakalları ve minik kulakları vardı. Ayrıca iki ayağı üzerinde de durabiliyordu. Vücudunun bazı kısımlarında ve alnında belirip yok olan tuhaf simgeler taşıyordu. Fakat saydığım tüm bu özelliklerine rağmen, bedeni gözle net olarak seçilemeyen hayaletimsi bir görünüme sahipti. Yine de saydığım bu özelliklerinin tamı tamına doğru olduğuna eminim. Ancak beni en çok tedirgin eden korkutucu yanı konuşabiliyor olmasıydı elbette.
    
     Penceremde yoktan bir şekilde ortaya çıkan bu mistik yaratığı ilk gördüğümde neredeyse düşüp bayılacaktım. Fakat bu olmamış ve tuhaf bir şekilde kendimde onun sözlerine karşılık verme cesaretini bulmuştum.
    
    Bana yazdığım hikayeleri beğendiğini söylemişti. Hatta onlardan (sanki beni uzun zamandır tanıyormuş gibi bir rahatlıkla) kısa kısa bahsetmişti. Bende o an aklıma gelebilen tek şeyle benimle ilgili bu kadar şeyi ve daha kimseye dahi anlatmadığım hikayelerimle ilgili nasıl olurda bu kadar bilgi sahibi olabildiğini sormuştum ona… Çünkü sözünü ettiği bazı şeyler benim hakkımda gerçekten de kimsenin bilemeyeceği ayrıntıları barındırıyordu. Ancak beni bir yandan da ürküten bu sualime verdiği cevabı oldukça garipti.  
 Çünkü yazdıklarımın dışında içimde onlardan daha fazlasını gördüğünü söylemişti. Yalnız hayal ettiklerimi yazma kısmında beceriksiz kaldığımdan ve istersem bana bu konuda yardımcı olabileceğini de dile getirmişti. Fakat bunu eğlentili ve beni küçümser bir tavırla söylemişti.
    
    Ancak sözleri beni hazırlıksız yakalamıştı gerçekten ve bu beni onun varlığından rahatsız olmama rağmen ansızın büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştı. Dedikleri son zamanlarda sürekli aklımdan geçen şeylerdi zaten. Çünkü yıllardır yazdığım öykülerin hiç biri şimdiye kadar karşılık dahi bulmamıştı. Yıprattığım onca zaman, hayal ettiklerim… Her şey boşa çıkmıştı. Hiçbir şey düşündüğüm gibi gelişmemişti. Artık bu içsel çabalarımdan vazgeçmeyi dahi düşünmüştüm son zamanlarda. Çünkü insanlar yazdığım şeylere sürekli ilgisiz kalmayı seçiyor ve bu beni büyük bir güçsüzlüğe itip bütün ilham kaynaklarımı git gide harap ediyordu. Ayrıca ‘’yazmak’’ bahsettiğim bütün bu her şeyden sonra artık bir ızdıraba dönüşmeye başlamıştı bende.
      Neyse… Sanırım geçmişte kalan o masum beklentilerimi ve iç çekişmeleri mi bir kenara bırakıp tekrar işin aslına gelmem daha iyi olacak!
    
      İlk olarak şunu kesin olarak söylemeliyim ki; Ona güvenebileceğime inanmam hayatımda yaptığım en ahmakça hataydı. Fakat bana söyledikleri ve gelecekte kazanabileceğim başarılardan bahsetmesi beni ona büyük bir aç gözlülükle çekmişti.
       Çünkü söylediklerini yıllardır gerçekten de büyük bir düşle bekliyordum.
       İnsanlar artık beni fark etmeli ve yazdığım onca şeyden sonra beni övmeleri gerektiğini düşünüyordum. Evet!.. Bunu kesinlikle hak ediyordum ve hak ettiğim bütün bu her şeyi o gece bu küçük mahlukat bana verebileceğini söylemişti.
      
       İstediği tek şey vardı. ''Onu da yazdığım bütün hikayelerime katmasını istiyordu.'' Bunu ilk duyduğunda o kadar şaşırmıştım ki, hiçbir şey demeden ona belki dakikalarca boş boş baktığımı çok iyi hatırlıyorum. Ama isteğinin ne kadar saçma bir istek olduğunu kendisi de sonradan fark etmiş olmalı ki, daha sonra bana belki arada birkaç istisna olabileceğini söylemişti. Bu kesinlikle diğerinden daha iyi bir öneriydi. Fakat hala saçma ve garip bir istek olduğu kısmı tartışılmazdı.
      
       O gece ona karşılık olarak söylediğim sözlerimi bir paçavra olarak kenara atıp kısaca geçiştirmek istiyorum. Çünkü nihayetinde ona güvenmiş ve söylediği her şeyi kabul etmiştim. Bu ikimizin arsında ki bozulmaz bir anlaşmaydı. Başka tercihler için artık geriye dönüş yoktu.
  
       Piygmibliss yanıma yaklaşarak, adını üç kez fısıldadı o gece ve bana onunla ilgili hayal etmeye başladığımda her şeyin kendiliğinden var olacağını söyledi. Söylediği her şey gerçekti. Çünkü onunla ilgili yazdığım karanlıkla kaplı bütün öykülerim insanlar tarafından sevilmişti. Bu yüzden başarılı olmam için çok uzun yıllar gerekmedi. Yayın evleri artık kendiliğinden kapımı çalar olmuştu. Aradan geçen şimdiye  kadar ki yıllardan sonra ise gelmiş geçmiş en büyük öykü yazarlarından biri, hatta beklide en iyisi olmuştum!
      
        Hayatımın iyiye gittiğini düşündüğüm zamanlar olsa da, Piygmibliss ‘in sanki gerçekten ona ait olan içsel dünyasını hayal etmeye kendimi iyice kaptırmam, her şeyi tam tersine dönüştürmeye ve hayatımın yavaş yavaş eskisinden daha berbat bir görünüme bürünmesine sebep olmuştu. Çok az uyumamın yanında kendimi sürekli işime veriyor ve çok az zaman yemek yiyordum. Tabii işin sonunda yazdığım her öykü büyük bir üne kavuşmayı başarıyordu . Zamanla Piygmibliss’i insanların zihnine iyice kazımıştım. Ya da belki de O kendisiyle ilgili olan bütün karanlık sırlarını benim zihnimden faydalanarak insanlara aktarmayı başarmıştı. Hatta çoğu kişi onun gerçekten var olduğuna dahi inanmıştı. Yazdıklarım onlara büyüleyici geliyordu. Tabii bende olduğu gibi Piygmibliss’ten korkmayı da öğretmiştim onlara.
  
     Piygmibliss ile ilgili söylemem gereken en önemli kısım ise yaptığım derin araştırmalar sonucunda onunla ilgili fikirlerimde ne kadar haklı olduğumu keşfetmemdir. Çünkü bu dünya dışı yaratığın geçmişine dair bir takım yazılı kaynaklar buldum. Oldukça eski olan bu yazıtların ne zaman ve kim tarafından yazıldığıyla ilgili kesin bir bilgi OLMASA DA bu yazıtların birkaç yüz yıl öncesinde yazıldığı su götürmez bir gerçekti. Bahsettiğim yazıtlarda bahsi geçen dünya dışı yaratığın tarifi Piygmibliss’e tıpa tıp uyuyordu. Yazar onun bir Düşveren olduğunu söylüyordu ve Düşverenlerle ilgili korkutucu bilgiler ortaya koymuştu.
    
      Yazara göre Düşverenler insanlarla bağ kuran ve bağ kurduğu kişinin hayal gücünü muazzam bir farklılığa dönüştürerek bundan beslenen bir yaratıktı. Yazar doğruluğundan pek emin olmasa da bu yaratığın gerçek iblisten sonra ortaya çıktığını savunuyordu.
       Bu benim için gerçekten korkutucu bir ayrıntı olmuştu. İblise hizmet eden bir yaratığın kuklası olmaktan daha kötü ne olabilirdi bilmiyorum. Tabi bizzat iblisle olabileceklerini saymazsak.
      İkinci kısımda ise kurulan bağın sonuçlarından bahsediyordu. Yazara göre Düşverenle kurulan bağ ilk başlarda sorunsuz görünürdü. Öyle ki bu bağı kuran kişi etrafında yer alan insanları da etkileyerek hayal ettiklerini bir nevi gerçekliğe dönüştürür ve ölümünden sonra bile insanların bunların gerçekliğine inanmasını sağlardı.
      
     Ayrıca yazara göre Mitolojik figürlerin hepsi (Tanrılar,kahramanlar ve onlarla ilgili yazılan her şey) abartılı bir Düşveren ürünüydü. Hatta bu konuyla ilgili yazıtlarda ilginç bir bilgi yer alıyordu. Bu bilgi beni ilk başta her ne kadar şaşkınlığa uğratmış olsa da doğruluğuna kesinlikle inanmıştım. Yazar  yazıtlarında Düşverenle bağ kuran kör bir adamdan bahsetmişti. Adamın kör olması her ne kadar ironik görünsede bu kişinin Düşvereni görmüş olduğundan şüphe duymuyordu. Ve bu kişi; Antik Çağ'da yaşamış olan İyonyalı büyük ozan Homeros’tan başkası değildi. İnsanların hayranlıkla bahsettiği ve eserleri yüz yıllar öncesine ait olan bu büyük ozanın batı dünyasını nasıl olurda bu kadar derinden etkilemiş olduğunu anlamak benim için şuan oldukça basit görünüyordu.
    
      Ancak son zamanlarda kendimle ilgili olan bu durumdan nasıl kurtulabileceğimi kavramaya çalışmam gerçekten beni yiyip bitiriyordu. Öyle ki, Düşverenlerle ilgili okuduğum bu yazıtları ilk bulduğumda; içinde en çok olmasını istediğim ve bulmayı arzuladığım tek şey kurulan bağın nasıl bozulabileceğiydi.
    
      Ancak bununla ilgili hayallerim her şeyi okuduktan sonra tamamen suya düşmüştü. Çünkü yazılanlara göre bağı bozmanın tek yolu ancak ölümle gerçekleşebiliyordu.
      Eğer bağ kurulan kişi kendi isteğiyle ölmeyi seçerse bağ bozulur ve Düşverende kendisiyle beraber yok edilirdi. Yazar bundan büyük bir ciddiyetle bahsetmişti. Öyle ki durumun ciddiyetinin kavranması için bağ kurulan kişinin geç kalınmadan kendi hayatına son vermesini belirtmişti. Yoksa sonuçları delilik gibi çok daha kötü şeyler doğurabilirdi. Tabi yazarın bu görüşlerinin doğruluğu su götürmez bir gerçekti.
      
       Ancak kendimi böyle bir şeye hazırlamam gerçekten de çok zordu. Ama günlerdir bunu düşünmeden edemiyordum.
       Fakat gerçek göz ardı edilmeden söylemem gerekir ki, insanlardan uzak kalmayı seçen ve onun aklıma girmesini seçen bendim. Tabi onun bana böylesine zarar verebileceğini hiç düşünmemiştim. Bu yüzden geldiğim son tamamen benim hatamdan kaynaklanıyordu. Çok ama çok yanlış bir seçim yapmıştım.
       Fakat kendimi sürekli korkan, savunmasız, küçük bir çocuk gibi hissetmekten yeterince yoruldum ve kazandığım onca başarıya ve üne rağmen artık buna dayanmakta fazlasıyla zorlanıyorum. Sanırım artık her şeye bir son vermenin zamanı geldi.
    
        

       Aleister Yelworc kalemini her zamankinden biraz daha zorlukla yazmış olduğu ve son kez karaladığı iki sayfalık kağıt parçasıyla beraber masasında bırakarak ayağa doğruldu. Yüzü çok solgundu. Çökük suratı ve son zamanlarda iyice zayıflayan bedeniyle her an düşüp bayılacakmış gibi bitkin duruyordu. Ama buna rağmen yapmaya karar verdiği şeyden hiçte vazgeçecekmiş gibi görünmüyordu. Adam sandalyeye üç adımla yaklaştı ve sol ayağını kaldırarak hemen üzerine çıktı. Tavandan sarkan ipin sağlam oduğunu denemesine hiç gerek olmadığını biliyordu. Bu yüzden ilmiği hemen boynuna geçirerek yapması gereken son işe odakladı kendini.
        
       Ne kadar da tuhaftı… Uzun zamandır kendini hiç bu kadar korkudan uzak hissetmemişti. Gerçekten de korkmuyordu… Bu onu kısa bir an için de olsa mutlu etmişti.
      Ardından sandalyesini hiç tereddüt etmeden yana itti. Ama bu onu beklediğinden biraz daha fazla bir acıyla karşı karşıya bırakmıştı.
      
      Evet! Nefes alamıyordu. Ama buna direnmedi. Saniyeler yavaş yavaş geçerken o seçtiği sona artık daha da yaklaştı. Beyninde çektiği acıya karşı tepki vermesi yönünde düşünceler belirse de her şey için artık çok geçti. Çünkü güçsüz kollarının o andan sonra yapabileceği hiçbir şey yoktu. Gözleri yavaş yavaş sönmeye başladı. Fakat tamamen kapanmadan önce pencerede duran bir şeyi fark etmiş ve acıyla can çekişen göz bebekleriyle oraya odaklanmaya çalışmıştı..
        
      Evet! Bu oydu ve elinde az önce yazdığı kağıt parçalarını tutuyordu. Daha sonra bakışlarını büyülenmişçesine incelediği kağıt parçasından alarak mutlulukla ona dikti. Aleister Yelworc o an bir şeyi fark etti. Piygmibliss karşısında o kadar net görülebiliyordu ki, onu ilk ve son kez gördüğü o eski soluk görüntüsünden en ufak iz kalmamıştı. Bu yaratık kesinlikle onun eseriydi.
      Bakışlarını pişmanlıkla son kez yaratığa dikerken, Pygmybliss ona sinsi bir eğlentiyle gülümsedi ve ona duyabileceği net bir berraklıkla; bu yazdıklarının en güzeliydi Aleister... Dedi.    
    


22
  Sanki biraz daha üstünden geçilmesi gerek gibi duruyor paylaştığınız hikaye. (Tabi bu benim fikrim) Yazım ve bazı imla hataları var. Ama onarılabilir hatalar bunlar. Zaten bunu herkes yapıyor. :D :D Oldukça sade ve akıcı bir diliniz var. Okurken yorulmuyor insan. Giriş için de başarılı bence. Fakat anlattığınız dünya hakkında okuyucuya daha fazla bilgilendirmeniz gerekiyor. Çünkü çok büyük bir eksik olarak duruyor. Okuyucuyu yarattığınız dünyayı hayal etmekten mahrum bırakmamalısınız. Ayrıca Thomas'ın farklı olması konusuna da değinmek istiyorum. Onda da bir hayli soru işaretleri var. Neden farklı ve diğer insanları  neden o kadar zayıf tasvir etmişsiniz? Umarım devamında bu soru işaretlerini ve eksikliği kapatırsınız. :D Elinize sağlık...

23
Kurgu İskelesi / Ynt: İstasyon İnsanları
« : 02 Mayıs 2014, 00:31:53 »
 Üstüne bir sigara yaktım... :D Ortada bir şey yok tabi... Ama anlattığın kısacık bir an bile olsa kelimeler süslü ve sanatsaldı. Kafana eseni yazmışın belli ki yine... :D Adam tiryaki ya baya, aklıma Michael Ende'nin Momo romanında ki duman adamları getirdi. :D Eline sağlık Evis...

24
Kurgu İskelesi / Ynt: Kansöken Hançer
« : 02 Mayıs 2014, 00:11:03 »
  Yorum yapılacak pek bir şey yok aslında. Çocuğun kız kardeşi ölüyor ve hançer çalınıyor o kadar. Yorum için hikayenin biraz daha geniş ve daha fazla açıklayıcı olması gerekiyor. Bazı yazım hataları var. Ayrıca noktalama işaretlerinden sonra boşluk bıraksanız daha iyi olur. Elinize sağlık.

25
Kurgu İskelesi / Ynt: Bilimkurgu denemelerim
« : 01 Mayıs 2014, 23:52:28 »
   Hikaye akıcıydı. Bir çırpıda okutuyor kendini. Betimlemelerde gayet başarılıydı. Devamı gelecek belli ki ama tam da ısınmaya başlamışken pat diye kesilmiş hikaye... Reklam arası gibi oldu. Ama yine de iyi bir başlangıç oldu ve devamını bekliyoruz... Eline sağlık... :D

26
Kurgu İskelesi / Ynt: Anadolu'nun Ejderhaları
« : 27 Nisan 2014, 19:06:51 »
başlangıcnınızı beğendim, diğer arkadaşların imla hatalrına katılıyorum. aynı sorun bende de var gibi de.
bir de karakterin ismi türkçe olsa daha iyi olurdu sanki. sonuçta amacımız kendi edebiyatımıza katkıda bulunmak.
bence güzel genelinde.
okuduğun ve yorum yaptığın için teşekkürler... Raven çok ender olsa da doğuda kullanılan bir isim aslında...

27
Kurgu İskelesi / Ynt: Oda Numarası; Bilmiyorum
« : 25 Nisan 2014, 13:44:41 »
Adamın kafasında yaşadıkları gayet güzel anlatılmış. Ama adamın hikayesi ve kim olduğu bilinmezliği hikayeyi yoruma kapalı kılıyor. Okurken gerçekçi bir hikayeyi kafamda canlandım ve yansıttığın gerilime rağmen aklıma testere filmi gelmedi. Daha çok karakterin ne için orada olduğu merakına kapıldım ve bu cevapsız duruyor şuan. Eline sağlık...

28
Kurgu İskelesi / Ynt: Oda Numarası : Çıkış
« : 25 Nisan 2014, 12:07:23 »
  Anlatımın çok başarılı öncelikle Evis... Merak ettiğim devamı gelecek mi acaba? Ya da ciddi anlamda düşündüğün bir Roman çalışması falan mı bu? Giriş için diyebileceğim biraz kısa ve yoruma çokta açık olmayan bir giriş olmuş olması aslında. Ama ben şahsi olarak çok beğendim. :D O yüzden devamı gelecekse okumak isterim. Eline sağlık... :D

29
Kurgu İskelesi / Ynt: Döngü
« : 23 Nisan 2014, 17:25:40 »
Güzeldi... İki kez okudum. :D İlkinde biraz karışıkmış gibi geldi ama ikincisinde daha yavaş ve dikkatli okumaya çalıştım. Eline sağlık...

30
Kurgu İskelesi / Ynt: Kharon'un Rüşveti
« : 22 Nisan 2014, 16:26:43 »
:D

Sayfa: 1 [2] 3