Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - estarriol

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7
61
Vakıf Serisi / Vakıf ve Bilimkurgu
« : 26 Mart 2012, 22:04:59 »
Her bilim kurgu yapıtı geleceği konu alacak diye bir kaide yok şüphesiz. Ama Vakıf Serisi bu konunun enine boyuna işlendiği eserlerden oluşur ve bunun yanında gelecekte kurulacak medeniyetleri, yönetim biçimlerini, ortaya çıkacak yeni problemleri ve en önemlisi bu eski ve yeni problemlere getirilecek çözümleri içerir.

Peki bu konuları, küçüklüğümüzden bu güne popülerleşmesine ve hatta -bir kısmının- gözden düşmesine şahit olduğumuz diğer birçok eserin (Biz, 1984, Star Wars, Star Trek, Matrix ... ) de işlemiş olduğunu göz önünde bulundurursak, nedir Vakıf serisi’ nin yaklaşımını bu eserlerin önerdiği bakış açılarından farklı kılan? Neden Kayıprıhtım olarak Büyük Vakıf Serisi diye bir bölüm açmaya karar verdik? Beraber bakalım.

Başınızın belada olduğunu düşünün. Basit bir denklem kuralım. Sırtınız Basketbol sahasının tellerine yapışmış vaziyette, mahallenin şişman ve terli kabadayısının gözlerinizin içine bakışını hayli yakından takip ediyorsunuz. Ya canı sıkılmış dayak atacak birini arıyor, ya basket topunuzu istiyor, ya da paraya ihtiyacı var. Eğer Star Trek’ te yahut Battlestar Galactica’ da olsaydınız çocuğun karnına sıkı bir yumruk atar kaçardınız şüphesiz. Hele Uzay-Zaman da sıçrama da yapabiliyorsanız ne ala. Adamın babasının çocukluğuna gitmediğiniz sürece problem yok. Öte yandan  Star Wars evreninde bu savaş demektir, hemen bir kafa atın. Ama eğer “Force” u yeterince iyi kullanamazsanız hasmınız sizi bir çırpıda ikiye ayırabilir, benden söylemesi. Yok, söz konusu bir Distopya ise ya her gün aynı şişman çocuğa para vermeye alışmışsınızdır, ya da yakında onun yerini almaya hazırlanıyorsunuzdur büyük ihtimalle. Tabi üçüncü şıkkı düşünmek bile istemem. He, Matrix’te iseniz aldırmayın, yakında kan, ter ve kablolar içerisinde uyanacaksınız zaten.

Peki Asimov ne getiriyor bu fikir sepetinin içerisine koyulsun diye? İşte buna cevap vermeye çalışacağım yazımda. Öncelikle şu “Basketbol Sahası Metaforu” muzu bir bitirelim. Bitirelim çünkü birazdan küçük Isaac şişman çocuğa dönüp “aslında onu bekleyen büyük tehlike”den bahsetmeye başlayacak. Başı dertte olan siz değilsiniz, Isaac de değil. Ya bizim genç kabadayının babası, onun arabasıyla kaza yaptığını öğrenmemeli, ya mahallenin çocukları bu şişkoya artık fena halde diş bilemeye başlamışlar; parçalayacaklar elemanı, ya da aslında bir robot olan bu çilli kırmızı saçlı sadist şişkonun pozitronik beyni çok yakında bir paradoksla karşılaşıp duracak. Budur Asimov işte. Ne kadar ağır bir yükün altında kaldığınızla ilgilenmez Asimov. Çektiğiniz felaket acılar, gelecekle ve değişimle ilgili kaygılarınız, maruz kaldığınız haksız muameleler onun zerre kadar umrunda değildir. Onun anlatmak istediği problemler değil, zekice üretilmiş çözümlerdir. Bahsettikleri arasında kalan onca şey, aslında bu anlatımı güçlendirmek için yapılmıştır hep. Başka türlü robotlardan bu kadar rahat ve iç açıcı bahsetmek nasıl mümkün olurdu ki?

Yazarları ve serilerini karşılaştırırken yanlı davrandığımın farkındayım, siz edebiyat düşkünlerini kırmak istemem. Tek istediğim Asimov un kendine seçtiği misyonun, saydığım diğer eserlerin yazarlarının seçtiği saygıdeğer amaçlardan ayrı, aynı sorunlar üzerine düşünmenin bir başka yolu olduğudur. Asimov’u Asimov yapan benim gözümde budur.

Asimov un en büyük eseri sayılan “Vakıf” ın Bilim Kurgu’ya olan etkisini de bu açıdan değerlendirmek gerektiği görüşündeyim. Hiç şüphesiz bu seri içerisinde geçen öğelerin birçoğu başlı başına birer devrim niteliğindedir, ama gerçek farkı yaratan, serinin başında ortaya çıkan bir büyük tehlikeye karşı takınılan tavır, yapılan planlardır.

“Vakıf” işte bu tavrın ve hamlenin özeti olan sistemin kısa bir tanımıdır. Takınılan tavır, yalnızca aklın ve matematiğin üstünlüğüne dayanan hamle yapmaktan yanadır, çünkü plan, “Seldon’un Planı”dır. Galaktik İmparatorluk yıkılmakta ve galaksinin büyük bölümü bir kaosun içine sürüklenmektedir.  İşte tam bu sırada asrın Matematikçisi Hari Seldon ortaya çıkacak;  Psikotarih’ in ve dolayısıyla Vakfın temellerini atacaktır. Atılan bu adıma dikkat... Yıkılmakta olan bir imparatorluğu mümkün olduğunca uzun süre ayakta tutmakta ve İmparatorluk yıkıldığında yerini başarıyla doldurabilecek bir sistem kurmakta kararlı bir kafa tarafından yönetiliyor bu adım.

Aynı Vakıf, neredeyse hiç savaşmadan, kaba kuvvete başvurmadan, yalnızca aklın üstünlüğünü ön planda tutup ayakta kalacak, ve sonrasında çok daha büyük belalara göğüs gerecektir. Bu yüzden ismi İmparatorluk, Krallık yahut Cumhuriyet değil, Vakıftır. Kuruluşunda, başkalarının ütopya olarak nitelendirebileceği, fakat Seldon, Amaryl, Hardin gibi kahramanlar için bir yaşam sebebi olarak sahiplenebilecek bir amaç taşıdığı için. Ve bir sistem olarak, bu amacın gelecekte de her şartta sahiplenilmesi koşuluna bağlı olarak yaşadığı için.

62
Vakıf Serisi / Vakıf Serisi Soru Hattı
« : 22 Mart 2012, 23:01:34 »



Vakıf serisine ilişkin her tür sorularınızı bu başlık altına yazabilir, seri hakkında bilgisi olanlardan yine bu başlık altında cevap alabilirsiniz.




"Bilgi sorunlar yaratıyor olabilir, ama bu sorunların cehaletle çözüleceği anlamına gelmez." - Isaac Asimov

63
Vakıf Serisi / Vakıf Serisi Okuma Rehberi
« : 22 Mart 2012, 21:37:43 »


Her şey genç Asimov'un 1942 yılının Mayıs'ında Astounding Magazine'de okurla buluşan öyküleriyle başladı.
O 21 yaşındayken başlayan bu serüven, 60 yıl sonra burada, Kayıprıhtım'da devam ediyor!

Keyifle okumanız dileğiyle.

Önerilen Okuma Sırası

Vakıf Kurulurken
Vakıf İleri
Vakıf
Vakıf ve İmparatorluk
İkinci Vakıf
Vakfın Sınırı
Vakıf ve Dünya

Kronolojik Sıralama

Vakıf (1951)
Vakıf ve İmparatorluk (1952)
İkinci Vakıf (1953)
Vakfın Sınırı (1982)
Vakıf ve Dünya (1986)
Vakıf Kurulurken (1988)
Vakıf İleri (1993)

Serinin sitemizde bulunan künye bilgileri için buraya tıklayın.

Ayrıca, sitemizde bulunan önerilen okuma sırası için buraya tıklayabilirsiniz.

64
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Görünmez Adam
« : 17 Mart 2012, 19:57:32 »


... benim sormak istediğim birkaç soru var. Bu haliyle bana tam bir bilimkurgu gibi gelmedi (gerçi soft-science fiction olabilir psikolojik değinimleriyle, ama sormak istedim), bu bakımdan nedenini biraz açabilir miyiz? Bilimkurgu değildir, gibi saçma bir cümle kurmuyorum elbette. Sadece kitap içindeki bunu destekleyen yanlarını merak ettim.

Diğer sorum, eleştirilen yanların da burada neden belirtilmediğine dair olacak.

Öncelikle sorulardan dolayı teşekkür ederim, zira sorulmasaydılar -itiraf edeyim- ben kendi tanıtımıma cevap düşmeyi düşünüyordum bir gün bekledikten sonra.

İlk soruya cevaben şunları belirtmek isterim : Tanıtımdan sonra kitabın okuyanlara bilimkurgu gibi gelmemesi benim kendi ilgimi çeken kısımları fazla ön plana çıkarmamdan sebep olabilir onu baştan söyleyeyim :). Ama şu da bir gerçek ki, tıpkı Zaman Yolcusunda olduğu gibi bu kitapta da "Görünmezleşmenin" yollarından yahut buna yönelik bilimsel çalışmanın kendisinden pek uzun söz edilmiyor. Bunlardan söz edilirken dahi, arka planda hep kameranın Griffin' in iç dünyasına döndürülüşüne şahit oluyoruz.
Spoiler: Göster
Hatta Griffin' in çalışma sırasında karşılaştığı bilimsel ve gündelik zorlukları anlatırken dahi babasının ölümüne sebep oluşu ve hiçbir pişmanlık duymayışına değinilmesini bunun iyi bir örneği olarak gösterebiliriz.

He bu durum Bilim Kurgu' nun kapsayamayacağı bir eser yapar mı Görünmez Adamı? Pek sanmam. Çünkü bu edebi türün tanımı  paranormal yetenekleri olan kimselere dair hikayeleri kapsıyor. Bu da romanın bilim kurgu eseri olmanın asgari şartlarını sağladığını gösterir diyebiliriz sanırım. Soft-Science fiction diye anılması bu açıdan uygun görülebilir derim haddimi zorlayarak.

İkinci soruya gelecek olursak,

İlk eleştirim çeviriye ilişkin. Kitabın geneline bakıldığında çevirinin gayet yeterli olduğunu görüyorsunuz aslında. Ama bazı kısımlarda yapılmış basit hatalar yapıtın yeterince denetlenmemiş olduğu hissini uyandırıyor insanda. Başta ben mi çok eleştirel yaklaşıyorum dedim ama özellikle aynı yayınevinden[*]İthaki Yayınevi[/*] çıkan İçeriden Ölmek adlı romanı okuduktan hemen sonra bu kitabı okumam beklentimi hayli yükseltti galiba. Hatalı bulduğum yerleri not almayı unutmuşum, o yüzden burada paylaşamıyorum, aklıma geldikçe eklemeye çalışacağım. Umarım bir sonraki baskıya şimdiden çapımız ayarında bir faydamız olmuştur.

Bir de Kitaptaki dipnotların bazı diğer eserlerde olduğu gibi en arka sayfalarda verilmiş olması okumayı biraz sekteye uğratıyor gibi geldi bana. Umarım yeni İthaki romanlarında olduğu gibi her dipnotu ait olduğu sayfaya yazmayı tercih ederler bir sonraki baskıya. Bunlar olmasa Vikitapta yaptığım değerlendirme de farklı olurdu haliyle.

He bu arada Fırtınakıran sen sormadın ama ben sana söyleyeyim, bu kitap Zaman Yolcusuna nazaran hayli sert yazılmış. Şiddeti, hatta vahşeti çekinmeden aksettirmiş bu defa Wells. ;)

65
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Görünmez Adam - H. G. Wells
« : 17 Mart 2012, 18:21:18 »
Acizliğimizin bir sonucu olarak ruhumuzda beliren o türlü türlü korkuların ortak bir isteği vardır bizden. Ne yapacak olursak olalım ve alacağımız risk ne kadar az olursa olsun, "Güven" duyabilmek için bir sebep ararız hep.

Bu arayış sonucu ortaya çıkan hedeflerden belki de en primitif olanı, karşıdakinin varlığına dair bir güvenceye erişmektir. Hele ki etkileşime geçeceğimiz şey masa, sandalye gibi bir nesne değil ise, bu bir arayış olmaktan çıkar, bir isteğe, iletişim için koşulmuş bir önşarta dönüşür. En basitinden, Amerikan filmlerinde hep o karanlık bir köşeden seslenen adama yapılan "Kimsin? kendini göster ilk önce!" çağrısının sebebi bu arayış değil midir?

İşte "Görünmez Adam" ın problemi bu teminatı sağlamaya muktedir olamayışıdır. Hiçbir ilişkisi gerçek değildir onun bir bakıma. Onunla konuşanlar bir hayalle hesaplaşırlar ve şüphelerini yenmeğe uğraşırlar kuracakları her cümleden önce.

Bu kitabı diğer Üstün-İnsan romanlarından farklı kılan çok sayıda yön var. Çünkü konu aldığı karakter ne küçükken yüksek dozda Kriptonit tozu yutmuş olmaktan muzdarip, ne radyoaktif ışınlara maruz kalmış ne de örümcekler yemiş onu. Dolayısıyla ne kurşun geçirmezlik gibi bir güvencesi var, ne de tonlarca ağırlığı kaldıracak kolları. Onu farklı kılan, farkını az da olsa hissettirmeyişi.

Wells bu kitabı yazarken o fevkaladeliğin üzerinde durma amacı gütmemiş sanki. Hani Görünmez Adamın yüzüne kim bakarsa baksın yalnızca bilinmeyenden ortaya çıkan o dehşeti görüyor ya, onu gerçekten bilen tek kişi olarak, bir kereliğine de olsa Profesör Griffin' in gerçekte kim olduğuna değinmek istemiş sanki. Bu noktada İthaki Yayınların' dan çıkan baskıda karşılaştığım bir alıntıyı sizlerle paylaşmak isterim : "Yarı saydam yapılmış da olsa, özü kara topraktır."

Yazar bu kitabında da kendinden bekleneni vermiş bu açıdan bakacak olursak. O yine bir kitap yazıyor, yine 100 sene konuşulup onlarca kez türevi alınıyor ve yine hala kimse onun bakış açısını yakalamaya muktedir olamamış gibi görünüyor. Bir bilim adamının yazdığını hissettiren o tatlı üslubuyla ve psikopatlığa karşı takınabildiği tarafsızlığıyla Wells' in kitabı olduğunu belli ediyor eser.

Bir ruh hastasının dünyasına bu denli gerçekçi bir yolculuk yapma imkanını bize sunduğu için Wells' e ayrıca teşekkür ederim, kulağa biraz garip gelse de.

66
Bu haberi şuan benimle çalışmakta olan bütün güvenlik görevlisi abiler ablalar biliyordur heralde. İster istemez Yaşlı Adamın Savaşından haberdar olan mesai arkadaşlarımdan site vasıtasıyla özür dilerim. :)

John Scalzi' yi tebrik ederim bu arada. Koca bir sayfa tanıtım kapmış Hazal' dan.
Haketti adam ama bir bakıma, vatanımızdan bahsetti gönlümüzü kazandı. Zayıf bir noktamdan vurulduğumu hissediyorum.

Şaka bir yana ellerine sağlık Hazal. Kitap ekini almak bana da 6. dükkana girdikten sonra nasip oldu.

67
Ütopya/Distopya / Ynt: BİZ - Yevgeni Zamyatin
« : 11 Mart 2012, 00:24:42 »
Çok şey söylemek istemiştim başlığa tıklamadan evvel. Söylenmiş çoğu yine :D Teşekkürler bayanlar baylar sağolun. :) Şimdi filtreleyerek yazayım;

Baskıcı bir yönetim, bir ütopya oluşturma ülküsü ve işlerin fena halde ciddileşmesi gibi öğeler... Bunlar Distopya türünde yazılmış kitapların asgari müşterekleridir diye tahmin ediyorum.

"Biz" kitabında da var haliyle bunların tamamı ve daha fazlası. Peki diğerlerinden ayıran nedir onu? Nelerdir? Bunu bir arkadaş bana kitaptan bahsettiğinden beri merak ediyordum. 1984 ün, bu kitaptan hayli fazla etkilenmiş olduğu iddiası, kitabı okumak için yeterli bir sebepti ve buna inanmıştım, ama daha iyi olduğunu söyleyince hanımefendi, harbi merak etmeye başladım.

Bu açıdan bakınca ilk dikkatimi çeken Devletin farkındalığı yenme şekliydi. Çünkü her baskıcı devlet halkını uyanıklığından arındırmalıdır malum. Bunun için türlü çareler bulunmuş hem gerçekte, hem kurguda -hoş konu distopya olunca bu ikisi birbirine çok uzak değil.-. Ya Huxley 'nin "Soma"sı, Orwell'ın Zafer Cini[*]Victory-brand Gin[/*]' i, başka bir evrenin Prozium[*]Equilibrium[/*]' u gibi bir uyuşturucu lazım, ya da okumayı engellemek lazım Bradbury' nin dediği gibi. Ama Biz' e ters bunlar. Kitap okumak, yazmak bile nisbeten serbest aslında.

"Nasıl oluyor da koruyor peki devlet, tebanın düşünme ve görme potansiyeline karşı üstünlüğünü?" diye sorunca karşılaştığım cevabı ilginç buldum : Farkındalığı bir başka farkındalıkla yeniyordu TekDevlet.  TekDevlet, geçmişi inkar etmek yerine bir başka yorum getiriyordu ona. Kapitalizmi kötülemek yerine, parayı kötülemek gibi. Düşmanlarını, yani tarihi anlatırken yalan söylemiyorlar Big Brother gibi. Tarihi yalanlamaktansa onun putlaştırdığı kavramları sistematik bir biçimde aşağılamak yolunu tercih ediyorlardı. Ve geleceği düşlemek yerine "an"ı işliyorlar, bizzat oluşturuyorlardı "Sayı"lar. Bu da düşlemeye, düşünceye vurulmuş bir zincirdi. Umut yok, hayal yok, imrenmek yok. Sadece çalışmak. Benzerini Hitler' de ve Stalin' de de görürüz. Ben bu fikri Rus kafasına daha uygun buluyorum ne yalan söyleyeyim.

Çünkü Rus düşünce tarzına baktığımızda, bilhassa özel mülkiyete karşı çıkan tarafında, insani arzuların ve seçim hakkının ağır biçimde küçümsendiğini görüyoruz. Özel olmanın, deviasyonun, diğerlerinden başka sayılabilmenin pek bir anlam taşımadığını... Dünya' yı değiştirme gücünü eline aldığında Neo' nun ne yaptığına bir bakın, bir de Stalker[*]Andriy Tarkovski 'nin Aleks' i.[/*]' ın seçimine... Belki de bu yüzden Sosyalizm hiçbir ülkede Rusya' daki gibi bir ihtişamla beden bulamamıştır. O yörenin ruhuna daha bir uygun sanki. Ayrıca Rusları içkiyle sarhoş etmek hayli maliyetli olurdu devlet açısından. :P Burayı uzatmayayım,

İkincisi de anlatılan devletin başkalığının yanında bir de anlatan zihnin başkalığıydı. Bir sayının dimağını soran bir akıla dönüştüren, maruz kaldığı etkilerin yoğunluğuydu şüphesiz. Ki burada KoyuBeyaz' ın bahsettiği o edebi yanın işlevi gözardı edilemez sanıyorum. Bir kere D-503 ün aşkının boyutlarının bu kadar başarılı yansıtılabilmiş olması hakikaten kitabı benzersiz yapmış. Düşünün ki bir distopya nın ortasına uyanıyorsunuz ve yazar size bir "Sayı" nın bir sisteme, bir düşünce ağına,  ve bir kadına olan aşkını duyumsatırken Ezilenleri yahut Beyaz Geceleri okur gibi oluyorsunuz. Bunu sağlamak her babayiğidin harcı değil, malum.

Roman boyunca meydana gelen her olayı aşık bir adamın çarpılmış gerçekliğinden takip etmek, günce okunuyormuş havasını yaşatan biraz da budur derim.

1984 ten güzel mi diye merak etmiştim, evet güzelmiş. Haklıymışsın Hanımefendi :).

Son olarak kafama takılan bir soru : Sadece burada ve ayrıyeten gördüğüm bir iki kişide mi bu böyle yoksa distopya denen türe ilgide genel bir artış mı var ? Merak ettim doğrusu.

68
Ohooo, siz yüklediniz bile, bana gerek kalmadı :D
Şaka bir yana, yarın işyerinde deneyeceğim taratmayı.

Estağfirullah. :) Dediğim gibi, bir kısmını görüntüleyebildim benim a4 boyutlu tarayıcımla.

Ben bakıp bakıp mutlu olurum şimdi bu mesajıma ama, okuyamayanlar için sizin yüklemeniz daha faydalı olacak, zor da olsa kabullenmeliyim bunu  :-\

Kazara ve geçici de olsa bir faydam oldu :D

69
İşyerinde millet kablo döşeyip güvenlik kamerası kurarken benim gazetenin kitap ekini okumama sebep olan bir yazı yazıldı bu kitaba dair, yazanın elleri dert görmesin, benim kitabı alasım geldi. :)

Eco nun da dediği gibi yolun açık olsun. Hatta ilk köşe yazısı çıkınca bir tatlı ısmarlar artık :D Ondan önce Eco' da sıra gerçi :P

Yazının bir kısmını görüntülemeyi başardık : http://s1161.photobucket.com/albums/q518/3yanlis1bos/?action=view&current=kralkatili.jpg

Saniyeler sonra gelen edit : Ohoy! Ben sizin mesajınızı görmedim kahlan amnell! Kusuruma bakmayın heyecana geldim, bilemedim, ama şimdi silmeyeyim. :P

Tebrikler Hazal.
fmk.

70
Diğer Fantastik Eserler / Sesler
« : 27 Şubat 2012, 00:29:22 »

Sesler, Batı sahili yıllıklarının ikinci kitabı.

Haklı, bilinçsiz, korkak, bastırılmış, patlamış, koruyup gözeten halleriyle her haliyle öfkeyi
barındırıyor satırlarında bu kitap. Ve karşısında eziyetlere rağmen dingin, cehalete rağmen
affedici bir erdem var bu öfkenin.

Bu defa bir işgalin sonucu olarak dünyaya gelen küçük bir kız çocuğu oluyor
hatıralarını bizimle paylaşan karakter.

Düşmüş bir şehrin içerisinde, işgalcilerin tahakkümü altında, kendilerine olan saygılarını
yitirmeden varolma savaşı veren bir medeniyetin çocuğu bir kız... İşte bu kızın gözünden
kendi şehrini ve şehrin kalbi olan Seferbeyi'nin konağını, bir de bu toprakları işgal edip, onların
tanrılarını şeytan, mazbut insanlarını sapkın ilan eden düşmanlarını izliyoruz kitapta.

Çocukluk hayatın en zor dönemidir çoklarına göre. Anlamaya ve bilmeye en muhtaç olduğumuz
dönemidir o yolcuğumuzun. Bu ihtiyacımızın tam da aksine hayat anlaşılmaz sırlar ve bilinmeyen
kurallarla doludur çocuklar için. Çocukluğun en belirgin hali öfkedir o yüzden bana soracak
olursanız.

Çocuklar ister, elde edemezse ağlar ve sonra susup üzüntüsünün yerini bir öfke
tohumu almasını izler ya, Memer de daha bir çocuk bu anlamda aslında. Onun farkı
hiç istememiş ve hiç ağlamamış olması. Bu tür lükslerden uzak ve acı dolu bir öyküsü var onun.

Onun için yalnızca içinde biriktirdiği peşin ve pazarlık kabul etmez
öfkesi var çocukluk namına. Bir de onun o küçük evreninin tam
ortasında yer alan Ev'in gizemlerine duyduğu korkuyla karışık merak..

Kitapta Memer' in, İşgalci Aldların ve tüm Ansul' un öfke ve itaat arasındaki gitgellerini bulacaksınız.
Öyle yoğun oluyor ki bu gitgeller, yazarının bizzat bir taraf tutar hale gelip, zaman zaman
aynı menşeye sahip bir başka öfkenin bir varisi haline geldiğine tanık olduğumu söylesem çok
da ileri gitmiş olmam sanıyorum.

Spoiler: Göster
Aldların monoteist bir külte mensubiyeti ve paganistlere zulmedişleri, Ortadoğu ve
İslam eksenli birtakım ayrıntılarla desteklenmiş desem yine yalan olmaz. Eserdeli bu esinlenme zaman zaman fazla bariz hale gelebiliyor.


Le Guin in her kitabında bulabileceğiniz, fantastik öğlelerle gerçeğin harmanıyla oluşturulan
atmosferi merak etmeyenler varsa içinizde, yine de okuyun derim, sırf öfkeyle bilgeliğin
karşılaşmasının nasıl sonlandığını görmek için bile değer çünkü.

71
Diğer Fantastik Eserler / Batı Sahili Yıllıkları
« : 26 Şubat 2012, 02:08:25 »
Marifetler

Kitabı tanıtmaya, bana hatırlattığı bir sahneden bahsederek başlamak isterim

"Açık tenli insanların derisi incedir.
Damarları da bundan dolayı göze çarpar durumda olup
mavimtrak gözükürler. İşte buna dayanarak Germen asıllı
derebeyleri ile toprak zadeganı, dirimsel farklılıkların,
öyle ki üstünlüklerinin kanıtlarından biri olarak,
muhtemelen Ondördüncü yüzyılda, Ispanya' da kanlarının
renginin bile değişik olduğuna, yani mavi kanlı
(Isp sangre azul) olduklarına yönetilenleri ikna etmişlerdir."


diye aktarıyor "Çağdaş Küresel Medeniyet" adlı Kitabında Teoman Duralı.

Şimdi bu derebeyliklerden birinde olduğunuzu hayal edin.
Biraz korkutuğunuz, biraz saygı duyduğunuz bu insanların bir
resmi geçit yaptığını düşünün, ve önde yürüyen derebeyinin
küçük oğlunun burnundan hasbelkader bir iki damla kan sızdığını...

Orta Çağ İspanya' sında böyle bir devrim yaşanmış olduğundan bahsedilir.
Ve bir damla kanı gören halkın yıllarca süren bir yalanın kiniyle nasıl intikam aldığından...

Marifetler kitabının bana hatırlattığı ilk sahne sızan o kan damlası oldu işte. White Man's Burden ın bir başka boyutudur aslında mavi kanlı olmak. Her ne kadar bütün yük kölelerin gibi görünse de efendilerin de çilesine sahne olmuştur Feodal yapı. Marifetler işte tam da bundan bahsetmektedir; marifetin, yetinin ve gizemin ardına gizlenmiş o kaçınılmaz kederden...

Marifet denen şey büyümeyi, bedel ödemeyi, acı çekmeyi ve marifetin kendisini sahibinin varlığının bir teminatı  haline getirmeyi zorunlu kılar ya, Le Guin bu zorunlulukların hiçbirini atlamadan kucaklayıcı bir yapıt çıkarmış ortaya. Onun o bilindik bilge yaşlı kadın (yaşlı derken iyi anlamda :P) tarafı var ya, bütün kusurları ile insanı ele alan, en büyük açmazlarını dahi bir anne merhametiyle anlatan tarafı, onunla dağların marifet sahibi
insanlarının yanına taşıyor bizleri.

Fantastik - Realistik bir Uncle Ben olup "Büyük güç, büyük sorumluluklarla gelir" diyor ve anlatıyor :). Feodal zamanın atmosferi içinde, sıradışı özellikleriyle hakim olan hanedanların, sıradan insanların ve tabi ağaçları,
hayvanları, güçleriyle tüm doğanın yollarının yaşama endişesi, hırs, korku ve sevgi sayesinde nasıl birleştiğini anlatıyor bizlere.

Bitirmeden zamanında Altıncı His filmi için kullanılan bir slogan vardı, "Jede Gabe ist nicht eine Geschenk" diye, "Her yeti bir lütuf değildir" şeklinde çevirmeye çalıştım ama kıt bilgimle hadsizlik etmiş olmam umarım. Çok beğendiğim bu söz, bir esere daha fevkalade uymuş görünüyor, yorum sizin.



72
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Zaman Makinesi
« : 25 Şubat 2012, 00:02:41 »
Öncelikle bu kitabı bana özendirip son sipariş listeme almama sebep olan Fırtınakıran'a teşekkür ederim, onun da dediği gibi özentiyim, iyi ki böyleyim :). Teşekkür ederim, çünkü kitabı gerçekten beğendim. Genelinde beni sıkacak hiçbir kısım bulamadım diyebilirim.

Kitabın en çok beğendiğim yanı, benden önce de söylenildiği gibi konu bu kadar klişeyi kullanma imkanını vermişken Wells' in daha sofistike tarafı seçip zaman yolcusu olmanın ve yolculuğun beraberinde getirdiği maceraları anlatmak yerine "bugünün rüzgar eken toplumunu ileride nasıl bir fırtına bekliyor?" u irdelemesi oldu.

Bu açıdan bakıldığında kitabın bir bilim kurgu eseri olduğunu söylemek distopya olduğunu söylemekten daha zor geliyor bana. Bir olağanüstülük, bir gelecek hissi yaşatmadığından değil, kitabın zaman makinesini bir araç olarak kullanmış olmasından ötürü söylüyorum bunu.

Spoiler: Göster
Zaten Uzay-Zaman sıçramalarını, "Morlock"ları ve "Eloi"leri saymazsak bilim kurgusal öğeleri yok denecek kadar az kitapta.


Belki de gerçekte bu kitabı hayata geçirerek yapmak istediği şeyin başka olduğu fikrini getiriyor akıllara. Bu sebepten itiraf edeyim aslında yolculuğun "nasıl" ı değil de, "neden" i daha çok ilgimi çekti benim. Zaman makinesinden bahsetmek yerine Eloilerden, çiçeklerinden, giysilerinden ve yaşama biçimlerinden bahsetmesi "nasıl" probleminin etrafından dolaşmak için değil bana soracak olursanız. Wells gibi bir yazar uzun uzadıya, kendi içinde tutarlı bir zaman yolculuğu modeli de geliştirebilirdi ama bunu seçmedi. Sebebini biraz açacak olursak;

Bu sadece bir Bilimkurgu değildir, aynı zamanda sosyolojiye giriştir, felsefi derinliği vardır. ...

demişti Baal, Vakıf Serisi için, hatırlayanlar vardır. Bunu söylemesine sebep olan şeyi doğru tahmin ettiğimi farz ederek diyebilirim ki Aurora gezegeni nasıl modern Avrupa'ya bir eleştiri, bakın bu kadar bireycilik ve kurumsalcılığın sonu insanın hermafrodit termik santrallere dönüşmesidir gibi bir işaret vermişse, Wells de vahşi kapitalizmin sonunda sömürücüyü yaşamsal farkındalıktan tamamen ayırıp mutlak bir sarhoşluğa, sömürüleni de farkındalığın ve intikamın doruğuna, yani hayvana inkılab ettireceği yönünde bir uyarıda bulunuyor sanki. Bu yüzden bu yoruma katılıp, aynının zaman makinesi kitabı için de geçerli olduğunu düşünürüm. Asimov klasik avrupa düşüncesi karşısında ne kadar Amerikalı idiyse Wells de Adam Smith sonrası batıya karşı o kadar sosyalist kalıyor bu açıdan bakıldığında.

Kitabın içeriğinin bu yönden bakıldığında yeterince sert olduğu görüşündeyim. Kitabı yumuşak yapan konunun kendisi değildi bir bakıma, Zaman Yolcusunun bütün bu garabete karşı uzun bir süre takındığı kibar ve objektif tavır bu hale getiriyor kitabı aslında. Ne de olsa alelade bir maceracı değil bir bilimadamı gözüyle inceliyor geleceği kitap. Zaten hikayenin protagonistin ağzından anlatılması bu hissiyatın kitabın bütününe etkimesine neden olmuş diyebiliriz.

Bu halim selim tavrı Wells'in dünya görüşüyle ilişkilendirmenin doğru olacağı görüşündeyim. Zira kendisi iki ayrı dünya savaşı yaşamış, Nazileri, Mussolini'yi, Churchill'i ve Siyonistleri görmüş biri olmasına karşın bütün o siyasi dalgalanmalara karşı tutumunu kendisinin fikri olgunluğuna delalet eder sanıyorum. Onaylamasa da nefreti körüklemeyen karakteri, Morlocklardan tiksinirken bile bir yüzleşme sorumluluğu duyan Zaman Yolcusuna da yansımış gibi. Ne kadar iğrense de, olumlulamasa da, varlıklarını anlıyor ve tarih sahnesinde bir yere koyuyor.

Bu arada

Zamanına göre fazla kaçabilecek bir konuyu, böylece anlatmış.

Cümlesini eğer doğru anladıysam katılmadığımı belirtmek isterim, çünkü eğer burada söz edilen devamından endişe duyulan toplumsal gidişat ise Das Kapital 1867' de yazılmıştı. Adam Smith öleli 100 sene olmuş, 1895 in üzerinden çok uzun bir süre geçmeden Mein Kampf yazılacaktır. Yani sosyopolitik ortam çok daha fazlasını görmüştür, görecektir.

Yok bilim kurgu açısından bakılıyor ise Zaman Makinesi kitabının zamanda yolculuğu anlatan ilk kitap olmadığı bilinmelidir. Uzay-Zamanın bölünemezliği ilkesinin de yaklaşık 100 senelik bir geçmişinin olduğunu unutmayalım, kıtabın basıldığı dönemi baz alırsak. Ama Zamanda yolculuk yapacak bir makinenin daha önce kurgulandığını ben de duymadım görmedim. Bu açıdan bakıldığında

Benim tahminim, teorilerin ortaya atıldığı, bilim çevrelerinin konuyu sıklıkla dile getirdiği bir dönemde aklına gelen şeyleri toparlamış.

Ben de tahminde bulunup bu görüşe katılmamayı tercih ettiğimi söyleyecektim, sonra tahminin yeterli olmayacağını düşünüp vikipediye kısaca bir gözatmaya karar verdim. Yazımda kullandığım referansların bir kısmı bu kaynaktan alınmadır. Kendi tahminime gelince, kitabın ilk sayfasında yer alan bir ibare dikkatimi çekmişti fazlasıyla, sizinkileri de çekmiştir sanıyorum :

Alıntı
"Beni dikkatle dinlemelisiniz. Neredeyse tüm evrende kabul görmüş olan bir iki fikri yalanlamak zorunda kalacağım. Örneğin size okulda öğretmiş oldukları geometri, tamamen bir yanlış kavrama üzerine kuruludur."

Buradan sonra Öklidyen geometrinin eksiklerinden ve 0 kalınlıktaki bir çizginin imkansızlığından da bahsediyor. Dikkatinizi çekerim, rölativite teorisine ilk referansın verilmesine daha 11 sene var. Dikkatinizi çekerim çünkü Einstein ın yayınlayacağı 1920 tarihli Rölativite Teorisi adlı yapıtın varolmasına 25 sene var ki o yapıt "I.Physical Meaning of Geometrical Propositions" adlı başlığın hemen altında Öklidyen Geometri ile uğraşmaya ve yıkılmaz sanılanların altını kazmaya başlamıştı. İlk cümlesinde.

Bunlar sanırım Wells in sanılandan fazlasını ürettiğini biraz olsun anlatır. Son olarak Wells in bir çok eserinin bilim kurguyla uzaktan yakından alakası olmadığını, Atatürk'ün milliyetçilik sistemini etkileyecek derecede evrensel bir fikir adamı olduğunu belirtmek isterim.

73
Kurgu İskelesi / Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« : 13 Şubat 2012, 00:48:47 »
Öncelikle hikaye için hislerimi iyi ifade eden bir sözcük varsa o da "dokunaklı." :) İçime işledi benim. Hayal senin hayalin ve güzel bir hayal, yargılar, gerçekler ve ayrıntılar seni çağrıştırıyor yani. Ama onları başkasına da hissettirmeye başarmışsın. Daha güzel tarafı da bu. Bir insan olarak kahraman, normal biri olarak... Bu yaklaşımı beğendim bir defa ben öyküde. Bir de sonu çok güzel bağlamışsın masalsı olmasına rağmen klasik bir son olmaması güzel.

Gerçek kahramanların gerçek hayatlarının olduğunu hatırlamak güzel oldu bir de. İnsan geçmişte olsun bugün olsun yaşayan büyük kimselerin de bizim gibi etten kemikten kimseler olduğunu unutabiliyor. 80 den bir gün önce habersizce yurt dışına çıkıp bir daha geri dönemeyen bir devrimciyle tanışma fırsatım olmuştu. Adamın dediği bir sözü getirdin aklıma. "İdealizm evlenince biter. Dünyayı değiştirme arzusu, insan evlenip de, bırak dünyayı, eşi ile 3 yaşındaki çocuğunu biraz olsun değiştiremeyeceğini anlayınca sona erer." demişti adam :D

Şu hikayeyi okumasam hala o yenik silahşörün fikirleri tartışmasız bir referans olacaktı kafamda sanırım. İnsan aradan geçen tüm zamana ve başından geçen tüm olaylara rağmen eski ben i koruyabiliyorsa durum o kadar da kötü değil demektir belki de. :) Bir sabit fikirden daha kurtuldum, Allah ne muradın varsa versin :D

Ayrıca söylemesem çatlarım,  hikayenin ismini ilk gördüğüm zaman "Allah! Bizim Hazal çamaşır yıkatacak erkek adama şimdi." deyip hayıflanmıştım. :D Zira kendi babam yıkıyor asıyor zaman zaman ama ben görmezlikten geliyorum. Ehehe.

Neyse bir süre böyle etrafında gezindim hikayenin yorumları okudum falan o yüzden. Uzaktan bir dal parçasıyla dürttüm ara ara. Ama okuyup yanıldığımı gördüğüm iyi oldu. Gerçi bu bizim evdeki çamaşır vardiyası gerçeğini değiştirmez. :D Allah sonumuzu hayır etsin :P

74
Ütopya/Distopya / Ynt: Otomatik Portakal-Anthony Burgess
« : 22 Kasım 2009, 20:53:33 »
Yine de şimdiye kadar gördüğüm şiddet yanlısı sersiler için çok sıradışı bi son değil gibi gelmişti.:/

Ama şu da bi gerçek ki bu kitabın heyecanla okunmuş onca bölümün ardından hiç istemiyo insan böyle bitmesini..

75
Ütopya/Distopya / Ynt: Otomatik Portakal-Anthony Burgess
« : 22 Kasım 2009, 20:23:19 »
        Kitabın kapalı bir anlatımı olduğuna katılmamak olmaz. Eleştiri konusuna gelirsek, bence Burgess ın yapmaya çalıştığı biraz da suçlu'nun yaptığı iğrenç işler üzerinden sistemi eleştirmek. Sonuçta bu sistemin topluma kazandırdığı bir değer! olarak Alex gibilerin hali ortada. Hani ortadoğu yu anlatan yazarların bi kısmında, terörizmi batı emperyalizminin doğal bir sonucu olarak görmek gibi bir yaklaşım vardır, onun gibi geldi bana. Birilerinin kısa süreli kazançları dışında pek birşeye yönelmeyen eylemler Alex gibi sonuçlar doğurmuş gibi..
         Bu 21. bölüm muhabbeti nedir bilimiyorum işin aslı ama benim İş Bankası yayını kitapta 7 bölüm vardı ve bunlardan sonuncusu Alex in Taburcu olduktan sonra yaşadıklarıyla ilgiliydi. O kısım da  Alex in sistem hakkındaki çıkarımlarına ve aldığı kararlara yer veren bi bölümdü. Son kısım benim için de beklenmedik oldu diyebilirim. Dedğim gibi filmin sonu için izleyebileceğim tarihe kadar bekleyeceğim galiba.
         
Spoiler: Göster
Laf aramızda hayatını serserilikle geçiren kahramanımızın, çark edip sistemin makul gördüğü bir insan olmak üzere evlenmeye, hatta hayırlı bi kısmet aramaya karar vermesi gibi ayrıntılar içeriyor bölüm hatta :)

Sayfa: 1 ... 3 4 [5] 6 7