Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - zaujas

Sayfa: 1 ... 12 13 [14]
196
Kurgu İskelesi / Bölüm 3: Loretta'nın Çiftliği
« : 23 Ocak 2015, 09:54:13 »
Loretta, kalenin güvenli surlarının dışında kendine ait, insanlardan uzak bir hayatı tercih etmişti. Çiftliğinde keçilerinin sütünü sağmak, boş konuşan insanları dinlemekten daha iyiydi. Üstelik kalenin içinde sadece dört duvar bir evi olabilirdi ama burada; bir ormanı, yamacında oturup güneşin batışını izleyebileceği bir tepesi ve önemlisi huzuru vardı. Bu dünyada insanın huzurunu bir başka insan bozabilirdi sadece. Bazen sarhoş silahşörler ya da azılı hırsızlar musallat olmaya çalışsa da Loretta onlara haddini bildirirdi. Kasabadakiler ve ona bulaşanlar onun bir cadı olduğunu ve gizemli güçleri olduğunu düşünüyorlardı ama Ghia onun kalbindeki ışığı yıllar önce görmüştü.

Ghia tepeden aşağıya yavaşça inerken, Loretta gökyüzündeki Akina'yı farketti, elindeki işi bırakarak çitlere doğru yürüdü. Tatlı bir esinti çimenleri bir okyanusun yüzeyi gibi dalgalandırıyor ve Loretta'nın sarı saçlarını savuruyordu:

- Hangi dağda kurt öldü Ghia! Diye bağırdı. Aslında gözleri dolu doluydu ama hiç bir zaman duygularını belli etmezdi. Uzun zamandır Ghia'yı görmemişti ve şimdi Nefret ettiği Akina'yı bile görmek onu mutlu etmişti.

Ghia attan inerek, az kalan yolu atın eğerini tutarak yürüdü. Yüzünde garip bir tebessüm vardı. Sanki geçmişi gözlerinin önünden geçiyor gibiydi. Bu kadın vahşi bir at gibiydi ve onu Ghia ehlileştirmişti. Biraz daha yaklaşınca, Loretta Ghia'nın sırtındaki bebeği fark etti:

- Bu sırtındakinin senin yavrun olduğunu söyleme sakın!

- Senden başka bir kadından mı?, dedi ve bir kahkaha patlattı Ghia. Sonra konuşmasına devam etti:

- Hayır, bu Tanrının bana bir armağanı.

- Birde bunu bebeğe sormak lazım, seni henüz tanımadığı için şanslısın. Şu haline bak kıtlık zamanlarındaki inekler gibisin. Şu hastalıklı atını ilerdeki ağaca bağla, Dra'nın (Dra: kadim bir gök tanrısı.) çekici altında kalayım ki keçilerimle aynı ahırda yatamaz bu uyuz hayvan!

- Lore bu yavrucağı günlerdir efsunlarla avuttum, ona verecek sütün vardır umarım.

- Sana cehennemde olsan bile su vermem ama bu zavallı velet için her zaman taze keçi sütü bulunur bu çiftlikte. Hadi sallanmada içeriye girelim, bulutlar hayra alamet değil.

Kapıyı araladı ve yavaşça içeriye girdi, kapıdan ikinci giren Akina'dan başkası değildi. Bunu gören Loretta:

- Kendisi yetmiyormuş gibi kargasını da getirmiş, diye kendi kendine söylendi.

Akina doğruca pencerenin önündeki geniş pervaza süzüldü. Pencereden tüm ova görülebiliyordu ve ufukta toplanmaya başlayan gri bulutlar manzarayı biraz kasvetli ama görkemli bir mucizeye dönüştürmüştü. Ghia içeriye girince, Maku'yu sırtından indirdi ve sedirin üstüne bıraktı. Biraz sonra Loretta elinde bir kase sütle geldi, kendinden beklenilmeyecek kadar şefkatli bir şekilde sütü Maku'ya içirmeye çalışıyordu. Şöminenin yanında oturan Ghia bu sahneye odaklanmıştı. Kim bilir belkide hep burada kalsaydı şimdi Maku'nun yerinde kendi çocuğu olacaktı. Ama o gitmeyi seçmişti.

Loretta'nın yanına geldiğini konuşmaya başlayınca fark etti.

- Velet günlerdir aç olmalı bir büyük kase süt içti, sonrada hemen uyudu, dedi Loretta, Ghia'nın yüzüne hiç bakmadan. Konuşurken bir yandan ocaktaki közleri kurcalıyordu elindeki maşayla.

Bebek uyumuştu, Akina pencereye vuran yağmur damlalarını izliyordu. Kulübenin ortasında ateşin başında sadece ikisi vardı, eski günlerde olduğu gibi. Ghia bir şeyler söylemek zorunda hissetti kendini:

- Lore seni hep sevdim biliyorsun değil mi?

- Biliyorum Ghia, gitmenide anlıyorum. Sekiz yıldır gelmemeni anlıyamıyorum! Sekiz yıl sonra sırtında sana ait olmayan bir veletle çıkıp gelmeni anlayamıyorum!

- Koskoca sekiz yıl bu çocukla karşılaşmayı beklemişim Lore, şimdi anlıyorum. Başka ne açıklayabilir bu karşılaşmayı. Bazıları buna rastlantı diyebilir ama ben kader diyorum. Bu çocuk orada çaresizce benim gelmemi bekliyordu, kaderlerimizin kesişmesini bekliyordu. Yıllardır yakınından bile geçmediğim bu izbe ormana beni çağıran şey bu çocukla olan ortak kaderimizden başka birşey değildi.

- Herşeyi kader diyerek açıklayamazsın Ghia. Bu çocuğu nerde buldun, kimsesi yokmu?

- Akina ile avlanırken Oneth kasabasından dumanların yükseldiğini fark ettim. Dumanların nedeni yanan evlerdi, tüm kasaba ateşe verilmişti. Ama biri bu kargaşadan Maku'yu sakınmış ve bir tahta parçasının üzerinde gölete bırakmıştı. Tüm kasabalılar öldürülmüştü, her yerde ceset yığınları vardı. Cesetlerin arasında yaralılar olabilir ümidiyle tüm kasabayı dolaşmaya başladım. Cesetlerin arasında Bakean askerleri de vardı. İlk başta köylüleri korumaya çalıştıklarını düşünmüştüm ama okla vurulmuş yüzü koyun yatan bir Bakean'ı döndürdüğümde ağzında garip bir şey olduğunu fark ettim, bu bir et parçasıydı. Ağzına elimi sokup dışarıya çıkarttım; bu yerde yatan zavallı köylünün yüzünden bir parçaydı. Vahşi bir hayvan gibi altında yatan köylünün yüzünü ısırarak parçalamış ve sonra okla vurularak öldürülmüş olmalıydı. Etrafta yüzü parçalanan onlarca ceset vardı.

- Kra'nın ( Kra: kadim bir savaş tanrısı.) yıldırımları üzerime yağsın ki, Bakeanların bir gün böyle çığrından çıkacaklarını biliyordum. Sapkın yamyamlar ordusu!

- Bakeanları iyi tanırım Lore, bırak yamyam olmalarını, bu zamana kadar savaştıklarını bile duymadım. Vase Bake'nin (Vase Bake: Bakeanların peygamberi) öğretisi iyilik ve özgürlük üzerine kuruludur. Köleliği ve fahişeliği yasakladı, herkesin eşit olduğu şehirler ve bu şehirlere dev kütüphaneler inşaa etti. Üstelik bu yaptıklarını şiddete başvurmadan sadece inancını tebliğ ederek yaptı, tarihte savaşmadan bu kadar geniş topraklara ulaşabilen tek bir kral bile yoktur.

- O zaman Oneth'te ki insanları kim öldürdü Ghia, gözlerinle gördüğünü söyledin bu vahşeti.

- Bilmiyorum Lore, neler olduğu hakkında hiç bir fikrim yok. Huzur denilen şey bu dünyada yok sanırım, en azından benim için.

- Benim için huzur şu an bu kulübede ateşin başında senle konuşabilmekten başka birşey değil.

- Seni hep sevdim Lore, gözlerime senin gibi bakan bir çift göz asla olmadı ve olmayacak.

Bunu söylerken Loretta'nın gözlerinden bir an bile gözlerini ayırmadı. Loretta, Ghia'ya yaklaştı ve sıkıca birbirlerine sarıldılar:

- Artık hep yanımda ol Ghia, sonsuza kadar...

197
Yorumun için çok teşekkürler, imla ve yazım hatalarım olabiliyor bazen bunun için kusura bakmayın. Hikayeyi beğenmene sevindim wattpad'de şu an dördüncü bölümü yayınlanmış durumda, dilersen ordan da takip edebilirsin.

198
Kurgu İskelesi / Bölüm 2: İzbe Orman
« : 20 Ocak 2015, 16:24:29 »
Ghia atlının dürbünle ona baktığını görünce, olduğu yerde bekledi, bu gizemli atlı Maku'yu gölete bırakan koruyucusu olabilirmiydi? Tehlike geçince onu almaya gelmiş ve şimdide onu arıyordu belkide. Atlı biraz daha yaklaşınca, Ghia göğsündeki Bakean armasını farketti. Yoksa, küçük bebeği birinin kurtardığını fark etmişlerdi ve onu öldürmek için geri mi dönmüşlerdi?

Ghia izini kaybettirmek için hızlıca ormana doğru yöneldi ve gözden kayboldu. Atlı Ghia'nın ormana girdiğini görmüştü ve o da hızlı hareket etmeye çalışıyordu. Dört nala atını sürerken üzerinden bir gölgenin geçtiğini hissetti. Gökyüzüne baktığında ona doğru hızlıca gelen Akina'yı gördü. Akina tam pençelerini geçireceği sırada, ani bir hareketle eğilen atlı, Akina'nın ilk saldırısını savuşturmayı başarmıştı. Ama Akina tekrar saldırmak için yaklaşıyordu, bu kez atlı kendini korumak için kılıcını çekmeye çalışırken, dengesini yitirip attan düştü. Bu sırada Ghia ıslık çalarak Akina'yı geri çağırdı. Atlı düştüğü yerden kalkmaya çalışıyordu:

- Kahretsin! Bu kartalda nerden çıktı böyle?

Tekrar atına bindi ve Ghia'nın peşinden ormana girdi. Dikkatlice etrafını gözleyerek ilerliyordu. Nal izlerini görmeye, kırık dallardan fikir edinmeye çalışıyordu. Bu orman çok tekin bir yer değildi, kasabalara giden yolun kenarında, ortasından küçük bir patika geçen sık bir ormandı. Takip ettiğiniz şey her an size görünmeden arkanızdan dolanıp sırtınızdan vurabilirdi. Rüzgar dağlardan ormana doğru estiğinde, ağaçların arasından uğuldayarak geçiyor ve ormanın kadim sakinleri kuzgunlar çirkin sesleriyle rüzgara eşlik ediyorlardı. Ormanın ortasındaki açıklığa geldiğinde, ne tarafa gideceğini kestiremedi nal izleri sanki kaybolmuştu. Bir süre iç güdülerini dinleyerek takibe devam etti ama ümidini yitirmeye başlamıştı:

- Sanki yer yarıldı içine girdi, lanet şaman!

Hava kararmaya başlamıştı, çaresizce durdu ve geldiği yöne doğru atını döndürdü:

- Kader tam da böyle bir şey olmalı, dedi ne yöne gideceğini bilemeden.

Orman oldukça izbeydi takip edebileceği bir iz olmadan daha fazla devam edemezdi. Oysa Ghia gözü kapalı bile bu ormanda dört nala at sürebilirdi.

Ghia takipteki atlının izler olmadan, patikayı takip ederek ormanı dik bir şekilde geçeceğini öngörmüştü ve yoluna bir süre sonra ormanın doğusuna doğru devam etti. Kısa bir süre sonra ormandan çıkmıştı ama çok bitkindi, bir gündür boğazından doğru düzgün bir yemek geçmemişti. Üstelik Maku vardı artık, kendinden daha çok onu düşünüyordu. Onu kendisi gibi maceradan maceraya koşturamazdı. Başından beri Rolentha kasabasına gitmeyi düşünmüştü ama kasabaya giden yolu ayrımını çoktan geçmişti.
Daha kuzeyde yer alan Gonetha'ya doğru gidiyordu artık.

Gonetha kasabası çok daha güvenli ve adil bir lord tarafından yönetiliyordu. Kasabaya iyice yaklaşmışlardı. Kasabanın yamaca kurulmuş kalesinin meşaleleri çok uzaktan bile farkediliyordu. Ama Ghia kasabaya giden yolu tercih etmedi dik bir yamacı aştı ve küçük bir patikadan geçti. İlerideki koruluğun yanında bir çiftlik vardı:

- Loretta bakalım sütünü senle paylaşcak mı?

199
Kurgu İskelesi / Kartalın Ruhu (Tamamlandı)
« : 20 Ocak 2015, 16:23:10 »


Kartalın Ruhu

Bölümler
1 - Küçük Misafir
2 - İzbe Orman
3 - Loretta'nın Çiftliği
4 - Gonetha
5 - Kai Han
6 - Cadı Avı
7 - Beklenmeyen Ziyafet
8 - Kadim Gözyaşı
9 - Büyülü İksir
10 - Soğuk Ölüm
11 - Kan Kokusu
12 - Gür Orman
13 - Kan ve Şarap
14 - Aven
15 - Üçüncü Göz
16 - Bake
17 - Sampra
18 - Konsey
19 - Kartalın Ruhu

Bölüm 1: Küçük Misafir

Kahverengi kuyruğuyla ordan oraya zıplayan tavşan av olduğunu henüz fark edememişti. Onu izleyen keskin bir çift göz, olacakların habercisiydi oysa. Ormanın derinliklerinde tiz bir kartal sesi ve sert bir kanat şaklaması duyuldu. Küçük tavşan üzerine düşen gölgenin giderek büyüdüğünü gördüğünde artık çok geçti, görkemli kanatlar çoktan üzerine kapanmış ve keskin pençeler nefes almasını engelliyordu.

Tavşan son nefesini vermek üzereydi ki kartal bir anda kafasını çevirdi ve ormanın ilerisindeki kasabadan yükselen dumanları gördü. Tavşanı bıraktı ve telaşla yükseldi, hızlıca havada süzülerek dumanın kaynağına vardı. Alevlerin üzerinde halkalar çizerek uçmaya ve alevlere bakmaya başladı. Kasabada taş üstünde taş kalmamıştı. Her tarafta cesetler vardı, alevlerden kaçan atlar panik halinde koşuyorlardı ama kartalın dikkatini daha farklı birşey çekmişti, evlerin biraz ötesinde küçük bir göletti bu. Bir anda dalışa geçti ve göletin üzerindeki şeye daha yakından bakmak istedi. Biraz daha yaklaşınca bunun kundağa sarılı bir bebek olduğunu farketti, bebek bir tahta parçasının üzerine bırakılmıştı, pençeleriyle kundağı kavrayan kartal bebeği alarak tekrar geldiği ormana yöneldi.

Kartal bazen irtifa kaybeder gibi oluyor sonra tekrar yükseliyor ve güçlükle yol alıyordu, pençelerinde tuttuğu kundaktaki bebeğin ağlama sesleri ormanda yankılanıyordu. Zorda olsa ormana geri dönmeyi başaran kartal, kundağı ağacın yanında ölü gibi uzanan adamın yanına bıraktı. Adamın adı Ghia'ydı ve bir Gezgin Ruh'tu. Gezgin Ruh'lar seçtiği hayvanla bağ kurduğu zaman, onun gözleriyle görebilir ve onun gücünü kullanarak avlanabilirdi. Aslında Gezgin Ruh'lar genelde kurtlara hükmederlerdi ama Ghia bir kartalı tercih etmişti. Kartala Akina adını vermişti. Akina; Ghia'nın doğduğu topraklarda yoldaş anlamına gelen kadim bir kelimeydi. Onun gözleriyle dünyaya bakmak ve uçarken rüzgarın serinliğini hissetmek Ghia için paha biçilemez bir histi. Ghia bedenine geri dönerken, Akina bir anda sendeledi ve vücudu gagasından kuyruğuna kadar titredi. Tam bu sırada Ghia gözlerini açtı ve derin bir nefes aldıktan sonra hemen kundaktaki bebeğe baktı, bebek ağlamaya devam ediyordu. Ghia eğilerek kulağına efsunlu sözler fısıldayınca bebek bir an durdu ve sadece Ghia'nın gözlerine baktı artık ağlamıyordu. Bu Ghia'yı mutlu etmişti:

- Yoksa kadim Ugra dilini biliyormusun ufaklık? Dedikten sonra bebeğe daha dikkatli ve derin bakmaya başladı:

- Maku! Dedi Ghia,

-Senin adın Maku ufaklık, dağları aşacak kadar azimli ve ormanın karanlığında kaybolmayacak kadar yetkin.

Artık hava kararmaya başlamıştı ve yiyecek yemeği yoktu, gözüne kestirdiği bir ağaç kovuğuna girdi ve önünde güzel bir ateş yaktı. Ağaç kovuğunun içine taze çayırlarla bir yatak yaparak, Maku'yu üzerine yatırdı. Akina'da hemen yanıbaşındaki dala tünedi ve istirahate çekildi, bu ruh değişimi onu da fazlasıyla yoruyordu. Ghia heybesinden biraz peksimet çıkardı ama çocuğa yedirecek hiç bir şeyi olmadığı aklına geldi. Matarasındaki suyu kaşığa döktü ve efsunlu sözler eşliğinde yavaşca Maku'ya içirdi.

- Şimdilik bunla idare et bakalım. Hem seni mışıl mışıl uyutacak, hemde açlığını unutturacak. Kusura bakma misafir umduğunu değil, bulduğunu yermiş. Yarın belki biraz süt bulabiliriz.

Güneş yavaş yavaş yükseliyor ve ağaçların yapraklarından süzülerek Ghia'nın yüzünde dans ediyordu. Ama onu uyandıran şey, Akina'nın çıkardığı seslerdi. Ghia gözlerini yavaşça aralayarak bir süre gökyüzünü izledi. Aniden Maku aklına geldi. Hemen kundağı araladı ve uyuduğunu görünce gülümseyerek ayağa kalktı, üstünü başını düzelttirken bir yandan da esniyordu, kartal tüyleriyle süslediği başlığını aradı gözleri, başlığın zaten kafasında olduğunu anlayınca kendi kendine gülerek uzun beyaz sakalını sıvazladı. Aslında çok yaşlı değildi kırklı yaşlarının başındaydı ama zayıf yüzü ve uzun beyaz sakalları onu oldukça yaşlı gösteriyordu. Artık kahvaltı için sabırsızlanmaya başlayan Akina'nın yanına gitti. Günün ilk işi olarak Ghia muhakkak Akina'yı beslerdi:

- Kudretli Akina, yoksa bu zavallı bebeği kıskandın mı? Dedi ve elindeki kurutulmuş eti uzattı. Tüm parçayı çekip Ghia'nın elinden alan Akina eti bir çırpıda mideye indirdi.

- Bugün hem taze süt, hemde ikimizin yiyebileceği birşeyler bulmalıyız eski dostum, dedi Ghia ve Akina'ya ikinci bir dilim uzattı.

Maku kıpırdamaya başlamıştı, Ghia hemen yanına giderek kundağı araladı. Maku, Ghia'yı görünce gülümsedi ve bebek dilinde bir kaç şey söyledi. Artık gitme zamanıydı, Ghia etraftaki eşyalarını topladı ve Maku'yu kundağıyla sırtına bağlayarak yola koyuldu. Akina bu durumdan hoşnut değil gibi görünüyordu, hala tünediği dalda oyalanıyordu. Ghia biraz yürüdükten sonra, Akina'nın aşina olduğu ıslığıyla ona seslendi ve istemeden de olsa Akina daldan havalanarak Ghia ve Maku'nun peşine takıldı.

Ghia ilk önce Maku'yu bulduğu kasabaya giderek neler olduğunu anlamak istiyordu ve eğer hala bir kaç sağlam at kalmışsa kendine bir at ödünç alarak, hızlıca başka bir kasabaya gidip Maku'ya süt bulmak istiyordu. Kasaba ormana çok uzak değildi, patikada biraz yürüdükten sonra tepeyi aşarak açıklığa çıkan Ghia hala dumanı tüten kasabayı görebiliyordu. Biraz daha yaklaşınca neler yaşandığını daha iyi anlıyordu. Bu bir katliamdı, bir kasaba dolusu insan kılıçtan geçirilmiş ve evleri ateşe verilmişti. Bu hengamede yinede iyi bir insan ya da ailesinden biri katliamda zarar görmemesi için Maku'yu gölete bırakmıştı. Ghia'nın dikkatini çeken bir diğer şey cesetlerin arasında Bakean askerlerinin olmasıydı. Zırhlarının göğüs kısmındaki parlayan yıldızın içinde Tanrı'nın gözü imgesi onların işaretiydi. Bakean'lar, Vase Bake'nin peygamberliğine inanan insanlardı ama barıştan yana olmalarıyla bilinirlerdi. Belki de kasabayı korumak için gelmişlerdi ama biraz daha etrafına bakınan Ghia, bu katliamı Bakean'ların yaptığını anlamıştı.

Gözüne kestirdiği siyah atın yanına gitti ve eğerini kontrol etti. Heybesini eğere asarak ata bindi. Kasabadan biraz uzaklaşmıştı ki, bir atlının kasabaya girdiğini fark etti. Göletin olduğu kısma gelen gizemli atlı, sanki bir şey arıyormuş gibiydi, tam bu sırada tepedeki Ghia'yı fark etti. Dürbününü çıkarttı ve kundaktaki bebeği gördü.

200
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıpkısa Kulübü
« : 18 Aralık 2014, 11:57:07 »
"Uzun uzun düşündü ilk neyi yaratması gerektiğini, sonra yalnızlığını yaratmış olduğunu farketti Tanrı."

Sayfa: 1 ... 12 13 [14]