Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - TheWalkingIdeas

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 23
31
     Lisede değiliz, matematik dersi işlemiyoruz ve "mantık" konusunu " ve/veya" bağlaçlarına indirmen senin sözcüklerinle çok "sığ". Anlamı pekiştirmek değilen şeyi mantık konusuyla nasıl ilişkilendireceğimi inan bilmiyorum.

     Ayrıca aynı noktada buluştuğumuzu da sanmıyorum. Sığ olduğumuzu da sanmıyorum. İstediğin konuda bir kaos yaratılmasıysa sığ olmaya devam edebiliriz.

     Herhangi bir varlığın niteliğini belirlemek gibi bir amaç da gütmüş değilim, hiçbirimiz biyolog değiliz bildiğim kadarıyla ve bir canlıyı parçalara ayırıp sınıflandırdığımızı da sanmıyorum. Kimse kesin bir yargı belirtme yetkisine sahip değil. Ve kimse kesin bir yargı belirtme çabasında değil. Herkes kendi doğrularını ve düşünme sistemlerini belirtiyor.

     Yazılarımızdaki açıkları aramak yerine kitapla ilgili bir analiz yazarsan sığlıktan kurtulmuş oluruz.

32
     Fikirlerimi evrende yaşayan tüm canlı organizmalar için yazdım. Bunları doğrudan kişiliğinize ve cümlenize aleyhte bir mesaj olarak görerek taraf ve tarafsızlığımızı belli etmiş oldunuz sanıyorum. Ben tarafsızlığıma güveniyorum. Ancak sürekli yanlış anlaşılıyormuş gibi hissediyorum ki haksız sayılmam.

     Estraven'i kadın ve Eskimo olarak görebilirsiniz ; kadın veya Eskimo olduğu için yargılamanızı ancak yanlış görürüm.  Bu konudaki düşüncelerim mesajlarımda açıkça yazılı , yalnızca tekrar okumanızı rica edebilirim. Sıfat atamanız konusunda bir şey dediğimi sanmıyorum. Bence de değerlendirme 3 farklı şekilde de olabilir.

33
     Evet insanları elinde olmayan sebeplerden ayıplamayı, ayrıştırmayı ve yargılamayı yanlış, eksik ve ahlaksız buluyorum.

     Ama tabiki herkes istediği gibi düşünmekte özgür. Ben de özgürlükçü bir insanım. Kendi fikirlerimi ifade ederken çekinmezken karşı tarafı da anlayışla karşılamayı deniyorum.

     Sanıyorum ki beni yanlış anladınız. İnsanı yalnızca insan olarak görmeyi robotlaşmış tekelleşmiş insanlar olarak nitelendirmiyorum. İnsanlar yalnızca doğduklarında böyledir. Yaşayışımız bizi biçimlendirir. Demek istediğim şey dünyadaki çeşitliliğin güzel olduğu ancak insanların bu farklılıkları güzellik olarak görmek yerine "güzellik" kavramını tekele indirip diğer değerlere faşişt tutumlarla yaklaşmalarındaki yanlışlık.

Ekleme: Bizi biz yapan ancak dinlediğimiz müzikler, izlediğimiz filmler, okuduğumuz kitaplar, gezip gördüğümüz yerler, tanıştığımız insanlardır ; din, ırk, milliyet, cinsiyet, yaş değildir.

34
     Estraven benim için hikayenin başında erkekti. Sonrasında ise kadınsılığı arttı. İki ülke arası uzun yolculuğa çıkıldığı zaman ise kavramlar benim için eşitlendi. Cinsiyetsiz görmek bu kadar zor olmasa gerek ki Le Guin'in anlatımını yeterli buldum.

     Eğer insanı yalnızca insan olarak, tüm etnik ve cinsi farklılıklardan ayrıştırarak göremiyorsak bu bizim hümanist yanımızın eksikliğindendir sanıyorum.

     Ayrıca önceki yorumlarda belirtildiği gibi Le Guin kesin bir iyi-kötü sunmaz. Bir fikri vardır bunu sunar ancak fikirleri düşündürme odaklıdır, kesinlik sunmak için hikayeye yedirilmemiştir. Okuyanlar bunun Mülksüzler'de de böyle olduğunu görmüştür. İki gezegen vardır; eksik ve tam yönleri değerlendirilir. Ancak bütün bir üstünlük yoktur gezegenlerin birbiri üzerinde.

     Ve belirtmek gerekir ki Le Guin kitaplarında kesin yargılar vermiyor olsa da fikirleri anlaşılır ve nettir. Hikaye ve karakterlerde kesinlik belirtmez ama bu belirtmediği kesinliklerden fikirleri ve istedikleri kesin olarak ortaya çıkar.

35
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 07 Mayıs 2015, 22:27:21 »
İngiliz grubun en sevdiğim parçalarından biri,

The Moody Blues - Nights In White Satin

36
     Kitabı okumayanların etkinlik sayfasına girmeyeceğini düşünerek yazıyorum. Böylece spoiler uyarısında da bulunmuş oldum.
     
     Uzun zamandır ha okudum ha okuyacağım deyip, araya sürekli başka kitaplar girmesi sureti ile ertelenmekten kurtulamayan bir kitaptı Karanlığın Sol Eli. Etkinlik sayesinde okumuş oldum. İyi de oldu, sevdim kitabı. Zaten Le Guin ninemizi sevmemek mümkün mü? Kendim yanıtlıyorum, hayır.

     Sanıyorumki Le Guin bilinmeyen gezegenlere yabancılar göndermeyi çok seviyor. Okuyanlar bilir Mülksüzler’de de böyledir. Karakterimiz bilmediği bir gezegene gider, gezegeni tanımaya çalışır. Farklılıklara alışması kolay olmaz. Garipsediği onlarca şeyle karşılaşır, sorgular, zamanla alışır falan filan…

     Mülksüzler, en özet haliyle iki ayrı gezegendeki siyasi ve sosyolojik yapıyı inceler ve kimse bahsetmese de vicdan kavramı üzerinde fazlasıyla durur ; içsel bir sorgulama yapmamızı da ister. Karanlığın Sol Eli’nde ise yine benzer metodlarla cinsiyet kavramının insan yaşayışı üzerinde etkisinden bahseder. Sadece ikili ilişkilerde oluşan farklılıklardan bahsetmez tabiki de, cinsiyet farkının olmadığı bir toplumun sosyolojik yapısını gözümüzde canlandırmamızı hedef edinir. Bunu yaparken de ince ayrıntıları bile atlamaz. Halkın gözünden androjen bir kral nasıl görünür, soy ilişkisi ataerkil olmayan bir toplumda nasıl sağlanır gibi sorular üzerinde de durur.

     Le Guin, uzak diyarlardan gelen gezginin gözünden olayları en iyi şekilde kavrayıp sorgulamamız için de harika bir yol seçer. Nedir o harika yol? Soruyu sorarken cevabı verdim bile. Cevabımız “yol” sözcüğüdür. Birini tanımanın en iyi yolu o kişi ile yolculuk etmektir derler. Le Guin de aynen bunu yapıyor. Gezginimizi iki yıl kadar görüşmüş olmasına rağmen bir türlü tanıyamadığı başka bir karakterle çok çok uzun bir yola çıkarıyor. Bence hikayeye kaymak kıvamını ve tadını veren öğe budur.

     Kitabın asıl amacı bizlere cinsiyet kavramını “gerçekten” kavratmak ve tabularımızı yıkmamızı sağlamak olsa da diplomasi konusunda da diplomatlara giydirmiyor değil. İki farklı ülkenin de yönetim birimlerinin -meclis ve kral - danışman ya da dış etkenlerden nasıl etkilendikleri az da olsa gösteriliyor. Biraz da yönetimin halkı gerçekten düşünmediğini söylenmeye çalışılıyor. Le Guin, her ne kadar anarşişt gösterilse de ben tamamen anarşist olduğunu düşünmüyorum. Bunun da Amerikalı olmasından kaynaklandığı düşüncesindeyim, sizler ne düşünürsünüz bilemiyorum.

     Yolculuk kısmı en hoşuma giden kısım oldu. En basitinden sadece macera kısmı bile tüm harika şeyler atılsa dahi okunur. Kitabı içim buruk bitirdim. Bunun nedeni de malum ölüm yüzünden oldu.

     Bahsedilecek onlarca şey var ancak söylemek istediklerimin devamını önemli görüp not aldığım alıntıları yorumlayarak yapacağım. Atladığım şeyler varsa kusura bakmayın, yazmaktan ellerim uyuştu.

“İnsanlar arasında yerim yok. Kimse beni görmüyor. Konuşuyorum ama duymuyorlar. Geliyorum ama karşılamıyorlar. Ateşin yanında benim için bir yer, sofrada benim için bir tabak, uzanıp yatacağım bir döşek yok. Ama hala bir adım var. Benim adım Getheren. Bu adı Ocak üzerine bir lanet olarak bırakıyorum ve yanında da bu utancı. Benim için saklayın bunu. Artık adım olmaksızın ölümümü aramaya gideceğim.” ( Sayfa 32)

     Açıkça görüldüğü gibi bahsedilen kavram toplumsal baskı, bizdeki adı ile “mahalle baskısı”. Buna kendi toplumumuzdan onlarca örnek verebiliriz. Hangimiz ailesine sevgilisi olduğunu söylerken çekinmedi ya da hangimiz bu nedenlerden ötürü yalan söylemek zorunda kalmadı? Bizim toplumumuzda -belirgin şekilde- bu baskı daha çok kızların üzerinde. Sevgilisiyle görüştü diye dayak yiyen kimseyi tanımıyor muyuz? Töre cinayetleri, insanların kardeşlerini öldürmek zorunda bırakılmaları…
     Eşcinsel insanlara kötü gözle bakılmıyor mu? Eşcinsel insanlar toplum tarafından dışlanıyor ve varlıkları görmezden geliniyor. Şiddete maruz kalıyorlar. Bazen ise daha kötüsü öldürülüyorlar. Sıradan heteroseksüsel ilişkilerin bile normal görülmediği bir toplumda bunlar çok da garip olmasa gerek, bunu üzülerek söylüyorum. Ayrıca sanmayın bunlar yalnızca bizim ülkemizde var, dünyanın her yerinde var. Ben sadece kendi yaşadığım toplumu diğerlerinden daha iyi tanıdığım için bu örnekleri veriyorum.
Utanması gereken ne eşçinsel olandır ne de sevgilisi olduğu için aşağılanan bir kızdır. Utanması gereken toplumun kendisi ve aşağılık zihniyetleridir. Toplum tabularını yıkmayı başaramadıkça da bu böyle olmaya devam edecektir.

“Yanlış soruların cevabını bilmenin ne kadar yararsız olduğunu göstermek için.” (Sayfa 69)

“ ‘Bilimmeyen’ dedi Faxe’nin ormanda çınlayan yumuşak sesi, ‘önceden görülmeyen, kanıtlanmayan, hayat bunlar üzerine kuruludur. Cehalet düşüncenin temelidir. Kanıtsızlık eylemin temelidir. Tanrı’nın olmadığı kanıtlansaydı dinler olmazdı, ne Handdara, ne Yomeshta, ne de Ocak-tanrıları, hiçbiri. Ama Tanrı’nın olduğu kanıtlansaydı da gene dinler olmazdı… Söylesenize, Genri, nedir bilinen? Kesin, tahmin edilen, kaçınılmaz olan sizin ve benim geleceğimize dair bildiğimiz tek kesin şey nedir?’
‘İkimizin de öleceği.’
‘Evet, işte, cevabı olan tek bir soru var, Genri ve o yanıtı da zaten biliyoruz. Hayatı mümkün kılan şey, sürekli, dayanılmaz belirsizliktir; yani bir sonra ne olacağını bilememek.’ “ (Sayfa 69)

     Ne zaman öleceğimizi bilseydik hayatımız bu kadar renkli ve değişken olabilir miydi? Sanmıyorum. Ama en çok merak ettiğimiz soruların başında da bu gelir. Hep geleceği merak ederiz. İleride neler olacak, hayatımızda neler değişecek gibi soruların yanıtlarını arar dururuz. Saçma bulduğum yöntemlerle bu soruların cevaplarına ulaşmaya çalışan onlarca insan görebilirsiniz. Saçma bulduklarımızı soracak olursanız, falcılık, medyumluk, büyücülük vs. cevabını veririm.

     Hayatımızı anlamlı kılan içinde sürekli olarak barındırdığı bilinmezliktir. Bilinmezlik umut doğurur, hayal kurmamızın önünü açar. Hayatımızın en kötü döneminde bile ileride iyi şeyler olabileceğini düşünerek pes etmek düşüncesinden vazgeçeriz. Belki iyi olur, belki de kötü günler silsilesi son bulmaz. Kim bilebilir ki. Düşüncenin esası da budur.


“Toplumsal-cinsel etkileşim kalıplarımızın hiçbiri yok burada. Onlar bu oyunu oynayamazlar. Onlar birbirlerini kadın ya da erkek olarak görmezler. Bizler için tahayyül edilemez bir şey bu. Yeni doğmuş bir bebek hakkında ilk sorduğumuz soru nedir?” ( Sayfa 88)

     Hemen cevap vereyim. Hepimizin bildiği gibi ilk soru bebeğin cinsiyetidir. Çünkü bu kavram o kadar önemlidir ki tüm yaşantımız cinsiyetimize göre yön değiştirir. Din ve milliyet gibi kavramlarda ayrım yapılınca hemen fark ediyoruz da bu iş cinsiyete gelince biraz daha gözardı ediliyor gibi. Oysa ki cinsiyet kavramı da dünyada büyük bir ayrım oluşturur. Le Guin, o kadar adaletli ve eşitlikçi bir insandır ki bunu gözardı etmez. Başkalarının da gözardı etmemesi için uğraş verir. Bakınız kitap yazmış.

“ Bir insan sadece insan olarak dikkate alınır ve değerlendirilir, ürkütücü bir deneyim bu.” (Sayfa 89)

     Ne kadar harika bir ifadedir, insanın yalnızca insan olarak dikkate alınıp değerlendirilmesi. Hep bunu savunmuşumdur. İnsanı yalnızca insan olarak görebilirsek hiçbir sorunumuz olmayacağını iddia ederim. Gezginin bunu “ürkütücü” olarak değerlendirmesi oldukça normaldır. Zira böyle bir dünya ile karşılaşmış olması bahsettiği gezegen düşünülünce fazlasıyla zor.

“Marjinal halklar, zorlukla ayakta kalabilen ırklar savaşçı olmazlar çoğu kez.” ( Sayfa 90)

     Keşke tüm nesneler dünyaya eşit şekilde dağılsa da kıtkanaat geçinebilen antimilitarist toplumlar olsak. Bunun en büyük nedeni de dünyadaki büyük adaletsizliktir.
Marjinal halklar demişken, farklı olmaktan bu kadar korkulmasını anlamsız buluyorum. İnsan kavramını güzel yapan içinde barındırdığı on milyonlarca fonksiyondur, farklılıklardır.

“Hipotetik deneyin amacına dair bir diğer tahmin: Savaşın ortadan kaldırılması. Eski Hainliler insan dışında hiçbir memelide rastlanmayan sürekli cinsel kapasite ve örgütlü toplumsal saldırganlık özelliklerinin birer neden ve sonuç olduğunu mu düşünmüşlerdi? Yoksa, Tumass Song Angot gibi savaşın tamamen eril bir yerdeğiştirme etkinliği, muazzam bir ırza geçme olduğunu düşünerek deneylerinde ırza geçen erkekliği ve ırzına geçilen kadınlığı mı yok etmeye çalıştılar? Tanrı bilir. Gerçek şu ki Gethenliler rekabete son derece yatkın olsalar da (prestij rekabeti, vs. için sağlanan gelişkin toplumsal kanallarda görülüyor bu) çok saldırgan görünmüyorlar; en azından savaş adını verdiğimiz şeyi hiç yaşamamışlar şimdiye kadar. Birbirlerini birer ikişer öldürebiliyorlar, nadiren onar yirmişer olabiliyor ama asla yüzlerce, bınlerce öldürme yok, neden?” (Sayfa 89)

     Savaş kavramı belki de gerçekten yalnızca erkeklik denilen kavramdan çıkagelmiştir. Belki de bahsedilen savaşsızlık durumu androjen psikolojileriyle alakasız. Le Guin de bu konu da kararsız. Belli ki yalnızca sorgulamamızı istemiş. Sizce neden?

“Karhide’de bir yabancı düşman, işgalci değildir. Bilinmeyen yabancı bir konuktur. Asıl düşmanınız komşunuzdur.”

     Bizler genel olarak bilinmeyenden korkarız. Filmlerimizde ve müziklerimizde korku öğesi olarak kullandığımız şeyler çoğunlukla bilinmeyen varlıklardır veyahut olgular. Tanımadığımız birine temkinli yaklaşırız, tanımadığımız birine kapımızı açmayız. Karhide’de bu durum farklı, toplumun sosyolojik yapısından kaynaklı bu da tamamen.

“Analık ve babalık içgüdüsü arasında sözünü etmeye değer bir fark olduğundan kuşkuluyum: Anababalık içgüdüsü, koruma, kollama isteği cinsiyete bağlı bir özellik değil…” (Sayfa 92)

     Ben de bu konuda farklı düşünmüyorum. Bu kavramı genelde analık içgüdüsüne indirgiyor “babalık” kavramını biraz daha dışarıda bırakıyoruz. Bu da çocuğu doğurup büyüten ve -genelde klasik- babanın evde daha az bulunması dolayısıyla annenin bu içgüdüye yakınlığı olarak yorumlanıyor. Düşününce çok da mantıksız sayılmaz ancak kavramları birbirinden ayıracak kadar da farklılaştırmak doğru değil.

“Ateist olmak da Tanrı’yı sürdürmektir. Varlığı da yokluğu da aynı anlama gelir kanıtlama düzleminde.” (Sayfa 134)

     Varlığını tartışmak kanıtlama düzleminde sonuçları teke indiriyor. Olasılığın “1” den büyük olamaması gibi.

“Karhide’de kral ve kiorremi, insanların yaptıklarını gayet iyi denetleyebilir ama işittiklerini pek az, söylediklerini ise hiç denetleyemezler. Burada devlet sadece eylemi değil, düşünceyi de kontrol edebiliyor. Hiç kimsenin başkaları üzerinde böylesi bir güce sahip olmaması gerek.” (Sayfa 135)

     Torba değil ki ağzını büzesin ama burada o torba olmayan ağzı da büzüyorlar demek istemiş sanırım ninemiz. Alıntının son cümlesi muazzam güzel. Böylesine bir güce sahip olunmaması gerek ama gayet sahipler. Yaşadığımız ülkede de ağız büzen, kulakları tıkayan ve gözleri kapayan biri var, onu tanıyorsunuz.

“Ve bu merkezde geçmil zaman yoktur, gelecek zaman yoktur. Olmuş değildir, olacak değildir. Olmaktır. Hepsi budur.” (Sayfa 142)

“Ülkesini sevmek nedir; başka ülkeleri sevmemek mi? Öyleyse iyi bir şey değil bu. Yoksa sadece kendini sevmekten mi ibaret? O zaman iyi bir şey olabilir, ama bunu bir erdem bir meslek haline getirmemek gerek.” (Sayfa 181)

     Le Guin’in bu sözü milliyetçiliğin faşizan hale gelmemesi için ders niyetine okutulur. Milliyetçilik kavramını harika özetlemiş. Başka diyecek bir şeyim yok. Söz gayet açık ve fazlasıyla yeterli.

“Cahil, Handdara anlamında, soyutlamaları reddetmek, nesnenin kendisine sıkı sıkı yapışmak anlamına gelir. Bu tavurda biraz kadınsı bir şeyler, soyutun, idealin reddir ve verili olana boyun eğme vardı ki bu beni rahatsız ediyordu.” (Sayfa 182)

     Soyutlamaları reddetmek kavramını maddesel varlığı bulunmayan olguları reddetmek diye ele alırsak. Bilimsellikten uzaklaşmak olarak görebiliriz. Ama Le Guin’in bunu söylemek istediğini sanmıyorum. Materyalizm’e karşı söylemiş olsa gerek. “Nesnenin kendisine sıkı sıkı yapışmak.” cümlesi de alıntının özeti olur herhalde.

“Kötü bir yönetimden nefret etmeyen adam aptalın tekidir. Ve yeryüzünde iyi yönetim diye bir şey varsa ona hizmet etmek büyük zevk olurdu.” (Sayfa 182)

     Bu söze tribün ağzıyla “yürü be kim tutar seni” tarzı bir tepki verdim. İyi yönetim denen kavramın varlığına inanmıyorum. Bu da demek olur ki tüm yönetimlere karşıyız. Ellerinden öpüyorum Le Guin.

“Bir arakadaş. Her arkadaşın ayın yeni bir evresinde sevgili olabileceği bir düzende arkadaş kimdir? Ben değilim, erkekliğim içine hapsolmuş olan ben. Ne Therem Hart’ın, ne de ikisi birden, çevrimsel aya göre değişken, bir anda başkalaşan, insanlığın bu değişkenleri, benim kanımdan değillerdi ; aramızda sevgi olamazdı.” (Sayfa 182)

“Açık sözlüydü ve karşılığında benden de, elimden gelmeyen bir açık sözlülük bekliyordu. Ne de olsa gurur meselesi yapacağı hiçbir erkeklik, erkeksilik standardı yoktu.” (Sayfa 187)

“Öte yandan, benimleyken yaptığı gibi o da şifgretor standartlarını indirse, onun benim şifgretoru anlamadığım gibi anlayamadığı erkeksi özsaygımın rekabetçi yönlerini denetleyebilirdim ben de.” (Sayfa 187)

“...Ai bitkin ve öfkeliydi. Ağlayacak gibi duruyordu ama ağlamadı. Sanırım ağlamanın kötü ya da utanılacak bir şey olduğunu düşünüyor.”  (Sayfa 195)

     Gayette oldu sevgi, kendini kandırma sevgili gezgin dostum. Alıntının girizgahı kitabın kilit noktalarından biri bence. Gezgin dostumuz da çok güzel sorguluyor kendini ve erkeksiliğini. Ağlamayı utanç olarak görmesinin yadırganması gibi.Gururdan yoksun insanın saklayacağı utanacağı bir şeyi olmaz sanıyorum. Herhalde bu gurur, onur, utanç, özsaygı, rekabet gibi kavramları cinsiyet farklılıkları yaratıyor.
Le Guin, “erkeksilik” ve “kadınsılık” kavramını gerçekten muazzam şekilde aktarmış ve eleştirmiş, hayran olmamak imkansız.

“Ateş ile korku iyi birer uşak, kötü birer efendidir.” (Sayfa 194)

     Aklıma ilk gelen Star Wars felsefesi oldu. Güç bizimle olsun değerli forum üyeleri.

“Ne de olsa artım cinsel yönden benden daha tuhaf bir yaratık, bir cinsel sapkın değil ; burada, Buz’un üzerinde her birimiz tekiliz, yalıtılmış durumdayız. Ben kendim gibilerden, toplumumdan ve kurallarından ayrıyım o da kendisininkinden. Burada benim varoluşumu açıklayacak başka Gethenlilerle dolu bir dünya yok. Sonunda eşitiz işte, eşit, yabancı ve yalnızız.” (Sayfa 198)

     Yalıtılmış, dış etkilerden arınmış olmak herhalde özgürlüğe en yakın olunan durumdur. İki farklı gezegenin insanını alıp ikisinin de bilmediği bir gezegene tüm etkenlerden bağımsız olarak bıraksak aralarındaki tüm farkları yok etmiş oluruz. İşte eşitlik, işte özgürlük, işte bağımsızlık.

“Işık karanlığın sol edilir
karanlık da ışığın sağ eli.
ikisi birdir, yaşam ve ölüm, yanyana
yatarlar kemmerdeki sevgililer gibi,
tutuşmuş eller gibi,
sonuçla yol gibi.” (Sayfa 199)

“Söylesene ırkınızın öteki cinsiyeti sizden ne kadar farklı?” ( Sayfa 199)

     Bunu sorulunca gezgin cevap veremez. Şaşırır, düşünür. O an bulunduğu gezegendeki farklılığı düşünür ve bence aslında bir fark olmadığı sonucuna varır.


“Tek başıma dünyanızı değiştiremem. Ama o beni değiştirebilir.” (Sayfa 219)

     Değiştirir de. Bir kişinin bir gezegeni etkilemesi mi daha kolaydır yoksa tek kişinin o gezegenden etkilenmesi mi? Tabi bir de bulunduğu gezegendeki duruma alıştıkça bunu sevip kabullenmesi var. Hepimize çok ufak gibi görünen cinsiyet farklılığı aslında ne kadar da değişikliği yol açar tek başına. Bunu görmek ve yaşamak etkileyici olsa gerek. Hak veriyorum.

“Bizler gibi bir seçim olarak görmüyor onlar intiharı. Onlara göre seçimi reddetmek, başlı başına bir intihar eylemi.” (Sayfa 240)

     İntihar seçim değil, seçim hakkını kendi elinle yok etmektir. Le Guin’in bu konudaki tavrı da açıkça ortada. Fikirlerini kitalarına serpiştirme becerisi mükemmel.

KoyuBeyaz'a Not: Kış halkını yalnızca insan kimlikleri ile görmeyi başardım. Estraven'i de cinsiyetsiz olarak görmeyi malum uzun yolculuk başladıktan sonra tam anlamıyla başarabildim ve bu kitap bitene kadar sürdü.

37
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 05 Mayıs 2015, 16:50:52 »
Wishbone Ash'ın kendi ismiyle olan 1970 çıkışlı albümünden çok sevdiğim bir parça, dinlemenizi tavsiye ederim.

Wishbone Ash - Error Of My Ways

38
Yayını yeni dinleme fırsatım oldu. Zihnimde ITEF'de bir söyleşi, Tüyap'ta bir panel yaptığınız canlandı. Neden olmasın dimi? Olabilir, olsun. Umarım.

Yayını dinledikten sonra İhsan ağbinin forumdaki bazı sert eleştirilerini daha ılıman bulabilir duruma geldim. Sanırım sözlü iletişim karşılıklı anlaşma konusunda daha etkili oluyor.

39
Sinema / Ynt: Batman v Superman (2016)
« : 03 Mayıs 2015, 13:52:45 »
Batman'ın Superman'i öldürüp öldürmeyeceğini merak ediyorum. Çünkü Batman adalete inanan ve bunun insan eliyle doğrudan bir kişi tarafından sağlanmasına karşı olan bir karakter. Öldürmekten de her zaman kaçınan biri.

40
Tartışma süresi ile ilgili bir şey belirtmedik sanırım. Zaten kesin bir şey belirtmek zor olur, gidişata bağlı. Kitabı bugün yarın bitiririm, notlar tutarak okuduğum için biraz daha uzun sürdü, etkinliğe yakışır olması için özenli çalıştım diyebilirim.
Yalnız başlangıç günümüze ITEF etkinlikleri denk geldiği için aynı gün yazmaya başlamam zor. Bazı arkadaşlar da bu yüzden sonraki 1-2 günde yazma fırsatı bulabilirler sanıyorum. Bu konuda tolerans sağlıyoruzdur herhalde.

41
Sith lordu İhsan ağbi midir :D

42
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 01 Mayıs 2015, 13:36:33 »
Günün anlam ve önemini belirtmesi için bu nadide parçayı buraya bırakıyorum; işçilere ve sınıf mücadelesi veren herkese.

Cem Karaca - Tamirci Çırağı

43
Duyurular / Ynt: safir'den Kayıp Rıhtım'a Anlamlı Hediye
« : 29 Nisan 2015, 22:56:59 »
Vallahi ne desem az, tüm detaylar muhteşem gözüküyor. Çok teşekkür ederim düşünceli davranışı için. Keşke hepimiz bu kadar düşünceli ve becerikli olabilsek.

44
Diğer Bilimkurgu Eserleri / Ynt: Anathem - Neal Stephenson
« : 29 Nisan 2015, 00:18:36 »
Yorum için teşekkürler oguzkaan. Merak ettiğim fakat internette tek yorum bile bulamadığım bir kitaptı.

45
Müzik / Ynt: Şu Anda Ne Dinliyorsunuz?
« : 25 Nisan 2015, 23:02:52 »
Ritz Brothers - Let's Go Slumming

Tüm gerçek soyluların ayak takımıyla saklı gizli ilişki kurmaya gösterdikleri doğuştan gelen ilgi gözardı edilemez. Son derece lüks aracından inerken onu ilgi ve alakayla -el etek öpen-bekleyen personelin olduğu bir restoran ilgi çekici olmaktan çıkar, bir süre sonra. Ter kokusu içindeki bir kenar mahalle lokantasında bulunmak, doldurulan akbil veyahut alınan bilet ile toplu taşıma aracında sıradan insanlarla yolculuk etmek ilgi çekici hale gelmeye başlar. Çok paralı kentsoyluların görünüşte proletaryayla büyük bir yakınlık sağladığı ama gerçekte onları sıradan kentsel uzama göre daha fazla ayıran bu eyleme kim kötü yaklaşacaktır ki?

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 23