Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Gimilzagar

Sayfa: 1 [2] 3
16
Kurgu İskelesi / Ynt: Siyavuş Birdenbire Geberdi
« : 18 Haziran 2017, 17:56:54 »
Kısa olmasına rağmen okuması keyifli, ilginç bir öykü.

Çok kısa öykü, ülkemizde pek üstüne düşülmeyen bir tür (Tür mü? Ah bu türleştirmeler). Ferit Edgü'den okumuştum bu tarz öyküleri. Ama onlar hep tamamlanmamışlık duygusu veriyordu, hislere yöneliyordu, şiire yakındı.

Sizin öykünüz çok kısa öyküde sık karşılaşılan bu eksiklik hissini vermedi, bana bir "olay"dan bahsetti ve bir "hikaye"si vardı.

Elinize sağlık.

Cok tesekkurler. Edgu ve surekasinin oykulerindeki banal, bize bir hayli yabanci, kopya edilmis varoluscu ogeler yuzunden, habire birbirini kayiran edebiyat seyhleri haricinde baska kimse tarafindan begenildigini isitmedim hic.

Güzeldi gerçekten, elinize sağlık.

Tesekkur ederim.

17
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıpkısa Kulübü
« : 18 Haziran 2017, 17:50:10 »
Birkac dakika icerisinde kahrolasi, gunahkar bir katil, infaz edilecek. Onu elektrikli sandalyeye baglarken son isteginin elimi tutmak oldugunu soylemisti bana. Hah, kim boyle bir sey diler, tuttum iste, amma da salakm...

18
Kurgu İskelesi / Siyavuş Birdenbire Geberdi
« : 11 Haziran 2017, 11:54:27 »
İki delikanlı, İstanbul'da bir çuha fabrikasında çalışmaktadırlar. Bunlardan birine -adına Memduh diyelim- her ay neredeyse kilolarca mektup geliyor memleketinden, ama Siyavuş diye isimlendireceğimiz diğer gence hiç mektup yollanmıyor.

Bir gün Siyavuş, dostunun mektuplarından birini satın almak için bir lira teklif ediyor ona.

Teklifi seve seve kabul eden Memduh, o ay hiç açmadığı bütün mektupları döşemenin üzerine saçıyor.

"Haydi, seç bakalım."

Siyavuş, zarfları uzun uzun inceleyerek içlerinden birini alıyor.

Gün boyu meraktan çatlayan Memduh, akşam işten döndüğü vakit, arkadaşına mektupta ne yazdığını soruyor.

"Bu seni alakadar etmez, dostum," diyor Siyavuş.

"Kimin gönderdiğini söyle en azından," diyor Memduh. Siyavuş bunu da reddediyor.

Şiddetle tartışıyorlar ama Siyavuş kararından dönmüyor.

Bir hafta sonra Memduh, mektubu iki katı para ödeyerek geri almak istediğini söylüyor. "Mektup bana ait ve ben de onu satmaya hiç niyetli değilim," diyor Siyavuş.

Memduh, ekmek bıçağını kaptığı gibi arkadaşının gırtlağına saplıyor. Çaresizce hırıldayan Siyavuş'un koynundan zarfı çıkarıp hınçla parçaladıktan sonra nihayet okumaya başlıyor.

"Kuaförlerinizin dahi ısrarla arayıp kullandıkları yegane briyantin. Necipbey briyantini."

Bir gülümseme yayılıyor kanla ıslanan dudaklarına.

19
Kurgu İskelesi / Ynt: Kıpkısa Kulübü
« : 05 Haziran 2017, 01:07:33 »
Babam bana hala kizgin. Tam uc ay oldu, oysa bu kadar abartilacak hicbir sey yoktu ortada. Sey, evet, annemin ic camasirini koklarken ona yakalanmis olabilirim. Hicbir seyi saklamama gerek yok, pekala, ben koklamaya basladigimda annemin camasiri hala uzerindeydi. Eh, butun ailemin gozu onunde oldu bu olay, ama annemin cenazesini hakikaten unutulmaz kilmisti bence.

20
Kurgu İskelesi / Ynt: Büyücü Bill
« : 16 Mayıs 2017, 21:51:47 »
Vay canina, yerli bir Daniil Kharms gormek pek heyecan verici.

21
Kurgu İskelesi / Intihar Uzerine Cesitlemeler
« : 16 Mayıs 2017, 21:43:43 »
I. BULVARDA OLUM

Her zaman oldugu gibi gec uyanmis ve her seye karsi siddetle duydugu o gecikmislik hissiyle dolmustu, apartmanin demir kapisi gicirdayarak, rahatsiz edici bir yavaslikla kapanmisti ardindan. Metalik, cansiz bir istirabin belirteci olan bu sesin, birkac adim attiktan sonra gitgide yukselmesi, her seferinde canini sikiyor, dislerini hincla kenetlemesine sebep oluyordu. Toz ve pislik icindeki sokagin bittigi yerde yolun karsisina gecerken, tavuklar gidaklar ve tiksinti uyandiran bir umutla otlari eselerken, aslinda kendine uygun bir muhitte yasamadigini dusundu, bodur ve seyrek camlarin siralandigi yola saparak suyun kiyisina yurudu, bulutlar, boslukta olmanin verdigi tembel bir neseyle dallara dogru surukleniyordu, kopruden sonra sola dondu, ilk banki atlayarak ikincisine oturdu, yuzunu avuclarina yaslayip suyu seyretti, suda kurbagalar cigiriyordu, bir topun sektigini isitti, birkac afacan arkasindan gecti, gozucuyla sivasi dokulmus duvarlardaki celimsiz harfleri okudu, gece yine uyuyamayacagini anladi. Bulvara cikip tramvay raylarinin uzerinde kosmaya basladi.

II. BALKONDA OLUM

Berbat bir kis aksamiydi. Bir ayagi zangir zangir titreyen bir sandalyeye oturmus, ruzgardan, camurdan, zifostan, karanliktan yayilan sogugu hissetmemeye calisiyordu. Karni aclikla buruluyor, solugunu kesen havaya lanet ediyordu. Uzun suredir balkondaydi ve son yarim saattir ayaklarinin dibinde bir kan birikintisi vardi. Iyice yaklastigini gosteriyordu bu. Anlamak istiyordu. Her sey bunun icindi.

Ter icinde kalmisti. Dogruldu, bir sure gozlerini ovusturdu, yatagindaydi. Kalkti ve odanin sonuna kadar yuruyup kapiyi araladi, balkonun curumus, kararmis korkuluklarinda gezdirdi ellerini. Korkuluklarin ardina sicradiginda kaslarinda biriken elektrik, bacaklarinda ve kollarinda bir cirpintiya donustu. Etrafindaki boslugun da bir vusati oldugunu duydu o an.

22
Kurgu İskelesi / Ruya
« : 16 Mayıs 2017, 21:21:53 »
Otomobillerin hic dinmeyen ugultusu altinda icli bir yakaris isitir gibi oldu. Kapiya dogru cevirdi basini. Alisveris merkezinin isiltili tabelasi, minicik bir figuru golgelerle bezemisti. Titreyip duran bu sekle dogru yaklastikca masum bir yuzun dehsetle puslandigini, gozyaslarinin altinda islandigini gordu. Tiksinti duyar gibi olduysa da simdi cocugun bakislari ona donmus, dogrudan gozlerine odaklanmisti, ufacik bir cocuk olmasaydi bu, neredeyse israrla onu cagirdigini, davet ettigini dusunecekti. Bugulu ifadesinde, tuhaf bir sekilde, bir panik degil, kesin bir kararlilik vardi.

"Eh, gidelim bakalim," diye mirildandi,
Cocuk bes yasinda ya var, ya yoktu. Tabelalardan sicrayan isiklar cocugun saclarinda sicak kivilcimlari andiran bir sekilde oynasiyor, bembeyaz kesilmis, hickirmaya devam eden suratta hicbir huzun anlatimi okunmuyordu. Muhtemelen fazlasiyla korktugu icin tepki veremiyordu, donakalmisti oylece.

Fakat ne ilginctir ki cocuk yanindan gecip gidenlere aldirissizdi, yalnizca ona bakiyordu bunca kisi arasinda, isi daha da garip kilan, insanlar da sarsila sarsila aglayan bu kucuk cocugu gormezden geliyor gibiydi. Babasini veya annesini kaybetmis gibi endiseli degildi, alisveris merkezinde yolunu yitirmise de benzemiyordu, fakat kahrolasi sey aglamaya devam ediyordu hala.

Butun bu dusunceleri aklindan silip gulumseyerek cocuga dogru egildi. Oglanin dudaklari da bir tebessumle kivrilir gibi olmustu. Yaslarla dolu gozlerinde trafik isiklarinin yansilari dalgalaniyordu. "Merhaba dostum, birini mi kaybettin?" diye sordu.

"Babayi," dedi burnunu cekerek. "Babayi kaybettim."

Etraftaki insanlar bu trajik sahneyi hic umursamiyordu. Elini sefkatli gorunmek istercesine cocugun basina koydu.

"Telaslanmana gerek yok," dedi. Ayaga kalkti ve elini cocugun omzuna atti. "Babani bulabiliriz." Kapidaki guvenlik gorevlisi ne halt yemeye orada duruyordu? Kaybolan bacaksizlari toplamak icin para alan kendisi miydi sanki? "Ah, nereden bulastim bu ise," diye ic gecirdi. Guvenlik gorevlisi hic de orali degildi.

"Oradaki amcayla konusalim haydi."

"Hayir, beni onun yanina goturme," diye mizmizlandi cocuk. "Ben zaten babanin nerede oldugunu biliyorum."

Bu da neydi boyle?

"Beni babaya goturur musun?"

Lanet olsun. Masum yuzuyle ona bakiyor, caresiz bir sekilde gozlerini siliyordu. Lanet olsun. Neden kimse umursamiyordu bu cocugu?

"Beyefendi, iyi aksamlar," diye yaklasti guvenlik gorevlisine, fakat adam sesini duyar duymaz iceriye yonelince carpilmisa dondu. Lanet olsun. Ufaklik paltosunun etegine yapismisti.

"Beni babaya goturur musun?"

Otomobilinin kapisini actigini fark etti korkuyla, ne zaman olmustu bu? Cocuk teklifsizce koltuga atladi ve ellerini cirpti. "Iyi adam beni babaya goturecek!" Simdi ona bakarak gulumsuyordu, butun o durgunlugu kaybolmus, yerini coskulu bir sevinc almisti. O da cocugun bu haline gulmeden edemedi ve otomobile bindi.

Otomobili park alanindan cikarip cadde boyunca surdu. Yanindaki
koltukta oturan cocuk, hizla silinip giden sokak lambalarini, titresen farlari, yanip sonen neon tabelalari seyrediyordu.

"Ee, kucuk dostum, baban nerede?" diye sordu.

"Suya gitmemiz gerek. Oradaymis."

"Suya mi?"

"Evet, suya. Su var ya hani!"

Derin derin icini cekerek sikintiyla nefesini saldi. Lanet olsun. Bu velet, bir baliktan daha aptaldi. Tulomsas binasini gecerek Vali Ali Fuat Guven Caddesi'ne dondu. Bu sehirde su olarak nitelendirilebilecek yalnizca tek bir sey vardi, ve cocugun kastettigi suyun aklindan gecen sey olmasini diliyordu.

Porsuk'a vardiklarinda cocugun yuzu neseyle aydinlandi, az onceki dusunceleri icin kendinden utandi bu sevinci gordugunde. Iskeleye birkac metre uzaga park etti.

"Eh, vardik sanirim."

Oglan yavas yavas ona dondu. Gozleri parildiyor, gulumsemesi gitgide genisliyordu. Sonunda o minik agiz aralandi, ustura gibi disler belirdi, agiz buyudu, buyudu, kipkizil, korkunc bir hal alarak o masum yuzu tamamen kapladi ve hiriltilar, salyalar esliginde isildayan disler koluna saplandi; eti, kaslari ve kemigi yardi.

Bogazini parcalayan bir ciglik, girtlagindan disariya savrulur savrulmaz, aniden gozlerini acti. Uzerinden kayip yere dusen yorganini ararken, uyku mahmurlugu icinde, sag kolunun bulunmasi gereken yerden sicacik kanlarin muthis bir tazyikle duvara bosandigini fark edemedi.

23
Şişedeki Mısralar / Korint'te
« : 15 Ocak 2017, 15:57:15 »
"Lugete, o Veneres Cupidinesque..."*

Kıyıda uzanmış boylu boyuna
Dalmakta o gümüş sulara başı.
Kovuğun içinden fısıldar ona
Bir peri... Dallarda güneşin na'şı.

Tasta ışıldayan Pirene suyu...
Kucağında uyur baygın çiçekler.
Ve harap camlara sinerken buğu
Yüzünü tükenmez bir melal süsler.

*"Yas tutunuz, ey Venüsler, Küpidler..."
Catullus, 3

24
Kurgu İskelesi / Yazgı
« : 09 Eylül 2016, 05:20:20 »
Kasabanin biraz disinda, yosun tutmus mermer bir kaidenin uzerinde duran kapkara, puruzsuz yontunun yapicisi kimdi, ne zaman dikilmisti buraya, hic kimse bilmezdi. Ustunde tuhaf birkac sekil bulunuyordu, fakat bu isaretlerin ne manaya geldigini simdiye dek cozebilen olmamisti. Soguk kis gecelerinde, sominenin karsisinda yorgun kemiklerini isitan buyukbabalar tarafindan anlatilan hikayelerde, coktan dusmus bir medeniyete ait buyulu ve seytani bir hatira oldugu, artik yataga gitmesi gereken cocuklarin kulagina asirlardir fisildaniyorsa da, bu seyin hakikatte ne oldugu bilinmiyor.

Aslinda dedelerimiz, eskiye dair hadiselerden bahsetmeye pek de hevesli sayilmazlar ve bu nedenle kasabadaki insanlar, onlara en ilkel korkularini hatirlatan bu tuhaf kalintiya hic yanasmiyor. Oysa ben, cocuklugumdan beri, zamana ve tabiata direnen bu abideyi, meyve bahcelerini cevreleyen duvarlara oturup seyreder, onu uzaktan da olsa gorme firsatina erisebilmek icin saatlerce kirda gezinirim.

Kasabamizin sosesi, koruyu dolanarak nehre varir. Ucsuz bucaksiz bugday tarlalari, sessiz hoyukler, sosenin solundadir; sag tarafinda vahsi, moraran tepeler, tepelerin dibinde bakir, los camliklar, ulu agaclarin ortasindaki aciklikta ise O vardir.

Bu sene guz erken geldi. Camlikta aciyla inleyen ruzgari, damlara hevesle carpan damlalari isitiyorum.

Beni cagiriyor.

Toprak yoldan, kasaba tarafindan Baba'nin telasli sesi yukseliyor.

O, yagmurun altinda islanmis. Saf bir maden gibi pirildiyor. Gunesin sactigi dost isiga benzemiyor; atesin karanlikta ansizin belirip gunaha davet eden hasin ve lanetli isiltisi bu.

Herkesin unuttugu, mermerin kalbinden fiskiran kara yontu...

Ellerimi soguk, metalik simgelerin uzerinde gezdiriyorum urkuyle. O an kutsal bir isik seli, suyun altinda cagildiyor. Vucudumun muthis bir kuvvet ve istirap dalgasiyla sarmalandigini duydugumda "Hos geldin." diyor bana. Kizaran etin kokusu. Cizirti. Kan.

"Ben, Deeper Deeper Blue."

25
Kurgu İskelesi / Ynt: Tekvin
« : 09 Eylül 2016, 05:15:17 »
Hikaye olarak değilde, taslak olarak tanımlamamız daha mantıklı olur o zaman.

Eh, ben de fazla yüklenmiş demek oluyor bu :). Hikaye, vereceği duyguları daha yüklüce versin ki, kısa da olsa daha güçlü olsun istemiştim :).

Ve evet, Yumnu Bey'in hikayesi belirttiğiniz amaçlarda daha uzun bir hikaye olarak, novella veya roman olabilecek potansiyel taşıyor.

Estagfurullah, aksine gayet faydali bir elestiri yapmistiniz. Isteginizi de cok hakli buluyorum.

Öyleyse şimdiden başarılar temenni ediyorum. Romana dönüşecek ise zaten daha fazla bilgi vermenize gerek yok.

Profil resminizi bir yerlerden gördüğüme emindim. Bu arada yemedim içmedim araştırdım, bizim H.P. Lovecraft imiş meğer :D Ben de diyorum bu meşum gülümseme nereden kaldı aklımda :D

Cok tesekkurler. Ben sorunuzun saka amacli oldugunu zannetmistim, o yuzden affedersiniz.

26
Petite perle cristalline
Trémblante fille du matin,
Au bout de la feuille de thym
Que fais-tu sur la colline ?

Avant la fleur, avant l'oiseau,
Avant le réveil de l'aurore,
Quand le vallon sommeille encore
Que fais-tu là sur le coteau ?

Işıyan, küçük inci,
Sabahın titrek kızı,
Kekik yapraklarıyla
O tepenin üstünde
Ne yapmaktasın, söyle!

Ah, çiçekler, kuşlar ve
Güneşin uyanışı...
Vadi aydınlanırken
Hala o tepelerde
Ne yapmaktasın, söyle!

27
Kurgu İskelesi / Ynt: Tekvin
« : 03 Eylül 2016, 23:43:41 »
Merhaba:
Bence güzel olmuş. Bay Karamsar'ın tarzı iyi "etler iyi pişmemiş, soğanlar diri kalmış biberleri acısı... der gibi detaylı, gurme işi Bence iyi bir yemekti, tadı tuzu kıvamındaydı. Osmanlıca kelimelere hakim olduğunuz da belli oluyor... Elinize sağlık.

Cok tesekkur ederim, cok incesiniz.

Profil resmi kendi resminiz herhalde :D Şaka bir yana mükemmel bir dil, mükemmel bir anlatım, mükemmel bir 1800'lerin sonu 1900'lerin başı (hatta 30'lara kadar) atmosferi... Beklenmedik bir sonla bitti desem yeridir. Askerliği donanmada yaptığım için ve o bahriye üniformasını vakti zamanında ben de giydiğim için içten içe rahatsız bile oldum diyebilirim. İnsan düşünmeden edemiyor. Bu rahatsızlığı yaşatabildiğine göre öykü  (zihinlere ve duygulara hitap etme noktasında) başarılı olmuştur diyebilirim. Çok kaliteli işler ortaya koyabileceğinizi düşünüyorum.

Yalnız öykünün isim seçimi garibime gitti. Bağlantıyı kavrayamadım, gerçi bir bağlantı olmak zorunda da değil. Yine de merak ettim, ne alaka?

Guzel yorumunuz icin tesekkur ederim oncelikle. Bu, daha evvelki yorumumda da belirttigim gibi uzerinde uzun sure calistigim bir hikaye degildi. Hikaye henuz nihayet bulmus da degil, aklimdaki sey, Yumnu Bey'in sahsinda, insansoyunun arzu ve ihtirasin, yani hayvani ve sehvani olanin pesinden gittigi takdirde basina gelebilecek korkunc hadiselere isaret etmekti. Belki bir roman dahi olabilecegi icin, bu mesele hakkinda soyleyeceklerime bir prelud mahiyetinde olmasini istedim Yumnu Bey'in delikanliyla tesadufunun. Bu yuzden Tekvin.

28
Ko-jin goes west from Ko-kaku-ro,
The smoke flowers are blurred over the river.
His lone sail blots the far sky.
And now l see only the river,
The long Kiang, reaching heaven.

Ko-jin, batıya gidiyor, Ko-kaku-ro'dan,
Duman çiçekleri titriyor nehrin üstünde.
Salının yelkeni sanki ufukta bir leke.
Ah, ama vechi şimdi gömüldü nehre,
Kiang'a, o ulu suya, semâya akan.

Not: Bu şiirde de Türkçeleştirmeyi uygun gördüm ve şiiri orijinalinden bir nebze farklılaştırdım.

     

29
Sevgili Dende, bu gozler, saf siir anlayisina mensup Baudelaire'in, Rimbaud'nun, Verlaine'in siirlerinin Karacaoglan kosmalari gibi cevrildigini gordu. Aslinda bu adamlarin siirlerindeki musikiden dolayi aruzla tercumesi en dogrusu ama tabii bunu yapabilecek ozveri yok.

Tesekkur ederim. Gosterdiginiz alaka ve teveccuh, siire duydugum sevki arttiriyor.

30
Çok teşekkür ederim. Beceriksiz çevirmenler yüzünden diğer milletlerin edebiyatını yeterince tanıyamadığımızı düşünüyorum, çoğu okur da bu sorundan muzdarip olsa gerek. Bu nedenle mot a mot, kuru bir tercüme yerine Türkçeleştirmeyi, hatta gerekirse şiirlerin üzerinde oynamayı seçtim. Eğer beğenildiyse ne mutlu bana.

Sayfa: 1 [2] 3