Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - BlackOut

Sayfa: 1 [2] 3 4 5
16
Çok eskiden paylaşılmış şeyler bunlar, belki beş altı sene önce okumuştum. Bugün tekrar okudum ve paylaşıp tartışmak istediğim şeyler var. O yüzden buraya açıyorum konuyu. Umarım daha önce açılmamıştır aynı konu, dediğim gibi çok eski olunca  :D.

Emma Coats Pixar'da çalışmış, çalıştığı süre boyunca da storyboard(Türkçe'sini bilmiyorum çeviremedim de.) hazırlamış biri. Storyboard kısaca hikayenin akışını veren bir şey. Küçükken "Olay örgüsünü yazın." derlerdi, öyle bir şey. Ve Emma Coats'ın deneyim ettikleri hakkında yazdığı yirmi iki not var. Ben böyle şeylerden ölesiye nefret ederim ama yine de nefret ettiğim şeylerden de öğrenebilirim, sanırım. Bunu sizinle de paylaşıp, paylaştıktan sonra sormak istediğim yerleri var.

Resimler forumda büyük olmuş, şuradan liste halinde ulaşabilirisiniz: Link

Spoiler: Göster

Pixar’ın Olağanüstü Hikaye Anlatmak İçin Yirmi İki Kuralı. (Neden nefret ettiğim burada işte, kuralmış peh.)


1.
Spoiler: Göster
 Bir karakteri başarılarından daha çok denediği için takdir ederiz(beğeniriz.)


2.
Spoiler: Göster
 Neyin seyirci(hedef kitle) için ilgi çekici olduğunu aklınızdan çıkarmayın, yazarken neyin eğlenceli olduğunu değil. İkisi çok farklı şeyler olabilir.


3.
Spoiler: Göster
Bunu çeviremedim, anlamadım da.


4.
Spoiler: Göster
Bir zamanlar … vardı. Her gün… Bir gün… Bundan dolayı… Öyle olunca… Sonunda ... olana kadar.


5.
Spoiler: Göster
 Basitleştirin. Odaklanın. Karakterleri birleştirin. Dolambaçlı yollardan kaçının. Değerleri şeyleri kaybediyor gibi hissedersiniz ancak bu sizi özgürleştirir. -(Bunu sonuna kadar destekliyorum, deneyimlerim bu yönde.)


6.
Spoiler: Göster
Karakterinizin rahat ve iyi olduğu konular neler? Onları tam tersi olayların içine atın ve onlara meydan okuyun. Bununla nasıl başa çıkıyorlar?



7.
Spoiler: Göster
Hikâyenin gelişme bölümünden önce sonunu düşünün. Gerçekten, sonlar zordur, sondan çalışmaya başlayın. -(Bunu önermiyorum, yazış tarzınıza uygun ve sevdiğiniz şekilde yazmak daha iyi bence. Her ne kadar ben burada söylenen gibi yapsam da benim için doğal olan o.)


8.
Spoiler: Göster
Hikâyelerinizi bitirin, kusursuz olmasalar da bırakın bitsin. Mükemmel bir dünyada ikisine de sahip olursunuz (Kusursuz bitmiş öyküler.) ancak boş verin, ilerleyin ve bir sonraki seferde daha iyi yapın. -(Bunu da sonuna kadar destekliyorum  ;D.)



9.
Spoiler: Göster
Takıldığınızda, olmayacaklar listesi yapın. Birçok sefer sizi açacak şey bu listede çıkabilir. (Ya da bu liste yardımıyla çıkabilir.)


10.
Spoiler: Göster
Beğendiğiniz öyküleri kenara çekin. (İnceleyin anlamında.). Bu hikâyelerde beğendiğiniz şey, sizden bir parça. Bunu kullanmadan önce fark etmelisiniz.



11.
Spoiler: Göster
Kâğıda dökmek düzeltmenin ilk adımıdır. Eğer aklınızda kalırsa, mükemmel bir fikir ancak kimseyle paylaşmadığınız…



12.
Spoiler: Göster
Aklınıza ilk gelen şeyi kenara atın. İkinciyi, üçüncüyü, dördüncüyü ve beşinciyi de. Belirgin ve besbelli olanları yolunuzdan atın. Kendinizi şaşırtın. -(Bunu da tamamen önermiyorum, evet insanı yaratıcı olmaya zorluyor ve evet aklımıza ilk gelen şeylerin bazıları çoktan yapılmıştır ama fazla fikri durduk yere kenara atmak pek yararlı bir şey değil. Hem her yazdığınız kendi başına şaheser olmak zorunda da değil, benzerlik göstermesi doğal.)



13.
Spoiler: Göster
Karakterlerinize fikirler verin. Etkisiz, yumuşak karakterler yazarken hoş görünse de seyirciye(okuyucuya) zehirdir. -(Bunun başarılı eserlerini Öykü Seçkisi'nde ve Kurgu İskele'sinde gördüm zaten birçoğunuz bu konuda iyisiniz bence.)



14.
Spoiler: Göster
Bu hikâyeyi neden anlatmak zorundasın? Alev alev yanan, seni yazmaya iten ve öykünün kalbini oluşturup besleyen ne?


15.
Spoiler: Göster
Eğer karakter sen olsaydın, bu durumda nasıl hissederdin? Dürüstlük inanılmaz durumlara imkân verir. -(Dürüst ve doğal olmanın hikâyeyi güzelleştirdiğini inkar edecek yoktur herhalde.)


16.
Spoiler: Göster
İşin sonuçları neler? Karakter için tezahürat yapmamıza bir neden ver. Başaramazlarsa ne olur? Yollarına çıkacak zorlukları sırala. -(Ben bunu pek beceremediğimi hissediyorum, bir karakteri okuyucuya nasıl sunmalıyız ki hayranları olmalı, onun için yapılan tezahürata katılmalı? Örnek: Jon Snow "King in the north!" gibi.


17.
Spoiler: Göster
Hiçbir çalışma boşa gitmez. Eğer işe yaramıyorsa bırakın. Bir zaman gelir ve o çalışmanızın kullanılabilir olduğunu görürsünüz. -(Buna da olduğu gibi katılıyorum. Beğenmediğiniz çalışmalarınızı da bekletin.)



18.
Spoiler: Göster
Kendinizi tanımalısınız. Elinizden geleni yapmakla boş konuşmak arasındaki farkı bilmelisiniz. Son cümleyi anlamadım.



19.
Spoiler: Göster
Karakterlerin başını belaya sokan tesadüfler güzeldir. Ama onları belanın içinden çekip alan tesadüfler hile yapmaktır.



20.
Spoiler: Göster
Pratik yapmak için: Sevmediğiniz bir filmin ana hatlarını ele alın. Güzel bir hale gelmesi için neleri değiştirirdiniz?



21.
Spoiler: Göster
Olayları ve karakterleri tanımlamalısınız. Yalnızca “havalı” olanı yazamazsınız. Neden böyle olduğunu, neden öyle davrandıklarını açıklamalısınız.



22.
Spoiler: Göster
Hikâyenizin özü ne? Bunu yazmanın en hesaplı yolu nedir? Eğer bunu bilirseniz oradan yola çıkabilirsiniz.



Umarım yeni yazmaya başlayanlara yardımcı olur. Daha deneyimlilere ise düşünecek birkaç malzeme verir. Çeviremediğim ve varsa yanlış çevirdiğim yerleri yazabilirsiniz. Sorduğum birkaç soruyu da tartışmak isterim. (Mesela 16.)

17
Sinema / Ynt: Hayalet Avcıları (Ghostbusters)
« : 11 Temmuz 2016, 12:32:47 »
Film vizyona girmeden önce galalara(erken gösterimlere) giden insanların fikirlerini duymak istedim, vaktimin ve paramın bende kalması kararına vardım. Fragmanı çıktığında "beğenmeyen cinsiyetçi erkekler" haklı gibi görünüyor. Ben hem kendim izlemediğimden hem de uzatmak istemediğimden, zaten bunu yazma amacımın da insanların vaktini kurtarmak olduğundan linkleri verip kararı size bırakacağım.

Spoiler: Göster
Paul Feig’s Ghostbusters: Answer The Call is a moderately entertaining comedy with all of the usual blockbuster trappings, but as a Ghostbusters movie its disappointing.

Paul Feig'in çektiği Hayalet Avcıları: Çağrıyı Yanıtla başarılı bir serinin devamı olarak orta dereceli eğlendiren bir filmdi ancak bir Hayalet Avcıları filmi olarak hayal kırılığıydı. (Pek düzgün çeviremedim sanırım ama yine de...)

-Kötü demenin en kibar hali bu sanırım.


Acımasızca eleştiren yorumlar da var, izleyen arkadaşlarımla da konuştum bu yorumları onayladılar o yüzden izlememe kararı almıştım zaten. O yorumlardan biri:

Spoiler: Göster
My review: Please do not listen to any of these politically correct shill reviewers. Im a gender egalitarian and im all for womens rights but this Ghostbusters movie is anything but equal. This ghostbusters trashes on men so much. Like holy shit. Chris hemsworth is the only main male guy and hes a dunce, useless, and he is constantly harrassed by the women. Its disgusting to see this double standard exist. Fuck this movie. Fuck paul feig. The CGI is shit. Kate Mckinnon is great. Christ hemsworth is great (in a bad role). Leslie jones is portraying a racist and stereotypical black woman. I cant vent enough about how much this movie sucked and how racist, cliche-ridden, disgusting, disrespectful, and just downright unjust to men and wonen. Sorry i had to vent. Honestly the worst movie ive ever gone to see. Im ashamed i went to an early premiere. Im ashamed at the film industry for producing this piece of shit. And im ashamed at thise SJW and politically correct reviewers who are too afraid to voice their real opinions or are being paid by sony to say something positive (which has happened before). This is disgrace. Do not support this movie. Its not helping women or men. I dont care that its an all female lead cast but dont go bashing guys the whole time and fucking creating stereotypes of men and women. FUCK. Sorry i had to vent.

Benim yorumum: Lütfen siyaseten doğru olması için yapılan yorumları dinlemeyin. Ben cinsiyet eşitliğini destekliyorum ve kadın haklarına tam destek veririm ancak bu Hayalet Avcıları eşitten başka her şey. Erkekleri kötüleyen bir yapım. Chris Hemsworth ana erkek karakter ve kendisi mankafa, gereksiz; üstüne kadınlar tarafından sürekli rahatsız ediliyor. Bu çifte standartın varlığı iğrenç... CGI kötü. Kate Mckinnon harika. Chris Hemsworth harika (kötü bir rolde.) Leslie Jones basmakalıp ırkçı bir siyahi kadını canlandırıyor. Bu filmin ne kadar kötü, ne kadar ırkçı, klişe, iğrenç, saygısız ve kadın ve erkeğe karşı ne kadar adaletsiz olduğu hakkında ne kadar konuşsam da yetmez. Böyle hararetli ifade ettiğim için üzgünüm. Dürüstçe izlediğim en kötü filmdi. Erken gösterime (Galaya) gittiğim için utanıyorum. Sinema sektörünün böyle boktan filmleri çektiği için utanıyorum. Bu siyaseten doğru olması için kendi dürüst fikirlerini söylemeyen insanlardan ve iyi şeyler söylemek için Sony'den para alan eleştirmenlerden utanıyorum. Bu bir yüz karası. Bu filmi desteklemeyin. Bu filmin ne kadınlara ne de erkeklere faydası var. Tüm başrollerin kadın olması umurumda değil ama bütün film boyunca erkekleri kötülemeyi ve kadınlar ve erkekler için basmakalıp roller biçmeyi bırakın. Kusura bakmayın içimden atmak istedim.

-Çevirim ne kadar doğru bilmiyorum, anladığım gibi çevirdim. Küfürleri çevirmedim.


Son olarak şu videonun ilk dakikaları da aynı yorumu destekliyor, hatta aynı kişi mi yazdı diye merak etmedim değil.
Link

Bundan daha fazlasını da okudum kararım vakit öldürmek istemediğim sürece izlememek yönünde. İzlerseniz sizden de yorum okumak isterim.

18
Eğlence & Mizah / Ynt: Video Paylaşımları
« : 07 Temmuz 2016, 02:41:15 »
Fransız yapımı kısa bir bilim kurgu filmi: The Mission²
Oyunculuk ve sahnelerden çok fikrin özgünlüğü çekici.

Kendi büyülü dünyasından sıkılan bir büyücünün Avustralya Melbourne'a yerleşme çabalarını konu alan altı bölümlük kısa dizi: The Wizards of AUS
Eğlenceli bir yapım, birçok esere yaptığı göndermeler güzel. Beğenmediğim kısımlarını kendime saklıyorum  :D.
Her iki filmin de İngilizce altyazısı mevcut.

19
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı evreni ve hayran kurgu
« : 02 Haziran 2016, 10:11:18 »
Spoiler: Göster
Ben açıkçası alternatif son tadında, Son Savaş'ta daha heyecanlı, daha epik, kehanetlerin bize vadettiğine daha yakın bir Rand-Shai'tan mücadelesi okumayı çok isterim. :fight:


Bu konuyu uzatmak istemiyordum ama söylemek istedim:
Spoiler: Göster
Zaman Çarkı'nın sonunda Demandred ve Ituralde'nin başına gelen gibi bir şey Rand'a yazılamazdı. Zira Rand'ın düşmanı, Tanrı'nın/Işığın antitezi Karanlık Varlık, tanrısal boyutta bu kavrama vücut vermek onu bu dünyadan atmayı inanılmaz zorlaştırırdı diye düşünüyorum. Bu da 14 kitapta biten değil çok farklı yerlere giden bir seri ortaya çıkarırdı. (Karanlık Varlık vücut bulmasa da Delik'ten tamamen çıktığını varsaydım.)
Şimdi tekrar okudum da gerçekten aklımda kaldığı gibiymiş. Rand fazlasıyla güce sahip olsa da Karanlık Varlığın gücü "ölçülebilenin dışında" diye tanımlanıyor. (Rand'ın puanı ++1 olarak veriliyor, basit sıralamada 26 puanı vardı sanırım. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Robert Jordan Rand'ın gücünün eşi olmadığını söylemiş. Yani Rand yönlendiricilere kıyasla güçlü :D.)
Hayran kurgusu da olsa mantıksız bulacağım bir davranış olurdu bu konuyu yazmak.Tor.com'un bu sıralamasına tamamen katılmıyorum.
Başka bir Link Buradaki Saidar güç sıralaması daha temiz, anlaşılır.
Uzatmadan asıl söylemek istediğim şeye geleyim: Ben tam istediğim, beklediğim sona kavuştum o yüzden de bayıla bayıla okudum. Rand'ın psikolojik(fiziksel olmayan demek istedim aslında) bir savaş vereceğini bir kaç kitap öncesinden seziyordum. Kitap en beğendiğim sona sahip olmasa da Brandon Sanderson'ın "Rand'ı beş sene sonra nerede/nasıl görüyorsunuz?" sorusuna cevabı beni fazlasıyla tatmin etmişti. "Mutlu görüyorum." demiş :D


Hayran kurgu meselesine gelince, konuyu ilk okuduğumda ben de cesaret edemem dedim. Altından kalkması zor bir iş. Yazılırsa okumayı bir denerim ama beğenip beğenmemek konusu da sıkıntılı. Karakteri yazabilmek bir şey, o kitabın havasına benzer bir hava yakalamak ayrı bir şey. Yine de heves kırmak olmasın, ben izleyiciyim yapılırsa okurum :D. Jain Uzakgezgini'nin hikayelerini okumak isterdim. Kitabı da var onun, o kitabın içeriği yazılıyormuş gibi olur. Shara ve Deniz Halkı'na ait hikayeler içerdiği, çok daha fazlasının olduğu belirtilmiş.

20
Diğer Fantastik Eserler / Ynt: Jack London - Yıldız Gezgini
« : 01 Haziran 2016, 20:40:42 »
Öneri üzerine okuduğum bir kitap Yıldız Gezgini, öneren kişiye tekrar teşekkür etmeliyim. Güya okuduğum bir serinin arasına sıkıştırarak hızlıca okuyup geçtiğim bir kitap olacaktı. Öyle olmadı çünkü Yıldız Gezgini "hafif" bir kitap değil. Burada kastım kitabın uzunluğu kesinlikle değil, zaten kitap 339 sayfa, ortalama bir uzunluğa sahip. İçeriği ve dilinin hafifliğinden bahsediyorum. Ağır mı? Hayır değil; ama ben yolda, orada burada, tüm boş vakitleri dolduracak şekilde okumayı seven biri olarak yavaş okudum çünkü yazarı anlamam için gerçekten dikkatimi verip okumam gerekiyordu.

Kitabı merak edip kısa özetlerini veya arka kapak yazısını okursanız yavan bulabilirsiniz. İçeriğini size ben de belki anlatamam o özetlerin yapamadığı gibi. Jack London'ı duyduysanız "maceracı bir yazar" olarak anılır. Kitapları kadar hayatı da ilgi çekici yazarın ama o konuda detaya girmeyeceğim. Yine de bu serüvenli hayatının ona kattığı bazı şeyleri görmemek elde değil. Zaten bu kitaptaki "gömlek" gerçek hayatta kullanılan bir işkence aleti ve yazarın gömleğin içindeki hissi anlattığı yerler kitapta bir karakter de olan Ed Morrel'in deneyimleridir. (Kendisi gerçekten beş yıl hapis yatmıştır ve deneyimlerini Jack London'a anlatması sonucu bu kitap ortaya çıkmış.)

Tabii sadece hapishane hayatı anlatılmayacaktır kitapta, yazar kendi hayal gücünü de ortaya koyarak bir sistemin çürümüşlüğünü eleştirirken diğer yandan size birbirinden güzel öyküler anlatır. Yabancı bir eleştirmen dilinin ağdalı olduğunu söylemiş, ben çok önemsemesem de bazı cümlelerin uzunluğu beni şaşırttı. Türkçesi ağır değil, bence.

Şimdi size kısa özetlerin kitap hakkında yansıtamadığı güzelliği nasıl anlatsam bilemiyorum ama deneyeceğim. Bir kere şunu kabul edip başlayayım: Kitabın ilk kısımlarını okurken sıkıldım ancak Yıldız Gezgini ilerledikçe daha güzel hikayelerle karşılıyor sizi. Bu farklı öykülerin kitap içinde nasıl anlatıldığı kısmı kitabın temelini oluşturuyor. Yazar reenkarnasyon üzerine yorumunu yazmış. Ruhun farklı insan bedenlerine göçüp yaşamaya devam ettiğini ve bilginin(anıların) ruhta kalıcı olduğunu söyleyip devam ediyor.(Tam cümlesini yazmak istedim: "Ben, hâlâ kafatasımın merkezinde yer alsa da, genişlemiş ve kafatasımın ötesinde genişlemeyi sürdüren belirsiz bir beyinle birleşmiş bir zihin, bir ruh, bir bilinçtim yalnıza; adına ne derseniz deyin.") Yıldız Gezgini Darrel Standing ise bir yöntemle bu bilgilere(anılara) başvurur ve onları bize anlatır. Okuduğumuz bir idam mahkumunun notlarıdır.

Peki ne anlatıyor Darrel Standing bize bıraktığı bu notlarda? Bir zamanlar bir Fransız soylusu olduğunu ve düelloda kılıç dövüştürdüğünü anlatarak başlıyor. Aslında beğendiğim bir cümle var ondan önce, Darrel Standing'in yaşadığı deneyimi anlatan, "Uyandım. Ah, gözlerimi açmadıysam da tümüyle uyanıktım. Ve lütfen bundan sonra anlatacaklarımda hiçbir şeyin beni şaşırtmadığını aklında tut. Her şey doğal ve beklendiği gibiydi. Ben bendim, bundan emin ol. Ama ben Darrel Standing değildim." Burada yazarın üslubunun da nasıl olduğunu görüyorsunuz. Okurla konuştuğu yerler çok. Ben bu Fransız soylusunu okurken kitapta ilk defa eğlendim. Daha önceleri düşündürüyordu :D.

Sonrasında birçok yolculuğa çıkacaksınız ve garanti edemesem de umarım tatmin olacaksınız. Kitabın 1915 çıkışlı olduğunu düşünürsek yazılan Ragnar Lodbrog, boğa gırtlaklı ve sarı saçlı Adam Strang gibi karakterlerin günümüzde hâlâ yazı(kurgu) malzemesi olarak kullanıldığını görmelisiniz. Standing'in Ragnar Lodbrog olarak anlattığı bölümü bir kaç kez okudum sanırım, size de sevdiğim bir kısmını yazmak istiyorum: (Miryam, Lodbrog'un ilgilendiği Yahudi bir kadın.)
Alıntı
Ama Miryam'a dönelim.
"Ölümsüz olduğunuza inanıyorsunuz." diye bir süre sonra meydan okuyordu bana. "O zaman niye bunun hakkında konuşmaktan korkuyorsunuz?"
"Kesinliği su götürmez şeyler hakkındaki düşünceleri niye zihnime yük edeyim ki?" diye karşı çıktım.
"Emin misiniz peki?" diye üsteledi. "Bana anlatın. Nasıl bir şey şu sizin – ölümsüzlüğünüz?"
Ve ona Niflheim'ı ve Muspell'i, dev Ymir'in kar tanelerinden doğuşunu, inek Andhumbla'yı, Fenrir'le Loki'yi ve de donmuş Jötunn'ları anlattığımda; dediğim gibi bunların tümünü ve Odin'le Thor'u ve bizim Valhalla'mızı ona anlattığımda, ellerini çırpıp çakmak çakmak gözlerle haykırdı:
"Oh, barbarsınız siz! Sizi gidi koca çocuk! Sizi gidi buzların sarışın devi! Eski sütanne masallarına ve mideyi doldurmak dışında bir şeye inanmayan siz! Peki, bedeniniz öldüğünde asla ölmeyecek ruhunuz nereye gidecek?"
"Söylediğim gibi, Valhalla'ya," diye yanıtladım "Ve bedenim de orada olacak."
"Yiyip içecek mi? Dövüşecek mi?"
"Ve sevişecek," diye ekledim. "Kadınlarımız da cennette bizimle olmalı, yoksa cennet neye yarar ki?"
Devamı var bunun ama çok uzayacak diye kesmek durumunda kaldım ve bu konuşmanın kalanı da burası kadar güzel.
Ama kitabın tamamının bir sonu var ki... Daha önce tüm kitaba bedel olduğun söylemişim, tekrar ediyorum, gerçekten tüm kitaba bedel bir son konuşması var yazarın. Oradan da beğendiğim bir alıntıyı koyacağım.
Alıntı
Yüce Tanrım, elli bin yıl önceki totem ailelerimizde bizim kadınlarımız daha temiz, aile ve topluluk ilişkilerimiz çok daha namusluydu.
Bizim o günlerde yaşadığımız ahlakiliğin günümüzde yaşanandan çok daha iyi olduğunu söylemeliyim. Bu düşünceyi alelacele bir kenara atmayın. Bizdeki çocuk iş gücünü, polisimizdeki rüşvet olaylarını, siyasi yozlaşmamızı, gıda maddelerine hile karıştırılmasını ve yoksullarımızın kızlarının köleliğini düşünün bir. Ben Dağın Oğluyken, Boğanın Oğluyken, fuhuş hiçbir anlam taşımıyordu. Dediğim gibi, temizdik biz. Ahlaksızlığın derinlerine batmış düşler görmüyorduk. Evet, günümüzde aşağı durumdaki hayvanların tümü o biçimde temiz. Ölümcül günahları icat etmek için, maddeye egemenliğinin yardım ettiği hayal gücüyle insanoğlu gerekiyordu. Daha aşağı hayvanlar, öteki hayvanlar günah işlemeyi beceremez.

Ben böyle beğendiğim yerleri yazmaya kalkarsam bütün akşam burada oturmam gerekir, o kadar uzun bir şeyi de kimse okumaz :D. Son sözlerim: Ben bu kitaptan çok şey öğrendim. Gerek kendi yazılarımda kullanmak için gerek fantastik edebiyata yorulacak yerlerinde olsun birçok değerli nokta yaşadım kitapta. Eğer okursanız iyi eğlenceler dilerim.

21
Kurgu İskelesi / Ynt: Cadı
« : 25 Mayıs 2016, 12:37:06 »
Öncelikle merhaba,
Yorum yapmayı pek becerebilen biri olmadığımı düşündüğümden genelde çenemi kapalı tutuyorum ama yazılarını beğendiğim insanlar da bir geri dönüş almalı dedim. Kurgunuz ve diliniz güzel ilerliyor. İlk bölüm olayın rengini pek açık etmese de ikinci bölümde işler biraz daha netleşti. Bir de yine ikinci bölüm hitap ettiğiniz okur kitlesini az da olsa belli ediyor sanırım. Anlatış tarzınız beni sürüklemeyi başardı. Dili kullanışınız da bunu destekliyor tabii. Ne zamandır yazdığınızı merak ettim doğrusu, eğer ki yeniyseniz yolunuz açık diye düşünüyorum. Değilseniz de zaten yeterince güzel ve daha iyi olması dileğiyle.

Aklıma gelen bir iki şeyi de söyleyeyim, öpüşme sahnesindeki istila detayıyla güldürdünüz. Belki gülünmeyecek bir şey ama yine de... Öpücüğün karşılık bulmadığını tam manasıyla anladık :D. Bir ara ardı ardına uzun cümleleri okurken hem yoruldum hem de kurgudan koptum. İkinci bölümün sonlarına yaklaşırken oldu sanırım bu. Son olarak işinize karışmak haddim değil ama eğer kurgunuz hala yapım aşamasında ise bir şey söylemek istiyorum. Karakterlerinizin çoğu -belki hepsi- her işe muktedir gibi görünüyor. (Bu cadılık anlamında güç sıralaması gibi anlaşılmasın.). Daha normal, insani karakterlerin eksikliğinden bahsediyorum. Yazdığınız karakterlerin bu insani yönlerini ya da daha gerçek (sıradan) insanları yazmanızı da öneririm.

İkinci paragrafta yazdıklarım tamamen kişisel görüşlerim. Eksik, hatalı ve baştan aşağı yanlış olabileceğini bilerek değerlendirin lütfen. Yorum hikayenizi bölmek gibi olmasın buyrun paylaşmaya devam edin okuyalım :).

22
Oyunlar / Ynt: Overwatch
« : 23 Mayıs 2016, 19:29:01 »
Yalnızca oyunu satın alırsanız 140 lira civarı tutuyor. 200 liraya yaklaşan fiyatlar Blizzard'ın oyun içi hediyelerle gelen paketleri. Bunun tartışmasını başka bir yerde okumuştum, en mantıklı bulduğum fikir şu ki: Ücretsiz (F2P) oyunların oyuncu tabanı tek kelimeyle "iğrenç" oluyor. Oyunun kalitesini kendisi kadar oynayan insanlar da verir. (Ben League of Legends'ı oyuncularından dolayı bırakmıştım.). Siz ucuz olması gerektiğini söylemişsiniz gerçi, ona söyleyebileceğim pek bir şey yok. (40€ maaşını euro ya da dolar cinsinden alan biri için yeterince güzel bir fiyat.) Liraya dönüşünce iki kere düşündürüyor insana, 40 lira olsa düşünmeden alırdık.

Frpnet bugünkü haberinde Overwatch hediye edeceğini duyurmuş, ilgilenen olursa:Link

Frpnet Overwatch'ın Açık Beta rakamlarının  haberini de paylaşmış. Açık Beta'nın 9.7 milyon oyuncu tarafından oynandığı açıklanmış. Link

Ve son olarak yeni bir animasyon daha paylaşıldı:
Hero. Soldier: 76 (Jack Morrison) sokaklara adalet getiriyor :D.
Dürüstçe yorumum: Diğer üç öykü videosu kadar ilgimi çekmedi. Yine de hikayenin bazı unsurlarını iyi vurguluyor.

23
Oyunlar / Overwatch
« : 22 Mayıs 2016, 13:15:32 »
Umarım konu daha önce açılmamıştır, aradım bulamadım. (Oyunla ilgilenmeseniz bile hikayesini okumak isterseniz onu da paylaşacağım.)
Spoiler: Göster

Overwatch Blizzard'ın FPS (First Person Shooter) türündeki oyunu. (Son dönemde Blizzard'ı çok takdir etmesem de bunu tanıtmak istedim.) FPS ancak CS (Counter Strike), COD (Call of Duty) tarzı değil Team Fortress çeşidi bir oyun. Bu ne demek bilmiyorsanız, sizi araştırmaya yormadan kısaca yazayım. Bu çeşit FPS'lerde işiniz sadece rakibinizi vurup indirmek olmuyor. Oyunun içinde karakterinizin farklı özellikleriyle de eğleniyorsunuz. Bu durum Overwatch için Hero(Kahraman) olarak adlandırılıyor. Kahramanınızın özelliğine göre takım arkadaşlarınızı iyileştirebilir(Support-Destek), gerekirse arkadaşınız ölmesin diye kendinizi hedef yapabilirsiniz(Tank) ya da  karşı takımı çatır çutur vuracağım ben diyorsanız Offense - Saldırı alırsınız.

Yukarıda bahsetmediğim Defense - Savunma sınıfı benim gözümde en eğlencelisidir. Oyunun Escort (Refakât) seçeneği var. Savunma karakteri ile refakât ettiğiniz mühimmatın yolunun üstüne kamp kurup gelmelerini beklersiniz ki parti başlasın ;D. (TF2'de Engineer ile en olmayacak yerlere taret (Turret) dikerdim :D. Overwatch'da da Torbjörn var, aynı işi yapıyor.)

Peki resimde yazan "The World Needs Heroes"un olayı ne? Burada Overwatch'ın kurgusu işin içine giriyor ki çevirebildiğim derece sizinle paylaşacağım:
"Overwatch’ın hikâyesi gelecekteki Dünya’nın kurgusal bir uyarlamasıyla başlıyor. İnsanlar ve Omnic adıyla bilinen robotlar bir arada yaşamaktadırlar. Ancak Onium’lar – Omnic’lerin üreticileri – kuralları tanımayıp, bir isyan çıkarmak adına askeri robotlar ürettiğinde barışçıl dönemin sonu gelmişti. Bununla başa çıkmak için Birleşmiş Milletler Dünya’nın en seçkin askerlerini bir araya getirerek Overwatch adındaki barış gücünü kurdular."

Bu işin görünen tarafı, hikayeyi detaylıca okumak isterseniz buyrun onu birebir olmasa da çevireceğim:
Benim İngilizce'm bana yetiyor derseniz Kaynak.
Spoiler: Göster
Otuz yıl önce, bizimkinden pek de farklı olmayan bir gelecekte, Dünya kendi yıkımının tohumlarını ekiyordu. Üretimi desteklemek ve ekonomik eşitlik oluşturmak için Dünya Omnic Robotları tasarladı. Omnic Robotlar yapay zekâ merkezleri Omniumlar tarafından üretiliyordu. Sonunda akla gelmeyen oldu ve Omniumlar kuralları dinlemeyip insanlığı yok etmek için askeri seviye robotları üretti. Hükümetler Omniumları durduramadığında BM (Birleşmiş Milletler) onlarla savaşmak için uluslar arası bir özel tim oluşturma kararı almıştı. Dünya’nın en iyilerinin bulunduğu Overwatch robotlara karşı asimetrik bir savaş verecekti. (Bakınız: Asimetrik Savaş). Beş adamlık küçük vurucu tim, Alman asker Reinhardt Wilhelm, İsveç mühendis Torbjörn Lindhorn, Mısır’lı keskin nişancı Ana Amari ve Amerikalı iki askerden oluşuyordu. Amerikan askerler Birleşik Devletler Er Geliştirme Programı’na dâhil iki eski arkadaştı; Gabriel Reyes ve Jack Morrison. Morrison takımın lideri gibi görünüyorsa da gerçek lider Reyes idi. Takım Reyes sayesinde etkili bir güce dönüşmüştü ve sonradan Omnic Krizi olarak bilinecek dönemde robotlara karşı savaş verdiler. Kriz yıllarca sürdü ve Hindistan’da göçlere, Avusturya’da yıkıma neden oldu. Sibirya harap olmuştu ve Kore yarımadası değişime duyarlı, devasa bir deniz robotuyla kuşatılmıştı. Tüm güçlüklere rağmen zaferler de vardı. Ruslar ülkelerindeki Omnium ile başa çıkmış, yapay zekâyı kapatmayı başarmıştı ve Güney Kore ürettiği Mecha Kostümlerle (Mecha) deniz robotuna karşı koyuyordu. Savaş iki taraftan da çok can almıştı ancak sonunda insanlar, Overwatch’ın büyük yardımıyla, galip geldi.


Kriz sona erdiğinde BM Dünya’da barış ilan etmişti. Tüm Dünya Omnic’leri kendilerine eşit saymazken, BM bir grup asi Omnic Keşiş’e Himalaya’larda kalma izni verdi. İçlerinde Tekharta Zenyatta’nın bulunduğu bu grup barışçıl yollarla Omniclerin ruhu olduğunu öğretiyor ve savunuyordu. Batı Afrika şehri Numbani İnsan-Omnic işbirliğinin merkezi haline gelmişti. İşlerin iyiye gitmesiyle Avustralya hükümeti de kalan Omnicleri Avustralya Omnium’una iade etti, barış umuyorlardı. Bu olay kendilerine daha sonra Avustralya Kurtuluş Öncüleri (Australian Liberation Front) diyecek ve Omnic komşularından hiç memnun olmayan taşralı grubu rahatsız etmişti.
Bundan öte Overwatch kendisine daha geniş sermaye bulmuştu ve bilim, tıp, seyahat gibi alanlara bölünmüştü. Morrison Saldırı Kumandanlığına terfi ederken Reyes Blackwatch’ın başına getirildi. Blackwatch, örgütün gizli operasyon birimiydi. Dünya onları kahramanlar olarak görüyordu. Zamanın gençleri, Overwatch Jenerasyonu, onları süperstarlar olarak görüyor ve özeniyorlardı. Amari’nin kızı Fareeha’nın(Pharah) Mısır Odusu’na katılıp kahraman olmak istemesinin nedeni de buydu.


Yıllar geçtikçe Overwatch’ın görevleri, kaynakları ve kapsamları oranında büyümüştü. Dünya çapında barış sağlayan bir örgüttü artık. Overwatch beş kişiyle kalmamalıydı. İsveç nano-biyolog ve tıp uzmanı Dr. Angela Zeigler – Overwatch’ın askeri duruşundan memnun olmasa da – takımdaydı. Winston, Ay Ufku Koloni’sinde (Horizon Lunar Colony) isyandan kaçan üstün zekâlı bir goril, Lena Oxton, prototip ışınlanma uçağıyla hayat değiştiren bir kaza yaşamış İngiliz pilot,  Genji Shimada, kardeşi tarafından ölümüne dövülüp cyborg olarak dirilen Japon suç impratorluğunun mirasçısı, Mei-Ling Zhaou, Çin'li klimatolog ve Jesse McCree, Overwatch’ın suç avı sırasında yakalanıp Blackwatch’a dâhil edilmiş Amerikan eski suçlu, hepsi artık Overwatch üyesiydi.


Overwatch uzun süren bir barış dönemi getirmiş olsa da hala çatışmalar sürüyordu. Omnic Krizi’nden sonra Dünya’yı yeniden kuran Vishkar adlı şirket insanlara totaliter, sıkı kurallar uyguluyordu. Bu kurallar ve kararlar kendi içlerinde bile sorgulanıyordu ve bu eleştirmenlerden biri Satya Vaswani’ydi(Symmetra). Şirketin bu politakası Rio de Janeiro’nun gecekondu mahallesinde bir gecede ünlü olan özgürlük savaşçısı Lucio Correia Dos Santos(Lúcio) tarafından liderlik edilen bir isyana yol açmıştı. Rusya’da ise Omnium tekrar aktif olmuş ülkeyi yine savaşa sürüklemişti, bu olay eski atlet Aleksandra Zaryanova’nın (Zarya) da ulusal bir simge olmasına da neden olmuştu. Antartika’da Mei’nin araştırmaları belirsiz güçler tarafından sabote edilmiş, kendisi de yıllarca dondurularak uyutulmuştu. Avustralya Kurtuluş Öncüleri Avustralya Omnium’unu havaya uçurmayı başarmıştı ve bu nükleer patlama taşrayı harap etmişti. Bu yıkım, taşrada kendilerine Junkers diyen, çılgınca boğaz kesen, yalnızca en güçlünün hayatta kaldığı bir toplumun oluşmasına sebep oldu. Fransa’da Overwatch ajanı Gerard Lecroix karısı Amelie tarafından katledildi. Çünkü Amelie Talon Birliği tarafından Süper-Suikastçisi Widowmaker olarak yeniden programlanmıştı. Deniz robotu Güney Kore’nin MEKA programı tarafından sürekli kontrol ediliyorduysa da, MEKA’nın robotla savaşmaması için zor kullanıldı. Uzman oyuncular (Pro-Gamers) ve hatta Starcraft Dünya şampiyonu Hana 'D.Va' Song bile robotla savaşılmasına yardım etmişti.
Ancak tüm bunların en kötüsü bütün suç Overwatch’a yıkılıyordu. Önemli görevlerin başarısızlığı, bozulmalar ve kötü yönetim; silahlanma, insan hakları ihlâlleri ve daha fazlası yağmurdan sonraki mantarlar gibi türemişti. Kısa süre sonra Overwatch’ın “Kahramanları”na şüphe ve kinle yaklaşılıyordu. BM komitesi bu iddiaları araştırmaya başladı ve bu soruşturma, son şok edici bir olaydan sonra, Overwatch’ın dağıtılmasına yol açtı.


İddialar arttıkça Morrison ve Reyes arasında anlaşmazlıklar yaşanıyordu. Morrison terfi ettiğinden beri görüşmüyorlarsa da kavgaları sürüyordu ve kırılma noktası yakındı. Morrison, Reyes’in aksine, Overwatch’ın dağıtılmasına karşı çıkıyordu.  Reyes’in neden dağıtılmaya karşı çıkmadığını tam anlamıyla bilmesek de, tüm bunlar Blackwatch’ın Overwatch’ı içeriden bitirmek için çalışmalarıyla büyük ihtimalle ilişkili. Overwatch’ın İsveç ayağından ise yeni haber vardı. Takımdan iki kişi kavga etmiş, üssün yıkılmasına neden olan bir patlamaya neden olmuşlardı. Hayatlarını kaybettilerse de vücutları enkazda bulunamadı. Bu ölüm haberi Overwatch için son damlaydı ve örgüt Omnic Kirizi’nin bitişinden yirmi yıl sonra dağıtılmıştı. Üyeler hayatlarına farklı yollarda devam edecekti. McCree ve birçoğu paralı askerliği seçmişti. Mercy ve Reinhardt’ın içinde bulunduğu bir grup örgüt olmadan da kahramanlıklarına devam ettiler. Winston ve diğerleri ise kahramanların geri döneceği günü bekliyorlardı.
Widowmaker (İradesi kırılıp suikastçı haline getirilen Amelie) görevine hâlâ devam ederken Junker Kardeşler, Mako Rutledge ve Jamison Fawkes, Dünya çapında suç üstüne suç işliyorlardı. Japonya’nın belalı ailesi Shimada’lar ise varis Hanzo’nun ayrılışına rağmen güç kazanıyordu ve kibar ama savunmacı bir robot olan Bastion tekrar aktif olmuş Dünya’yı geziyordu. Jack Morrison artık Soldier: 76 adıyla bilinen maskeli bir kanun kaçağıydı ve hâlâ adalet dağıtma isteğindeydi. Overwatch’ın teknolojisini önüne kim çıktıysa umurunda olmadan çalan Gabriel Reyes ise örgütün eski üyelerini avlayan ve öldüren korkunç suikastçı Reaper olarak yeniden doğmuştu.
Tek şeyi net olarak biliyoruz: Dünya’nın kahramanlara ihtiyacı var.


Bu hikayenin genel bir hali, yine de yeterince detaylı. Birçok kişi altı üstü FPS ne gerek var bu kadar hikayeye dese de, benim gibi oyunu kırk yılın başı bir kere oynayıp hikayesini sevenlere hitap ediyor.
Burada yeterince bilgiyi öğrendikten sonra Blizzard'ın her zaman bayılarak izlediğim animasyonlarını paylaşacağım:
Oyunun ilk yayınlanan videolarından biri. Zannımca Overwatch'ın eski üyelerinin tekrar birleşmesi sırasında yaşanan bir olayı gösteriyor. Tracer(Lena Oxton) ve Winston'u görüyoruz. (Winston'un gözlüğüne dikkat edin neden öyle bir tepki verdiğini birkaç video sonra anlayacaksınız.)
Tracer'i aksanını anlamakta zorlandığım kadar seviyorum.
Tekrar izleyince yazayım dedim, Widowmaker ve Reaper da varmış videoda :D.

Şu kısa olanı da araya sıkıştırıvereyim: Theatrical Teaser

Sıradaki ise tanıtımdan öte hikayelerin videoları:
Alive. Burada Widowmaker'ın Zenyatta'ya(Himalayalar'daki Omnic Keşiş) saldırısı ve Tracer'ın bunu engellemek için onunla çatışması var.
İzledikten sonra açın:
Spoiler: Göster
Yorumlarda Zenyatta'nın robot olduğu, yeniden tamir edilip yapılabileceği, insanların neden böylesine tepki verdiğini sormuşlar. İş Zenyatta'ya yapılan saldırının temsil ettiği şey, Omniclere karşı koyulan tavrın barışçıl olmamasında.


Recall. Burada da Winston'un geçmişini ve Overwatch'ı geri toplamadaki kararsızlığını izliyoruz. Daha önce not düştüğüm gözlüğü neden sevdiğini böylece anlamış olduk. (Açıklık getirmek için: Reaper Overwatch üyelerini avlamak için onların yerlerini çalmaya çalışıyor.)
I am a scientist!

Dragons. Bu video da kardeşini öldüresiye döven Hanzo ve kardeşi Genji'nin hikayesini anlatıyor.
Think on that, brother...
Yalan yok tüylerim diken diken oldu. Zaten bu video yüzünden hazırladım bu konuyu da.

Elimden geldiği kadar tanıttım(daha çok hikayesiyle ilgilensem de  :D), videolar konusunda maalesef yapabileceğim bir şey yok alt yazı falan ekleyemiyorum :). Karakterlerin tek tek ve daha detaylı hikayeleri var ama bu kadarını çevirmek bile beni yordu, merak ederseniz İngilizce metinler Overwatch'ın sitesinde mevcut.

24
Çizgi Roman & Manga / Ynt: Yabani Çizgi Roman Dergisi
« : 19 Mayıs 2016, 19:48:50 »
Özellikle oyunlarda yapılıyor bu, ben de düzgün zırhlar görmek isterim metal bikiniler değil :D.
İçeriğine göz attım güzel bir dergi olmuş elinize sağlık.

Mantıksız bulduğum:
Spoiler: Göster


Mantıklı olan, Elizabeth isimli filmden (Cate Blanchett):
Spoiler: Göster

25
Zaman Çarkı / Ynt: Zaman Çarkı - TV Dizisi
« : 30 Nisan 2016, 21:40:39 »
Pilot bölümde Lews Therin'i canlandıran kişinin performansını beğenmiştim fakat bütçe olmadığı için çok sınırlı bir şey çıkmıştı ortaya.
Ben o adamı hiçbir zaman kafamdaki Lews Therin ile benzetemedim, benzetmeyeceğim. Hatta kitabı okurken ilk birkaç dakikasını izleyip kafamdaki imgeyi lekelediğini düşündüğümden kapatmıştım. Kişisel görüşüm tabii, tartışılır.
Spoiler: Göster
Bu acılı adamı o dizide gösterildiği gibi hatırlamayacağım. Evet kararlıyım. Şu çizim çizgi romanından sanırım:

Game of Thrones serinin yazarı hayatta olmasına rağmen zıvanadan çıktı, Zaman Çarkı'nın başına daha kötüsü gelmez umarım.
Dizinin haberine sevinemeden aklıma aynısı gelmişti. Birtakım insanları zıvanadan çıkaracak unsurları nasıl işleyecekler diye düşünüyorum.(Örneğin Rand-Min-Aviendha-Elayne durumları. Ki buna tepki gösterecek grupların sesi yüksek çıkıyor, umarım onların baskısı altında kalmazlar.)
Bir de şimdiden Dumai Kuyuları sahnesini çekecek yönetmene başarılar diliyorum ;D
Kitabı okumayanlar bu spoileri açmasın:
Spoiler: Göster
Düş Hançeri'nde Rand'in kaldığı yere baskın verildiği sahnenin altından kalkmaları çok güç olacak, yeni örgüler, bir dolu ateş... Okurken pek keyifliydi izlerken nasıl olacak acaba? Gerçi Düş Hançer'i on birinci kitap oraya kadar rengini belli etmiş olur dizi.


Kısacası heves ve endişeyle bekliyorum. Umduğumuz gibi olması dileğiyle.

26
Televizyon / Ynt: Daredevil
« : 29 Nisan 2016, 21:18:32 »
Flood olacak ancak bugün güzel dizi haberleri birbirini izliyor, yazmadan edemeyeceğim. Daredevil'de Frank Castle rolüyle gördüğümüz, The Punisher, Jon Berthal kendi dizisini hak etmiş. Daredevil'in senaristi ve yapımcı yöneticisi (Executive producer yazıyor çeviremedim  ;D.) Steve Lightfoot dizi sorumlusu olarak yer alacakmış. Neyse çok uzatmadan daha fazlasını okumak isterseniz:

27
Sinema / Ynt: Warcraft Filminden İlk Görüntüler Geldi
« : 27 Nisan 2016, 10:45:42 »
Heyecanla bekliyoruz, şunu yeni buldum paylaşmak istedim:
İzleyin lütfen.
Spoiler: Göster
Cüceyi görmeyen kalmasın ;D.
Bir de şu anki Youtube top comment çok komik kaybolur falan diye buraya kopyaladım. İzledikten sonra okuyun :D.
[spoiler]"0:53 If chopping your nuts off isn't a Crit i dont know what is."
[/spoiler]

28
Üçüncü kitabı beklerken kulağınızda çınlasın,
Buyurun
Ah ah, adam akıllı anlayabilsem de orijinal dilinde okuyabilsem dedirtiyor böyle şeyler. Çeviride ister istemez kayboluyor güzelliği...

29
Televizyon / Ynt: Daredevil
« : 11 Nisan 2016, 21:08:45 »
Ben pek çizgi roman uyarlaması anlamında yorum yapamayacak olsam da (Okumuyorum çünkü.) dizinin fazlasıyla kaliteli olduğunu söylemeliyim. Bir iki sahnesinde kamera olsun, ışık olsun bana çizgi roman sayfasına bakıyormuşum gibi hissettirdi. Dizinin müzik seçimleri gayet güzel, oyuncuları seviyorum, işin altından kalkıyorlar bence. Hikayesi zaten harika belirtmeye gerek yok ancak önemli olan repliklere güzel aktarmaktı onu da iyi yaptıklarını düşünüyorum.
Spoiler: Göster
Matt, Stick'e kimseyi öldürmeyeceğine söz verdirttikten sonra Stick'in "Pussy" si kahkahalar atmama neden olmuştu.

Karanlık olduğu daha önce belirtilmiş tekrar edeyim ben de. Biraz daha işlerin pis olduğu bir kurgu olması beni kendisine çeken unsurlardan biri. Sert ilerleyen kurguları seviyorsanız izleyin derim. Flash'da yapıldığı gibi "Hadi Barry yapabilirsin!" değil bu.
İzlediğim sitede birisi yorumlarda "Kingpin Polat gibi adam seviyorum." demişti, biraz üzmedi değil.
Özellikle Wilson Fisk'i canlandıran oyuncuyu beğeniyorum, hakkını veriyor bence. (Gerçi çizgi romanda nasıl bir karakter bilmiyorum, yine de oyunculuğuna diyecek yok.)

30
Müzik / Ynt: Damien Rice
« : 03 Nisan 2016, 23:00:30 »
Konu hortlatma işini ilk defa yapıyorum sanırım. *Tozlara üfleyip hapşırır*

Forumda ne kadar dinleyeni vardır bilmiyorum ancak Damien Rice benim gözümde yaşayan en iyi müzisyenlerden biri. Konuyu hortlatma nedenim ise efendim, İstanbul konseri olduğunu öğrenmiş olmam. Sahneye çıkmanın yalnızca albümdeki şarkıyı söylemek olmadığını bilen bu müzisyenin sahne performansı hep göz doldurur. Hayranıysanız kaçırmamanızı, eğer sadece birkaç şarkısını dinleyip beğendiyseniz de yine kaçırmamanızı öneriyorum. (Sevgilinizden yakın zamanda ayrıldıysanız (sakın!) gitmeyin  ;D)  İstanbul'da da güzel bir performans sunması umuduyla.
Çoğu eserinin hikayesi olması ve yine birçoğunu kendi deneyimlerinden yazması yaptığı işe öyle bir gerçeklik katıyor ki...

Konserle ilgili link.
En sevdiğim olmasa da, en sevilen parçalarından biri. Kulağınızın pası silinsin.
Bu da en sevdiğim şarkısı, Lisa Hannigan ile birlikte...

Lisa Hannigan'ı da anlatmadan gitmeyeyim, hanımefendi Damien Rice'ın ilham perisi, aynı zamanda sevgilisi ve yardımcı vokali(back vocal). Sesinin harika olduğunu belirtmekte fayda var. Bazı şarkıları onların ilişkisini anlatır. Bir ayrıldılar ki, Damien Rice yedi sene sustu. Neyse ki iki sene önce bir albüm daha çıkardı. (Oradaki bir şarkının da Lisa Hannigan'a yazılmış olduğunu sezmekteyim.)

Şurada bir sitenin onlar hakkında yazdığı kısa yazı:
Spoiler: Göster
They have now been separated almost as long as they had been together. But for seven years, Lisa Hannigan served not only as Damien Rice’s backing vocals but his sole muse. There’s a reason why Damien’s songs are beautifully bittersweet. Damien and Lisa had a passionate but tumultuous on-again, off-again relationship. He wrote songs about her and their relationship and they sang it onstage together. Damien was an intense songwriter but he apparently also had an equally intense temperament. Their last fight was backstage in the middle of their European tour. He fired her at the spur of the moment and she walked out of his dressing room and out of his life forever. It’s been nearly seven years. She still hasn’t spoken to him. And he never released another album since then.


Benim Türkçe'ye çevirme çabam:
Spoiler: Göster
Şimdi neredeyse birlikte oldukları süre kadar ayrılar. Ancak birlikte oldukları yedi yıl boyunca Lisa Hannigan Damien Rice'a yalnızca vokal değil aynı zamanda ilham perisi de oldu. Damien'ın şarkılarının acı-tatlı güzelliğe sahip olmasının bir nedeni var. Damien ve Lisa tutkulu ancak karmaşık bir ilişkiye sahipti. Damien, Lisa ve ilişkileri hakkında şarkılar yazdı ve sahnede birlikte söylediler. Görünen o ki Damien etkileyici bir söz yazarı olduğu derecede bir mizaca sahip. (Düzgün çeviremediğim için notum: Damien Rice kendisini beğenmiş davranmaya başladığını ve mutsuz olduğunu söylüyor, bahsedilen mizaç bu olsa gerek.)
Son kavgalarını Avrupa turlarının ortasındayken sahne arkasında yaşadılar. Damien Lisa'yı bir anlık öfkeyle kovdu ve Lisa  hem giyinme odasından hem de hayatından çıktı. Olayın üzerinden neredeyse yedi yıl geçti ve Lisa hala onunla konuşmuyor. Damien Rice o günden beri albüm çıkarmadı.(Yazılanlar eski tabii, çıktı yeni bir albüm.)

Sayfa: 1 [2] 3 4 5