Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Bay_Karamsar

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 57
16
Televizyon / Ynt: Uzay Yolu
« : 10 Ocak 2018, 21:01:00 »
Star Trek Discovery Sezon 1 Bölüm 10

Sezonun, nefret ettiğim Star Trek hikayelerinden birine bağlanacak olmasına içerliyordum.

Spoiler: Göster
Ayna Evren! Federasyonun İmparatorluk olduğu, kötü yürekli ikizlerin birbirini sırtından bıçaklamak için fırsat kolladığı alternatif insanlık! O evreni, Klasik Star Trek'teki barışçıllıkla çözüm arayışı mesajını geçersiz kıldığından pek sevmem. "Kötüyüm, ben! Kötüyüm" kötülerinin uzaya hakim olacak kadar gelişmiş bir medeniyet kurmaları, asıl evrenle savunulan prensiplerin elini zayıflattığını düşünmüşümdür.

Bir de, ayna evrene ayak uydurmanın fazla basit olması var. Kötü ikizlerimizin evrenindeysek, kötü gibi davran yeterciliği kısa ömürlü bir taktik; tek bölüm ve kısa zaman aralığı için bu yeterli olabilir. Ama paralel evren ve alternatif yaşamlar bahisken, kişi gerçekten zıt kutbun olsa da deneyim ve geçmiş farklılığı gibi unsurlar, taklidin inandırıcılığına gölge düşürür. Etraftaki tanıdıklar kolayca şüphelenir. Rol, asıl kişiyi tanımayanlar arasında yapılınca, neyse; o zaman sorun çıkmama olasılığı daha yüksek.


Buna rağmen eğlendim. İyi bir Discovery bölümüydü.

Spoiler: Göster
Tilly'nin atarlı "Ne yaptığını sanıyorsun ha! Kimsin sen! Ha, kimsin!" haline koptum ;D Rolüne ısındıkça, gülümseyerek kötücül konuşmasına ayrı bir koptum. Yine bize tanıtılan Tilly; sadece "-miş" gibi yapıyor ve bunu yaparken eğleniyor gibi ;D

Dublajlı izlediğimden Lorca'nın İskoç mühendis taklidini kaçırmışım. Hoş, orjinal dublajında bile izlesem anlamazdım. Üzgünüm Lorca, bir Scott'yi değilsin :P

Gemi ve mürettebatın Ayna Evreni'ne uyum sağlama çalışması ve bu evrenden çıkmak için yapılan planı izlemek keyifli geldi.


Bu bölümdeki bazı olaylara daha tarafsız yaklaştım. Yani olduğu gibi kabul ettim denebilir. Diziye yönelik herhangi bir olumlu veya olumsuz his uyanmadı. Bazı ön tahminler ve diziyi olağan seyrinde izlemeye çalıştığımdan olsa gerek.

Spoiler: Göster
Michael'ın, kendi evreninde kaybettiği dostunun kötü ikizini öldürmek zorunda kalacağı baştan belliydi. Vulcan dövüş sanatı ya da Vulcan nerve pinch tekniği kullanmamasını mantıklı buldum. İkisinden birini kullansa, ahlaki sebeplerden ötürü oğlanı öldüremeyeceği için kimliği açığa çıkacaktı. Yazar kolaycılığı mı? Yazar kolaycılığı. Bu gerekli miydi? Evet, gerekliydi. Şikayetim yok. Tehlike altındayken, "Ne yaptım ben! Başka yolu yok muydu?!" şikayetleri gelmediğine sevindim bile. Michael gerekli duygusal dejarjı Tyler'ın kollarında sağladı zaten.

Doktor'un "Çatırtt!" diye gitmesi zerre umurumda olmadı. "Aa! Doktor gitti. Neyse..." tepkisini vermekle yetindim. O da biraz ben geliyorum, havasındaydı. Yani ben öyle şartlanmıştım. Tyler'la ilk görüşmelerinde Doktora bir şey olacağından endişelenmiştim. Bunun altıncı his olduğunu sanmıyorum; muhtemelen, Doktorun sevgilisine kondurduğu öpücüğü gereksiz bulup, altında bir şey aramamdan kaynaklanmış olabilir. Aralarındaki ilişkiyi belirtmekten çok, "Ben gidiyorum. Serde görüşememek var." gibiydi. Kameranın konumu bile, kötümser çağrışımlar yaptırtıyordu. nedenimi bilmiyorum ama sanki Doktoru geri getireceklermiş gibi bir his var içimde. Alternatif gerçeklik hikayesi olsa bu daha mümkün olurdu tabii. Aman neyse. Kahine dönmüş Stamets'ın da bu gidişatta sonu hayırlı olacağa benzemiyor.

Küçük bir komplo teorisi kurasım geldi: Stamets'ı oynayan Anthony Rapp'ın Kevin Spacey skandalının baş isimlerinden. Skandalda kurban konumunda olsa da, acaba diyorum, dizideki sevgilisini de öldürterek diziden çıkışına yol yapmaya çalışıyor olabilirler mi? Skandalda ismi geçtiği için, yapımcılar Star Trek markasına korumak adına bunu düşünüyor olabilirler mi? N Bay Karamsar ve fazla kuşkucu olmam, bana bunları yazdırıyor olabilir mi? Her şey dizinin ileriki bölümlerinde netleşecek.


Yine de bazı durumların 2017'lik bir dizi için fazla basite kaçtığı hissine kapılmaktan kendimi alamıyorum. Ya da Star Trek olarak, kendisinden daha fazlasını beklemem beni böyle düşünmeye sevk ediyor.

Son olarak, bölümü The Next Generation'ın Number One'ı Jonathan Frakes yönetmiş. Bölümün güzelliğinde kendisininde parmağı var mıdır acaba? Set ekibindekiler bunu daha iyi bilir.

Bu bölümde tohumu atılan ve sonraki bölümlerde cevabına kavuşacağımızı düşündüğüm bir şey var. Olup olmaması dizinin seyrini ne kadar değiştirecektir ya da değiştirecek midir, olur da bu gerçekleşirse karar vereceğim.

Spoiler: Göster

İmparatorun Georgiou'nun Ayna Evren'deki karşılığı çıkması! Bunu, izleyiciyi şok etmek için kullanabilirler. Michael'ın karakter gelişimini izlediğimizi düşünseydim, bunu sürecin son aşaması olarak değerlendirirdim. Ama şimdiye kadar ki Michael sunumunu bir yere oturtamadığım için, niyet buysa bile, ben de hedeflenen etkiyi yapamayabilir :-\

17
@Bay_Karamsar eğer arkadaş olarak eklerseniz skype gibi görüntülü de 1'e 1 konuşmalar yapabiliyorsunuz.

Teşekkürler. Güzel özellikmiş.

18
Çizgi & Anime / Ynt: En Son İzlediğiniz Anime?
« : 10 Ocak 2018, 17:04:12 »
Tsuki ga Noboru made ni (1991, OVA)

Bir çocuğun bakış açısından savaş hikayesi. İkinci Dünya Savaşı döneminden geçiyor. Yalınayak Gen ya da Ateşböceklerinin Mezarı gibi atom bombası sonrası dramlarından değil. Düşmanda olsa insan insandır, mesajıyla yoğurulmuş. OVA'nın son bölümlerinde dramatik ve duygusal tansiyon artıyor. Sekansların etkileyiciliğiyle OVA'nın mesajını öne çıkıyor. Tek kusuru, bunun için biraz didaktik ve abartılı dokunuşlarda bulunulmuş olması. Mesaj için duygulara hitap edilirken, ister istemez birazcık gerçeküstücülüğe göz kırpılmış.

Kusur tanımında bulunsam da, bunu, amacı açısından çok da hatalı bulamıyorum. O sekans öyle olmasaydı, ne mesajını güçlüce aktarabilirdi ne de animeden memnun kalırdım. Hikayecilik böyle bir şey. Ana mesaj için, gerçekliği gerektiği biçimlere göre eğip bükmek gerekebiliyor.

19
Yazarlar / Ynt: Dean R. Koontz
« : 10 Ocak 2018, 16:27:42 »
Kışa Açılan Kapı ve Kurbanlar romanlarını okumuştum. Stranger Things dizisini sevenlerin Kışa Açılan Kapı'yı ilginç bulacaklarını düşünüyorum.

İki romanda da, iyi ve kötü arasındaki ayrım çok net. İyilerin kazanıp, kötülerin  gayelerine ulaşamayacağı serüvenlerdi. Onları okumak eğlenceliydi. Gerilim sevenlerin hoşlarına gideceği kanaatindeyim. Tabii bunlar eski işleri. Yeni işleri nasıldır, hiçbir fikrim yok.

20
"Şamanlar tedavi etmeye çalıştılar ama hepsi boşunaydı."

Şamanlık ve Oyunculuk - Erhan Tuna

21
Sesli konuşma özelliğini bilmiyordum :ne

22
Üçüncü cilt, Uyuyan Büyücü'deki Melnibonêli Elric hikayesini bitirdim.

Rüya Gören Şehri'nin önceden okumanın tesiriyle, "Ah be Elric!" diye diye okudum.

Spoiler: Göster

Elric'in anlık güvenle aldığı son karar! Ah Elric! Ah! Tamam, bu mantıksızlık değil, karakterin kavuştuğu güçle aldandığını bilmeden yaptığı bir hamle. Kaderini yaşamaya mahkum olduğunu biliyorum. Moorcock'un fantastik macera anlayışına imkan veren dönüm noktalarından biri. İlk cilt Ruh Hırızı'ndaki hikayeleri okuyanların daha bir anlam vereceği bir tercih.


RGŞ göre daha uzun ve daha fazla ayrıntı içerdiğinden, beni fazlasıyla tatmin etti. Elementallerin (Yanlış yazdım galiba.) ve diğer tanrımsı varlıkların kendi aralarında ve fanilerle ilişkileri hakkında daha fazla şey öğrendim. Tanrılardan ricalarda bulunmanın ya da büyü yapmanın bedeli hakkında bolca örnekle karşılaştım. Uğursuz kara kılıçların doğalarıyla tanıştım. Elric'i Rüya Gören Şehri'ndeki olaylara sürükleyecek ilk adımlar nasıl attığına şahitlik ettim. Evreni ve hikayeyi daha iyi tanımamla, karşılaştığım mantıksızlıkları bile sineye çekmeye hazırdım.

Spoiler: Göster

Savaşta görü yetisini kaybetmiş savaşçıların savaştırılması mı?! Micheal Moorcock başta zekicemsi gözüken bu mantıksız çözüme baş vurmuş. Kahramanlarının başına ördüğü çorapları çıkartmak için yer yer yazar kolaycılığına kaçmış. Hadi kolaycılık olur da, böylesi de olmaz. Büyünün büyük bedeller karşılığı yapıldığı, tanrıların bile kadere hizmet adına çalıştığı ilginç evrene yakışmayan kolaycılık bu. Kendi evreninin dinamiklerine yakışan biçimde çözümler bulup kurgusuna uygulamalıydı.


Micheal Moorcock gerçekten iyi fikirlere sahip. Sanırım bazen, o iyi fikirler yüzünden kendi kendine kurgusal problemler yaratıyor. O da çözümü, kendi mantığında tutarlı evrenine kıyasla mantıksız veya kolaycı gelebilecek dokunuşlarda bulunmuş gibime geldi. Neyse ki sayıları az. Öbür türlü, kendisinden yıllar boyunca Elric hikayeleri yazmasını istetecek bir seri çıkartamazdı.

23
Sinema / Ynt: Beğendiğiniz Film Sahneleri
« : 08 Ocak 2018, 21:05:56 »
Sahne değil. Sahneyi daha da eğlenceli kılan bir replik.

King Solomon's Mines'ın biri kadın (Yıldız olmayan, genç Sharon Stone) diğeri erkek iki zıt insan, kaderin cilvesiyle istemeden hazine avına çıkarlar. Ve talihsizlikler sonucu ormanda kaybolurlar. Yollarını bulmaya çalışırken, medeniyete yabi bir kabileyle karşılaşırlar. Etrafları sarılır ve silahları alınır. Sonra dev bir küpe doğru sürülürler. Daha sonra dans edip tören yapmaya başlarlar. İlk ikilimiz için herşey yolundaymış gibi gelir. Fakat yanıldıklarını anlarlar; yamyamların eline düşmüşlerdir. Arkalarında dev toprak kazan, etraflarında onları pişirmek için kutlama yapan binlerce yerli vardır. Ne yapacaklarını bilemezler:

Kadın: (Adama endişeyle döner.) Bir şey yapmalısın!
Adam: (Etrafını gösterir.) Tamam. Sen yarısını al. Ben diğer yarısını hallederim!

İzlerken eğlendiğim bir film olsa da, aklımda kalan tek şey bu andır.

24
Sinema / Alita: Battle Angel (2018)
« : 07 Ocak 2018, 21:54:40 »

Yönetmen: Robert Rodriguez
Senaryo: Yukito Kishiro (Gunnm mangasının yaratıcısı olarak), James Cameron, Laeta Kalogridis, Robert Rodriguez
Türü: Bilimkurgu, Aksiyon, Macera, Romantizm (IMDB yalancısıyım)
Oyuncular: Rosa Salazar (Alita), Christoph Waltz (Dr. Dyson Ido), Keean Johnson (Hugo), Jennifer Connelly (Chiren)
IMDB Sayfası: Link
Gösterim Tarihi: 20 Temmuz 2018 (Amerika)

Konu:

Uzak gelecek. Savaş ve gelişen teknoloji, medeniyeti yaman çelişkilerle dolup taşan bir ucubeye çevirmiştir. Sibernetik bilimi son noktasına ulaşmıştır. Yapay organlar ve uzuvlar o kadar kullanışlıdır ki, insan makine ayrımı belirsizleşir. Hayatın yarısı belirsizleşirken yoksul ve zengin yarımındaki ayrım uçuruma dönüşmüştür. Yörüngedeki Star City’nin uzantısı, havada asılı duran Tiphares (Japonca aslında adı Zalem) şehri, medeniyetin seçkin kimselerince sahiplenilmiştir. Göklerdeki şehrin dibinde biten virane yerleşimler topluluğu Scrapyard (Japonca aslında adlı, Scrap Iron City) şehriyse, Tiphares’e uygun görülmeyenlerin yuvasıdır.

Bir zamanlar Tiphares’te yaşanan Doktor Ido kendini Scrapyard’taki muhtaçlara adamıştır. Sibernetik alanındaki uzmanlığını kullanarak sibernetik bedenleri tamir eder. Yedekparça bulmak ümidiyle şehir hurdalığını karıştırırken bir mucizeyle karşılaşır; sadece kafa ve omuz parçalarından ibaret dişi cyborg bulur. Ne kadar süredir orada olduğu belirsizdir. Neyse ki beyin dokusu zarar görmemiştir. Ido, büyük bir sevinçle evine götürdüğü cyborgu uyandırmaya çalışır ve bunu başarır. Uyanan cyborg hiçbir soruyu cevaplayamaz, hafızasını kaybetmiştir. Ido, ona Alita (Japonca aslında adı, Gally) ismini verir ve kendi kızı gibi sahiplenerek yeni bir beden bulmasına uğraşır. 

Trailer:

İlk Fragman


Film Öncesi Görüşlerim:

Battle Angel Alita ya da asıl adıyla Gunnm, yıllardır uyarlanmayı bekleyen mangalar arasındaydı. İlk duyurulduğunda büyük heyecan yaratmıştı. Çünkü yönetmen koltuğunda James Cameron olacaktı. Az ama öz film çeken mükemmeliyetçi dâhinin harika bir iş çıkartacağından kimsenin kuşkusu yoktu. Tek sorun, ne zaman geleceğiydi. Cameron’un Avatar projesiyle çıkagelmesiyle hayaller suya düştü. Alita projesinin rafa kalkıp kalkmadığına yönelik sorulara verilen yanıt, uyarlamayı hala düşündüğü ama bunu ne zaman gerçekleştireceğini bilmemesi yönünde olmuştu. Avatar’ın ticari başarısı ve devam filmlerinin haberi Alita projesinin rafa kalktığını düşündürttü.

James Cameron’sa senaryosunu ve yapımcılığını üstendiği projenin yönetmen koltuğunu Robert Rodriguez’e devrederek Alita’yı tekrar gündeme getirdi.

Yönetmenliği Robert Rodriguez’in üstlenmesi bir yandan sevindirirken bir yandan keşke James Cameron çekseydi dedirtti. Çünkü uyarlamaya kaynaklık eden manga, Cameron’un içi dolu aksiyon tarzına için biçilmiş kaftan. Manga sayfalarında aksiyon ve macera ardı sıra akarken, kendi dünyasını tanıtabiliyordu. Evrenin, olayların veya masumane soruların vasıtasıyla, büyük söylevlerde bulunmadan insan olmanın muallaklığına atıflar yapılıyordu. Manga, derin sulara dalmadan, macerası kadarınca altı dolu olmayı başarabilmişti.

Yine de bir James Cameron olmasa da, Robert Rodriguez'in projenin üstesinden gelebileceği beklentisindeyim. Manganın Cameron'un tarzına uygun gördüğüm nitelikleri, uyarlamanın fazla zorlanılmadan çekilmesini sağlayabilir. Rodriguez'in çektiği filmlere ve uğraştığı türler incelenecek olursa, Alita pekte yabancısı olacağı bir proje değil.

Fazlasıyla erken konuşmak olacak ama, fragmandaki manga karakterini anımsatan Alita, kendini belli eden cyborg bedenler ve hızıyla yapay duran, minik kavga anını, şimdiden filmin olumlular hanesine yazıyorum. Bunlar normalde filmleri yapaylaştırdığı gerekçesiyle hatalı bulunan ayrıntılardır. Bunlar, Alita gibi yapay bedenlerin çoğunlukta olduğu uzak geleceğin anlatımındaysa kilit rol oynayabilir. Filmdeki yapay beden sahiplerinin, sıradan insanda uyandırdığı uncanny valley (Robot gibi cansız insandışı varlıkların insanımsı tepkiler vermesi karşısında hissedilen yabancılık.) durumu yansıtılabilir. Böylece, insan ötesi varlıklar üstün güç ve hız gibi yeteneklerini gösterirken, ortaya çıkan tablonun sıradan birinde yaratacağı dramatik etki perdeye daha iyi yansıtılmış olur.

Baştan olumlu bulduğum bu nitelik, bazı seyircilerce kötü CGI kullanımına yorulacaktır. Bi' bakıma haklılar. Ama amacı olan türden, bilinçli bir kötümsü kullanım olacaktır. Bazı filmlerde dekorlar ve efektler özellikle çabucak göze çarpan ve abartılı biçimdedir. Böylece filmin dünyasını, atmosferini ve görsel dokusunu oluşturmada yardımcı olurlar. Alita Battle Angel'daki tasarımların ve CGI kullanımınındaki bazı tercihlerin de böyle bir amaca hizmet edecektir. Yani beklentim bu yönde.

Fragmandan anladığım kadarıyla, mekanikleşmenin getirdiği hallere yoruma açık sahnelerle değinilecek gibi. Fragmandan anlaşıldığı kadarıyla, Alita, "Kalbim senindir." gibi mecazi bir ifadeyi gerçeğe büründürüp, yapay kalbini yerinden çıkararak Hugo'ya sunacak. Ürkütücü bir sevgi gösterisi. Mekanikliğin getirdiği insandışılığa hoş bir atıf. Aklıma, mekanikliğin ürkütücülüğüne vurgu yapan başka bir film daha geldi; 2004 tarihli Ghost in the Shell Innocence. Animede bir an insani ve zararsız görünen mekanik surat, bir anda ürkütücü bir varlığa dönüşüyordu. Ama o an bayağı korkutucuydu. Filmde görmeyi umduğum sahneyse, mantıken, yumuşatılmış bir ürktücülüğe sahip olacak gibi. Robotik bedenlerin dünyası için olağan, sıradan insanlar içinse sıra dışı gelecek davranışlarla film boyunca karşılaşılabilir. Ya da şimdilik, olursa anlamlı ve güzel olur diyeyim.

Ghost in the Shell uyarlamasından sadece vakit geçirmelik olmasını bekliyordum; o yönden tatmin olmuştum da (Son bölümü tekrar izlediğim olmuştur). Bu filmse, kaynak materyalinin sunduğu imkanları güzelce kullanabilirse, sadece iyi bir uyarlama olarak kalmaz, kendi ayakları üzerinde duran iyi bir iş olarak da anılabilir. Umudum bu yönde.

25
Alıntı
Clive Barker - The Hellbound Heart

Bunu nasıl kaçırmışım? Cenobiteler geliyor! Cenobiteler geliyor!

26
İlk cilt Ruh Hırsızı'ndaki ilk öykü Rüya Gören Şehri sonrada ikinci cilt Tanelorn'u Kurtarmak'taki Ezeli Şampiyon novellasını okudum. İkisini de beğendim. Tabii şu kıstaslara dikkate alarak:

-Öykünün anlatım formu, dergide yayınlanacak biçimde. Verilen sayfa sayısını aşmamaya özen göstermek için dil basit ve ekonomik kullanılmış. Daha çok aksiyona ve olayı sunmaya odaklanılmış.

-Anlatım diliyle etkileyemeyecek olmanın getirdiği eksikliği, karakterin aldığı karaların, yaptıklarının ve durumların şok ediciliğiyle telafi edilmiş. Elric'i özel ve ünlü kılan nitelikler, ağrıdan değil, doğrudan sunulduğundan bu şok edicilik, etkileyiciliği arttırmış. Bilhassa 1960ların okuyucuları için. Fantastik eserlerin şimdiki gibi yoğun bir üretim sürecine geçmediği, belli başlı eserlerin bulunduğu ve örnek azlığından öykünmenin de fazlaca olduğu bir dönemde, farklı bir şey denerken bunu ağrıdan almadan ansızın sunmak, ister istemez "Vouvv!" etkisi yaratır.

-Öykünün geçtiği dünyanın kendine has özellikleri, hızlı ve sıkışık akış esnasında verilen ufak ayrıntılarla sunulmuş. Evrenin bir yanı klasik fantastikten, diğer yanı, o klasik fantastiğin yeniden yorumlanmasıyla şekilleniyor. Mesela, ejderhaların alev yerine asit püskürtmesi. Basit ve akla hemen gelecek bir değişiklik. Fakat, bir başka yazarın kopyacılıkla yaftalanmamak için kendi kurgusunda kullanmaya kolay kolay cesaret edemeyeceği bir yorum. Ancak kendi kurgusunun diğer ögeleri güçlüyse, bu yorumu kullanmaya cesaret edebilir.

Yazar Micheal Moorcock, Elric'in bu kadar ünlü olacağını düşünmediğinden olsa gerek, elindeki her şeyi ortaya sermiş gibi. Belki de devamını yazmayacağı düşüncesiyle, tek ama sağlam bir atış yapmak istemiş. Bunun verdiği rahatlıkla  kalemini korkak alıştırmamış. Bahsettiğim cesaret 1960lar için tabii ki. Öykünün dergi için yazıldığını da unutmamak gerek. 1960lardan bir dergi için düşünülüp tasarlanmış macerayı, altı ciltlik derlemede okuyunca, alışkanlıklarım ve bilinçaltım, öyküye ister istemez kitap için tasarlanmış muamelesi yapmaya kalktı :-[

Şu zamanda, Elric'ten ve durumundan ilham alan pekçok karakterle, Elric'ten önce tanışmanın da getirdiği bir aşinalık var. Örneğin, oyun dünyasından Solur Reaver; ruhla beslenen kılıç, lanetli karakterler, eski tanrılar. Anti-kahramanların popüler olduğu bir çağdayız. Artık idealize süperkahramanlar bile, ahlaki ve insani sorunlarla yüz yüze getiriliyor.

Okur olduğumdan benim için manası olmasa da, okuduğum tek öyküye dayanarak, yazarlara ilham verebilecek fikirler barındırdığı kanaatindeyim. Ana karakter harici, alternatif hikayeler çıkartacak malzemeye ve kurgusal evren oluşturmak için bazı püf noktaların tarifine sahip.

Şimdi... Geleyim, süreçten ve dönem farklarından kaynaklanan sorunlara. Ben 1960lar okuru değilim. Ve Moorcock'un Elric'i ve maceraları da tek öyküde kalmamış. 1961-65 yılları arasındaki öyküler, kahramanın macerasını nihayete erdirse bile, daha sonraki yıllarda aradaki boşlukları doldurmak için başka öyküler, romancıklar yazılmış. Kendinden sonra beş cilt daha olmasa Ruh Hırsızı'ndan okumaya devam ederdim. O ciltteki hikayelerin arkasındaki evren ve olaylar hakkında başka hikayeler varken, Ruh Hırsızı'ndaki öyküleri dikkate değer kılan kısa ve vurucu yönleri, 2000li yılların okuru olarak hızlıca geçiştirilmiş ve potansiyeli tam kullanılamamış olarak algılamam kaçınılmazdı. Sonraki kitaplarda açıklamalara kavuşacağım avuntusuyla, bir karakterin ve evrenin hikayesini tamama erdiren maceraları okumamın, beni pekte memnun etmeyeceği kesindi.

Ben de, elimdeki kitapları nasıl kronolojik sıraya sokup okuyabilirim, araştırmasını yapmaya koyuldum. Ve öncelikle şunu belirtmeliyim: Elric'i 6.45'in çıkardığı seriyle tanıyanların şanslı olduklarına karar kıldım! Melniboné’nin Son İmparatorunun Tarihçeleri'ndeki sıralamalar saç baş yolduran cinsten. Bunda İthaki'nin kabahati yoktur. Yabancı editörleri böyle sıralamayı uygun görmüşler :( Elric'i tanımaya inat edenleri, kahramanın maceralarındaki uğraşılarıyla ölçüşemeyecek minik bir zahmet sokmuşlar, yani. Yazım süreci en başından beri, 61-65'teki hikayelerin arasındaki boşlukları doldurarak ilerlediğinden, derlemenin böyle olmasına pek kızamıyorum. Elric'le yazıldığı dönemde tanışan ve ara hikayeleri çok sonra okuyabilen okurları olmuşken, benimkisi, kronoloji diye tutturan huysuz isyanı gibi algılanabilir. Ama... Melnibonêli Elric'teki süreci bilerek Rüya Gören Şehri'ndeki olayları okusaydım, evrene ve duruma hakimiyetin verdiği güvenle hikayeden daha fazla tat alırdım. Yine de tekrar etmeden duramayacağım: Elric'i 6.45'in çıkardığı seriyle tanıyanlar, kronolojik sırayla okuyabildiğiniz için gerçekten şanslısınız. Melniboné’nin Son İmparatorunun Tarihçeleri derlemesinin güzel yanı, Elric'in yazım süreci ve fantastik yazımı hakkındaki yazı ve bilgiler bulunması. Döneminde oldukça takdir görmüş uygulamalarıyla gelen başvuru kaynağı gibi bir şey, bu derleme. Tolkien ve başka saygın yazarların kopyacısı durumuna düşmeden nasıl yol alınabildiğinin küçük tarihçesi, bir nevi minik kılavuzu. Bu yönü, okurlardan çok yazarları ilgilendirecektir. Kapaktaki ve giriş yazılarındaki yazar övgüleri, Elric maceralarının ve Moorcock'un açtığı yolun yazarlıklarına ve kendi eserlerine ne kattığıyla alakadar. Övgülerinde dürüstler. Edebi zayıflıkları ve başka kurgularda uygulanmış örnekleri olsa da, Rüya Gören Şehri ve Ezeli Şampiyon, yine de fikir arayışındakilere güzel ipuçları sunabilir -tabii derlemedeki diğer yazıları da unutmamalı. Şu zamanda çiğ duran ya da hatalı gelebilecek yönleri bile öğretici geliyor.

Konuya nereden başladım, nereye getirdim? Kronolojiden bahsediyordum, değil mi? Multiverse.org'daki sıralamaya göre sıralamaya çalıştım. Son iki kitap yayınlanmadığından, onların ve hikayelerin isimlerini İngilizce asıllarını kullandım. Türkçe basımları çıktığında isimleri güncelleyeceğim. Hatam varsa, ikaz edin, düzelteyim:

Hikaye : Cilt Adı

Kaos'un Efendisi: Cilt 2 Tanelorn'u Kurtarmak
Elric: The Making of a Sorcerer: Cilt 5 In the Dream Realms
Melnibonêli Elric: Cilt 3 Uyuyan Büyücü
The Fortress of the Pearl: Cilt 5 In the Dream Realms
Siyah Kılıç'ın Şarkısı: Cilt 2 Tanelorn'u Kurtarmak
Kader Denizlerindeki Denizci: Cilt 4 Dük Elric
Elric Zaman'ın Son'unda: Cilt 2 Tanelorn'u Kurtarmak
Rüya Gören Şehir: Cilt 1 Ruh Hırsızı
A Portrait in Ivory: Cilt 5 In the Dream Realms
Tanrılar Gülerken: Cilt 1 Ruh Hırsızı
Black Petals: Swords and Roses
Şarkı Söyleyen Hisar: Cilt 2 Tanelorn'u Kurtarmak
Uyuyan Büyücü: Cilt 3 Uyuyan Büyücü
The Revenge of the Rose: Cilt 6 Swords and Roses
Ruh Hırsızı: Cilt 1 Ruh Hırsızı
Karanlıktaki Krallar: Cilt 1 Ruh Hırsızı
Unutulmuş Rüyalar Kervanı:   Cilt 1 Ruh Hırsızı
Son Efsun (Kaos'la Şakalaşmak): Cilt 2 Tanelorn'u Kurtarmak
Ölü Tanrı'nın Dönüşü: Cilt 1 Ruh Hırsızı
Tanelorn'u Kurtarmak: Cilt 2 Tanelorn'u Kurtarmak
Siyah Kılıç'ın Kardeşleri: Cilt 1 Ruh Hırsızı
Üzgün Dev'in Kalkanı:   Cilt 1 Ruh Hırsızı
Lanetli Lord'un Ölümü: Cilt 1 Ruh Hırsızı

27
Tartışma Platformu / Ynt: Wattpad
« : 05 Ocak 2018, 16:31:04 »
İşte böyle! Wattpad hakkında daha fazla görüş, dikkate değer bulunan daha fazla isim 8) @milenya, öneriniz şimdiden meyvelerini vermeye başladı ;)

@ceyhunozcelik, belirttiğiniz bazı hususlar üzerinden gevezelik edeceğim:

Sorun ergenlikle ya da yoğunlukla ergenlik dönemindekilerin çoğunlukta olmasından biraz daha farklı. Asıl soruna yine kendiniz dikkat çektiniz; popüler olma kaygısı. Olay bu. Yoksa hepimiz ergenlik dönemi geçirdik, aramızdan bazıları bu dönemi geçiriyor veya geçirecek. Dikkat çektiğiniz popüler olma hedefi zehir gibi, her yaştan ve her deneyimden kişiye tesir edebiliyor :( Popülerlik ve ün getirsin diye yazılan hikayeyle, anlatmak ihtiyacıyla yazılan hikaye arasında fark var. Nerede okumuştum, hatırlayamadım: Kitap okumayanların bile kitap bastırmaya çalışması gibi durumlar söz konusu oluyormuş :-\ Durum Wattpad'a özel değil. Çağa özel bir durumun Wattpad'a yansıması.

Wattpad'a dikkat kesilmişken, bu genel durumu gözden kaçırıyor olabilirim  :-\

28
Çizgi Roman & Manga / Ynt: The Sandman
« : 05 Ocak 2018, 16:28:14 »
Sisler Mevsimi'ni bitirdim.

Ve çoktan vermiş olmam gereken kararımı, şimdi veriyorum: Sandman, tam anlamıyla mitolojik bir hikaye. Hayır, mitolojik varlıkları konuk etmesinden ya da kendi mitolojisini oluşturduğundan değil. Ahlaki yargıdan muaf varlıkların akla hayale sığmaz işlerini okuduğum için. O yüzden, daralıp genişleyen kurallar eşliğinde yaşanan olaylara mantıksız demeye dilim varmıyor. Çünkü aşina olduğum kahramanların hikayelerini okumuyorum. Kahramanların maceralarında kurtarıcısı ya da belalısı rolünü üstlenirken, maceradaki rolünün getirdiği iyilik-kötülük payesinden soyutlanmış kadim güçlerin hikayesini okuyorum. Sandman, herhangi bir mitolojiden farkı olmayan hikayelere sahip. Arada bir fanilerin kendilerini göstermeleri mitolojikliğini değiştirmiyor.

29
Tartışma Platformu / Ynt: Wattpad
« : 04 Ocak 2018, 16:21:51 »
@réalta,

İfadem, @milenya'nın önerisini desteklediğim mesajımdan itibaren geçerlidir. Tabii, keskin sirke küpüne zarar :(; ifadelerimin nereye varacağı bilmez keskinliği için özür dilerim :-[ Tartışmalı Wattpad hikayecileri başlığı istila etmesin diye, en baştan savunmacı davranıyorum :(

30
Sinema / Ynt: Bright
« : 04 Ocak 2018, 15:08:35 »
Yıldız oyuncu sisteminin özelliği bu zaten. Namıyla izleyici toplamak :D O ismin özellikle ünlü olmasına da gerek yok. Yarım yıldızlar ya da ömrü boyunca yan karakter oynamış isimler bile doğal bir çekim yaratıyor.

Forumda pekçok defa adını andığım bir aktris vardır; Zoe Kazan. Adını başrolde görmemle, filmi merak edip, er geç izlemem bir olur. Tek isim peşinden, kötü, orta karar ve iyi filmler izlemişimdir. Yüzdeye vurursam, kötü ve orta kararların oranı fazladır :D Yine de, ismi başrolde geçerse kendimi alamam :)

Will Smith'in durumu buna benzer. Olduğu projede, ne gibi bir karakter canlandıracağı üç aşağı beş yukarı önceden kestirilebiliyor. Esas soru, filmin geri kalan kısmının nasıl olacağı. Men in Black'in ilki iyi, ikincisi öncesinin fazlası kafasında eh iştelik, üçüncüsü ilk ikisini aratmayan drama ve eğlencelikte. Smith'se o üç filmde de her zamanki Smith işte.

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 57