Kayıt Ol

İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Jean Valjean

Sayfa: [1] 2
1
12 Nisan 1576

İnanamıyorum. Olan biteni olduğu gibi aktaracağıma dair kendime söz vermiştim halbuki. İki gündür kalemi elime almak alımın ucundan bile geçmedi bu kadar yoğunluktan. Handaki hesap güverteye uymaza benzer bir atasözünü hatırlar gibiyim. Her neyse, laf salatasını bırakayım da esas amacıma geleyim: İki gün önce, batıda yeni diyarlar keşfetme tutkusuyla, çok da kalabalık olmayan bir mürettebatla Londra’dan yola koyulan maceracılardan biri olarak yaşadıklarımı kağıda aktarmak niyetindeyim. Henüz her zamanki gemi işlerinden başka bir şeyle karşılaşmadığımdan yazıya dökebileceğim bir olay yok, ancak yine de en ufak ayrıntıları bile deftere nakletmeye kararlıyım. Kim bilir, bakarsın bir gün seyahatimde aldığım notlar sayesinde bir kitap yazabilir, Tanrı’ya kavuşmadan önce insanlık adına bir şey daha bırakabilirim. Ah, bir de yaşlanıp torunlarıma şömine karşısında maceralarımı anlatabilirsem benden daha mutlu bir kul olamaz herhalde.

13 Nisan 1576

Tanrım sana şükürler olsun! Dün geceki fırtınadan sen olmadan hiçbir şekilde kurtulamazdık. Ah, o sesleri bir duysaydınız! Gök gürlüyor, çığlıklar duyuluyor, dalgalar bir canavar gibi üstümüze atlıyordu. Şiddetli rüzgardan ana direğimiz bile kırıldı. Kaptan Martin yola kürek çekerek devam etmek yerine ana direği onarma kararı aldı. Şimdi birkaç kişi direği tamir etmeye çalışıyor, umarım işlerini bir an önce bitirirler de tekrar yola koyuluruz. Ne olursa olsun kitabıma ekleyebileceğim etkileyici bir anı oldu bu. İşte, çağırıyorlar beni. Yapılacak çok iş var.

14 Nisan 1576

Bu sabah masmavi bir gökyüzü karşıladı bizi, hava gerçekten çok güzel. Dünkü fırtınanın yerinde şimdi yüzümüze hafifçe yalayan yeller esiyor.
Bugün Theo adında Sussexli biriyle tanıştım. Yolculuğa katılma amacı benimkinden tamamen farklıymış: yeni dönemin Odysseus’u olmak istiyor. Durup durup Sirenlere rastladığımızda neleri yapmamam gerektiğini, Kirke’nin adasına düştüğümüzde bizi nasıl kurtaracağını anlattı. Mitolojiye olan bu merakını gençliğine veriyorum. Kutsal Kitap’tan anlattığım bazı olayları kafasını sallayarak geçiştirse de özünde iyi bir Hristiyan olduğunu biliyorum.

19 Nisan 1576

Birkaç gündür kayda değer bir vaka olmadığından günlüğümü boş geçtim. Gerçi bugün de bir şey yoktu ancak belki yazma alışkanlığımı geri kazanırım diye kalemimden çıkıyor bu kelimeler. Gemide de bir sessizlik var zaten. Keşif gezimiz sıkıcı bir yolculuğa dönüşüyor gibi. Umarım en kısa sürede heyecan verici şeylere tesadüf ederiz.

29 Ağustos 2047

Eh, bu kadar kaşiflik yeter. 16. yüzyılda yaşamış birinin anılarını yazma fikri kulağıma çok da matah gelmiyor artık. En iyisi gidip çay demleyeyim de öyle intergalaktik seyahatime hazırlanayım. Gemideki çay zehir gibi mübarek. Çaymatikten çıkıyor diye canımıza çektikleri şeyi bir içseniz...

2

Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî’nin 1913 tarihli Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet başlıklı anlatısı Türk ütopya edebiyatının bilinmeyen ve erken örneklerinden birisidir. Bir kurmaca olmakla birlikte roman, hikâye gibi geleneksel edebi türler çerçevesine yerleştirmek mümkün değildir. Eser bu dönem ütopyalarında görüldüğü gibi klasik edebiyatın türlerinden biri olan “habnâme” geleneğine uygun olarak bir rüya biçiminde kurgulanmıştır, dolayısıyla eski gelenekle bir devamlılık göstermektedir. Ama bir yandan da Thomas More’un Utopia’sıyla başlayan bir uzlaşımın, klasik ütopyaların pek çoğunda tekrarlanan formüllerini kullanmaktadır.

Kitapta, “ben-anlatıcı” rüyasında, dört yüzyıl önce yaşamış büyük dedesi Molla Davut’la karşılaşır ve onun rehberliğinde yirmi dördüncü yüzyıl İstanbul'una gider. Dede torun bir yandan şehri gezerken bir yandan da orada hüküm süren ileri medeniyetin ayrıntılarını ve o medeniyeti mümkün kılan “geleceğin tarihi”ni aktarırlar.

Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet tahayyül ettiği ideal toplumu ince ve hayli ilginç ayrıntılarla betimleyen, bugünden o güne nasıl ulaşıldığını/ulaşılacağını açıklama çabası gösteren, yazıldığı dönemde görülmemiş kimi uygulamaları ayrıntılandıran ve okurlarında böyle bir toplum yaratma yönünde arzu uyandırma kaygısı güden bir eser ve bu yönleriyle döneminde yazılan benzer eserler arasında “en ütopik” anlatılardan birisidir.



Bildiğimiz gibi ülkemizde klasik anlamda ütopya türünde ürün veren yazar sayısı hala az olsa da türe olan ilgi gittikçe artmakta. Muhtemelen bu artmakta olan ilginin neticesinde okulum tarafından önerilen kitap, bulunduğumuz site tarafından aşılanan ütopya/distopya bilincine rağmen kendisinden bihaber olmam nedeniyle bendenizi ziyadesiyle şaşırttı. Bir Osmanlı vatandaşının geleceğe dair nasıl tahminlerinin, nasıl hayallerinin olduğunu öğrenmek ve bunların bir kısmını günümüzde gözlemleyebilmek gerçekten çok etkileyici. Ütopyaya başlamak isteyenlere değil ama gönül verenlere rahatlıkla önerebilirim.

3
Orta Dünya Günlükleri / Mîm
« : 11 Temmuz 2012, 13:22:42 »
Mîm

Mîm, İlk Çağ’da yaşamış olup Bodur-cücelerin sonuncularındandı.

İki oğluyla birlikte Beleriand’ın ortasında Amon Rûdh’ta gizli bir hazineyle yaşamaktaydı. Túrin haydutlarla beraber geldiğinde çuval taşıyan Mîm’i esir alırken oğulları Ibûn ve Khîm’i okla vurdular.

Son Bodur-cüceler sırtlarında çuvallarla yürürken

Haydutlar Mîm’i kendilerini evine götürmesi için zorladılar. Orada Khîm’in öldüğü açığa çıktı ve Túrin pişmanlık duyarak üzüntüsünün nişanı olarak eğer servet sahibi olursa bol altınla danwedh[*]fidye[/*] ödeyeceğine dair bir söz verdi. Bunun üzerine Mîm yatıştı ancak yine de asla Túrin’i sevmedi, yalnızca ona saygı duydu.

Beleg Cúthalion Amon Rûdh’a gelince Mîm sinirlendi: elflerden nefret ederdi, özellikle Sindar’dan. Yine de elfin kendi salonlarında olmasına müsamaha gösterdi. Lakin bu kin onu ihanete götürdü ve Morgoth’un hizmetkârlarını Túrin’in saklanma yerine getirdi. Tüm haydutlar öldü, Túrin götürüldü ve Beleg bağlanarak orada bırakıldı. Mîm onu bu halde buldu ve tam öldürecekken yaralı Androg’un sayesinde Beleg kurtulmuş oldu. Mîm kaçtı ancak oğlu Ibûn muhtemelen orklar tarafından öldürüldü. Túrin Glaurung’u öldürdükten sonra Mîm Nargothrond harabelerine gidip hazineye el koydu.

Húrin Thalion tüm bu olanları Morgoth’un gözünden gördü ve Túrin’in yazgısında kötü bir yere sahip cüce Mîm’i öldürmek adına Nargothrond’a doğru yola çıktı. Mîm'in ölürken lanetlediği hazine Nargothrond’dan Doriath’a götürüldü Thingol’ün ölümüne yol açtı.

Efsanenin başka biçimi


Silmarillion’un önceki versiyonlarında Mîm çok daha kötü bir karakter olarak geçiyordu ve Túrin’e ihanetinde daha etkindi. Ancak Tolkien’in yazılarında cüceler, orka benzeyen yaratıklardan bildiğimiz haldekine dönüşünce Mîm’in mizacı da değişmiş oldu. Ve böylece bir hain olmaktan ziyade kendi değerlerine göre yaşayan trajik bir karakter oluştu.

Kaynaklar:
http://tolkiengateway.net
http://lotr.wikia.com

4
Orta Dünya Günlükleri / Azog
« : 10 Temmuz 2012, 15:18:40 »
Azog

Azog, Üçüncü Çağ’da 2480 ile 2799 yılları arasında Moria’da hüküm sürmüş Ulu Goblin’in adıydı.

2790 yılında Khazad-dûm Harabelerine ziyaret yapan Thrór’u öldürerek cüceler ile orkların savaşını başlattı.

İleriki yıllarda cücelerin baş düşmanı oldu ve Azanulbizar Savaşının en önemli anlarında Náin’i öldürmesine rağmen Náin’in oğlu Dáin tarafından katledildi.

Oğlu Bolg yaklaşık 150 sene boyunca Moria’da hükümranlığını sürdürdü.


Geçmişi

Azog’un kökeni hakkında pek az şey bilinir. Moria goblinlerinin lideriydi ve görünen o ki kuzey topraklarının en muteber gobliniydi. Goblinlerin ortalama yaşam süresi belli değildir ancak muhtemelen Sauron’un 2480 yılında Moria’ya gönderdiklerinin arasındaydı. Bildiğimiz üzere Bolg isimli bir çocuğu vardı.

Azog’un tarih sahnesine çıkışı 2790’da Kral Thrór’un kayıp diyar Khazad-dûm'u –Azog’un ikamet ettiği yer- keşfiyle başlar. Thrór Khazad-dûm’un silah deposunda yakalanarak hırsızlıkla suçlanır. Thrór bir cüceye haber verinceye kadar, iki gün boyunca işkenceye maruz bırakılır. Bu durum anlaşılınca Thrór'un son sözleri “Burası Durin’in Salonlarıdır!” olur ve Azog tarafından öldürülür. Başı kesilir ve kafasının üzerine Azog’un ismi kazınır. Azog cesedi merdivenlerden aşağıya atar ve Nar’a bir para kesesi fırlatıp onu Thrór’un halkına bu mesajı iletmesi için gönderir.

Azog Thrór’un cesedi önünde kükrerken

Haberler Thrór’un varisi Thráin’e ulaşınca cüceler intikam almak amacıyla toplandı ve böylece cüceler ile goblinlerin savaşı başlamış oldu. Yerin derinliklerinde birçok çatışma gerçekleşti ve aradan dokuz yıl geçtikten sonra Moria kapıları önünde Azanulbizar Savaşı başlamış oldu.

Kral Thráin ve oğlu Thorin savaşta yer aldılar (Thorin, Meşekalkan adını burada kazandı). Savaşın sonlarında Azog göründü ve Thráin’in kuzeni Náin ile dövüştü. Náin’in boynunu kırdıktan sonra Náin’in oğlu genç Dáin tarafından kafası gövdesinden ayrıldı ve ağzının içine dokuz yıl önce fırlattığı para kesesi sokuldu.

Cüceler avantajlarını yitirmediler ancak Durin’in Felaketi Dáin tarafından fark edilince Moria’ya girmediler. Azog’un kuzeydeki yer altı egemenliği büyük darbe almasına rağmen oğlu Bolg Beş Ordular Savaşına kadar 150 seneyi aşkın bir süre boyunca hâkimiyetini sürdürdü.

Kaynak: http://tolkiengateway.net

5
Düşler Limanı / İstavrit
« : 03 Haziran 2011, 19:46:56 »
yirmi dokuz sıfır beş- sıfır bir sıfır altı iki bin on bir

Ta Kendin

Yalnızdı İstanbul’da, geziyordu sokaklarında. Her yere girip çıkıyordu, hesap vermeksizin.

İstavrit idi o. Hani şu İstanbul’la özdeşleşmiş balık. Önemsenmezdi pek. Adı da çoğu tarafından bilinmezdi zaten.

Ama o varlığını sürdürüyordu bir şekilde işte. Kim bilir, belki de ağlayarak. Ancak biz göremezdik gözyaşlarını Marmara'nın suyundan.


İstavrit[*]stavritis[/*]

Dalgaların kıyıya vurma şiddeti arttıkça yüzü asılıyordu. Fırtına çıkacağa benziyordu ve bu koşullarda denize açılmak kesinlikle tehlikeliydi.

Sabahleyin vanilya renginde olan gökyüzü, şimdi grileşmişti. Ancak İstanbul’du burası; bir gün içerisinde dört mevsimi de görebilmek mümkündü. Fakat mutluydu İstanbul’da ve işini seviyordu. Önemli olan da buydu onun için.

Yanındakine dönüp o gün gitmeyeceklerini ve izinli olduklarını söyledi. Herkes istediği şeyi yapmakta özgürdü şimdi, herkes, her şeyi.


Şehir

Gitmedi. Eline baktığında tüm geçmişini gördü. Değeri bilinmiyordu, hayır, emindi ki değeri bilinmiyordu. Hakkında yazılanların çoğu yanlıştı, ama bu doğruydu ve inanıyordu ki yakında ölecekti.

6
Yıldız Savaşları / May The 4th Be With You
« : 04 Mayıs 2011, 17:55:38 »

Pek çoğumuzun ezbere bildiği May the force be with you repliğinin kelime oyunuyla değiştirilmesinden (May the fourth be with you) dolayı Star Wars Günü olarak kabul edilen 4 Mayıs hepimiz için kutlu olsun!

http://www.youtube.com/watch?v=oLUq7gCbf4M

7
Müzik Haberleri / Nouvelle Vague Geliyor!
« : 30 Nisan 2011, 22:25:56 »

Punk ve New Wave şarkıları, tamamen yeni bir forma sokan Nouvelle Vague, Bossa Nova, caz ve 60’lar pop standartlarını izleyerek dinleyicilerini şaşırtıcı ve sürprizlerle dolu bir zaman yolculuğuna davet ediyor.

Eski klasikleri tamamen kendilerine özgü bir şekilde yorumlayan Fransız ikili Marc Collin ve Olivier Libaux, gizemli ve seksi dişi vokalistleriyle birlikte Babylon sahnesini fethetmeye hazırlanıyor.

Portekizce Bossa Nova ve İngilizce New Wave anlamına gelen Nouvelle Vague, Marc ve Olivier’nin sevdikleri klasikleri orijinalinden tamamen bağımsız cover’lamaları esasına dayalı bir proje. Joy Division’dan XTC’ye, Depeche Mode’dan The Cure’a uzanan geniş bir repertuara sahip. Nouvelle Vague eşliğinde bir zaman yolculuğu için Babylon’a davetlisiniz.

Ön Grup: La Boetie

Fransız grup önümüzdeki iki ay Nouvelle Vague’ın Varşova, Nuremberg, Bratislava, Budapeşte, Sofya, Stockholm, Oslo konserlerinde de ön grupları olarak sahne alacaklar. Grubun çok yakında bir EP’si ve 2011 Eylül’ünde ise bir albümü yayınlanacak.

Kaynak: http://web03.biletix.com/etkinlik/MBA99/TURKIYE/tr

Spoiler: Göster
Gidin ve Mayısın gelişini kutlayın.


8
Güncel / Japonya'da Bu Kez 7.4
« : 07 Nisan 2011, 19:12:57 »

Ülkenin kuzeydoğusu açıklarında meydana gelen 7,4 büyüklüğündeki sarsıntının ardından ülkenin kuzeydoğusu için tsunami uyarısı yapıldı.

TOKYO - 11 Mart'ta tarihinin en büyük depremini yaşayan Japonya bu kez de 7,4 büyüklüğünde sallandı.

Yerel saatle 23.39'da gerçekleşen deprem başkent Tokyo'da da hissedildi.

7,4 büyüklüğündeki depremin ardından ülkenin kuzeydoğusu için tsunami uyarısı yapıldı. Japon televizyonları 1 metrelik dalgalar beklendiğini duyurdu. Halka kıyılardan uzak durmaları ve yüksek bölgelere çıkmaları uyarısı yapıldı.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25200685/

9
Güncel / Fizy Yeniden Bizimle
« : 01 Nisan 2011, 16:33:31 »

Türkiye’nin en popüler müzik portalı fizy.com, 01 Nisan 2011 itibarıyla ücretsiz olarak yeniden müzikseverlerin kullanımına açıldı.

Turkcell’in satın aldığı Türkiye’nin en popüler müzik portalı fizy.com tekrar internette yayına başladı.

Kaynak[*]ve daha fazlası[/*]: http://www.ntvmsnbc.com/id/25198556/

Geç bile kalındı bana kalırsa. Eh, yine de zararın neresinden dönülse kardır.

Fizy'nin kendisi; http://fizy.com/


10
Tartışma Platformu / Bilim Kurgu'da Bilim mi Kurgu mu?
« : 27 Mart 2011, 20:10:09 »

Bu forum bünyesinde pek çoğumuz Bilim Kurgu'ya uzaktan yakından aşinayız. Discovery Chanel'da Bilim Kurgudaki Bilim adlı programı izlerken aklıma bu türden neden bu kadar hoşlandığımız geldi. Evet, milyonlarca kişiyi kendisine çekebildiğine göre inanılmaz bir cazibesi var Bilim Kurgunun. Peki sizce kaynak nedir? bilime olan yakınlığı mı yoksa kurgusundaki eşsizlik mi?

11
Güncel / Japonya'da Büyük Deprem
« : 11 Mart 2011, 15:11:25 »

Japonya'da 8,9[*]Japonya'da Cuma günü meydana gelen, ilk olarak büyüklüğü 8,8, daha sonra 8,9 olarak açıklanan depremin büyüklüğü 9,0 olarak düzeltildi.[/*] büyüklüğünde deprem meydana geldi. İlk belirlemelere göre 60 kişinin öldüğü deprem sonrasında 100 kişiyi taşıyan bir gemi tsunamiye kapıldı.

TOKYO - Japonya’da, 8,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Türkiye saati ile sabah 07.46'da meydana gelen depremin yerin 24 km. altında meydana geldiği ve merkez üssünün Tokyo'nun 380 km kuzeydoğusu olduğu açıklandı.

Polis yetkilileri ilk belirlemeler göre 60 kişinin hayatını kaybettiğini 56 kişinin de kayıp olduğunu açıkladı. Yüzlerce kişinin daha kayıp olduğu bildiriliyor ve bu nedenle de ölü sayısının artmasından kaygı duyuluyor.

Deprem sonrasında oluşan tsunami dalgaları ülkenin kuzeydoğusunu vurdu. Sendai kentindeki limanı 10 metre büyüklüğündeki dalgalar yuttu. Reuters haber ajansı da en az 100 kişiyi taşıyan bir geminin ülkenin kuzeydoğusunda tsunami sularına kapıldığını açıkladı.

Pasifik Okyanusu'na kıyısı olan ülkelerde de tsunami alarmı verildi.

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25191185/

12
Düşler Limanı / Numerophobia
« : 25 Şubat 2011, 15:06:05 »
Numerophobia

Bir metropolün sıradan bir ara sokağında gözlerini açtığında ne kadar zamandır orada olduğunu hatırlayamıyordu.

Aniden aklına çocukken gamsızca izlemiş olduğu bir çizgidizi aklına geldi. Orada ilk kez bir vampir görmüştü; Von Count. İşte o yüzden saymaktan korkuyordu yıllardır. Bunu diğer o zengin arkadaşlarıyla paylaştığında alaylara maruz kalmıştı. Bundan dolayı da yanında bulunan çöp konteynırlarından tiksinmiyor, aksine hoşlanıyordu durumundan.

Hava çoktan kararmış görünüyordu. Karanlık koridorun sonunda gözüken bir mağazanın renkli ışıkları arasında oynaşan bir kedi siluetinin üzerinden kalabalık caddeden geçen insanları sayıyordu.

***

Count Von Count, mor derisinin üzerindeki Dracula kostümüyle kısmi bir ürkünçlük yayıyordu çevresine. Üzerinden geçmekte olan yarasaları şaşırtıcı bir hızda sayıyordu. Bir çizgidizide oynamak kesinlikle karlı bir işti.

***

Ağlıyordu. Sayamadığı için. Hiç sevmediği öğretmeni ona 'say' emrini verdiğinde sayılar ona anlamsız görünmüştü. Yüzüne çarpan tokat, henüz bu yaşta neden sisteme karşı olduğunun önemli bir deliliydi.

***

Maddelere sıfat yüklemek istemezdi. Her şeyin daima en sade olanını severdi. Görüşlerini başkalarına aktardığında yavaş yavaş kendini takip edenleri saymaya başladığını farketti. Hiçbir zaman katılmamış olduğu tarih tekerrürden ibarettir görüşünün bazan doğru olabileceğini acı acı anladı.

Dönüp de geçmişe baktığında yaltaklanılan çoğu liderin de sözünde durmadığını gördü. Ve yine ağladı.

24 Şubat 11

13
Kurgu İskelesi / Siper Arası
« : 12 Aralık 2010, 00:51:09 »
Protez Organlar

Birinci Dünya Savaşı bilime iki fırsat tanıdı: cerrahideki gelişmeyle beraber insanlar üzerinde yapılan ağrısız ameliyatlar ve bu teknikleri üzerlerinde kullanmak için kalabalık bir yaralı insan ordusu. Bedenlerin hareketsizliği ve gönüllülerin varlığıyla hayat bulan protez organlar.


Gaz Maskeleri

Kasım 1917’nin başlarında zehirli gaz bombardımanları, sahipsiz topraklarda (no-man’s land) gaz maskesi takmayı zorunlu hale getirdi. Maskelerin kullanımı hayati önem taşıyordu, zira bu bölgelerde onsuz yaşamak imkansızdı. Askerlere maskesiz yapamayacakları şöyle vurgulanmıştı:

… Gaz ölümcüldür, buna şüphe yok. Ancak her zehre karşı bir panzehir vardır ve biz bunu bulduk. Miğferleriniz dört dörtlük, buna inanmanız ve itimat etmeniz gerekir.

Güvenliğiniz için temel ihtiyaçlarınızı temin etmek adına her türlü tedbiri aldık… Saldırı esnasında, maskeyi taktıktan sonra yalnızca durun ve bekleyin. Miğferlerinizi kullanmanız haricinde kendiniz için yapabileceğiniz hiçbir şey yok.

Yetenekleriniz ve gücünüz hiçbir önem arz etmiyor.

Gazın ortaya çıkmasından sonra bütün yiyecekler, sular ve kuyular zehirlenecek… Unutmayın, söylediklerime inanmalısınız- tehlike sırasında başlığınızı kullanın, mutlak bir emniyette olacaksınız.


Kaynak: No Man's Land by Eric Rodenbeck.
Tarafımdan çevrilmiştir.[*]Kurgusal biçimde devam edilecektir.[/*]

14
Orta Dünya Günlükleri / Nimloth
« : 05 Aralık 2010, 19:08:11 »
Nimloth

Númenor’un Ak Ağacı. Nimloth, Ölümsüz Topraklardaki Elflerin Númenor halkına bir hediyesiydi. Tol Eressëa adasında yetişmiş Celeborn ağacının bir fidesiydi. Celeborn ise Vala Yavanna’nın yaratmış olduğu ve Valinor’un İki Ağacından büyüğü olan Telperion’dan oluşturulmuştur.


Nimloth Armenelos’ta Kral’ın avlusunda dikilmişti. Rayihalı kokular salardı etrafa, geceleri çiçeklenir ve güz mevsiminde meyve verirdi. Númenor’un erken zamanlarında Nimloth’a değer verilirdi. Lakin gün geçtikçe Númenorlular ile Elfler’in arası açıldı ve bu dönemde kutlu hediye ihmal edildi. 23. Kral Ar-Gimilzôr devrinde Nimloth reddedildi ve ilgi gösterilmemeye başlandı.

Ancak Ar-Gimilzôr’un varisi Tar-Palantir, babasının tutumundan pişmanlık duyuyordu ve Ak Ağaca özenle bakmaya gayret gösterdi. Ayrıca Tar-Palantir, Nimloth öldüğünde Númenor Krallığı’nın son bulacağı kehanetinde bulundu.

Bir sonraki Kral Ar-Pharazôn, Sauron’u bir esir olarak Númenor’a getirdi. Lakin Sauron kısa zamanda Kral’ı ayartmayı başardı. Ve Sauron, Kral’ı, avlusunda büyüyüp serpilmiş olan Beyaz Ağacı, Nimloth’u kesmesi için zorluyordu, çünkü bu ağaç Eldar’ı ve Valinor’un ışığını hatırlatan bir simgeydi. Kral, Tar Palantir’in dediği gibi, hanedanın kaderinin bu ağaçla sıkı sıkıya bağlı olduğuna inandığı için, başlarda buna razı gelmedi.

Isıldur Nimloth’un bir meyvesini çaldı ve muhafızlarla dövüştü. Ciddi şekilde yaralanmasına rağmen meyveyi Amandil’e ulaştırmayı bildi. Meyve Amandil tarafından kutsandı ve Isıldur ancak ilk yaprakların çıktığı zamanlarda tam olarak iyileşti.

Ar-Pharazôn Nimloth’u kesti ve ağaç, Sauron’un yaptırdığı tapınakta yakıldı. Kül bulutu Númenor’un üzerinde yedi gün kaldı ve yavaşça Ölümsüz Topraklara doğru sürüklendi.


İkinci Çağ’ın 3319. Yılında Ar-Pharazôn Ölümsüz Toraklara saldırdı ve sonrasında Númenor yıkıldı. Isıldur’un da aralarında bulunduğu Vefakarlar kaçmayı becerdi. Isildur, Nimloth’tan aldığı tohumu Ortadünya’ya getirdi ve Gondor’un Ak Ağacı bu sayede insanlara umut verdi.

İsimler ve Etimoloji

Aynı zamanda Nimloth the Fair ve Ak Ağaç olarak bilinir. Nimloth Sindarin’de “beyaz” anlamına gelen nim ve “çiçek” anlamına gelen loth kelimelerinden türemiştir. Quenya’da Nimloth Ninquelótë’dir ve atası Telperion için kullanılmıştır.

Kaynak: http://tuckborough.net/ ve Silmarillion
Tarafımdan çevrilmiştir.

15
Orta Dünya Günlükleri / Huan
« : 06 Eylül 2010, 12:53:32 »
HUAN

Luthien ile Beren’e maceralarında yardım eden köpektir. Huan, iri bir kurt köpeğiydi. Uykuya gereksinimi yoktu, görüşü ve koklama duygusu keskindi. Yaşayan her varlığın dediklerini anlayabiliyordu, konuşabiliyordu da. Ancak hayatı boyunca yalnızca üç kez dile geldi. Huan, bir Maia’nın hayvan formu veya sırf konuşmayı Valar’dan öğrenmiş biri olabilirdi.

Huan Kutlu Diyarlarda doğdu. Valar’ın avcısı Oromë, kendisinin asıl sahibiydi. Oromë uzun zaman önce Valinor’da iken Huan’ı Fëanor’un oğlu Celegorm’a vermişti; Huan orada, kötülüğün ortaya çıkmasından evvel, efendisinin borusuna göre hareket ederdi. Ağaçların 1495. Yılında Fëanor ve oğulları, Silmarillere kavuşmak amacıyla Orta Dünya’da Morgoth’u takip ederken Huan, sadakatinden ötürü Celegorm’un yanında kaldı. Huan, Celegorm’un peşinden sürgüne de gitti ve bu yüzden o da Noldor’un üzerine çöken keder yazgısının hükmüne girdi; ölümle tanışacaktı, ama ancak, dünya üzerinde yürüyen gelmiş geçmiş en güçlü kurtla karşı karşıya geldiğinde.

İlk Çağ’ın 465. Yılında Sauron, kim olduklarını bilmeden Beren’i ve Finrod Felagund’u ele geçirdi. Celegorm ve Curufin de rastlantı eseri o sırada Korunan Düzlük’te avlanmaya çıkmışlardı, çünkü Sauron şüpheye kapılıp Elf topraklarına bir sürü kurt göndermişti. Bu yüzden av köpeklerini alıp yola çıkmışlar ve dönerken Kral Felagund’dan da haber alabileceklerini düşünmüşlerdi.

Doriath’ın batı çıkıntılarının yakınındayken Huan, ağaçların altındaki gün ışığından şaşırmış bir gölge gibi uçup giden Lúthien’i buldu, çünkü hiçbir şey Huan’ın gözünün ve burnunun keskin duyusundan kaçamazdı; ne büyüler onu etkilerdi, ne de uykuya teslim olurdu. Huan onu alıp Celegorm’a götürdü. Lúthien, onun bir Noldor prensi olduğunu öğrenince sevindi ve pelerinini üzerinden atıp kendini tanıttı. 

Ancak Celegorm başlarda nazik davransa da, sonrasında Lúthien’i kandırıp hapsetti kendisi ve kardeşi Curufin haricinde birisiyle görüştürmedi. Niyetleri Thingol’e birbirlerini evlendirmesi için baskı yapmak ve sonrasında güçlü hale gelmekti. Lakin Huan efendisinin yaptığı işin yanlış ve kötücül olduğunu düşündü ve Lúthien’e kaçması için yardım etti. İlk defa burada konuştu ve Lúthien’i Nargothrond dışına çıkardı.

Lúthien Huan'ın sırtındayken

Huan, gururunu bir kenara bırakıp bazı orkların yaptığı gibi Lúthien’in sırtına binmesine izin verdi. Ve böylece Beren’i kurtarmak amacıyla kuzeye, Tol-in-Gaurhoth’a doğru yola koyuldular. Köprüye ulaştıklarında Sauron birer birer kurt gönderdi, fakat Huan her birini boğazladı. Bunun üzerine Sauron, kadim bir kötüyü, Angband’daki kurt adamların efendisi ve atası olan Drauglin’i saldı. Onun kudreti müthişti ve Huan’la Drauglin arasındaki dövüş uzun ve zorlu oldu. Ama sonunda Drauglin kaçıp kuleye sığınarak, efendisi Sauron’un ayaklarının dibinde öldü. Drauglin, kendisini öldürenin Huan olduğunu söylediğinden ve Sauron Huan’ın kaderini gayet iyi bildiğinden, bunu kendisinin başarabileceği fikrine kapıldı.

Bu yüzden kurt adam suretine bürünerek, dünya üzerinde görülmüş en kudretli kişiye dönüştü ve Huan’ı yenmek üzere gelip, köprünün girişinde belirdi. Bu dehşet saçan görüntü karşısında Huan biraz gerilese de, Lúthien Sauron’un gözlerine pelerininden bir parça atarak sendelemesine neden oldu ve Huan’ın saldırmasında fırsat tanıdı. Böylece ikili arasındaki kavga başladı. Ulumalar ve havlamalar tepelerde yankılandı. Ama Huan alt edilemiyordu ve düşmanını boğazından tutup yere çiviledi. Bunun üzerine Sauron kurttan yılana ve canavardan kendi formuna dönüşüp biçim değiştirdi, ancak bedeninden tamamen çıkıp gitmeden Huan’dan kurtulamazdı.

Lúthien ve Huan Beren’i sağ iken buldular, lakin Felagund Finrod öldürülmüştü. Bunun üzerine Huan, ilişkileri gergin olsa da sadakatinden ötürü isteksiz bir şekilde Celegorm’a döndü. Esaretten kurtulan elflerin dönmesiyle Nargothrond’da bir kargaşa baş gösterdi. Elfler Finrod’un ölümüne ağıtlar yaktılar ve Celegorm’un ve Curufin’in yaptıklarının hainlik olduğunu sezip, onları sürgüne gönderdiler. Nargothrond’un başına Finarfin hanedanından Orodreth geçmişti ve kendisi daha fazla akraba kanının dökülmesini istemiyordu.

Brethil Ormanı'ndaki arbede

Celegorm ve Curufin, Brethil Ormanı’nda Beren ve Lúthien ile karşılaştılar. Curufin Lúthien’i eyerine almak istemişse de Beren Curufin’i attan çekti ve dövüştü. Tam Celegorm mızrağıyla Beren’i öldürmeye giderken Huan sadakatini bir kenara bırakarak Celegorm’un üzerine atladı.

Kardeşler kaçarken Curufin iki ok attı. Birini Huan ağzıyla yakalarken diğeri Lúthien’i korumaya çalışan Beren’e isabet etti. Huan Celegorm ve Curufin’i kovaladı ve dönüşte Lúthien’in Beren’i iyileştirmesi amacıyla ormandan athelas getirdi.

466’da Beren iyileşmiş bir halde görevine yalnız devam etmek amacıyla firar etti. Lúthien de onu takip etmeyi kararlaştırınca, Huan bir kez daha Lúthien’i sırtına almak zorunda kaldı. Kuzeye, Sauron’un adasına doğru koştular. Huan Drauglin’in kokunç suretini takınırken, Lúthien Thuringwethil’in yarasasına dönüştü. Thuringwethil, Sauron’un habercisiydi ve Angband’a vampir suretinde gelme âdeti vardı. Huan’ın Thuringwethil’i bu sırada mı, yoksa daha öncesinde mi öldürmüş olduğu bilinmemektedir.

Bu dehşet verici maskelerle ikili Beren’i Taur-nu-Fuin’de buldu. Huan burada ikinci kez sözcüklerle konuştu ve Beren’e Lúthien’i ölümden korumasının mümkün olmadığını birlikte veya yalnız aşkı yüzünden zaten ölümün hükmü altında olduğunu söyledi. Ancak burada Huan onlardan ayrıldı.

Böylece Beren ile Lúthien, yolda karşılarına çıkan tehlikeleri birer birer aştılar. Lakin Angband’ın kapısı önünde geldiklerinde beklemedikleri bir muhafızla karşılaşınca umutsuzluğa kapıldılar. Sürekli Huan’ın ormandan gelen ulumalarını duyan ve yazgısını hatırlayan Morgoth, Drauglin’in cinsinden bir yavru seçmişti ve onu kendi elleriyle besleyip, gücünü üzerine yaymıştı. Adı Kızıl Ağız, Carcharoth ve Susuzluğun Ağzı, Anfauglir olarak bilinirdi.

Carcharoth şüphendi, çünkü Drauglin’in öldüğüne dair söylentiler duymuştu. Ama aniden Lúthien, kadim ırklardan gelen bir kuvvetle çirkin suretinden çıkıp Carcharoth’un önünde parlak bir şekilde dikildi. Elini kaldırıp uyumasını emretti ve iri kurt yıldırım çarpmışçasına yere yığıldı. Lúthien muhteşem bir gücü anlatan şarkıyla Morgoth’un gözlerine perde inmesini sağladı. Şarkının etkisiyle Beren de uyuyakalmıştı fakat Lúthien onu uyandırdı ve Beren, bıçağı Angrist’i çıkartıp Silmarillerden birini demir taçtan koparıp aldı.

Sonra Beren, Silmarillerin hepsini birden almak istedi ama yazgısı bu değildi. Bıçak kırıldı ve bir parçası Morgoth’un yanağına isabet etti. Kapıya döndüklerinde Carcharoth’un uyanık olduğunu gördüler. Ancak ikisi de bitkin düşmüştü. Beren, Silmaril’i havaya kaldırdı ama Carcharoth korkmadı. O sırada ruhu ateşlendi ve Beren’in elini kapıverdi. Silmaril, lanetli etini yaktı ve uluyarak kaçıp gitti. Öylesine korkutucu bir deliliğe tutulmuştu ki, önüne çıkan her şeyi yok etti ve dünyanın kuzey tarafında bir yıkım yaşandı.

Beren’in düştüğünü gören Thorondor ile diğer kartallar hızla alçalıp, bölgeden ayrıldılar. Onları sonunda Doriath’ın sınırlarına ulaştırdılar. Huan tekrar gelerek Lúthien’e Beren’i iyileştirmesi için yardım etti. Beren, bu olaydan sonra Tek Elli, Erchamion diye anıldı.

Carcharoth içindeki Silmaril’in gücüyle Melian Kuşağı’nı kırabilmişti ve şimdi Menegroth’a yaklaşıyordu. Bu, Lúthien’in dönüşünden sonra sevince boğulan Doriath halkının üzerine gölge düşmesine neden olmuştu. Bunun üzerine köpek Huan, Ağır Elli Mablung, Güçlüyay Beleg, Erchamion Beren ve Doriath Kralı Thingol’den oluşan bir grup Carcharoth’u avlamak üzere yola düştüler. Onu Esgalduin’in kuzeyinin alt tarafında kana kana su içerken buldular. Huan beklemeye tahammül edememişti ve ortadan yok olmuştu. Carcharoth onu görse de biraz çekindiğinden Thingol’ün üzerine atladı. Beren mızrağıyla Thingol’ü korumaya çalışsa da Carcharoth onu yere yığıp göğsünden ısırdı.

Huan, Carcharoth'la dövüşürken

Bu sırada Huan çalılıklardan çıkıp Carcharoth’u yakaladı ve gelmiş geçmiş en dehşetli kurt ve köpek dövüşü gerçekleşti. Huan’ın ulumasında Oromë’nin borularının ve Valar’ın sesi duyuluyor, Carcharoth’unki ise, Morgoth’un nefretini ve çelik dişlerden daha zalim bir kötülüğü yankılıyordu.

Huan Carcharoth’u öldürmeyi başarmıştı, lakin ölümcül yaralar almıştı ve Morgoth’un zehrine bulanmıştı. Üçüncü ve son kez burada Beren’e veda ederek konuştu ve Beren elini Huan’ın başına koydu. Böylece vefakâr köpek, onurlu bir şekilde yazgısının sonuna geldi.

İsimler ve Etimoloji

Huan ismi Quenya’da ve Sindarin’de “büyük köpek” anlamına gelir ve kökenini “havlama” anlamına gelen khug kelimesinden alır. Quenya’da “köpek” kelimesine huo, Sindarin’de hû denirdi. Aynı zamanda Valinor’un Köpeği diye de bilinirdi.

Kaynak: http://tuckborough.net/ ve Silmarillion
Tarafımdan çevrilmiştir.

Sayfa: [1] 2