Kayıt Ol

Lemures/Lemur

Çevrimdışı johnconstantine

  • **
  • 167
  • Rom: 14
    • Profili Görüntüle
    • Her Şeyi Gören Faesla
Lemures/Lemur
« : 13 Mayıs 2011, 02:23:33 »
Lemures/Lemur - Beyinden, kemiklerden, deriden ve bilgiden varoluşun hikayesi.

''Onun oluşumunu tamamladıklarında geride kalan dört kardeşte* öldü. Lâkin bir kardeş daha vardı, gözlerini vermesi gereken. İhanet ederek kaçtı ve Lemur gözleri olmadan yaratıldı. Bu yüzdendir ki daha farkı bir yeteneğe sahip, gözlerine baktığınızda hiçliği görürsünüz ve günahlarınızı... Daha sonra o sizin bedeninizi acı bir ölümle cezalandırır ama ruhunuz çok daha yüceleri tarafından acıyla cezalandırılır.''
(*)=Kardeşlerin hepsi büyücüdür.)
Areas altın kaplama kitabın yüzlerce sayfalarından birisini okurken.



''Bugünkü yemeğimizde sıradaşı bir konuğumuz var. Kendisi kralımızı eğlendirmek için bir gösteri yapacak.'' Görevli açıklamadan sonra u şeklindeki yemek masasının ortasından çekildi ve dışarı çıkarak konuğu davet etti. ''Buyrun. İstediğiniz yere geçebilirsiniz.''

Odaya giren adam biraz ilginçti. Normal bir boya ve kiloya sahipti.Uzun ve düz saçları omzuna uzanıyor kafasındaki bağ ise gözlerini kapatıyor ve görmesini engelliyordu veya zaten görmeye ihtiyacı olmayabilirdi. Derisinde anlaşılamayan çizimler vardı. Yemek masasının ortasına geldi ve durdu. Odadakiler şaşkın bir halde bekliyorlar ve yabancının ne yapacağını merakla beklerlerken, yabancı yere oturdu ve ellerini göğüs hizasında birleştirdi. Kafasını kaldırıdı ardından kralın olduğu sandalyeye baktı.Kral biraz irkilmişti bu bakışlardan lâkin elinden geldiğince belli etmemeye çalıştı.

Oda da dokuz erkek, üç kadın ve üç çocuk olmak üzere on beş kişi artık yemeklerini yemeği, aralarında sohbet etmeyi bırakmış, bütün dikkatlerini tamamen ortadaki garip adama vermişlerdi. Ve o konuştu: '' Kral,hazır mısın ? Siz,diğerleri ? '' Sesi kalın ve inanılmaz derecede ciddi bir ton da çıktı.Söylediklerinin hemen ardından odadaki tüm ışıklar sönüverdi, kralın ve diğerlerinin korkuları gittikçe artmaya başladı, hatta askerlerin elleri kılıçlarına gitti.

O,kalın ve ciddi sesiyle tekrar konuştu; '' Ve şimdi kötülüklerinizden arınma zamanı,hiç olmayacakmış gibi yaşadığınız olayın sizi karşınızda beklediği zaman. Hepinizin birer birer ayıklandığı zaman. Şimdi ölüm zamanı ! '' Tekrar sustu ve susmasıyla odanın aydınlanması aynı an da oldu. Yabancının gözündeki bağ kalkmış göz çukurlarında ise gözleri olması gerekirken hiçbir şey yoktu, sadece tükenmeksizin simsiyah dumanlar çıkıyordu ve eski sesinden daha kalın bir tonla tekrarladı; '' Şimdi ölüm zamanı ! '' Sandalyeler, masalar, sehpalar, dolaplar, tabaklar, daha bir çok şey sallanmaya başlıyor aynı zamanda içeridekilerin kimisi yere kapaklanmış, kimsi kaçmaya çalışıyordu lâkin kapılar kendi kendine kilitlenmişti.

'' Öldürün şunu ! Hadi ! Hadi ! Ne bekliyorsunuz ! Öldürün dedim size ! '' Kılıçlar hızla kınından çekildi ve ortadaki yabancıya savruldu ama o da ne! Hiç bir etki yapmadı. Boşlukta savruldukları gibi savruldular. Askerlerden bir tanesi korkusundan kılıcını fırlatıp pencereden atlamak için kaçmaya başladı ama başaramadı, sanki görünmeyen bir el onu tutmuştu. Sonra ağır ağır ortadaki adama doğru yaklaştı, bunu kendi isteği dışında yapıyordu. '' Bakmayacağım, bakmamalıyım, bakmamalıyım, bakmamalıyım. '' Sürekli bu şekilde tekrarlamaya başladı. Diğerleri buz tutmuş gibi hiç bir tepki vermeden sadece izlediler. Asker yabancının anlaşılmaz gücü karşısında dayanamadı ve gözleri açtı,  simsiyah duman çıkan gözlerine baktı. İçinde anlayamadığı dilde bir ses yankılanmaya başladı. Ardından şöyle dedi; '' Ne görüyorsun ? '' Askerin gözünden, bulunduğu oda yavaş yavaş silindi, hayal ve gerçeklik arasında bir yerde kaldı. '' Bir çocuk... Evet bir çocuk görüyorum ve insanlar, sanırım burası bir köy. Burayı biliyorum sanırım ama... Hayır, hayır olamaz. Bunlar olamaz. Sen nesin ? Sen kimsin ? Ben, ben onları öldürmek zorundaydım. Çün- ''

Yabancı kuvvetli bir sesle; '' Öldürmek zorundaydın ? Öldürme zorunluluğu. Iımm, bunun üzerinde düşünebiliriz. Bir insan başka bir insanı niçin öldürür ? Belki şöyle söylemem gerekiyor, özür dilerim. Kötü insanların, iyi insanları öldürmek, aşağılamak, çıkarları uğruna kullanmak için her zaman aptalca sebepleri vardır. Yeter ki kendilerini tatmin etsinler değil mi ? Sizler birer ahmaksınız. Karşı gelenleride öldürürsünüz. Masumlarıda. Şimdi ruhun benim olduktan sonra içinizde eğer yaşayan kalırsa beni de katil olarak tanıtacak. Ve asıl amacımı kimse bilemeyecek. Kötü olduğum düşünülecek, böyle bir şeyi istemem. Buradaki herkesi öldürmek zorundayım, kendi çıkarlarım için. Aynı siz ahmakların yaptığı gibi. '' Bir kaç büyülü sözün ardından askerin ruhu; kulaklarından, burun deliklerinden ve ağzından yavaş yavaş yabancının burnuna akmaya başladı. En sonunda kalktı ve bu sefer krala doğru ilerledi. Oda da bulunan diğerleri ise yabancının anlaşılmaz gücü yüzünden kıpırdayamıyorlar ve tamamen donmuş gibiydiler. Kralın yanına geldiğinde; '' Hayır, hayır ben bir şey yapmadım. Öldüremezsin beni. İsmin nedir ? Kimsin sen ? Nesin ? '' Onun korkuyu iliklerinde hissettiği anlaşılıyordu. Yabancı dumanlı gözlerini ona çevirdi. Sanki söylediklerini hiç duymamış gibi. ''Ve sen, masumları öldürme emrini veren. Artık hayatın boyunca bu korku ile yaşayacaksın. Gerçek duygusuzluğu tat bakalım. Ben kim miyim ? Sen Lemur diyebilirisin. Lemur, Gecenin Ruhu.'' Söylediklerinin ardından elini sıktı ve kral anında taşlaştı.

Tekrar oturdu, tekrar büyülü sözler söyledi, oda da bulunan herkesin ruhları aynı ilk askere olduğu gibi çıkmaya ve bu sefer Lemur'un gözlerine akmaya başladı. Odadan çıktı ve evden ayrıldı. Onun ayrılışının arından evdeki her şey eridi, kral hariç. Eriyenler ise toprağın içine karıştı.

Hepsinin ardından geri döndü ve krala baktı. ''Eskiden olduğu gibi, ben yine aynı kalacağım. Kötünün aslını bilseydiniz acaba kendinize ne derdiniz ? Sizler sadece hakimiyet için yaşarsınız. Hepiniz kendi içinize yücesiniz, efendisiniz.  Ahmaklar. Aslında kötülükten eser bile yok sizde. Sadece korkarsınız.'' Gözlerini tekrar kapattı ve rüzgarın eşliğinde gözden kayboldu.

--------------------------------

«İnsan soyu ota benzer,
Bütün yüceliği kır çiçeği gibidir.
Ot kurur, çiçek solar,
Ama Rab'bin sözü sonsuza dek kalır.» (Petrus 1:24)