Kayıt Ol

Mavi Ateş

Çevrimdışı amrod13

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Mavi Ateş
« : 18 Kasım 2011, 17:09:26 »

Yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar hikayemin 1. bölümü için. ;D


Ölümü hissediyordu ruhunda, sisli bataklıkta yürürken, zaman kavramı yoktu sanki sadece gölgeli bir sessizlik vardı. Seslenmek istedi yardım için ama sesi çıkmıyordu, üzerine gelen karanlık yaratığın çığlığını duymaya başladı kalbi deli gibi çarpıyordu. Etrafına bakındı en azından bir taş veya odun parçası arıyordu gözleri, sisten neredeyse görünmeyen sazlıkta. Yaratığın iyice yaklaştığını hissediyordu, tarifsiz bir korku saldı içini koşmaya başladı arkasına bakmadan koşuyordu. Yaşlı gri ağaçlar hızla geçiyordu gözünün önünden. İlerde parlak bir ışık gördü. Ne olduğunu bilmeden o ışığa doğru koşmaya başladı. İlk kez korkunun yanına birazcıkta umut eklenmişti. Yaratığın ayak seslerinden gerçekten büyük olduğu anlaşılıyordu. Koştu, hızla koştu tüm gücüyle ışığa koştu. Işığa ulaşmasına ramak kalmıştı, görebiliyordu ışığın bir kılıçtan geldiğini, şimdi iyice yüreklenmişti. Yaratığın nefesini hissediyordu ensesinde gözlerini kapattı ve kılıca doğru atladı. Almıştı kılıcı eline alır almaz gücü iliklerine kadar hissetti. Ve o cesaretle başını kaldırıp yaratığa baktı. Bu belki de görmek isteyeceği en son şeydi bir gurhdu. Gözlerine bakınca görülecek tek şey karanlıktı, ağzından dışarı çıkmış, yukarı ve aşağı doğru kıvrılmış 2 şer adet dişinden de kan damlıyordu. Nefes alıp veriyordu karşısında, gözlerindeki vahşet bile herkesi felç etmeye yeterdi. İkisi de gözlerini birbirinden ayırmadı. Gurh öne doğru eğilip korkunç bir çığlık attı. Ağzındaki siyah yapışkan kanlar yüzüne doğru sıçramıştı Grovy’nin. Simsiyah tüyleri vardı ve üç insan boyundaydı gurh. Son kez birbirlerine baktılar ve savaşma sırasının geldiğini anladı ikisi de. Ve gözlerini kapattı Grovy, kılıcına ve kendine güveniyordu. Gurh üstüne doğru geliyordu tam çarpışma gerçekleşiyordu ki kan ter içinde yatağında uyandı. Sanki dakikalarca nefessiz kalmış gibiydi. Yatağından doğruldu, elleri titriyordu korkudan, son üç gecedir aynı rüyayı görüyordu Grovy. Kalktı, kendine gelebilmek için kulübesinin içinde birkaç tur attı. Pencereden dışarı baktığında bütün Grimmlerin derin bir uykuda olduğunu gördü. İçi rahatlamıştı ama bu gece bir daha uyuyabileceğini sanmıyordu. Yıldızları seyredip sabahı beklemeye karar verdi ağaçtan yapılmış küçük kulübede. Artık bu rüyaların bir anlamı olacağını düşünmeye başlamıştı. Sabah olunca köyün bilgesine anlatmaya karar vermişti rüyasını.
   Köyde sabah olduğu, sadece gelen enfes kokulardan bile anlaşılabilirdi. Evinin yanındaki fırından gelen haşhaşlı ekmeğin kokusu sarmıştı her yeri. Grovy ne kadar acıktığını anlamıştı, gerçekten çok açtı karnı guruldamaya başlamıştı bile. Kapıyı açtı ve yeşil köyünün uyanmış olduğunu gördü. Grimmlerin köyünde neşesiz, eğlencesiz bir gün bile geçmediğini biliyordu. Aslında bu parlak gün sıradan sayılırdı onun için. Önce karnını doyurmaya karar verdi. Grimmler yemeklerini büyük sofralarda hep bir arada yerlerdi. Herkes birbirine gülümsüyor ve selam veriyordu. ‘Günaydın evlat’ deyip omzuna dostça bir yumruk attı Fasco. ‘Günaydın baba’ diyerek karşılık verdi Grovy.
‘Akşam pek rahat uyuyamadın galiba bolca tıkırtı duydum, bazen ağaçtan bir kulübede yaşadığımızı unutuyorsun.’
‘Üzgünüm baba, kötü bir rüya gördüm gece.’
‘Akşam yatmadan önce çok fazla yememen gerektiğini biliyorsun.’
‘Bunu sen mi söylüyorsun bana.’
İkisi de bunun üstüne gülmeye başladılar. Fasco gülerken gür beyaz bıyığı da hareket ediyordu, sanki tüylü bir hayvancığı zorla dudağının üstüne yapıştırmış gibiydi. Beyaz bıyığını koca göbeği destekliyordu. Babasını bıyıksız ve göbeği olmadan hayal edemeyeceğini düşünürdü hep Grovy. Pek babasına çekmemişti aslında kumral dağınık saçları vardı. Yüzü de babasının ki gibi kırmızı değildi. Çok zayıf değildi aslında, elinden her iş gelirdi güçlü ve çalışkandı. Yeşil gözlerini de ölen annesinden aldığı aşikârdı. Babasına göre bu gözler bir armağandı.
Bütün köy birden demircinin kulübesinin etrafında toplanmaya başladı, gülüşme ve tezahüratlar yükseliyordu. Grovy’de birkaç küçük grimmin peşine takıldı. Çocukken daha mı hızlıydım diye bir soru belirdi aklında çünkü önündeki ufak Grimmler çoktan gitmiş ve bağırmaya başlamışlardı. Yaklaştıkça 2 tombul ejderhanın birbirleriyle güreştiğini gördü. Arada bir alevler de yükseliyordu. Yükselen alevler bir saman birikintisini tutuşturmuştu. Önündeki yalaktan bir kova alıp hemen söndürdü. Bu ufak yangın diğerlerinin ilgisini çekmemişti pek. Eğlenirken her şeyi unutuveriyordu grimmler. Kimse korkup kaçmıyordu çünkü bu bir grimm için çok eğlenceli aynı zamanda da sıradan bir durumdu. grimmlerin en önemli özelliği gerçekten çok öfkelenince ejderhaya dönüşmeleriydi. Huysuz demirci ve oduncu kavga ediyordu yine. Ejderhaların görünüşlerinden anlamıştı. Her birinin kendine özgü görünüşü vardı. Köyün lideri Bilge Hamwich asası ve hafif topallayan yürüyüşüyle geliyordu. Yüzünden kızdığı anlaşılıyordu. Aslında grimmler çok zor öfkelenirlerdi. Hayatı boyunca hiç ejderhaya dönüşmemiş birçok grimm vardı. Demirci Tosco ve oduncu Luvmba’yı dışarıda tutabiliriz tabi. Onlar iki komşuydu, ikisi de huysuz ve inatçıydı saçma konulardan bile kavga çıkarıp boğuşurlardı.‘ Bu kadar yeter ‘ dedi Hamwich ve asasını yere vurdu. O anda bu iki büyük alev saçan tombul ejderha eski haline dönüşü verdi. Birden tüm köy kahkahalarla gülmeye başladı, Tosco ve Luvmba utançlarından ne yapacaklarını şaşırdılar. Tüm köyün önünde çırılçıplak kalmışlardı. İkisi de yerden bir şeyler bulup örtünmeye çalışıp evlerine, aynı zaman da dükkânlarına kaçtılar.  Köy hala gülüyordu Grovy’de onlara katılmış. ‘ Bu kadar eğlence yeter hadi herkes sofraya gelsin ‘ dedi Hamwich. Ne kadar otoriter bir ifade takınmaya çalışsa da gülmeden edemiyordu.
Yaklaşık otuz tane kulübe vardı bu köyde. Son grimm köyüydü bu büyük savaşta binlercesi öldürülmüştü. Ama yine de mutluydular, yeşiller arasında düşmandan uzak bir yaşamları vardı.
Grovy’nin yanına en iyi dostları oturdu her zaman olduğu gibi. ‘ Hey Grovy ihtiyar Tosco halini gördün mü karnıma ağrılar girdi gülmekten ’ dedi Amrod. Uzun sarı saçları birbirine girmişti, gülmekten yerlerde yuvarlandığı belliydi. Eğlenmeyi çok severdi. ‘Ben Luvmba’ya daha çok güldüm, sokaktan geçen kediyle kapatmaya çalıştı utancından kendini. Giderken kedi tırmaladı ya orda öldüm gülmekten.’ dedi gözlerinde ki yaşı silerek Rigel. Üçü de kahkahalar gülüyordu masada. Çocukluklarından beri çok yakın arkadaşlardı. Rigel, kısa ve kızıl saçlıydı, babasının yanında atlara bakıyordu. Amrod ise aşçıların yanında yamaklık yapıyordu. Üçü de on dokuz yaşındaydı. Grovy ise İhtiyar Tosco’un yanında demircilik yapıyordu.
‘Oh çok acıkmışım.’
‘Ağzın doluyken konuşma Rigel.’
‘Ama çok lezzeti bu tartlar Grovy dostum.’
‘Şu çilekliden uzat da tadına bakalım.’
Her gün her yemek bir ziyafet bir şölendi onlar için hep beraber birlik içinde yaşarlar, her şeylerini paylaşırlardı. Yemek bitince de beraber topladılar her şeyi kadın veya erkek fark etmezdi onlar için aileden farksızdı yaşamları.

Herkes afiyetle yemeğini yemiş işlerine dönmüştü. Artık Bilge Hamwich’le konuşması gerekiyordu Grovy’nin yavaş adımlar Hamwich’in kulübesine geldi. Kapıyı tıklattı. Kapıyı açtı Hamwich, her zaman ki babacan tavrıyla içeri buyur etti Grovy’i.
‘Evet, Grovy sana nasıl yardımcı olabilirim.’
‘Büyük Bilge şey ben...’
‘Grovy, benden çekinmene gerek yok oğlum.’ Dedi ve gülümsedi. Kahverengi sakalında beyazlar oluşmaya başlamıştı Bilge Hamwich’in. Sanki yıllardır sakalı uzamıyor gibiydi, derin yüz hatlarından bilgeli okunuyordu yıllardır bu köyü idare ederdi. Ateşin üstündeki çaydanlıktan, tahtadan oyulmuş kupalara birazcık kekik çayı koydu. Dağlardan yeni toplandığı yaydığı mest edici kokudan anlaşılıyordu. Karşısına oturmasını işaret etti Grovy’e.
‘Bilge Hamwich, ben dört gecedir aynı rüyayı görüyorum.
Sisler içerisinde bataklıktayım sesimi çıkaramıyorum. Daha sonra korkunç bir canavarın bana doğru geldiğini hissediyorum. Koşuyorum, can havliyle. Sonra beyaz bir ışık görüyorum. Beyaz üzerinde işlemeler olan bir kılıç. Kılıcı aldığımda tüm korkum geçiyor birden ve karşımda.

Bir an duraksadı Grovy gözlerini kapadı. Birkaç saniyeye ihtiyacı olduğu gören bilge çayını yudumladı.
‘Karşımda bir gurh görüyorum. Korkunç, kanlı canlı bir gurh. O kadar gerçek görüyor ki gözlerindeki karanlığı hissediyorum. Sadece kitaplardan okuduğum kadarıyla, yoksa büyük savaştan beri gurhların görünmediğini biliyorum. Sizce anlamı ne olabilir bu rüyamın Büyük Bilge.’
Bilge şapkasını çıkardı, kafasının tepesindeki kelinde şöyle bir elini gezdirdi.
‘Bunun anlamı açık oğlum. Kendini kitaplardaki efsanelere fazla kaptırmışsın. Şu melisa yaprağını al yatmadan önce bir güzel kaynat ve iç. Korkulacak hiçbir şey yok, hepimiz bazen böle rüyalar görürüz. Dönüşüm zamanların yaklaşıyor, fazla heyecanlı olman normal. Hadi bakalım işine dön.’

Hamwich’in yüzündeki gülümseme Grovy’nin içini rahatlatmıştı. Melisa yapraklarını aldı ve dışarı çıktı. Dönüşüm zamanları yaklaşmıştı. Yirmi yaşına bastığı andan itibaren oda ejderhaya dönüşebilecekti artık, tabi çok fazla öfkelenirse.
Grovy’nin kapıdan çıkmasıyla Hamwich’in yüzündeki tebessüm ifadesi aniden silindi yerini korku almıştı. Kötü şeyler olacaktı bunu hissetmekten de öte biliyordu artık. Kitaplarına sarıldı Bilge. Araştırma yapmalıydı bu konuda.