Kayıt Ol

Kehanet ( Son )

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Kehanet ( Son )
« : 02 Haziran 2011, 11:15:35 »
Bölüm 1

Gözlerini aniden açtı ve yatağında hızlıca doğrulup etrafına bakındı. Karanlık otel odası yatmadan önce nasıl bıraktıysa aynen öyleydi. Yani gayet sıradan ve küçük… Pencereden sızan dolunayın solgun ışığı odayı bir parça da olsa aydınlatıyor, içerideki eski mobilyaları yarım yamalak ortaya çıkarıyordu. Etraf oldukça sessizdi fakat adam az önce bir tıkırtı duyduğuna yemin edebilirdi. Eli gayri ihtiyari olarak boynunda asılı olan madalyona gitti. Zinciri çekip atletinin altında gizli olan madalyonu ortaya çıkardığında şüphelerinde haklı olduğunu gördü. Madalyonun yuvarlak kenarlarını süsleyen rünler soğuk ve mavi bir parıltı ile ışıldıyordu. Normalde boş ve pürüzsüz olan orta kısmında ise şimdi uluyan bir kurt başı görünüyordu.

Tam o esnada meşhum tıkırtıları bir kez daha duydu ve pencerenin önünden iri bir karartı geçiverdi. Adam hışımla yatağından fırlayıp yatmadan önce yastığının altına gizlediği tabancalarını eline aldı. Tabancalar gümüş renkli, Colt marka birer 45’likti. İkisinin de namlusuna dönerek ilerleyen birer ejder motifi işlenmişti ve ağızları namlunun ağzına denk gelecek şekilde açık duruyorlardı. Bu da sanki mermiler ejderlerin ağzından çıkıyormuş gibi bir izlenim veriyordu. Adam silahları başının hizasına kaldırdı ve “Lykánthroph…” diye fısıldadı. Ejder işlemeleri anında kızıl bir pırıltı ile parıldamaya başladı ve namluya sürülen mermi sesleri duyuldu. Bu, mermileri gümüş kurşunlara çevirmek için söylenen büyülü kelimeydi. Adam artık dövüşe hazırdı.


Aniden odanın camı patlarcasına kırıldı ve bir sürü küçük cam kırığı eşliğinde içeriye devasa bir kurt adam giriverdi. Boyu iki metreden fazlaydı ve iki adam genişliğindeydi. Vücudu kül rengi tüylerle kaplıydı, gözleri ise adeta birer kan çanağıydı. Kurt adam avına büyük bir iştahla baktı ve başını geriye atıp vahşice uludu. Adamın buna cevabı silahlarını kaldırıp hızla ateş etmek oldu. Fakat kurt adam çok hızlıydı, çabucak kenara sıçrayıp dört pençesiyle birlikte duvara tutundu. Adam silahlarını süratle o tarafa çevirip birkaç el daha ateş etti ama canavar bir kez daha sıçradı. Bu kez tavandaydı. Kurt adam vahşi bir hırıltı koyuverip hızla avına doğru dalışa geçti. Adamın bu kez ateş edecek kadar zamanı yoktu. Son anda kendini yere atıp ileriye doğru yuvarlandı. Kurt adamın duvara toslamasıyla çıkan tok sesi duyduğunda ise keyifle sırıtmadan edemedi. Olduğu yerde çabucak döndü ve ayağına batan cam kırıklarına aldırmadan doğrularak silahlarını bir kez daha ateşledi. Kurt adam yine yana doğru sıçramaya çalıştı fakat bu kez yeteri kadar hızlı değildi. Gümüş kurşunlardan biri bacağına, bir diğeri ise omzuna saplandı. Dengesini kaybeden koca canavar bir köpek yavrusu gibi inleyerek yatağın üzerine devrildi. Eski mobilya, üzerindeki sıra dışı ağırlığa itiraz ederek gıcırdadı ve kırılarak parçalarına ayrıldı.

Adam silahlarını yerde yatan yaralı yaratığa doğrultmuş bir vaziyette yatağa yaklaştı. Kurt adam kana susamış gözlerle kendisine yaklaşan düşmanını süzüyor ama hareket etmeye cesaret edemiyordu. “Seni kim gönderdi?” diye sordu adam, uzun siyah saçlarını başının sert bir hareketi ile yüzünden çekerek. Kurt adam bu soruya sadece pis pis gülmekle yetindi.
“Sana bir soru sordum!” dedi adam, kurt adamın ayaklarının dibine bir mermi göndererek.
Kurt adam vahşice hırladı ve sivri dişlerini göstererek hısımına baktı.
“Beni kimin gönderdiğini çok iyi biliyorsun Kenn Wulf.” diye cevapladı ardından, rakibinin ismini telaffuz ederek. “Ve neyin peşinde olduğumuzu da biliyorsun. Sonsuza kadar kaçamazsın, er ya da geç efendimiz Mephisto istediğini elde edecek. Her zaman eder.”
“Öyle mi?” dedi Kenn, yüzüne yerleşen sert bir ifade ile. “Bunu göremeyecek olman çok yazık. Çünkü yolun sonuna geldin kuçu kuçu!”

Tam o esnada otel odasının kapısı büyük bir gümbürtü eşliğinde açıldı ve içeriye elinde çifteli tüfeğiyle otel sahibi girdi. “Neler oluyor burada? Sana otelimde gürültü eden müşte…” diye bağırıyordu otelin kel kafalı sahibi. Fakat karşılaştığı bu beklenmedik manzara karşısında bir anda gözleri fal taşı gibi açılıverdi ve dili tutuldu. Sadece bir anlığına dağıldı Kenn’in dikkati, sadece bir saniyeliğine silahlarını hafifçe kapıya doğru yöneltti. Ama o bir saniye kurt adam için fazlasıyla yeterliydi. Korkunç bir hırlama ile olduğu yerde ileri, tam düşmanının üzerine doğru sıçradı. Kenn son anda kendisini yana atarak bu saldırıdan kıl payı kurtuldu. Neyse ki kurt adam kendisini değil de tam arkasındaki pencereyi hedef almıştı. Yaratık, pencere aralığından uçarcasına çıkarak odayı terk etti. Kenn yattığı yerden hızla doğrulup pencereye doğru koştu fakat artık çok geçti. Kurt adamın iri gölgesi binadan binaya atlayarak hızla uzaklaşmaya başlamıştı bile.

Kenn Wulf okkalı bir küfür savurarak yüzünü odaya döndü ve hâlâ kapının yanında duran otelci ile göz göze geldi. Adamın beti benzi atmıştı ve korkudan zangır zangır titriyordu.
“İyi misin?” diye sordu Kenn.
“O… o… o bir k-k-ku… O bir k-k-kur…” diye kekeledi titremekten konuşamayan adam.
“Evet, o bir kurt adamdı.” dedi Kenn, gayet sakince.
“H-ha-hayır.” dedi otel sahibi. Göz bebekleri iyice küçüldü ve boşluğa bakarak kendi kendine bir şeyler gevelemeye başladı. “Ku-kurt adam… Yoktur. Yalan! Kurt adam… Kurt adam… Yoktur!”
“Hey, sakin ol! Kendine gel.” dedi Kenn, adamı omuzlarından kavrayıp sarsarak. Fakat otel sahibi kendisinden beklenmeyecek bir güçle onu iterek kendinden uzaklaştırdı ve görmeyen gözlerle otel koridoruna çıkıp ellerini kollarını çılgınca sallayarak koşmaya başladı. Bir taraftan da “Kurt adam! Kurt adam!” diye bağırıyor ve kahkahalar atıyordu. Kenn Wulf yüzünde bir acıma ifadesi ile deliren adamın arkasından bakakaldı. Buna benzer olayları daha önce de görmüştü. İnsanoğlu varlığını reddettiği bu tarz şeylerle karşılaştığında etraflarına ördükleri sahte gerçekliğin duvarları yıkılıyor ve zihinleri bunun ağırlığını kaldıramıyordu. Kendisi ise bu korkunç gerçekle uzun yıllardır savaşıyordu.

Üzüntü ile başını iki yana salladı ve eşyalarına doğru yöneldi. Burada daha fazla kalamazdı, kurt adam her an hemcinsleri ile geri dönebilirdi. Ya da daha kötüleri ile… Siyah renkli tişört ve pantolonunu hızlıca giydi ve silah kemerini omzuna astı. Gümüş tabancalarını yerine yerleştirdikten sonra parmakları kesik deri eldivenlerini eline geçirdi. Yatak çarşafının bir kısmını yırtarak sıkıca ayaklarının etrafına sardı, bunun küçük cam kesiklerini bir nebze de olsa kapatmasını umuyordu. Deri çizmelerini ve siyah uzun pardösüsünü de üzerinde giydikten sonra uzun saçlarını arkadan topladı. Son olarak da küçük sırt çantasını gizlediği yerden çıkarıp içindekilere şöyle bir baktı. Mühürler hâlâ yerli yerindeydi. Kendinden emin bir şekilde gülümseyerek çantasını sırtına attı ve seri adımlarla küçük odadan ayrıldı. O koridorda ilerlerken odalarından çıkmış olan diğer müşteriler ona meraklı bakışlar atıyor, birileri ateş edildiğinden bahsedip polis çağrılması yönünde bağırıp çağırıyor, kadınlar ve çocuklar ağlayıp sızlıyorlardı. Üst koridorlardan bir yerden ise hâlâ otel sahibinin çığlıkları ve çılgın kahkahaları duyuluyordu. Çok geçmeden oteli terk edip Manhattan’ın karanlık sokaklarına karıştı.

( Devam edecek... )

Werewolf art by pmoodie
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #1 : 02 Haziran 2011, 12:09:17 »
Aaa, Kenan Puf gelmiş :D. Teztetik'i sevmiştim, bir daha vurguluyorum burdan.

Tamam, hikayenin tamamını biliyorum. Ama yine de bu heyecan yaratmıyor anlamına gelmiyor. Ayrıca avcıları sevdiğimi söylemiş miydim? (hikayenin tamamını bilince yorum yapmak ne zor -_-').

Çok da heyecanlı bir yerde kesmişsin, oldu mu şimdi? Ellerine sağlık İhsan abi.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #2 : 02 Haziran 2011, 12:19:45 »
Olay buradan nerelere gidiyor bilince insan daha çok saygı duyuyor hikayeye. Mesela şu hikayenin kesildiği yerden devamını tahmin etmenin imkanı yok fakat aynı zamanda karakterin içimize işlemesi için de mükemmel bir giriş. Onu tanımak ve tepkilerini anlamak için. Böylece özdeşleştirme olayına daha kolay gidilebiliyor. Zaten çok sevdiğim bir hikayeydi ve keşke gönderdiğin yere göndermeseydin. Burada görmek beni sevindirdi.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #3 : 02 Haziran 2011, 19:18:01 »
@ Fırtınakıran: Kenan Puf, evet :D Teztetik de güzel bir soyad olmuştu, o konuda sana hak veriyorum. Ama hikayenin orjinali buydu, diğeri ise zorlama bir isim. O yüzden benim tercihim bu yönde oldu. Daha önce okuduğun halde yine de yorum yaptığın için teşekkürler.

@ Malkavian: Övgü dolu yorumun için teşekkürler. Hikaye senin okuduğun kısımda nerelere gidiyor bir bilsen şaşarsın sanırım :) Ama o kısımlar kağıda dökülmedi henüz. Kim bilir, belki de ilk kez Kurgu İskelesinde görücüye çıkar o kısımlar. Ayrıca bu hikayemdeki fahri editörlüğünden dolayı sana bir kez daha teşekkür ederim. Sayende cümlelerim daha bir düzenli oldu.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #4 : 05 Haziran 2011, 23:08:12 »
Bölüm 2




Kenn bir taraftan şehrin dar ve karanlık ara sokaklarında hızla ilerlerken bir taraftan da az önce dövüştüğü canavarın söylediği cümleleri aklında tartıyordu. Kurt adam bir konuda kesinlikle haklıydı, sonsuza kadar saklanamazdı. Ama zaten artık öyle bir niyeti de yoktu, o kararını çoktan vermişti. Adımlarını yıllardır gitmediği bir sokağa yönlendirdi.

Bir müddet sonra şehrin karanlık ve izbe bölgelerinden birindeydi. Sokaklarında uyuşturucu satıcılarının ve hayat kadınlarının, karanlık köşelerinde ise adı ağza anılmayacak canavarların ve yaratıkların kol gezdiği bu bölgeye aklı başında hiç kimse kolay kolay adımını atmazdı. Aklı başında olan hiç kimse…

Sokak satıcılarından biri Kenn’e ihtiyatla yaklaştı ve “Hey adamım, ihtiyacın olan bir şey var mı?” diye sordu pardösüsünün bir bölümünü hafifçe aralayarak. Sahte saatler, kopya elmas kolyeler ve bunun gibi birkaç işe yaramaz şey çarptı Kenn’in gözüne.

“Hayır teşekkürler.”

“Belki bunlar daha çok ilgini çeker?” diye sordu satıcı, pardösüsünün diğer yanını aralayarak. Poşetlenmiş kan, uyuşturucu maddeler ve ölü bir fare çıktı bu kez ortaya.

Kenn adama kabaca bir omuz atıp caddenin uzak köşesindeki mekâna doğru ilerlemeye devam etti. Arkasından pek de kibar olmayan bazı sözcükler sarf eden satıcıya yine pek de kibar olmayan bir el hareketi çekmekten de geri kalmadı.

Kristal Küre adındaki mekân dışarıdan bakıldığında çift kanatlı eski kapıları, yer yer kalaslarla örtülmüş pencereleri ve eski püskü tabelasıyla terk edilmiş bir yer gibi görünüyordu. Tabelanın ışıkları muhtemel bir elektrik arızası nedeniyle ritimsiz bir şekilde yanıp sönüyor, garip cızırtılar çıkarıyordu. Tam kapının önünde ise mor renkli kıvırcık saçları olan, uzun boylu ve iri yapılı bir zenci duruyordu. Üzerinde kaliteli siyah deriden kıyafetler, gözlerinde ise güneş gözlükleri vardı. Sırtında oldukça havalı ve muhtemelen bir o kadar da ölümcül bir pompalı tüfek asılıydı. Tüfeğin sırtına çeşitli rünler işlenmişti. Adamın yüzünde ise beyaz renkli, garip bir dövme vardı.

“Ne istiyorsun Dışlanmış?” diye sordu zenci, kendisine yaklaşan Kenn’i gördüğünde.

“Sana da selamlar Gece Gözcülerinden Reinfred. Eski dostlarını hep böyle mi karşılarsın?”

“Dışlanmışlarla irtibat kurmamız yasaktır. Şimdi eğer burada işin yoksa…” diyerek elinin tersiyle uzaklaşmasını işaret etti kabaca.

“İşim olmasaydı şehrin bu güzide köşesine kadar gelme zahmetine katlanır mıydım sence?”

“O halde isteğin ya da aradığın nedir Dışlanmış?”

“Senin gül yüzünü görmeye gelmediğim kesin.” dedi Kenn, kıs kıs gülerek. “Madam burada mı?”

“Bu seni hiç ilgilendirmez.”

“Aslına bakarsan ilgilendirir. Onunla acil olarak görüşmem gerek.”

“Dışlanmışların içeri girmesi kesinlikle yasakt…”

Derken ikisi de kendilerine seslenen bir kadın sesi ile susuverdiler. Ses ne içeriden ne de dışarıdan geliyordu, sanki zihinlerinin içerisindeymiş gibiydi.

“Bırak gelsin.” dedi zihinlerinde yankılanan kadın sesi.

“Siz nasıl isterseniz Madam.” dedi Reinfred ve yana çekilerek kapının önünü açtı.

Kenn yüzünde arsız bir sırıtışla Reinfred’e baktı ve “Müsaadenizle Sayın Gözcü.” diyerek kapıdan geçti. Arkasından gelen memnuniyetsiz homurtular ise sadece gülümsemesinin daha da genişlemesine neden oldu.

Dar ve karanlık bir koridordan geçti. Döşemeler yer yer kalkmış, tavan küf lekeleri ile dolmuştu. Holün sonu bir başka duvar ile son buluyordu ve görünürde gidilebilecek başka bir yol da yoktu. Fakat Kenn hiç oralı olmadı ve tuğla örgüsünün içinden geçip yoluna devam etti. Bunun basit bir illüzyondan ibaret olduğunu çok iyi biliyordu çünkü.

Şimdi otantik süslerle bezeli, oldukça şık döşenmiş bir başka koridorda yürüyordu. Yanından geçtiği pencerelerden şehrin ışıltılı caddeleri, yüksek binaların tepeleri hatta belli belirsiz de olsa Özgürlük Heykeli bile görünüyordu. Anlaşılan artık şehrin tamamen farklı bir köşesindeydi.

“Belki de basit bir illüzyondan daha fazlasıdır.” diye mırıldandı kendi kendine. 

İplere sıra sıra dizili renkli boncuklardan yapılmış bir perdeyi hafifçe araladı ve genişçe bir odaya girdi. Oda birbirinden egzotik süsler, maskeler, heykeller ve biblolarla dolu bir yerdi. Tam ortada üzeri beyaz bir masa örtüsüyle örtülü yuvarlak bir masa, masanın üzerinde ise Kenn’in ne olduğunu bilmediği çeşitli süsler vardı. Odadaki tek ışık kaynağı ise yer yer yakılmış mumlardan geliyordu. Mumların bazıları çeşitli boyutlarda ve farklı türlerdeki kafataslarının üzerine yerleştirilmişti. “Çok hoş…” dedi Kenn, ne tür bir canlıya ait olduğuna dair hiçbir fikri olmadığı bir kafatasına bakarken.

“Geleceğini biliyordum.” diyen bir kadın sesi yankılandı zihninde. Arkasına dönüp baktığında odanın bir başka kapısından içeri giren bir karaltı gördü. Siyahlar içerisinde, orta boylu zenci bir kadındı bu. Tek bir parçadan oluşan bol bir elbise giymişti, omuzlarında ise garip figürlerle dolu uzunca bir şal vardı. Küt saçları yer yer kar kadar beyaz yer yer ise gece kadar karanlıktı. Elleri, kolları ve boynu çeşitli takılar, kolyeler ve incik boncuklarla süslenmişti.

“Merhabalar Madam.” dedi Kenn hafifçe eğilip kadını selamlayarak.

“Sana da merhaba kaderi önceden çizilmiş olan.” diye yanıtladı kadının zihinlerde yankılanan sesi. Dudakları hiç kıpırdamıyordu. “Seni bekliyordum.”

“Öyle mi?” dedi Kenn, kaşlarını hafif alaycı bir biçimde yukarı kaldırarak.

“Evet, bunu daha önceden görmüştüm. Ta ilk buluşmamızda… Sana er ya da geç kaderine razı geleceğini söylemiştim.”

“Evet, sanırım öyle bir şeylerden bahsetmiştin.” dedi Kenn sıkkın bir tavırla.

“O zaman da bana inanmamıştın. Görüyorum ki geçen yıllar inancını pek de güçlendirmemiş. Madem öyle buraya neden geldin? Kurt adamın nereye gittiğini soracaksan boşuna yorulmuşsun.”

“Bir kurt adam tarafından saldırıya uğradığımı nereden biliyorsun?” dedi Kenn, gözlerini tehditkâr bir biçimde kısarak.

“Bunu gördüm elbette. Sen ne sandın, onu senin üzerine benim saldığımı mı?” dedi kadının zihinlerde yankılanan sesi, belli belirsiz bir alay tınısı ile. Kenn bu olasılığı bir müddet aklında tarttı, ardından başını iki yana silkeleyerek bu fikri kafasından attı.

“Akıllıca bir karar.” dedi Madam. “Zaten kurt adam sana kimin tarafından gönderildiğini açıkça söylemişti.”

“Bunu nereden…”

“Gördüm Kenn Wulf, gördüm. Tıpkı yıllar önce senin kaderinin ne olduğunu ve buraya tekrar geleceğini gördüğüm gibi. Beni ve güçlerimi hafife alıyorsun dışlanmış olan.”

“Madem bu kadar çok şeyi biliyorsun bana o aşağılık Mephisto’nun yerini de söyle ya da daha iyisi gidip işini sen bitir de hepimiz bir pislikten kurtulalım.”

“Bu o kadar kolay değil, Mephisto’nun güçleri benimkilerin çok üzerinde. Onu ve yandaşlarının hareketlerini önceden görmemi kolaylıkla engelliyor. Şu anda bile…” Sözünü yarıda kesip bir elini alnına koyarak gözlerini yumdu. “Şu anda bile düşüncelerimi onun üzerinde yoğunlaştırmaya çalıştığımda sadece kalın bir pus ve karanlık görüyorum.”

“Yağmurlu bir yerde olsa gerek.” dedi Kenn, pis pis sırıtarak.

Madam bu yoruma sert bakışlarla karşılık verdi. “Kaderle dalga geçme Kenn Wulf! Ne kaderini yönlendirmene yardımcı olacak müttefiklerini hafife al, ne de ona yön verecek hısımlarını!”

Kenn ellerini teslim olmuş gibi kaldırmakla yetindi, fakat yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyi bastırmak için hiçbir girişimde de bulunmadı.

Madam sinirli adımlarla odanın ortasındaki masaya yöneldi ve sandalyelerden birine oturdu. Elini asabiyetle sallayarak Kenn’in de oturmasını işaret etti. Kenn omuzlarını silkerek sırt çantasını yere indirdi ve denileni yaptı.

“Görüyorum ki ne kadar inkâr edersen et kaderin sana biçtiği rolü oynamışsın.” dedi Madam, telepatik yolla. “Mühürler sende.”

“Evet, buna biraz da mecbur kaldım diyebiliriz.”

“Ne kadar karşı çıkarsan çık sana çizilen kaderi değiştiremezsin dışlanmış. Bunu daha önce de…”

“Evet, evet biliyorum. Bunu görmüştün.” dedi Kenn, çizmelerini masanın üzerine koyup bacak bacak üstüne atarak. Madam ona kaşlarını çatarak baktı, adam ise sadece sırıtmakla yetindi.

“Mühürler… Onları görmem gerek.” dedi Madam sonunda, sinirli bir biçimde.

Kenn çantasını açıp içerisinden kumaşlara sarılı iki paket çıkarttı ve masanın üzerine bırakıverdi. Madam paketleri açmak için tek elini uzatmıştı ki bir anda duraksadı.

“Ah, üzerlerinde bir koruma büyüsü yerleştirmişsin.” dedi sırıtarak. “Göründüğün kadar aptal değilmişsin Wulf.”

“Teşekkürler, sanırım…”

Madam sadece parmaklarını oynatarak sessiz bir büyü yaptı. Kumaşın üzerine işlenmiş bazı görünmez rünler önce soluk mavi bir ışık ile parlamaya ardından da yavaşça sönmeye başladılar. Madam mühürlerin üzerini yavaşça açarak onları açığa çıkarttı. Biri üçgen diğeri ise altıgen şeklindeydi. İkisinin de bir zamanlar oldukça gösterişli şeyler oldukları her hallerinden belliydi. Her ne kadar zamanın etkisiyle yer yer kararmış ve yıpranmış olsalar da ikisi de altın kaplamaydı. Tam ortalarında yeşil birer zümrüt bulunuyordu.

“Avalon’un Mühürleri… Yüzyıllardır bu ikisini bir arada gören yok.” dedi Madam, büyülenmiş bir biçimde mühürlere bakarak.

“Benim dışımda…”

Madam bu yorumu duymazlıktan gelmeye karar verdi ve mühürleri eline alarak incelemeye başladı. Her ikisinin de arka yüzeyinde eğik ve ince bir el yazısı ile yazılmış satırlar vardı. Üçgen olanın alt kenarını altıgen mührün üstüne gelecek şekilde birleştirdi ve yazıları tamamladı.

   
“Günler kararıp solduğunda, gönüller korku ile dolduğunda,
    Halkın yüksek kulelerde yaşadığı modern zamanlarda.
 Adı ağza alınmayacaklar musallat olacak Âdemoğullarına,
 Ve bir savaşçı doğacak en karanlık sokaklarda.

 Arayacak efsanevi kılıcı Avalon’un kadim salonlarında,
 Bilgeliğin ve cesaretin engin olduğu diyarlarda.
    İki mührü bulup çemberi tamamlayacak,
    Avalon’un kapıları onun için aralanacak.

    Orada alacak uzun arayışlarının neticesini,
    Açığa çıkacak olduğu her şeyin bir sebebi.
 Kurban edecek fani hayatının en büyük mücadelesini,
    Olacak sonsuz güç ve bilgeliğin tek sahibi.”
   
“Kehanet…” dedi satırları okuyan Madam.

“Evet, o satırları ben de okudum.”

“Bunlar sadece basit satırlar değil kaderi çizilmiş olan. Bunlar insanlığın bu karanlık günlerden kurtuluşu ve geleceği. Aynı zamanda da senin…”

“Hâlâ kehanette geçen savaşçının ben olduğumu mu iddia ediyorsun?”

“İddia etmiyorum, sen olduğunu biliyorum. Bunu önceden görmüştüm hatırlarsan. Son görüşmemizde…”

“Evet, evet. Son görüşmemizde neler olduğunu çok iyi hatırlıyorum.” diyerek kadının sözünü kesti Wulf.

“Senden yardım istemek için gelmiştim, sen ise elime bir kazık tutuşturmuştun.”

“Tek yol buydu. Senin de daha sonra fark ettiğin gibi…”

“Bu yetmezmiş gibi bir de “seçilmiş kişi” olduğumu ileri sürmüş ve beni bir tür intihar görevine göndermeye kalkmıştın. Kusura bakma ama ben hâlâ tüm bu saçmalıklara inanmı…”

Aniden dışarıdan gelen korkunç bir çığlık duyuldu ve ikili hızla sandalyelerinde doğrularak tartışmayı kesti. Çığlık, insanın kanını donduran cinsten, yüksek perdeden ve vahşice atılan bir çığlıktı. Kesinlikle bir insana ait değildi. Wulf’un eli gayri ihtiyari olarak boynundaki madalyona gitti. Madalyonun ön yüzeyinde büyük bir yarasa sembolü uğursuz bir kırmızı parıltı ile parlamaktaydı. Sembolü gören Madam ve Wulf, endişeli bakışlarla birbirlerine baktılar. Aynı anda zenci koruma Reinfred pompalı tüfeği elinde olduğu halde odanın kapısında belirdi.

“Vampirler! Etrafımızı sardılar!” diye bağırdı koruma. Tüfeğinin üzerindeki rünler soğuk bir parıltı ile ışıldıyordu.

“Bu nasıl olur? Koruma büyülerimi nasıl aştılar? Yerimizi bulmaları imkânsız!” diye yankılandı Madam’ın sesi zihinlerde.

“Mephisto…” diye fısıldadı Kenn, “Benim yüzümden! İzimi sürüyor olmalı.”

“Ama nasıl? Burası her tür iz sürme büyüsüne karşı dayanıklıdır.”

“Şimdi bunun önemi yok. Hazır olun, geliyorlar!” dedi Reinfred.

( Devam edecek )
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #5 : 06 Haziran 2011, 17:29:15 »
Yalnız böyle bölüm bölüm okuyunca da çok heyecanlı oluyormuş yahu, ben de Türkçe isimleri ile okumuştum.

Keseceğin yeri çok iyi biliyorsun, tebrikler!
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #6 : 06 Haziran 2011, 18:28:30 »
J.J.Abrams'a bu işi ben öğrettim! ...dermişim. :) Yıllarca dizi film / çizgi-film izlemenin faydaları diyelim. Onlar da gider en heyecanlı yerinde keser, o genç zihnimin psikolojisi ile oynarlardı. Şimdi sıra bende! :P

Teşekkür ederim değerli yorumun için. Ve tabi ki hiç eksik etmediğin desteğin için de...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #7 : 07 Haziran 2011, 10:06:56 »
Son sınavlarımı da verdikten sonra uyumak ve bir şeyler okumaktan başka bir işim olmadığı için hemen hikayelere dadanmaya başlıyorum. :)

Hikaye hakkında söylenebilecek tek şey: Kusursuz.

Daha iki bölüm olmasına rağmen bunu söyleyebilirim. Anlatım, betimlemeler, kahramanlar, yaratıklar ve daha niceleri senin klavyende hayat buluyor İhsan Abi. Vampirleri de böyle bir hikayede görmek güzel olacak. Merak ettiğim bir şey var: Daha başka yaratıklar görecek miyiz, yoksa konu vampir ve kurt adamlar üstünden mi gidecek?

Konuya dönecek olursam; bazı yazarlar vardır, kurgunun ön plana çıkmasını istemeyip betimleme yapıp dururlar[*]hiç sevmem kendilerini[/*], bazıları da çok az betimleme yaparak sırf olayı anlatır[*]bunları da sevmem[/*]. Ama sen ikisini bir arada götürmeyi o kadar iyi başarıyorsun ki, söylenecek fazla bir şey yok.

Dizi gibi gidiyor hikaye, merakla bekliyorum devamını.

Edit: Mühürlerin üstündeki kehanetin ne kadar etkileyici olduğunu yazmayı unutmuşum.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #8 : 07 Haziran 2011, 12:21:59 »
Teşekkür ederim sevgili LegalMc;

Yorumunu görmek ve okuduğunu bilmek beni gerçekten de çok mutlu etti. Hikayenin kusursuzluğu tartışılır. Sonuçta hiçbir yazar bir hikayesinden tam olarak memnun kalmaz. Kaldığın vakit içindeki yazma aşkı bitmiştir. Ama okuyucunun gözünde böyle algılanması da çok hoş bir duygu gerçekten.

Ben betimleme yapmayı pek sevmem aslında. Özellikle fazla uzatılanların akıcılığı baltaladığını düşünürüm. En azından ben okurken sıkılıyorum ve bir süre sonra öfleyip püflüyorum. O yüzden yazılarımı kendimi okuyucunun yerine koyarak, sıkmadan yazmaya gayret ediyorum. Ama olay ve mekanların en azından genel hatlarla gözünde canlandırabilmesine de gayret ediyorum. Becerebiliyorsam ne mutlu bana.

Hikayenin "genelinde" pek çok farklı yaratık var elbette. Ama şimdiye kadar yazdığım kısmında bunlardan sadece üçü görünüyor. İkisi sahneye çıktı, biri kaldı.

Dilerim sınav sonuçların beklentilerinin de ötesinde iyi gelir. Tekrar teşekkürler...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #9 : 14 Haziran 2011, 16:20:47 »
Bölüm 3



Reinfred hızla kapının önündeki boncukları söküp attı ve etraftaki eşyalardan derme çatma bir barikat kurmaya başladı. Madam mühürleri çantanın içine tıkıştırarak birkaç adım geri çekildi ve odanın gölgelerine gizlendi. Kenn ise tabancalarını çekip onları başının hizasına kaldırdı ve büyülü kelimeleri fısıldadı;

"Nosferatu..."

Silahların üzerindeki ejder işlemeleri canlı bir kırmızılıkla parıldadı ve ahşap uçlu mermiler namluya sürüldü. Kenn, damarlarına yayılan adrenalinin de etkisiyle yüzüne yayılan sırıtışa engel olamadı. Derken ilk saldırganlar, biri erkek diğeri dişi iki vampir solgun yüzleri ve sivri dişleriyle kapının ardında belirdi.

Reinfred hiç beklemeden barikatın üzerinden pompalı tüfeğini ateşledi. Göğsünden vurulan erkek vampir darbenin etkisiyle geriye uçup yere yığıldı fakat tekrar ayaklanmakta hiç gecikmedi. Kenn ise tabancalarını dişi vampire doğrulttu ve tam kalbine iki el ateş etti. Ahşap uçlu mermileri yiyen vampir acı dolu bir çığlık attı ve kalbine bir kazık çakılmış misali önce hızla yaşlandı, ardından toza dönüşerek yitip gitti. Kenn tam silahlarını diğer vampire çevirmişti ki Reinfred tüfeğini bir kez daha, bu kez yaratığın başına hedef alarak ateşledi. Kafatası patlayan vampir dizlerinin üstüne yığılarak sonsuz hayatına veda etti.

Aynı anda odanın pencereleri büyük bir şangırtı eşliğinde kırıldı ve içeriye üç büyük yarasa giriverdi. Yarasalar çabucak önce sis sonra da vampir suretine büründüler ve avlarının üzerine atıldılar. Ateş edecek kadar bile zamanları yoktu. Reinfred üzerine gelen dişi vampire tüfeğinin kabzası ile okkalı bir yumruk attı. Ardından Madam'ın üzerine koşan diğer vampire ateş etti. Vurulan vampir uçarak odanın duvarlarından birine sertçe tosladı.

Kenn üzerine koşan erkek vampire çarpık bir gülümseme gönderdi ve son ana kadar kıpırdamadı. Rakibi tam kendisine ulaşmıştı ki yüzündeki ifade bir anda ciddileşiverdi. Vücudunu hızla geri çekerken tek dizini kaldırıp rakibinin hayalarına sert bir darbe indirdi ve acıyla iki büklüm olmasına neden oldu. Sağ elinin tersiyle vampire bir yumruk atarak yaratığı yere yapıştırdı sonra da tek bir kez ateş ederek işini bitirdi.

"Güzel taktik Dışlanmış." dedi, aynı esnada kendi rakibini haklayan Reinfred.

"Evet ama maalesef zombilerde pek işe yaramıyor." diye yanıtladı Kenn gülerek. Ardından duvar dibindeki vampire de yedi-sekiz el ateş ederek yaratığı toza dönüştürdü.

"Mermilerini boşa harcama, dışarıda dahası var!"

"Merak etme, mermilerim -sonsuz.-" dedi sırıtan Kenn, tabancalarını tetik parmaklarının ucunda hızla çevirirken.

Tam o esnada odanın kapısına kurdukları barikat büyük bir gürültü ile paramparça oldu ve içeriye iri yarı, uzun boylu bir vampir daha giriverdi. Kıpkırmızı gözleri zevkle ışıldıyor, sırıttığında uzun sivri dişleri açıkça görülüyordu.

"O-o! Bu biraz uğraştıracak gibi..." dedi Kenn.

İri yaratığın ardından ikisi erkek biri dişi, üç vampir daha odaya daldı ve hep birlikte saldırıya geçtiler. Reinfred tüfeğini ateşleyemeden iri vampir elinin tersi ile okkalı bir tokat attı ve zenciyi odanın karşısına uçurdu. Ayaklarının dibine düşen tüfeği ise bir tekme ile odanın bir başka köşesine gönderdi. Diğer üç vampir Kenn'in üzerinde atıldı. Kenn çabucak silahlarını ateşledi fakat vampirler bu kez hazırlıklıydı. Biri sağa, biri sola, biri ise tavana sıçrayıp bir panter misali duvarlara tutundular. Ardından üçü birden avlarına doğru dalışa geçtiler.

O anda hiç beklenmeyen bir şey oldu ve Madam konuştu. Sadece tek bir hece çıktı ağzından; "Dur!" Ama o tek hece bile fazlasıyla yeterliydi. Sesinin şiddeti o kadar güçlü, o kadar yüksekti ki sanki bir ses bombası atılmış gibi odada ne varsa bir anda etrafa dağılıverdi. Mobilyalar yerlerinden oynayıp karşı duvara yığıldı, kâğıtlar etrafa uçuştu, pencerelerin camları tuzla buz olup caddeye saçıldı. Kenn sesin şiddeti yüzünden kulaklarını tıkayıp acıyla dizlerinin üzerine çökerken üzerine atılan üç vampir ise savrularak pencerelerden dışarı fırladı.

Ayakta kalabilmeyi becerebilen tek kişi iri yarı vampirdi. Başını şiddetle sağa sola sallayıp kendine gelmeye çalıştı, ardından öfke ve nefret dolu bakışlarla Madam'a doğru bir adım attı. Aynı anda Reinfred yattığı yerden doğrulup bir savaş narası eşliğinde vampirin üzerine atıldı. Vampir sağ elini hızla savurarak Reinfred'e ters bir tokat daha atmaya çalıştı fakat bu kez hazırlıklı olan kişi zenciydi. Çabucak eğilerek darbenin üzerinden geçmesine izin verdi ve sol eliyle vampirin midesine sert bir yumruk attı. Fakat rakibi bana mısın bile demedi. Reinfred bu kez de sağ eliyle rakibinin yüzüne bir yumruk daha attı. Vampir bu yumruğu da karşı koymadan kabul etti. Darbenin etkisiyle başı hafifçe sola döndü ama yumruğun etkisi sadece buydu. Yavaşça yüzünü rakibine dönen yaratığın yüzünü zalim bir sırıtış kapladı ve Reinfred'e şiddetli bir kafa attı. Reinfred'in vücudu bir kez daha odanın karşı tarafına uçtu.

Kenn yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı ki pencerelerden iki iri yarasa odaya giriş yaptı. Madam'ın ses darbesi yüzünden az önce dışarı fırlayan vampirlerdi bunlar. Çabucak insan formuna girip halen çömelmiş bir vaziyette odanın ortasında duran Kenn'in üzerine çullandılar. Bilmedikleri şey ise Kenn'in zaten onları beklemekte olduğuydu. Yüzünde hınzır bir sırıtışla, siyah pardösüsünü savurarak ayağa fırladı ve silahlarını hızla ateşledi. Hazırlıksız yakalanan ilk vampir tam kalbinden vuruldu ve şaşkınlık dolu bakışlarla rakibine bakarken yaşlanıp toz bulutu haline geldi.

İkinci vampir ise daha zekiydi. Mermiler kendine ulaşmadan önce sis formuna geçip kendini kurtardı sonra yine çabucak insan formuna geçip Kenn'e doğru bir yumruk savurdu. Kenn başını sağa eğip bu darbeden kurtuldu. Ardından tekrar ateş etti fakat vampir yine sis formuna geçmişti bile. Bu kez sağ tarafta belirdi ama Kenn hemen o tarafa ateş etmeye başladığından doğru dürüst bir hamlede bulunamadan yeniden sis formuna dönüşmek zorunda kaldı. Böylece ikili arasında çılgın bir kör dövüşü başlamış oldu.

Bu esnada iri yarı vampir ağır adımlarla Madam'ın durduğu yere doğru yürüyordu. Madam ise elindeki çantayla birlikte çaresiz bir şekilde geri geri ilerliyor, bu canavar ile arasında mümkün olduğunca çok mesafe bırakmaya çalışıyordu. Fakat oda küçüktü ve çok geçmeden kadın sırtına değen duvarın soğukluğunu hissetti. Avının kaçacak yeri olmadığını gören vampir zalimce hırıldayarak sırıttı ve kafasını iki yana yatırarak boynunu kütletti. Sonra da ani bir hareketle, vahşi bir hırıltı eşliğinde avının boğazına atıldı.

Aynı esnada Reinfred kendisini çaresizce yaratığın üzerine fırlattı. Çarpışan iki beden yuvarlanarak yere düştü iki rakip arasında kıyasıya bir mücadele başladı. Dev vampir cüssesi sebebiyle ırkdaşlarına nazaran daha hantaldı ve bu yavaşlık yerde yuvarlanarak dövüşmesine hiç de yardımcı olmuyordu. Öte yandan Reinfred çevik ve formdaydı. Her şey bir yana o bir Gece Gözcü'süydü ve bütün hayatı boyunca bu tür yaratıklara karşı dövüşmek için eğitilmişti. Çok geçmeden Reinfred avantaj ele geçirdi ve yaratığı sırtüstü yatırarak göğsünün üzerine çıkmayı başardı. Ardından sağlı sollu yumruklar atmaya başladı. Hızlı ve acımasızca...

"Beni yanlış anlama ama..." dedi Kenn Wulf hemen önünde ortaya çıkan vampire mermi yağdırırken. Vampir son birkaç dakikadır olduğu gibi yine son anda sis formuna geçerek bu saldırıdan da kurtuldu ve rakibinin bir açığını yakalamak umuduyla çabucak yer değiştirdi. "...ben erkeklerden hoşlanmam." diye devam etti Kenn, sol çaprazında yeniden beliren vampire bir kez daha ateş ederken. Vampir tekrar kaçmayı başardı. "O yüzden neden bu dansı burada kesmiyoruz?" Sis formundaki vampir bu kez de Kenn'in arkasından dolanmayı denedi. Kenn bu hamleyi fark etmiş olsa da bu kez görmemiş gibi yapmayı tercih etti. Avını şaşırttığını düşünen vampir hevesle normal formuna geçti ve rakibinin boğazına doğru hızla hamle yaptı. Kenn'in göz ucuyla kendisini izlediğinin ve yüzüne yayılan sırıtışın farkında bile değildi. Wulf çabucak sağ elindeki tabancasını sol koltukaltından geçirerek tek bir el ateş etti. Ahşap mermiyi sol omzuna yiyen vampir acı ile tısladı. Bu sırada Kenn çabucak arkasına dönmüş ve hızla ateş etmeye başlamıştı bile. Olanlara inanamayan vampir göğsüne yediği mermilerin de verdiği acı ile korkunç bir çığlık attı, ardından hızla yaşlanıp önce bir iskelete ardından da toza dönüşerek yitip gitti. "Tipim olmadığını söylemiştim." dedi Kenn, kendinden memnun bir ifade ile gülümserken.

Odanın diğer yanında Reinfred devasa vampiri yumruklamaya devam ediyordu. Her yumruk atışında canavarın başı bir sağa bir sola savruluyor fakat hiç karşılık vermiyordu. Kolları iki yana düşmüştü, göz kapakları ise kapalıydı. Sonunda Gözcü'nün yumrukları yavaşlamaya ve nefes alış verişleri hızlanmaya başladı. Yorulmuştu. Durup soluklanmaya ve yerde yatan rakibine bakmaya çalıştı. İri vampirin gözleri aniden uğursuz bir kızıllıkla parıldayarak açıldı ve zalim bir kahkaha eşliğinde üzerindeki Gözcü'yü boğazından kavrayıverdi. Zaten yorgunluktan nefesi tıkanmış olan Reinfred bu saldırı karşısında çaresiz kalmıştı. Boynunu kavrayan elleri gevşetmeye çalıştı ama nafileydi, yaratık çok kuvvetliydi. İri vampir yavaşça Reinfred'in başını aşağı, kendine doğru çekmeye başladı. Sonra da Gözcü'nün boynunu ağzına yaklaştırdı.

"Hey yakışıklı!" diye geldi bir ses hemen arkasından. Vampir şaşkınlıkla sesin geldiği yöne baktığında başına doğrultulmuş ejder dövmeli iki namlu ucu ile göz göze geldi. Ve silahlar ateşlendi. Koca canavar alnına yediği ahşap mermilerin acısıyla uludu ve Reinfred'i bırakarak kollarını yüzüne siper etti. Nefesini tekrar kazanan Gözcü keskin bir öksürük nöbetine tutularak yana doğru yuvarlandı. Kenn hızla yer değiştirip vampirin göğsüne nişan aldı ve silahlarını bir kez daha ateşledi. Vampir son bir çığlık daha attı ve o da küle dönüşerek bu dünyadan yitip gitti.


"La-Lanet yaratık!" diye bağırdı, hâlâ öksürmeye devam eden Reinfred. "Neredeyse işimi bitirecekti."
Kenn silahlarını kılıflarına yerleştirdikten sonra bir elini yerdeki Gözcü'ye uzattı. Reinfred uzatılan eli minnetle kavrayarak ayağa kalktı ve "Hayatımı kurtardın. Eğer sen olmasaydın..." diye mırıldandı, ne diyeceğini tam olarak bilemez vaziyette.

"Sorun değil, senin kadar çirkin bir vampir görmeye dayanamazdım." diye yanıtladı Kenn sırıtarak.

"Ben... Şey. Teşekkürler Dışlanmış."

Kenn elini önemsiz bir şeyi savuştururmuş gibi sallayarak odaya şöyle bir göz gezdirdi. Sonra da kaşlarını çatarak parmakları ile bir şeyler hesaplamaya başladı.

"Ne oldu?" diye sordu, halen boğazını tutmakta olan Reinfred.

"Son saldıran grupta 4 vampir yok muydu?"

Cümlesini bitirir bitirmez dişi bir vampir inanılmaz bir hızla pencereden içeri girdi ve korkunç bir kahkaha eşliğinde uçarcasına ikilinin üzerine atıldı. Aynı anda ateşlenen bir silah sesi duyuldu ve vurulan vampir savrularak duvara yapıştı. Reinfred ve Kenn bakışlarını hızla ateş edilen yöne çevirdiler ve elinde Gözcü'nün pompalı tüfeği olduğu halde köşede dikilen Madam ile göz göze geldiler.

"Hep siz eğlenecek değilsiniz ya?" dedi Madam telepatik olarak, tüfeğin namlusundan dumanlar tüterken.

Sırıtan Kenn tabancalarından tekini çekip vampire tek bir el ateş etti ve yaratık küle dönüşürken sessizce izledi.


"Güzel silahlar Dışlanmış." dedi Reinfred.

"Teşekkürler." dedi Kenn, tabancasını kılıfına geri yerleştirirken.

"Onları nereden buldun? Hiç böylelerini görmemiştim."

"İhtiyar Van Helsing'in hediyesi." diye yanıtladı Kenn, alaycı bir şekilde sırıtarak.

"Sen dalganı geç bakalım. Ben..."

"Konuşacak vakit yok. Buradan hemen uzaklaşmalıyız." diye geldi Madam'ın zihinlerinde yankılanan sesi. Zenci kadın elindeki tüfeği Gözcü'e geri vererek seri adımlarla odanın arka kısmına ilerledi. Duvara monte edilmiş bir kitaplığa uzanarak gizli bir bölmeyi açığa çıkardı. Kenn şöyle bir göz attığında ufak bölmenin içinde bazı teknolojik cihazların olduğunu gördü.

"Ne yapıyorsun?" diye sordu merakla.

"Geri geleceklerdir, burada kalamayız. Yer değiştirmeliyiz." diye cevapladı Madam. "Önce seni bırakalım."

"Bırakalım mı? Nasıl yani?"

Soruyu duymazdan gelen Madam cihaza bazı koordinatlar girip bir iki tuşa bastı. Dairenin perdeleri kendiliğinden kapandı ve dışarıyı görünmez hale getirdi. Kenn ne olduğunu anlayabilmek umuduyla Reinfred'e baktı. Gözcü ise sadece sakin olmasını işaret etmekle yetindi. Önce garip bir uğultu duyuldu sonra da ufak bir sarsıntı hissedildi odanın içinde. Ardından perdeler yavaşça kenara kaydı ve yağmurlu bir gökyüzünü gözler önüne serdi. Güneş ufuktan yavaş yavaş doğuyordu.

"Hey! Az önce gece değil miydi?" diye sordu Kenn.

"O zaman dilimi Manhattan'da kaldı Wulf. Şu anda İngiltere'deyiz ve saat sabahın sekizi." diye yanıtladı Madam, telepatik olarak.

"İngiltere mi?"

"Evet. Hatta tam olarak Londra'nın göbeğinde." dedi Madam, bir eliyle ufukta yükselen Big Ben'i işaret ederek.

"İyi de ne işimiz var burada?"

"Bizim değil, senin... Kehanete göre Avalon'a açılan gizli geçit burada."

"Ah, gene mi şu kehanet saçmalığı!"

"Beni dinle Wulf!" diye çıkıştı Madam öfkeyle. "Kehanete ister inan ister inanma Mephisto o mühürlerin peşinde ve onları ele geçirinceye kadar da peşini bırakmayacaktır. Mühürleri elde ettiğinde ise ne sen ne de bir başka insanoğlu bir daha asla güvende olamayacak. Buna göz yumacak kadar vurdumduymaz olamazsın!"

Kenn bir müddet hiçbir şey söylemeden kısık gözlerle zenci kadını süzdü, Madam da bu bakışlara aynı sertlikle karşılık verdi. Reinfred ise bir köşede sessizce beklemeyi tercih etti.

"Mephisto seni bulacaktır, buna emin ol. Tıpkı yeri asla ama asla tespit edilemeyen evimde bile bulduğu gibi..."

Sonunda Kenn derin bir iç çekti ve "Peki neredeymiş bu lanet giriş?" diye sordu bezgince.

"Londra'nın batısında, Stonehenge Çemberi'nde..."

"Stonehenge... Başka neresi olabilirdi ki?" diye mırıldandı Kenn. "Peki, geçidi nasıl açıyorum ve orada ne yapmam gerekiyor."

"İşte bu cevap veremeyeceğim bir soru kaderi çizilmiş olan."

"Neden? Kapsama alanı dışında mıyız yoksa?"

Bir homurtu koyuveren Madam, Reinfred'e bir baş işareti yaptı. Gece Gözcüsü anladığını belirterek odanın uzak köşesine yürüdü ve yerde duran sırt çantasını alarak yavaşça Kenn'e fırlattı. Çantayı havada yakalayarak sırtına takan Kenn odadakilere son bir bakış attı ve "Eh, görüşürüz o halde. Yani umarım." dedi.

"Yolun açık olsun." dedi Madam.

"İyi şanslar Dışl... Kenn Wulf." dedi Reinfred. "Ve tekrar teşekkürler." diye devam etti el sıkışmak için elini uzatırken.

Bu harekete şaşıran Kenn uzatılan eli memnuniyetle kabul etti ve ikili dostça el sıkıştılar. Sonra Kenn gizli geçitten geçerek Londra'nın yağmurlu havasına merhaba dedi.

( Devam edecek... )

* Female Vampie art by aaronsimscompany
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #10 : 16 Haziran 2011, 18:56:21 »
Yine harika bir bölüm, yine çok etkileyici. Yalnızca bir eleştiride bulunmak istiyorum: şu mermilerin sonsuz olması konusu, biraz basit gibi olmuş. Daha iyi ne olabilirdi diye düşünüyorum, şarjörlü olsa daha da kötü olurdu, bilmiyorum. En iyi seçenek bu sınırsız olması sanırım.

Bir şey sormak istiyorum; Priest[*]kutsal savaşçı[/*]'i izledin mi? Geçen ay sinemalardaydı. Filmdeki vampirlerin hareketleri hikayendekiler gibiydi -buharlaşmaları ve insan şeklinde olmaları yoktu ama şu bir tavanda, bir sağ duvarda, bir sol duvarda falan, çok hızlı hareket etmeleri vardı-, oradaki vampir görüşü ilgimi çekmişti. Ama diğer yorumlardan anladığım kadarıyla bu daha önceden yazılmış bir hikaye. Benzemeleri kaderin hoş bir cilvesi olsa gerek.

Tek başına olduğunu varsayarsak diğer bölümler daha ilginç olacak gibi geliyor :)
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #11 : 17 Haziran 2011, 18:22:20 »
Teşekkür ederim. Beğendiysen ne mutlu bana. Mermilerinin sonsuz olması biraz klişe kaçmış olabilir ama en nihayetinde bunlar büyülü tabancalar ve büyü yoluyla şekil değiştirebilen mermiler atıyorlar. Eğer diğer türlü olsaydı Kenn sürekli yanında içleri ahşap, gümüş, peynir (ne?) mermileriyle dolu olan bir sürü şarjör taşımak zorunda kalacaktı. Böyle olmasını istemediğim için sonsuz olmaları yolunu seçtim. Priest adlı filmi izlemedim bu arada (Güzel miydi?) Yorumun için çok çok teşekkürler.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #12 : 17 Haziran 2011, 19:05:32 »
Aa karanlık bir hikaye sanırım bu. Dur okuyayım!
#rekt

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #13 : 17 Haziran 2011, 19:35:44 »
Sonunda okuyabildiğim için çok mutluyum!

Aksiyon sahnelerini yazmaktaki rahatlığına hayran olduğumu söylemeliyim. Ne fazla hızlı, ne aksaklık yaratacak kadar ağır, ne fazla süslü, ne fazla yalın... Öyle kararında anlatıyorsun ki her bir hareket sanki bir film izlermişcesine insanın gözünün önünde canlanıyor. Aksiyon sahneleri dışında kalan kısımlar da aynı şekilde elbette ama dediğim gibi, özellikle bir kaç saniyede gerçekleşen olayları kelimelere dökmekteki ustalığını alkışlamadan edemiyorum.

Kenn Wulf'un umursamaz tavırları ve iki adet 'havalı' tabanca kullanması (bir de resimdeki iki silahın sanırım Devil May Cry serisinden alınmış olması) bana Dante'yi hatırlattı. Her hareketinde ayrı bir ihtişam olmasına karşın en zorlu mücadelede bile rakibiyle alay edecek zaman bulabilen bir karakterin sevilmemesi mümkün müdür bilmiyorum. Aynı şekilde 'Madam' da Matrix filmindeki Kahin'i anımsamama sebep oldu. Ne var ki bu hikayenin orjinalliğini ve çekiciliğini etkilememiş.

Sınavlara girmeden önce bir doz aksiyon almak güzeldi. Eline sağlık mit. :)
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Kehanet
« Yanıtla #14 : 17 Haziran 2011, 20:58:22 »
Teşekkürler KoyuBeyaz. Şu "gözünün önünde canlandırabilme" olayını başarabilmek çok önemli benim için. Aksiyon dozu yüksek kitap ve çizgi-romanları vs. okurken hep bunu ararım. Kendi çizgi-romanlarımı çizerken de sürekli buna dikkat eder, çizgilerin birbirini takip etmesine çalışırdım :) Oradan geliyor sanırım bu...

Görseldeki tabancalar Ebony ve Ivory, evet... Yani Devil May Cry'da geçen silahlar. Yazı için resim ararken birdenbire çıktılar karşıma. "Neden olmasın?" dedim ben de. Çünkü senin de söylediğin gibi, alaycılık bakımında Kenn ve Dante benziyorlar bir bakıma. Gerçi yazarken aklımda yoktu ama bilinç altım kontolü ele almış olabilir :) Kahin ve Madam benzetmesi de güzel olmuş.

Okuduğun ve yorumladığın için teşekkürler. Sınavlarda da şimdiden başarılar!
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.