Kayıt Ol

Çamaşır Yıkayan Şövalye

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Çamaşır Yıkayan Şövalye
« : 22 Haziran 2011, 21:22:48 »
Okuyacağınız bu yazı Comic Fantasy (Komik Fantezi) türündedir.



Kötülerin uslu durmadığı zamanın birinde, adına Uzak Uzak Ülke* dedikleri bir yerde bir kahraman yaşardı. Saçları lav kızılı, gözleri okyanus mavisi ve kılıcı ölümün ta kendisiydi. Yardıma koşarken rüzgârları peşine takar, kılıcını savururken etrafa adalet dağıtırdı. Savaşın şiddeti saçlarını kızıl dalgalar halinde savurur, emrindeki adamları güzelliğine hayran olurdu.

Ancak her cesur kahramanın bir de en az onun kadar azılı bir baş düşmanı olur ya, bu kahramanımızın da bir baş düşmanı olmazsa olmazdı. Kader onu yalnız bırakmadı ve ona ortalığı karıştırmaya meraklı, hınzır kötülerin en güçlü büyücüsünü sundu. Adaletin kızıl şafağının karşısına, gecenin kuzguni siyah karanlığını koydu hayat ve onlar yıllar boyunca savaştı durdu.

Gerçek hayat, savaş değildi oysaki. Ne zaman ki savaş bitti ve huzur geldi, işte o zaman kader son gösterisini sergiledi: gerçekleri. Masallar ve destanlar tozlu raflara kaldırılırken, kılıçlar ve asalar ketenlere sarılıp dolapların üzerlerine saklandı. Onlara uzatılan küçük eller tahta kaşıklarla uzaklaştırıldı, terliklerle kovalandı. Tüm bunlar olurken de, efsaneler bile ait oldukları yere döndüler. Erkekler tarlalara, kadınlar ev işlerine… Savaş meydanlarının sembolleri, ister iyi olsun ister kötü, sıradan hayatın tozu toprağı içinde bir hayat kavgasına girişti. Artık göğüs göğüse çarpışan yiğitler yerine, üç beş kuruş kazanmaya bakan sıradan kişilerdi onlar. Ve işte bunlardan biri olan atan kızıl şafağın, umudun, cesaretin ve güzelliğin temsili, kadınların idolü ve erkeklerin hayallerinin kadını Sonja Kızılşafak da teklifleri değerlendirdi. Ama o, ne kralın oğlunu seçip tahta çıkacak varisler vermeyi seçti ne de zengin lordların şımarık oğullarına katlanabildi. Onun kalbinde yatan, en az kendisi kadar büyük bir efsaneydi ve o, onun kadını oldu.

Zaman geçti, yıllar annelerinin eteğinin etrafında fır dönen çocuklar gibi birbirini kovaladı. Ancak, muzır kötüler yerinde durmadı ve bir kez daha Uzak Uzak Ülke’nin kahramanlara ihtiyacı oldu.

Sonja Kızılşafak ve kocası Caraborn* halktan ve gürültüden uzak yaşamak için seçtikleri dağın tepesinin, birkaç gün sonra Sonja’nın baş düşmanı olan Kittyn ve yeni kocası (kendisi aynı kocayla fazla zaman geçirmiyordu), herkesin korkulu rüyası Kumandan Morgothius* ile istila edilmesi sonucu aradıkları huzuru bulamamışlardı. Önce çıkan büyük kavgayla her iki taraf da birbirini oradan sürmek istese de -tıpkı savaşta olduğu gib- birbirine denk güçleri yüzünden yenişemediler ve her iki taraf da birbirleriyle yaşamayı kabul etti. Eh, elbette Kittyn ve Morgothius rahat durmadı ve Sonja ile Caraborn'un evine türlü haşaratları musallat edip, çatılarını havaya uçurup, keçilerini köye kadar kaçırtmışlardı. Ama komşular arası kavgalar her yerde olan şeylerdi; bunlarınkinin boyutu farklı olsa da.

İşte o hızla akan, pervasız zaman içerisinde her iki taraf da çoluk çocuğa karıştı ve yavaş yavaş savaşçılıktan uzaklaşarak sıradan birer insan olmaya başladılar. Caraborn göbek bağladı, Sonja'nın doğruduğu 4 çocuk yüzünden kalçaları genişledi. Kittyn ise doğurduğu 5 çocukla adeta bir yarım dünya olmuştu. Morgothius aralarında en şanslısıydı. Çapa yapmaktan aşınan elleri dışında pek bir değişikliği yoktu. Tamam, belki biraz daha fazlası vardı ama insan çocuğunu kusurlarını görmezden gelmeli, öyle değil mi? Karısı ve kendisi kadar kötü yürekli olan çocukları yüzünden, oturduğu koltukta patlayan ufak bir patlayıcı sayesinde artık oturamıyordu.  Ama bunların hiçbiri önemli değildi, kötülük yeniden yükseliyordu ve her iki taraf da yeniden kozlarını paylaşmak için arenaya inecekti.

Nefes nefese bir ulak hızla çiftliğin kapısını savurdu ve koşarak kapıyı çaldı. Ardı kesilmeyen vuruşlarının sonucunda, gözlerini ovuşturan bir çocuk açtı kapıyı.

"Öfff, ne var?" diye sordu. Uykusu bölünmüştü ve bu yüzden ağladı ağlayacak bir haldeydi. Alt dudağı sarkıyordu.

"Ah, siz Sonja Kızılşafak ve Caraborn'un oğlu olmalısınız! Anneniz ya da babanız burada mı? Çok ama çok önemli haberlerim var." dedi kendisi de heyecandan yerinde duramayarak.

"Bir saniye."dedi çocuk esneyerek ve çıplak ayaklarla evin arkasına gitti.

"Anneeeeeee! Geeeeel!" diye seslendi, ciğerlerindeki tüm sesle.

Ulak, üstünü başını düzelterek, hazır ola geçti. Çok heyecanlıydı. Az sonra, adını çok duyduğu ve erkeklerin kalbinin sahibi Sonja ile yüz yüze gelecekti. Evin köşesini bir kadın döndü ve…işte oradaydı.

"Sana kaç kere bağırma dedim! Biz sana hiç terbiye veremedik mi! İçeri gir, içeri!" dedi geniş kalçalı, kızıl saçları beline kadar gelen ve gözlerinin altı uykusuzluktan çökmüş bir kadın.

Kadın, ulağın beklediği gibi değildi. Ulak hayal kırıklığına uğramıştı. Karşısında, koca göğüslü, basenleri epey genişlemiş, kolları tombullaşmış bir kadın duruyordu. Ama yine de yüz hatlarında keskin bir dik duruşun izleri vardı. Belki de o kadar da değişmemişti…

"Hanımım! Ulu Kızıl Sonja! Size kralımızdan acil haberler getirdim!" dedi ulak gösterişli bir reverans yaparken.

"Bana bak çocuk, seni bir ayağımın altına alırım, aklın şaşar!" diye ani bir öfkeyle kızıl kızıl parıldadı Sonja.

"Ö-özür dilerim hanımım. Bir kusurum mu oldu?"

"Yahu kim bu Kızıl Sonja?! Bana savaş meydanlarında bile Kızıl Sonja denmedi! Siz muhallebi çocukları orda burada okuduğunuz karakterleri gerçek hayata uyarlamaya çalışıyorsunuz! Hayır efendim, benim adım Kızıl Sonja değil! Kimse o taklitçi zilli, gördüğüm yerde bacaklarını kıracağım zaten!"

"Öhöm…Kusuruma bakmayın değerli savaşçı Sonja. Bu ara herkes sizi öyle tanıyor da… Ama mühim değil!
Size çok önemli haberlerim var. Kralımız acilen sizi çağırıyor. Diyor ki..."

"Gel, ben de çamaşır yıkıyordum. Orada anlatmaya devam edersin."

Ulak itaat etti ve kadınla evin arkasına geçti. Geniş bir bahçede, yerde bir sepet dolusu çamaşır ve bir leğenin içinde ıslak giysiler vardı. Kadın çamaşırları çitilemeye başladı ve devam etmesi için ulağa işaret etti.

"Dedim gibi, kralımız diyor ki..." ama sözleri yarıda kaldı. Bir anda yoktan var olmuş gibi fırlayan çocukların bağırışlarıyla sesi bastırıldı. Çocuklar koşarak annelerinin etrafında döndü ve ayaklarıyla yıkanan çamaşırları şapırdattı. Annelerinin onları terlikle kovalamasından kaçarlarken bile gülüyorlardı.

"Sizi gidi Kittyn'ın çocukları! Ben böyle çocuk doğurmuş olmam! Tanrı bilir, o kedi suratlı Kittyn ve kocası olacak o domuzun oyunuydunuz siz!"

Çocuklar hiçbir şey demeden neşeyle kaçıştılar.

Kadın sakinleşti ve bu defa yıkadığı çamaşıları asmaya başladı.

"Hanımım dediğim gibi…"

"Aman neyse, az laf çok iş. Şimdi şu çamaşırları uzat, o sırada anlatmaya devam et." dedi.

Ulak denileni yaptı ve çamaşırları bir bir uzatmaya başladı.

"Ulu Sonja, kralımız sizi ve eşiniz Efsane Caraborn’u acilen çağırıyor. Karanlık yeniden yükseliyor ve..."
Ama sözleri yine yarıda kalmıştı. Bir çığlıkla karşı evden çırıl çıplak bir erkek çocuk fırladı ve hemen arkasından, kuzgun siyahı saçlı, aşırı şişman bir kadın, paytak paytak koşarak elinde bir sopayla onun peşinden fırladı.

"Seni gidi arsız velet! Seni yakaladığımda dilini koparıp şeytanlara yem edeceğim!" diye bağırıyordu. Çocuk ise bu sözler zerre umurunda değil şekilde, çıplak bir biçimde zıplıyor ve kadına dil çıkarıyordu. Duruma bakarak annesi olduğunu anladığı kadın, çocuğu kovalaya dursun, çocuk çıplak biçimde Sonja’nın bahçesine atladı ve Sonja panikle yanındaki kızının gözlerini kapadı.

"Terbiyesiz!" diye bağırdı şok içinde. Çocuk ise şımarıkça sırıtıyordu.

"Bana bak kızıl, sen kimin çocuğuna terbiyesiz diyorsun! O bugüne bugün iki efsanenin oğlu! Geleceğin karanlık güçlerinin lideri!" Kittyn, elini beline koymuş tehditkâr bir biçimde Sonja'ya bakıyordu.Sonja da aynı tehditkar bakışlarla karşılık verdi. Şimdi iki ezeli düşman birbirlerini tartıyordu. Ulak, bir an onları savaş meydanındaki halleriyle hayal etti. Belinde kılıcıyla biçimli vücudu ve kızıl saçları eşliğinde güzel Sonja, karşısında ise akılları baştan alan gülümsemesi ve çekiciliğiyle kara yürekli Kittyn. Ama ulak olumsuz anlamda başını salladı. Şimdi ise hamlaşmış iki ev kadınından başka bir şeyler değillerdi.

"Hadi orda Kitty*! Sen önce anne ol da çocuklarına biraz terbiye öğret. Hah! Kime diyorum ki! Gel pisi pisi pisi!"

Ulak güldü. Sonja yıllar önce de Kittyn'ı böyle sinir ederdi. En azından ona anlatılan hikayeler bu yöndeydi.

"Hiii! Kızıl fahişe! Morgothius! Çabuk buraya gel ve şu kadına dersini ver!"

"Caraborn! Buraya gel! Komşularımız olacak iki iblis yine bize saldırmaya karar verdi."

Morgothius'un homurdanması ve küfürleri dışında bir şey duyulmadı. Anlaşılan kalkıp gelmek için zahmet etmeyecekti. Ama Caraborn geldi.

"Ne oldu hayatım?" diyen o güçlü, tok ve sevecen sesi duyan ulak, elleri titreyerek arkasını döndü ve onu gördü. Güçlü, boylu poslu Caraborn... Şimdi ise biri bacağını var gücüyle çeken, diğeri ise omzundan sarkan iki erkek çocuk tarafından alt edilmeye çalışan göbekli bir adamdan başka bir şey değildi.

"Sen bittin soyu bozuk! Şimdi diz çök ve merhamet dilen!" diye bağırdı babasının bacağını çekmeye çalışan ama hiçbir ilerleme kaydedemeyen çocuk. Ondan daha küçük kardeşi ise, babasıyla güreşmeyi bırakmış onun omzundan sarkarak kendi kendine eğleniyordu.

"O nasıl laf öyle! Bir daha böyle konuşursan ağzına biber sürerim!"

"Ama anne! Sen de hiç savaşçılık oynatmıyorsun bize!"

Caraborn bacağını çekiştiren oğluna göbeğini hoplatarak güldü.

"Eh bir gün bizi çağırdıkları gibi sizi de çağıracaklar. O zaman 'savaşçılık' oynamak için çok vaktin olacak."

Konun savaştan açıldığını fark eden ulak hemen atıldı.

"Ah, efendim! Ben de bunun için buradayım! Yüce kralımız sizi ve eşinizi acilen saraya çağırıyor. Dedi ki, karanlık yeniden yükseliyor ve sizin gibi kahramanlara ihtiyaç var!"

Ulak derin bir nefes verdi. Sonunda tüm haberi söyleyebilmişti. Caraborn ise onu ilk defa fark etmiş gibi ulağa baktı ve geniş bir gülümsemeyle göbeğini hoplatarak kahkaha attı.

"Ne biçim bir ülke burası yahu, bizden sonra hiç mi kahraman çıkmadı?"

"Ama efendim siz..."

Kittyn’ın zehirli sesi çınladı ansızın.

"Hah! Bu salak ülke yine bu tiplerden mi medet umuyor! Bir kez daha yenilmeye mahkûmsunuz!" dedi bilmiş bir tavırla. Bu esnada, tekrardan komşu bahçede ortaya çıkan çıplak oğlunu görünce, ansızın yaptığı bir büyüyle onu bacaklarından yakaladı ve ellerinden fışkıran örümcek ağıyla kapana kıstırdı.

"Seni çağıran bile yok Pisi pisi!" dedi Sonja ve lafı uzatmadan ulağa döndü.

"Ne zaman gitmemiz gerekiyor?"

Ama Kittyn pes etmemişti.

"Beni de çağırmaya gelecekler! Muhtemelen yolu bulamadılar. Böyle hatalar hep olur." dedi başını yana çevirerek ve hışımla evine girdi. Eve girerken, örümcek ağına hapsettiği ve şu anda tepinerek ağlayan oğlunu da büyülü eliyle peşinden sürükledi. Ama herkes biliyordu ki, kötüler çabuk unuturdu. Muhtemelen kimse o ikisini hatırlamıyordu bile.

"Mümkün olan en kısa zamanda hanımım." dedi Ulak hevesle.

"Eh, yapacak bir şey yok. Rolf, dolabın üzerinden baltamı getir! Ryan,yatağın altından annenin kılıcını getir. Savaşa gidiyoruz!"

Bütün çocuklar sevinçle zıp zıp zıplarken, Sonja ve Caraborn onları da peşlerine takarak yola çıktı.


*Uzak Uzak Ülke: Shrek animasyonundaki aynı adlı, masal kahramanlarının yaşadığı ülke.
*Sonja: Bir çizgiroman karakteri olan Kızıl Sonja'ya (Red Sonja) göndermedir. Resmi
*Caraborn: Ejderhamızrağı'ndaki Caramon'a göndermedir. Ayrıca, İkizleri Zamanı'nı okuyanlar bilir ki;                
Spoiler: Göster
Caramon o kitapta epey bir göbekli hale geliyordu.

*Kitty: İngilizcede "kedicik" anlamına gelmektedir.
*Morgothius: Orta Dünya'daki Morgoth'a göndermedir.

Ulak fikrini verdiği için mit'e çok teşekkürler.

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #1 : 23 Haziran 2011, 00:34:34 »
Güzel bir girizgâhın ardından hızlı bir başlangıç… Masalsı kokuyu ciğerlerimde hissetmekte güçlük çekmedim diyebilirim.

Alıntı
“… her iki taraf da birbirini oradan sürmek istese de, tıpkı savaşta olduğu gibi, birbirine denk güçleri yüzünden yenişemediler ve her iki taraf da birbirleri ile yaşamayı kabul etti.”

Böyle uzun cümlelerde kelime tekrarının çok kulak tırmaladığına inanıyorum. Kelimenin de ötesinde bu durum kelimeler olunca iş biraz daha ciddiye biniyor gibi. Bir de “birbirleri ile yaşamak” yerine “birlikte yaşamak” daha doğru olabilirdi sanki.

Alıntı
“… haşaratları musallat edip, çatılarını havaya uçurup, keçilerini köye kadar kaçırtmışlardı.”

Zarf fiillerden sonra virgül kullanmamalı. Yanlış.

Şu delikanlıların ‘savaşçı yapılarını kaybetmeleri’ bana Uygur Türklerini anımsattı. Hoş bir çağrışım. :D

Alıntı
“… Hayır efendim, benim adım Kızıl Sonja değil! Kimse o taklitçi zilli, gördüğüm yerde bacaklarını kıracağım zaten!"

İşte bu tam bir Hazal Çamur repliği! :D Ürpermedim dersem yalan olur.

Alıntı
“Çocuklar koşarak annelerinin etrafında döndü, ve ayakları ile yıkanan çamaşırları şapırdattı.”

Şimdi bağlaçtan önce virgül olmuş mu hiç?

Alıntı
"Hiii! Kızıl fahişe! Morgothius! Çabuk buraya gel ve şu kadına dersini ver!"

"Caraborn! Buraya gel! Komşularımız olacak iki iblis yine bize saldırmaya karar verdi."

Ahahaha. Her çeşit dişi karaktere şirretlik ekleyebilirim, diyorsun yani. :P Güzeldi bu.

Daha genel bir yoruma gelirsek... :P

Bu tarz eserlere ihtiyacımız var toplum olarak. Hayatın bıkkınlığını bazen sadece böyle havadan sudanmış gibi görünen, ama okudukça hem atmosferiyle sizi ele geçiren hem de aklınızı gündelik zımbırtılardan uzaklaştıran bir edebiyatın bulunması umut verici.

Akıcı bir dille, her karaktere kendinden bir şeyler katarak verdiğin öykü benim çok hoşuma gitti. Yukarıda sık yapılan yanlışlardan birisine (zarf fiil - virgül) dikkat çekmek istedim. Bunun dışında kabul edilebilir klavye sürçmeleri de vardı tabii. Belki son bir gözden geçirme, eseri kusursuza yaklaştırabilir.

Ama bu öykü için yapacağım en olumsuz yorum şu olurdu sanırım: Keşke göndermeleri izah etmeseydin. O yapıtlardan haberdar olan kişiler, zaten okurken net bir şekilde fark edebilirdi bunları. Haberdar olmayanlar içinse yine bir şey değişmeyecekti. Bence biraz tadını baltalamış, bu tarz şeyleri okurken onları kendim keşfetmek bana daha çok zevk verir. Böyle bir izah, düş payını en aza indiriyor çünkü. Ama olsun. Yazarın kendi tercihi sonuçta. :)

Umarım o elindekini indirirsin. Bunu konuşabiliriz, biliyorsun. Birkaç olumsuz yorumda bulundum diye beni kırbaçlaman gerekmiyor.  :hemk Kaldı ki hikâyenin artıları, eksilerini rahatlıkla gömecek boyuttaydı. Sen çok ısrar ettin diye birkaç tanesini gün yüzüne çıkarttım sadece. Tamamen masumum.

Kalemine sağlık Hazal! 'Seni' yeniden okumak çok güzeldi!

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #2 : 23 Haziran 2011, 00:40:19 »
Çok güzel olmuş :) Bu fikri bana açıkladığında ortaya çok iyi bir şey çıkacağını anlamıştım zaten. Araya kattığın ufak göndermeler işin tuzu biberi olmuş. Çocukları ve onların yaramazlıklarını da çok iyi kaleme aldığını düşünüyorum. Caraborn'un haline çok güldüm. Bacağındaki ve omuzlarındaki çocuklar falan... :)

Ulak çamaşır asarken bir an elinde bir sütyen ya da külotla kalakalacağını düşünmeden edemedim :) Kim bilir, belki de kibarlığından söyleyememiştir.

Kalemine sağlık ve ben teşekkür ederim.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #3 : 23 Haziran 2011, 00:46:20 »
@Darly Opus;

Öncelikle eleştirilerin sonra da beğenilerin için teşekkür ederim. Gelelim cevaplara :). (kırbaç yok elimde?)

Virgüller konusunda çok haklısın. Ona bir çare bulmam gerekiyor, ancak sorun şu ki bu ara feci derecede üşengecim. Ama bu haklılığına gölge düşüremez. Dikkat edeceğim :).
Uzun cümlelerde kelime tekraı yapmamaya özen gösteririm normalde, o bahsettiğin cümledeki gözümden kaçmış. Daha doğrusu, ona geri dönmeyi unutmuşum -_-'.

Göndermeleri izah etme konusunda ise, aslında ben de bunlar söylenmesin ben fark edeyim derim. Ancak bu hikayede herkesin bir şeyleri yakalamasını istediğim için açıklamaları koydum. Onları görmezden gel yahu :D. Onlar yokmuş meğersem ^^. Mesela Red Sonja'yı kaç kişi biliyor?

Seni de uzun bir aradan sonra hikayeleri okurken/yorumlarken görmek pek bir hoş oldu doğrusu. Hikayelerde buluşalım u_u. Teşekkür ederim :).


Çok güzel olmuş :) Bu fikri bana açıkladığında ortaya çok iyi bir şey çıkacağını anlamıştım zaten. Araya kattığın ufak göndermeler işin tuzu biberi olmuş. Çocukları ve onların yaramazlıklarını da çok iyi kaleme aldığını düşünüyorum. Caraborn'un haline çok güldüm. Bacağındaki ve omuzlarındaki çocuklar falan... :)

Ulak çamaşır asarken bir an elinde bir sütyen ya da külotla kalakalacağını düşünmeden edemedim :) Kim bilir, belki de kibarlığından söyleyememiştir.

Kalemine sağlık ve ben teşekkür ederim.

Ulağın o durumu aklıma gelmedi ya. Yapsaymışım dedim bir an. Beğenmenden ve eğlenmenden ötürü çok mutlu oldum :). Bu hikayeye daha da uzayacaktı ama, kısa hikaye yazayım derken nerelere geldim, diyerek bu şekilde toplardım ^^.

Ve Caraborn, onu o hali ile yazarken kafamın içinde çok net gördüm desem yeridir ;D. Yazması en zevkli yerlerden biriydi doğrusu.

Teşekkürler, yorumun ve beğenilerin için :).

Çevrimdışı Wanderer

  • ****
  • 1501
  • Rom: 28
  • Uzun günler ve hoş geceler dilerim.
    • Profili Görüntüle
    • Blog Sayfam - Yolsuz Yolcu
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #4 : 23 Haziran 2011, 00:57:13 »
Harika olmuş yahu! Ellerine sağlık, epey güldüm. :D

Ulağın yüz ifadelerini, düşüncelerini o kadar iyi anladım ki... Ulak adeta küçükken, annemin beni komşuya gönderdiği zaman yaşadığım şeyleri yaşamış.

Kahramanların sonunun nasıl olduğu hep merak konusudur, işleni biçimlerini hep sevmişimdir, ister komedi olsun ister hazin bir son olsun. Nasıl başladığını okuduğumuz maceraların kahramanları, sonunda nasıl bir hal alıyor bilmek veya bunun üzerine düşünmek zevk verici oluyor.

Bu arada, The Incredibles isimli animasyon filmi aklıma getirdi öykün. :)
May the force, be with you.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #5 : 23 Haziran 2011, 01:01:12 »
Teşekkürler Wanderer :). Güldürebildiğime sevindim ^^.

Ulağın hali, herhalde "komşu teyzeler"in konuşmalarına maruz kalan pek çokları için tanıdıktır. Onu düşünerek yazdım doğrusu.

The Incredibles için ise, inanır mısın yazıyı bitirdim, aradan yarım saat geçti ve yarım saat sonra "aaa bir dakika!bu buna benzedi yahu!" dedim kendi kendime :D.

Tekrar teşekkürler :).

Çevrimdışı magicalbronze

  • *
  • 4075
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #6 : 23 Haziran 2011, 12:53:29 »
Her şey bir yana, başlığı cuk oturmuş hikayeye, insan gülmeden edemiyor!

Kurgunun akıcılığı, absürdlük, komedi, şanlı şövalyelerin, korkunç kötülerin sonunun böyle olması acayip eğlendirici olmuş. Hele de bunu güzel ve akıcı bir dille anlatınca tadından yenmez olmuş. Göndermeler ve bilinen bazı karakterlere atıfta bulunma ise cabası!

Ellerinize sağlık efem, DarLy'nin belirttiği "Bu türden yazılara ihtiyacımız var." düşüncesine de aynen katılıyorum. Amras'tan da bu tarz bir hikaye okumuştuk zamanında [*]devamı gelmemişti[/*] [*]topu göğüste yumuşatıp pas atmak[/*], umarım daha fazla görürüz. :)
"Her neyse sahip olunan, doğar ve ölür.
Bu nefsi müziğin içinde sıkışmış herkes
İhmal eder ölümsüz aklın harikalarını."
- William Butler Yeats, "Sailing to Byzantium "

Çevrimdışı Amras Ringeril

  • ******
  • 2483
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #7 : 23 Haziran 2011, 13:19:50 »
Göndermeleri açıklama konusundaki hoşnutsuzluğumu belirtsem mi belirtmesem mi diye epey kararsız kalmıştım ama neyse ki DarLy belirtmiş, ben de ona katıldığımı söyleyeyim o zaman.

Her şeyi geçersek benim en beğendiğim şey, naif masalsı edebi dil. Bunu iyi başarıyorsun daha önceden de görmüştük. [*]Deli ve Ejderha[/*]
try again fail again fail better

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #8 : 23 Haziran 2011, 16:01:44 »
Her şey bir yana, başlığı cuk oturmuş hikayeye, insan gülmeden edemiyor!

Kurgunun akıcılığı, absürdlük, komedi, şanlı şövalyelerin, korkunç kötülerin sonunun böyle olması acayip eğlendirici olmuş. Hele de bunu güzel ve akıcı bir dille anlatınca tadından yenmez olmuş. Göndermeler ve bilinen bazı karakterlere atıfta bulunma ise cabası!

Ellerinize sağlık efem, DarLy'nin belirttiği "Bu türden yazılara ihtiyacımız var." düşüncesine de aynen katılıyorum. Amras'tan da bu tarz bir hikaye okumuştuk zamanında [*]devamı gelmemişti[/*] [*]topu göğüste yumuşatıp pas atmak[/*], umarım daha fazla görürüz. :)

Zaman bulup okuduğun için çok teşekkür ederim ^^. Ayrıca, dediğin gibi eğlenceliyse, eh o zaman ben de pek bir keyiflendim :D.

Bu türden yazıları biz İhsan abi'de gördük bol bol ama, bu defa da ben atayım dedim. (Yalan! Kıskandım!)

Neydim değil, ne oldum demeli! Bugün kahramanken yarın ev kadını/ev erkeği olabiliyor insan u_u.
Sağol Hakancım :).

Göndermeleri açıklama konusundaki hoşnutsuzluğumu belirtsem mi belirtmesem mi diye epey kararsız kalmıştım ama neyse ki DarLy belirtmiş, ben de ona katıldığımı söyleyeyim o zaman.

Her şeyi geçersek benim en beğendiğim şey, naif masalsı edebi dil. Bunu iyi başarıyorsun daha önceden de görmüştük. [*]Deli ve Ejderha[/*]

Darly'e verdiğim cevabı sana da vereyim:

Alıntı
Göndermeleri izah etme konusunda ise, aslında ben de bunlar söylenmesin ben fark edeyim derim. Ancak bu hikayede herkesin bir şeyleri yakalamasını istediğim için açıklamaları koydum. Onları görmezden gel yahu Cheesy. Onlar yokmuş meğersem ^^. Mesela Red Sonja'yı kaç kişi biliyor?

Yani bu konuda sizi haksız bulmuyorum. Sadece, herkes anlasın istedim :). Kimse bilmese bile, sonunda bir "Buymuş!" desin gibi bir amacım vardı.

O değil de, seni uzun zaman sonra yorum yaparken, hele de benim hikayeme yorum yaparken görmekten ötürü çok mutluyum :). Az bir eleştiri almışım senden, eh daha da sevindim doğrusu :). Umarım yakın zamanda senden de bu tarz yazılar görürüz.

Teşekkür ederim.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #9 : 23 Haziran 2011, 22:43:47 »
Hikayeyi okumaya başladım daha birkaç cümle geçmişti ki doğru kelime seçimleri ve tam da alıntı yaptığın Shrek'deki anlatıcının tarzında bir anlatım ile karşılaştım. Normalde anlatanın tarafsız,duygusuz ve tekdüze anlatımı ile karşılaşır, hatta espirileri bile tarafsız dinleriz. Bunun yerine hikayeyi anlatanın bile yorumları bulunan bol diyaloglu -ki diyaloğu bol tutmak biraz zordur- bir hikaye okudum. Oldukça hoşuma gitti. Sadece bu çamaşır asıp tam bir anne gibi konuşan Yabancı isimli kadının bazı Türkvari espirileri yapması garibime gitti o kadar. Ama o da olmadan olmazdı tabi. Göndermeleri yerinde, karakterleri yerinde bir hikaye olmuş.

Tek eleştirim hikayenin bittiği yere olacak. Kötüler çabuk unutulur gibi bir sözün arkasından bir 'SON' yazısı görsek çok hoş olabilirdi. Çarpıcı birşeylerle bitmesini bekledim. Ya da tam yola çıkacaklarken belleri tutulabilir, biri kalp krizi geçirebilirdi vs vs. Ama bu haliyle bitince eksik gibi durmuş. Ha devamı gelecekse orası ayrı ama gelmeyecekse sonu biraz beni tatmin etmedi :)

Ellerine sağlık büyük keyifle okudum (Tüm gün bunu okumaya çalıştım anca vakit buldum)

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #10 : 23 Haziran 2011, 23:59:19 »
Tarafsız bir biçimde anlatsaydım, herhalde ben de yazarken bu kadar keyif alamazdım :).

Eleştirine gelecek olursak:
Aslında "kötüler çabuk unutulur" gibi bir sözden sonra da bitebilirdi, doğru. Ama benim aklımdaki etkileyici bitiş "bir zamanlar bir kadın ve bir erkek omuz omuza çarpışırken şimdi aynı ikili yanlarında çoluk çocukları ile yine savaş meydanına koşuyor!" gibi bir çağrışım yapmaktı. Bu bakımdan sonu eleştiriye açık, kabul ediyorum :). Hatta sanki devamı gelecekmiş gibi de duruyor. Devamını yazmayı düşünmüyorum açıkçası. Bu böyle tadında kalsın diye düşündüm :). Ama sonu konusunda, haklısın.

Bunların yanı sıra, bu hoş övgülerinden ötürü de çok teşekkür ederim. Keyifli bir okuyuş sağlama amacıma ulaşmışım demek ki ^^.

Yorumunu eksik etmediğin için ve özellikle hikayemi okumak için sarf ettiğin çabadan ötürü minnettarım ^^.


Çevrimdışı Berre

  • ****
  • 1340
  • Rom: 34
  • Güle güle fermuar!
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #11 : 26 Haziran 2011, 16:21:13 »
Laf kalabalığı yapmadan önce sana tebriklerimi sunmak istiyorum ablacım. Nitekim böylesine komik ve bir bakıma tamamen hayatın içinden bir yazı yazmak her yiğidin harcı değil.

Bu yazı, her ne kadar fantazyanın içinden yazmış olduğun bir yazı olsada bana kalırsa bir o kadar da gerçek bir yazı. Toplum içindeki bireylerin zamana karşı nasıl yenildiklerini oldukça neşeli bir biçimde anlatmışsın. Yalnız ben kahramanlarımızın kahramanlık yıllarının biraz daha detaylı bir biçimde anlatılmasını yeğlerdim. Sonja ile Kittyn'ı önce savaş meydanında görüp ardından mahalle kavgalarını izleseydik daha eğlenceli olurdu. Tabii aynısı Caraborn içinde geçerli. Onunda savaştaki cengaverliklerinden bir parça okuma fırsatımız olsaydı...

Bunun yanı sıra ilk okuyuşumda ne anlama geldiğini tam olarak anlayamadığım bazı cümleler oldu. Ama bu ben ve aklım arasındaki garip bağdan kaynaklanan bir bozuklukta olabilir ^^

Alıntı
"Ne biçim bir ülke burası yahu, bizden sonra hiç mi kahraman çıkmadı?"

Ve yukarıda alıntılamış olduğum şu söz en beğendiğim sözlerden oldu. Hikayenin gidişatına uygun olmasının haricinde bu sözle olaya başka bir bakış açısı getirilmiş. Bende Caraborn gibi burada sorgulamadan edemedim; gerçekten koca ülkede başka hiç mi kahraman çıkmadı diye. Velhasılı güçlü bir cümle olmuş.

Sözün kısası oldukça zevkli bir yazı okuttun bizlere. Umarım şu an bizi kırbacıyla tehdit eden yüce matronun -ki bu sen oluyorsun- sonu da böyle olmaz >:D He? Ne dersin? :D

Çevrimdışı Black Helen

  • ***
  • 782
  • Rom: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #12 : 26 Haziran 2011, 17:37:59 »
Açıkçası, söylemem gerekirse ilk defa bu tarzda kara mizah/ fantastik diyebileceğim bir yazı okudum. Genelde herkesin dediği gibi de oldukça eğlendiren ve biraz da "Ya sonra ne oldu?" meselesini düşündüren bir yazıydı benim için. Bunu da oldukça beğendiğim masalsı bir üslupla kaleme alman da ayrı bir tattı Hazal Abla.

Bunun dışında başarılı her eserde olduğu gibi küçük ayrıntılarda problemler yaşayan bir insanım. Mesela şöyle bir şey vardı:

"Beni de çağırmaya gelecekler! Muhtemelen yolu bulamadılar. Böyle hatalar hep olur."

Bu Kitty'cik kötü bir arkadaşımızdı, niye onu çağırsınlar ki? Ha tabi, kötü güçler de çağırıyor olabilir orası ayrı. Da pek anlayamadım o kısmı.

Bütün bunların dışında göndermelerle, dialoglarla, karakterleriyle gerçekten çok hoştu. Tekrar tebrik ediyor ve ellerine sağlık diyorum. :)
Spoiler: Göster

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #13 : 26 Haziran 2011, 18:06:19 »
@berre;

Böyle irdeleyici ve hayatın içinden durumlarla bağdaştıran, hatta felsefik  denebilecek güzel yorumun için teşekkür ederim :). Her bir noktayı tek tek irdelemiş ve hikayeyi enine boyuna tartmışsın.

Geçmişlerini neden daha detaylı anlatmama durumuna gelince, şöyle ki dünden çok bugünkü hallerini anlatmak istediğim için bu şekilde yaptım. Eğer geçmişlerine biraz daha eğilseydim (Caraborn'un savaşçılığı gibi) bu defa tek bölüm değil birkaç bölümlük bir şey çıkardı ortaya :D. Durduramazdım kendimi ^^. o yüzden elimden geldiğince tadında bırakmaya çalıştım :). Ama sen böyle takdir ettiysen sen de haklısın.

Benim sonum senin elinden olacak, hissediyorum :P. Tahtımdan devririp yerime geçeceksin, her fırsatta niyetini dile getiriyorsun zaten. Ben sana böyle mi öğrettim? Azıcık sinsi ol, çaktırma herkesin içinde planlarını :D,sonra gel devir.
O değil de yarın bir gün etrafımda 4-5 çocuk ile foruma geliyormuşum, ahahaha.

Tekradan bu güzel yorumun ve beğenilerin/eleştirilerin için çok teşekkürler ^^.

@Black Helen;

Senden bir beğeni almak beni çok mutlu etti :). Masal tarzında başarılı hikayeler yazan birinin böyle düşünmesi benim için önemli. (Yorum yazmıyor olabilirim ama okuyorum u_u)

"Ya sonra ne oldu?" dedirttim ben herkese değil mi :)? Sen bile böyle demişsin yahu, bana yeni bölüm yazdıracaksınız en sonunda :). Ama daha önce Malkavian'a dediğim gibi, kabul ediyorum sonu havada kaldı gibi oldu. Ancak benim anlatmak istediğim oraya kadar olan kısımdı. ine aynı ülke aynı kahramanlara ihtiyaç duydu ve onlar da bu defa topyekün, ailecek savaşa gitti gibi bir şey düşünüyordum hep.

Alıntıladığın cümle için de durum aynen dediğin gibi. Nasıl ki  iyiler çağırrılıyorsa kendini kanıtlamış kötüler de çağırılıyor. Sonuçta onların da iyi savaşçılara ihtiyacı var. Ama Kittyn ve Morgothius'un çağırılmama nedenleri ortada tabii :). Biri bir yarım dünya kıvamına gelmişken diğeri koltuğa bile oturamayacak durumda. Ayrıca, pek ala unutulup daha yeni gelenleri tercih etme durumu da söz konusu.
Kısacası, kötüler de eskileri çağırıyor yardım etmeleri için ancak onlar çok eskiye gitmeyip daha yenileri tercih ediyor diyebiliriz. Umarım açıklayabilmişimdir ^^.

Bu hoş yorumun ve eleştirilerin için çok teşekkür ederim tekrardan :). Eğlenceli vakit geçirdiğini umuyorum :)

Çevrimdışı LordKunduz

  • **
  • 82
  • Rom: -2
  • Bazen bende kara kule mi bulmak istiyorum!
    • Profili Görüntüle
    • Facebook adresi
Ynt: Çamaşır Yıkayan Şövalye
« Yanıtla #14 : 13 Temmuz 2011, 21:10:01 »
ha ki ko ko....Çok komik olmuş ellerine sağlık adminim :)
TO LIVE IS TO DIE