Kayıt Ol

Bazı Temel Sorular ve Cevapları

Çevrimdışı Dúrgonath

  • ***
  • 680
  • Rom: 13
    • Profili Görüntüle
Bazı Temel Sorular ve Cevapları
« : 07 Temmuz 2011, 18:11:47 »
Yeraltı Edebiyatı Nedir?

  Yurt dışında “transgresyonel kurgu” başlığı altında alınan edebiyat eserlerinin ülkemizde kabul gören anılış biçimi olarak adlandırabiliriz Yeraltı Edebiyatı’nı.

  Ya da bir takım sınırlamalara maruz bırakmadan; kökleri sanıldığı gibi 19 ve 20. yüzyıllara değil de, çok daha eskilere uzanan, zaman geçtikçe varoluşçuluk, melankoli, nihilizm, kirli gerçekçilik gibi akımların bir yığını haline gelip büyüyen ve gelişen bir tür olarak da ele alabiliriz.

  Yeraltı Edebiyatı’nın katmanlarını iyice eşelediğinizde Dostoyevski ve Marquis de Sade gibi isimlere ulaşabiliyorsunuz. Dostoyevski’nin romanlarında (her ne kadar ben yeterince okumuş olmasam da) bir varoluş problemi vardır bildiğiniz üzere. Önemli olan nokta, bu durumun Sartre, Camus gibi varoluşçu ve diğer bir takım nihilist yazarlardan önce ortaya çıkmış olmasıdır. Bu türün “yeraltı” olarak adlandırılmasını Dostoyevski’nin “Yeraltından Notlar” başlıklı eserine atfedenler de bulunur. Yine varoluşçuluk meselesine dönecek olursak, Yeraltından Notlar kitabı 1953’te Will Durrant isimli bir filozof ve yazarın “The Pleasures of Philosophy” isimli kitabında varoluşçuluk akımını kuran eserlerden biri olarak gösterilmiştir. De Sade ise içinde bulunduğu soylu sınıfının normlarını aşmaya çalışan, kendi zamanının en ağır suçlamaları ile yüzleşmiş, Sadizm akımına (hatta yaşam biçimine) adını verebilmiş bir “tam-özgürlükçü” (kendini hiçbir ahlaki değere bağlı hissetmeyen biri), kendi zamanının çok çok ötesinde görüşlere sahip bir kişiliktir. Onun Yeraltı Edebiyatı’na dahil edilmesinin sebebi ise bir önceki cümlede bahsettiğim gibi içinde bulunduğu toplumla uyuşamayan, provoke edici ve özgürlükçü tutumu olsa gerek.

  Toparlayacak olursak; Yeraltı Edebiyatı’nın ana çerçevesi varoluş bunalımları, uyumsuzluk, tabular ve bunların yıkılması isteği üzerinedir. Ana kahramanları genelde uçlarda yaşayan, uyumsuz ya da aksine toplumsal kurallar tarafından ezilmiş ve içsel bunalımları olan, anti kahraman özellikleri gösteren karakterler olur. Splatterpunk, Noir gibi korku alt türlerinde bulunabilen, okuyucuyu şok etme teknikleri kullanılır. Bunların nedeni; göz önünde olduğu halde üstü kapatılan veya görmezden gelinen durumları fark ettirmek ya da sıra dışı ve aşırı bir biçimde de olsa ana karakterin çevresini kendisi ve yakınları için daha iyi bir hale getirme çabasını aktarmak olabilir. Bu türün çoğu yazarı kendini bulma, iç huzur ve bireysel özgürlük konularına değinmiştir eserlerinde.

  Yeraltı Edebiyatı’nın bu isimle anılmasının bir başka nedeninin de, bu türün 20. yüzyılda olgunlaşmış bir edebi akım olarak görülmeye başlandığında “fanzin” kültürüyle yayılması olduğu düşünülür. Fanzin’ler genellikle tanınmamış, amatör sayılabilecek düzeyde yazabilen bir ya da birkaç yazarın bir araya gelip kendi kaynaklarıyla bastırıp el altından dağıttıkları dergilere verilen addır. Söz konusu Yeraltı Edebiyatı gibi otoritelerin hoşuna gitmeyen, defalarca yasaklanmış ve davalara sebep olmuş eserler içeren, toplumun rahatlık duygusunu sarsan ve aslında olayları olduğu gibi gösterme arzusunda olan bir tür olunca da, bu şekilde bir yayılım oldukça meşru olmuştur.

  20. yüzyıl içinde, Yeraltı Edebiyatı yıllar geçtikçe gizli saklı bir akım ve fanzin’in bir alt dalı olmaktan çıkarak kendi içinde bir üniformluğa ve markalaşmaya ulaşmıştır. Bu durumun ilk tohumları 1950lerin sonunda Grove Press isimli Amerika menşeli bir yayınevi, yayıncı Barney Rosset'ın girişimleriyle, yıllar önce yazılıp içerikleri nedeniyle hiç basılmamış bir takım romanları piyasaya sürünce atılmıştır. Sonraki yıllarda Grove Press William S. Burroughs ve Hubert Selby jr. gibi beat kuşağı yazarlarını da bünyesine katmıştır, bu da Yeraltı Edebiyatı’nın jenerik üslubunu etkilemiştir. 1980’lerde ise tür J.G. Ballard, Kathy Acker, ve Charles Bukowski gibi yazarların ortaya çıkışıyla iyice gelişip serpilmiştir. Anthony Burgess’ın “Otomatik Portakal” adlı eserinin 1971’de filme çevrilmesinden sonra 70’ler ve 80’ler popüler kültürü üzerindeki etkisi, türün ticari amaçlı olarak kullanılmaya başlandığının da bir göstergesidir aynı zamanda. 1990’lı yıllarda ise alternatif müzik türlerinin yükselişi ve beraberinde getirdiği “hipster” kültür anlayışı sonucunda, Yeraltı Edebiyatı hem edebi hem de ticari anlamda her zamankinden daha başarılı olmuştur. Yine bu şekilde, döneminin en başarılı transgressif kurgu yazarlarından biri olan Chuck Palahniuk’un “Dövüş Kulübü” isimli eserinin sinemaya aktarılmasıyla, Yeraltı Edebiyatı kurgularına sahip filmler de sinemada baş göstermiştir. Kore yapımı “Old Boy”u örnek verebiliriz bu duruma.


Neden Yeraltı Edebiyatı Okuyoruz?

  Bu sorunun cevabı kişiden kişiye değişecektir. Fakat akla oldukça yatkın birkaç görüş buldum, oldukça bütünleyiciler. Şöyle ki:

“Kahramanları anti kahramandır. Ya da diğer bir deyişle yakışlıklı/karizmatik/akıllı/zengin adamlar, güzel/zeki/zengin kadınlar değil, sıradan insanlardan daha sıradan insanlar hatta bir takım materyalist bakış açısıyla kurulan günümüz kast sisteminin en altında yer alan insanlardır. Kötü şeyler yapmaları mübah olduğu için Yeraltı Edebiyatı bambaşka bir pornografiye olanak sağlar. Toplumun en ötekileri olan, etraflarında bulunmaktan korktuğunuz uyuşturucu kullananlar, satıcılar, sokakta yatanlar, eşcinseller, transseksüeller, pezevenkler ve diğerleri. Bu insanların dünyasını görünmez dolayısıyla dokunulmaz olarak izleyebilir, gözlemleyebilirsiniz. Değerlerin hırpalanıp, hiçleştiği, adrenalin haz kaynağı olduğu dünyamızda bir nevi lunapark eğlencesi sağlar size Yeraltı Edebiyatı.”

“Alışagelmiş sınırlandırmalardan ve edebi konvansiyonlardan bağımsız bir biçimde transgresyonel kurgu okuyucuları ya da temsilcileri, sosyal yapıyı keskin bir biçimde alaşağı etme eğiliminden dolayı bu türü takip etmektedirler.”

“Varoluştan aldığı ivmeyi ileri taşıyan Yeraltı Edebiyatı bugünlerde kim daha iğrençleşecek edebiyatına dönüşmeye başlamıştır. Zira Yeraltı Edebiyatı marjinalleşmenin moda olduğunu günümüzde daha fazlasını yapıp daha fazla marjinalleşme çabası içine girmiştir.” (Hep iyi bir neden olacak değil ya.)

"Yeraltı Edebiyatı ve dergileri, güneşin altında söylenmemiş sözün kalmadığı sanısının getirdiği arkaya yaslanma eğilimini yadırgayanların karargahıdır." (Murat Menteş - Kaosa Mütevazi Bir Katkı)


Ülkemizde Yeraltı Edebiyatı Ne Durumda?

  Şu anda ülkemizde (bence mutluluk verici bir şekilde ve türün gereğine uygun olarak) göz önünde bulunan bir Yeraltı Edebiyatı bulunmamakta. Ancak son yıllarda bu türe yakın bir çizgide yazan yazar sayısında bir artış gözlemleniyor. “Afili Filintalar” ekibi mesela. Şu anda o çizgiye en yakın yazan yazar olarak Hakan Günday gösteriliyor, ancak o kendisini böyle bir sınıflandırmaya tabi tutmuyor. Ayrıca Bedri Baykam’ın da bu türde yazdığı söylenilebilir.

  Toplu halde bakacak olursak da, şimdilik internet dergileri ve fanzinler üzerinden yürütülen bir Yeraltı Edebiyatı yaygın Türkiye’de. Ayrıca yıllardan beri bu türü destekleyen yayınevleri de bulunmakta; Altıkırkbeş, Stüdyo İmge, Parantez ve Metis yayınevleri gibi. Ayrıntı Yayınevi ise oldukça geniş bir kitaplığı barındıran “Yeraltı Edebiyatı” adlı bir diziye sahip, oldukça başarılı çeviriler ve kaliteli bir sunumla türün ülkemizde yayılması adına önemli bir iş yapıyorlar. Ayrıca güncel kitaplar konusunda da oldukça hızlı davranıyorlar. Sel Yayıncılık da bu aralar Beat kuşağı eserleri çıkarmakla uğraşıyor.

  Bu gelişmeler bence sevindirici olduğu kadar endişelendirici de. Öncelikle, türün anaakım hale getirilmesinin önü açılmış oluyor, bu da eserlerin bayağılaşmasına ve türün zaten sallantılı olan yerini kaybetmesine neden olabilir. Ayrıca, zaten mimli kitaplar içeren bir tür olduğu için ülkemizde Yeraltı Edebiyatı’na ulaşımın kısıtlanması oldukça olası. Bildiğiniz üzere Chuck Palahniuk’un “Ölüm Pornosu” ve William S. Burroughs’un “Yumuşak Makine” isimli kitapları yakın bir zamanda kurul denetimine takıldı.


Peki Ben Kimleri Okuyabilirim?

  Aşağıdaki listeyi sözlük’te buldum, kendi kendinize araştırma yapmanızda, birkaç sayfa okuyup öyle karar vermenizde yarar var:

    Steve Aylett
    Kathy Acker
    Jonathan Ames
    J. G. Ballard
    Georges Bataille
    Charles Bukowski (Kaçınılmaz olarak muhabbetlerine denk geleceksinizdir, o yüzden yüklenmekte yarar var.)
    William S. Burroughs
    Céline
    Noah Cicero
    Dennis Cooper
    Douglas Coupland
    Harry Crews
    Mary Gaitskill
    James Gunn
    Bret Easton Ellis
    Scott Heim
    Amy Hempel
    Stewart Home
    A. M. Homes
    Gary Indiana
    J. T. Leroy
    Henry Miller
    Octave Mirbeau
    Seth Morgan
    Chuck Palahniuk (Başlangıç için önerilir.)
    Joel Rose
    Hubert Selby jr.
    Kenji Siratori
    William T. Vollman
    Irvine Welsh

Çevrimdışı mbdincaslan

  • **
  • 277
  • Rom: 9
    • Profili Görüntüle
    • Baatırdın Sözü
Ynt: Bazı Temel Sorular ve Cevapları
« Yanıtla #1 : 17 Ekim 2012, 03:31:46 »
Biraz yapısalcı kafayla tanım yapınca, malum ve meşhur olan yorumlardaki haliyle tanımlanır ancak, çapıma bakmadan hakkında yorum yapacak olursan diyebilirim ki, tarih boyunca gramsci'de tanımlanmış haliyle "hegemonya"nın karşısında duranın edebiyatıdır. Bu açıdan, günümüzde aldığı halin getirdiği "tarih yakınlaştıkça öznel/dar bakış güçlenir" düsturunun körlüğünü üzerimizden atarsak, "hakim" ve "genelgeçer" hale gelmeden önceki bütün edebiyat akımları (diğer sanatları için de bundan söz edebiliriz) yeraltı edebiyatı başlığına girer. Hegemonya'yı besleyen, "toplum" oluşumunun görece geç çağ enstrümanları olan devlet, din, iletişimsel zeitgeist gibi odaklarda mayalanan "genel geçer" neyi söylüyorsa, ondan "başka"yı söyleyen (aksi olmak zorunda değildir. misalen, palahniuk aksini söylerken, bence ilk zamanlarda bu kategoriye giren Tolkien sadece "başka" şeyler söylemiştir.) ve onun kullandığı araçlardan, genelde, hegemonya'yı beslemekle memur "kültür endüstrisi"nden uzak duran edebiyat, yeraltı edebiyatıdır dersek, eşsüremli kafadan sıyrılmış bir tanım yapmış oluruz, bütün çağlara hitap eder. Ki, burada ayrımı "royal - halk" olarak da göremeyiz, "royal" motifli Fuzuli bence "yeraltı edebiyatı"na yakın bir konumdayken, "halk" motifli Aşık Veysel yeraltının dışındadır.

Ancak üzülerek söylemeliyim ki yeraltı edebiyatı, ancak "bir sonraki" hegemonyanın edebiyatının öncülüdür. Tolkien'in "kaçış" temelli işinin, kültür endüstrisi tarafından ele geçirilip, kaçınılmaz olarak, yeraltının dışına çekilmesi ya da tepkisel, iki savaş arası dadaizminin yer yer "revaçta olan" haline gelmesi gibi.
"Onen i-estel edain, ú-chebin estel anim"