Kayıt Ol

Bakış Açısı

Çevrimdışı Baal Adramelech

  • *****
  • 1837
  • Rom: 59
  • The Hermit
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bakış Açısı
« Yanıtla #15 : 14 Aralık 2010, 15:37:06 »
Adama yüklenmeyin bu kadar. Üç hikaye birden yazıyor. Manyak mı ne. Otur bi soluklan.

Okumadım da okuyacağım kıfsmetse.
#rekt

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Bakış Açısı - 7
« Yanıtla #16 : 16 Aralık 2010, 21:38:35 »
  ''Kahve ister misiniz bayım?''

  ''Elbette, teşekkür ederim.''

  Garson kız, şık takım elbiseli adamın fincanını doldurduktan sonra karşısında oturan iri adama döndü, ne var ki soru sormasına zaman kalmadan adamın devasa eli 'hayır' anlamında havaya kalkmıştı bile. Eh, onun için fark etmezdi; bahşişi yakışıklı olan verecekti ne de olsa.

  ''Anlat bakalım Smith.'' diyerek konuşmayı başlattı kahvesini karıştıran takım elbiseli adam. ''Sana FBI'ın veri bankasını kullanmanı gerektiren şahıs kim?'' Smith iki elini masanın üzerinde birleştirmiş sinirli bir şekilde bakıyordu cevap verirken;

  ''Operasyonun adı 'Alzmar''dı. Uzun boylu, zayıf ve yaşlıca bir adam. Muhtemelen yahudi.'' Adam kahvesinden bir yudum aldı Smith'in aksine gayet sakin bir şekilde.

  ''Ve onu nereden aldım demiştin?''

  ''Beyrut. Tam yerini bilmiyorum, etrafa göz atacak vaktim olmadı.''

  ''Elbette. O sırada etrafı kırıp dökmekle meşguldün. Bu adamla ilgili hatırladığın işe yarar bir fiziki özelik yok mu? 'Uzun boylu ve yaşlı yahudi' sana yardım etmem için pek yeterli değil.''

  ''Boynunda bir yara izi vardı sanırım.'' diye cevap verdi Smith hatırlamaya çalışarak. ''Buradan, buraya kadar.'' Eliyle boynunun sol kısmında uzunca bir bölgeyi işaret etti. Takım elbiseli adam bu cevaptan sonra ilk kez şaşırmış gibi göründü. Yanındaki çantayı açarak bir dizüstü bilgisayar çıkardı ve masanın üzerinde açarak hızlıca bir şeyler yazdı. Birkaç dakika sonra kendisini sabırla bekleyen Smith'e ekranı döndürerek bir resim gösterdi.

  ''Bahsettiğin adam bu olamaz değil mi?'' Smith resme dikkatlice baktı. ''Evet, bu o. Bu adamla ilgili her şeyi bilmek istiyorum.''

  ''Eh, adamla ilgili en temel bilgiyle başlayayım o zaman. Üç yıl önce Bağdatta öldürmüştük.''

---

  Jean ile Johnson 12 büyük koridora çıkılan geniş dairedeydiler. Şu ana kadar 4 farklı koridordaki tüm kapıları denemişlerdi fakat hiçbirinde açık bir yer bulamamışlardı. Acil durum moduna geçilince tüm kat kilitlenmişti sanki, hiç bir odaya giriş yoktu. Denemeye devam ediyorlardı fakat yorulmaya başlamışlardı ve açamadıkları her kapı umutlarını biraz daha azaltıyordu. Jean topuklu ayakkabılarını çıkarıp atmıştı ve yalın ayak geziyordu; yerler soğuktu topuklu ayakkabıların içinde ağrıyan ayaklarla kıyaslanınca soğuk zemin daha cazip görünüyordu. Beşinci koridorda ilerliyorlardı şimdi, iki yanları demir duvarla kapanmış odalarla doluydu. Koridor kavisliydi, yani sonuna kadar yürümeleri gerekiyordu her yeri görmek için. Onlar da yürüyorlardı, hiçbir şey değişmezken sürekli yürüyorlardı.

  ''Şşşt!'' dedi Johnson ve Jean'i eliyle durdurdu birden bire. Nefeslerini tutarak hızlıca duvara yaslandılar. Jean ne olduğunu görmek için kafasını hafifçe uzatarak ileriye doğru bakmaya çalıştı. Koridorun sonlarına doğru birkaç odanın kapısı açık gibi görünüyordu. Hatta konuşma sesleri gelmeye başlamıştı kulağına artık. Burada birileri olduğu kesindi, fakat dost mu yoksa düşman mı olduğunu bilmeden ilerlemeleri mümkün değildi. Johnson da Jean'in yanına yaklaştı.

  ''Ne yapacağız?''

  ''Sessizce konuşmalarını duyabileceğimiz bir mesafeye gidelim.'' diyerek ilerlemeye başladı yavaş yavaş Jean. Ayakkabılarını çıkarmış olduğundan bir gölge kadar sessiz ilerleyebiliyordu, etrafta hiç ses bulunmadığını düşündüğünde bu önemliydi de. Yavaşça yaklaştılar sesin geldiği kapısı açık odaya doğru. Yakşaltıkça sesler netleşmeye başladı, fakat konuşmaların anlamadıkları bir dilde olduğunu da fark ettiler. Kısa bir süre durup dikkatli dinleyince bunun Rusça olduğunu fark etti Jean. Kafası karışmış bir şekilde arkasında duran Johnson'a dönerek 'geri git' diye fısıldadı. Biliyordu ki bu tesiste Rusça konuşacak olan iki çalışan yoktu ve bu konuşmalar ancak birer yabancıya ait olabilirdi.

  Tam geri dönüyorlardı ki birden adamlardan birinin telaşlı bir şekilde bağırdığını duydular. Belli ki onları görmüşlerdi, Jean temkini elden bırakarak ayağa kalktı ve Johnson'ı da kolundan tutarak koridordan geriye doğru koşmaya başladı. Ne var ki henüz iki adım atmışlarken koridorun sonundan gelen büyük bir 'güm' sesi ve ardından gelen otomatik silah sesleri onları oldukları yere sabitledi. Deli gibi atan kalplerinin gümbürtüsü dışında hiçbir ses çıkarmadan dinlediler.

  İki farklı ses sürekli bağırıyor ve en az iki makineli tüfek durmaksızın ateş ediyordu. Kısa bir süre bu şekilde devam ettikten sonra bir bedenin duvara sertçe çarpma sesi geldi ve tüfeklerden biri sustu. Kısa bir süre sonra da diğer yaygaracının sesi kesildi ve bir metalin parçalanma sesi yankılandı koridorda. Dev bir gölge büyüyerek yaklaştı Jean ile Johnson'ın yanına. Yapabilecekleri hiçbir şey yoktu şu durumda, kaçmak için de çok geçti artık; nefeslerini tutarak beklediler. Sonunda gölgenin sahibi kavisli koridordan göründü.

  Adam, Smith'in bir benzeri, 'Solid soldier'lardan biri olan 16 idi.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Bakış Açısı
« Yanıtla #17 : 17 Aralık 2010, 14:41:52 »
Bu Solid Soldier işini sevmeye başladım doğrusu :) Tesisteki karışıklığın içinde bir başkasının parmağının olması ve FBI ajanının söylediği son cümle bu bölümün en keyifli kısımlarıydı şüphesiz.

Forumdakiler, duyun sesimi. Ne yapın edin bu hikayeyi okuyun!
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Larien

  • **
  • 133
  • Rom: 0
  • Söyle dost..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bakış Açısı
« Yanıtla #18 : 03 Ocak 2011, 10:20:56 »
Çok iyi gidiyorsun. Devamını merakla bekliyorum :)
Why, the Past should ever be forgot?

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Bakış Açısı - 8
« Yanıtla #19 : 15 Ağustos 2011, 13:17:56 »
Spoiler: Göster
Yazmaya başlayalı 1 yıldan uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen son bölümü 16 Aralık 2010da koymuşum, ayıp etmişim. Aslında yazarken en çok keyif aldığım hikayelerimden biriydi bu halbuki. Daha önceden okumuşsanız bile hiçbir şey hatırlamayacağınızı biliyorum, özür dilerim o yüzden. Gene de bunu artık bitirmek istiyorum, her ne kadar en az bu kadar bölüm daha yazmam gerekiyorsa da.


  ''Bu adam, Alexander, madem FBI tarafından öldürüldüğü sanılıyordu, neden böyle bir operasyona solid soldierları karıştırma gereği duydular ki?''

  Jack sol elini camın dışına çıkarıp aracının üzerine polis sirenini koyarken yanında oturan Smith’e cevap verdi;
  
  ''Ben de bilmiyorum. Ama kesin olan bir şey var; Alexander Sledge eğer hâlâ hayattaysa –ki sen öyle olduğundan epey emin görünüyorsun- bu işte bir terslik var demektir. O adam bir zamanlar FBI’ın en çok aradığı kişilerden biriydi ve yakalanması için orduyla anlaşmalar yapılmıştı. Canlı ele geçirilmesi gerekiyordu aslında, fakat ordu her zaman olduğu gibi işleri berbat etmiş ve adamın içinde olduğu binayı havaya uçurmuştu. Bu olay az kalsın tarihin en büyük terörist saldırılarından birinin başarılı olmasına sebep olacaktı.''

  Smith’in kaşları havaya kalktı. ''Ne demek istiyorsun?''

  Jack direksiyonu sertçe kırarak kırmızı ışıkta bekleyen arabaları karşı şeritten solladı. Kavşaktan geçerken soldan gelen bir otomobil çarpmamak için bir fren yaptı ve yolda bir süre kayarak durdu. Jack ise hiç oralı olmadan anlatmaya devam etti.

  ''Los Angeles’ın göbeğinde birbirine bağlı 8 bomba. Sekizgen biçiminde dizilmişlerdi ve her biri başlı başına bir gökdeleni yıkmaya yetecek büyüklükteydi. Tahminlere göre başarılı olduğu takdirde yüz bine yakın insan ölecekti. Lakers’ın şampiyonluk turu attığı güne denk geliyordu. Bombacı bombayı patlatmak üzereyken bir keskin nişancı tarafından vuruldu. Olayı kimin yaptığını hâlâ bilmiyoruz, ama her kimse bu ülkeyi çok büyük bir krizden kurtarmıştı.''

  Smith bunun üzerine düşünceli bir biçimde sustu. Jack bilmese de, o operasyonu çok iyi hatırlıyordu.

---

  16 da Smith gibi iri bir adamdı. Boyu Jean’den neredeyse yarım metre daha uzundı ve enlemesine onun üç katı genişliğindeydi. Üzerindeki asker yeleği ve üzerine yapışmış siyah penyesi tüm kaslarını ortaya çıkarır nitelikteydi. Kolları, SS[*]solid soldier[/*]lerin o kendilerine has kızılıyla boyanmış bir şekilde gergin duruyordu. Jean ile Johnson duvara sinmiş bir halde kendilerine doğru gelen bu adama bakıyorlardı. Düşman askerleriyle karşılaşmak zorunda kalmadıkları için bir an rahatlamışlardı aslında, ama 16nın yüzündeki ifade bu rahatlığın uzun sürmesine engel oldu.

  Asker uzun adımlarla yanlarına geldi ve tek kelime etmeden devasa elini Johnson’ın boğazına yapıştırarak ayaklarını yerden kesti. Bir anda nefesi kesilen Johnson’ın gözleri korku ile açıldı, bir inleme sesi yükseldi belli belirsiz. Jean bir çığlık koyverdi ve 16nın devasa kolunu yüzümorarmaya başlayan Johnsun’ı kurtarmaya çalıştı, ama nafile. Adamın kolunu iki eliyle bile zar zor kavrayabiliyordu ve değil hareket ettirmek, onun farkında olduğundan bile emin değildi. Johnson’ın yüzü iyiden iyiye morarmıştı artık, 16 ise yüzünde büyük bir nefret ile doğrudan öldürmekte olduğu adamın gözlerinin içine bakıyordu. Jean adamın koluna tüm gücüyle asılarak bağırdı.

  ''Bırak onu! Lanet olsun biz sendeniz, senin tarafındayız! Amerikan vatandaşıyız! Lanet- BIRAK ONU!''

  Johnson’ın iyiden iyiye morarmış olan yüzündeki gerginlik yavaşça gevşedi, hırıltıları azaldı. Asker Jean’in çığlıklarını duymazdan gelerek elini daha da sıktı. Jean ne yapacağını bilmez bir halde adamın omzuna vuruyor, bacaklarına tekme atıyor, elini yüzüne vuruyordu ama adamı kendi varlığından bile haberdar edebildiğine emin değildi. Çaresiz bir biçimde havada asılı duran Johson’a baktığında adamın dehşetle açılmış gözlerinde hiçbir parlaklık kalmadığını gördü.

  Tam o sırada koridorun başından gelen bir bağırış 16nın dikkatini çekmeyi başardı. Jean kafasını hızlıca çevirdiğinde kendilerine doğrultulmuş silahları ile 4 tane asker gördü. İçlerinden biri Rusça bir şeyler bağırıyordu. Durumu gördüğünde kendisini refleks olarak 16nın arkasına attı; adam elindeki Johnson’ı bırakarak yeni gelenlere döndüğünde karşı tarafın da bir adım geri çekildiğini fark etti. 16 alev saçan gözlerle askerlerin üzerine doğru yürümeye başladığında adamlar bağırarak ateş etmeye başladılar. Koridor silah sesleriyle yankılanırken, Jean Johnson’ın hareketsiz bedenini zar zor sürüyerek koridorun kavisinden dönmüştü bile.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Bakış Açısı
« Yanıtla #20 : 16 Ağustos 2011, 17:34:55 »
Nihayet! Bu hikayenin devam edeceği günü sabırsızlıkla bekliyordum. Neler olduğunu hatırlamak için yine önceki bölümler arası bir hızlandırılmış tur yapmam gerekti ama fark etmez. Hikaye sürükleyici ve akıcı olduğu için pek de dert ettiğimi söyleyemeyeceğim. Umarım bir sonraki bölüm için bu kadar beklemek zorunda kalmayız. Merakla bekliyorum.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.