Lilyum
Giriş
Gündüzleri hiç ışık almayan taştan bir odanın içindelerdi. Duvarlarda ateşin aksi oynaşırken, odunların çıtırtıları rüzgârda uçuşan yaprakları andırıyordu.
Şömine şekil olarak antik romanın saraylarına benziyordu. Sık aralıklarla dizilmiş sütunların arasından insanın eli sığmazdı. Yani dışarıdan müdahale imkânsızdı. Zaten, benzerlerinin aksine bu şömine yerden biraz yüksekte, duvara yapışıktı. Yanına ulaşmak için üç uzun merdivenden yürümek gerekirdi.
Merdivenlerden iki adım uzaklıkta, şöminedense beş adım uzaklıkta iki adet döşemeli iskemle ve bir ahşap masa bulunuyordu. İskemlelerde oturanlar şömineye dönüklerdi ve dirseklerini masaya dayamışlardı.
Mobilyalar, cilalarının verdiği parlaklıkla ateşle birlikte ışıldayıp ateşle birlikte yeniden dinginleşen odayla uyum halindeydiler. İskemlelere oturan kişi bakınca şömine öyle görünüyordu ki, sanki şöminenin bir başka tarafı daha vardı, bir başka yerden görünen. Sanki şömine dairesel bir yapının onlara bakan kısmıydı.
“Şimdi ne olacak?” diye sordu diğer iskemlede oturana. “O gitti, şimdi kendini ne kadar mutlu hissederse hissetsin çok çaresiz olduğunu düşünecek. Şimdi ne olacak?”
Eğer diğeri cevap vermese soruyu soran bir kere daha ‘şimdi ne olacak?’ diyebilirdi. Fakat diğeri cevap verdi.
“Hepimiz öleceğiz.”
Soruyu soran, yeşil bir tunik giymişti. Cevap veren ise mavinin koyu, uzaklardaki bulutlarla aynı rengi paylaşan bir tunik giyiyordu. Yeşil tunik giyen, ateşe doğru bakan gözlerini yanındakine çevirdi.
“Ölüm… Şu ölüm denilen şey, sence gerçekten de kurtuluş mu?”
Mavili biraz düşünüyormuş gibi yaptı, aslında cevabı en başından beri hazırdı. Sonra zekice görünen çatlak bir gülüşle sırıtarak yanıt verdi.
“Evet… Sanırım. Baksana insanlara, her şeyin yitip tükendiği yaşamdan tek çıkış noktaları o, ölüm.” Devam etmeden önce derin bir nefes aldı, az öncekinden daha ciddi hatta aklı başında bile görünüyordu. Arkadaşının gözlerinin içine baktı.
“İşin kötüsü ne biliyor musun? Hayatın içinden çıkıp gittiklerinde, her şeyin günden güne tükendiği bu dünyadan ayrıldıklarında gerçekten de her şeyleri yitirilmiş olacak. Kalplerine korku salan ölüm, içinden geçilmesi gereken yaşam tünelinin ağzı sadece. Tünelden çıktıklarındaysa, ellerinde hiçbir şey kalmamış olmasına rağmen yine de tükenip gitmeye devam edecekler, edeceğiz.”
Yeşil giyen korkmuş değil, endişelenmiş görünüyordu. Mavi giyen devam etti. “Şimdi, tek bir soru olmalı. Madem ki her şey tükenecek, sen biteceksin, ben biteceğim. Söyler misin, bizim tükenişimiz ateşin tükenişi gibi mi olacak, yoksa suyunki gibi mi?”
Ateş bir kez daha çatırdarken uzak, çok uzak bir yerde kuru yapraklar hışırdayarak uçuştular.