Kayıt Ol

Hiçlik/Dürtüler

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Rüyayız Sadece
« Yanıtla #15 : 13 Kasım 2011, 16:53:24 »
 Okuduğun için teşekkürler ve yorumun için ayrıca sağ ol. Beğenmene sevindim.

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Beni ellerim öldürdü
« Yanıtla #16 : 15 Kasım 2011, 22:04:29 »
 Ben öldüm
 Kendi ellerimim arasında
 Kendi gözlerimle
 Sonsuz hüzün getiren hiçlik ile

 Belki bir hiçiz
 Var olmayı kan ile ödüllendiren
 Savaşıp
 Yakan

 Somutuz hep elbet
 İnsanız(!) elbet
 Korkmuyoruz
 Sinirliyiz

 Çünkü insanız
 Doğallığımızı sattık tanrıya
 Öfkemizi aldık şeytandan
 Ve evet öldüm kendi ellerimde

 İnsanım elinde
 Onun elinde
 Onun eliyle
 Onunla

 Benim bir pençem var
 Sökülmüş tırnaklarımla kazıyorum
 Kayalardan mezarımı
 İnsanım ev yapmış belki

 Mezarımda yaşamayın ademoğlu
 Sizden korkuyorum
 Sinirlenemiyorum
 Korkuyorum

 Söz söylemeyin insanoğlu
 Ağlayın bağırın.
 Aşk yapın
 Korkun
 
 Mantığınızı istemiyorum
 Sizi ve binalarınızı da
 Ben eski maymunlarımı
 Eski gerçekleri istiyorum

 Hiç önemi olmayan

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Tablonu sevmedim
« Yanıtla #17 : 20 Kasım 2011, 22:38:36 »
 Seni gördüm
 Elinde fırçan
 Sonu olmayan tuvalin
 Ve yaptığın küçük resimler

 Anlamını bilmediğin ama sevdiğin
 Yarattığın resimler
 Beni severdin eskiden
 Ben de seni

 Zor olan işini güçleştiren
 Sana küfreden
 Nefret eden
 Şah eserinden

 Aşağılık kulun ben
 İnsanlığımızı sevmeyen
 Anlamını çöezemeyen
 İstemeyen

 Seni sevdim
 Üzgünsün çünkü
 Yarattığın gözyaşları akıyor durmadan
 Dumanlı gözlerinden

 Pişmansın ama yine de
 Bırakamıyorsun
 Korkutmak da
 Bıkmak da
 
 Yaramadı bize
 Aşk da yaramadı
 Satıldık birbirimize
 Ve bitirdik doğallığımızı

 Özür dilerim
 Beğenemedim tablonu
 Yazmayı dene
 Belki işe yarar.
 

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Sarhoşum Dostlar
« Yanıtla #18 : 26 Kasım 2011, 20:13:33 »
 Bir şarap bir sigara
 Ellerimde
 Paspallık ve isyan
 İçimde

 Sarhoşum dostlar
 Dünyamda
 Bırakın göçelim
 Gidelim

 İsterim özgür olsun
 İnsanlar
 İyi olsun
 İnsanlar

 Sizi sevdim
 Seviyorum
 Gözlerinizden okuyorum
 İnsanlar

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Hayaller ve Gerçekler
« Yanıtla #19 : 07 Aralık 2011, 23:34:29 »
 

 Kızıl saçlarda koşuyorum ne güzel. Uzaktan bir sesleniş var sanki tanıdık... Saçlar güzel kokuyor. Ama sadece kokuyorlar. Bir arabadayım, beriye bakıyorum. Ve arkada bir kilise korosu. Ağlamak geliyor içimden ama ağlayamıyorum, ben yokum bu diyarda.

 Sabah-7,15- Sınıfa Varış

 Birkaç aylık arayla tekrar aynı işkence. Ama ne fark eder sonuçta bir işkenceyi yaşıyoruz. Sözlerimiz vardı hiç söyleyemeyeceğimiz, göremeyeceğimiz. Buruşuk yataktan kalkıp hafiften silkiniyorum. Geride bıraktığım yatak adeta beni çağırıyor biraz daha uyu diye. Bakmamam lazım yoksa uyurum. Üstüme bir hırka geçirip banyoya gidiyorum aklım kimbilir nerede. Kil sabunu ve aknilox dan sonra yüzümü yıkayorum. Sivilcelerimi geçiren bu iki mucize. Herşeyi siktiredip de onları neden önemsiyorum hiçbir fikrim yok. Aynada bana bakıyorlar. Olmak istediklerim ve olamadıklarım, yanlış tepkilerim, ve dayak yiyişlerim, ağlamalarım düşünmekten, ve uzun saçlarım. Evet, saçlarımı kestirmemiştim ve kim bilir kaç tane gerizekalı hoca buna kızacaktı. Daha okula gitmeden bıkmıştım. Kahvaltı faslında nesquik ve zeytin. Uyandığımda herşeyin tadı bir farklı gelir zaten. Evet yemek de bitti. Üstüme üniformamı da giyip gideyim artık. Üzerimdeki giyilmekten yıpranmış tişörte bakıyorum. Çıkarmak çok zor, bir de yeni bir tişört mü giyeyim? Gömleği geçir üzerine gitsin işte. Pantolonu da giydik mi tamam. Hazırız. Odadan çıkmadan önce geçen seneden beri kullanmadığım parfümü görüyorum. İzmire gittiğimde burada bırakmıştım sanırım. Hala içinde mavi sıvısıyla bana bakıyor. Kötü kokmak istemem belki yeni öğrencilerden güzel kızlar vardır düşüncesiyle bir iki fıs fıs sıkıyorum. Ve o koku.

 Geçen sene yaşadığım herşey bir anda aklıma geliyor. Sanki ölüyorum ve film şeridi bir sene geçiyor karşıma. er iğrenç gün her anlamsız insan her aşağılanma ve her arzu. Pişmanlıklarım ve övündüklerim. Sonra karşımda ben varım. Bir bakış var, bakışda öfke var ve öfke hiç de sakin değil. Suratıma inen bir yumruk beni bayıltıyor.

 Uyandığımda geç kalmışım haliyle okula. Bir anda gerçekliğe dönüp acele etmem aklıma geliyor. Nerden gelir bu acelecilik içgüdüsü. Bu korku. Eskiden mağaralarda yaşarken bir hayvanın bize saldırmadan önce hissettiğimiz korkunun buraya gelmesi herhalde neandertel insanlarını üzüyordur. Konudan sapmadan evden çıkıyorum. Ayakkabıları giymek hayli zor şu ayakkabı giyeceklerini yapan adam harbiden helal olsun. Asansör hep 5. katta ve dünyanın en yavaş asansörü beklerken küfredip salak salak etrafına bakarsın burada olsan. Ve geldi. Ağır kapıyı açarken çantam yere düşüyor ve yine küfürler eşliğinde asansördeyim. Ne bu stres bu şiddet dostum diyorum kendime aynaya bakarken. Bunlardan hangisi benim bana bakan mı yoksa benim baktığım mı? 2 kat aşağı inerken tosba asansörle aklıma bir sürü fikir gelir hep ve hepsi aynalarla ilgilidir. Asansörden felsefi düşüncelerle çıkışım ve bu konularda düşünmem ile kendimi otobüste buluyurum. "Dıt!" bukart'da hiç kuruş kalmamış. Şimdi başkalarından istemeliyim. Başklarına muhtaç olmak beni kahreder ama en çok düştüğüm durumdur bu muhtaçlık. Bir kaç denemeden sonra doğru insanı bulup iki lirayla otobüste varlığımı sürdürüyorum. Boş bulduğum bir cam kenarı ve camdaki adama çarpan kafam. Tak tak acı değil sadece huzur veren ve beni mutlu eden bu ses. Bunun nedenini sonra anlatacağım. Adam bana bakıyor bana benziyor. Yanıma oturmuş ama koltuğu otobüsün dışında. Ve aynı öfke aynı yumruk.

 Ufak bir sızma ile otobüsten inerken hala var olmak ve olmamak arasında kalmışken terminaldeyim. Servisi uyuduğum için kaçırmıştım ama hangi servise bineceğimi de zaten bilmiyordum yani kaçırdığım şeyi mutlaka kaçıracaktım bu kaçınılmaz bir aceleydi. " Orhangazi! Yalova!" o tombik adam gene aynı yerde bağırıyordu. Ücret üç buçuk liraydı ama neyseki üstümdeki gömlek kravattan yırtmıştım bir lira kardayım. Nerede ineceğimi iblmiyorum. Bu yolu ne kadar çok gitmiş olsam da nerede ineceğimi bilmiyorum. Herseferinde birbirine benzeyen duraklar ve aynı yol devam ediyor ufak aralarla sanki rüyamın bitişi gibi. Ama kaptana söylemiştim beni orhangazi terminalinde bırak diye. Ve evet o tombik adam beni yerinde bıraktı.

 Minibüsden inerken aklımda kızlar var. Bir de geçen seneden kalma sevmediğim ama bağlandığım arkadaşlarım. Hiçbiri benim hakkımdaki saçmalıkları bilmiyor ve umurlarında da değil zaten. Onlar köpeğe benzer ufak bir okşama ve arkadaşlık o okşama ise bursaspor maçlarıdır. Derken minübüse binmişim. Tek başımayım. Ve o anda farkediyorumki ben bu işkenceyi bu mahpushaneyi özlemişim. Bu salak kasabayı da özlemişim. Neden? Bilmiyorum ama özlem var bu işin içinde geleceğin özlemi sanki." okul!" şoförün durak bağırmasıyla somut dünyaya dönüyorum içseslerimden aniden. Hızlıca iniyorum minübüsten. Ve karşımda "okul" var. Ufak bir yokuş, mavi salak kapısına vardık. Kravatımı bağlayarak bahçeye doğru giderken sıra olmuş öğrenciler gardiyan suratlı öğretmenlar ve bakışları bana çevriliyor. Belliki müdür yardımcısının konuşmasını bölmüş oluyorum şu an. "Hadi acele et!" sanki ben başka bir şey yapıyorum. O acelelik ruh halinden kalkamadımki bir türlü. Eski arkadaşları bulup yanlarına gidiyorum. Kızlar ve erkekler sırayla selamlaşmalar ve istiklal marşı. Herbirimiz bambaşka şeyler düşünürken söylenen bir marşın ne kadar anlamı olabilir ki? Gözüm dokuzuncu sınıflara çevriliyor. Güzel kızlar var mı acaba(!) tabii ki yok kimi kandırıyorsun. Sen bahtsız bir gençsin Umutcuğum. Of ne ergenim aklım fikrim hep karşı cinste diyorum bazen ama şu gerçek aklıma geliyor ben erkeğim. Ve işim gücüm yok.

 Sırayla isimler okunuyor ve sınıflar belirleniyor. En son sınıfa kalıyorum. 10-F ne saçma bir şube "F". Sınıfta geçen seneden hiç muhabbetim olmayan elemanlar var. Önde bir kız oturuyor. İki perçemli saçı ve arkadan kısa bir örgü. Turuncu saç boyası. Görebildiğim bu kadar ama hoş geliyor gözüme bir iki saniye de olsa.

                                               

Çevrimdışı okurgezer

  • **
  • 50
  • Rom: 0
  • yola düşmeli...
    • Profili Görüntüle
    • Mavi Defter
Ynt: Hayaller ve Gerçekler
« Yanıtla #20 : 08 Aralık 2011, 08:25:55 »
Bir iki yere takılmış olsam da geneli güzeldi. Elinize sağlık
"It's a dangerous business, Frodo, going out of your door," he used to say. "You step into the Road, and if you don't keep your feet, there is no knowing where you might be swept off to..."

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller ve Gerçekler
« Yanıtla #21 : 08 Aralık 2011, 17:38:02 »
 Teşekkürler seri olarak devam ettirmeyi düşünüyorum.

Çevrimdışı Son

  • *
  • 35
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hayaller ve Gerçekler
« Yanıtla #22 : 08 Aralık 2011, 23:17:49 »
 - İlk Sonsuz Bakış -

 Nasıl hayal etmiştim ben bugünü? Güzel kızlar, sağlam arkadaşlar, sevilen bir insan. Dürüstlük iyilik getirmez herzaman. Hatta hiçbir zaman. Düşündüğüm herşeyi dile getirmemeliydim belki de. Belki sadece yaşayıp gitmeliydim ama olmadı işte. Kimsenin umrunda değilim ve önümdeki turuncu saçlı kıza bakıyorum. O kız gitmişti ama ben onu hala orada görüyordum. Beni çekmişti. Hem de hiç tanımadan."Naber hacı?" gelen sesi tanıyordum. Geçen sene grup kurma hayallerimi onunla paylaşıp bana ortak olmuştu ama ne bateri almıştı ne de gitar sadece hayal etmişti. Sonra da unutmuştu. "Selam" kayıtsız bir selamdı bu, böyle olmasını istememiştim ama öyleydi işte." Gel kantine gidelim, Buseler orada." Buse. Buse klasik iri iyi kızdı. Herkesin arkadaşıydı ve tatlıydı. Benim de arkadaşımdı Buse. Herzaman herşeyi normal karşılar ve hoşgörürdü. Şimdiden mutlu olmuştum." İyi madem gidelim." sanırım bilerek olmuyordu bu. İnsanlardan bıkmış olmamdan snobluk içim dışım olmuştu. Ama istemeyerek olmuştu ve yakından tanıyanlar bunu kastetmediğimi bilirlerdi ama yeni tanışan biri benim tam bir mal ve kendini beğenmiş bir kadıköy bebesi olarak görebilirdi, olağandı.

 " Aaa! Umut naber hiç arayıp sormuyorsun." diyecek bir sözüm yoktu. Çünkü bu böyleydi arayıp sormazdım insanları işim olmadıkça. Menfaatlari uğruna iyi şeyler yapan biriydim ben. Ve hiç şikayet etmedim bundan. " Ee nasılsın?" sanırım uzunca süre düşünmüştüm ve insanlar doğal olarak tepki vermişlerdi. " Fena değil, her zamanki gibi saçmalıyorum." içten bir cevap ama yine kayıtsız. Ama bir yandan da hoşuma gidiyor bu. İçimde böyle olan bir insan da var hep beni yumruklayan ve acımasız olmamı isteyen. Ama beni her koşulda koruyup kollayan. Henüz bunu anlamamıştım ama ileride anlayacaktım." Sen nasılsın?" suratımda olmazsa olmaz aptal gülüşüm yerleşmişti. Uyum sağlamıştım. Hep sağlardım ama dıştan. İçimden hep küfreder, kendimi hayata nasıl bir fahişe gibi sattığıma acır üzülürdüm ve yine üzülüyordum çünkü gülmek istemiyordum. Ama güldüm ve insanlara kendimi satmış oldum. Sahte duygularım özümü kemirdi ve kenarda bıraktı belki ileride yine kemirmek ister diye. " İyi işte - ayy mehmete bak çok tatlıı-" hiç değişmemişti hala o azgın kızdı. Ama o Mehmet kara kuru bir şeydi ne buluyordu onda bilmiyorum. Kıskanmıyordum sadece anlayamıyordum. Sanırım büyük olmasıydı sorun yaşça büyük olması. Neyse sapmayalım konudan. Gözlerimle Emre'yi aradım. Geçen sene O'nla hep iyi olmuştum. Ve iyi birisiydi gerçekten bir adamdı ve öyle kalacaktı. Evet buldum onu tenis oynuyordu masa tenisi. Yanıma çağırdım bağırarak. Biraz Fazla bağırdım ve insanlar bir iki saniye bana döndüler. Ufak bir utanç ve kısık bir sesle "emre". " Oo Umut naber özlettin kendini." bu laflar çok hoşuma gitmişti sevilmeyi seviyordum." Özletirim ben. Vay benim tinercim vay. Ee hayat nasıl?" " Ne yapalım ya kızlar felan işte." " İyi iyi güzel." " Sende ne var ne yok?" " Sevgili sevmem biliyorsun uğraşmak istemem genelde" " Neyse boşver. Öğle teneffüsünde kaçalım mı?" " Olur iyi olur. Zaten ilk gün bi bok yok okulda." "Tamam görüşürüz sonra" " Hadi bay bay"

 Elim istemsizce cebime gitti. Sigaram. Evet hala güvende. Öğleye kadar beklemeliyim. Ki rahat içebilirim. Gözüme yine o turuncu saçlar ilişti. Yüzünü görmüştüm bu kızın. Ama hiç dikkatimi çekmemişti eskiden. Bir an göz göze geldik. Ama önemsiz bir bakışmaydı sadece. Ve ben yine o anda kaldım. Sonu gelmeyen yeşil gözler. Bakışını sevmiştim. Saftı ve gerçekti, özümü uyandırabilecek kadar gerçek. Beni çağırıyordu o gözlerin bakışları. Tekrar tekrar hissettimo bakışları. Düşündüğüm herşeye değerdi bu bakışlar, herşeyi onun uğranda bırakabilirdim. Ve bırakacaktım. " Umut nereye daldın öyle?" " Hı, hee... yok öylesine ya." " Gel yukarı çıkalım esk arkadaşlarla konuşuruz." " Tamam hadi gidelim" Bunu bana ben söylemiştim. Durumu kabullenmemişti bir kısmım. Bu zayıflıktı ona göre ve engel olmuştu.