Kayıt Ol

Randevu

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Randevu
« : 10 Aralık 2011, 14:49:02 »
RANDEVU

     Ellerinde çiçeklerle taş merdivenlerde öylece kalakalmıştı. Bin yıl gibi süren birkaç saniye  bekledi. Parkın içerisindeki küçük tepenin ardındaki beyaz ışığın yavaşça azalmasını izledi. İçinin rahat olup olmadığını sordu kendisine bir an. Gerçekten içi rahat mıydı, aradığını bulmuş muydu?  İki ayı aşan bir süredir en iyi yazarları, şairleri kıskandıracak kadar güzel sözler söyleyebilen bir sevgili kendisine çiçek vermişti. Onunla kocaman mutlu bir gün geçirmişti.  Burada olduğu gibi bırakmalı mıydı yoksa devam etmeli miydi? Arkadaşı adım adım uzaklaşırken yaşadıklarını düşündü. Bir insanın yaşayabileceği en yoğun romantik duyguları yaşamıştı.

     Halide Hanım iyi bir üniversiteyi bitirmiş çağdaş bir türk kadınıydı. Gençti, güzeldi, alımlıydı, kültürlüydü. İyi giyinmeyi seven ve giydiklerini kendine yakıştırmasını bilen biriydi. Sarıya çalan kumral saçları omuzlarında en güzel şallardan etollerden daha güzel duruyordu.  Ülke çapında faaliyet gösteren ciddi bir işletmede çalışıyordu. Birkaç yıl önce mezun olduğu üniversite yıllarında bile iyi bir geleceği olacağı söyleniyordu. İyi bir eğitimin her kapıyı açacağına inanan babası sayesinde parlak bir gelecek kendisini bekliyordu. O eğitim sayesinde çalıştığı şirketin geçici görevlendirmesiyle İzmir’e gelmişti. Alsancak’ta güzel bir işhanının deniz gören bürosunda çalışıyordu. Kendine ait bir odası ve emrinde çalışanları vardı. Sonuç olarak Türkiye şartlarında milyonlarca hemcinsinden çok daha iyi bir konumda olmasına rağmen yalnızdı ve mutsuzdu. 

     Mutsuzluğunu anlamak için psikolog olmaya gerek yoktu. Yüzünde her zaman gülümseme olsa da dikkatli bakan biri, iki gülümseme arasındaki kaçamak bakışları ve yalnızlığı anlayabilirdi. Çalışma arkadaşları ve belki de kendisini kıskananlar bunun nedenini öğrencilik yıllarında ineklik etmesine bağlıyorlardı. Hep ders hep ders demekten asosyal biri olmuş diyorlardı. Biraz daha dikkatli baksalar hepsinin altında derinlerde olan nedeni görebileceklerdi. Ya da Halide Hanım daha İzmir’e gelmeden yaptıkları araştırmada kendilerine söylenenleri dikkatle dinleselerdi genç müdireleri hakkında daha gerçekçi bir fikir sahibi olacaklardı.

     Koskoca A.... şirketinin İzmir Bölge Müdiresi gelmeden adı gelmişti İstanbul dan. Çalışanlar nasıl birinin kendilerini yöneteceği konusunda bir bilgi arama yarışına girmişlerdi. Tüm çalışanlar Genel merkezde bilgi alabileceği birini aramaya başlamıştı. Ardından da Halide Hanım hakkında pek çok söz havada uçuşmaya başlamıştı. Söylenenler özünde kötü şeyler değildi. Ciddi biridir diyorlardı  Yeni Bölge müdürleri için. Çalışkan ve disiplinli diyorlardı. Tuttuğunu koparan hırslı biri diyorlardı. Ama içlerinden Halide hanımın eski okul arkadaşı olduğunu söyleyen biri “Üniversite son sınıfa kadar hayat dolu bir kızdı. Biriyle tanıştıktan bir zaman sonra o tatlı kız gitti içine kapanık biri geldi” demişti.

     Aldıkları tüm istihbaratın yerinde olduğunu birkaç gün içerisinde anlamışlardı. Davranışları ve ciddi yüz hatları ise işini seven biri olduğunu anlatmaya yetiyordu.  Her işverenin çalıştırmak isteyeceği bir elemandı. İşine zamanında geliyor ve o günkü işleri tamamlamadan  –ki saat akşamdan geceye dönüyor olsa da-  gitmiyordu. Kendisine verilen yetkileri rahatlıkla kullanıyor, her hangi bir sorun daha önlerine gelmeden çözümleniyordu.

     Diğer yönden haftalar geçmesine rağmen büroda samimi arkadaşları olmamıştı. Yani herkes gibi sabah geldiğinde çalışan arkadaşlarına selam veren ve onların hatırlarını soran biriydi. Öğle yemeklerinde gittikleri lokantada kahkahalar atan çevresine gülücükler dağıtan biriydi ama bu onun bakışlarındaki hüznü ve yalnızlığı engellemeye yetmiyordu. Çevresiyle arasında camdan duvarlar vardı sanki. Açık bir hayranlık ve gizli bir korku cam fanus olup çevresini sarıyordu. Arkadaşlarının bunu fark etmesi ise zaman almamıştı. Birde büroda çalışan ve hemen hemen her büroda bir benzerini bulabileceğiniz tiplerden birinin “ben sizi bir yerlerden anımsıyorum” havası vardı. Arkadaşları ucuz tanışma numarası olarak görseler de o yeni gelen kızı bir yerlerden anımsadığı konusunda ısrarcıydı.

    Çalıştığı şirketin önermesine rağmen lojmanda kalmamış, kendisine Güzelyalı’da iyi bir daire tutmuştu. Gerçi bu defa denizi görmüyordu dairesi ama bu konu kendisi için o kadar önemli değildi  İşten kalan zamanını evde internet başında geçiriyordu. Kah İstanbul da bıraktığı nadir arkadaşlarıyla çetleşiyor kah kendine yeni çet arkadaşları buluyordu. Bu yüzden büro arkadaşlarının akşam yemeği yada gezme tekliflerini geri çeviriyordu. Gerçi birkaç kere kabul etmiş kordon boyunda denizden esen meltemin serinliğinde yemekler yemiş Pasaport iskelesindeki kahvelerde çaylar içilmiş oyunlar oynamışlardı. Ama bu çağımızın en büyük olaylarından biri olan internete girmesine ve çet yapmasına engel olmamıştı.
 
     O akşamda her akşam olduğu gibi eve yorgun gelmişti. Karnı aç olmasına rağmen yemek hazırlamak için mutfağa girmeden önce yanında taşıdığı bilgisayarını salona masanın üzerine koydu. Elektrik fişini takıp modem bağlantısını yaptı ve bilgisayarını açtı. O zaman açlığı aklına geldi ve mutfağa yöneldi. Dünden kalma yemekleri ısıtmalıydı. Birkaç dakika sonrasındaysa her zamanki siteye girmiş kendisine yeni sohbet arkadaşları aramaya başlamıştı. Çoğunlukla olduğu gibi birkaç kanaldan arkadaş aramaya başlamıştı kendisine. Bu nedenle kah bir çiçek adını alıyordu takma ada olarak kah dış dünyadan gelen bir uzaylı yada sinema karakterini kullanıyordu. Özellikle de kendisine başka gezegenlerden gelmiş ve dünyalı bir arkadaş havası vermeyi seviyordu.

     O gece epey ileri bir saatte yeni biri ile tanıştı. Aynı ekran üzerinde izlediği birkaç pencereyi biraz daha kenarına bıraktı ve yeni arkadaşının üzerinde durmaya başladı. Bu yeni tip biraz çekingen görünüyordu. Kendini otuzlu yaşlarda orta halli tanıtan bir erkekti. Yazdıklarından, iyi bir eğitim almış biri olduğu belli oluyordu. En az lise mezunu hatta üniversite mezunu olabilecek bir yaklaşım sergiliyordu. Karşısındakine oldukça çekici geldiğini bildiği gizemli havası vardı. Ya profesyonel bir çapkın ya da eşi az bulunan saf bir aşıktı. Bu yeni arkadaş Halide Hanımın ilgisini çekti. Ve tanımadan sorusuna yanıt alamayacağını biliyordu.

        Birkaç gün sonra ısrarına dayanamayarak chat arkadaşı bir resmini göndermişti. Söylediği kadar yakışıklı biriydi. Biçimli burnu hafif oval bir yüzünde usta bir heykeltıraş elinden çıkmış gibi duruyordu. Yeşile çalan kahverengi gözleri yüzünü daha hoş gösteriyordu. Hafif esmer teni gece siyahı saçlarıyla çok hoş görünüyordu. Resmi bilgisayarının ekranında gördüğü anda aklına tanıdığı büyün yüzleri getirmeye çalışmıştı. Acaba kendi yüzü müydü yoksa medyatik birinin resmini mi göndermişti. İşin aslını ilk buluşmalarına kadar anlayamayacaktı.

     İlk buluşmalarına bir hayli zaman vardı. Evet edebiyattan hoşlanan, şiir yazan,  romantizmi yaşam biçimi olarak benimseyen bir erkek bulmak zordu. Birde buna gençliği ve yakışıklılığı ekleyince vazgeçilmez biri haline geliyordu chat arkadaşı. Uzun yıllardır aradığı kişi olabilirdi.

     Mühendis olduğunu söylemişti. Edebiyat fakültesinde okumak istediğini ama aile baskısı ve iş olanaklarını düşününce mühendislik okumak zorunda kaldığını anlatmıştı. Edebiyata olan ilgisi satırlarında belli oluyordu. Adres konusunda ise nerede oturduğu yada nerede çalıştığı konusunda hiçbir bilgi vermiyordu. Yalnızca İyi bir kazancım var diyordu. “Diplomam sayesinde iyi bir işte çalışıyorum, orta kademe yöneticiyim” diyordu. Halide merakını yenemiyor bilgisayarının belleğinde sakladığı eski görüşmeleri zaman zaman okuyordu. Bu sayede delikanlının kim olduğunu yada ne iş yaptığını çıkarmaya çalışıyordu. Ama her seferinde elde ettiği sonuç sıfırdı. Arkadaşı kendisini bilinçli bir şekilde gizlemeyi başarıyordu. Gerçi bu durumdan şikayet etmeye hakkı yoktu Halide hanımın. Kendisi de benzer bir izliyor kim olduğunu yada ne iş yaptığını saklıyordu.

    Halide deki değişiklikleri arkadaşları da fark eder olmuştu. Arkadaşlarına karşı daha yakın duruyordu sanki. Eskiden kullandığı tepeden inmeci emirler yerini ricaya bırakmıştı. O günlerde Halide nin yüzü biraz daha gülüyordu sanki. O durgun içine kapanık görünen kız biraz daha canlanmıştı sanki.  Bir sabah bürodaki en yakın arkadaşı Mine sorduğunda arkadaşının kulağına “uzun yıllardır aradığımı buldum” demişti. Dahası arkadaşı Mine Halide yi biraz daha tanıyabilmiş olsaydı yüzündeki kararlılığı hemen fark edebilecekti.

     Günler geçti ve chat arkadaşıyla iki hafta sonra yüzyüze görüşme kararı almışlardı. Halide her ne kadar karşısındakinin samimiyetine inanmıyor olsa da arkadaşlıklarının yeni bir aşamaya geçmesi gerektiğini kabullenmişti. İçindeki korkuyu o kimseye anlatamadığı derin  korkuyu aşmanın zamanı gelmişti artık. Kariyerinin zirvesinde olan ama özel yaşamında kendi halinde yaşayıp giden Halide’nin bir arkadaşı olacaktı.

   Bir Cuma akşamı ‘ertesi günü buluşma’ kararı almışlardı. “Yalnızca tanışmadan ibaret olacaktı” buluşmaları. Birbirlerini görecekler ve ilişkilerinin devam edip etmemesine karar vereceklerdi  O gece bayramı bekleyen bir çocuk heyecanı ile bekledi sabahı.

     İzmirin en kalabalık semtlerinden birinde bir parkta randevu vermişlerdi birbirlerine. Fuarın karşısında güzel bir pastaneydi ikinci durakları. Bir gece önce aldıkları karara aykırı olsa da hoşlarına gitmişti birlikte zaman geçirmek. Yaşları lise yıllarını çoktan aşmış olsa da iki okul kaçağı liseli genç gibiydiler. Körfez vapuruna binip Karşıyaka da çay içtiler. İstasyon Caddesinde dolaştılar. Koca bir gün güneşin karşısında eriyen kar gibi erimiş akşamın alaca saatlerine gelmişti. Bir günlük hikaye başladığı yerde bitecekti.

     Halide akşamın alacakaranlığında ellerinde kırmızı güllerden oluşan bir buket çiçekle parkın merdivenlerinde bekliyordu. Saniyeler saniyeleri kovaladı. Yazdan kalma sıcak gün, yerini rüzgarla çıplak dalların sallandığı güz akşamına bırakmıştı. Basamakların ötesinde, giden arkadaşına veda etmiş adım adım uzaklaşıyordu. Onunla kocaman mutlu bir gün geçirmişti  Bu arkadaşlığı burada, olduğu gibi bırakmalı mıydı yoksa devam etmeli miydi. Uzun zamandır içinde acıkan bir yanı devam etmesini söyledi.. Vermesi gereken son bir kararı vardı, bir de sorması gereken son bir sorusu  Hızla merdivenleri çıktı genç adam ağır adımlarla uzaklaşıyordu. Arkasından seslendi.

     “Altan! Altan!  Bir dakika bekle” dedi. Genç adam sanki böyle bir çağrı bekliyormuş gibiydi. İlk seslenmede duymazdan gelse de hafifçe duralamıştı. Bir saniyenin küçük bölümündeki bu belli belirsiz duralamadan sonra yoluna devam etse de genç kızın adını tekrar haykırmasıyla durdu ve geri döndü.

    “Güller çok güzeldi” dedi Halide başı önünde  “Kırmızı gülleri seviyor olmalısınız”  Adam gülümsedi. “Biraz avam tarzı olacak ama ‘güle gül yaraşır diye aldım’ dedi. Halide Hanım bir an durdu. Karşısında dikilen adamın gözlerine baktı. Büyü bozulmaya mı başlamıştı yoksa...

     “Peki siz bu iltifatı buluştuğunuz her kıza söylüyor musunuz?” dedi. Adam hafifçe gülümsedi.  “Estağfurullah” dedi. Sesindeki gurur her halinden belli oluyordu. “Geniş bir çevremin olduğu söylenebilir ama inan bana senin kadar güzelini tanımadım” dedi. İri ellerini uzatarak kızın narin koluna dokundu. İncecik kollar avuçlardan akan su gibi yavaşça sıyrıldı. Yinede, kibar görünmeye çalışan adamın yırtıcının pençelerini andıran elleri kızın parmaklarını yakaladı. Genç kız o zaman sol elin yüzük parmağındaki beyaz izi fark etti.   

     Adam evliydi ve buluşmadan birkaç dakika önce çıkarılmış olan alyansın izi bu durumun açık kanıtıydı.  Halide sesini çıkarmadı. Eğer bakışlarını kaldırabilecek cesareti olsaydı bütün bir öğleden sonra birlikte olduğu adamın zafer kazanmış bir savaşçının bakışlarıyla kendisine baktığını görebilecekti. Adamda eğer bakmasını bilseydi içerilerde derinlerde bir canavarın uyanmaya başladığını görecekti. Yine de narin ellerinde tuttuğu kalın bilekleri bırakmadı. Ağır adımlarla parktan çıktılar.

     Buluşmalarının yada ilişkilerinin bir başka aşamasını yaşamaya başlamışlardı. Bütün gün el ele gezmiş liseli çocuklar birkaç dakika içerisinde büyümüşler birer olgun insan olmuşlardı sanki. Önce İkinci kordondaki bir lokantada yemek yediler. Ardından kordonda dolaştılar bir süre. Denizden gelen esinti yerini sert rüzgara bırakınca kordon üzerindeki pastanelerden birine girip oturdular. Birbirlerini tanımak için sorular sordular. Bütün bir gün boyunca susmuş olan adamın dili çözülmüştü sanki. Gecelere boyu sürdürdüğü klavyenin başındaki becerisini sürdürüyordu. Derin bir kültürü olmasa da karşısındaki etkileyecek kelime dağarcığına sahipti. Ve akıcı konuşmasıyla bu kelimeleri dilediği gibi kullanıyordu. Saatin ilerlediğini fark ettiklerinde saat gece yarısına yaklaşıyordu. Halide yoldan geçen bir taksiye el etti. Biraz çekingen kalan adam eve kadar birlikte gidebileceklerini söyledi. Böylece taksiye birlikte bindiler.

      Sarı taksi düzgün asfalt boyunca yol aldı. Geniş caddelerden aydınlık meydanlardan geçtiler. Arabanın arkasında oturan iki kişi sanki gün boyu birlikte değillermiş de tesadüfen bir araya gelmişler gibi hiç konuşmadılar. Genç kadının evine yaklaştıklarında Halide gecenin en önemli sayılabilecek sorusunu sordu,,,

    “Aşka inanır mısın” dedi. Adam uzun zamandır beklediği avının şimdi oltasının ucunda çırpındığını bilen balıkçı havasındaydı. Balık yemi yutmuştu. Ama misinası gerilmediği için yakalandığının farkında değildi. Artık bütün hüner, fazla çırpınmasına izin vermeden avını sandala çekmekteydi. Ama istemese de başarmanın verdiği kendine güven sesine yansıyordu. Kırk yıllık çapkınlığın edasıyla yanıtladı

    “Eğer aşka inanmıyor olsaydım, burada ne işim olurdu” dedi. Genç kızın evine yaklaşmışlardı. Taksi sürücüsüne dönerek “Köşede durur musunuz” dedi önce. Ardından kurnazca gülümseyerek tekrar sordu

   “Peki sevdiğin birine yüreğini verir misin” dedi.  Araç ana caddeyle geniş bir sokağın kesiştiği noktada durdu. Adam kaçın kurasıydı bir yandan taksiciye ücretini verdi. Para üzerini beklerken kıza dönerek

       “Ben zaten yüreğimi sana verdim” dedi. “Sadece şimdilik yerinde duruyor. Dedi. Sırıtma derecesinde gülümseyerek devam etti. “Bedelini ödedikten sonra onu oradan alabilirsin” Onlar konuşurken kapının önüne varmışlardı. Kaldırımı aydınlatan sokak lambasının altında durdular bir süre.
     “Evli misin” sesinde aleni bir emir vardı. İşyerinden alışkın olduğu emir vermenin rahatlığı  vardı kendisinde, bu rahatlığı kullanıyordu. Adam önce yanıt vermek istemedi. Genç kadın bir kere daha sorduğunda azarlar gibi

     “Bak güzelim” dedi  “Biz, birbirimizi tanımak ve güzel vakit geçirmek için burada bulunuyoruz,  evliliğin ne önemi var ki?” dedi. Bu gizli bir itiraftı, Aşırıya gitmiş olduğunu düşündü ve sözlerini düzeltmeye çalıştı “Yani evlilik dediğin bir formalitedir, insanlar birbirini tanıdıktan, güvendikten sonra resmiyete ne gerek var.” Konuştukça batıyordu, kendisini Halide kurtardı.
.
   “Dur... Dur... Hemen sinirlenme” dedi Halide. “Ne istediğini anladım. Bir gecelik ilişkiden söz ediyorsun sen” dedi. Sesinde kızgınlık yada kırgınlık yoktu.
 
    “Sanırım birbirimizi daha iyi anlamaya başladık” dedi adam kendine gelmenin rahatlılığıyla.  Halide tam kapının önüne gelmişti. Anahtar yuvasında döndüğünde adam vedalaşmak için geriye doğru bir adım attı. Anahtar kilidin içinde bir kere daha döndü ve kapı aralandı.”Gel sana kahve yapayım” dedi  “Yada bir iki kadeh daha içelim”

     Adam şaşırmıştı. Arkadaşları arasında çapkın biri olarak bilinirdi. Uzun boylu ve yakışıklıydı. Düzenli spor yapması sayesinde gençlik yıllarını geride bırakmış olsa da düzgün ve kaslı bir vücudu vardı. Bedenine ve kültürüne güvenerek sıkça hovardalık yapardı. Ama yine de bu durum alışkın olmadığı bir durumdu. Genellikle eve yada bir otele gitmeyi erkek tarafı teklif ederdi. Özelliklede kızın evine gitmek başarı ötesi bir şey kabul edilirdi. Ama bu kere durum daha başkaydı. “Kendimi bir hayli geliştirmiş olmalıyım” diye aklından geçirdi. İyi hazırlanmış bir buket –her ne kadar ücreti daha fazla olsa da- kapıları açmaya yetiyordu.

    “Rahatsız etmiş olmayayım” dedi. “Üstelik evde uyuyan varsa, yani annen baban falan diyorum...” Ama içeri girmek için can attığı her halinden belliydi. “Kimse yok çekinme” dedi. Az önce konuşan asabi kişi gitmiş yerine uysal ve inandırıcı biri gelmişti sanki... “Konuşmamızı kapı önünde sürdürmek hoş değil. İçeride devam edelim” dedi.

    İçeri girdiklerinde adam hafif şaşkındı. Kadın tahmininden daha zengin olmalıydı. Amerikan stili döşenmiş bir evdi. İç kapıyı geçince geniş bir salonun ortasına yerleştirilmiş koltuklar vardı yalnızca. Duvarlarda orijinal olduğunu düşündüğü  karmaşık kompozisyonda  resimler vardı. Tam karşılarında ise kocaman bir plazma televizyon. duruyordu  Geride sol köşedeki merdivenler evin dubleks olduğunu anlatmaya yetiyordu.

     “Sence iki aydır yazdıklarımız, bu gün yaşadıklarımız tensel bir zevk için miydi” dedi içeri girerken Halide.

     “Tam olarak öyle değil” dedi genç adam. “Romantizm vardı elbette...Romantizm hep olacaktır...olmalıdır...”  Halide salonun karşısındaki koridora yöneldi. Genç kadının iyice uzaklaştığını düşünmüş olacak ki  “Ama önce seninle birlikte olmak... O bedenini hissetmek var” dedi alçak sesle ama koridordan gelen ses sözlerini yutmasına neden oldu  “Seni duyuyorum genç adam” Adamın yüzü kızardı.

      Genç kadın bir dakika sonrasında elinde bir şişe şarap ile geldi. “Bu şişe böyle geceler için hazırlanmış bir şişe. Sen başla ben sana az sonra katılırım” dedi. Kadın yukarı çıkan merdivenlerin ilk basamağına vardığında adam birinci kadehi yuvarlamıştı bile...

    Adam loş ışıklı bir odada gözlerini açtığında kıpırdanamıyordu.  Bir baş ağrısı beyninin tüm hücrelerinde yankılanıyordu. Kendisine içki getiren kadının merdivenlere yöneldiğini ve birinci kadehi içindeki ateşi söndürmek için hızla yuttuğunu anımsadı en son olarak.

      Baygınlığı geçince gözleri içinde bulunduğu alaca karanlığa alıştı. O zaman salonun diğer ucundaki beyaz önlüklü gölgeyi fark etti. Tepeden tırnağa beyazları giyinmiş olan gölge ağır ağır yanına yaklaştığında olanları anlıyor gibiydi. Gölgeler içinde duran beyazlı kişi

     “Nasıl” dedi alaycı bir şekilde gülümseyerek “Özel içkimi beğendin mi?” adam burada bu loş mahzen benzeri yerde olmasının nedeninin içki olduğunu anlamıştı ama niçini hala muammaydı. Değişik bir eğlence şekli olmalıydı. İçinden gelmese de bir kahkaha attı.

    “Güzel bir fantezi” dedi.  “Meğer benimle iki aydır yazışan, bütün gün el ele dolaşan cici kız aslında isterik sadistin biriymiş” dedi ve ekledi “Benzerlerini görmüştüm ama bu kadar gerçekçisini görmemiştim” dedi.  Neredeyse kırkbeş derece eğik bir yatakta yatıyordu. Yani ne dik duruyordu ne de yatık yada olanları görebilecek kadar dik kıpırdayamayacak kadar yatık.

    “Bu unutamayacağın bir fantezi olacak” dedi.  Yatakta bağlı olan adamla göz göze geldiler. “Ve son fantezin olacak” dediğindeyse içine bir korku düşmüştü. Korku dolu bakışlarını odada gezdirdi. Yaşadıkları cinsel fantezilere benzemiyordu. Aslında bulunduğu yer bir odadan çok bir kimyager laboratuarına ya da doktor muayenehanesine benziyordu. Tam karşısında uzun mermer bir banko vardı ve bankonun üzerinde çeşitli kavanozlar tanımlayamadığı cihazlar vardı. Sol yanında ağır işçiliği olan ahşap bir dolap duruyordu. Dolabın üst bölümünde kesme camdan yapılmış dizi kavanoz duruyordu. İçlerinde garip bir sıvının içinde yüzen yumruk büyüklüğünde nesneler vardı.

     “Evet bu son fantezim olacak. Bu yaşadıklarımdan sonra her şeyden elimi ayağımı çekeceğim ve kendimi dine vereceğim” dedi. Gerçeği mi söylüyordu yoksa alay mı ediyordu anlaşılamıyordu.  Gün boyu birlikte dolaştıkları küçük, masum avı, avcı olmuş bembeyaz önlüğüyle ellerinde beyaz eldivenleriyle ve beyaz örtü serilmiş servis masasıyla kendine yaklaşıyordu. Bakışları yaklaşan el arabasına takılınca korku dolu bir çığlık attı. Bu kadar alet olsa olsa bir dişçinin yada bir cerrahın masasında bulunabilirdi. Paslanmaz çelikten yapılmış keskin aletler arabanın üzerinde duruyordu. Haftalar boyu yazıştığı romantik genç kız masum sevgili bu muydu. ağza alınmayacak bir küfür dudaklarından döküldü.

    “Birkaç saat önce bana söylediğin bir söz vardı” dedi. Sesindeki ciddiyet elle tutulabilecek kadar hissedilir haldeydi. Adam bağlandığı yerde kıpırdanmaya çalıştı. Yalnızca boynundan yukarısını kıpırdatabilecek haldeydi. Kafasını belli belirsiz salladı. Bedeninin tüm enerjisini ciğerlerine topladı ve ardından olanca korkusu ve nefretiyle haykırdı. Boynu ve çıplak vücudu kıpkırmızı olmuştu.

    “Çöz beni O... ” diye çığlık attı. Korku dolu çığlığı odada yankılandı. Az önce yaşanan öfke patlamasına aldırmayan genç kız devam etti.

    “Yüreğini bana verecektin, şimdi tam zamanı” dedi. Yaşadığı anın tadına varmak için ağır ağır hareket ediyordu. Az önce can havliyle bağırıp çağıran adam yalvarmaya başlamıştı

     “Bak güzel kız, eğer bu şakaysa tadında bırakalım. Eğer beni korkutmak ve bana bir ders vermek istiyorsan ben dersimi aldım... Yok eğer istediğin paraysa ne kadar istediğini söylemen yeterli... Çok param var benim...Evlerim arsalarım var...İstediğin kadar, istediğinden çok daha fazlasını verebilirim...

    “Ya iffet... ya namus... Paraların onları almaya yeter mi?  Bütün paraların bir genç kızın kararan hayatını geri verir mi?” dedi. Parmaklarını birbirine geçirerek ellerine taktığı eldivenleri iyice yerleştirdi. Kendi kendine konuşur gibi sürdürdü konuşmasını “Üniversite son sınıfındaki bir genç kızın geleceğini geri verebilir mi?” Arkasını döndü. Birkaç saniyelik suskunluk odada her şeyin hakimi olmuştu sanki. Arkası dönük konuşmasını sürdürdü..

    “Ama çok paranın olduğunu öğrenmem içimi rahatlattı. Geride kalanlar yaşamlarını sürdürmek için  zorluk çekmezler hiç olmazsa” Kısa ara bitmişti.     

     “Sen iğrenç bir çapkınsın Kendinden başkasını düşünmeyen  hayvani bir zevk uğruna en güzel romantik değerleri bile çiğnemekten çekinmeyen pis bir mahluksun. Evinde bekleyen ailene aldırmadan genç kızların peşinde koşuyorsun” dedi  Elleri usta bir cerrah gibi çalışıyordu. “Elindeki servetin kıymetini bilmeden, uçkurun için pek çok hayatı mahvetmiş olmalısın” Hemen yanına getirdiği seyyar masasının üzerinden iri bir enjektör çıkardı. “Belki de aralarında pırıl pırıl geleceği olan masum genç kızlarda vardı...ne dersin” Adamın bağlı kolunda yavaşça batırdı. Eti delen sivri uçlu iğne boğuk bir ses çıkararak gömüldü. Baş parmağı bastırdıkça tüpteki sıvı yavaşça kana karışıyordu. Olanları anlamak için yüzüne bakan adama sus işareti yaptı.

     “Bu senin iyiliğin için canım” dedi. “Olacakları izlemeni istiyorum ama canın yansın da istemem. İğneyi yavaşça çıkardı. İşine özen gösteren herkes gibi masanın üzerine bıraktı.     

     “Korkma canın hiç yanmayacak” dedi. İnce dişli bir bisturi aldı. Yatakta çığlık atan adama bakarak Evli biri niçin çapkınlık yapar” dedi. Kendi kendine konuşur gibiydi. “Gül gibi bir ailesi olan biri niçin dışarıda bir şeyler arar. Dünyada aileden daha sıcak ne olabilir ki. Bir insanın sahip olabileceği hazinedir aile” dedi. Yine kendi kendine konuşuyor, ilacın etkisini göstermesini bekliyor gibiydi  Bir dakika sonrasında adam sisli bir gecede gibiydi. Olanların o kadar uzağındaydı ki.... Görüyor hissediyor ama canı yanmıyordu.

     “İnsanın yüreği bir kişiye, ailesine ait olmalıdır.” Uzaklardan gelen vınlama sesi titreşime dönüştü. Soğuk çelik içine yavaş yavaş giriyordu. Ardından kırılan dal sesini andıran bir dizi kırılma sesi duydu. Hiç canı yanmasa da küçük bir çektirmenin gögüs kafesini yavaşça açtığını hissediyordu. Duyduğu son cümle “Şimdi yüreğini vermeye hazırsın” dı. Gözlerinin feri sönmeden son gördüğü ise kristal bir kabın içine zarifçe konulan yumruk büyüklüğünde kanlı bir nesneydi. Ve raftaki yerini almıştı.

    Ertesi sabah büroya gelenler Bölge müdürlerini göremediler. Öğleye doğru ancak gelebildi Halide Hanım ve her zamankinden çok daha neşeliydi. Nedenini sorduklarında ise aldıkları yanıt  “Akşam iyi bir temizlik yaptım” olmuştu.... Ve kendi kendine konuşur gibi devam etti. “Burada işim bitti. Atanmayı istememin zamanı geldi” dedi.
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı Kanashii Uchiha

  • **
  • 99
  • Rom: 9
  • Melek sesli iblis ve kan damlaları...
    • Profili Görüntüle
Ynt: Randevu
« Yanıtla #1 : 17 Aralık 2011, 01:41:09 »
Öncelikle elinize sağlık diyerek başlayayım.Güzel bir öyküydü.
Klasik ve Düz! Dümdüz.
Girintisi çıkıntısı olmayan , şaşırtan ama yetmeyen..
Etrafı anlatım,ilerleme, kurulma, tanıtımlar ; giriş-gelişme-sonuç yeterli
derecede verilmiş.Her zaman ki haliniz bu sizin.

Ancak; yetersiz.Çok ama çok daha iyi olabilir.
Bunun nedeni bana sorarsanız böyle bir öyküyü tek bölüme sıkıştırıp, öykünün
fotosentez yapmasını engellemiş olmanızdır.

Bence bu yönden kendinizi geliştirmeli ve yazdıklarınızın akıp gitmesine
 izin vermelisiniz.Detaylar iyidir.Candır kandır.Bu tip insanı sarıp sonrada biranda bitirmemelisiniz.
Daha uzun yazmalı , ayrıntılara gönül rahatlığıyla girebilmelisiniz bence. O güç var sizin yazım dilinizde.
 Örneğin ;
Spoiler: Göster
(Katilin beklenenin aksinde çıkması çok sempatikti bana sorarsanız. Fakat kısa kesip tek bölüme
sıkıştığı için ister istemez olabileceğinden gölgede kaldı.)


Anlatım akıcıydı halbuki. Oysa siz okur sıkılmasın hedefiyle, derinlemesine verebileceğiniz
bu hikayeyi blokajladınız.Evet tek seferlik oldu. Ama parıltısını da almış oldunuz ve öykünüz
durağanlaştı. (Katilin gizli inini ya da kendince sebeplerini ne de güzel vermişsiniz oysa.)
Yazınızda betimleme azlığını hissettim.Daha çoğalmalılar bence ki çok güzel betimlemelerinize şahit oldum.

Giriş bölümü biraz kafa karıştırıcıydı.Yeniden düzenleseniz daha şık olur kanımca.
Yani giriş gibi olsa ve asıl başlangıçtan ortalanan üç nokta ve ya kısa çizgilerle filan ayrılsa sanırım
daha bir merak uyandırıcı olur. Ayrıca gözede hoş görünecektir.

Halide hakkında; geçmişi, psikolojisi hakkında biraz daha bilgi alabilseydik mesela ,
neler yaşamış onu yaptıklarına iten gerekçeler nelermiş? Altan'ı ilk başlarda gayet iyi
gizlemişsiniz onun hakkında da yüzeysellikten ziyade biraz bilgi verilebilir, hayatından
ufak tefek kesitler ve ya içsel düşünceler paylaşılabilirdi zannımca.Bu hikayenizin hakkı iki bölümdü bence  =))
 
Yine de saygım sonsuz; elinize sağlık diyorum.
En kısa zamanda yeni hikayelerinizi okumak güzel olacaktır. ^^


Tutunabilecek her şeyin yok olduğunda var olursun...Gerisi sadece suretlerin karmaşası!

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Randevu
« Yanıtla #2 : 22 Aralık 2011, 13:12:51 »
Güzel bir eleştiri ama fazla detay boğmaz mı öyküyü...Aslında detayları seviyorum hatta şöyle diyebilirim ki -konuşurken yaptığımı söylerler- ayrıntıya dalıp işin özünü kaçırdığımı söylerler. Bu nedenle daha az detaylandırıyorum.
Bir de üç noktanın yerli yersiz kullanılmasını da sevmiyorum.
İlgilenmenize sevindim...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark