Kayıt Ol

Vagon

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Vagon
« : 21 Aralık 2011, 17:00:18 »
VAGON
   Ne kadar zamandır kendinden geçtiği belli olmayan adam yavaşça gözlerini açtı. Bir an önce nerede olduğunu anımsamaya çalıştı. Bulunduğu ortamda sessizlik vardı. Mutlak kelimesini tartışmasız anlamına geliyorsa burası ve bu durum en uygun koşulları gösteriyor demekti. Birkaç saniye süren bir geçiş döneminden sonra nerede olduğunu anımsadı. Sağını solunu yokladı. Güvenlik önlemleri sayesinde organlarında ciddi bir hasar yoktu. Şimdiden hafiflemeye başlayan bir göğüs ağrısı vardı yalnızca. Kafasını çevirip içerideki yolculara baktığında en son kendine gelen kişinin kendisi olduğunu gördü. Yarı şaşkınlık yarı mahcubiyetle selamladı onları. “Neler oldu” dedi. Sahi neler olmuştu.
   Kafasının içerisindeki sis bulutu dağıldıkça ve bilinci yerine geldikçe neden burada olduklarını iyice anımsamaya başladı. Hemen arkasındaki koltuklarda oturan üzerlerinde sivil kıyafetler olsa da asker oldukları belli olan gençlere baktı. Her birinin yüz hatları sertti. Sanki asker eğitimlerinin arasında kendilerine nasıl sert bakacakları ve nasıl gülmeden duracakları konusunda da eğitim verilmiş gibiydiler. Çatık kaşlar kapalı ve gergin dudaklar kıyafetlerini tamamlıyor gibiydi.
   Kendilerini nelerin beklediği konusunda gereği kadar bilgi verilmiş miydi ondan da emin değillerdi ama bu göreve bu seyahate gönüllü oldukları kesindi. Vadedilen para biraz milliyetçilik duyguları ve çokça merak duygusu macera isteği kendilerini buraya getirmişti. Sessizlik denizinin ortasında hiç kıpırdamadan duran bir teknenin içindeydiler sanki. Eğer bulundukları yerden tavana doğru tam dikine yol alabilselerdi dört yüz kilometre sonra güneş ışığını görebilirlerdi ancak.
   “Albay, sizlerde yaralanan var mı?” dedi. Hemen arkasındaki sırada oturan omuzu yıldızlı orta yaşlı adam yanıtları “Ciddi bir durum yok” diye yanıtladı. Genç mühendis Kendi vücudunu bir kere daha elleriyle yokladı. Kendisinde de bir kırık çıkık yoktu. Yerinden doğruldu. Uzun boylu birinin ayakta durmakta zorlanacağı ama kendisinin orta boyu sayesinde rahatlık durabildiği koridorda yürüdü. Yerlerinde oturan disiplinli gözler kendisini izliyordu sessizce. Aslında yolcu almak gibi bir niyetleri yoktu ama projenin sahibi olan savunma bakanlığı acil göreve gitmesi gereken bir gurup askeri yanlarına vermişti. Beş altı metre geride ayrı bir bölme olarak hazırlanan yere vardı. Arkadaki kalın cama burnunu dayadı. Depoda kendilerini bir zaman idare edecek yiyecek içecek vardı. Ağırlaşmaya başlayan hava kendilerini ne kadar idare edebilirdi onu bilmiyordu. Yedek tankları vardı ve birazdan yedek tankları da açardı. Ama tüm yolculuğun kırkbeş dakika olacağını tahmin ettikleri için kendilerini uzun süre idare edecek yedek havaları yoktu. Üstelik iki veya üç kişi ineceklerdi aşağıya, şimdi ise fazladan on ciğer daha vardı.
   Sorumlu birini aranacaksa o kişi projenin patronu sayılacak Savunma Bakanlığının temsilcisiydi. İş başlarda iyi başlamıştı ama orada yani varacakları yerde işler kötüye gitmeye başlayınca proje hızlandırılmış güvenlik önlemleri göz ardı edilmeye başlamıştı. Tekrar yönünü öne çevirdi. Otuz metre kare bir yerde kısılmışlardı. Yukarıdakilerin yerlerini tam olarak tespit ettiklerini ummaktan başka çareleri yoktu. Beş on adımdan sonra kafasını bir kere daha cama dayadı. Bu kere ön camdan karanlığa bakıyordu. Birkaç metre önlerini gösterecek kadar zayıf bir ışık gibi önlerinde kapkara uzuyordu. Alabildiğine geniş bir kemerden uzayıp giden karanlığa bakıyordunuz.  Arkada sessiz durmaya çalışan askerlerin arasında da kıpırdanmalar başlamıştı. Komutanları Albay
   “Sizce neler oldu mühendis bey” dedi.  Adam arka sıralarda oturan tüm askerlere baktı teker teker. Henüz olayları kavrayamamışlardı. Beş on dakika sonra durumun ciddiyetini anlayacaklarını düşünüyordu. “Bir teknik sorun yaşadık” dedi.  Sesi, soruyu geçiştirmek için yanıt verdiğini haykırıyordu adeta.  Düşünmeye başladı, gerçekten ne olmuştu… Koltuğuna tekrar oturdu gözlerini kapadı olanları baştan düşünmeye başladı.
   Her şey çok iyi başlamıştı, taa ki sonsuz karanlıktaki sonsuz sessizliğe gömülünceye kadar. Yaklaşık yarım saat kadar önce yukarıdaydılar, ilkin karşılarında duran kocaman kapı aralanmıştı. Çift kanatlı kapı kendinden beklenmeyen bir sessizlikte açılmıştı. Karşılarında küçük bir otobüs büyüklüğünde bir araç duruyordu. Biraz ellili yılların otobüslerini birazda hala bazı ülkelerde kullanılmaya devam eden vagonları andırıyordu. Önü bombeli çenesi dışarı çıkmış yaşlı biri havasındaydı. Belli ki bu aracı dizayn eden o yılların arabalarını çok sevmişti. En belirgin farkıysa ön ve yan camlarının küçük olması ve tekerleklerinin eksen mesafesinin oldukça geniş tutulmasıydı. Bu sayede denge daha iyi sağlanmış oluyordu. Yerde vagonun hemen önünde başlayan bir kanal vardı ve kanalın içerisinde büyük bir helisel dişli bulunuyordu. Kapının önünde dikilen bir gurup adam şaşkınlıkları geçince vagona doğru yürümeye başladılar.
   Eğer basının haberi olsaydı proje yüzyılın buluşu ve kendileri de kahraman olarak ilan edileceklerdi. Nereden bile bilirlerdi ki Fransa’nın batısında Rouen bölgesindeki küçük bir sahil kentinde devrim sayılabilecek bir buluşun denemesinin yapıldığını bilemezlerdi. Ama projeyi satın alanlar ve kağıt üzerinden gerçek hayata uygulayanlar gizlilik kuralına kesinlikle riayet ediyorlardı. Yıllardır üzerinde çalıştıkları projenin gerçekleşmesi olasılığının bu kadar yüksek olduğu bir anda en çok kalbi çarpan iki kişi vardı. İki genç mühendis, üniversite yıllarında başladıkları işin sağ salim sonuçlanmasını istiyorlardı.
   Fransız Mühendis Marcel ve Onun Türk arkadaşı Orkun. On bir yıl önce mezun oldukları üniversitede hazırladıkları proje beğenilmemişti. Evet, üniversite kurulu her şeyin tüm hesaplamaların doğru olduğunu ama uygulanabilirliğinin çok zor olduğunu söylemişti. Projeleri ulaştırma alanında bir devrim yapacak nitelikteydi ve bir basit kurala dayanıyordu “ İki nokta arasındaki en kısa yol doğru yoldur.”  İlk verilecek hareket için harcanan enerjinin dışında hiç enerji kullanmadan yol alabilir miyim? Hava direnci olmasa masraflarım azalır mı? Neden her türlü ulaşım aracında önce hava direncini göz önüne almak  aerodinamiği hesaplamak zorunda kalıyorum? Sorularına yanıt bulmuştu bu sistem.
    O yıl dekanın odasında tanıştıkları siyah takım elbiseli bir adam kendilerine reddedemeyecekleri bir öneri sunmuştu. Emirleri altında kocaman bir mühendis takımı olacaktı, istedikleri istemedikleri tüm teknolojik olanaklardan yararlanacaklardı, malzemenin en iyisini kullanacaklardı. Eğer çalışırsa buluşlarının patent ve isim haklarını alacaklardı. Ve İş bitesiye kadar çok iyi maaş alacaklardı. Karşılığındaysa istenilen işlerine dört elle sarılmaları ve çenelerini sıkı tutmalarıydı. Birkaç günlük düşünme süresinden sonra öneriyi kabul etmişlerdi. Artık Nato’nun Araştırma-Geliştirme birimi adı altında Amerikan savunma bakanlığına hizmet edeceklerdi. Biri Fransız diğeri Uzun yıllar önce Fransa’ya çalışmaya gelen bir İzmir’li Türk ailesinin çocuğu olan iki genç körfez krizinin başladığı yıllarda projelerine girişmişlerdi.
   Önce aceleleri olduğu söylenilen on kişi araca bindi. Üzerlerinde sivil kıyafetler olsa da asker oldukları, gerek saç kesimlerinden gerekse disiplinli davranışlarından belli olan kişilerdi bunlar. Özel birlikten oldukları söylenmişti ve orada kendilerine gidecekleri yerde şiddetle gereksinim vardı. Sessizce ama ne yapacaklarını bilen adımlarla yerlerine oturdular, kemerlerini taktılar. Arkalarından geriye dönüp kendilerini uğurlamaya gelen kişilere askerce selam verip içeri giren orta yaşlı bir adam vardı. Fizik Mühendisi Orkun ise vagona en son binen kişiydi. Belli etmese de dudakları kıpırdamıştı. Kapının eşiği sayılabilecek sarı çizginin ötesindeki bir gurup adamın arasındaki arkadaşına ortağına baktı. Saçları hafifçe kırarmaya başlayan mühendis de gözlüklerini çıkarıp arkadaşına göz attı. Önce vagonun kapısı, ardından büyük kapı kapandı. Yaklaşık kırk beş dakika sonra varmak istedikleri yerde Bağdat’ta olacaklardı.
   Uzun ince ve yarım daire kesitli bir vagondaydılar. Araç, belirgin hiç bir özelliği olmayan basit sayılabilecek şekilde düzenlenmişti. Ne de olsa bir prototipti ve askeri amaçlı dizayn edilmişti. Konfordan çok sadelik ve sağlamlık esas alınmıştı. Olması gerektiğinden çok daha kalın duvarları olan bir vagondaydılar. Lokomotifi veya motoru olmayan yalnızca tekerlekleri üzerinde yol alacak olan bir araçtı. Yerlerine oturup emniyet kemerlerini taktıktan sonra ortalığı belli belirsiz bir vınlama kapladı. Bir kompresör vagonun olduğu bölmenin havasını boşaltmaya başlamıştı. Mühendisin yanında oturan komutan neden böyle olduğunu anlamıştı. İçinde yol alacakları tünelin havası olabildiği ölçüde boşaltılmıştı. Vagon, atmosferin yukarısında havanın iyice seyreldiği ve uçaklara direnç göstermediği bir ortamda boşlukta gidecekti. Geçiş kapısıyla kendilerini büyük tünel için hazırlıyorlardı. Birkaç dakika sonrasındaysa ilk başta fark edilmeyen bir başka kapı açıldı. Ön koltukta oturan Mühendis Orkun yanıbaşındaki sivil giyimli subaya baktı. Parmağıyla önündeki az sayıdaki düğmeden birine bastı. Uzun erimli bir ışık önlerinde açılan ve sonu belli olmayan karanlık geçidi aydınlattı. Kapkara ağzını açmış bekleyen dev bir yılan kendilerini bekliyordu. Önce düz başlayan tünel yüz metre sonrasında neredeyse yüzde yirmi eğimle yerin içine dalıyordu.
   Bu öyle bir geçitti ki Atlantik sahilinden başlıyor,  çölün kumun içinden Bağdat’tan çıkıyordu. Özel lazer ölçme tekniğiyle planlanmış çelik ve betonun en kozmopolit birleşimiyle adeta sıvanarak yapılmıştı. Kesiti orta çağ mimarisinin gözde mimari şekli olan gotik tarzda yapılmış ve sonsuzluğa uzanan bir kemer şeklindeydi. Bu sayede yukarıdan gelecek yükü eşit oranda sağa sola dağıtacaktı. Malzemenin ana yapısı Beton ve çelik olsa da bu esnemeye müsait içindeki özel alaşımlarla güçlendirilmiş bir çelikti. Çimentonun be çeliğin bu tür kombinasyonu ilk kez deneniyordu. Savunma Bakanlığı bu konuda bilimsel çevrelerde hazırlanmış en son gelişmeleri kullanmaktan çekinmemişti. Projenin en önemli özelliğiyse gizliliğiydi. Yıllar önce iki mühendis arkadaşa bu öneriyi getiren kişi şöyle demişti. “Düşünsenize bir anda kimseye görünmeden adeta yerden biter gibi kuvvetlerinizi çıkarıyorsunuz. Veya askerlerinizi geri çekebiliyorsunuz.” On bir yıllık bir çalışmadan sonra denemeye müsait duruma gelmişti.
   İşte en önemli an gelmişti. Orkun arkaya dönüp “Şimdi sıkı tutunun, bir Ferrari’deymiş gibi hissedeceğiz” dedi. Ve Zemindeki dişli dönmeye başladı. Devasa bir elektrik motorundan güç alan dişli harekete geçti. Dişli vagonun tabanındaki diğer dişli yardımıyla vagonu hareket ettirmeye başladı. Lunaparktaki oyuncak trenleri hareket ettiren mekanizma birkaç saniyede aracı hızlandırdı ve adeta bir taş gibi ileri fırlattı. Yolcular bir yarış arabasındaymış gibi koltuklarına yapıştılar. Üç saniyede düz ray bitmiş vagonları yokuş aşağı inmeye başlamışlardı. Mühendis Orkun, bir hostes gibi arkasını dönüp “İniş Başladı” dedi. Bu yokuş aşağı iniş yolun yarısına kadar hemen hemen Bulgaristan Türkiye sınırına kadar sürecekti. O noktada en üst hız düzeyine ulaşacak araç sesten çok daha hızlı yol alacaktı. Sonra hızlanmalarına yardım eden yerçekimi kendilerini yavaşlatmaya başlayacaktı. Irak sınırlarına yaklaştıklarında da hızları iyice düşmüş olacaktı. Buraya kadar her şeyi anımsamıştı ya sonra ne olmuştu, işte onu bilmiyordu.
   İki bin kilometreyi aşkın bir mesafe ötede, olayların başladığı yerde merak ve korku vardı. Her şeyin planlandığı gibi gideceğini işlerin aksamadan yürüyeceğini düşünmüşlerdi. Acaba ne olmuştu, işin en kötüsü ne müdahale edebiliyorlar nede iletişim kuramıyorlardı. Ana kumanda odası sayılabilecek bir salonda bir gurup adam öylece bekliyorlardı. Aşağıda bir yerlerde duran bir gurup asker ve projenin diğer sorumlusu Orkun için endişeleniyorlardı.
   Salondaki en geniş koltukta oturan ve ABD savunma Bakanlığının bu projeyle görevli tepe kişisi olan general rahattı. Oldum olası bu projenin yürüyeceğine inanmamıştı. Şimdiyse kendisinin haklı olduğunun ortaya çıkmasıyla yüzüne alaycı bir gülümseme yerleşmişti. Üstelik mesleği gereği kayıplara alışkın olduğu için aşağıdaki vagonu ve vagonun içinde bulunanları pek umursamıyordu. Rahat bir sesle mühendise seslendi “Mühendis bey, sizce ne oldu”
   Marcel, bir an düşündü. Ne olduğunu gerçekten bilmiyordu. Olasılıkları gözden geçiriyor ama bir tahmin yürütemiyordu. Acaba tünel mi çökmüştü. Sanmıyordu. Kendi geliştirdiği pahalı ama sağlam teknik sayesinde bir ip gibi dümdüz uzanan tünel çökmezdi. Gerek kesitinin yapısı gerekse kullandıkları kozmopolit sağlam ve esnek malzeme buna izin vermezdi. Son bir saat içerisinde erken uyarı sistemlerinden bir deprem uyarısı da gelmemişti. O zaman mekikte bir sorun olmalıydı. Yine de tedbir içim “İkinci Vagon’u hazırlayın” dedi. Başmühendisin cümlesinin ardından koşuşturma başladı.
   Aynı soruya arkadaşından iki bin kilometre ötesindeki yerin kilometrelerce altında duran Orkun’da yanıt arıyordu. İşlevsiz olacağını düşünseler de yaptıkları araca uygun olacağını düşündükleri için ekledikleri uzun huzmeli farları açtılar. Önlerindeki kemer şeklindeki kara delik uzayıp gidiyordu güçlü ışığın ulaştığı son noktalara kadar. Demek ki o çarpma havasını veren vagondaki tüm yolcuları etkileyen sert duruş tünelin çökmesi veya bozulmasından kaynaklanmıyordu. Bu çok iyi bir saptamaydı. Öyleyse kaza nedeni içinde bulundukları araçtan kaynaklanıyor olmalıydı. Arkalarda duran askerlerden biri diğerlerinin duyabileceği yüksek tonda
   “Geçen yıl bizim başımıza da gelmişti böyle bir durum” dedi. Tüm yüzlerin kendisine dönüp herkesin kendini dinlediğini anlayınca yüzü kızardı. Konuşmak istemese de artık sözlerini devam ettirmeliydi.
   “Otobanda seyrederken önümüzdeki araç kaza yapınca aniden durmak zorunda kalmıştık. İşte o zamanda aynen bu şekilde duvara çarpmış gibi olmuştuk” dedi. İşte o zaman Orkun’un aklı başına geldi. Camın önündeki kontrol paneline baktı. Küçük kırmızı ışığı fark etti. Otomatik frenler aniden devreye girmiş kilitlenmişlerdi. Tam orta yerde olmalıydılar. İlk fırlatma hızlarının yüksek olduğunu anımsadı. Projenin savunma Bakanlığı temsilcisi Marcel’in deyimiyle ‘patron’ bu yolculuğun bir deneme yolculuğu olduğunu unutmuş fırlatma hızını maksimuma yükseltmişti. Belli ki sisteme güvenip güvenemeyeceklerini tespit için sınırları zorlamak istemişti. Aşırı hıza ulaştıklarında otomatik olarak devreye girecek mekanik fren çalışmış aracın tekerleklerini kilitlemiş olmalıydı. Nedeni, Albaya söylediğinde az önce arkada konuşan er söze karıştı.
   “İyi ki takla atmadık” dedi. Evet, o hızda yapılacak ani fren düz yolda yani yeryüzünde olsalar belki takla atmalarına neden olacaktı. Ama tünelde olmaları ve aracın kesitinin tünelden az bir şey küçük olması bu takla atmayı olanaksız hale getirmişti. Bir an düşündü olacakları hesapladı. Ve kırmızı ışığın altındaki mekanik kolu çevirdi. Araç birkaç saniye sarsıldı ve ardından geriye doğru kıpırdadı. Birkaç milimlik hareket az sonra düzenli harekete dönüşmüştü gerisini geriye yol almaya başlamışlardı… Vagonun bu hareketi ölü nokta diyebileceğimiz orta noktaya kadar devam etti. Benzini biten arabadan çıkıp istasyon arayan talihsiz sürücülerden daha beter durumdaydılar. Çaresizlik içinde beklemeye başladılar...
   


   

"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı DarLy OpuS

  • ********
  • 2766
  • Rom: 35
  • Dansımız Marşandiz
    • Profili Görüntüle
    • Uykusuzluk Kulesi
Ynt: Vagon
« Yanıtla #1 : 24 Aralık 2011, 18:47:49 »
Merhabalar,

Öykünüzü okudum. Ellerinize sağlık. Havanın ve sürtünmenin olmadığı bir tünelde yolculuk fikri güzeldi. Ancak Bulgaristan'dan Bağdat'a bir tünel yapmanın maliyetini falan düşününce, her şey bittiğinde bu kadar zahmete değecek miydi; bunu da merak ettim doğrusu. Sonu da biraz cılız kalmış gibiydi.

Yine de keyif aldım, yazınınız daim olsun. :)

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #2 : 28 Aralık 2011, 15:34:47 »
Okumanıza ve eleştirmenize sevindim. Böyle durumlarda bir fıkra geliyor aklıma onu anlatmadan geçemeyeceğim. Savunmamı veya neden sesimi çıkarmadığımı sonra söyleyeyim izninizle.

Adam Kudus'te turist olarak geziyormuş. Yolu ağlama duvarının önüne geldiğinde yaşlıca bir yahudinin duvarın önünde sessizce dineldiğini ve dudaklarının kıpırdadığını görmüş. Yanına yaklaşmış ve kafasından geçenleri soru olarak sıralamaya başlamış.
-Ne zamandır dua ediyorsunuz demiş adam
-yıllar yılıdır diye yanıtlamış dindar Yahudi.
-Peki demiş bundan bir beklentiniz var mı bir yanıt alabiliyor musunuz" diye sorunca da
-Maalesef demiş duvarın önündeki adam. Bazen kendimi duvarla konuşuyormuşum gibi hissediyorum" demiş.
Arkadaşlardan yazdıklarımı okumalarını ve bir yanıt vermelerini hatta daha ileri gidersem gönül okşayıcı sözler söylemelerini bekliyorum. Ama ne yazık ki ben diğerlerinin yazdıkalrını okumuyorum... Okuyamıyorum. Bu nedenle de hiç kimseye bir şey söylemeye hakkımın olmadığını düşünüyorum. Siz gibi okuyan arkadaşlar olduğunda da gözlerim parıldıyor içim kıpırdıyor. Teşekkür ederim.

Bir de tünelin başlangıcı Fransa'nın sahil kasabasından "Fransa’nın batısında Rouen bölgesindeki küçük bir sahil kentinde" başlıyor. İşletim maliyeti neredeyse sıfıra yakın sadece kurulum maliyeti olan bir proje ve iyi bir tünel açma tekniğiyle gerçekleşebilir ancak. (Açıklama gereği duyulan denemelerden nefret ediyorum-kendi adıma- bir öykü bir roman veya bir fıkra anlaşılır olmalıdır. Öyle değil mi?...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #3 : 16 Temmuz 2012, 19:56:11 »
öykü sanırım bitmedi. yani bittiyse  ortada kaldı diyebilirim. havasız ve yerçekimsiz ortamda tekerleklerin işlevini çözemedim. yer çekimi yoksa tekerleğe neden ihtiyaç duyuldu? eğer tekerlekler yerle temas ediyorsa, hava mukavemetinden önce lastiklerin sürtünmesine çare bulunmalıydı. belki de ben anlayamadım onun için haksızlık etmek istemiyorum. fransa dan bağdat a kadar yer altından tünel açabilecek teknolojiye sahip bir ülke, bununla niye uğraşsın :D. teknolojinin altından girip üstünden çıkmış zaten. buna harcayacağı enerjiyi başka şeylere harcayabilir askeri açıdan.

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #4 : 17 Temmuz 2012, 13:07:56 »
       Sanırım Vagon hikayesi başarısız bir anlatım oldu. Öyküyü veya romanı vb. savunmak zorunda kalıyorsan başarı orada değil demektir. Bu bağlamda Vagon'u tümden gözden geçirmem gerekecek gibi. Söylemek veya anlatmak istediğim şuydu...

       Bilirsiniz iki nokta arasındaki en kısa yol doğru yoldur. O zaman yer yüzündeki A noktasıyla B noktası arasında da en kısa yol yeri delip geçecek tüneldir. Burada anlatmak istediğim yerçekimsiz ortam değil hava direncinin olmadığı bir ortam. Şöyle düşünün; tünel boyunca önce belli bir eğimle inmeye başlıyorsunuz ve sizin aracınıza direnç gösterecek bir atmosfer, hava direnci yok -ya da çok az-. Bir anlamda olabildiği kadar -ki temel sorunlardan biri de bu, bu kadar uzun bir tünelde bu vakumu nasıl oluşturabilirsiniz.- vakum ortamda yolalıyorsunuz. İki nokta ortasına kadar inmeye devam edersiniz. Ortada maksimum hıza ulaşmış olmaz mısınız?. Tam orta noktadan sonrasındaysa yokuş yukarı çıkmaya başlarsınız. Kazandığınız ivme gittikçe azalarak sizi yukarıya kadar olmasa da yer yüzüne yaklaştıracak kadar itecektir. İşte o uç noktalarda yolculuğunuzu tamamlayacak mekanik destek söz konusu olacaktır. Motor gücü, başlangıçta hız vermek ve sonlarda yukarıya çıkmak için lazım olacaktır.
 
       Öykü bitmedi tabii. Aslını itiraf etmem gerekirse daha uzun bir romanın parçası bu bölüm.

Vurgulamak istediğim bir başka nokta şuydu. Düşünün, hızla yol alıyor ve düşmanın içerisinde ki üssünüze bir anda beliriyorsunuz, eksiklerinizi tamamlıyorsunuz, kuvvet indiriyorsunuz, baskın yapıyor ve geldiğiniz gibi hızla ortadan kayboluyorsunuz. Bu durumun düşman üzerinde yapacağı etkiyi bir düşünün.
       Ve son olarak bunu sadece askeri anlamda değil ticari ve sosyal anlamda da düşünebilirsiniz. Eminim ki mevcut ulaşım süresini bir hayli kısaltırsınız. Enerji giderleri de akat kat azalır.
       
       Bu arada -özür dilerim ilk başta söylemem gerekiyordu- okuduğunuz ve değerlendirdiğinizi içinde teşekkür ederim...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #5 : 18 Temmuz 2012, 12:02:55 »
motor gücü havasız atmosfersiz ortamda nasıl işler sevgili azizhayri? yazdığın öykülerin sıkı bir takipçisiyim, anlatımın çok hoşuma gidiyor tarzını da beğeniyorum ama bu vagon biraz havada kaldı bana göre. mantık hataları barındırıyor. sanırım düzelteceksin bunları. eleştirilerim seni yıldırmasın sen yaz ben yine okurum. sağlıcakla.

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #6 : 18 Temmuz 2012, 16:56:35 »
Merhaba:
Önce yerçekimsiz ortam olmadığı konusunda anlaştık sanırım. Sistem aksine yer çekiminden yaralanıyor. Bu denemeyi düşünürken naçizane olrak bir çok hesaplamalar yapmıştım. Kısıtlı olanaklarımla Fransa Bağdat arasındaki mesafeyi ve yerle oluşturduğu iniş açısını bulmuştum. Ciddi sayılabilecek anlamda bir eğim söz konusuydu. Yani Vagonumuz -ki bu başlık ilk günden beri hoşuma gitmedi, yazdıklarımda en zorlandığım bölümlerden biri başlık koymak oluyor bunu bir parantezle belirtmek istiyorum- resmen yokuş aşağı inerek yolculuğuna başlıyor. Ve eğer hava direnci olmazsa hızlanarak devam ediyor. Yukarıda söylediğim gibi orta noktaya kadar sürekli düzenli ivmeyle hızlanarak yol alıyor. Yerçekimi dışında bir güce ihtiyaç duymuyor. Yolun orta noktasından sonra aynı eğimle yokuş çıkmaya başlıyor. Matematiksel olarak aynı ivmeyle ve aynı sürede aynı yolu alarak sıfır noktasına yani yer yüzzüne çıkacağı noktaya varıyor. Eğer sürtünme gibi etkenler nedeniyle vagonumuz daha önce duracak olursa o zaman tamamlayıcı yedek motorlar devreye giriyor. Bu nedenle ciddi bir motora gerek yok. Olsaydı eminim o da çözülürdü. Jet itiş gücünden tutun da sapan örneği bir itiş gibi değişik iticiler bulunabilirdi. Burada asıl sorun tüneller. Eğer ucuz enerji sağlanabilirse ve zemin etüdü iyi yapılırsa tünel açmanında kolaylaşacağına inanıyorum. Hadi tünelleri inşa ettik diyelim, İçerisindeki havayı nasıl boşaltacağız. Çok güçlü vakum pompaları gerekiyor bu iş için. Ben bu tür mantık hatalarına parmak basılmasını beklerdim.
       Ama sonuç olarak sağlayacağı yararlar göz önüne alınırsa insanlığın veya ticari işletmelerin bu işe bir gün el atacaklarına inanıyorum.
Bu arada yazdıklarımla ilgilenmen son zamanlarda aldığım en güzel iltifattı. Teşekkür ederim. Forumdaki Rom ısmarlama sistemi nasıl çalışıyor bilmiyorum ama size bir rom ısmarlamak isterdim...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #7 : 18 Temmuz 2012, 18:30:41 »
hemen hemen bütün hikayelerini okudum. belki arada kaçırdıklarım vardır bilemiyorum. tarzın ve yazım diline gerçekten hayranım. özellikle ( yanlışım varsa düzelt) karıncalarla alakalı olan hikayeni çok beğenmiştim. bu tünel işine çok takılma bence, ne de olsa fantastik bir hikaye. varsın o kadar fantastik olsun. bu iş için  yer altında tünel açmak yerine atmosfer dışına çıkabilen j-hava araçları geliştirmek daha akla yatkın olur görüşündeyim. şimdi onları da uydular yakalar dersin ama kaç ülke de bu tip uydu var? 3 bilemedin 4 ülke sahip bu teknolojiye. neyse hikayene ve kurguna saygı duyuyorum senin kararın elbette hepsi. eleştirilerimi yermek maksatlı değil naçizane görüş olarak algılarsan sevinirim. ben seni takip etmeye devam ediyorum. :)

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #8 : 19 Temmuz 2012, 11:40:34 »
Sevgili Duhan
Okuduklarım çok hoş şeyler. Yazdıklarınız, yazı yazmak için çabalayan biri için altın madalya değerinde.
       Yine de bu tünel işi ciddi anlamda düşünülmesi gereken bir yol. Belki de birileri bunun üzerinde çalışıyordur. Bir ara vaktim olduğunda Fransa Bağdat arası mesafeyi ve ivme ile hızlanma sonucu süreyi tekrar hesaplayıp size bildiririm.
Tekrar teşekkür ederim...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #9 : 19 Temmuz 2012, 11:48:04 »
valla bi belgeselde izlemiştim yanılmıyorsam, isviçre de bi tünel açım işi için üretilen bi makina vardı devasa boyutlarda ve 24 saatte 3 metre kazabiliyordu. makinanın ilerlemesi için sökülüp ilerletilip tekrar toplanması gerekiyordu bu da 48 saat falan sürüyordu. yani 3 metre tünel için 72 saate ihtiyaç duyuyorlardı. bilgi olsun diye söylüyorum.

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #10 : 06 Kasım 2012, 18:07:57 »
Bu konu üzerinde durmak ve tartışmaya devam etmek istiyorum. Ben de bir belgesel izlemiştim aylar önce ABD de Boston ile bilmem hangi eyalet arasında tünel açmak istiyorlardı ve o zaman ki teknolojiyle başaramamışlardı. Ya şimdi...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #11 : 08 Kasım 2012, 13:05:29 »
valla benim mühendislik konusunda bilgilerim sınırlı. anca sağdan soldan okuyup izlediğimiz şeylerden ibaret. bu konuda yetkin biri değilim ama tünel işi biraz fazla fantastik. gerçi 100 yıl önce uzaya gitmekte fantastikti. kimbilir belik bi gün ben demiştim diyeceksin :)

Çevrimdışı azizhayri

  • ***
  • 581
  • Rom: 1
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #12 : 08 Kasım 2012, 17:50:54 »
Size katılıyorum ve bu konuda ümitliyim...
"İnsanlığın en büyük trajedilerinden biri ahlakın din tarafından ele geçirilmesidir." Sir Arthur Charles Clark

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vagon
« Yanıtla #13 : 12 Kasım 2012, 10:05:17 »
sevgili azizhayri dün can sıkıntısını gidermek babında, hem de eskileri yad ederiz diyerek total recall filminin remake ni izlemeye başladım. sanırım senaristler senden etkilenmişler :) şaka bir yana, filmde britanya ile avustralya arasını 11 sakikaya indiren ve adına "düşüş" dedikleri bir sistemi kullanıyorlardı. bir kapsül, yer çekirdeğine inerek öbür taraftan çıkıyordu. aklıma direk sen geldin. sanırım doğru yoldasın arkadaşım. hem senin adına hem de kendi adıma sevindim. :)