Kayıt Ol

DÖNÜŞ

Çevrimdışı kimsecik

  • *
  • 26
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
DÖNÜŞ
« : 09 Ocak 2012, 03:18:42 »
     Hava iyice kararmıştı. Hızlı adımlarla yürüyordu. Okul çıkışında arkadaşlarının ısrarını kıramamış, okulun yanındaki toprak sahada futbol maçı yapmıştı.Bu kadar geç kalmamalıydı. Annesinden fena halde fırça yiyecekti. Ama bütün şuç rakip takımdaki o mızıkçı çocuğundu, maç 5 golde bitmesi gerekirken o çocuk yüzünden 10 gole uzamıştı. Şimdi ise her tarafı özellikle ayakları sızım sızım sızlıyordu. Üstelik evde yiyeceği azarıda düşündükçe o çocuğun suratına kafa atma hareketiyle başlayıp nerede biteceğini kestiremediği şeyler yapmak istiyordu.
     Hızını keserek biraz ağırlaştı. Bu noktada yol sola dönüyor ve içinde  kuru dere yatağının bulunduğu arazinin çevresiden dolanarak devam ediyordu.Bu yol herzaman kullandığı yoldu.Bu boş arazinin hemen karşısında bir site yer alıyordu. Eğer kestirmeden gidecekse boş araziyi geçmesi ve sitenin duvarları boyunca sağa doğru yürüyüp siteyi dolaşması ve ana yolun karşısına geçmesi gerekiyordu. Aslında yine herzaman gittiği yoldan gidecekti. Fakat çokta sıkışmıştı, kestirme yol hem tenha olacağından işini rahatça görebilecek hem de zamandan kazanacaktı. Bu yoldan bir kaçkere geçmişliği vardı ama bu saatlerde hiçte tekin görünmüyordu.
    -''Uff ammada sıkıştım hem ne olacak ki 10 dk ya eve de varırım.'' dedi ve bastığı yerlere dikkat ederek duvara doğru yürümeye başladı. Duvara yaklaştığında sitenin ışıkları sayesinde önünü daha iyi görmeye başlamıştı. İçinden ''keşke şu duvar olmasaydı. Böylece sitenin çevresini dolaşmak zorunda kalmazdım'' diye geçirdi. Hem duvarı aşmasıda neredeyse imkansızdı. Çünkü duvarın boyu 2m den fazlaydı.
     Artık çişini tutamayacak hale gelmişti, fermuarını açtı yüzünü duvara döndü ve büyük bir rahatlamayla duvar üzerinde şekiller çizmeye başladı. Tamda bu sırada boş arsanın karanlıkta kaybolan kesiminde birbirinin peşisıra havlayan köpeklerin öfkeli seslerini duydu. Daha fazla oyalanmanın kendisi hakkında hiçte hayırlı olmayacağını anlayarak işini çabucak bitirdi. Biran önce ana yola çıkmak için adımlarını dahada sıklaştırdı. Köpek seslerinin gittikçe yaklaşması üzerine artık neredeyse koşmaya başlamıştı. İlerde bu kesimdeki duvar bitiyordu. Orayı dönebilirse ana yol tam karşısında olacaktı. Köpeklerin arayı iyice kapattığı seslerinden net olarak anlaşılıyordu. Şu durumda köpeklerle samimi olmayı hiç istemediğinden koşmaya başladı.
     O hızla köşeyi dönmek için yavaşlayınca olan oldu, ayağı kaydı ve sırt çantasının ağırlığıyla oturur vaziyette yere düştü.
      -Birşeyin yokya çocuk!
     Bu sesi duyduğunda toparlanmaya çalışıyordu. Ağzında hem korkunun hemde adrenalinin neden olduğu acımtırak,metalimsi tadı ile yerden kaldırdığı tozun tadı vardı. Hemen cevap veremedi. Çünkü şimdiye kadar burada olmaları gereken köpeklerden ne bir iz vardı ne de bir ses seda, buna sevinse de şaşırmadan edemedi. Ama kendini emniyete almak için geldiği tarafa dönüp etrafı iyice dinledi. Köpeklere dair hiç ses duymadı. İçi rahatlayarak sesin geldiği tarafa döndü fakat kimse yoktu.
     Çevresine dikkatlice bakındı. Ama yine de kimseyi göremedi. Acaba sitenin bahçesinden mi gelmişti o ses ama duvarı tekrar gözden geçirince bu fikirden vazgeçti. Burda daha fazla oyalanmanın bir faydası olmayacağını düşünerek tekrar yola koyuldu. Belki şu köpekleri bahane olarak kullanırsa fırçadan kurtulabilme fikriyle bir iki adım atmıştı ki.
     -Kitabını düşürmüşsün, kitaplar önemlidir! Pek çok şey öğretirler anlayana...
     Vücudunun baştan aşağı ürperdiğini hissetti. Bu kez ses tam arkasından gelmişti. Net olarak duyduğu bu ses fısıltıya yakın kısık bir tona sahipti. Cevap vermek için arkasını döndüğünde ağzı açık bir halde kalakaldı. Biraz önce kendilerinden kaçtığı köpekler ağızları açık dilleri bir karış dışarda soluyarak kendisine bakıyorlardı. Daha ilginç olan ise bu köpeklerin ortasında duran adamdı. Kafasında sürekli olarak '' Nasıl yani '' sorusu yanıp sönüyor ama bir cevap bulamıyordu. Sanki bir heykele dönmüştü. Karşısında büyüklü küçüklü bir gurup köpeğin ortasında, omzunda bir değnek, ucunda pazar çantasına benzer birşey asılı, başında ilginç bir kasket olan adam duruyordu. Heyecandan kalbi deli gibi atıyordu. Kaçmak için,arkasını dönüp çılgıncasına koşmak için ne kadar istek duysada hareket edemiyordu sanki hareket kabiliyetini yitirmişti.
     O bu halde dururken adam hafif bir tebessümle kendisine yaklaşarak:
     -Korkma sana birşey yapmazlar, onlar çocuklara karşı çok naziktirler.
     Adamın bu sözleri üzerine sanki bir refleks hareketi gibi kendini tutamadı ve ağzından şu sözler çıktı:
     -Biraz önce beni kovalarken hiçte nazik sayılmazlardı.
     Böyle bir tepkiyi beklemeyen adam duraksar gibi oldu. Tebessümü gülümsemeye döndü.
     -Ama onlar seni kovalamıyorduki.
     Bu cevap üzerine kafası iyice karıştı.Yanına iyice yaklaştığı için şimdi daha iyi görebiliyordu adamı. Tahminince kırkbeş elli yaşlarındaydı. Orta boylarda, kilosuda boyuyla eşit orantıdaydı. Üzerindeki herşey solmuştu; kasketi, ceketi, pantolonu hatta adamın kendi bile solmuştu. Sanki,sanki... şey gibi... ama bu durumu tanımlayacak bir kelime aklına gelmedi.
      Buradan biran önce ayrılıp uzaklaşmak için
      -''Eve gitmem lazım çok geç kaldım.'' diyerek arkasını döndü. Tam adımını atacaktı ki omzunda önce kavrayan sonra durduran elin gücünü hissetti.
       -Kitabın, kitabını almayacakmısın?
      Sesteki emredici tonun ve elin kuvveti karşısında iyice tırsmıştı. Bu tenha yerde, akşamın karanlığında, bu garip adamın yanında bulunmak birdaha ne evini, ne tanıdıklarını ne de yarını göremeyecekmiş hissini veriyordu.
      -''Evet unutmuşum, teşekkür ederim'' diyerek adamın uzattığı şeyi yüzüne dahi bakmadan alıp çantasına attı. Adam omzunu bıraktığında sanki bağlı olduğu dağdan kopmuş kaya gibi hissetti kendini. Hızlı yürümeye dahi cesaret edemeden adımlarını atmaya başladı. İlk bir iki adımda tökezleyecek gibi oldu. Ana yola yaklaştıkça kalbi eski ritmine kavuşmaya başlamıştı. Hele yolun karşısında kendi hallerinde yürüyen birkaç kişiyi gördüğünde oturup ağlamamak için kendini zor tuttu. Bu güvenle arkasına bakmaya cesaret edebildiğinde karanlıktan başka birşey göremedi.
                                                 .............
     Pencerenin üst kısmından süzülen ay ışığı, yatağının ayakucundan  hemen yanındaki koltuğu da içine alarak odayı gümüşten ışıltılarıyla loş bir hale getiriyordu. Aradan üç gün geçmişti. Ama sanki ona zaman, o akşamda takılı kalmış gibi geliyordu. Günün her anında gözünün önüne o akşamki olaylar geliyor. O anları tekrar tekrar yaşıyordu. Bu durum gün içinde sınırlı kalmıyor geceleride rüyalarında kendini kovalayan, konuşan köpekler uykusundan kanter içinde uyanmasına neden oluyordu.
    Birde o kitap vardı. Köpekli adamın (bu ismi takmıştı) verdiği kitap.
  Kitabın farkına ertesi gün ders sırasında vardı. Çantasından  defterini çıkarıyordu ki eline, koyu yeşil tonda, kullanılmaktan yer yer aşınmış kapağı olan bu kitap geçti. Kendisinin olmayan bu kitabın çantasına nasıl girdiğini çözmeye çalışırken öğretmen sınıfa girdi. O da mecburen kitabı tekrar çantasına koydu. Üzerinde de fazla düşünmedi. Ta ki  işte şimdi uyandığı kabusunda köpeklerin ağzında tuttuğu kitabın çantasında ki kitap olduğunu görene kadar. Sanki köpekler bu kitabı okumadan kendisini rahat bırakmayacaklarmış gibi bakıyorlardı.
    Şimdi anlıyordu kitabın nereden geldiğini. Köpekli adamın düşürdüğünü söyleyerek kendisine uzattığı kitap, alırken hiç dikkat edememişti.
     Yataktan kalkmak için öne doğru hamle yaptığında sağ omzunda hissettiği sızıyla yüzü buruştu. Adamın çelik mengene gibi parmaklarıyla omzunu tutuşu geldi aklına, vücudu ürpermeyle titredi. Ayağa kalktı ve omzunu ovuşturarak pencerenin önüne geldi.
       Ay henüz tam dolunay halini almamış. Ay ışığı… Derin bir nefes aldı ve bıraktı. Kendini biraz rahatlamış hissetti. Acaba diğer herkes aya, özellikle dolunayda baktığında kendisinin hissettiği gibi mi hissediyordu. ‘’Galiba büyük bir kısım öyle hissediyor.’’ diye geçirdi içinden.
      Loş odada bir şeye çarpıp gecenin bu saatinde gürültü etmemek için dikkatlice çantasının olduğu yere gitti. Çantayı açıp kitabı alırken kalbinin küt küt atmaya başladığını hissetti. Kitabı alıp koltuğa oturdu. Ay ışığında kitabı daha da yakından incelemek için iyice üzerine eğildi. Kapağının üzerinde hiç yazı yoktu. Yıpranmış gibi gözükmesine rağmen sağlam bir kapaktı. Kitap çokta kalın sayılmazdı. Derken kapağı çevirdi. Önüne çıkan sayfada karşısına, el yazısıyla yazılmış bir şiir çıktı. Şöyle yazıyordu:
                      
Dönüş pek çetindir faniler için
Korkunç ölümler bekler seni
Ya da kaybolursun nice acizler gibi
Bu medeniyetsiz diyarlarda
Şanslıysan dönersin belki de sen
Kim bilir belki de kalmayı yeğlersin
Ama okuyorsan bu satırları
Bil ki kaçış yok kaderinden
            
    Son satır kafasında yankılanırken gözlerini kapatıp arkasına yaslandı. Neydi bu şimdi, kendini bir garip hissetmeye başlamıştı. Uyku tekrardan bastırıyordu. Kitabı kapatıp bilgisayar masasının çekmecesine attı. Yatağına girip başını yastığa koyar koymaz uykuya daldı
 
         
     Devam edecek....... :hemk
                                          
    
Bir Ben Var Benden İçeri

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: DÖNÜŞ
« Yanıtla #1 : 10 Ocak 2012, 09:53:40 »
Cümleleriniz bittiği zaman nokta, devam edeceği zaman virgül kullanmanız gerekiyor ama yüklemi zaman kipiyle verdiğiniz anda o cümle bitmiş demektir. Siz ne kadar devam etmek isterseniz isteyin oralara nokta koymak zorundasınız. Biten cümlelerinizin çoğunun sonunda nokta olması gerekirken virgül var. -de ve -da ları da ciddi bir şekilde ayırmayı öğrenmeniz gerek. TDK'nın web sayfasını tavsiye ederim güzel bir anlatımı var.

Ayrıca bir hikaye yazıyorsunuz msn de chatleşmiyorsunuz bu yüzden aşağıdaki kısaltmalar çok saçma durmuş

-''Uff amma<>da sıkıştım hem ne olacak ki 10 dk ya eve<>de varırım.''

hem duvarı aşması<>da neredeyse imkansızdı çünkü duvarın boyu 2m den fazlaydı.

Çevrimdışı Kanashii Uchiha

  • **
  • 99
  • Rom: 9
  • Melek sesli iblis ve kan damlaları...
    • Profili Görüntüle
Ynt: DÖNÜŞ
« Yanıtla #2 : 10 Ocak 2012, 12:31:38 »
         
      Devam edecek....... :hemk
                                           

En fazla dikkatimi çeken bu oldu. İkidir görüyorum.
Alıntı
:hemk
Neden bu smili?

!?...

"Dönüş" Hakkında da bir şeyler söylemek gerekirse;

Malkavian'a katılmamak elde değil. Günlük hayatta ki konuşma tarzını, doğallığı sağlamak için bende kullanıyorum. Ama bunun Msn diliyle yazışır gibi yazının bir yerlerine sokuşturarak yapılabileceğini düşünmüyorum.

-de Bağlacı hakkında biraz fikir sahibi olmaya ihtiyacın var anladığım kadarıyla. Virgül konusunda da bu geçerli. "Neden imlaya bu kadar takılıyorsunuz ?" Diyebilirsin. Bence yazı işine yeni girenlerde ilk tamamlanması gereken eksik bu. İmla yazının canlı durmasını, okunurluğunu, yani yazıya duyulan saygıyı arttırıyor. Daha anlamlı oluşunu , daha kolay okunmasını sağlıyor. Zaten dümdüz yazıyorsun.Yani duygu ve ya tanımlama , betimleme yapmadan gidiyor yazı. Bu bir yerden sonra sıkıcılığa götürebilir. Olay örgüsüne hızlı giriş yapmışsın. Kötü değil ama ...

Yazında şık olmayan noktalar var. Zaten dört tane cümleyi bir bölüm diye vermek ya da nasıl desem,
"ya uykum geldi devamını sonra yazarım" şeklinde bir tavır pek iyi durmuyor. Sen onu ciddiye alırsan, o da seni ciddiye alır.

Orda bir yerlerde köpeklerden bahsediliyordu o ilgimi çekti. Nereye kayboldular? Merak ediyorum.
Konuşanın kimliğini de öğrenmek isterim elbette. Çocuğun baya ufak olduğunu düşündüm. Doğrumu bilemiyorum. Bölümlerini biraz uzat.
Son olarak hissettiğim şu ki ; senden iyi fikirler çıkabilirmiş gibi geliyor. Eline sağlık ^^
Tutunabilecek her şeyin yok olduğunda var olursun...Gerisi sadece suretlerin karmaşası!

Çevrimdışı kimsecik

  • *
  • 26
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: DÖNÜŞ
« Yanıtla #3 : 11 Ocak 2012, 00:23:23 »
  Öncelikle hikayemi okuyup görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyorum. Yazım hataları konusunda size katılıyorum yeni başladım birşeyler yazmaya ilerde düzelir umarım. Bu hataların büyük çoğunluğu genellikle gece yarısında yazmaya başladığım için  dikkatim sürekli dağılıyor.
    Hikakayenin konusuna gelirsek kafamda ufak bir taslak var ama yazdıkça oda değişiyor. Bu durumda birşey söyleyemiyeceğim bekleyip göreceğiz...

Bir Ben Var Benden İçeri

Çevrimdışı kimsecik

  • *
  • 26
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
DÖNÜŞ (Yolculuk)
« Yanıtla #4 : 22 Ocak 2012, 00:49:33 »
       Uyandığında vakit öğleye yaklaşmıştı. Hafta sonu olduğu için erken uyanma derdi olmadan rahatça uyuyabilmişti. Evde kimse yoktu. Annesi işe gitmeden ona kahvaltılık bir şeyler hazırlamıştı. Elini yüzünü yıkadıktan sonra çay suyunu koydu. Kaynamasını beklerken aklı gece okuduğu mısralardaydı.
     Çayını demledikten sonra kahvaltısını yaparken de aklı fikri kitapta idi. Acaba neler yazıyordu kitapta, çok merak ediyordu. Kahvaltısını bitirdikten sonra tekrar odasına geçti. Çekmeceden kitabı alıp, gece oturduğu koltuğa oturdu. Heyecanla kitabın sayfasını çevirdi. Ama o da ne? Şiirin yazılı olduğu sayfa boştu. Diğer sayfaları da çevirmeye başladı. Ama bütün sayfalar bomboştu. Tek bir çizgi dahi yoktu. Oysa gece kitabı alıp ilk sayfadaki şiiri okuduğuna adı gibi emindi. Derken, gece kitabın diğer sayfalarına hiç bakmadığı geldi aklına. Acaba rüyamı görmüştü.
     Bu sırada dışarıdan köpek havlamalarını işitmeye başladı. Sanki bir işaret bekliyormuşçasına pencereye koştu. Günlerdir devam eden bu tuhaflıkların sebebini öğrenmek istiyordu. Gözleri köpekli adamı aramaya başladı.
      Köpekler yolun karşısındaki parkın bir köşesinde toplanmışlardı. Ama onu göremedi. Kapı çaldığında gözleri hala onu aramaktaydı. Zilin sesiyle irkildi. Kimin geldiğini merak ederek kapıyı açmaya gitti. Kapıyı açtığında karşısındakiyle göz göze geldiler.
 -Sen… Sen…
 -Neden şaşırdın? Yoksa başka birini mi bekliyordun?
 -…
 -Pek fazla zamanımız kalmadı. Acele etmemiz gerek. Onun için detaylarla vakit kaybetmeyeceğim, ilerde bol vaktimiz olacak konuşmak için. Kitap yanında mı?
 -E... evet.
 -Peki, kitaptan ya da benden kimseye bahsettin mi?
 -Hayır.
 -‘’Güzel, bende bahsetmeyeceğini biliyordum zaten.’’ Bunu söylerken ince bir alayla içten içe gülüyormuş gibi dudakları sırıtış şeklini aldı.
 -Şimdi beni iyi dinle. Bu kitap bildiğin kitaplar gibi değil, onu sadece ay ışığında okuyabilirsin. Aslında o da seni okur. Kitabı eline aldığın an, senin nasıl bir kişi olduğunu, neler yapıp neler yapamayacağını anlar. Kısacası sen kendini bir tanıyorsan kitap seni bin tanır. Bilmem anladın mı? Neyse ilerde anlayacaksın zaten. Buraya geliş nedenim bu gece kitabın mutlaka okumasının gerekliliğine dikkat çekmek. Zira bu gece ay en parlak halini alacak. İşitiyor musun beni?
   Adamın söylediklerini takip etmeye çalışıyordu ama kafası sanki derin dondurucudan çıkmış gibiydi. İşitiyor ama anlamlandıramıyordu.
 -E… evet anladım. Adam inanmıyormuş gibi gözlerini kısarak yüzüne dikkatlice baktı.
 -O halde gitme vaktim geldi. Yarına kadar halletmem gereken işler var burada.
   Geldiği gibi bir hışımla kapıya doğru yöneldi. Tam çıkacakken son bir hatırlatma gibi…
 -‘’Aklında bulunsun ilk okuyuşlarda on sayfadan fazla okuyabilen çok kişi yoktur. Birde, evinde geçireceğin son günmüş gibi hazırla kendini’’ dedi ve kapıyı arkasından şiddetle kapadı.
     Saat on iki, bedeni kurulmuş bir saat gibi tam on ikide uyanmıştı. Zaman nasılda geçmişti. Akşama kadar, kısa bir zaman içinde köpekli adamın kafasına sokmaya çalıştığı şeyleri etraflıca düşünmeye çalışmıştı. Akşamda annesi hasta olup olmadığını sormuş, başım ağrıyor biraz diyerek geçiştirmişti. Erkenden de yatmıştı.
      Yatağından kalktı ve pencereye yaklaştı. Ay tam dolunay halindeydi ve her yer gümüşümsü ışıltılarla aydınlanıyordu. Kitap masanın üzerindeydi. Aldı ve ay ışığının vurduğu koltuğa oturdu. Önce derin bir soluk aldı ve kitabı açtı. Şiirin olduğu sayfayı geçti. Diğer sayfayı açtığında, ay ışığının vurduğu kitap aniden daha da parlaklaştı. Normalde insanın gözlerini kısarak bakmasına neden olacak bu parlaklığa, gözlerini iyice açarak sanki hipnotize olmuş gibi bakıyordu.
    Bundan sonrasını pek bilemiyoruz. Ne oldu ne bitti. Sadece kitaptan on üç sayfa çevirdiğini ve kitaptan bağlantısı kopunca yatağına gidip yattığını biliyoruz.
     Ertesi gün, hava gri bulutlarla örtülüydü. Erken saatlerde evin etrafında birkaç köpek birden havladı. Seslerini duyar duymaz çocuğun gözleri açıldı. Yatağından kalktı. Gece bıraktığı yerden kitabını aldı. Evden sessizce çıktı. Sanki hareketleri bilinçsizce, robot gibiydi.
     Yolun karşısındaki parkta, salıncakta sallanan bir adam vardı. Salıncağın paslı zinciri, sessiz sakin havada gıcır gıcır ötüyordu. Çocuk yanına geldiğinde hiçbir şey konuşmadan aceleyle yola koyuldular. Adamın hareketleri sanki avını ele geçirmeye çok yaklaşmış bir avcıya benziyordu. Gözlerine bakabilseydiniz orada çok sinsi şeyler görebilirdiniz.
     Bundan bir hafta kadar sonra parka uğramış olsaydınız, etrafta, üzerinde çocuğun resmi bulunan bir iki tane ‘’KAYIP ARANIYOR’’ yazılı afiş görürdünüz.

                                                             SON
Bir Ben Var Benden İçeri