Kayıt Ol

Çukur

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Çukur
« : 13 Şubat 2012, 00:21:54 »
Yine göz gözü görmüyor, bulutlar m çok alçak yoksa bu dağ mı çok yüksek? peki yağmur nasıl bu kadar şiddetli yağabilir, gökyüzünde neler oluyor allah aşkına...

- Sağında,sağında!!! kaya nın arkasında kanas var.
- Olumsuz... hedefi göremiyorum.. bir tur daha atıcam.. izli mermi istiyorum..
- Tilki 1 acele et, birini indirmeden vur şu pez....gi... izli mermi yolluyorum...
- Anlaşıldı Çakal... izliyorum... hedefi gösterin...

Üsteğmen Hakan saklandığı taşın ardından hızlıca hedefini kontrol edip, tüfeğini uzattı. ardı ardına bastı tetiğe. patlamakta olan belkide yüzlerce silah sesinin arasında kayboldu silahtan çıkan ses, ama izli mermi süzülerek gitti göndermek istediği yere. bir kaç saniye sonra, süper kobra taretini çalıştırıp, mermi yağdırmaya başlamıştı kayalığa. taş, toprak, bitki, canlı ne varsa havaya saçıldı...

-işte böyle işte böyle... göz açtırmayın yav....klara.

Telsizden yükselen sesler çatışmadaki tüm birliklerde dinleniyordu. yamacı aşıp, tepede doğal bir kale şeklindeki mağarayı ele geçirmelerine az kalmıştı. adım adım tepeye doğru ilerliyordu birlikler. epey yaralı vardı, bir kaç askerin şehit olduğu haberi gelmişti ama böyle bir operasyon için zayiyat kabul edilebilecek sayının altındaydı.

- Akşama kalmaz işlerinin bitirirz bu itlerin diye söylendi Üsteğmen Hakan.
- inşallah komutanım dedi Üstçavuş Kemal.

3 gündür operasyondaydılar nerdeyse hiç uyumamışlar, doğru dürüst birşey yememişlerdi. helikopterler sürekli asker ve mühimmat getiriyor, yaralıları arızalanan silahları götürüyordu. yaklaşık 200 kişilik bir terorist grubu kıskaca alınmıştı ve teslim ol çağrısına her zaman olduğu gibi ateşle karşılık vermişlerdi.

Dağ keçisi-Çakal...
Çakal dinlemede
Komutanım mağaradan kaçan 3 kişi... sağ taraftan sizin olduğunuz tarafa doğru intikal ediyor. görüş açımızı kaybettik. dikkatli olun.

konuşan 3. bölüğün teğmeni Murat tı.

Anlaşıldı dağ keçisi...alıyoruz şimdi.

Telsizin mandalı bıraktıktan sonra, etrafta mevzilenmiş askerlere eliyle bir kaç işaret yaptı. sıradan birisi için pandomim i andıran bu hareketler askerleri çoktan harekete geçirmiş, kayaların, çalıların arsından süzülüp gözden kaybolmuşlardı bile.

- Komutanım o  değilde, nası sigara içesim var...
Meslek hayatında yüzlerce çatımaya girmiş Üstçavuş Kemal, sırıtan yüzüyle karşılaşmıştı Üsteğmen hakan. kendisi de epey çatışmaya girmişti ama Kemal Üstçavuş için çatışma demek sinemaya gitmek kadar sıradan hale gelmişti. o yüzden bu sigara muhabbetini o da eğlenceli bulmuştu.
- Valla yakıcam şimdi bi tane ama adam ağzımızdan sokmasın mermiyi. valla korkuyorum. az kaldı hele bitsin şu iş üst üste yakıcam 2-3 tane dedi Üstçavuşa.

Kemal Üstçavuş daha bir neşelenmişti, kafasını salladı hızlı hızlı...

-Bide çay demleyelim yanına

kahkahaları yarım kaldı.... tanıdık bir metal in sesini işittiler çok yakınlarında. ardından bu metalin yuvarlanırken çıkardığı sesi... ikisi de bunun bir el bombası olduğunu anlamıştı.

- el bombasıııı!!!!!!

İçinde bulundukları çukurun etrafında, yakınında bulunan yere yatıp tam siper aldı. ama çukurdan çıkabilecekleri kadar zamanları yoktu Kemal Üstçavuş ve Hakan
üsteğmen in. oldukça derin ve duvarları düz bir çukurdu. yağan yağmur tırmanıp çıkmayı da güç hale getiriyordu. bombayı alıp dışarı atmak bir çözüm olabilrdi ama etrafta onlarca asker vardı. tüm bunları saliseler içinde aklından geçirmişti kemal Üstçavuş. tereddüt etmeden kendini bombanın üstüne attı. Hakan Üsteğmeni de olanca gücüyle itmişti bunu yaparken. çukurun öbür ucuna savrulan üsteğmen refkleks olarak başını kollarıyla kapatıp öylece yerde kalmıştı. bopuk bir patlama sesi ve sonrası karanlık....


- Beyfendi... beyfendi.... hayal metal duyduğu bu telaşlı ses sanki çok uzaklardan ulaşıyor gibiydi kulaklarına. omzundan tutulup sertçe sarsıldığını hissediyordu.
İrkilere açtığı gözleri buğulu bir camın ardından bakmaya çalıştığı hissini vermişti kendisine. çok sürmedi görüşü düzeldiğinde, kendisine endişeli gözlerle bakmakta olan güvenlik görevlisini gördü.

- iyi misiniz beyfendi???
- ne olduğunu anlaması bir kaç saniye daha almıştı.
- iyiyim diyebildi kısık bir sesle. iyiyim, bişeyim yok, uyuya kalmışım.
- sıranız geldi, isterseniz dinlenin daha sonra yapalım işleminizi?
- yok yok, iyiyim, bişeyim yok, teşekkür ederim.
- su ister misiniz?
- gerek yok, sağolun.

yine  aynı kabustu bu. 3 yıldır sürekli gördüğü, olur olmadık yerde bilincini yitirmesi yetmiyormuş gibi, her seferinde de bu kabusu görüyordu. yine terlediğini farketti. cebinden çıkardığı kağıt mendille önce alnını ardından boynunu sildi. usulca kalktı oturduğu koltuktan ve sıra numarasının yandığı vezneye doğru yürüdü Hakan.

Emekli maaşını almak için gelmişti bankaya, sırasını beklerken yine kendinden geçmişti. yanıbaşında patlayan o bombadan ağır yaralı kurtulmuştu. beyninde kalıcı hasar oluşmuştu. bilincini yitiriyor yarı ölüm halini yaşıyordu zaman zaman. daha 28 yaşındaydı ama emekli olmuştu ordudan. malulen emekli...

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #1 : 13 Şubat 2012, 13:51:44 »
Vezneye yaklaşırken hala başı dönüyordu. Beyninde tuhaf bir uyuşukluk hissi vardı. Elini paltosunun cebine attı hesap cüzdanını bulamadı. Diğer cebine, daha sonra diğer cebine baktı, tıpkı anahtarı gibi cüzdanı da almayı unutmuştu. Kimliğini çıkarıp uzattı veznedar kıza.

‘’hesap cüdanım yanımda değil kimlik le işlem yapabilir miyiz ?’’

‘’ tabii ki’’

Kimliği alan veznedar hızlıca birkaç tuşa batı önündeki klavyeden, ekrana baktı, sonra tekrar kimliğe. Tekrar bir şeyler yazdı, yine ekrana döndü, bu kez daha uzun baktı, kontrol ediyor gibi bir hali vardı. Ardından Hakan a baktı;

‘’ beyefendi adınıza açılmış bir hesap göremiyorum, başka banka da olabilir mi hesabınız?’’

Adamın az önce kendinden geçmiş olması hafızasının yerinde olmadığını düşündürtmüştü ona.

‘’ Nasıl olur hanımefendi, ben 3 yıldır maaşımı sizden alıyorum, hesap cüzdanımı evde unuttum, hesabım burada, yanlış bakmış olmalısınız’’

Kız tekrar tıkırdattı klavyeyi ama sonuç değişmedi.

‘’ yok efendim. Bankamızda adınıza kayıtlı bir hesap yok ‘’

Birden bi bıkkınlık hissetti içinde, konuşmak bile istemiyordu, çok yorgun hissediyordu kendini, başını salladı sadece.

‘’ isterseniz müşteri hizmetleriyle bi görüşün belki bi hata olmuş olabilir’’

Yine başını sallamakla yetindi Hakan. Takati yoktu, yarın hallederim düşüncesiyle teşekkür edip çıktı bankadan. bir an önce evine gitmek  boylu boyunca yatağına uzanıp uyumak istiyordu. İlaçlar etkisini kaybetmişti sanki. Son zamanlarda artmıştı bu bayılmalar, kâbuslar. Ellerini paltosunun cebine soktu, yakasını kaldırdı, usul usul çileyen yağmurda evine doğru yola koyuldu.  Birkaç yüz metre yürümüştü ki,  ayaklarının bedenini taşıyamadığını fark etti. Yorulmuştu, nerdeyse nefes almaya bile gücü kalmamıştı, otobüse binmeye karar verdi, durağa yöneldi, oturdu. Gözlerini kapatsa yine uyuya kalacakmış gibi hissedince başını kaldırdı gözlerini açık tutmaya çabalıyordu. Çok geçmeden bineceği otobüs durağın önüne gelip durdu. Kendinden başka yolcu olmadığı için çabucak binebilmişti. Hemen  ön koltuğa yığılırcasına oturdu, başını cama yasladı, ama uyumaktan korkuyordu ineceği yeri kaçırırsa bu hiç iyi olmazdı. Otobüsün sarsılarak kalktı, ön camdan dışarıyı seyretmeye koyuldu Hakan.  Camın buğulandığını fark etti. Buzlu cam gibi olmuştu adeta ama şoför hiç oralı değildi. Önünü gayet net görebiliyormuşçasına umarsız aracı kullanmaya devam ediyordu. Az önce buğulanan cam, dalgalanmaya başladı bu sefer. Durgun suya taş atıldığında merkezden çevreye doğru yayılan halkaları andırıyordu bu dalgalanma. Hemen ardından aracın silecekleri dikkatini çekti. Aşağı yukarı gidip geliyordu ama cam gayet normaldi bu kez. Buğulanma ve dalgalanma artık yoktu. Halüsinasyon gördüğünü düşündü, gidip yatmak arzusu daha da depreşti.

Otobüs boş sayılırdı arka koltukların bir kaçı doluydu. Yaşlı bir teyze, iki okullu genç, takkeli bir amca ve pek tekin görünmeyen bir tipten başka kimseler yoktu. Trafiğin yoğun olduğu şehir merkezinden geçerlerken, arkada oturan tekinsiz tip bir anda Hakan ın yanı başında beliriverdi. Eğilip kulağına fısıldadı.

‘’ yaşamak istiyorsan ordan kalk’’

Kim sin sen diyecek takati bile olmadığı için şaşkın şaşkın adama bakıyordu. Müsait bi yerde dedi adam ve otobüs durur durmaz kapıdan inip kaldırıma çıktı. Şimdi kaldırımda öylece durmuş Hakan a bakıyordu. Yüzünde ki ifade anlamsız olmasına rağmen içini ürpertmişti Hakan ın. Otobüs tekrar hareket ettiğinde, bir kez daha göz göze geldiler.

Kulağına yine fısıltı ilişmişti Hakan ın. Yine aynı sesti.

‘’ yaşamak istiyorsan oradan kalk’’

Adam dışarıdaydı ve Hakan a fısıldaması ve Hakan ın bunu duyması imkânsızdı. Gaipten sesler duyduğunu düşünecekti ama adamın dudaklarının kıpırdadığına yemin edebilirdi. Neler oluyor, delirdim mi yoksa hastalığın yeni yeni belirtileri mi ortaya çıkıyor diye düşünürken, içinden gelen bir ürperti onu koltuktan kalkması için ikna etti.

Güç bela demirlere tutunup ayağa kalktı, koridorda düşmemek için koltuklara tutunarak arkaya doğru yürümeye başladı. Oturacağı yere karar vermesi zor oldu. Adam kimdi, niye öyle söylemişti, dahası niye admı dinleme ihtiyacı hissetmişti kendi de bilmiyordu ama kalkıp başka yere oturması gerektiğini hissetmişti. Tutuna tutuna en arkaya kadar geldi, cam kenarına oturdu, kulakları sağır eden bir ses doldurdu kulaklarını. İki metal in çarpışma sesi, kırılan cam sesi, plastik sesi hepsini teker teker ve ayırt ederek duymuştu adeta. Koltuğun öbür tarafına savruldu, cama çarpıp iki koltuğun arasına düştü. Kulaklarında ki çınlama beynine saplanan bir çivi gibi canını yakıyordu. Birkaç saniyelik sersemliğin ardından aklını başına topladı. İlk fark ettiği şey, az önce ayağını kaldırmaktan acizken şu an kendini çok iyi hissettiğiydi. Baş dönmesi, beyninde ki karıncalanma, halsizli hepsi gitmişti. Belki de adrenalin in verdiği geçici bir dinçlikti bu. Düştüğü yerden zorda olsa çıktı. Karşıya baktı ve gördüğü manzara dehşet vericiydi.

Az önce oturduğu koltuk ve arkasında ki birkaç sıra daha, otobüsün ön kısmı ile birlikte yoktu. Tavandan sarkan kablolar, yerinden sökülmüş koltuklar, sağdan soldan fışkırmışçasına sallanan metal ve plastik parçalar ilk gördüğü şeylerdi. Otobüs ortadan ikiye bölünmüştü adeta. Şoför ve ortalarda oturan yaşlı teyze ile okullu gençler de ortalıkta yoktu. Başını sola çevirdiğinde, sadece bir tır a ait olabilecek kapalı bir dorse görünüyordu. Otobüsten on metre kadar uzakta duruyordu. Gerçeklik algısı yerine geldiğinde, etraftan gelen çığlıklar, bağrışmalar ve uzaklardan gelen zayıf siren seslerini işitti. Ayağa kalktı, ilerledi, enkazın içinden geçip kendini dışarı attı. Kendisini gören birkaç kişi hemen yardıma koştu, kollarına girdiler onu kalırıma oturtmak istediler.

‘’ iyiyim’’ dedi sadece. Kendisini uyaran gizemli adam aklına düştü birden. Kazayı görmüş olmalıydı. Hayatını kurtaran bu adamı merak ediyordu şimdi. Bakındı ama kimseyi göremedi. Siren sesleri artık çok yakındaydı. Böyle bir kazadan burnu bile kanamadan çıktığı için etraftakilerin hayret dolu cümleleri kulağına geliyordu. Etrafta biriken kalabalığa daldı, hastane ıvır zıvır işlerle uğraşmak istemiyordu. Zaten bişeyi de yoktu. Kalabalığın içinde kayboldu Hakan.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #2 : 13 Şubat 2012, 17:55:33 »
Yaklaşık yarım saattir yürüyordu, yağmur şiddetini artırmış, yolda küçük çaplı dereler oluşturuyordu. Terk edilmiş bir şehri andırıyordu kent. Evin bulunduğu sokağa geldiğinde, aklında az önce yaşadıkları ve o gizemli adam vardı sadece. Kim di o adam? Hızır mıydı yoksa?  Öyle şeylere pek inanmazdı ama onun inanmaması olmadığı anlamına gelir miydi? Bugün belki de onun için yeniden doğduğu gündü. O adam olmasa şu an belki de bir hastanenin morgunda parçalara ayrılmış şekilde yatıyor olacaktı.

Adımlarını hızlandırdı, kendini çok iyi hissediyordu. Apartmanın önüne geldiğinde anahtarını evden çıkarken almayı unuttuğunu hatırladı. Annesi de bugün bir yakınlarını ziyarete gidecekti, muhtemelen de akşam üstünden önce dönmezdi. Kendine kızdı. Kapıda kalmıştı.  Önünde beklediği apartmana baktı, 3. Katta oturuyorlardı. Gazi olarak emekliye ayrıldığında ordudan aldığı tazminata biraz da banka kredisi ekleyerek sahip olmuşlardı bu eve. Onlara yetiyordu. İşi nedeniyle evlenmeye vakit bulamamıştı Hakan. Yaşı genç olmasına rağmen, şakaklarında hatrı sayılır beyaz saç vardı. Uzun boyu, zayıf ama fit vücudu onu oldukça iyi gösteriyordu. Kahverengi gözlerinin altında oluşan küçük halkalar, bu mesleğin yadigarıydı ona. Aynaya her baktığında yaşadıklarını tekrar tekrar hatırlaması için özenle yerleştirilmişti sanki.

Ne yapacağını düşünürken, eski evleri geldi aklına. Birkaç sokak aşağıda, burayı almadan önce oturdukları tek katlı küçük bir bahçesi olan, eski ama bakımlı bir evleri vardı. Buraya taşındıktan sonra boş kalmıştı. Kiraya vermek istemiyordu Hakan, zaten getireceği üç kuruş para, kiracıyla mı uğraşacağım diyordu. Oraya gitmek geldi aklına.  Taşınırken bir çok mobilya evde kalmıştı zaten yeni evine yeni eşyalar almış, birkaç değerli hatırası olan eşyasını yeni evine getirmiş, gerisi orda kalmıştı. Gidip biraz dinlenmek iyi olurdu. Annesinin gelmesini yağmurda beklemektense hem her gittiğinde içini huzur kaplayan eski evini de ziyaret etmiş olurdu. Yola koyuldu tekrar.

Bahçe kapısının mandalını kaldırıp 2 basamak merdivenden indi, her ne kadar kimse yaşamıyorsa da, bakımlı bir evdi. Eskiydi ama bakımlıydı. Bahçeyi ortadan ikiye bölen beton yolu aşıp sağa döndü. Eskiden kendi odası olan odanın penceresinin önünden geçti. Kapıya ulaştı. Kapı kilitliydi ve anahtarı diğer evdeydi. Ama arkadan bi giriş daha vardı. Kilidi bozuktu ama yöntemini bilirsen kilitlemek mümkündü. Açmakta öyle. Arka tarafa dolandı, zorlanmadan kapıyı açtı ve içeri girdi. Mutfağın kapısıydı. Eski buzdolabı, yemek masası yerde küçük bir halı, tabakların çanakların istifli olduğu eski tip mutfak dolabı… her şey yerli yerindeydi. Mutfak çıkıp salona geldi, eski televizyonları, kanepeler, iki küçük sehpa her zamanki gibi üzeri dantelle örtülü vaziyette köşelerdeki yerlerindeydi. Kendi odasına gidip, uzanmak istiyordu. Odaya yöneldi. Kapının koluna bastırıp açtı. Kapı sanki yıllardır hiç açılmamışçasına paslı menteşeleri isyan ettirdi. Gıcırtı doldurdu evin içini.  Bir sürpriz bekliyordu Hakan ı içerde. Yeni bir şok gelip beynine çakıldı. Beyni kulaklarından dışarı çıkmak istiyordu sanki, kalp atışlarını duyuyordu adeta. Dizlerinin bağı çözüldü.

Tam karşı duvarda büyük bir Türk bayrağı asılıydı. Nerdeyse tavandan yere kadar. Bayrağın hemen önünde küçük bir masamsı şey duruyordu üzeri örtülüydü ve üzerinde bir çift postal, özenle katlanmış  asker üniforması, hemen yanında çerçeve içinde yine büyük sayılabilecek Hakan ın üniformalı bir resmi duruyordu. Ayaklarına söz geçirebildiği anda birkaç adım atıp masaya yaklaştı.  Üniformanın görünen yerlerinde öbek öbek kan lekeleri dikkati çekiyordu. Ve üzerinde bir madalya. Hemen yanlarında, eski birkaç gazete kupürü ve genel kurmay başkanlığından gelmiş bir mektup.

Neler olduğunu anlamaya çalışmadı Hakan. Çünkü gerçeklikle rüya arasında gidip geliyordu sabahtan beri. Rüya mı görüyordu yoksa gerçeğin içinde miydi bilmiyordu anlamak için çaba da sarf etmedi. Sadece gördüklerini anlamaya çalışıyordu. Gazete kupürlerinden birini eline aldı, ulusal gazetelerden birinin manşetiydi.

‘’ Jandarma Üsteğmen  Hakan  ASLAN teröristlerle girdiği çatışmada şehit oldu’’

Hakan ın resminin tam altında yazıyordu bu cümle. Resmin hemen yanında olayın ayrıntıları uzunca anlatılıyordu. Önce kupür düştü elinden, sonra kendini yavaşça yere bıraktı.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #3 : 14 Şubat 2012, 11:05:30 »
Kötü bir şaka olmalıydı. Bugün yaşadıklarını açıklamanın başka bir yolu yoktu. Cesaretini toplayıp yere düşürdüğü gazete kupürünü tekrar aldı. Haberin ayrıntılarını okumaya başladı. O günkü çatışmada kendisiyle birlikte 4 askerin daha öldüğünü 12 askerin de yaralandığı, operasyonların devam ettiği vs vs. her zamanki rutin kelimelerle anlatılıyordu operasyon. Çok ölüm görmüş, çok askerini, silah arkadaşını şehit vermişti ama kendi şehit haberini hem de hayattayken bir gazeteden öğrenmek epey travmatik olmuştu onun için. Yine görüşü bulandı, başı dönüyordu, gözlerini kapatıp uyumak istiyordu, uyandığında kabusmuş diyebilmeyi umuyordu. Usulca uzandı yere karanlık çöktü yine.

------------------------------------------------------

- Sağında,sağında!!! kaya nın arkasında kanas var.
- Olumsuz... hedefi göremiyorum.. bir tur daha atıcam.. izli mermi istiyorum..
- Tilki 1 acele et, birini indirmeden vur şu pez....gi... izli mermi yolluyorum...
- Anlaşıldı Çakal... izliyorum... hedefi gösterin...

Üsteğmen Hakan saklandığı taşın ardından hızlıca hedefini kontrol edip, tüfeğini uzattı. ardı ardına bastı tetiğe. Patlamakta olan belkide yüzlerce silah sesinin arasında kayboldu silahtan çıkan ses, ama izli mermi süzülerek gitti göndermek istediği yere. bir kaç saniye sonra, süper kobra taretini çalıştırıp, mermi yağdırmaya başlamıştı kayalığa. taş, toprak, bitki, canlı ne varsa havaya saçıldı...

-işte böyle işte böyle... göz açtırmayın yav....klara.

Telsizden yükselen sesler çatışmadaki tüm birliklerde dinleniyordu. yamacı aşıp, tepede doğal bir kale şeklindeki mağarayı ele geçirmelerine az kalmıştı. adım adım tepeye doğru ilerliyordu birlikler. epey yaralı vardı, bir kaç askerin şehit olduğu haberi gelmişti ama böyle bir operasyon için zayiat kabul edilebilecek sayının altındaydı.

- Akşama kalmaz işlerinin bitiririz bu itlerin diye söylendi Üsteğmen Hakan.
- inşallah komutanım dedi Üstçavuş Kemal.

3 gündür operasyondaydılar nerdeyse hiç uyumamışlar, doğru dürüst bir şey yememişlerdi. Helikopterler sürekli asker ve mühimmat getiriyor, yaralıları arızalanan silahları götürüyordu. yaklaşık 200 kişilik bir terörist grubu kıskaca alınmıştı ve teslim ol çağrısına her zaman olduğu gibi ateşle karşılık vermişlerdi.

Dağ keçisi-Çakal...
Çakal dinlemede

Komutanım mağaradan kaçan 3 kişi... sağ taraftan sizin olduğunuz tarafa doğru intikal ediyor. görüş açımızı kaybettik. dikkatli olun.

konuşan 3. bölüğün teğmeni Murat tı.

Anlaşıldı dağ keçisi...alıyoruz şimdi.

Telsizin mandalı bıraktıktan sonra, etrafta mevzilenmiş askerlere eliyle bir kaç işaret yaptı. sıradan birisi için pandomim i andıran bu hareketler askerleri çoktan harekete geçirmiş, kayaların, çalıların arsından süzülüp gözden kaybolmuşlardı bile.

- Komutanım o  değilde, nası sigara içesim var...

Meslek hayatında yüzlerce çatışmaya girmiş Üstçavuş Kemal, sırıtan yüzüyle karşılaşmıştı Üsteğmen hakan. kendisi de epey çatışmaya girmişti ama Kemal Üstçavuş için çatışma demek sinemaya gitmek kadar sıradan hale gelmişti. o yüzden bu sigara muhabbetini o da eğlenceli bulmuştu.

- Valla yakıcam şimdi bi tane ama adam ağzımızdan sokmasın mermiyi. valla korkuyorum. az kaldı hele bitsin şu iş üst üste yakıcam 2-3 tane dedi Üstçavuşa.

Kemal Üstçavuş daha bir neşelenmişti, kafasını salladı hızlı hızlı...

-Bide çay demleyelim yanına

Birden ilerde bir noktaya dalıp gittiğini fark etti Hakan üsteğmen, Kemal Üstçavuşun. Çavuşum diye seslendi ama cevap alamadı. Ardından siperin kaygan çamur duvarına tırmanıverdi Kemal, iki üç hamlede çukurun dışına çıkıvermişti. Az önce gözlerini kilitlediği noktaya doğru  tereddüt ediyormuşçasına  yürümeye başladı. Hakan onu izliyordu.

Vurduracaksın kendini, nereye gidiyosun?

Cevap alamamıştı bu sorusuna.  Onu izlemekle yetiniyordu şu an. O sırada, tanıdık bir metalin taşlara çarptığında çıkardığı sesi duydu ve ardından  aynı metal in yuvarlanma sesini….

- el bombasıııı!!!!!!

Patlama sesi ve karanlık…..

Sıçrayarak uyandı Hakan. Rüya içinde rüya görüyordu besbelli. O kabus böyle değildi. Böyle değildi lanet olsun, neler oluyor, uyanmalıyım diye düşünürken uyanık olduğunun farkına vardı. Kalbi ağzından çıkacak gibi atıyordu, nefesleri sık ve kısaydı. Sakinleşmeye çalıştı. Derin derin nefes alıp ciğerlerini oksijenle doldurmak ona biraz iyi gelmişti. Nabzı normale dönüyordu şimdi.
 Kafasını kurcalayan sorular her dakika artıyordu. Nerdeyim, kimim, yaşıyor muyum, ölüyü müyüm, yoksa bir türlü uyanamadığım bir uykuda kabustan kabusa mı koşuyorum…..

Annesi aklına geldi birden. Elini paltosunun cebine attı, cep telefonunu aradı bulamadı. Okkalı bir küfür savurdu kendine. Fırlayıp ayağa kalktı, koşarak çıktı evin kapısından, koşuyordu sadece nereye gideceği hakkında bir fikri yoktu. Sokağın ikiye ayrıldı yerde durdu, sağa sapıp yeni evlerinin olduğu sokağa girdi, koşmaya devam ediyordu. Apartmanın kapısından koşarak girdi, merdivenleri ikişer üçer atlayarak çıkıyordu, bir ara takıldı düştü, kalktı çıkmaya devam etti.
Şimdi evlerinin kapısındaydı, belki de annesi dönmüştür diye düşündü. Tam kapının ziline basacaktı ki, kapıda yazan isimler dikkatini çekti.


Haluk-Esra UYANIK….

Kendi evinin kapısında başkasının ismi yazıyordu. Belki de yanlı kattaydı, panikle yanlış kata çıkmıştı tekrar bir kat aşağı indi ama o kapıda da başka isimler vardı. Sonra tekrar üst kata çıktı, içi içine sığmıyordu çıldırmak üzere olduğunu düşünüyordu, bir de diğer kata bakmaya karar verdi, yine üçer beşer atlayarak çıktı merdiveni ama yine hüsranla karşılaştı. O kapıda da başkalarının adı yazıyordu. Hemen alt kata geri döndü, kapıyı çalıp neler olduğunu öğrenecekti.
Hışımla kapıyı yumrukladı.. kapı bir karış kadar açıldı, kafasını boşluktan uzatan genç bir kadındı. ‘’Buyurun’’ dedi sadece. Yüzünde tedirginlik ve merak vardı.

‘’Buyurun kimi aradınız?’’

Bir an duraksadı Hakan. Kadını korkutmak istemiyordu.

‘’Eee. Şey, hakan aslan a bakmıştım’’ dedi. Kendi kendini arıyordu.

‘’Burda öyle biri yok yanlış geldiniz heralde beyefendi’’ diye ekledi genç kadın.

‘’Aslında, epeydir kendisiyle görüşmüyorum da, bana adres olarak burayı vermişti…’’

‘’Valla biz geçen yıl satın aldık bu evi, ama ev sahibinin adı Hakan değildi. Yaşlı bir amcadan aldık evi, Muhsin di ismi. 70 yaşlarında vardı, aradığınız o olabilir mi acaba?’’

‘’Yok’ dedi Hakan. ‘’Demek  bi yanlışlık oldu, belki de ben yanlış yazdım adresi, kusura bakmayın rahatsız ettim’’ diyerek ardına dönüp merdivenlere yöneldi.

Kadın yardımcı olmak istercesine, ‘’ öbür dairelere de  bi sorun istersiniz’’ dedi arkasından.
Başını salladı Hakan, tekrar özür dileyip bezmiş bir şekilde merdivenleri inmeye başladı.
Çıldırdığını düşünüyordu. Bu ne bir rüyaydı ne de bir sanrı. Olamazdı. Bu kadar uzun ve sarsıcı olamazdı hiçbiri. Yavaş yavaş merdivenleri nekren yine aklına bir şeyler düştü. Bu sefer üçer beşer inmeye başladı merdivenleri, ok gibi fırladı apartmanın kapısından, yine koşuyordu, geldiği yolu takip edip, eski evlerine ulaştı. İçeri girdi, amaçsız ve telaşlı biçimde odaları dolaştı, sanki bir şey arıyordu ama ne aradığını kendi de bilmiyordu. Salonun ortasında durdu, boğazından kafasına doğru çıkmakta olan ateş, yüzünü kıpkırmızı yapmıştı, tekrar koşmaya başladı, evden çıktı, bahçe kapısını geçti sokağın ortasında önce sağa gitmeye yeltendi vazgeçti sola yöneldi. Birkaç metre daha koştu ve tıpkı kendilerinin kine benzeyen bir evin kapısını yumruklamaya başladı.

Komşuları Nalan teyzenin eviydi bu. Annesinin en yakın arkadaşı, mahallenin en eski sakinlerinden biriydi. Belki o yaşlı kadın bir şeyler bilir diye düşündü nedensiz. Hışımla kapıyı yumruklarken, içerden Geldim, gelldiiimmmmm dediğini işitti birinin. Evde…Nalan Teyze evde diye sevindi. İki adım geri gitti kapının açılmasını bekledi. Kapı yavaşça açıldı, karşısında, gözlüklerinin üstünden kendisine bakmakta olan yaşlı teyzeyi gördü. Teyze yaşlıydı ama Nalan Teyze değildi.

‘’Buyur evladım ????’’

‘’Nalan Teyze evde mi?’’

‘’Nalan kim evladım?’’

‘’Bu evin sahibi. Nalan Teyze…’’

‘’Nalan.. nalan..’’ diye sayıkladı kadın, bir şeyler düşündüğü her halinden belliydi.

‘’Haaaaaaaa’’ diye bir feryat kopardı ardından. ‘’Sen Nalan ı arıyosun…’’

‘’Evet teyze nerde o?’’

‘’Taşındı o evladım.. Oğlum bana satın aldı bu evi, ben oturuyorum artık…’’

‘’Nereye taşındı teyze daha dün buradaydı.’’

‘’Evladım ben 2 senedir burada oturuyorum, bugün gelmedim ki..’’

Tam bir kaos tu bu. Tanıdığı bildiği kimse kalmamıştı sanki dünya üzerinde.

‘’Sen nesi oluyosun evladım’’ diye ekledi teyze.

‘’Akrabasıyım teyze. Nereye gittiğini biliyo musun?’’

‘’Yok evladım hiç bilmiyorum valla.’’

Tamam teyze deyip kapıdan tam ayrılacaktı ki, birden geri döndü.
‘’Peki şu ilerdeki ev teyze.?’’

‘’Nesrin hanım ın evi mi?’’

‘’Evet. Evet. O nerde biliyo musun?’’

‘’Biliyorum evladım.’’

‘’Nerde teyze o ona ulaşmam lazım.’’

‘’Mezarlıkta evladım. Sen benle eğleniyo musun evladım, kadın öleli 2 yıl oldu. Ben buraya taşındım  3-4 ay geçti geçmedi öldü rahmetli. Oğlunun acısına dayanamadı daha fazla.’’
‘’Oğlu mu öldü?’’

‘’Sorma evladım. Askerde şehit olmuş. Çok merhabamız yoktu ama duyduklarımın yalancısıyım. Dayanamamış kadın acısına bi sabah ölüsünü buldular yatağında.’’

Yine başı dönüyordu daha sabah evde bıraktığı annesi nasıl olurda 2 yıl önce ölmüş olabilirdi. Arkasına döndü, usulca, ‘’sağol’’  teyze dedi fısıldarcasına, ‘’sen de sağol evladım’’ derken, ardından meraklı meraklı bakıyordu teyze.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #4 : 14 Şubat 2012, 13:48:32 »
Artık ne iliklerine kadar ıslatan yağmuru hissedebiliyordu ne de karnından gelen gurultuları. Ne zaman yemek yediğini hatırlamıyordu. Ona kalsa sabah kahvaltı etmişti ama annesini de sabah evde bırakmıştı, öğleden sonra, iki yıl önce öldüğünü öğrenmişti. Bu durumda 5 yıldır hiç bir şey yemediğini söylese biri inanırdı. Rüya değil, gerçek değil… yoksa gerçek mi? Belki de baygınım bu yüzden uyanamıyorum, belki birazdan uyanacağım kan ter içinde. Ya gerçekse? O zaman delirdim demektir. Bunca yıllık hayatım mı yalandı yoksa? Hangisi gerçek hangisi doğru ayırt edemediğine göre hiçbir gerçek değildi. Belki de hepsi gerçekti. Allah ım sanırım delirdim.

Kendi kendine konuşarak epey yol almıştı. Neler olup bittiğini öğrenmesi gerekiyordu. Elini sırıl sıklam olmuş pantolonunun cebine daldırdı, eline geçen kağıt parçalarını çıkardı. Çok olmasa da, onu birkaç gün idare edebilecek kadar parası vardı. Açlıktan kan şekerinin düştüğünü hissediyordu. Asker olduğu için, vücudunun hangi durumda nasıl tepki verdiğini çok iyi biliyordu. Bir şeyler yiyip iyice sakinleştikten sonra ne yapacağına karar verecekti. Önüne gelen ilk sapaktan saptı, ilerde  biraz uzakta geçtiği yerlerden daha parlak ışıklar seçiliyordu. Şehir merkezine doğru gidiyordu şimdi.

Gördüğü ilk cafe ye daldı hakan. Sokaklar gibi burası da oldukça tenhaydı. Birkaç masa da birkaç insan, hararetli hararetli konuşuyordu. Kimisi sık sık kahkahalara boğuluyor kimisi heyecanlı bir şey anlatıyordu.  Cam kenarında duvarın dibindeki masaya oturup garson un gelmesini bekledi. Az sonra gelen garsona bir tost bir de çay siparişi verdi. Garson gidince camdan dışarıyı izlemeye koyuldu. Tek tük insan geçiyordu caddeden. Arada bir de arabalar. Yağmur temposunu hiç düşürmeden yağmaya devam ediyordu. Midesinden yükselen gurultuyu kendisi duymuştu, gülümsedi, bir yandan da bir türlü gelmeyen tostunun akıbetini soracak bir garson bakınıyordu. Sipariş götürmekte olan bir garsonu yolundan çevirdi.
‘’ tost söylemiştim daha bekleyecek miyim’’? garson elinde tuttuğu  dolu tepsiyi düşürmemeye gayret ederken ;

‘’ hemen bakıyorum efendim’’diyerek siparişlerin ait olduğu masaya yöneldi.

Hakan yine camdan dışarıyı seyretmeye koyuldu. Tuhaf bir his kapladı içini, huzursuz hissetti kendini. Sanki ensesinde birinin nefesini hissediyordu. Birden arkasına döndü ve yanılmadığını anladı. 1.70-1.75 boyların hafif kel, sivri yüzlü, çıkık şakaklı, sıska 40-45 yaşlarında bir adam arkasında durmuş öylece ona bakıyordu. Bu adam otobüsteki adamın ta kendisiydi. Belki de aradığı cevaplar sadece bu adamdaydı.

O kadar çaresizdi ki Hakan, kalkıp adamın boynuna sarılmak geldi bir an içinden. Kendisini bu durumdan kurtaracak tek kişinin o adam olduğunu düşündü bir anda.
Hakan ın hamle yapmasına izin vermeden hızlıca sandalyeyi çekip masaya oturdu adam. Hakan a doğru eğilip, ‘’yerini belli ediyorsun, dikkat çekiyorsun. Yaşamak istiyorsan 1 dakika içinde  burdan çık ve beni takip et’’ edikten sonra, yine hızlıca sandalyeden kalkıp, hızlı adımlarla kapıdan çıktı. Cafe nin karşısında ki kaldırımda, Hakan a bakıyordu şimdi. Ve Hakan yine aynı şeyi net biçimde duyuyordu.

‘’ Yaşamak istiyorsan 1 dakika içinde burdan çık’’

Otobüste olanlar aklına gelince, hemen adamın dediğini yapmak için sandalyesini ittirip ayağa kalkmaya yeltenmişti ki, tanıdık bir şeyler olmaya başlamıştı yine. Az önce dışarıyı izlediği cam yine buzlu cam halini almış, ardından da dalgalanmaya başlamıştı. Bu bir işaret olmalıydı. Hemen kalktı, elini cebine attı çıkan 50 lirayı masanın üzerine atarcasına bırakıp, kapıdan koşarak çıktı, karşı kaldırımda onu bekleyen adama doğru koştu. Bu arada Hakan ın cafeden koşarak çıktığını gören garson, hesabı ödemeden kaçan müşterilerden biri zannettiği Hakan ın peşinden kapıya doğru koşar adım gidiyordu ki, masanın üzerindeki 50 lirayı görünce durdu, masaya yöneldi, yüzünde güller açtı, 10 liralık hesap için 50 tl bırakan yağlı bir müşteri diye geçirdi içinden. Masadakileri tepsisine doldurmaya başlamıştı ki, önce acı bir fren sesi,  kırılan cam sesi,  metal, plastik sesleri ve çığlıklar duyuldu.  Bir kamyonet az önce Hakan ın oturduğu masanın yerinde duruyordu şimdi. Camdan içeri girmiş, masayı ve garsonu un ufak etmişti adeta. Karşı kaldırımdan dehşetle olan biteni izleyen hakan, yanında dikilen adama korku ve hayretle baktı. Ama bir şey söyleyemedi, kayıtsız şartsız adama güvenmek zorunda hissetti kendini.
‘’ hadi gidelim, sorularına cevap bulalım’’ dedi adam ve yürümeye koyuldu.  Hiç bir şey söylemedi Hakan, nereye bile demeden adamın peşine düştü. Hızlı adımlarla uzaklaştılar oradan.

Çevrimdışı Raine Rachel Tallentyre

  • *
  • 26
  • Rom: 0
  • Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun t
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #5 : 30 Ağustos 2012, 16:36:49 »
çok güzel devamı ne zaman gelecek acaba?
Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir…

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #6 : 31 Ağustos 2012, 13:23:07 »
çok güzel devamı ne zaman gelecek acaba?

aslında taslak olarak devamı hazır yakında bitirmeyi düşünüyorum. bugün yarın eklerim. beğendiğinize sevindim.

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #7 : 31 Ağustos 2012, 14:29:36 »
İyi forumlar sevgili duhan . :)

Ben eleştirimi biraz daha yazımdan yana yapacağım galiba ama beni hoş görmeni istiyorum çünkü senin daha güzel yazılar yazabilmen için yapıyorum. :)

Öncelikle konuşmalarda Shift+2 tuşlarıyla tırnak açıyorsun gibi geldi bana onun yerine ESC tuşunun altındaki tuştan yaparsan estetik olarak çok daha iyi olur. Bir de paragraflarda içeriden başlarsan estetik olarak ve kural olarak daha iyi olur ki estetik bir yazı konu bakımından zayıf olsa dahi okunabilen bir yazıdır.

Bazı yerlerde noktalama işaretleri yanlış kullanılmış ve ya kullanılmamış bir kere  göz atarsan çok rahatlıkla bulabilirsin.

Bunların dışında başka bir şey söylemeyeceğim yoksa hikayelerin birinde ölen kişilerden  biri olurum diye korkuyorum. :P                                      İyi forumlar , güzel yazılar arkadaşım. :)
Hayalince oku. Hayalinle yaz.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #8 : 01 Eylül 2012, 19:03:16 »
İyi forumlar sevgili duhan . :)

Ben eleştirimi biraz daha yazımdan yana yapacağım galiba ama beni hoş görmeni istiyorum çünkü senin daha güzel yazılar yazabilmen için yapıyorum. :)

Öncelikle konuşmalarda Shift+2 tuşlarıyla tırnak açıyorsun gibi geldi bana onun yerine ESC tuşunun altındaki tuştan yaparsan estetik olarak çok daha iyi olur. Bir de paragraflarda içeriden başlarsan estetik olarak ve kural olarak daha iyi olur ki estetik bir yazı konu bakımından zayıf olsa dahi okunabilen bir yazıdır.

Bazı yerlerde noktalama işaretleri yanlış kullanılmış ve ya kullanılmamış bir kere  göz atarsan çok rahatlıkla bulabilirsin.

Bunların dışında başka bir şey söylemeyeceğim yoksa hikayelerin birinde ölen kişilerden  biri olurum diye korkuyorum. :P                                      İyi forumlar , güzel yazılar arkadaşım. :)

haklısın tembelim biraz düzeltmeye üşendim dediklerini. dikkat etmek lazım. :D kimseyi öldürmeye niyetim yok herşey karıştı zaten hikayelerim birbirine girmiş nası oldu alamadım onları ayıklamak için uğraşıyorum, yarım kalan her hikayeyi tamalamak niyetindeyim, öncelikle bunu bitireceğim elbette. eleştirilerin için teşekkürler.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #9 : 01 Eylül 2012, 19:13:19 »
FRAGMAN.....

Bu içtiğin su mu?
Su olduğunu sanıyor olabilirsin...
Hatta su bile olabilir...
Peki gerçek mi?
Ya sen...? Gerçek misin...?
Nefes alıp verdiğne göre gerçeksin...
Yoksa yanılıyor musun?
Hangisi gerçek..? Hangisi sahte..?
Kimsin sen..? Burda ne işin var...?
Burası neresi...?
Yoksa delirdin mi..?
Kırmızı hap mı? Mavi hap mı?
Şaka şaka... O bir film...Peki bu...?

Kimbilir....

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #10 : 07 Eylül 2012, 11:50:40 »
Kafasında milyonlarca soru işareti ile, bu gizemli adamın ardına takıl Hakan. Uyanıkken kabus görmek böyle birşey olsa gerekti ama bunun kabus olmadığından emindi.  Gerçek olamayacak kadar  fantastik, kabus olamayacak kadar gerçekti yaşadıkları.

 Yol boyunca hiç konuşmadılar. Adam yürüdü, Hakan takip etti. Bir kaç kez niyetlendi ne olup bittiğini sormaya ama, cesareti yoktu. Bitkin hissediyordu kendini, vazgeçti.
Şimdi, metruk bir binanın önündeydiler. Epey yürümüşlerdi. Bina da yaşam izi yok gibiydi. Sıvaları yer yer dökülmüş, camları , çerçeveleri harap olmuş, yaşlı bir binaydı. Adam ın ardından o da hızlıca daldı binaya. Bir kaç kat çıktıktan sonra, adam sağlam sayılabilecek bir kapının önünde durup, Hakan a baktı.

Başıyla gelmesini işaret etti. Yine ses çıkarmadan kabul etti Hakan. İçerisi bomboştu.  Küf ve ne kokusu olduğu ayrıt edilemeyen onlarca koku sarmıştı sanki evi. Her adımda başka bir koku çalınıyordu burnuna.

İç odalardan birine geçtiler. Köşede, eski bir koltuk, sağ tarafta yine eski ve lekelerle kaplı bir divan, camın önünde, meyve kasalarından bozma bir masa ve her an ortadan ayrılacakmış gibi duran bir sandalyeden başka hiçbir şey yoktu içerde.  Koku biraz daha seyrekti bu odada. Ama rutubet kokusu oldukça kuvvetliydi.

Adam koltuğua, Hakan divana bıraktı kendini. Bir müdeet sessizlik oldu. Sessizliği adamın ciğerleri sökülürcesine öksürmesi bozdu. Hasta olduğu bariz belliydi adamın, hırıltılı bir sesi vardı, benzi soluktu.

“ Neler oluyor” dedi Hakan.

“ Birşey olduğu yok “ dedi adam. “    “ Olan olmuş zaten” diye ekledi.

Hakan bir an sinirlerine hakim olamadı. “ Kafa mı buluyorsun benimle” diye çıkıştı adama. Sonra hatasını anladı, sesi titredi, özür diledi.

“ Lütfen... Neler oluyor, nerdeyim ben? Bu yaşadıkların nedir ? çıldırmak üzereyim... bildiğin bişey varsa anlat... Sen kimsin ? beni neden kutardın ?”

Adam sabırla ardı ardına gelen soru cümlelerinin bitmesi bekledi. Ayağa kalktı. Camdan dışarıya bi göz atıp Hakan ın yanına ilişti.

“ anlatacağım... ama duydukların hoşuna gitmeyecek, belki de şuracıkta delirip kendini camdan atacaksın kimbilir?”

“Anlat” dedi Hakan. “ Herşeyi bilmek istiyorum”

“ sözümü kesmeden dinle o halde. Soruların olacak, anlamayacaksın pek çok şeyi, sormak istediklerini hemen sor, çok fazla vaktimiz olmayacak. Seni bulup yok edecekler, sen buraya ait değilsin”

İyice kafası karışmıştı Hakan ın. Ne demek buraya ait değilsin. Burası neresi ki?....


Çevrimdışı Raine Rachel Tallentyre

  • *
  • 26
  • Rom: 0
  • Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun t
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #11 : 07 Kasım 2012, 19:18:47 »
ayyy bölüm mükemmel acayip merak etiim devam nolur sonraski bölümler sık sık yayınlansın lütfennnnnn :):):)
Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir…

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #12 : 08 Kasım 2012, 12:59:59 »
“ Lütfen” dedi Hakan.  “Anlat, neler oluyor, delirmek üzereyim”

“ Kim bilir belki de çoktan delirmişsindir, şu an bir tımarhanede deli gömleği içinde kendini paralamaya uğraşıyor olabilirsin. Belki de komada bitkisel hayattasındır, doktorlar başında fişini çekip çekmemek arasında gidip geliyordur”

Hakan iyice bilmeceye dönen bu muhabbetten  hem sıkılmış hem de öfkelenmişti ama, görünüşe göre kendine yardım edebilecek tek adam bu adam olduğundan, tepki verirken dikkatli olmak istiyordu.

“ Anlatacak mısın?”

“ Sen bir mültecisin” dedi adam, Hakan ın şaşkın bakışları adamı gözlerine odaklanmıştı.  Niye doğru dürüst  anlatmıyordu ki bildiklerini, sürekli dolaylı yollardan lafa giriyordu ki?

“ Evet sen bir mültecisin, göçmensin yada kaçaksın. Hangisini beğendiysen öyle kabul et kendini, misal ben seyyah diyorum kendime,  yüzlerce yıldır burdayım, senin yaşadıklarını ben de yaşadım kısmen,  ama atlattım. Sen atlatamayabilirsin, kimbilir belki birazdan binaya bir uçak çarpıp ikimizi de öldürür. Sen ölene kadar durmayacak. Ya ait olduğun yere döneceksin yada burda etkisiz eleman olacaksın”

Hakan ın sabrı iyice tükenmişti, adamın ne demek istediği hakkında en ufak bir fikri bile yoktu,  öfkesi gözlerinde anlaşılabiliyordu.

“ merak etme ve kızma herşeyi birazdan anlatacağım ama anlayabileceğinden emin değilim”

“ Yeter artık.. Anlat ne biliyorsan”

“ Öncelikle, sen gerçek değilsin. Aslında gerçeksin ama burda değilsin. Aldığın nefes gerçek mi sence? Ya içtiğin su? Peki ben gerçek miyim sence?  Şimdi iyi dinle, yapman gereken ilk şey, daha doğrusu yapmaman gereken ilk şey,  kelebek etkisi yaratmamak. Kelebek etkisinin ne olduğunu sanırım biliyorsundur. Filmi de vardı. Yaptığın en küçük hareket, zaman düzleminde dalgalanmaya sebep olur. Mesela trenle giderken elini camdan dışarı çıkarırsan, oluşan sürtünme tren in hızında düşüşe sebep olur. Komik geldi değil mi? Koca tren bununla yavaşlar mı? Evet yavaşlar, ama biz insanlar bunu algılayamayız, algı eşiğimizin çok çok altında bir yavaşlamadır çünkü. Tıpkı dünyanın kendi etrafıda yada güneş etrafında ki dönüşünden başımızın dönmemesi gibi birşey bu.
Sen elini camdan çıkardığında, belki anın milyarda biri bir süre kadar o treni yavaşlatmış olursun. Yaşadığımız zaman düzelminde böyle bir zaman birimi yok, olsa da önemsiz ama zamanın kendi içinde önemli. Yavaşlayan tren, istasyona o gecikme süresi kadar geç girer, bir adam trenden geç iner, gideceği yere geç  yola çıkar, herşey gecikir,  bu bir domino etkisi yaratıp zincirleme gecikmelere sebep olur. Sonuç mu? Son anda arabanın altında kalmaktan kurtulan bir yaya, yada yarım santim farkla kalbinden vurulmaktan kurtulan bir polis memuru... yada tam tersi... bir adım farkla arabanın altında kalan bir yaya... Hani youtube de izlediğimiz inanılmaz kazalar, inanılmaz kurtuluşlar yada talihsizlikler videolarındaki gibi “

Hala bişey anlamamıştı ama en azından anlatmaya başlamıştı adam. Heralde bir fikri olması için biraz daha dinlemesi gerekecekti.

“  Kısaca diyebilirim ki sen zamanda yolculuk yaptın. Aslında sen yapmadın, sadece evrenler arası bir geçiş yapıp arafta kaldın. Sen bu evrene ait değilsin.”

Delirmiş olmalı diye düşündü hakan, “ Evren mi ?”

“Ne yani uzaya mı çıktım” söylediğine kendisi güldü sadece, adam küçümser bakışlarla Hakan ı süzüyordu.

“Paralel evren” dedi adam. Yaşadığın gerçeklikten bağımsız, aslında bağımlı ama kendi başına ayrı bir evren”

“Ne yani zamanda yolculuk mu yaptım? “

“ Aslında sen yapmadın, başka biri yaptı ama bu yolculuk senin zaman düzlemini kırarak seni buraya attı. Yani arabayla düz ilerlerken yoldan çıkıp tarlaya uçtun diyelim”

“ Nasıl oldu bu? “

“ nasıl olduğunu bilseydim ne sen ne de ben burda olmazdık” nasıl olduğunu bulursan belki geri dönmek için bi şansın olabilir ama ben bulamadım ve burdayım”
Hakan bi an kahkaha attı, ne diyordu bu adam, ya sarhoştu yada fazla bilim kurgu filmi izlemiş bir deliydi.

Adam  Hakan ın düşüncelerini okuyormuşçasına;

“ deli olduğumu düşünüyorsun eminim ama deli olan ben değilim. Büyük ihtimal şu an gerçek zamanında sen delirdin. Yani onlar öyle sanıyor.”
Adam devam etti;

“ Kelebek etkisinden bahsediyordum. Sokakta yada herhangi bir yerde zamanın akışına müdahale etme. Cafe de garsona sipariş vererek, garson un zaman düzlemini bozdun, yapması gereken bir işi geç yapmasına neden oldun, belki diğer masalardan birine gitmesi gerekirken sana geldi, ve zamanda gecikme yaşandı. İşte tam bu noktada, yerini belli ettin, camdan giren araba seni tesbit eden bir zaman ajanı. Yani ben öyle diyorum. Tıpkı otobüste olduğu gibi. Otobüsü durdurarak ta, gecikmeye sebep oldun, rutin zaman akışını bozdun ve yerini belli ettin. Kısaca şöyle söyleyeyim, zaman canlı bir organizma gibidir, yada bir işletim sistemi. Sen de vücuda giren bir mikrop yada bilgisayar virüsü gibisin. Seni tesbit edip, yok etmesi gerekiyor. Seni tesbit ettiği anda harekete geçiyor. Bu hareket te yine zaman düzleminde gecikmelere yol açtığı için, gördüğün o buğulanma yada her neyse oluşuyor. Aslında bu senin için bir şans. Bir kaç saniye içinde yok edilmene yönelik bir saldırının habercisi bundan sonra daha dikkatli ol. Yerini belli etme. “
Adam kalkıp cama yöneldi, bir kaç saniye sonra Hakan ı çağırıp camdan bakmasını istedi. Sokağın başından aşağı doğru inmekte olan bir adam görüyordu Hakan.

“ adama seslensene” dedi adam. Hakan tereddüt etti, ama sebebini bilmediği bir dürtüyle camdan sarkıp

“ Birader bakar mısın” dedi. Adam ahakanı hiddetle içeri çekip, kolundan tuttuğu gibi sürüklercesine, kapıdan çıkarıp, alt kata doğru koşmaya başladı. Hakan ın gözleri yine o buğuyla perdelendiğinde, alt kattaki bir daireye girmişlerdi bile. Az sonra büyük bir gürültü koptu, bina hissedilir derecede sallanırken, ortalığı toz toprak kaplamştı bile.  Hakan korkuyla karışık merakını yenip, “noldu?” diyebildi sadece.

Adam hiç konuşmadan, daireden çıkıp, üst kat merdivenlerini tırmanmaya başlamıştı bile. Hakan da peşine düştü, hiçbir şey düşünemiyordu, herşeyi akışına bırakmalıydı belki de.
Daireye girip, az önce adama seslendiği odaya girdiklerinde, aklı çıkıyordu adeta.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Çukur
« Yanıtla #13 : 08 Kasım 2012, 13:23:40 »
Selamlar duhan. Bunca ay sonra gelen yoruma burun mu kıvırırsın yoksa memnun mu kalırsın bilmem. Ama bir-iki kelam etmezsem içim rahat etmeyecek. Hikayen yorum almayı hakkediyor en azından.

Öncelikle seçtiğln konuyu ve anlattığın hikayeyi çok beğendim. İşin içinde sürekli bir gizemin olması, her bölümde karşımıza daha çok soru işareti çıkması okurken insanı iyice içine çekiyor. Üslubunun akıcı olması da önemli bir etken elbette.

Ama bu güzel hikayeye yakışmayan çok fazla da şey var içinde. Bitişik olması gerekirken ayrı yazılan -de, -da ekleri, noktadan sonra küçük harfle başlayan cümleler, yine küçük harfle başlayan isimler ve yazım hataları... Mesela Hakan ın değil, Hakan'ın... Yada değil, ya da... Bir kaç değil, birkaç... cafe ye değil, Kafeye... Metnin tamamı bunlarla dolu olunca insanın öyküye olan bakış açısı da kötüye doğru meylediyor ister istemez. Sana tavsiyem Word kullanman ve her bölüm sonunda F7 ile imla kontrolü yapman.

Bunun dışında olayı kelebek etkisine ve paralel evren teorisine bağlaman gayet şık durmuş. Buğulanma olayı da işin içine renk katmış. Dediğim noktalara dikkat ederesen başarılı bir yazar olarak görülmemen için hiçbir sebep göremiyorum. Umarım eleştirilerimi ukalalık olarak algılamazsın.

Kalemine kuvvet...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Çukur
« Yanıtla #14 : 08 Kasım 2012, 13:31:54 »
Selamlar duhan. Bunca ay sonra gelen yoruma burun mu kıvırırsın yoksa memnun mu kalırsın bilmem. Ama bir-iki kelam etmezsem içim rahat etmeyecek. Hikayen yorum almayı hakkediyor en azından.

Öncelikle seçtiğln konuyu ve anlattığın hikayeyi çok beğendim. İşin içinde sürekli bir gizemin olması, her bölümde karşımıza daha çok soru işareti çıkması okurken insanı iyice içine çekiyor. Üslubunun akıcı olması da önemli bir etken elbette.

Ama bu güzel hikayeye yakışmayan çok fazla da şey var içinde. Bitişik olması gerekirken ayrı yazılan -de, -da ekleri, noktadan sonra küçüş harfle başlayan cümleler, yine küçük harfle başlayan isimler ve yazım hataları... Mesela Hakan ın değil, Hakan'ın... Yada değil, ya da... Bir kaç değil, birkaç... cafe ye değil, Kafeye... Metnin tamamı bunlarla dolu olunca insanın öyküye olan bakış açısı da kötüye doğru meylediyor ister istemez. Sana tavsiyem Word kullanman ve her bölüm sonunda F7 ile imla kontrolü yapman.

Bunun dışında olayı kelebek etkisine ve paralel evren teorisine bağlaman gayet şık durmuş. Buğulanma olayı da işin içine renk katmış. Dediğim noktalara dikkat ederesen başarılı bir yazar olarak görülmemen için hiçbir sebep göremiyorum. Umarım eleştirilerimi ukalalık olarak algılamazsın.

Kalemine kuvvet...

yorumun için teşekkür ederim, haklısın, ama acayip derecede yoğunum ve işten arta kalan ufak tefek zamanımı yazarak değerlendiriyorum, kafa dağıtma babında. o yüzden dediğin hatalar mevcut ve ben farkındayım, yakaladıklarımı gidermeye çalışıyorum ama sanırım gözden kaçırdığım çok hata var. şu işler bi bitsin :) editleyerek düzelteceğim bu yazıyı. tekrar teşekkür ederim.