Kayıt Ol

Hikâye I - Torhurm Asilleri

Çevrimdışı Ancient

  • **
  • 54
  • Rom: 1
  • Ancient
    • Profili Görüntüle
Hikâye I - Torhurm Asilleri
« : 09 Haziran 2012, 09:20:04 »
Selam dostlar,

Aşağıda okuyacağınız hikâye, yaklaşık 4 seneliktir. Çok uzun zaman önce yazdım, eksiklikler ve hatalar görürseniz belirtmekten kaçınmamanızı rica ediyorum. Torhurm Asilleri'ni beğenirseniz, bir diğer hikâyemi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Onun üstünden de 2 yıl gibi bir zaman geçti. :) 

İyi okumalar dilerim.

-

Torhurm Asilleri
 
Savaş bir kez daha Torhurm’u sarmak üzere. Uzunca bir barış dönemi, bazı kötü niyetli insanların barış ortamından bıkmasını sağlamıştı ve Torhurm’u tekrar o eski ihtişamlı ama ezici savaşlar ile baş başa bırakmak ve bu dünyayı korkunun ve art niyetliliğin hâkim olduğu bir yere dönüştürmek onların tek amacıydı. Ama bunu yapmak bu kadar kolay olmayacaktı. Çünkü karşılarında Torhurm’a barış sağlayan birçok barış yanlısı kral, soylu, savaşçı, köylü gibi sınıflara ayrılmış insanlar bulunuyordu. Bunu engellemek için hiçbiri ölmekten korkmuyor ve düşmanların üstüne olabildiğince güçlü bir şekilde atılıyorlardı. Bu insanların istediği barış ortamı ve kötü niyetlilerin istediği zalim bir dünya, ortamdaki kaosu yeterince arttırmıştı. Ardından gelecek olan savaşlarda bu kaos ortamına çok acı bir tat katacaktı.

Gromi Krallığı’nın o yıkıcı zulmü, Halun Krallığı’nı oldukça zayıf duruma düşürmüştü. Bu iki krallığın uzun yıllar yaptığı savaşlar hem dünyanın zayıf düşmesine hem de tanrıların büyük öfkesine neden olmuştu. Bu iki krallığında kendilerine has tanrı ve tanrıçaları vardı. Hepsi de bu Tanrı ve Tanrıçalar uğruna canlarını feda etmekten çekinmiyorlardı. Bir tarafta yıkıcı gücü olan Netur, bir tarafta da iyilik için çarpışan Ginoya bu iki krallığı kendi aralarında olan kızgınlıkları için birbirlerine düşürmüştü bile. Ne var ki bu ortamın bu derece kızışacağını onlar bile tahmin edemiyordu. Bu kaos ortamındaki savaş, tanrıların savaşı olmaktan çıkıp, krallıkların yüzbinlerce yıl süre gelen savaşlarına konuk olacaktı.

Uzun yıllar sürüp giden Torhurm topraklarındaki barış ortamı, kanlı savaşlar sonucu elde edilmişti. Birçok insan bu uğurda ölmüş ve evsiz kalmıştı. Yine de umutlarını kesmeyip bu topraklarda tekrar iyi bir hayat sürmek için yaptıkları çalışmalar her ne kadar zorlu olsa da Tanrılara olan umutlarını kesmediler ve daha çok çalışıp, şuan ki eşsiz güzelliğe dönüştürmeyi başarmışlardı. Ne var ki bu söz konusu durum Triphorn Savaşı’nın başladığı ana kadar sürecekti. Bir Torhurm Efsanesi’ne göre Triphorn Savaşı dünyaya sonsuz bir karanlık çökertecekti. Ama halk o eski savaş günlerinin ardından bir daha savaş olmayacağını ümit etse de, savaşın kokusu daha şimdiden şehirlerin sokaklarında dolaşmaya başlamıştı bile. 

Savaş çanları bir kez daha Torhurm diyarı için çalıyor. Savaş her geçen gün Torhurm’a daha çok yaklaşıyordu. Bu iki krallık ölümcül ordularını hazırlamaya koyulmuşlardı bile. Savaşın çok yakın olduğu Doğu’dan yükselen savaş çığlıkları ile kendini belli ediyordu. Gromi Krallığı’nın geçmişte verdiği acı hâlâ akıllardaydı ve Greeti'ler için bunu unutmak hiç de kolay değildi. Yüzlerce insan bu savaşta ölmüştü ve o anki dehşet, Torhurm Halkı’nın hafızlarında çok büyük yer edinmişti. Doğudaki korkutucu Krallık kendinden öyle söz ettiriyordu ki, on binlerin canına kıyan, korkunç Gromi Kralı ve ordusu yenilmezliği ile Torhurm Halkı’nın dillerinden ve hafızalarından düşmüyordu. O günlerden birisi daha, uzun zaman sonra yine gelip Torhurm kapılarına dayanmıştı işte. Torhurmluların büyük korku ve inançsızlık ile beklediği o Triphorn Savaşı için çanlar artık çalıyordu. Korkunç Gromi Krallığı’nın askerleri Torhurm’a büyük bir güç ile yola çıkmıştı. Torhurm’u her savaşta savunan Halun Krallığı yapılan son savaşta çok büyük kayıplar almış, askeri ve ekonomik gücünü zor toparlıyordu. Halun Krallığı için işin kötü tarafı ise, üstlerine doğru yaklaşan, Korkunç Gromi Ordusu’ndan haberleri dahi olmamasıydı. Bunlardan habersiz olacakları bekleyen Torhurm Halkının yeni nesli hayatlarındaki en korkunç savaşa hazırlıksız yakalanmaları içten bile değildi.
 
Torhurm Halkı’nın üstlerine gelen karanlık ordudan haberleri bile yoktu. Ta ki, bir Torhurm Habercisi, şehre bu haberi ulaştırana kadar. Torhurm coğrafik açıdan oldukça geniş topraklara sahip bir diyar. Bu diyarın uç sınırlarında belli aralıklar ile akıllıca yerleştirilmiş gizli gözcü kuleleri bulunuyordu. Bu kulelerdeki gözcüler, şehre dışarıdan bir tehlike sezildiğinde hemen bu haberi şehre ulaştırıyorlardı. İşte bu gözcülerden biri, Torhurm Kralı’na haberi ulaştırmış ve Torhurm’un savunma avantajı kazanmasına olanak sağlamıştı.
 
"Kralım, devasa bir ordu doğu bölgesinden bize doğru yaklaşıyor. O kadar çoklar ki, Torhurm’a her koldan saldırabilecek güçteler." dedi gözcü telaşla.
 
Gözcü’nün gözlerindeki korku kralı çok etkilemişti, ama o bunu dışa vurmamaya çalışıyordu. Sanki o orduyu görmediği hâlde, gözcünün gözlerinden ne devasa bir ordu olduğunu görebilir durumdaydı. Sarayda büyük bir sessizlik hâkimdi. Herkes gözcünün getirdiği bu haber karşısında adeta yıkılmış gibiydiler ve bir an önce hazırlık yapmazsalar Torhurm’u tekrar karanlık günlerine gitmesine sebep olabilirlerdi. Kral tahtına oturdu, sanki ölümün soğukluğunu hissedercesine derin bir iç çekti. "Bunu sessizce halledebilmemizin imkânı yok," dedi kendi kedine fısıltıyla ve yanındaki muhafızına emir verdi. "Halkı meydana toplayın. Onlarla bu bilgiyi paylaşmalıyız. Ardından komutanlara surlardaki hazırlıkları tamamlamalarını gerektiğini ilet. Bunun kesin bir emir olduğunu söyle ki, işin ciddiyetine varsınlar."
 
Kral, Torhurm’un şu ana kadar gördüğü en başarılı ve dürüst olanıydı. Adı Kleron olan bu kraldan halkın beklentileri oldukça fazlaydı ve bunları çok başarılı şekilde yerine getirmeyi de başarmıştı. Aynı zamanda asil görünüşlü olan Kleron, giyimine çok düşkün biriydi, ama üzerlerine doğru yaklaşan karanlık orduyu duyduktan sonra, bu asil kıyafetleri ona çok değersiz geliyordu. Çünkü kendisi için ölümün yaklaştığını hissediyordu. Yine de umudunu yitirmemeye çalışan kral, zırhını üzerine giyip, kemeriyle kılıcını taktı. Ardından hızlı adımlarla saray önüne çıktı ve halkına çok etkileyici bir konuşma yaptı. "Torhum'un yüce halkı, size sesleniyorum! Bugün, sınır gözcülerimizden biri bana çok kötü bir haber getirdi. Bunu sizlerin de duymanız çok önemlidir. Bu zamana kadar Torhurm birçok yıkıcı savaş gördü, bunu hepimiz biliyoruz. Bu hikâyeler dilden dile, nesilden nesile dolaştı ve dolaşmaya devam ediyor. Bu savaşların sadece bir tanesini kaybettik ve bu savaşta iktidarda olan kralın başarısızlığının bulunduğunu biliyoruz. O’ndan sonra gelen tüm krallar Torhurm’a barış, refah, huzur ve geniş bir geçim kaynağı sağlamışlardı. Ne var ki şuana kadar kaybettiğimiz sadece bir tek savaş oldu. Bu savaş ile birçok insan öldü ve evsiz kaldı. En önemlisi de, kıymetli diyarlarımız büyük bir karanlığa gömüldü. İşte şimdi bu habercinin getirdiği haberde yeni bir savaşın çanlarının çaldığına ve üzerimize doğru büyük bir karanlık ordunun yaklaştığına işaret ediyor. O günlerin acısını, bu pisliklerden almak için hep birlikte, omuz omuza Torhurm için savaşıp burayı bu pisliklerden temizlemeliyiz. Ve şimdi Torhurm şehitlerinin onuru için hazırlıklara başlayıp, onların karşısına çıkacağız. Hep birlikte bu zafer bizim olacak!"
 
Kralın bu son sözleri Torhurm halkını büyük bir coşkuya sokmuştu. Kazanacaklarından çok emin olan Torhurmlular hemen hazırlıklara başlayıp, mühendisler kale duvarlarının restorasyonunu hızlandırdılar, demirciler daha fazla zırh, kılıç, kalkan üretmeye başladılar. Eli silah tutan, erkek ve kadınlar eğitiliyorlar ve güçlerini artırıyorlardı. Bunlar sadece başlangıçtı ve Doğu’dan yaklaşan bu acımasız ordunun kendilerinden sayıca üstün olduğunu elbette biliyorlardı ama yine de Tanrı Ginoya’ya olan umutlarını kesmiyorlardı.
Savaş Torhurm Kapılarında
 
Torhurm Halkı var gücüyle savaş hazırlığı yaparken kendilerine doğru yaklaşan karanlık ordunun akıbetinden pek haberleri yoktu. Bu devasa orduyu sadece gözcüler görmüştü ve onların yaşadığı korkuyu hiçbir Torhurm Halkı, hatta kral dahî yaşamıyordu. Belki kader onları karanlığa gömecek, beklide yüceltecekti.
 
Ölümün o soğuk gücünü daha fazla hissetmeye başlayan Torhurm halkı nihayet hazırlıklarını tamamlamışlardı. Duvarlar yenilenmiş ve güçlendirilmiş, kadın ve erkeklerden oluşan disiplinli ve güçlü bir ordu oluşturulmuştu. Şimdi sıra karşılarındaki orduyu cesurca durdurmaya ya da bu uğurda onurluca ölmeye gelmişti. Gözcünün söylediklerini dikkate alan kral orduyu üçe böldü ve her bölüme başarılı birer komutan yerleştirdi. Bu komutanların her biri Torhurm’u geçmişte savunan cesur kralların soyundan geliyordu ve üçü de çok iyi eğitilmişlerdi. Kral bu üç komutanı ordunun atadıktan sonra düşmanlara karşı koymak için hazır durumdaydılar. Düşman artık surlara yanaşmıştı ve onlarda saldırı için hazır konumda bekliyordu. Gromi Kralı Tethus birliklerine surlara çıkma emrini veriyordu. "Derhal surlara merdiven ve kuşatma kulelerini dayayın. Artık Torhurm’u kana bulamanın zamanı geldi."
 
Bu sırada kale içerisindeki üç komutan, Sentur, Klopus ve Lenus ordularına surlara çıkmalarını emretti. "Haydi, cesur askerler. Onlara karşılık vermenin vakti geldi. Surlara yönelin!"
 
Bu sırada Kral Kleron on bin atlısı ile düşmanı kanatlarından vurmak istiyordu ve buna en müsait yer olarakta sağ kanadını seçmişti. Süvarilerini o yöne doğru ilerletti. Kleron ve süvarileri düşman ile karşılaşacak ilk koldu. Kral Kleron ordusunu, arkaları sağlam olarak dizilmiş çizgi formasyonuna soktu ve düşmana ta hiza ile ilerlemeye başladı. Torhurm Surları’nda ilk atışmalar bu sırada başlamıştı bile. Surlardaki okçular kuleleri ateşli oklar ile karşılık veriyordu ama kuleler bundan etkilenmiyordu. Gromi Krallığı’nın mühendisleri bu durumu düşünerek kulelerin önlerine 3 kat çelikten oluşturulmuş kalın bir levha yerleştirmişlerdi. Bu hâlde bu kulelere zarar vermek imkânsızdı. Okçularun bir kısmı bu kulelere atışlarını sürdürürken bir bölümü de merdiven taşıyan birliklere yöneldi ve bu birlikler açıkta olduğundan çok ağır kayıplar veriyorlardı. Kısa süre sonra merdiven taşıyan birlikler kırıldı ve bütün okçu birlikler kulelere yöneldiler. Surların sağ kanadının komutasını üstlenen Klopus zor durumda olduğunu biliyordu ama ellerinden başka bir şey gelmiyordu. Kuleler iyicene yaklaştığında okçular ok atmayı kestiler, ama Klopus bunu yapmamalarını söylüyordu. "Neden durdunuz? Okları, fırlatmayı kesmeyin, elinizde ne varsa fırlatın bu pisliklere, hemen!" 
 
Bunu duyan birlikler ok fırlatmaya devam etseler de mühimmatları tükeniyordu ve bu hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Eğer biraz daha saldırmaya devam ederlerse ellerinde hiç ok kalmayacaktı. Bitmek tükenmek bilmeyen Gromi Ordusu hâlâ gelmeye devam ediyordu ve bu okları gelen birliklerde tatmalıydı. Klopus bunun bir çare olmayacağını anladığında okçularına şöyle seslendi. "Bu kadarı onlara yeter. Bu şekilde devam ederek fazla zarar veremeyiz. Yaylarınıza okları yerleştirin ve hazır tutun ve ne zaman ki kuleler surlara dayanıp, kapıları açıldığında oklarınızı serbest bırakın!"
 
Evet. Bu akıllıcaydı. Bu sayede kule içerisindeki birlikleri dökmeyi bile anlıyordu Klopus. Öyle de oldu. Kulelerin kapıları açıldığında, okçular oklarını serbest bıraktılar ve kule içerisindeki birlikleri yere sermeyi başardılar. Bir an önce bu kuleleri yıkmaları lâzımdı. Çünkü ardından gelen birlikler kulelerden yararlanabilirlerdi. Klopus, okçulara birkez daha emir verdi. "Oklarınızın ateşleyin ve kulelere yanlarından saldırın!"
 
Okçular, Klopus’un emirlerini lâyıkı ile yerine getiriyorlardı. Surlara dayanan tüm kuleler parçalanmıştı ve Gromi Ordusu’nun bu durumda surlara çıkacak durumu yoktu. Torhurm Ordusu buna zafer nâraları atarak karşılık veriyorlardı ama karşılarındaki kral o kadar da aptal değildi. Beraberinde getirdiği mancınıklar ile duvarlara saldırma emri verdi. "Mancınıkları hazırlayıp, duvarları derhal YIKIN, YIKIN!"
 
Gromi Ordusu, Kralın emri ile mancınıkları öne doğru ittiler ve atışa hazır konumda emir bekliyorlardı. Torhurm Surları’ndaki askerler zafer naraları atmayı kesip, mancınıkları gördüklerinde birazdan olacakları korku ile düşünüyorlardı. Ama ilk saldırıyı karşıladıklarını da düşününce kalplerindeki cesaret artmıştı. Yine de umutlarını kesmeyen askerler ve komutanları, olacakları bu sefer hem korku hem de cesaretle bekliyorlardı. Öldükleri zaman, Torhurm uğruna ölmek onlar için büyük bir onurdu. Bu da onlara büyük bir cesaret katıyordu. Kral Kleron, süvarileri ile Gromi Ordusu’na sağ kanattan saldırmak için gittikçe yaklaşıyordu ama bundan bir şekilde, Gromi Kralı’nın da haberi olmuştu. "Yüce Kralım, Kleron sağ kanattan bize doğru büyük bir süvari ordusu ile yaklaşıyor. Eğer bir şey yapmazsak, hepimiz bozguna uğrarız."
 
Kral bu haberi dikkate alarak, Kleron’un geldiği yöne doğru karşılık verecek güçte bir ordu yolladı. "Ha! Cesur Kleron, ölüme geliyorsun. Ölümün soğukluğunu hisset! Derhal sağ kanada asker takviyesi yapın!" Adam Kleron'un emrini anlamış gibi başını salladı. "Emredersiniz Yüce Kralım. Sterunlar, beni takip edin!"
 
Gromi Ordusu’nda, Kleron’un zorlayacak belki de sadece Sterun birlikleri bulunuyordu. Bu birlikler Gromi Krallığı’nın en seçkin birlikleriydi ve gönüllüler oldukça ağır bir eğitimden geçtikten sonra bu birliğe katılabiliyorlardı. Sterun Lideri, grubunu alıp sağ kanada doğru hızlıca ilerlemeye başladı. Bu anda surlar çok büyük bir facia ile çalkalanıyordu. Gromi Kralı, mancınık saldırısına emir verdiğinde, toplar surlara doğru fırlatılmaya başlanmıştı. Surlardaki askerler büyük korku ile olacakları bekliyordu. Komutanlar askerlerine çekilmemelerini, kaçarak ölmektense savaşarak can vermelerini haykırıyordu. Öyle de oldu. Surdaki birçok asker, mancınıkların etkisi ile duvarların yıkılmasıyla surların altında kaldılar. Diğer kollardaki askerler bu manzara karşısında daha fazla şekilde korku ve cesaretle karışık bir his içindeydiler. Mancınıkların etkisi ile duvarda büyük bir gedik açıldı ve Gromi Ordusu, dikkatini bu gediğe yöneltip, Kralın emri ile gediğe doğru korkunç savaş çığlıkları ile koşmaya başladılar. Surların orta bölgesini koruyan Lenus askerlerine aşağıdaki gediğe yönelmelerini haykırdı. "Gediğe yönelmeliyiz. Buradan geçecek olursalar sonumuz olur!"
 
Askerler hızlıca bu gediğe yöneldiler ve girişi sivri uçlu mızrakları ile kapatmaya çalıştılar. Buna rağmen hızını kesmeyen Gromi Ordusu yaklaşmaya devam ediyordu. Diğer iki koldaki tehlike geçtiği için Sentur ve Klopus’ta askerleirni gediğe doğru yöneltti. Tüm gücüyle gediğe yaklaşan Gromi Ordusu ile şehri savunan Torhurm Ordusu büyük bir çarpışma ile birbirlerine girmişlerdi. Senturi Klopus ve Lenus savaşıp bir yanda da askerlerine pes etmemelerini söylüyordu. "Sakın pes etmeyin! Zafer bizim olacak! Torhurm için, SALDIRIN!"
 
Büyük bir coşku ile askerler, Gromi Birliklerinin üzerine atılıyorlardı. Savaş o kadar feci ilerliyordu ki, iki tarafında askerlerinden acı çığlıklar yükseliyordu. Gromi Ordusu’nun sayısı azalmasına rağmen geri çekilmiyorlardı. Bir o kadarda zaîatı olan Torhurm Ordusu, şehri korumaya devam ediyorlardı. Bu sırada Sterunlar, sağ kanada intikal edip yerlerini almışlardı ve Krallarının emrini bekliyorlardı. Kleron ve süvarileri de aynı bölgede bekliyorlardı ve bu iki ordu arasında çok acımasız bir savaş çıkacağı her hâlde belli ediyordu kendini.
 
Torhurm Şehri mucizevi şekilde savunulmuştu ve Gromi Ordusu burada ezilmişti. Sağ kalanlar ise, Torhurm Askerleri tarafından oracıkta öldürülüyordu. Şehri savunan askerlerin cesareti ve inancı onlara yardım etmişti. Geçmişteki olaylar hafızlarında yer edinmişti ve intikam vaktinin bugün olduğunu biliyorlardı. Sağ kalan Gromi birliklerini de öldüren askerler tekrar savunma konumuna geçmişlerdi ve yeni bir birliğin daha gelmesini bekliyorlardı. Ama bu olmayacaktı. Gromi Ordusu’nun geri kalan 20 bin kişilik ordusu Torhurm Kralı Kleron’a yönelmişti…
 
Torhurm’un Kaderi Kleron ve Süvarilerinin Elinde

Gromi Ordusu’nun korkunç kralı, ordusunu Kleron ve askerlerine yöneltmişti. Bunun en büyük sebebi belki de surlarda aldığı büyük darbeydi. Gromi Kralı’nın bu hamlesinin ardında yatan şey şuydu: “Torhurm Kralı’nı öldürüp, diğer Torhurm askerlerinin cesaretini kırmak ve onları da yenip, Torhurm’a hâkim olmak.” Korkunç Kralın bu arzusu ya yenilmesine ya da kazanmasına sebep olacaktı. Bu belirsiz ama belirli ve bilinen tek bir şey var ki o da, her iki Krallıktan’da çok insan öleceğiydi. 

Gromi Kralı Sedoin, ordusunu Kleron ve askerlerine yönelttiğinde aklından birçok şey geçiyordu. Ama bildiği ve inandığı tek şeyin kendisini zafere ulaştıracağına hissediyordu. Her iki ordu da artık yerlerini almıştı ve savaş düzenine girmişlerdi. Kral Kleron savaş alanında beklerken derin ve korkulu şekilde bir iç çekti ve Gromi Ordusu’nun kendisine doğru gelmesini beklemeye koyuldu. Karşısında ne derece korkunç ve güçlü, seçkin askerlerden oluşan ordu olduğunu biliyordu ama yine Tanrıları Ginoya’ya olan inançları onların tek cesaret kaynağıydı. Kral karşı ordunun gelmesini beklerken, beklide Torhurm’u kurtaracak bir mucize haber ile sevindi. Surlardaki ordular kendilerine destek için yola çıkmışlardı. Bu haber hem orduyu hem de Kralı sevindirmişti, ama vakit çok azdı. Her Gromi Ordusu saldırıya geçebilir ve büyük çatışma başlayabilirdi. Kleron’un umutları arasında bu haberden sonra bir şey daha eklendi. Destek birliğinin zamanında yanlarına ulaşması.

Kral Sedoin, Kleron’a arkasından saldırmak için ordusunu yola koydu ve Kleron’un arka cephesine doğru yol almaya başladı. Kleron derin bir nefes daha aldıktan sonra gözlerini yavaşça açtı ve düşman birliklerini gözleri ile süzdü. Düşman üstlerine doğru geliyordu ve askerlerine emir verdi. "Herkes düzen alsın! Savaş düzenine geçin!"
Askerler hızlıca savaş düzenini aldılar ve karşı saldırı için emri bekliyorlardı. Askerler beklerken o dehşet verici karanlık borazanın sesi duyuldu. Öylesine korkunç ve ağır bir sesti ki askerlere korku hissettiriyordu. Bu işaret ile düşman birlikleri olağan güçleri ile hücuma kalkmışlardı. O kadar hızlıydılar ki Kleron’un askerleri ile çarpıştıklarında kulakları çınlatan çelik sesleri yükseldi. Düşman birliklerinin çoğu Kleron süvarilerinin karşı saldırı ile mızraklarına kurban gitmişlerdi. Bunu gören diğer düşman birliklerde aynı hızda süvarilerin üzerine hücum ettiler ve bu hücum Kleron’un ordusuna büyük zarar veriyordu. Birçok askeri yerde can çekişerek acı çığlıklar atıyordu ve her biri düşmanın kılıç, mızrak, topuz, ok ve savaş çekicinin tadını tadıyordu. Burada savaş çok kızışmıştı ve iki tarafta ağır kayıplar vermeye başlıyorlardı. Yine de iki taraf, sanki ölümsüzler gibi direniyorlardı. Bu arada Gromi Kralı Sedoin, Kleron’u arkadan kuşatıp saldırmak için ilerliyordu ki, ön saflarda güvenlik için ilerleyen küçük bir grup bu orduyu fark etti ve diğerlerine haber verdiler. Sentur, Klopus ve Lenus askerlerini hemen düşman ordunun zayıf bölgelerine dizdiler. "Unutmayın; hep birlikte saldırı yapacağız. Eğer canımızı okurlarsa, hep birlikte ölürüz. Şimdi, Torhurm’un onuru için SALDIRIN!"

Askerler hep bir ağızdan savaş çığlıkları ile düşmanın üzerlerine atıldılar. Öylesine çepeçevre geliyorlardı ki, Gromi Ordusu hangi tarafa saldıracağını kestirememişti. Çünkü bu saldırı sürpriz bir saldırı olmuş ve bunu hiç plana eklememişlerdi. "Haydi Torhurmlular! Atalarımızın onuru için SALDIRIN!"

Sentur’un bu sözü askerleri coşkulandırmıştı ve çarpıştıkları anda birçok düşman ezilmişti. Sentur, Klopus ve Lenus’un asıl hedefi Gromi’nin Korkunç Kralı Sedoin’di. Hepsi birden, biran önce onda ulaşmak ve atalarının ruhlarınınrahat etmesi için öldürmek istiyordu. Ne yazık ki bu hırsları yüzünden üçü de ölmüşlerdi. Gromi’lerin öncü ordusu sur askerlerini de alt etmişti. Sedoin’in aklında şimdi iki düşünce vardı: Ya şehre girip, tüm halkı kılıçtan geçirip yeni ordu toparlamak için geri çekilmek ya da Kleron’un kıstırıp öldürmek. Bu karar onun için çok zordu elbette ki. Çünkü her iki kararın sonunda, “öldürmek” vardı. Böyle bir kral için kaçınılmaz bir düşüncedir bu. Sedoin, şehri bırakıp Kleron’a yöneldi. Bu şekilde, önce kralı sonra şehri yok etmeyi planlıyordu. Kleron savaş alanında zor durumdaydı. Bir şeyler ters gidiyordu. Gelmesi gereken destek ordu gelmemişti ve bu onların sonu olabilirdi. Her şeyden habersiz Kleron ve ordusu savaşmaya devam etti. Gromi Kralı Sedoin, kralı nihayet arkadan kuşatmayı başarmıştı. Kleron’un bunu görecek pekte vakti yoktu. Zira arka saflardaki savaşçılar bunu rahatlıkla görmüş ve çoktan, savaş pozisyonlarını almışlardı. Ordu içerisindeki bir savaşçı Kleron’a haber verdi. "Efendim, Grom Kralı Sedoin bizi arkadan kuşattı!"

"Demek yine sahtekârlık peşindesin he Sedoin! Pekâlâ, savaşçı, siz bu cepheyi tutun. Ben arka cepheye ilerleyeceğim."

"Emredersiniz kralım." dedi asker gözleri parlayarak.

Kleron arka cepheye ilerlediğinde, Grom Kralı Sedoin’in elinde çok az ordu gördü. Evet, bu koca öncü ordu, surdaki askerler tarafından fark edilmiş ve karşı saldırı yapılmıştı. Kleron’da olanları şimdi daha net anlıyordu. Arka cephedeki ordu direkt düşman üzerine bir saldırı başlattı ve kısa sürede çarpışmaya girdiler. Bir süre iki kral ve orduları yorgun düşmüştü. Birçok kişi yerde acı içinde kıvranıyor ve kimse yerdeki askerlere dokunmuyordu bile. Çünkü ufak bir yanlışlarının hata yaratacağını biliyorlardı. Birçok kayıp verdikten sonra iki koca orduda zayıf düşmüştü ve çok azalmışlardı. Bu arada sonunda olan olmuştu. Kleron ve Seodin karşı karşıya kalmışlardı. Seodin’in içerisindeki nefret onu bir anda Kleron’un üstüne itti ve baltasını Kleron’a sert ve hızlı şekilde doğrulttu. Buna başarılı şekilde karşılık veren Kleron zorla dayanıyordu. Karışışında koca cüsseli bir düşman onu çok yoruyordu. Sedoin, çok sert bir darbe ile Kleron’u yere serdi ama Kleron hâlâ hayattaydı ve onu öldürmesi gerekiyordu. Sedoin tam hamle yapacakken, Kleron kılıcını Gromi Ordusu askerlerinin en zayıf noktası olan omuz ile başları arasındaki bölgeye savurdu. Bu bölge Gromi Zırhı’nın kavramadığı en etkili bölgelerdendir. Bu darbe ile yere çok acı şekilde düşen Sedoin’den artık, Torhurm’un intikamını almak vakti gelmişti. Kleron tekrar kılıcını kavradı ve Sedoin’in göğsüne olağan gücü ile sapladı. Bu darbeden sonra Sedoin, öyle acı çekiyordu ki, çığlıkları neredeyse o savaş ortamının sesini dindiriyordu. Kısa bir süre sonra Sedoin yerde hareketsiz şekilde kaldı ve artık Torhurm’un intikamı alınmıştı "Torhurm artık özgür! Torhurm artık, esaretten, kıtlıktan, savaştan, kötülükten kurtuldu! Artık Torhurm Devri başlıyor!"

Bu nâralar askerleri de coşkulandırmıştı ve hep bir ağızdan "Torhurm için ZAFER, Torhurm için ZAFER!" diye haykırıyorlardı.

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #1 : 12 Haziran 2012, 10:29:14 »
Hikayeni biraz zorlayarak da olsa sonuna kadar okudum.

Mükemmel bir kurgu savaş sahnelerini gözünde gerçekten canlandırmış gibisin. Savaşlar ölümler gizem gayet yerinde.

Ama bir hikaye sadece kurgudan ibaret değildir. Hatta çok azı kurgu ile ilgilidir. Bir hikaye yazmak kurguyu süslemek demektir. Kurguyu herkes oluşturamaz elbette ama senin işin kurguyu pişirmek gibidir. Bu yüzden yazarlara aşçı benzetmesi yapılır. Çiğ besinleri baharatlayıp güzel bir şekilde servis ettiğimiz için. Sonuçta insanlara tarih dersi vermiyorsun. Onlara bir sanat eseri sunuyorsun. O yüzden bu güzel kurguyu dilinle, benzetmelerinle bezeyerek ve de yavaşça yedirerek servis et. O zaman bu güzel kurgun bir anlam kazanacak. İlerleyen hikayelerinde başarılar dilerim.

Not: Yanlış anlamanı istemem, herhangi bir rahatsızlık vermek için yazmıyorum. Tek amacım yardım etmek.

Çevrimdışı Ancient

  • **
  • 54
  • Rom: 1
  • Ancient
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #2 : 12 Haziran 2012, 20:15:50 »
Herhangi bir şekilde rahatsız olmadım, aksine mutlu oldum. Eksikliklerimi görüp, ona göre kendime bir yön çizmek benim amacım. Bu bahsettiğiniz şeyi sizi temin ederim, Torhurm Asilleri'nden osnra hep yapmaya çalıştım. Çünkü, başka kişilerden aldığım yorumlar da buna benzerdi. Hepsini pekiştirerek bir şeyler yapmaya çalışıyorum şuan. Şuan bir roman çalışmam bile var. Bir üçleme yazmak istiyorum ve şuan oluşturduğum dünyanın tarihini, mitolojisini, özelliklerini ve içerisinde bulunan ırkların özelliklerini, davranışlarını sizin belirttiğiniz gibi yapıyorum. Tandığım yazar ve bu işlerle ilgilienen çok değerli arkadaşlarımdan yardımlar alıyorum bu konuda. Bilirsiniz, bir üçleme oluşturmak çok zordur. Ben bu zorluğun üstesinden, sizin gibi insanların verdiği öğütlerle geçmeyi düşünüyorum ki, herkes böyle yapmıştır.

Değerli önerilerinizi için çok teşekkür ederim. :)

Çevrimdışı Galaxie

  • **
  • 375
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #3 : 25 Haziran 2012, 16:02:17 »
Merhabalar Ancient,

Hikayenizi sonunda okuyabildim, malum sınavlar finaller... Yorum yapayım ama eleştirim sizi gücendirmesin, sizden iyi değilim ben de sonuçta, sadece gözüme çarpan birkaç şeye değinmek istiyorum.

1. Bölüm: Bu bölümde çok fazla başlık (ya da bölüm adı diyeyim) kullanmışsın, o gözüme biraz fazla gibi geldi. Bir de fazla bilgi yüklemesi var haliyle. Elbette o bilgileri vereceksiniz ama eğer bölüm biraz daha uzun olsaydı o kadar bilgi daha rahat yedirilebilirdi, sonuçta yepyeni birkaç ülke ve tarihlerini tanıtmak zorundasınız. Yani bölüm uzunluğuna verdiğiniz bilgi ağır gelmiş gibi geldi. Torhurm adı da çok fazla tekrar edilmiş bu bölümde.

2. Bölüm: Burada aynı paragrafta önce

Alıntı
Bu savaşlardan sadece bir tanesini kaybettik.

daha sonra da sanki bundan hiç bahsedilmemiş gibi,

Alıntı
Ne var ki şu ana kadar kaybettiğimiz sadece bir savaş oldu.

yazılmış. Ve bu ikisi birbirine çok yakın, bence birisi olmasaymış daha iyi olurmuş. Ayrıca kralın konuşmasının hemen ardından halkın gaza gelmesi bana garip geldi. Yani savaş bu sonuçta, biraz korku, endişe olabilirdi başta. Daha sonra gaza gelselerdi ama önce bir düşünselerdi daha gerçekçi olurdu bence.

3.Bölüm: Bu bölümde savaş hazırlıkları ve savaş düzeni, hamlelere karşı alınan önlemler, stratejiler çok hızlı olmakla beraber çok güzel ve zekice anlatılmış. Hikayenin bütününde de en çok dikkatimi çeken yer, en çok beğendiğim bölüm bu oldu. Savaş anlatmak bence kolay değil, düşünmek gereken birçok cephe, pozisyon, silah, hamle ve birlik varken çok güzel üstesinden gelmişsiniz.

4.Bölüm: Bu bölümde bence Sentur, Klopus ve Lenus'un ölümlerine biraz daha detay katılabilirdi.

Klenon ve Sedoin'in karşı karşıya gelmeleri hikayenin başından beri beklediğim bir şeydi ve çok da güzel oldu. Fakat yine duelloları biraz daha uzun olabilirdi diye düşünüyorum.


Hikayenin kurgusu güzel ama betimlemelerden biraz eksik. Ve yukarda çokça belirttiğim gibi çok hızlı ilerliyor. Bildiğimiz bir evren, bildiğimiz ülkeler ve halklar olsaydı tamam, ama burada hiç duymadığımız krallar, şehirler, asker birlikleri var. O yüzden bence bu hikaye biraz daha uzun olmalı ki hazmedebilelim. Onun dışında dediğim gibi savaş kısımları çok çok güzel. Hızlıca akıverdi ne kadar güzel olduğunu anlamak için bir kez daha okudum o bölümü.

Kaleminize sağlık, diğer hikayenizi de paylaşmaktan bahsetmişsiniz, onu da paylaşın okuyalım. Başarılar.

Çevrimdışı Ancient

  • **
  • 54
  • Rom: 1
  • Ancient
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #4 : 01 Temmuz 2012, 14:44:38 »
Yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Bu hikâyeyi çok uzun zaman önce, aslında daha çok küçük bir çaylakken yazdım. Belki de hâlâ öyleyimdir, ama ikinci hikâyemi de okumanızı isterim açıkçası. grikunduz ve sizin yaptığınız eleştirileri kesinlikle şuan üzerinde çalıştığım projede uyguluyorum. Bahsettiğiniz öğütleri not ettim ve (aslında bunu başka zaman söyleyecektim ama) yazmakta olduğum romanımda da uygulayacağım. Orada en azından sizin de dediğiniz gibi tanıdık halklar var. Ama buna rağmne yine mekânları farklı yaptım. Dünyayı farklı yaptım. Halk olarak elf, cüce, ork ve insan kullandım. Dünyasını ise tamamen ben yarattım, her bir şeyini. Önümüzdeki Ocak ayına kadar tamamlamak istiyorum. Bu süre içerisinde bahsettiğim diğer hikâyemi de şimdi paylaşacağım. Onun için de değerli forum üyelerinin de olmak üzere ve kendi yorumlarınızı esirgemezseniz memnun olurum. :)

Bu arada eleştirilerin hiçbirinde kırılma, darılma gibi bir his olmaması gerek. Sonuçta tecrübene tecrübe katmak için gerekli şeylerdir eleştiriler.

Teşekkürler...

Çevrimdışı Buzmavisi

  • **
  • 136
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #5 : 04 Temmuz 2012, 07:51:22 »
Elinize emeğinize sağlık. Öncelikle yazımla ilgili birkaç ufak eleştirim olacak. Üç tane ünlem işareti yanyana diye bir kullanım yoktur. Bir tane yeter.

Öyküyle ilgili ise genel gözlemim şu oldu. Bir öyküden çok tarihsel bir olayı anlatan ansiklopedik bir kitaba benzemiş. Tasvirler çok az ve zayıf. Yani birçok şey okurun hayal gücüne bırakılmış. Bu hem iyi hem kötü.

Kurgu ise iyice düşünülmüş, sırf bunun üzerine gidilerek yazılmış zaten öykü. Grikunduz'a o konuda katılıyorum, her şey kurgu demek değildir. Öykülerde genelde yapılan bir hata şudur: Her şeyi hemen bir açıklamayla anlatmak zorunda kalmak. Yani olayların gidişatında açıklamak yerine hemen yazarak anlatmak gibi bir hataya düşülüyor. Bu da akıcılığı öldürüyor. Bunu ben de yapıyorum maalesef.

Neyse genel gözlemim biraz daha çalışmayla başarılı olabilecek bir yazı olmuş. Hikayelerinizin devamını beklerim. İyi çalışmalar...

Yepyeni bir fantastik serüvene hazır mısınız?
Anatolya Efsaneleri İlk iki bölüm pdf:http://www.mediafire.com/?uadhvz1vcgmqkct

Yeni Töre'nin ikinci yasası:
Umutlar, inançlar ve dilekler içlerinde bir parça mantık barındırmıyorlarsa hayatları kolayca mahveden boş yalanlara dönüşürler.

Çevrimdışı Ancient

  • **
  • 54
  • Rom: 1
  • Ancient
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #6 : 05 Temmuz 2012, 21:28:32 »
Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim. Öyküyü yazarken hayalimde sürekli yazacağım anları oturtmaya çalışmıştım. Ama sanırım pek başarılı olamadım. Aslında, bunu ben de düşünüyordum. İlk öykü de çok şaşalı bir kurgu yazacağım diye de bir iddiam yoktu zaten. Ben de sizin gibi her şeyin yavaş yavaş ve çalışmayla yerine oturduğunu düşünmekteyim. Söylediklerinize sonuna kadar katılıyorum, burada geçip yanlışlarımla kendimi savunmayacağım da.

Bu öyküden biraz daha sonraları yazdığım bir öyküyü de burada paylaştım aslında. Değerli yorumlarınızı bu öykü için de beklemekteyim. :)

http://www.kayiprihtim.org/forum/hikaye-ii-yeralty-krallydhy-t12947.0.html

Çevrimdışı Ancient

  • **
  • 54
  • Rom: 1
  • Ancient
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #7 : 18 Ağustos 2016, 14:35:43 »
Biliyorum, çok uzun zaman geçti ve ben hâlâ yazıyorum. Ancak hikâyenin üzerinde düzelte yaptıktan sonra tekrar ekleyeceğim.
-
Güncellendi. Hâlâ birkaç hata olabilir. Eğer gözünüze çarpan hata varsa, belirtmenizi rica ederim. Her zamanki gibi, eleştirilerinizi esirgemeyin lütfen. :)

Çevrimdışı Amrasamandil

  • *
  • 11
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #8 : 19 Ağustos 2016, 02:20:59 »
Eline sağlık hocam. Öncelikle şunu merak ediyorum, birinci paragrafta bahsi geçen savaş çığırtkanlığı yapan arkadaşların derdi ne? Bunların barışı istememe sebebi cengaver tipler olmaları mı yoksa silah tüccarları mı :D ben severim böyle detayları ondan sordum.
İkinci olarak savaş savaş savaş...  ilk 3 paragrafta çılgınlar gibi savaş geliyor teması var, biraz fazla olmuş gibi.
Savaş sahneleri çok iyi anlatılmıştı. Gerçekten tebrik ederim bu konuda çünkü ben de ordaymış hissine kapıldım orada aldın beni de :)
Galaxie (eleştirmemiş zaten ama) atıfta bulunayım, savaş taktikleri düzen vs hızlı geçilmiş diyor katılıyorum fakat şunun da farkındayım. Sen sonuçta bir roman değil hikaye yazdın. Dolayısıyla bize vereceklerin belli. Bu cümlemden "ha o zaman detaya gerek yok" çıkmasın elbette. Benim kastettiğim beni çok rahatsız etmediği. Gerçi ben tasvirlere ciddi önem veren birisiyim. Bana bir tek odanın tasvirini 5 sayfada anlatın okurum :D
Kleron çok babacan geldi bana. Nedense zihimde Theoden ile bağdaştırdım kendisini. Kaçlı yaşlarında ekselansları acaba :)
Son olarak savaş isteyenlerin savaşa doyacağı türde bir hikaye olmuş. Kurgu zaten... benim söylememe gerek kalmadı. Yorum atana herkesin beğenisini aldı. Tebrikler devamını bekleriz :)

Çevrimdışı Ancient

  • **
  • 54
  • Rom: 1
  • Ancient
    • Profili Görüntüle
Ynt: Hikâye I - Torhurm Asilleri
« Yanıtla #9 : 19 Eylül 2016, 17:41:40 »
Eline sağlık hocam. Öncelikle şunu merak ediyorum, birinci paragrafta bahsi geçen savaş çığırtkanlığı yapan arkadaşların derdi ne? Bunların barışı istememe sebebi cengaver tipler olmaları mı yoksa silah tüccarları mı :D ben severim böyle detayları ondan sordum.
İkinci olarak savaş savaş savaş...  ilk 3 paragrafta çılgınlar gibi savaş geliyor teması var, biraz fazla olmuş gibi.
Savaş sahneleri çok iyi anlatılmıştı. Gerçekten tebrik ederim bu konuda çünkü ben de ordaymış hissine kapıldım orada aldın beni de :)
Galaxie (eleştirmemiş zaten ama) atıfta bulunayım, savaş taktikleri düzen vs hızlı geçilmiş diyor katılıyorum fakat şunun da farkındayım. Sen sonuçta bir roman değil hikaye yazdın. Dolayısıyla bize vereceklerin belli. Bu cümlemden "ha o zaman detaya gerek yok" çıkmasın elbette. Benim kastettiğim beni çok rahatsız etmediği. Gerçi ben tasvirlere ciddi önem veren birisiyim. Bana bir tek odanın tasvirini 5 sayfada anlatın okurum :D
Kleron çok babacan geldi bana. Nedense zihimde Theoden ile bağdaştırdım kendisini. Kaçlı yaşlarında ekselansları acaba :)
Son olarak savaş isteyenlerin savaşa doyacağı türde bir hikaye olmuş. Kurgu zaten... benim söylememe gerek kalmadı. Yorum atana herkesin beğenisini aldı. Tebrikler devamını bekleriz :)

Merhaba,

Açıkça söylemem gerekirse, eleştiriler konusunda hak veriyorum. Küçükken hazırladığım bir kurguydu. Aslında güncel olarak her ne kadar geliştirmeye ve düzeltmeye çalışsam da, hikâyenin tamamını değiştirmek zorunda kalacaktım. Ben de bir sonraki zamana kadar dokunmamayı tercih ettim. Ancak, burada yazılan tüm eleştirileri de not ettiğimi belirtmek isterim. Bunlar benim kendimi geliştirmemde sürekli iş görecek. Bir gün tekrar o notlara baktığım zaman, X'i Y yapsam daha iyi olurmuş diyebilmeyi umuyorum.

Savaşı başlatan taraf aslında kurguya göre (ki bunu belirtmedim hikâye içinde), daha önce de bir savaşa sebep olmuştu. Aslında toprakları ele geçirip kendi hükümlerine göre yönetebilmek arzusuyla yanıp tutuşan zalim bir kralın sebep olduğu bir savaş.

Kleron'u daha sonra hikâyeyi tekrar tekrar okuduğumda ben de Theoden'e benzetmiştim. Ama yazarken Theoden hiç aklımda yoktu. Çoğunlukla tarihsel kişiliklere benzetmeye çalışmıştım. Kleron'un arkaplan bilgilerini hazırlarken birçok tarihte yer edinmiş büyük krallardan örnekler aldım. Buna her ne kadar biraz farklı görünse de, Kutsal Roma İmparatoru II. Frederick'i bile örnek almıştım. O, bu krallardan sadece bir tanesiydi. :)

Teşekkürler.