Kayıt Ol

Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer

Çevrimdışı

  • ***
  • 581
  • Rom: 47
  • Hayvan Yemeyelim!
    • Profili Görüntüle
    • http://bulentozgun.blogspot.com/
Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer
« : 31 Temmuz 2013, 01:01:25 »


Hayvan Yemek - Jonathan Safran Foer
Çeviren: Garo Kargıcı

Ünlü kurgu yazarı Jonathan Safran Foer, bu sefer hayli acıtıcı bir gerçek üzerine yazıyor: Hayvan yemek. Bu eylem çoğumuz için çok doğal; yüzyıllar boyu, bunu hayatımızın bir parçası haline getirene kadar hayvanları öldürüp yedik çünkü, hala da yiyoruz. Foer, bu edime dair hislerimizi, hayvanların hislerini, bu edimin doğanın dengesine etkisini ve en çok da ticari yanını temel alarak hayvan yememize çok geniş bir açıdan bakıyor. Bunu yaparken çok ciddi araştırmalar sonucu edindiği verilere, işin içindeki insanların söylediklerine, kendi çıkarım ve hislerine başvuruyor. Kitaplarında fiziksel oyunlara yer veren Foer, bu kitapta da bölüm başlıklarını farklı puntolarla ve ilginç biçimlerde yazıyor: Örneğin Tesir / Suskunluk bölümünde 8 sayfa boyunca yan yana Tesir / Suskunluk yazıyor ve bu yazıdaki harflerin sayısı bir Amerikalı’nın hayatı boyunca yediği hayvan sayısına denk.
Kitabı bölüm bölüm tanıtmak sanırım daha açıklayıcı olacaktır:

Bölüm 1: Öyküler Anlatmak:
Foer, bu bölümde yeme alışkanlıklarımızın sadece karın doyurmaktan ibaret olmadığını, bunun ailemizle bir öykü oluştururken, bir geçmiş inşa ederken kullandığımız en temel anılar olduğunu ortaya koyuyor.

Bölüm 2: Ya Hep ya Hiç ya da Başka Bir Şey:
Bu bölümde Foer, hayvan yemeye dair sivri uçlarda olmak yerine meseleye ciddi bir bakış getirmenin daha faydalı olduğunu söylüyor. Çünkü hayvan yemeye dair tercihler –ister yiyin, ister yemeyin– endüstriyel hayvan üretimini insafsız boyutlara getirmeye yetiyor. Foer, meseleyi et yiyenler, et yemeyenler savaşından ziyade daha büyük ve ciddi bir alanda tartışmamız gerektiğini savunuyor: Endüstriyel hayvancılık.

Bölüm 3: Sözcükler / Anlam:
Bu bölüm; hayvan yemeye dair zihnimizde tam olarak şekillenmeyen, bilmediğimiz, bilmekten kaçındığımız sözcükler ve bunların anlamlarına eğiliyor. Bir sözlük donukluğunda değil tabi. Foer, anlatmak istediklerini sözcüklerden yola çıkarak anlatıyor sadece. Sözcüklerin bazıları: Acı, antroposantrizm, bitik, broyler tavukları, çaresizlik, duyarlılık, hayvan, içgüdü, insan, kfc, peta, taze, zeka, zulüm.

Bölüm 4: Saklambaç:
Kapalı kapılar ardında yapılan zulümden bahsedilen bu bölümde, çoğunlukla, sınai besicilik ve bu sektörün taraflarının ifadeleriyle geleneksel besicilik ve bu işle uğraşanların ifadeleri yer alıyor.

Bölüm 5: Tesir / Suskunluk:
Bu bölümde endüstriyel hayvancılığın, diğer adıyla sınai besiciliğin dolaylı gibi görünen büyük tesirlerinden bahsediliyor: Küresel ısınma, salgın hastalıklar, ilaçların etkilerinin kaybolması, kirlilik vs.
Foer, sınai besiciliğin dünya çapında büyük bir salgına sebebiyet vereceğini kanıtlarıyla ortaya koyuyor.

Bölüm 6: Cennetten Dilimler / Boktan parçalar:
Bu bölümde sınai besiciliğe rağmen ayakta kalmaya çabalayan geleneksel çiftliklerden ve sınai besicilik yüzünden büyük bir sorun haline gelen hayvan dışkılarının nereye gittiğinden bahsediliyor. Ayrıca Foer, bu bölümde hayvanlara yapılan zulmü ayrıntılarıyla aktarıyor.

Bölüm 7: Ben yaparım:
Bu bölümde vejetaryen veya vegan olmalarına rağmen, hayvanların kesilmeden önce refah içinde yaşamaları ve kesim sırasında çok az acı çekmeleri için mücadeleler veren insanların ifadeleri yer alıyor. Bunun yanında, besicilik yapmalarına rağmen hayvanları öldürmekten rahatsız olan besicilerin de ifadeleri mevcut. Bölümün sonunda tüm insanlığın bu zulmü durdurmak için neler yapması gerektiğine dair savlar var.

Bölüm 8: Öyküler Anlatmak:
Bu son bölümde, ilk bölümde bahsedilen ve bizi biz yapan geçmişimizin bir parçası olan yeme alışkanlıklarımızı tamamen değiştirebileceğimizi ve böylece yeni ve daha güzel öyküler anlatabileceğimizi söylüyor Foer. Başlangıçtaki gibi hislerimizi vuran güzel bir son bu.

Kitapta işaretlediğim o kadar çok yer var ki buraya aktarmak çok uzun sürecek ama onu da yakın zamanda yapacağım.
Çevirmenin hakkını mutlaka vermemiz gerekiyor: Garo Kargıcı harika bir Türkçe’yle ve müthiş terim karşılıklarıyla bu güzel kitabın çevirisinin hakkını vermiş, zihni dert görmesin.
Mutlaka okumanız gerekiyor bu kitabı, çok güzel yazılmış, büyük bir merakla okunuyor; sıkıcı değil, şaşırtıcı ve sarsıcı. Hayatınızı topyekun değiştirmese de bir kıvılcım yaratacağına eminim.