Kayıt Ol

Mete Han // Bölüm VII

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VII
« Yanıtla #45 : 13 Kasım 2012, 15:01:44 »
Mete Han
Bölüm VI






‘Binlerce kere yanıl Mete, binlerce kere yere düş.’ Demişti Ulu Bilge ’Böylece öğreneceksin nasıl doğru bir adam olunacağını. Düş ki hiçbir rakibin sana diz çöktüremesin, yanıl ki karşındakiler yanıldığında onlara nereden vuracağını iyi bil…’



Haberi duyunca hiç göz yaşı dökmedi Mete. Babasına veda etme şansı olmadı çünkü o çoktan savaşçılarını alıp yola çıkmıştı bile ve annesi Laçin Hatun'un onu görmek isteyeceğini hiç sanmıyordu. Ufak bir sırt çantası hazırlayıp doğruca Ulu bilge'nin yanına gitmiş ve bir tek ona sarılıp veda etmişti.

Yolculuğa başladıklarında ‘Palaz Usta, senin gibi uzun boylu olmak için ne yiyip içmem gerekir?’  dedi gözlerini kendinden oldukça uzun olan adama diken Mete.

Çocuğu Yüeçilerin diyarında nasıl koruyacağını düşünüyordu Palaz. Kendi talihi bu çocuğunkine bağlanmıştı bir anda. Teoman, ona çocuğu teslim etmesini, Bilge çocuğa göz kulak olmasını istemişti. Mete Han’ın başına yolda bir iş gelirse hanının önüne çıkamazdı. Yüeçilerden bir kötülük gelirse de Bilge’nin yüzüne bakamazdı. Bu düşünceleri kafasında saatlerdir evirip çeviren Palaz’ı hazırlıksız yakaladı çocuğun sorusu. İstemsizce gülümsedi.

‘Neden benim gibi uzun olmak istersin?’ dedi sert bir ses tonuyla. En yumuşak ses tonuyla bile konuşsa sesi sert çıkardı Palaz’ın. Şimdiye kadar düzenlenen her akına katılmıştı. Düzinelerce yara almış yüzlerce rakibini Göktanrı’nın diyarına göndermişti. Sarsılmaz bir kaya gibi olmak onun doğasında vardı.

‘Senin kadar uzun ve en az senin kadar kuvvetli olmam gerek Palaz usta. Ancak o zaman tüm adamlarım sözümü dinler.’ Dedi çocuk lafını hiç sakınma gereği duymadan doğrudan konuşarak.

Vereceği tersleyen cevabı bir an için yuttu Palaz. Ulu Bilge çocuğu emanet etmişti. Şimdiye kadar onu yetiştirmişti ve şimdi bu görev onundu. Mete düşerse o da düşerdi. ‘Ulu bilge benden kısa ve kolları oldukça çelimsiz Mete. Yine de ben Ulu Bilge’nin sözünden çıkmam bilirsin.’ Dedi çocuğun vereceği tepkiyi merak ederek.

Çocuk bir an adımlarını yavaşlattı ve Palaz’ın önünde durdu. Adamın gözlerinin içine baktı ve merakla konuşmaya başladı.

‘Ya babam sana Ulu Bilge’yi öldürmeni emretse o zaman ne yaparsın Palaz Usta?’  

Sarsılmaz kayalar kadar sert duran Palaz bin an sendeledi. Bocaladı ve sorulan soruyu evire çevire düşündü. Ulu Bilge’nin bu ufaklığı neden bu kadar önemsediğini görmek için bilge olmaya gerek yoktu. Çocuk zekiydi. Hem de akranlarının amaçsızca yanan ateşin etrafında koşup, birbirlerinden saklanıp oyun oynadığı yaşta böyle bir soru sorabilecek kadar zekiydi.

‘Baban asla akıl hocasını öldürmemi emretmez çocuk. Saçmalamayı bırak da atına bin artık yolumuz uzun!’ dedi ve Mete’yi tek eliyle kıyafetinden tutup atın sırtına çıkardı. Her Hun çocuğu gibi ata biner binmez Mete’nin yüzüne geniş bir gülümseme oturdu.

‘Biliyor musun? Bizim halkımız için özgürlük atın sırtında.’ Dedi Mete ve minik topuklarını atın böğrüne vurdu. Eğitimli at hemen hızlandı ve Palaz’ın şaşkın bakışları arasında tepeye doğru dört nala koşmaya başladı.

‘Hay lanet olasıca veled!’ dedi Palaz aceleyle atına atlayıp Mete’ye yetişmeye çalışarak. İlk günden emanetini kaybetmeye hiç niyeti yoktu.

---o---

Akşam çöktüğünde atlarını bir ağaca bağladılar ve küçük bir ateş yakıp Palaz’ın avladığı tavşanı pişirmeye koyuldular. Ötüken ormanları geceleri tehlikeliydi fakat hemen hemen bütün hayvanlar ateşten korkardı. Yine de Palaz dikkatli davranmış ve kamp yerlerinin uzağında yakalamıştı tavşanı ve avladığı yerde derisini yüzüp tüm kanını akıtmıştı. Vahşi hayvanlar kan kokusuna gelirdi. Bu yüzden avladığı diğer tavşanı av alanında bırakıp dolambaçlı bir yoldan kampa döndüğünde Mete’nin ateşi yakmış kendini bekliyor olmasına şaşırmıştı. Bununla da kalmamış ormandan topladığı Y şeklindeki dalları ateşin iki yanına geçirmiş Palaz’ın işini kolaylaştırmıştı bile.

Palaz tavşanı düz bir dal parçasına geçirip ateşin üzerine koyar koymaz Mete vahşi bir hırlamayla Palaz’ın ayak bileğine vurdu. Daha doğrusu vurmaya çalıştı. Koca adam şaşırmıştı şaşırmasına ama yıllar boyunca geliştirdiği refleksler onun yerine kontrolü ele alıp çocuğun elini geldiği yönün arkasından yakalayıp devinimi ile çocuğu yere savurmuştu.

‘Mete iyi misin?’ diye sordu endişeyle adam ama Mete düştüğü anda tekrar ayağa kalkıp bu sefer dizleri üzerindeki adamın önünde havaya sıçradı ve kafasına vurmaya çalıştı minik elleri ile. Palaz şaşkınlığını hala üzerinden atamamıştı ama havada kendine doğru gelen çocuğu yakalayıp vücudunu geriye yatırdı ve Mete’yi arkasına fırlattı. Yine de kendini dizginlemiş ve normal bir rakibini fırlatacağı mesafenin beşte birine fırlatmıştı onu.

‘Mete?’ diye sordu tekrardan.

Ama çocuk yine ayağa kalkmıştı ve deminki gibi Palaz’ın ayağına vurmaya niyetlenmişti. Palaz yine elini yakalamak için reflekslerini harekete geçirdi fakat çocuk hamlesini yarıda kesip havaya sıçradı. Sağ elini çocuğu sola fırlatmak için savuran Palaz’ın dengesi kaybolmak üzereydi. Mete havaya sıçradı ve koca adamın savrulduğu yöne doğru omzuna vurdu. Minik elleri ve omzunu zerre acıtmayan bir yumruğu vardı Mete’nin ama yine de koca adam gürültüyle yerdeki çim örtüsüne düşmekten son anda kurtuldu. Elini destek aldı ve ayağa kalkıp çocuğu tek eliyle havaya kaldırdı. İtiraz içinde sallanan kol ve bacaklara aldırış etmeden çocuğu kendine doğru çevirdi ve son bir kez sertçe sordu. 'Ne yaptığını sanırsın?'
 
‘Ulu Bilge’nin söylediğini yapıyorum.’ Dedi Mete doğruca. Çocukta böyle bir özellik vardı. Ne eksiltiyordu lafını ne de abartarak söylüyordu.

‘Sana Palaz’a saldır da bir güzel dayak ye mi dedi?’ koca adam bunları söylerken yüzünde bir gülümseme oluştu. Yine de Mete’nin bacakları biraz daha uzun olup daha yükseğe sıçrasa ve kolları biraz daha kuvvetli olup omzuna o yumruğu yine atsa yere düşeceğini biliyordu ve bu içten içe onu kemiriyordu.

‘Binlerce kere yere düşmem gerek!’ dedi Mete sonunda doğruca Palaz onu yere bırakırken. Koşarak neredeyse pişmiş tavşanın takılı olduğu dal parçasını çevirirken ateşe bakan gözlerinde kaya gibi sert adamın bile içine işleyen bir kararlılıkla devam etti lafına. ‘böylece kimse bana diz çöktüremeyecek…’

---o---

'Dediğimi yaptın mı Li-ying?' dedi saçlarındaki beyazlar dolunayın ışığında parlayan şaman.

'Kimse benimle böyle konuşamaz!' dedi Laçin Hatun hırçınca.

'İstediğim kişiyle, istediğim şekilde konuşurum Li-ying. Oğlunun tahta geçmesi için geçen gece bana gelip yalvardığını unutmuş gibisin.' Kadın delici gözlerle karşısındakini süzdü. Bal sarısı göz bebekleri gecenin karanlığında parladı ve Li-Ying bedeninine yayılan titremeyi durduramadı.

'Evet yaptım! Mete yanında bir korumayla Yüeçilere teslim olmak için yola çıktı.' sesinin titrememesi için çaba sarfederken.

'Güzeeel' dedi şaman kadın ve kendi kendine gülümsemeye başladı ama bu gülümsemeyi durduramayacağını biliyordu. İçinde kaynayıp kabaran delilik durduramayacağı kadar coşkulu bir şekilde yükseldi. Sonunda kendini iyice bırakıp derinden gelen bir kahkaha patlattı ve zaten korkmuş olan Li-Ying koşarak yanından uzaklaşırken ateşin başına geçip kaynayan suyun içine beline bağlı duran çay yapraklarından birkaç tane atttı. Hemen ardından ellerini havaya kaldırdı ve ayakları yavaş ve sakin bir ritimle hareket ederken gür ve net bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

Ay ve yıldızlar korusun,
Katil ve hırzılar uyusun,
Gece çöktüğünde,
Uyuduğunda Mete,
Yalnız kurt ulusun!


Ardından güçsüz düşüp ateşin hemen kenarında baygın düşene kadar kafasını havaya kaldırdı ve bir kurt gibi derinden gelen sesiyle dakikalarca uludu.

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #46 : 15 Kasım 2012, 22:18:15 »
malkavian türk destanlarına karşı bir ilgim zaten vardı ama senin anlatımınla METE HAN bambaşka olmuş. Senden Tek ricam hikayenin bir sonraki bölümünü biraz daha erken yayınlaman bu kadar gece bırakma... :D
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #47 : 16 Kasım 2012, 16:23:28 »
Mete Han benim ilgilendiğim ve sevdiğim bir karakter olduğu için onun hakkında yazdığım hikaye özensiz olmasın diye bölümler yavaş geliyor. Ama bu yavaşlık okuyan kişinin lehine olacaktır diye düşünüyorum uzun vadede :) Yorumun için teşekkür ederim.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #48 : 19 Kasım 2012, 14:12:10 »
Valla bence bölümler arasındaki yayınlama hızı çok iyi. Ta Temmuz ayında yazmaya başladığın bu öyküyü bir oturuşta okuyabildim bu sayede. Böyle devam et! (Linçe davetiye...)

Şaka bir yana ne zamandır okumak istediğim ama senin de çok iyi bildiğin bir sürü olaydan dolayı bir türlü başlama fırsatı bulamadığm bir hikayeydi. Daha önceden Denge başta olmak üzere pek çok çalışmanı okuduğum için neyle karşılacağımı az çok tahmin ediyordum ve ne mutlu ki beklentilerim boşa çıkmadı. Akıcı üslubunu korumayı sürdürüp işin içine de o destansı havayı katmayı başarmışsın. Bu da gayet sevindirici. Bu devrik cümleleri birazcık daha arttırıp konuşmaları da azıcık değiştirebilirsen daha da iyi bir sonuç çıkacaktır ortaya diye düşünüyorum. Misal;  ‘Ne halt ediyorsun?’ değil de 'Ne yaptığını sanırsın?' gibi...

Takıldığım bir başka şey de betimleme ve duygu yansıtmalarındaki hafif aksaklıkların. Betimlemelerin güzel olsa da adını tam koyamadığım bir hal var üzerlerinde. Sanki kelimelerin yeri yanlış, sanki birbirini takip etmesi gereken cümleler ayrı düşmüş gibi. Duygulardan kastım da abisinin kararını duyan prensesin iç çekişmelerini ve endişelerini tam olarak yansıtamadığını düşünmem. Evet, bahsetmişsin ama çok yüzeysel. Daha iyisini yapabileceğini bizlere başka hikayelerinde gösteren yine sensin.

Söylenebilecek çok şey var ama çoğu üstte yer alan yorumlardan pek de farklı olmayacak. O yüzden lafı fazla uzatmıyorum. Sadece şunu söylememe izin ver: Ben tam tarihi-fantastik bir öykü dizisi yazmaya başlamışken (bkz. Aylık Öykü Seçkisi - Haziran'12 - Geçmişin Gölgesi, Geleceğin Laneti) senin de aynı şeye el atmana ne demeli? :) Gerçi sen Hunları kullanarak yüzümü biraz kızartmışsın ama neyse...

Kalemine sağlık, devamını da okuyabilirim inşallah
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #49 : 19 Kasım 2012, 14:42:38 »
Valla bence bölümler arasındaki yayınlama hızı çok iyi.

Bence de iyi ya :)

Devrik cümle mevzusu hep iki arada bir derede kaldığım bir konu. Çünkü baştan devrik cümlelere başladı mı insan önünü alamıyor. (Senin şu geçen çevirdiğin ön okumanın yazarına hak verdim resmen bunu yazarken. Adamın da baya kulağını çınlatmıştık.) Çok fazlaya kaçmasın diye kendimi dizginliyorum hafiften ama Palaz'ın konuşmasına verdiğin örnek gayet hoşuma gitti hatta şimdi düzeltiyorum onu :) Çinlilerin duygularını yansıtamama durumuna gelince. Biraz ruhsuz ve çıkarcı kişiler olarak tanıtmak istiyorum yazımda o yüzden pek derinlemesine betimlemeler olmayacak Çinliler açısından. (Hep yanlı eğitimin meyveleri bunlar. Nasıl kinlendiysem eski Çinlilere yazarken nefretimi kusasım var :) )

Onun dışında aynı dönemlerde aynı tip hikayeler yazıyor olmamıza ben hala bir anlam verebilmiş değilim. Aylık öykü seçkisindeki öykünü de okuyacaklarım arasına almıştım ama okumamıştım bile. Hani bu bir yere kadar da, frp oyununda değişiklik olsun, kimse seçmez diye cüce seçtiğimde senin de cüce seçmiş olduğunu gördüğüm zamanlar da oldu o yüzden pek şaşırmıyorum bunlara :) )

Yorumun için çok teşekkür ederim.

Çevrimdışı cemaziyel

  • **
  • 100
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #50 : 20 Kasım 2012, 21:54:00 »
Tarihin akışında geçen öyküleri seven bir insan olarak oldukça keyif aldım diyebilirim okurken. Gerçekten kaynakların çok az olduğu bir dönemi anlatıyorsunuz cesaretinizden dolayı kutluyorum :) Oldukça başarılı bir hikaye devamını bekliyorum...
Ne evvel ne de ahir...

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #51 : 22 Kasım 2012, 13:43:40 »
Tarihle iç içe birinden bu yorumu duymak sevindirici gerçekten. Kaynak azlığının aslında hem olumlu hem olumsuz tarafları var ve olumlu tarafları inanın daha fazla. En nihayetinde kurgu bir hikaye yazdığım için kimse 'Aslında bu böyle olmuyordu.' demiyor. Ayrıca karanlıkta kalan kısımları çok olduğu için dilediğimce doldurabiliyorum o kısımları. Olumsuz tarafı hikayeyi yazmadan önceki araştırma kısmının çok uzun sürmüş olması :)

Okuyup yorumladığınız için teşekkür ederim.

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #52 : 16 Şubat 2013, 22:45:49 »
Bu kadar ara yetmez mi peki 2 aydan fazla oldu neredeyse. Sabırsızım elimde değil :D
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı beerold

  • **
  • 173
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #53 : 23 Şubat 2013, 19:05:28 »
Merhabalar Buğra,
Uzun bir aradan sonra "Mete Han" isimli kurguya geri döndüm ve kalan kısımları okuma fırsatı yakaladım. Daha önce de Mete Han karakterini çok beğendiğimi ve onunla ilgili bir kurguyu okumaktan mutlu olacağımı belirtmiştim. Bütün bölümleri okuyunca yanılmadığımı görmek beni ayrıca sevindirdi.

Genel olarak bakınca yazı oldukça başarılı bir kurguya sahip diyebilirim. Özellikle ikinci ve üçüncü bölümler hem tasvirleri hem de konuları dolayısıyla daha ilgi çekiciydi. Üçüncü bölümün bitişi ise ayrıca başarılıydı. Bütün hikaye boyunca sadece birkaç cümlede aksaklık çaldı gözüme. Bunlar da genel metnin içinde eriyip gidecek kadar az sayıdaydı. Lafın kısası kalemine sağlık. Beğenerek okudum, okumaya da devam edeceğim. (Artık ben de başlayabilirim yaz şunun devamını diyerek sıkıştırmaya. :P

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #54 : 23 Şubat 2013, 23:09:06 »
(Artık ben de başlayabilirim yaz şunun devamını diyerek sıkıştırmaya. :P

Benimle aynı fikirde olan biri olduğunu öğrenmek sevindirici.
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VI
« Yanıtla #55 : 28 Şubat 2013, 15:20:10 »
memreturan ve beerold (ve hala ısrarla okurken beerlord diye okuyorum) : Yorumlarınız ve desteğiniz için teşekkür ederim. Bir süre herşeyden elimi eteğimi çekip huzur dolu küçük bir miktar ara verdikten sonra bu hikayeyi de yazmaya devam ediyorum şu sıralar. Haber vereyim istedim. İlginizden ve yorumlarınızdan dolayı teşekkürler.


Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VII
« Yanıtla #56 : 27 Mart 2013, 12:10:40 »
Spoiler: Göster
Tahminimden çok daha uzun olan aradan dolayı hikayenin takipçilerinden özür diliyorum.


Mete Han
Bölüm VII


Elini yavaşça bacaklarının arasında huysuzlanan atının başına doğru götürdü. Havyan, siyah yelesini hırçınca salladı ve en sonunda adamın güçlü ellerinin güven veren dokunuşuyla sakinleşti. Doğudan esen serin rüzgar, miğferinin içinden omzuna dökülen saçlarını uçuşturdu. Gözlerini kıstı Mete ve bulunduğu tepeden görüş mesafesine yeni giren toz bulutunu dikkatli gözlerle incelemeye başladı. Bulutun içinde beliren insan şeklindeki gölgeleri, onlar daha yakına gelene kadar izledi. Aralarında fazla atlı yoktu. Çoğu yaya birliklerden oluşan mızraklı savaşçılardı fakat Mete bu savaşçıları hafife almaması gerektiğini uzun yıllar önce öğrenmişti.

Babası Teoman’ın emriyle rehin olarak Yüeçi diyarının yolunu tuttuğu yolculukta Palaz ona Donghu’ların düşmanlarını, daha onlar yüzlerini bile göremeden öldürdüklerinden bahsetmişti. Her Donghu komutanı savaşları aldatmaca ve hile ile kazanmak için yıllarca eğitim alırdı Palaz’ın dediğine göre.

Yanına bir atlı yaklaştı Mete’nin ve bulunduğu tepeden onun baktığı yöne doğru baktı.

‘Endişeli görünürsün Mete?’ dedi lafını sakınmadan güçlü kolları ile atını dizginlerken Doğukan.

‘Her komutanın olması gerektiği gibi…’ diye yanıtladı Mete. Yüeçi esaretinden kendi çabası ile kurtulmasından sonra babası her ne kadar Çinli üvey annesinin etkisi altında olsa da sonunda dayanamamış ve emrine bu atlı birliği vermişti. Bin kişiydiler ve hepsi de iyi yay kullanan, kendisi gibi genç ve gözü kara savaşçılardı. Karşısındaki Donghu birlikleri, son zamanlarda Hunların topraklarına göz dikmiş ve bazı bölgeleri de yağmalamaya başlamıştı. İlk defa babasının gözünde kendisini kanıtlama fırsatı eline geçmişti Mete’nin ve esaretten kaçtığından beri ilk defa Hanlar Hanı Teoman ona oğluymuş gibi davranmıştı.

‘Sayıları bizden fazla…’ Dedi Doğukan açıkça görünmesine rağmen.

‘Hanımızı hayal kırıklığına uğratmayacağız.’ Dedi Mete kararlılıkla ve zırhlı eliyle atının yularını sıkıca çekti. Siyah kısrak itiraz etmeden ustaca bir manevrayla arkasını döndü ve sonunda hareket edebildiğine memnun olmuşçasına dörtnala koşmaya başladı.

Askerlerinin yanına döndüğünde başlarında duran Palaz’ı sertçe selamladı. Yıllar onu hiç değiştirmemiş gibiydi. Hala dimdik ve yıkılmaz bir kaya gibiydi. Sırtında en ufak bir kambur yoktu ve Mete çok iyi biliyordu ki savaşta kullandığı teknikler biraz bile olsa paslanmamıştı.

Askerleri, atının üzerinde bir sağa bir sola volta atan genç komutana baktı. Daha önce hiçbir zafer kazanamamıştı ve daha da ötesi hiçbir Hun akınında yer almamıştı. Yüeçilerin elinden nasıl kurtulduğuna dair ortalıkta söylentiler dolanıyordu gerçi ama herkes bilirdi ki söylentiler hep abartılarak anlatılırdı. Ne boyu uzundu Palaz gibi ne de kolları güçlüydü Ayıboğan gibi. Hayır, onda bu özelliklerin hiçbiri yoktu. Fakat gözlerinde öyle keskin, öyle kararlı bir ifade vardı ki hiçbir asker bir an bile tereddüt etmemişti komutanları önlerinde durup onlara emir verdiğinde. O çatılmış kaşların altında alev alev yanan gözlere bir kez bakan hiçbir asker Mete Han’dan bir gıdım bile şüphe edemezdi. Ağzını açıp tek bir kelime söylemedi Mete. Sadece askerlerine baktı ve az önce tepeden gördüğü toz bulutuna doğru elini salladı.

Hun askerleri avlanma söz konusu olduğunda deneyimliydi ve ne yapılması gerektiğini iyi biliyordu. Emri alır almaz dörtnala koşmaya başladılar rakiplerine doğru. Hepsi birden uyum içinde yayalarını çıkardı ve uygun mesafeye gelene kadar bekledi. Hep bir ağızdan dökülen savaş çığlıkları ortamı gürültüye boğarken rakiplerinin yüreklerine korku tohumları ekti.

Tepeden aşağı inen Hun atlıları geniş bir vadide dörtnala atlarını sürüyorlardı. Karşılarında beliren yayan ve mızrak taşıyan Donghu birliği ise savunma pozisyonu almış onları bekliyordu. Mete Han savaş çığlıkları arasında Palaz’ın ona yolculukları sırasında anlattığı hikayeyi tekrar düşündü. Karşılarında sadece bir tek mızraklı birlik vardı ve görünüşe göre hiç atlıları yoktu. Açık bir şekilde Hun okçularının galibiyetiyle sonuçlanacak bir savaşa benziyordu ve bu Mete’nin içini kemiriyordu çünkü Palaz Han boşa laf etmezdi.

Hiçbir Hun akıncısı rakibi bir kere gördükten sonra ondan gözünü ayırmazdı. Hedefini bir av gibi takip eder, davranışlarını görür, kaçabileceği yerleri belirler ve mükemmel atışını ondan sonra yapardı. Bu yüzden tüm birlik hedeflerine kilitlenmiş, savaş çığlıkları atarak kararlı bir şekilde ilerliyordu. Bir kişi hariç… Mete hiçbir Hun akınına katılmamıştı. O, dört bir yandaki komşularına askerlerini para karşılığı gönderen Yüeçilerin elinde esir düşmüştü. Onların taktiklerini öğrenip yıllarca ustalaşmıştı. Yüeçi diyarında en önemli meslek askerlikti. İlk kez yerleşik hayata geçmiş bir şehre giden Mete, o günlerdeki şaşkınlığını çok iyi hatırlıyordu. Geniş alanlar boyunca dizilmiş binlerce savaşçının eğitildiği o büyük düzlükler yıllarca onun yuvası olmuştu. Tıpkı Yüeçi birlikleri gibi Donghu askerleri de eğitimden geçer ve sadece askerlik mesleğini icra ederdi. Hun akıncıları gibi göçebelerin bir araya gelmesinden oluşmazdı orduları. Savaş alanında hızla taktik değiştirip daha önceden planladıkları bir düzene istedikleri zaman geçebilirdi karşılarındaki ordu. İşte bu yüzden kara kara düşünmeye başladı Mete. Geniş vadide koşturan göçebeler düzensiz bir şekilde savaş çığlıkları atarak rakiplerine yaklaşırken biliyordu ki hiçbiri bir okunu bile ziyan etmeyecekti. Fakat üzüntüyle fark etmişti ki sol ön taraflarında duran büyük çalıların ve ağaçların arkasında Donghu askerlerinin okçuları gizlenmişti. Durdurulamaz bir akına başlayan ordusu bir kez o sınırı geçti mi iki ateş arasında kalacaktı ve Mete ne kadar bağırırsa bağırsın hiçbir askerine sesini duyuramayacağını da çok iyi biliyordu. Üzüntüyle başını önüne eğdi ve hırsla yumruğunu sıktı. Tüm hayatı boyunca zorluklara göğüs germiş, esir düştüğü Yüeçilerin elinden kaçmış ve ancak o zaman babası Teoman tarafından bu bin kişilik ordu ile ödüllendirilmişti. Bu savaşı kaybetmesi demek, adının unutulması demekti. Yıllar yılı başka diyarlarda Hun kanını unutmamak için kendine tekrarladığı artık ilahi gibi olan sözleri yerine getirememesi demekti…

Çaresizce en azından gizlenen Donghu okçularından birkaçını haklamak için atını durdurdu Mete ve elini sırtında duran yayına götürdü ve sırtına götürdüğü eli kendi yayına çaprazlama asılmış başka bir yaya değince şaşırdı.

‘Palaz…’ dedi nefesini heyecanla tutup. Güçlü adamın ona küçükken verdiği ıslık çalan yayıydı bu. Savaştan önce uğur getirmesi için yanına almıştı. Gözleri büyüdü ve küçük yayı kavradı. Aklına doluşan binlerce anıyı bir kenara itti. Eline küçük gelen yayı şöylece bir tarttı ve eski günlerdeki gibi sapasağlam olduğunu görünce yüzünde bir gülümseme belirdi. Sadağında bu yaya uygun küçük oklar yoktu ama önemli değildi. Akıncıların en ön safında dörtnala giden kahverengi kısrağının üzerindeki Palaz bu yayın sesini bir kere duyabilirse, bir kere eski günleri hatırlayıp savaş alanında gözlerini Mete’ye dikse işte o zaman bir şansı vardı.

Heyecanla yayı gerdi ve okunu sol tarafındaki çalılıkta daha önce hareket ettiğini gördüğü şekillerden birine doğru fırlattı. Amacı hiçbirini vurmak değildi bu yüzden hızla ikinci bir ok çıkardı ve aynı şeyi tekrarladı…

---o---

Palaz kaslı kollarını sıkmış elindeki yayını iyice germişti. Hun akıncılarının en büyük taktiği tek seferde rakibe en büyük zahiyatı verdirmekti. Sonra korku ile dağılan rakipleri üzerine kabus gibi çökeceklerdi. Hedefinden gözünü bir saniye bile ayırmamıştı adam. Saniyeler sonra ilk ok atımı mesafesine geleceklerdi ve rakiplerine yaklaşmadan önce mükemmel atış yapmak için bu tek şansları olacaktı.

Palaz yayını iyice gerdi ve tam okunu fırlatacakken kendine çok tanıdık gelen bir ıslık sesi duydu. Başını iki yana salladı. Bunun imkanı yoktu. Geçmişin anıları ona oyun oynuyor olmalıydı ve şimdi bu mükemmel atış mesafesine girmek üzereyken dikkatini dağıtmaması gerekiyordu. Derken ikinci ıslık sesini duydu Palaz. Bu sefer tereddüt etmedi. Gerdiği yayını saldı ve hızla giden atının üzerinde ustaca geriye baktı. Mete’nin çatık kaşlarının altında ona kenetlenmiş gözlerine baktı ve anladı. Bir şeyler ters gidiyordu. Mete, kendisi için bu kadar önemli bir akında asla geride kalmazdı. ‘Neler oluyor!’ diye söylendi fakat her şeyi anlaması çok uzun sürmedi. Mete gözlerinin içine bakarken çocukluğunda kullandığı ıslık çalan yayını bir kere daha çalılara nişanladı ve okunu fırlattı.

Dev adam savaş alanındaki tüm havayı içine çekercesine güçlü bir nefes aldı ve avazı çıktığı kadar bağırdı. ‘Durun!!!’ güçlü kükremesi vadinin iki yanındaki kayalardan yankılanıp savaş alanındaki herkesin içini titretti. Tüm akıncılar durmuştu. Palaz yayını gerdi ve Mete’nin hala tek başına ok attığı çalıya doğru nişan aldı. Hiçbir hun akıncısı tereddüt etmedi. Palaz boş konuşmazdı, Palaz okunu boş yere atmazdı…

Çalıda pusuya yatmış Donghu okçuları daha Mete’nin oklarına cevap bile veremeden üzerlerine binlerce ok yağdı.*

---o---
Savaş kazanılmıştı ve kendilerini pusuya düşürmek isteyen Donghu ordusu okçuları olmadan ağır bir yenilgiye uğratılmıştı. Hava kararmaya başladığında Hun akıncıları Mete’nin emriyle savaş ganimetlerini alıp vadiden uzaklaşmaya başladılar.

‘Nasıl fark ettin pusuyu.’ Dedi yanında at binen Palaz. Diğer yanlarında da Palaz’ın oğlu ve Mete’nin sağ kolu Doğukan vardı.

‘Şans…’Dedi gizemli bir şekilde Mete ama gerçeği biliyor ve Gök Tanrı’ya şükrediyordu. En önde atının üzerinde giden Mete Donghu birliklerinin pusu kurduğu çalının üzerinde kalan tepeye gözlerini dikti. Bembeyaz tüyleri olan iri kurdun gözlerine minnetle baktı ve hiçbir takipçisinin anlamayacağı kadar küçük bir hareketle başıyla kurdu selamladı ve gülümsedi.
‘Sadece şans…’

---o---

*Hun yaylarının mesafesi yapımında kullanılan ve bugün bile gizemini koruyan malzemeler yüzünden diğer yaylardan daha uzun mesafelidir. Bu yüzden Mete birkaç ok atmasına rağmen Donghu okçuları cevap verememişlerdir.


Spoiler: Göster
Bir sonraki bölüm, ıslık çalan yayın hikayesini anlatacak.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Mete Han // Bölüm VII
« Yanıtla #57 : 30 Mart 2013, 11:23:11 »
Kalemine sağlık, beklediğimize değdi (her zamanki gibi). Aradan geçen zaman yüzünden bocalayacağımı, anlayamayacağımı düşünmüştüm ama Mete de zamanda ileri atlayınca hiçbir sıkıntı kalmadı. Bilerek mi yaptın acaba diye merak ediyorum. Eline sağlık tekrardan.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Malkavian

  • *****
  • 2152
  • Rom: 57
  • I was lost in the pages of a book full of death..
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VII
« Yanıtla #58 : 31 Mart 2013, 12:31:12 »
Teşekkür ederim İhsan. Ben de yazmaya ara verince evet o kısmı bilerek yaptım. Aklımda ne zamandır gelecekten birkaç sahne verme fikri vardı ama ara verince tam denk geldi diyebilirim.

Yorumun için teşekkür ederim.

Çevrimdışı thoragorn

  • *
  • 6
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Mete Han // Bölüm VII
« Yanıtla #59 : 06 Nisan 2013, 15:37:32 »
Devamının gelmesini dilerim...Çok güzel olmuş.