Kayıt Ol

Gvendolyn Öyküleri

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gvendolyn Öyküleri
« Yanıtla #15 : 26 Ağustos 2012, 13:38:31 »
Ejderha Çıtırtısı Öyküleri   

Rüzgar şiddetliydi, gücünü tam olarak hissedemiyordu lakin dışarda fırtına geceleri büyük göllerdeki tuzlu suların birbirine çarpıp çıkardığı sese benzeyen bir ses duyuyordu Holomew. Oturduğu meşe ağacından yapılma koltuğundan kalktı, koltuğun iç tarafları açık renkteydi, köşeleri ise koyu halini korumaktaydı. Koltuğun iki yanında Holomew'in tutunması için kozalaklar yerleştirilmişti. Anolep'te önemli adamların koltukları daha doğrusu tahtları demirden yapılırdı fakat Holomew'in tahtı tahtadan yapılmıştı.
 
Holomew'in elinde sıkı sıkıya tuttuğu  altın kaplama bir mızrak duruyordu, elleri terlemişti ve mızrak tutmakta zorlanıyordu. Crotban'ın hediyesiydi bu, yani öyle olduğunu düşünüyordu General. Fakat Donram Linlul'u bu mızrağı Anolep'in Boerm'i Synicle'a hediye etmişti. Crotban'a teslim edilen mızrak dönüş yolu için Anolep'in yolunu tutmuştu. Crotban'ın planlarının işlemesine daha çok yardımcı olmuştu oysa ki, altın kaplı mızrağı General'e hediye edecekti, kendisinin ona bir hediyesi olarak göstererek. Böylece Holomew'in gözüne girmiş olacaktı. Cesur Donramlılar onunla beraber gelmemişti ve bu keskin zekalı Holomew'in şüphelenmesine zemin hazırlardı. Altın mızrak tam işini gördü, General'e bunu teslim ettiğinde adamın ağzı kulaklarına varmıştı.
 
 
Holomew altın mızrağı zemine vurdu, taş zeminden sarı alevler çıktı. Büyük kapı rahatsız edici bir ses ile aralandı, Musdani koyu yeşil Lennar daha açık bir yeşil ve Lowbar sarı tonlarında kıyafetleri ile büyük salonda belirdiler, zemine temas eden ejderha derisi botlarından tok bir ses çıkıyordu. Bir süre sonra içeriye bir ordu boşalmıştı. Holomew'in kendi safına çektiği ve her birini general ünvanı ile yücelteceğine söz verdiği  Piyade Komutanı Dolwar, Süvari Komutanı Tiacel, Nöbetçi Kuleleri Komutanı Nodast, Okçu Birliği Komutanı Lugrin ve onların adamları komutanlarının arkalarında sırılanmıştı. Sol taraftan Dolwar'ın arkasından Onbaşı Perol, Rusal, Okar, Harpox ve Verium gelmekteydi. Süvari birliği komutanı Tiacel ve adamları tam ortadan General Holomew'e doğru gelmekteydi. Tiacel'in arkasında, Onbaşı Lambar oğlu Sattor, Maqrup, Sabpor geliyordu. Sabpor'u Mandu takip etmekteydi.
 
Salonun sağ tarafından ise tek gözü kör Okçu birliği Komutanı Lugrin ve onun iki oğlu Onbaşı Riamo ve Fobir gelmekteydi. Bu genç iki adamı neredeyse yaşlarının iki katı olan iki adam Faue ve Rorre takip ediyordu. En arkada ise boyu ve yaşı küçük bir çocuk vardı, adı Kolaen'di, sol gözünün irisini Eon'lar ile verilen bir sınır savaşında kaybetmişti.

Dört komutanın beşer kişiden oluşan ekibi büyük salona girdi ve sağ ve sol tarafta bulunan yine meşe ağacında yapılmış büyük koltuğu göre daha küçük ve dar olan koltuklara yerleştiler Altın mızrak yere üç kere daha vurdu, yarı kıvılcım her vuruşta daha bir canlı çıktı.
 
Kapı rahatsız edici bir sesle yeniden aralandı.
Ve içeriye kocaman bir gölge düştü.

 
Neiklot başının ağrısına dayanamadı, elinde tuttuğu baltayı yere atmak zorunda kalmıştı. Çadırın sert direklerinden birine tutundu ve bir elini yüzüne kapadı. Ilsa'nın o tatlı sesinden çıkan ''Neiklot!'' bağırışları duyduğu son şeyler olmuştu. Gözlerini kapadığı gibi yine aynı şeyleri görmeye başlamıştı. Bir ejderha uçuyordu, kanatlarını çırpıyordu. Tam Neiklot'un üstündeydi, ejderhanın gölgesi Neiklot gibi otuz adamı daha içine alabilirdi.
 
''Dur,'' diye bağırdı Neiklot, üstündeki çarşafı tekmeliyordu ama bunun farkında değildi. Ilsa hemen onun yanına koştu, terli olan elini tuttu. Neiklot halen farklı diyarlardaydı. Ejderha bağırışlarına kulak verdi kendi çevresinde bir tam tur döndü. Büyük ve geniş kanatlarını çırparak Neiklot'a doğru inişe geçti. Ejderha yaklaştıkça küçülüyordu, küçülüyordu ve tam Neiklot'un önüne geldiğinde parçalandı ve içinden mavi bir ışık yayıldı karanlığa.
 
Neiklot küfrederek uyandı fakat Ilsa'nın şaşkın yüzünü göründe mahçup bir şekilde, özür diledi. Çarşaf terden ıslanmıştı, üstü başı toprakla yoğrulmuş gibiydi adeta. Ağzını açtı ve Ilsa'dan biraz su istedi. Ilsa küçük matarayı elinde çevirdi ve ağzını açtı. Neiklot'ta ağzını açmıştı ve suyun ferahlığa bıraktı kendini.
 
''Ejderha,'' dedi sonra. ''Her gece bu rüyayı görüyorum, bıkmadan, usanmadan her gece.'' Eliyle ağzında kalan suyu sildi ve devam etti. ''Aynı noktaya geliyor, bana yaklaşıyor, parçalanıyor ve mavi bir ışık aydınlatıyor yüzümü. Bu kaç kere yaşadığımı hatırlamıyorum bile.''
 
Ilsa ayağa kalktı ve Neiklot'un eline uzandı. ''Sana bir şey söylemem gerek büyük adam.'' Neiklot başını aşağı yukarı salladı, bu onay işaretiydi. ''Ejderha,'' dedi genç kız. ''Benim elimde bir ejderha var,'' Neiklot kızın kapalı olan eline baktı. Ilsa, Neiklot'un baktığını gördü ve ''orada değil aptal, yani benim kendi ejderham var. Çok uzaklarda, Pixos'a gelmeden önce onu orada bırakmıştım. Onu neredeyse unuttum! O zamanlar küçüçüktü, ben oradan yani evimden kaçarken. Onu yolda bulmuştum, Batı Diyar'ın her yerinde Ejderha beslemek veyahut onlara yardım etmek yasaktır sadece Rufyat ve terk edilen koloni Nardolek'te cezası hafiftir, yinede bir cezası bulunmaktaydı. Onu geri getirirsek, paralı askerler gelmeden bile Boerm Synicle'a yardım edebiliriz, ne dersin? Benimle gelmek ister misin?
 
Ilsa'nın saçları gün ışınlarıyla beraber iyice sarı rengine dönmüştü, Neiklot, kızın anlattıkları karşısında donup kalmıştı fakat sonuçta bir ejderhanın canını aldığı için bunlara şaşırmıyordu. Her şey olabilirdi burada.
 
''Bu halde gitmem zor olmaz mı? İkimiz içinde, dışarda beni halen hatırlayan ve tanıyan insanlar olacaktır. Dışarısını özlemiyorum da değil aslında, tam olarak nerede bu canavar?'' diye sordu ve çarpık bir gülümseme gönderdi.
 
Ilsa sert bir bakış attı ve '' o senin öldürdüğün türden değil, gayet uysal ve sakindi. Yani ayrılalı pek bir zaman olmadı ama umarım hayattadır ve yine eskisi gibidir,'' diye umutsuzca baktı. Ayağının ucuyla yerdeki kumları karıştırıyordu, sanki suç işlemiş bir çocuk gibiydi.
 
Bu Neiklot'un hoşuna gitmişti, belkide böyle olmasını istiyordu. ''Tamam, peki,'' dedi neşeli sesiyle, ama ilk önce at bulmamız gerek. Nereden bulacağız?''
 ''Bana bırak,'' dedi ve tatlı tatlı gülümsedi.
 
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993