Kayıt Ol

İnandığın Masallar Kadar Büyüksün

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
İnandığın Masallar Kadar Büyüksün
« : 02 Eylül 2012, 01:33:43 »
Giriş

Karanlık ve pis kokulu basık ortamda yıllarca planladığı hadiselerin gerçekleşmeye başlamış ve sona doğru yaklaşmaya başlaması onun alnı dik durmasına neden olmuştu. Onun yolunu izleyen, ona destek olanlar yanı başında dolaşıyor ve hepsi bir işin uçundan tutmaya çalışıyordu. Başını ve şöyle bir bakıldığında tüm bedenini koruyan beyaz bir kıyafet giymişti. Renksiz gözleri yukarıya doğru bakmaktaydı, oradan gelen kokunun iğrençliğine katlanabilirdi. Zira bütün her yer böylesine leş kokmaktaydı. Bedenin sahibinin içinde diğerleri ile birlikte asırlardır tutsak yaşamaktaydı. ''Buna yaşamak denirse!'' diye hiddetle çıkıştı kendi kendisine söylenirken.
 
İki adım mesafe kadar ötesinden leş kokusunun üzerine sindiği ve kan yüzünden beyaz kıyafeti yerini kırmızıya terk edip gitmiş olan bir adamı geçti. Adama küçümser bir bakış gönderdi, leş kokan adam oralı bile değildi. Yaradan sızmakta olan kanı kovalara doldurmuş, depoya götürmekteydi. Derin yara, onun durmakta olduğu bölümün hemen çaprazındaydı. Kendilerine yardım etmesi için, kurtları getirtmişti. Çok zor olmamıştı, çünkü onlarda bedene zarar vermeye meraklı yaratıklardı. İhtiyaç duydukları şey kandı ve bulabilecekleri en büyük kan stoğu buradaydı. ''Onlar da bizim gibi karanlık tarafta,'' diye söylendi. Hemen yanı başından bir sürüngen kurt geçti, beyaz bedeni yapış yapıştı. Sürünerek geçtiği yerlerde yine beyaz tanecikler bırakmaktaydı.
 

Tanrı Ravenrum'un bedeninde bir oyuk ;

"Ah, geldin mi?" diye sordu --evet bu gereksiz bir soruydu. Kadının gözlerindeki ışık çatlamıştı, çatlaklardan kan damlıyordu. Bu uykusuzluktan olabilirdi, çok fazla uyumaktan da olabilirdi. Asırlardır ne yaptığı ya da ne yapmadığı umrunda değildi. "Oturmaz mıydın?" diye ikinci bir soru yöneltti. Damarlardan örülmüş oyuk kırmızıydı, en az kadının gözlerindeki çatlaklar kadar. Sert kabuktan oluşmuş kapı kapandı; kanlar akmaktaydı. Ve gölge kadının yüzüne düştü. Nahoş bakmakta olan gözler, şimdi kararmıştı.
 
''Yorgun musun? Hayır mı? Her neyse, çok fazla soru soruyorum. Özürlerimi sunarım.'' Elleri terlemişti, terlerin arasından küçük kan damlaları akmaktaydı. Bunlar kendi kanları değildi, yara yüzünden zarar gören damarlardan sızan küçük kan gruplarıydı. Alışık olduğu için bunları çok normal karşılıyordu. ''Ben yorgunum,'' diye ses verdi yine. ''Her zaman yorgunum ve mutsuzluğun en dibindeyim.'' Gerçekten de mutsuzdu. Küçük sevinçlerinden bir battaniye örmüştü, mutsuz olduğu zamanlar üstüne onu çekiyordu.
 
''Aç mısın?'' diye bir soru daha yöneltti, oyuğun ortasında bulunan çeşitli yiyecekler ile süslemiş masayı eliyle sergileyerek. Gölge sandalyeye doğru yöneldi, çektiği sandalyenin ayakları oyuğun kırmızı zemininde rahatsız edici bir ses çıkartarak kadının gözlerini ve kulaklarını kapamasına sebep olmuştu. Gölge şimdi masanın ortasında bulunan mumdan gelen turuncu ışık ile daha farklı, daha ürkütücü bir hal almıştı, bu oyuğun duvarlarında görülebiliyordu.
 
Korkutucu gölgenin eli masanın üzerinde bulunanları nazikçe masanın ortasına doğru itti. ''Değilsin? Anlıyorum,'' dedi kadın bunun üzerine. Kaşlarının altına kan sürmüştü, bu onu güzel göstermekteydi, daha önemlisi bir gelenekti. Büyük oyukların hanımları gözlerinin altlarına ve üstlerine --yani kaşlarının altlarına- kan sürerlerdi. Sürülen kan bir kurdun kanı olabilirdi, oyuğun duvarlarından akan kan da olabilirdi. Kurt kanı olmasına önem verilirdi, çünkü hanımlar bunları sürdüklerinde kurtlar kadar beyaz ve büyük olacaklarını düşünürlerdi. Oyuğun içinde bulunan kanı genelde misafir ağırlamada kullanırlardı. Evlerinin, duvarlarının ne kadar bereketli olduğunu göstermek için gözlerinin altlarını ve üstlerini bunlar ile zenginleştirirlerdi.
 
''Sana masal anlatmamı ister misin?'' Kadın gülümsüyordu, tatlı bir gülümsemeydi. Yine de en fazla, az biraz önce ağzına attığı şeker kadar tatlıydı. Gölge hareketlendi, mum ışığında dalgalandı. Gülümsemesi donuk bir hal aldı, aldığı biçim yine biraz önce yuttuğu şekerin boğazına takılması sonucu takındığı görüntüye benzemekteydi.
 
''Evet, yine o masal,'' diye cevapladı karşı taraftan gelen soruyu. ''Başka masallar da biliyorum. En sevdiğim ve gerçekliğine en çok inandığım masal sana her geldiğinde anlattığım masal. İnandığın masallar kadar büyüksün.'' Gölge oyuğun kan damlayan duvarlarında büyüdü, küçüldü, dalgalandı, duruldu. Kadın anlatmaya başlamak için sabırsızlanıyordu. Her ayın yedinci günü olduğu gibi masal anlatacaktı. Her zaman anlattığı tek kişiye.
 

3000 sene evvel ;
 
''Sıcaklık hissediyorum, dehşetengiz bir ısı,'' diye söylendi tel tel bıyıklarının altından tanrıların onlara verdiği ad ile bacak-boylu türüne mensup varlıklardan biri.
''Nerede?'' diye sordu yanındaki arkadaşı, cevabını beklerken küçük kollarını birbirine bağlamıştı ve havayı kokluyordu.
''Bedenim ile beraber yaşıyor sanki bu ısı, çok olmadı bir kaç saniye önce başladı. Belimden aşağı tarafımda, aman aman terlemeye başlamışım,'' diye söylendi parmaklarını kıyafetinin üzerinde dolaştırırken.
''Altına kaçırmış olabilir misin?'' diye sordu arkadaşı, bunun sorarken Porogrom'u sol dirseği ile dürtüklemişti.
''Hayır, altıma kaçırmış olsaydım lavları söndürebilecek kadar sıvı boşalmış olurdum. Çok fazla su içtim, buraya geliyoruz diye,'' birden kafasına bir şey 'dank' etti ve ayaklarının neden yandığını fark etti, kayaların üzerinden fırlayan lavlar onların bulunduğu bölüme doğru yağmaktaydı. Vosbano rahattı çünkü ayaklarını uçurumdan aşağıya sarkıtmayacak kadar akıllı bir bacak-boyluydu.
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Bir Garip Hikaye
« Yanıtla #1 : 02 Eylül 2012, 19:41:13 »
Özür dilerim okumadan yorum yapıyorum ama acelem var. Mit türü yazıları seviyorsun galiba bence şimdiden çok iyi bir yazıydı diyebilirim. ;)
Hayalince oku. Hayalinle yaz.