Kayıt Ol

Bir şeyler üzerine

Çevrimdışı Kuzen

  • **
  • 123
  • Rom: 1
  • http://kaldirimfaresi.blog.com/
    • Profili Görüntüle
Bir şeyler üzerine
« : 07 Eylül 2012, 03:36:18 »
 bir şeyler üzerine...


 Bazen sabaha karşı üç veya iki gibi balkona çıkıp sigara içerim. Çünkü genelde uyuyamam. Bunun tek sebebi ise korkuyor olmamdır. Karanlıktan korkarım, görememekten. Balkona çıktığımda benim gibi sigara içen "absürd" insanlar görürüm. Camüs' ya göre absürd olanlar. Onlara ille de bakmam gerekmez. Onları anlarım, onlar da beni anlar. Belki de sigara dumanlarıyla yeni bir iletişim bulmuşuzdur. O sigara içtiğim anlar belki de ulaşılmaz ama her sabaha karşıları ulaştığım bir duygudur benim için. Nedir peki o his? Ölüm korkusu nedir ?


 Aynalara da bakamam bazen. Bu sefer de görmekten korkarım. Kötülüğü görmekten. Gözlerimdeki o boş ve anlamsız.. Sadece kötü olan bakışları. Sanki yüzüm yok da sadece gözlerim var gibi. Sıradan kahverengi gözler mi? Hayır kesinlikle değil. Onlar saf kötülüğün bakışlarıdır bakan korkar, kendisi olsa bile. Medusa ile de bu yüzden sevişebilmişimdir zaten. Gözlerin sağladığı denge sayesinde. Onunkiler ona verilen bir cezaydı benimkiler ise tamamen kendimin yarattığı bir.. Şey.

 
 Zamanı katlettiğimizi düşünüyorum hep insanlık olarak. Katlettiğimiz tek şey o varlığı anımsanmayan zaman mı ? Elimizde de değildir ki zaten. Hayatımın en güzel yılları altı yaşıma kadar olanlardı. Hatırladığım tek şey o güzellik ve o rüyalardır. Ne rüya olduğunu genelde anlamam ama güzel ve rüyalı olduğunu bilirim. Nasıl harcadım ki farkında olmadan. Nasıl harcadınız hayatımı ben farkına bile varamadan?


 O gün ağlamıştım aynaya bakarak ilk gibi ki ilkti zaten. Annemle halamlarda yaşıyorduk o zamanlar. Babam polislerden kaçıyordu seksenlerden beri. Yakalanmıştı o gün. Ben küçük odada dedemin bana verdiği çikolataları yiyordum o sırada. Hep çalıştığı marketi kendisinin zannederdim zaten. Annem hızlıca odaya girip sarıldı bana. Sanki o an hep beklediğimi, kendimin varlığını hissedeceğim zamanın geleceğini ve ilk defa gerçekten ağlayacağımı hissetmiştim. Gözlerime baktı, onunkiler yaş doluydu, belli ağlamıştı. Daha söylemeden ağlamaya başladım gözlerine bakarak. Kendimi görmüştüm gözlerin yansımasında. Kötülük  o zaman beni almış ve güzel zamanlarımı ancak rüya ve sadece güzellik olarak bilmemi ama hatırlayamamı sağlamıştı. Gözlerime gelmişti kötülük. Gözlerime gelmişti ilk acı, sadece hüzün ve çaresizlik. Yapabileceğin hiçbir şey olamaması. Ve gözünde herşeyden güçlü olan adamın birkaç piç tarafından yakalanıp işkence edilmesi. Ağladıkça ağladım içimdeki burukluk doruk seviyesine ulaştı ve patladı. Kaldıramıyordum artık nasıl olurdu ki ?


 Sigaramdan ilk nefesimi çektim ve ileride gördüğüm apartmanlara üfledim. Ne kadar berbat bir yerdi burası, gecenin bir yarısı bile sokakta insancıl sesler vardı. O sırada gördüm atleti adamı. Çaprazımızdaki binada oturuyor sigara içiyordu balkonda. Bir an baktım ve anladım. Adamın gözleri kötüydü tıpkı benimkisi gibi. Acı çekmişti. Sigara içmesi tiryakilikten değil sadece bir tutunma yoluydu belki de. Sigaramı yarısında aşağı attım ve karanlık oda da yalnızdım. Sırtım ürperiyor ve sıcak terler akamıyordu içinde kalıyordu derimin. Yanıyordum. Kaçmaya başladım sadece. Sanki beni kovalıyordu. Beni kovalayan yine bendim, benim kötülüğüm. Her zaman aklıma gelen intihar ve bundan çekinişim. Ne zaman yüksek bir yere gelsem yine ben kendimi bacakalrından kaldıracak ve aşağı atacak diye bekliyordum. Ne korkudur bilir misin ölümden önceki anın korkusu. O anda yaşamak ise sadece ölememektir zaman içinde. Ve korkmak ölümden.


 Herkesin başına gelmiştir eminim platonik aşk. Bir kız/erkek görürsünüz bir anda çok hoşunuza gider. İçten içe seversiniz onu. Ama yaklaşamaz açılamazsınız işte. Bir süre sonra onunla karşılaşmak ya da görmek bile istemezsiniz. Çünkü korkarsınız onun vereceği acıdan ya da zevkten. Ölüm de bu benim için. Bir son ya da acı veya zevk. Belki ancak o zaman uyuruz ebediyen. Ebedi altı yaşlar görürüm rüyalarımda ama korkuyorum. Ölüm korkusu benim için budur işte.


 Reddedilmek ilk zamanlarda üzer insanı. Sonra da üzer ama belli etmemeyi öğrenir hatta karşınızdakini üzmeyi öğrenirsiniz zaman içinde. Ama ilkler hatırlanır ve hissedilir öyle değil mi ? Ya da ilk hep ilk gibi yaşamak. Reddedilme korkusundan dolayı insanlara pek yaklaşamayan cinsten biriyimdir. Bu yüzden de hep ulaşılmaz olmuşumdur. Karizmatik ve serseri, şıklıktan uzak dağınık bir tip seçtim kendime. Beni yansıtacak bir tip. Hem hüzünlü hem de sinirli ama pek belli etmeyen. Popüler olamayan yerlere gider ve yazı yazar kitap okur bira içerim. İnsanların yaklaşmaması için elimden geleni yaparım. İsterim yaklaşmalarını ama korkarım işte. Bu özgüvensizlik nereden gelir ?


 Babamı askere yolladıktan sonra annem ile İzmir'e taşındık anneannemin yanına. Ah ne güzeldir İzmir.. Sokakta orada oynamaya başlamıştım. Bisiklet sürer kavga eder top oynardık arkadaşlarımızla. Ama hep eksikliğini hissettiğim "baba" bir buçuk sene sonra gelir ve bu sefer de mutluluğum taşar. Ama anlarım yine bir şeyler olacağını. Hep bir önsezim olmuştur zaten. Akşam sekiz sularında anneannemin balkonunda örtü perde karışımı balkona asılmış şeyle oynarım. Belki sizde de vardır bu, güneşten korunmak için takılır. Ve o olmadığında balkon çıplak gibi hissetmişimdir. O gece annem yine o buruklukla geldi ve dediki " babanla biz ayrılıyoruz." Yine ağladım, çok ağladım. Sanki iğnenin yapılacağını ve kaçamayacağını bilirsin. Çünkü koca koca beş altı adam seni tutar ve küçük çocuk pipine iğneyi yapıp keserler sonra. İşte öyle bir andı benim için bunu duymak. İne girmiş ve ben ağlıyordum çaresizce. Hiçbir zaman suçlamadım kimseyi, olması gerektiği gibi oluyor diye düşündüm, sekiz yaşındaydım. Ama bir şey öğrendim, " REDDETMEK ".



 Bir süre sonra kendimi rolüme iyice kaptırmış ve gerçekten kendimi salak yaşıtlarımdan üstün görmeye başlamıştım. Öyleydim de zaten ama belli etmemem gerektiğini anlayamamıştım henüz. Güzel kızlara asılıyor, sırf gücümü ve "cesaretimi" göstermek için bela arıyordum. Ne kadar korksam da güçlü görünmeliydim çünkü. Ve anladım ki reddedilmek ürkütücü değil sadece geçiciymiş. Ve ne kadar zorba olursam o kadar az reddedilirmişim bu dünyada. O zaman aslında o kadar da adaletli bir yerde yaşamadığımızı öğrendim. Sadece güçlü ve güzelin ayakta durabildiğini.


 Zaman ilerledikçe gözlerimdeki pislik büyüyor ve bana her bakışında ağlamak geliyordu içimden. En son onu oradan çıkardım ve gerektiği yerde görünmesini söyledim ona. Tabii her zaman onun keyfine göre hareket ettik. O gerçekten güçlü, gerçekten seksi ve gerçekten cesurdu. Ben onun küçük zayıf kardeşiydim. Beni fırsat buldukça korur fırsat buldukça sarılır. Aşık olduğumda benimle beraber sevişir. Terkedildiğimde bana teselli olurdu. Anladım ki bir "ARKADAŞIM" var. Beni koruyan ve gerçekten anlayan bir arkadaş.


 Sonraları iyice kendimi kaptırdım bu olaya ve içten içe pisliğe dönüşmeye başladım. O beni içine almış ve yutuyordu. Benden arta kalan tek şey ise duygusallık ve korku.. Ama onun görünüşüyle bu pek mümkün değildi. Özgürlüğün ve hazzın gerçek tatminkarlığını ancak acı çekerek alacağımızı söyledi. Bu yüzden ne dövüşmekten, ne uyuşturucudan, ne alkolden ne de aşktan ne de hüzünden kaçtı. Çünkü bize gelen ilham bunlardandı, hayatın acıları. Belki ciddi değil ama bir kısmıyla acı.


 Kendimi evime kapatmış oturuyorum bir aydır. Bir çeşit dinlenme oluyor bu benim için ve sanki modifiye gibi. Dört aydır çalıştığım restorandan ayağımın şişliği yüzünden ayrılmış ve sevgilimden kazığı yemiş olarak İstanbul'a döndüm. Yazılar yazdım, kitaplar okudum, müzik yaptım ve en güzeli de yattım. Dert olmadan yattım. Şunu farkettim ki ağlayamıyordum artık. Sanki hepsini boşaltmış gibi. Çalışma sürecinde anladım ki kimseye güvenemezdim bizden başka. Ve artık biliyorum. Ben sadece kötü bir pisliğim. Arada sırada sarhoş olup dağıtan bazen yazı yazan bazen kızlarla takılan gereksiz bir pislik.





Ölümden korkuyorum çünkü çok karanlık.
Yaşayamıyorum çünkü herşey çok net.
Araf dedikleri bu zaten arada kalmak.
Biz hayatı yaşamıyoruz.
Biz bize sunulan arafı yaşıyoruz dostlarım.
Ne ölümü tattık ne de yaşamı.
Sadece ölmeyi bekleyen cesetler olarak tırmandık tabutlarımızı tırnaklarımızla.
Sadece var olduğumuzu zannederek doğduk ve bileceğiz bir hiç olarak öleceğiz.
A. Umi