10 yıl sonra... evet 10 yıl sonra yani 3 gün önce. yine aynı rüyayı gördüm. Kan ter içinde, parkenin üstünde buldum kendimi. Kanepeden düşüp, kalçamı kırıyordum nerdeyse. Çok gerçekçiydi... Hatta 10 yıl önce gördüğümden daha gerçekçi. Televizyon açıktı uyandğımda. Sanırım karşısında uyuya kalmışım. Ekran masmavi, uyuya kalmadan önce DVD izliyordum sanırım, film bitince kapanmış olmalı dvd kendiliğinden.
Dilim damağım kurumuştu. kolumdaki saati, alacakaranlıkta zar zor seçebildim. 3 ü geçiyordu. Mutfaktan su içip, yatağıma dönmekti fikrim. usulca kalktım, boynum tutulmuştu, kalçamda hala ağrıyordu. ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa doğru giderken, sanki ayağımın altndan, çekilivermişti zemin. nerdeyse düşüyordum. olduğum yerde güçlükle ayakta durmya çalışıp, bu yerdeki kaygan şeyin ne olduğunu görmeye çalıştım ama nafile. içerisi, zemindeki bir şeyi seçebilmek için oldukça karanlıktı. parmak uçlarıma basarak, elektrik düğmesine doğru gidip, ışığı açtım. ilk gördüğüm şey, kendi ayak izlerim oldu. kırmızı ayak izleri. bacaklarından sırtıma yayılan bir ürperme hissettim. vücudumdaki tüm kıllar, elektriğe kapılmışçasına dikilmişti. başımı kaldırıp baktığımda, mideme kramp girdi..
De ja Vu mu yoksa gerçek mi? hala uyuyor olabilir miyim diye düşündüm ama uyanıktım. salonun heryeri kanla kaplanmıştı yine. masa, sandalyeler, gümüşlük ve duvarlar. her yer kan içindeydi. yerde yine, kandan bir yol mutfağa doğru gidiyordu. gözüm kararıp, başım döndüğünde, düşecek gibi oldum. uzun sürmedi, adrenalin ve korkuyu iliklerime kadar ihssediyordum. kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi. hemen arkamda, eski bir komidin vardı. büyükannemin gençliğinden kalma, ceviz kakma. çekmeceyi açıp, dedeme , babasından kalan, osmanlı hançerini kavrayıp, kınından sökercesine çıkardım, ellerim titriyordu, hançeri düşürdüm.. eğilip almak istedim, başım döndü, dizlerimin üstüne çöküp kaldım. bir kaç saniye sonra kendime geldim. cesaretimi toplayıp, mutfağa yavaş adımlarla ilerlemeye başladım. yerdeki kan dikkatimi dağıtıyordu, gözüm takılıyordu sürekli, mutfak kapısına yaklaşınca, kendi kendime konuşmaya başladım. 10 yıl önce yaşadıklarım gözümün önüne gelince, içerde beni neyin beklediğini az çok biliyordum.
- hadi topla cesaretini, kapıyı aç, belki hala yaşıyordur, kaybettiğin her saniye onu ölüme itiyorsun
- hayır hayır...şimdi çk git burdan... arkana bile bakma... ya içerdeyse... kapıyı açar açmaz üstüne atlarsa o şeyler
- saçmalama...
- elinde ki ne senin? bunula mı öldürdün onları?
korkudan kendi kendimle kavga ediyordum adeta. cesaretimi toplayıp kapıyı hızlıca açtım. ışığı açmama gerek kalmadı keza ışık zaten açıktı. gözlerim yuvalarından fırladı bunu hissedebiliyordum. içerde yoğun bir kan kokusu vardı.. nasıl olmasında ki? 2 metre önümde, yerde gölet gibi kan birikintisi, doku parçaları, elbise parçaları ve ne olduğunu bilmediğim, et yada kemik benzeri bi dünya kırıntı duruyordu. aklımı nasıl kaçırmadım bilmiyorum... ama ortada ceset falan yoktu... acaba büyük annem mi? yoksa dedem mi? bilmeme imkan yok... sadece küçük parçalar var.. ama sonra, uzunca bir bez parçası gözüme ilişti. bu büyükannemin geceliğinin kuşağı olmalı... peki cesedi nerde ?
polisi aramalıyım... telefon nerdeydi ? hatırladım, televizyonun yanında, sehpanın üzerinde. koşarak çıktım, mutfaktan, salonu geçerken, ayağım kaydı bir kaç kez. telefon nerde? nerde bu? allah'ım deliriyorum sanırım diye feryat ediyordum ama telefonu geri getirmiyordu bu. bu s..ktiğim aleti burda duruyordu yıllardır ama şimdi yoktu. sanırım onlar yaptı. evet evet.. onlar alıp belki de camdan dışarı fırlattılar. kim bilir belki de, yemiştir o salyalı yaratık... o iğrenç ağzı buna uygun... tüm bunları düşünürken, dedem aklıma geldi. onu unutmuştum. o nerdeydi peki? muhtemelen odasındaydı. ve yine büyük ihtimal, yatağında cansız yatıyordu. evden çıkmalıyım... çıkmam lazım...
kapıya koştum.. kiltilydi.. gece yatarken kiltlerdik ama anahtar üstünde olurdu... camdan çıkmam imkansızdı çünkü, tüm pencerelerde demir korkuluklar vardı.. anca açıp yardım isteyebilirdim. saloun camını açıp, avazım çıktığı kadar bağırdım... hiç bi hareket yoktu sokakta, sesimi duyan olmuş muydu acaba? evleri gözledim bir kaç saniye, ışığı yanan yada balkona çıkan, camdan kafasını uzatan kimseler göremedim.. Sonra cep telefonum aklıma geldi... yukarda odamdaydı... polisi aramak en iyisiydi. gelip beni bulurlardı onlar. koşarak merdivenleri tırmanmaya çalıştım, yine kaydım... merdivenler kan içindeydi... hep aynı şeyler... ikişer üçer, atladım merdivenleri, sağa dönüp kendi odama yöneldim, göz ucuyla dedemlerin odasına da baktım istemeden de olsa. içerde ne olduğunu biliyordum çünkü. kapı hafif aralıktı ve ışık açıktı. belki de bundan cesaret alıp, geri döndüm, yavaşça kapıyı biraz daha araladım... yatak odası kan içindeydi, özellikle yatak... çarşaftan zemine kan damlıyordu hala ama dedem yoktu yatakta... yatağın üstünde, tıpkı mutfaktaki gibi, doku parçaları ve irice et parçaları vardı... sanki bir korku filminin içindeydim ve bunun farkındaymışım gibi davranıyordum. kalbim normal atıyordu, tedirgindim ama korkudan ölecek gibi de değildim. kendi odama koştum. çekmeceleri talan ettim, çantamı yere boşalttım ama telefonum yoktu. sonra bir an düşündüm.... benim hiç cep telefonum olmamıştı ki... hiç kullanmamıştım... kapı kiltli, pencereler demirli, telefon yok.... kan var, her yerde kan var... tavandan kan damlıyor yüzüme... koşarak kaçmaya çalışıyorum ama sürekli kan damlıyor elime yüzüme. o yaratığı göreceğimden eminim, o yüzden başımı kaldırıp tavana bakmıyorum... bir o odaya bir bu odaya koşuyorum... kaçış yok... en son salona geri döndüm ordan sonrasını hatırlamıyorum...