Kayıt Ol

Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi
« : 27 Eylül 2012, 19:36:54 »
Bu öykü, Denaro Forbin, Daarlan Gardan ve TheSpell ortak yapımıdır.


Giriş
Kitap 1 & Bölüm 1
Değişmez Otlar, Değişmez Yüz

Çevre halkın Gökkuşağı Dağları dediği, gerçekte Novalist Dağları olarak bilinen dağların önündeydi. Kış mevsiminin dağlar üzerinde bıraktığı eseri inceliyordu. Dondurucu mevsim geçeli çok olmamıştı. Bu yüzden dağların en uç noktalarında birikmiş karları görmek çok şaşırtıcı değildi. Şaşırtıcı şey, üzerinde durduğu yoldu. Yolun kenarlarında kristal parlaklıklar görülebilmekteydi. Elmas olmaları imkansızdı. Değerli bir şey olmaları imkansızdı. Bunca senedir bu dünya üzerinde nefes alıyordu, geri vermeyi ihmal etmiyordu, fakat bu gördüğü şeyin bir açıklamasını yapması çok güçtü. Biraz daha yaklaşıp incelemek istiyordu.
 
Yaşlı bacaklarının elverdiği hızda yürüdü, yolun kenarına ulaşmaya çalıştı. Sonra burnuna bir koku çalındı, neydi ki bu? Sanki yıllardır bildiği bir kokuydu, ancak aynı zamanda hiç bilmediği bir koku.
Uzaktan kristal maddeye bir bakış attı. Kokusu bir insanı rahatsız edebilecek kadar kötüydü! Cüceyi rahatsız etmemesi imkansızdı. Toprak yolun kimler tarafından açıldığını merak ediyordu. Ellerini beline bağladı ve çevreyi süzdü. Yeni bir mevsimin güneşi vardı o gün, sonbahar her zamanki gibi güneşle gelmişti. Alnında birikmiş teri sildi ve toprağa çaldı.
 
''Hey! Küçüklük! Senin bu saatte okulda olman gerekmiyor mu?'' diye yankılanan bir ses duydu. Çevresine tekrar baktı. Çalıların arasından güneşin ışınlarıyla kızıl görünen saçları omuzlarına dökülen, siyah zırh kuşanmış bir bayan çıktı. Konuşma tarzına bakılırsa bu yerli biri değildi. En azından cücenin hatırladığı kadarıyla buranın insanları bu kadar güzel kelimelerle konuşmuyorlardı.
 
Ayağını sertçe yere vurdu ve burnundan solumaya başladı. Bu velet kimdi ki kendinden büyük birine laf atıyordu? Cücelerin çabuk sinirlenme özelliği Mikael'de de fazlasıyla vardı, bu sebeple karşısındaki kadına döndü ve konuşmaya başladı. "Dedene de ufaklık diyor musun sen bakayım?" dedi hışımla. Gözlerine yakınlaşan bir tutam beyaz saçı arkaya attı. Uzun süredir yürümesinin sonucunu göstermeye çalışır gibi teri vücudunun her yerinden akıyor, yere ulaşmaya çalışıyorlardı.
 
Calissa'nın omzuna küçük bir çekirge fırladı, toprak yolun iki yanı yeşil otlarla kaplanmıştı. Otlar hiçbir zaman solmuyor, ölmüyorlardı. Aralarından bazıları belki de Mikael'in yaşıtlarıydı. Sadece kış mevsiminde değişiyorlardı, mevsimin bereketi denilen kar üstlerine yatıyor ve onların bir süre beyaz görünmelerine neden oluyorlardı. Yerliler 'Değişmez Otlar' diye isim vermişlerdi zamanında onlara. Calissa çekirgeyi yakaladı ve Mikael'a uzattı. Cüce boş boş kadına bakıyordu.
''İstemez misin cüce efendi?'' dedi sakinlikle elini uzatırken. Yaşlı cücenin yüzü kararmıştı.
 
Mikael şaşkınlıkla bir kadına bir çekirgeye bakıyordu. Ne yapacağını şaşırmıştı. Bu kadın ne yapmak istiyordu? Kendisine bir çekirge vererek? Amacı neydi ki? tam bir muammaydı.
 
''Calissa!'' diye bir haykırış duyuldu. Büyük ihtimal erkek sesiydi. Kadın sesi olsaydı, o sesin sahibini görmek istemeyeceğini düşündü cüce. Irkının kadınları savaşlara katılmazdı. Ama insan kadın savaşçılar vardı. Otların arasından kıpırdama sesleri duyuldu, yeşillikler birbir sağa sola yatmaya başladı. Cüce neyle yüz yüze geleceğini düşünmeye çalışıyordu, bunu yaparken baltasını sıkıca kavradı. Calissa'nın yanında bir erkek yüzü beliriverdi. Mikael, baltasını tuttuğu ellerini gevşetmeye başladı. Bu yüzü tanıyordu. Cüceler unutkan bir ırk olarak damgalanmalarına rağmen bu unutulacak bir yüz değildi.
 

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi
« Yanıtla #1 : 27 Eylül 2012, 20:10:29 »

Kitap 1 & Bölüm 2
Ejderbiçen, Ejderhalar ve Kahramanlar

Bu Denaro Forbin'in yüzüydü. İlk bakışta uzaktan tam olarak seçemese de otların arasından yüz hatları tam olarak görünür bir şekilde ortaya çıktığında anlaması çok da zor olmadı. Evet, bu kişi usta savaşçı Denaro Forbin'di. Mikael önce kısa bir şok yaşasa da elindeki baltayı Değişmez Otlar'ın üzerinde birikmiş olan kar yığınına bırakarak, az önce karşısında beliren Denaro'ya doğru paytak paytak yürümeye başladı. Bir yandan da gülümsemeyi ihmal etmiyordu.
 
Mikael yürürken lekeli burnunu kaşıyordu. Karın üzerine bıraktığı baltasını bulamama ihtimalini aklından çıkarmıştı. Baltası değerliydi. Sapı altından yapılmıştı ve zümrütler ile süslenmişti. Gabbard cücelerinin en zengin ailesinden gelmek böyle bir şeydi işte! Denaro'yu daha önceden hiç görmemesine rağmen, ailesinin geniş evindeki büyük duvarda asılı duran 'Tarihin Savaşçıları' ismi verilmiş tabloda sırıtıyordu bu yüz. Denaro Forbin diğer adıyla Ejderbiçen.
 
Memleketinde doğmuş ya da bir kez olsun o yöne yolu düşmüş tüm canlılar, Gabbard cücelerinin ejderhalar ve onları katledenler hakkında bilgilerinin bir kütüphane dolusu olduğunu bilmekteydiler. Cücelerin gözlerinin önünden ünvanları 'Ejder' ile başlayan hiçbir kahramanın yüzü eksik olmazdı.
 
Gabbard inanılmaz bir şehirdi. Cücelerin ejderhalar ve katilleri hakkında bu denli bilgiye sahip olmalarının nedeni, bilenler için çok açıktı. Gabbard. Dünya üzerinde ölmüş ilk ejderhanın üzerine kurulmuş şehir. İskeletlerin, cüceleri tehlikelerden koruduğu şehir. Büyüklüğü konusunda diğer ırklar ile hep münakaşa ederlerdi.
 
'Ne kadar büyük olabilir ki?' derlerdi. 'Cüceler için,' diyerek de laf çarptırmayı ihmal etmezlerdi. Burun delikleri genişlerdi ve kızgınlığın ürünü varsayılan yüz kızarması sarardı cüceleri. 'Tam ellibeş bin cüce yaşıyor orada,' derlerdi. 'İnsanlar gelip saklanınca sayımız daha da arttı,' diyerek onlar da insanlara laf yapıştırmaya çekinmezlerdi.
 
Ejderhanın adı Gabbard'dı, şehre adını veren de onun adı olmuştu. Mikael tabloyu gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. Fadwan Ejderkanı, yüce ejderhanın katili. Tarihin ilk ejderha katili. Onların kanını ilk döken adam. Bir insan, büyük çoğunluğunun olduğu gibi.
 
Resimlerin altındaki isimleri hatırlamaya çalışıyordu Mikael. Yolculuk onu çok yormuştu. Unutkanlık ise ayrı bir belaydı. Tedavisi imkansız bir lanet. Legied Ejderbiçen, halen yüzüne bakmakta olduğu Denaro Forbin Ejderbiçen'in, sayılamayacak nesiller önceki büyükbabası. Kızıl Parlak Yanardağı'nı koruyan ejderha Moatha'nın kanını döken insan. Korkusuz insan. Moatha'nın ölü bedeninin bulunamamasının nedenlerinden biriydi katili. Legied'in damarlarında kan değil, demir aktığını rivayet edilirmiş o zamanlar. Bir ejderhayı kucaklayıp, onu kızgın lavlar üstüne fırlatmak her canlının harcı olmasa gerek.
 
Darlov Ejderkılıcı, ilk cüce ejderha katiliydi. Oğullarından hiçbiri onun kadar cesur olmadığı için ejderhanın ölümüyle kazanılan ünvanları ölüp gitti. Yüzlerce 'Ejder' ile başlayan ünvan ile kutsanmış isim sayabilirdi cüce o an, fakat yine o an karşındaki isim son avcıydı. Yaşayan son ejderhayı öldüren kahraman. Legied, Adelan, Ekdar Kızılköz başta olmak üzere birçok 'Ejderbiçen' ünvanına sahip olmuş ataların kanını taşıyan kişi, Denaro Forbin.
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993

Çevrimdışı Daarlan Gardan

  • ***
  • 722
  • Rom: -1
  • to hell with gatech
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi
« Yanıtla #2 : 28 Eylül 2012, 19:20:42 »

Kitap 1 & Bölüm 3
Büyücü, Asa, Buz Oda ve Efsunlu Ev

Kapı gıcırdayarak açıldı. Mavzubanis yattığı yerden doğrulmaya çalışırken 'kapıların yağlanması gerek,' diye iç geçirdi. Hastalığı yüzünden devamlı dondurucu soğukta yaşaması gerekiyordu. Bu yüzden yaptığı büyü odanın en gereksiz köşesine kadar yayılmıştı. Her şey buzdandı. Oda dondurucuydu. Kapı dışında. Ziyaretçiler için kapıya büyü yapma gereği duymamıştı. 'Yapmalı mıyım acaba?' diye sormuştu kendisine. 'Yoo hayır,' demişti peşi sıra. 'Ölümümü getiren şey sıkıntı olmamalı!'
 
Kapıya elini sürmemişti. Buzla kutsanmış battaniyesini üstünden kaldırmak için uğraştı. Elini battaniyeye sürdü. Asasını eline ilk aldığı gün gibiydi, soğuk iliklerine kadar işledi. Titredi. Kendisinin bir büyücü olduğunu hatırladı. Gözlerini kapadı ve elini yer yer beyazlaşmaya başlamış battaniyesinin üstünde dolaştırdı. Battaniyenin normal hale gelmesini gözlerinin önünde canlandırdı. Bir şeyi çok istersen, o oluverirdi. Büyücülüğün kuralı buydu.
 
Buzlar eridi. Battaniye bir kaç saat önceki haline döndü. Rengi kahverengiydi. Üstündeki battaniyeyi kaldırıp yere fırlattı. Zemine düşen battaniye tekrar buz tuttu. Onu gözlemlerken sakalının inanılmaz derecede karışık ve uzun olduğunu fark etti. Siyah değildi. Kar gibi beyazdı. Odanın çoğu yerinin olduğu gibi.
 
İnleyerek doğrulamaya çalıştı. Asası hemen sol yanında duvara yaslanmış şekilde dikilmekteydi. Mavzubanis'in küçükken ailesi ile gittiği piknik yerindeki ağaçların dallarından farkı yoktu. Sıradandı. Basitti. Sadece görünüş olarak öyleydi. Büyücü morarmış tırnaklarını asaya geçirdi. Yaklaşık iki metrelik dal parçasından mavi ışınlar uçuşmaya başladı. Şarkı söylüyordu. Asa şarkı söylüyordu. Büyücünün asası kristal bir görünüme büründü. İçinde bir alev gidip gelmekteydi. Bu onun kalbiydi. Yaşlı büyücü asasına kavuşmanın mutluluğunu yaşarken buna sebep olan kişiyi unutmuştu.
 
Yeşil gözlerini kapıya doğru yöneltti. Kapının arkasında kim beklemekteyse, inanılmaz bir güç sahibi olduğunu hissedebiliyordu. Asa sinyal veriyordu.
''Kimsin?'' diye bağırdı soğuktan titreyen sesiyle.
 
Kapıya yaklaştıkça soğuk etkisini artırıyordu. Üşüdüğünü fark etti Denaro. Ellerinin büzüştüğünü ve kanının çekildiğini hissedebiliyordu. Sağ eli kılıcının kabzasını sarmalarken sol eliyle kapıyı ittirdi. Kapı yılların yalnızlığı ve unutulmuşluğunu hissettirir bir şekilde gıcırdadı. Yaklaşık yedi kalp atımı kadar geçen sürede herhangi bir ses işitmedi ve sekizinci kalp atımında içeriden bir ses "Kimsin?" diye sordu. Bunun üzerine Denora kapıyı sonuna kadar açıp içeriden yeşil gözleriyle kendisini süzmekte olan bir kişiyle karşı karşıya geldi.
 
Yaşlı büyücü bunak değildi, bu sıfatı biliyordu. ''Keçibiçen!'' diye haykırdı adamın duyacağı seste. Denaro kendisine verilen yeni isime pek sıcak yaklaşmadı. Yüzü buruştu. ''Her neyse,'' dedi büyücü. ''İçeri girmeden önce şuraları biraz yakmamız gerekecek.''
 
Ejderbiçen zemine baktı. Buzun altında sanki okyanus varmışcasına dolaşan balıkları görür gibi oldu. ''Yoo evlat. Onlar benim arkadaşlarım,'' parmaklarını çıtlattı yaşlı adam. ''Büyü falan işte.'' Adamı süzüyordu. Savaşçı büyücüyü süzmekle meşgul değildi anlaşılan. Odanın her bölümünü, sanki sonsuza kadar burada yaşayacakmış da önceden ezberlemeye çalışır gibi bir hali vardı. Mavzubanis asasını zemine vurdu ve kapıya doğru giden birkaç metrelik alanda çatlamalar oluştu. Asadan boşalan alevler zemini sardı ve buz yerini yeşil çimenlere bıraktı.
 
''Ooh, çok eğlenceli yahu!'' dedi büyücü, ciddiyetten uzak, sempatikliğe kardeş bir tonda.
 
Denaro ciddiyet yoksunu insanlara karşı hep mesafeli davranmıştı bugüne dek. Kendisini tanımlarken de sürekli ciddi olduğuna vurgu yapar, kendisine yapılabilecek her türlü şakayı da kaldıramayacağını söylerdi. Büyücünün tavırları çocukça gelmişti. Ama şimdi bu konu hakkında düşünerek vakti yoktu. Daha önemli meseleler kafasını kurcalayıp duruyordu.
 
''Orada durup canlı bir heykel rolü yapmak ne kadar da boş!'' diye gürledi büyücü. Odasındaki buzları süzdü, aklından odayı eski haline getirmek geçiyordu. Fakat bu hızlı değişime zihni ve bedeni dayanamazdı ve tarifi imkansız acılara tutsak olurdu. Bir zamanlar dünya üzerinde nefes almakta olan son ejderhayı katleden adama döndü. ''Bana yardım etsene evlat,'' asasını zemine düşürdü ve zemini kısa süre de olsa işgal etmiş bütün buzlar asanın içerisine akmaya başladı. Denaro kapı eşiğinde durmuş odanın değişimine tanık oluyordu. Büyücü odayı bir anda değiştirmeye kalksa ya donarak ölürdü ya da ateşler tarafından dünyadan koparılırdı. Asa durmaksızın renk değiştiriyordu. Gökkuşağı o an orada olsa kıskançlığından bir daha görünmeme kararı alırdı.
 
Asadaki renk değişimleri Denaro'nun ilgisini çekmiş olacaktı ki bir süre gözlerini ayıramadı. Odanın zemini buzdan olduğu kadar, kaygandı da. "Yardım mı, ne yardımı?" diye sordu Denaro, sağ ayağı kayıp yere düşmek üzereyken son anda kapıya tutunarak.
 
Büyücü elini sarıdan, maviye doğru dönmeye başlayan asasına uzattı ve avucunun içine gelmesini diledi. Asa, Denaro'nun göz kırpma vaktinde büyücünün elinde parıldadı. Adam o sopanın oraya nasıl uçtuğunu görememenin verdiği pişmanlık ile ofladı. ''Arkadaşların,'' diye konuşmaya başladı büyücü. ''Size bir şeyler söylemem gerek. Daha fazla bu lanet eşliğinde yaşayamayacağım. Kurtulmak istiyorum,'' büyücü ayaklandı ve hızlı adımlarla yeşil çimenlerin de odayı terk ettiği zeminde yürüdü. Oda tamamen eski halindeydi. Buzlardan kurtulmuştu, yavaş yavaş da çimenler yok oluyordu. Büyücü, Ejderbiçen'in önünden iniltiler eşliğinde geçerken, adam neler döndüğünü anlamak için Mavzubanis'in peşi sıra yürümeye başladı.
 
Eğer bir büyücünün yanındaysanız, yaşayacağınız olaylardan sorumlu tutabileceğiniz kimse olamaz. Yaşanacak her şey mübahtır. Denaro büyücünün ağzından çıkan cümleleri dikkatle tartmaktaydı. Mevzubanis'in ardından dışarı çıktı. Güneş etkisini yitirmiş sayılırdı. Hava kararmak üzereydi. Kara bulutlar gökyüzünü kaplamıştı.
 
Büyücünün odası aslında bir evdi. Tek odalı, derme çatma, kırık dökük bir kulübeydi. Hastalığı inanılmaz derece ilerlediğinde, kafa dinlemek ve düşünmek için buraya gelmişti, asasını yere düşürdüğünde asa kendiliğinde buz büyüsü yapmış ve her yer buzla kaplamıştı. Buzun ve dondurucu soğuğun kendisine iyi geldiğini keşfetmişti. Oraya yerleşti. Gerçek evi ise yaşlı büyücünün adımlarıyla yüz adım ötedeydi. Pencereleri büyülenmişti, dışarıdan içerisini dikizlemek isteyenler hiçbir şey göremiyor, üstüne üstlük geçici körlük ile uğraşmak zorunda kalıyorlardı. Neyse ki, bu öldürücü bir şey değildi. Evin içerisinden dışarıya bakanlar ise, ne görmek istiyorlarsa onu görürlerdi. Kulübeden çok fazla uzak olmayan evin her şeyi efsunlanmıştı.
 
Kapı tokmağı parlıyordu, Mavzubanis'in elinden başka hiçbir eli kabul etmiyordu ve onu bir kaç gün esir alıyordu. Asanın aksine, büyülü evin hiçbir eşyasının kendi kalbi yoktu. Onlar sadece yapılması gerekeni öğreniyor ve onu uyguluyorlardı. Mavzubanis ve Denaro evin önüne geldiklerinde, büyücü elini tokmağa değdirdi. Kapı açıldı. Yaşlı büyücü inleyerek içeriye adımını atarken, Denaro ise 'arkadaşlarını' beklemekteyken dinlenecek bir kanepe arama derdine düşmüştü.
''Civilizations have the morality and ethics they can afford.''

 — Larry Niven & Jerry Pournelle, ''Lucifer's Hammer''

''These colonies in nature can reach at least two million individuals at a time, last for decades, and occupy a hundred cubic meters of space. It was a wonderful achievement to see a fragment of this world captured all around you, so that you almost had the experience of being inside the ant colony when you were in that room.''

 — Robert Trivers, ''Natural Selection and Social Theory'', p. 162

''... Bu amaç doğrultusunda nükleer santraller hedeflenecekse, yapılması gereken şeyler vardır. Çünkü nükleer elektriğe geçiş bir hobi değil, bir akademik egzersiz hiç değil, temel bilimlerden yaygın endüstriyel alt yapıya açılacak bir uygulamadır.''

Ömer Faruk Ağa Yarman 1993

Çevrimdışı TheSpell

  • ***
  • 826
  • Rom: 16
  • Dovie'andi se tovya sagain.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi
« Yanıtla #3 : 28 Eylül 2012, 20:18:33 »

Kitap 1 & Bölüm 4
Evin Önündeki Gölge, Görev

 

Yaşlı büyücü uzun zamandır ayrı kalmış olduğu yatağıyla hasret gidermekteydi. ''Yastığım,'' diye sayıklıyordu. Buz tutmuş yatağında rahat değildi, fakat orası onun hastalığına iyi geliyordu.. daha doğrusu, yavaş yavaş ölmesini sağlıyordu. Ruhunun bu dünyadan uçup gitmesini yavaşlatıyor, bedenini daha fazla acıyla boğuşmasını engelliyordu.
 
Kırışık yüzünü pencereye doğru çevirdi. Dışarıdan sesler gelmekteydi. Bu seslerin, bedeninde dolaşan büyü kaynaklarından gelmediği çok açıktı. Dışarı bir insan vardı, sesi kalın ve gürdü. Mavzubanis yatağından kalktığında, yatak gıcırdadı. Zeminde ilerlemeye başladığında, gıcırtılar, yataktan zemine geçmiş gibiydi. Zemin gıcırdıyordu.''Eski bir mülk haliyle,'' dedi büyücü penceren dışarıya bakarken.
 
Kapının önünde gördüğü şey, insanın yüzü veya bedeni değildi. Yere yansımakta olan kopyasıydı. Gölgenin saçları uzundu. Kılıç taşıdığı belli olmaktaydı. Şangırtı sesleri gelmediğini fark etti büyücü. ''Şövalye olması imkansız,'' dedi mırıldanarak.
 
Denaro'nun aşağıda olduğunu biliyordu. Odasında sadece kendisinin görebildiği aynalar mevcuttu. İnanılmaz bir icattı bu! Aynaya bakıyor ve evde ne olup bitiyor görebiliyordu. Bir kaç saniye sonra kapının vurulduğunu duydu ve sessizlik bozuldu.
 
''Merhaba bayım,'' diyordu dışarıdaki ses. Büyücü halen küçük pencereden dışarıya bakıyordu. Adam görüş acısında değildi. Ve, girmeye de niyeti yok gibiydi.
 ''Kimsin?'' diye sordu büyücü evinde olmanın verdiği güvenle.
 
 ‎"Mavzubanis? Bu senin sesin mi yoksa gerektiği zaman işe yaramayan kulaklarım bana oyun mu oynuyor?" Cüce heyecanlanmıştı. Eski dostunun sesini duymak ona çok iyi gelmişti.
"O Ejderbiçen ile hanımefendiye de söyle, bir cüceyi tek başına bırakmak kötü sonuçlar doğurabilir!"
 
Büyücü kendisini buz kaplı odada gibi hissetti bir an. Sakalının ucunun titrediğini dahi gördü. "Büyü," diye fısıldadı. "Kimisin de çok sinirlendiği an büyük boyutlara ulaşabilir. Kimisin de," dedi, durdu. "Eski anılarını hatırladığında," diye fısıldadı bir sivri sinek vızıltısında. "Mikael! Dostum! Hemen içeriye gir," diye bağırdı görüş acısına giren cüceye. Gölgesinden onu insan sanmıştı. "Gözlerime lanet olsun," dedi. "Hep o buzlar yüzünden." Kapı açıldı. Cüce sendeleyerek içeri girdi.
 
Mavzubanis duymaya alışık olduğu gıcırtıların eşliğinde merdivenlerden aşağı inmekle meşguldü. Gıcırtılara, inlemesiyle eşlik ediyordu. Ortaya hoş bir müzik çıktığı söylenemezdi. Mikael kapının büyülü olmamasına şaşırmış olacak ki, halen sol eline bakmaktaydı.
 
''Bir şey olmadı ama,'' dedi. Şaşkınlıktan titremekteydi. Onun bu hali, büyücüye buzlu odasını hatırlattı yine, ürperdi, üşüdü. Mikael'i sakinleştirmek istiyordu, şefkatle gülümsedi ve elini cücenin sol koluna uzattı. Cücenin kolu, kalı ve iriydi. Diğer ırkdaşlarından farkı yoktu.
 
 Büyücü, Mikael'in dışarıdayken mırıldandığı şeyleri hatırlamış olacak ki, ilk katı şöyle bir ifadeyle süzdü. Yoktu. Ejderbiçen yoktu. Cüce terlemişti. Bu yüzüne kapışan saçlar yüzünden fark edilebiliyordu. Mavzubanis asasını yere taklattı. Kapı sertçe kapandı. Perdeler, pencereleri örttü ve odayı --hatta ikinci katı bile-- karanlığa teslim etti. Yaşlı ve deneyimli büyücü, Mikael'a gülümsedi ve kanepelerden birine oturması istedi. Mikael oturdu. Bacakları yere değiyordu oysa ki. Dinlenmeye ihtiyacı vardı. Ama önce sorması gereken şeylerin varlığını hatırladı. İlk yapması gereken, Banis'in yanıtlaması gereken soruları sormak olacaktı.
 
Baltasını oturduğu kanepenin, mavi renkle boyanmış köşesine bırakmak için hareketlendi. Adımlarında gıcırtılar devam etmekteydi. Büyücü olduğu yerde zıplıyordu. Gıcırtıların onun yapmış olduğu anlamsız hareketler yüzünden oluştuğunu anladı.
 
''Baltan o koca avucunun içinde kalmalı,'' dedi büyücü vakarla. Mikael ile göz teması kurmuyordu. Yüzüne bile bakmıyordu. Kapıya bakmaktaydı.

''Tamam,'' dedi Gabbard'lı cüce bir ev eşyası kırmış çocuklar kadar sessiz ve suçlu bir ses tonuyla. Mavzubanis'i sinirlendirmemenin gerekliliğini çok iyi biliyordu. Soru sormak için cesareti vardı. Eskiye dayanan dostluk ve maceralarda yaşanmış olaylar onları yakınlaştırmıştı. Soru sormak güç olmazdı.
 
''Gabbard'dan çağrın nedeniyle geldim büyücü,'' dedi. Adamın büyücü olduğunu unutmaması gerekiyordu. Arkadaş da olsa, büyücüler, geceleri vampir öldüren ve onların yerlerine geçmeye çalışan *Karlandam ırkı kadar garip olabilirlerdi.
''Beni neden çağırdın Mavzubanis?''
 
Mavzubanis yüzünde gülümsemeyle döndü.
''Ejderbiçen denen adam söylemedi mi? Ve kadın diye sayıkladığını hatırlar gibiyim. Denaro'nun yanında kimseyi göndermemiştim,'' büyücü asasına gücü yettiğinde dayandı. ''Ah! Çapkın,'' gülümsemesi Yeşil Çimenler üzerinde giriştikleri güreş müsabakasından sonra aldığı ödülü kaldırırken yüzünde doğan gülümsemeyle aynıydı.
''Siz,'' diye devam etti. ''Garbbard cücelerinin, ejderhalar ve onları öldüren kahraman ya da katil de sorun olmaz. Bilgilerinizi biliyorum. Tabloda onun da yüzü vardı. Tanıyabilirdin. Seni karşılaması için onu gönderdim,'' asasını sıkı sıkıya kavradı. ''Yanındaki kadından haberim yok.''
 
Mikael odayı süzdü. Elini masalardan birinin üzerine götürdü ve baş parmağını masaya sürdü. Kalın parmağıyla Gabbard'ın armasını tozlu zemine işlemişti.
''Tatilde miydin?'' diye sordu büyücüye. Büyücü acı acı gülümsedi.

''Tatilde değildim. Lakin yakında çıkacağım. Ölüyorum, dostum. Cüce, senden istediğim, eski dostlarımızın oğullarına ve kızlarına göz kulak olman. Ve, son bir görev. Huzur içinde ölmem için,'' büyücü asasına zorlukla tutunmaktaydı. Mikael, büyücünün düşeceğini hissetmişti. Refleks ile Mavzubanis'in yaşlı bedenini tutmak için öne atıldı.
 
 
*Karlandam : Kalpleri olmayan varlıklar. Ağaçlar bunlara örnektir. Geceleri vampir ağırlıklı olmak üzere dışarıda ne görürlerse onlara saldırırlar. Ağaçlar, bedenleri kendilerine çekerler ve hapsederler. Karlandam ise, hapsettiği bedenin içerisine girer. Kendi bedeni olan ağaç ise, ele geçirdiği bedenin ruhunun yeni bedeni olur. Bu bir döngüdür ve hep sürmektedir.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi
« Yanıtla #4 : 29 Eylül 2012, 15:03:54 »

Kitap 1 & Bölüm 5
Döngü, Mezar Şehir, Devler ve Buçukluk

‎''Şu bölümde efendim,'' dedi garip zırhlar kuşanmış adam. Sesi ne şimşekler kadar gürültülüydü, ne de baharda uçuşan böcekler kadar sessiz veya huzur vericiydi. Ama kendine has bir özelliği vardı. Zırhın içinden ses çok tiz gelmekteydi. Mavzubanis ses karşısında gülmemek için kendisini çok tuttu. Ve başardı. ''Yazık,'' diye söylendi.
 
Hücreye girdiğinde, kokuya dayanamadı ve öğürmek zorunda kaldı. Duvarlar pislik içindeydi. Örümcekler için bile yuva olmazdı buradan. Kaldı ki, bir tutuklu burada tutulacaktı.
 
''Tam olarak neredeyiz?'' diye bir soru yöneltti arkasında bekleyen iyi yarı, kılıcının kınıyla oynamakla uğraşan adama.
''Hoddar,'' dedi adam, sıradan fakat miğfer yüzünden kuş cıvıltısı gibi çıkan sesiyle. ''Hoddar.'' Büyücü ıslık çaldı. ''Oh,'' dedi arkasındaki adama dönerek. ''Hoddar. Parlandiya toprakları içerisinde bulunan, şu mezar şehir değil mi yahu burası?'' Mavzubanis döndü ve hücredeki zayıf bedenli, başı öne eğilmiş, ölümü ya da bugün gelecek yemeğini bekleyen mahkuma baktı.
 
Tekrar döndü. Askeri kayıtlara Kalkadan adıyla geçmiş askere baktı. Sonra başını tekrar döndürdü. Midesi bu hareketler nedeniyle daha çok bulanmaya başlamıştı. Kendisini kontrol etmeliydi. Asasını başı öne eğik halde bekleyen adama doğrulttu. Yok hayır! Ne adamı... o daha çocuktu.
 
''Burada nasıl yaşayabilir ki?'' Büyücü odaya alışmaya başlamıştı. Hastalığına iyi gelecekse... burada yaşamak isterdi. ''Bütün suçlular böyle,'' dedi Kalkadan eliyle diğer bölümleri gösterirken. Mavzubanis onun yüzünü göremiyordu. Görmek de istemiyordu. Yüzünde aptal bir gururlanma olduğu belliydi. Sesine yansıyordu. ''Bütün büyücüleri toplama kararı aldık. Aslında, karar bize iletildi. Casderdon Kıtası üstünde nefes alan tüm büyücülere demirleri vurduk! Onları tutukladık! Biri hariç,'' dedi sinsice.
 
Elini uzattı, kokuşmuş elini, kararmış elini, kılıç tutmaktan nasır bağlamış elini, uzattı ve Mavzubanis'in sakalından yakaladı. ''Onu evinde bulamadık. Oysa ayağımıza geleceğini bilsek, evine hiç uğramazdık!''
 
-------------------------------------------------------------------------------------------------------

Mavzubanis irkilerek uyandı. Sakalı ve saçları bütün bir gün boyunca yağmura maruz kalmış gibiydi. Sırılsıklamdı. Asasını avuçladı ve başının ağrısını o an fark etti. Mikael homurdanarak uykusundan uyandı. Sakalında bira ıslaklığı vardı, büyük ihtimal kırmızı olanlardan diye tahmin yürüttü büyücü. Çünkü cücenin sakalı yer yer kırmızıya dönüşmüş durumdaydı. Cüce gözlerini patlattı. ''Uyandın mı?'' diye sordu. ''Kör müsün be adam!'' Büyücü ciddi değildi, ama bu adamla konuşmaya bayılıyordu. Özellikle cüceyi sinir etmek en büyük zevklerinden biriydi.
 
Sinir ve alay art arda Mikael'in yüz ifadesine uğradı. Sonra da hemen kaçıştılar. "Hmmm, bir düşüneyim," diye başladı söze. Ancak Mavzubanis'in ona vurmak için bir şeyler aradığını görünce yaşlı vücudunun el verdiği hızla geri çekildi. "Uykunda sayıklıyordun," tam devam ettirecekti ki, bu sefer Banis'in yüzüne bön bön baktığını gördü. "Ne var yine? Bir şey mi olmuş?"
 
Yaşlı adam sanki bir yerleri tutuşmuş gibi etrafta koşturuyor, bu da oldukça eğlenceli sahnelere yol açıyordu. Büyücü bir yandan öksürüyor, bir yandan da gülmemeye çalışıyordu. "Hayır, yalnızca şarap."
 
Mikael eski dostunun her zamanki gibi onunla dalga geçtiğini anlayınca, bir nebze yatıştı. Mavzubanis'in ellerini yıkamak için kullandığı izbe yere yöneldi. Akan su kötü ve kireçliydi. Yine de cüce elini suyun altına soktu ve kırmızı kırmızı parıldayan sakallarına sürdü. İçki sakallarını terk ederken garip bir görüntü oluştu, bir saniye sonra geride yalnızca boncuk boncuk su damlaları kalmıştı orada.
 
"Şu eve bir çeki düzen vermelisin," diyerek yeniden uyudukları odaya girdi. Bir yandan da ellerini silecek bir yer arıyordu. "Ee?" dedi elini kıyafetlerine silmeyi akıl ettikten sonra. "Kabus mu görüyordun? Anlat bakalım."
 
Mavzubanis'in dudakları kıvrıldı. Sinsi bakışlar gönderdi.
''Kabus değildi. Rüyaydı. Her gece gördüğüm döngü. Hayatın döngüsü gibi,'' büyücü bunları söylerken Mikael'ın bunlardan 'hiçbir şey' anlamadığını sezdi.
 
Cüce, yeni doğmuş bir bebek cüceye bakar gibi bakmaktaydı. Boş ve anlamsız. Bebek cüceler, annelerinin ve babalarının aksine -doğru söylemek gerekirse her cüce ilk doğduğunda- iki metre olarak dünyaya gülümserdi. Devlerden farkları yoktu. Kule boyları ile yarışa girebilecek devler, cücelerin soylarından gelmekteydi. Agresif ve içmeye meyilli cüceler, dünyanın oluşumunun ardından yeryüzüne geldiler. Kırlar ve ovalar onların evleri oldu. Aralarında tarihçilerin bile çözemediği bir iç savaş patlak verdi, bazıları mağaralara, bazıları da tekrar ovalara dağıldılar. Mağaralarda yaşamayı seçenler, basık ve tavanı çökük evlerine alışmak durumundaydılar. Nitekim alıştılar. Bu onlara yaklaşık olarak atmış santimlik bir kısalmaya neden olsa da. Savaşlarda karşılarında olanlar ise, açık araziyi kullandılar. Boyları kısalmadı. Cüceler kadar zeki olamadılar, zorluklar karşısında kaçıp durdular. Zekaları gelişmedi haliyle. Dünya tek bir ırktan, yeni iki ırkın doğumuna şahit oldu, devler ve cüceler. Yeni doğan bebek cüceler, uzun boylu ve iri yapılıydılar, mağaralarda yaşaya yaşaya anneleri ve babalarının tıpkısı oldular.
 
Mikael homurdanırken, odanın kapısı çalındı.
''Mavzubanis!'' diye böğürdü salondan bir erkek sesi.
''Keçibiçen,'' diye bağırdı baltasını kavrayan Mikael.
''Ejderbiçen!'' diye atıldı Mavzubanis.
''Çişim geldi,'' dedi tiz bir ses. Mavzubanis'in hatıralarında canlanın sesin aynısıydı.

Çevrimdışı Scyther

  • **
  • 160
  • Rom: 4
  • "Zira yürümeye değer bir yolum var!"
    • Profili Görüntüle
Ynt: Kılıçkardeşleri Kitap 1 - Asa'nın Sahibi
« Yanıtla #5 : 11 Ekim 2012, 18:21:01 »
Denora Forbin arkadaşımızı pek tanımasam da yanındaki kişilerden kalemindeki kudret belli oluyor diyebilirim. :)

Affınıza sığınarak eleştiri yapmak isterim. Lütfen affedin. :(

Bölüm 1
Değişmez Otlar, Değişmez Yüz


Tabi ki eleştirilerime katılmak, onları onaylamak zorunda değilsiniz. Burada yazdıklarımın neredeyse hepsi kendi fikrimdir, kendimce olmasını istediklerimdir.

Giriş biraz hızlı gibi geldi bana. İlk cümlede olaya giriş yapmaktansa mekana giriş yapmak bence daha olumlu sonuç getirir.

"Sanki yıllardır bildiği bir kokuydu, ancak aynı zamanda hiç bilmediği bir koku." Aynı görevde iki kelime veya kelime grubu kullanmak hoş bir şey değildir bence anlatımı bozar ve matlaştırır.

"Cüce neyle yüz yüze geleceğini düşünmeye çalışıyordu, bunu yaparken baltasını sıkıca kavradı." Bilmiyorum sizde benim gibi misinizdir ama ben kitabı okumaktan çok izlemeyi tercih ederim. Bu bölümde de sanki stop motion oldu. Cücenin düşünceli yüzü ve balta. biraz daha yayarak ve yumuşak bir anlatım bence giriş bölümü için mükemmel olur.

Bu bölüm bana biraz hızlıca ve yetiştirilmiş bir yazı gibi geldi.   


Bölüm 2
Ejderbiçen, Ejderhalar ve Kahramanlar


"İlk bakışta uzaktan tam olarak seçemese de otların arasından yüz hatları tam olarak görünür bir şekilde ortaya çıktığında anlaması çok da zor olmadı." Cümleyi okudum ve söylediğim cümle şu "Huu, cümleye bak tren gibi." :D biraz uzun olmuş gibi.

"Bir ejderhayı kucaklayıp, onu kızgın lavlar üstüne fırlatmak her canlının harcı olmasa gerek. " Bence bu tür güzel kurgulu ve yazarın (bu konuda yazarların) amacı okuyucuya atmosferi birebir yaşatmak istediği yazılarda kesinlikle bu tür cümlelere karşıyım (yanlış yorumluyor da olabilirim, eğer öyleyse lütfen söyleyin). Yazarın fikri olan cümleler yani. Bence yazar asla fikir söylememeli hatta yazılarında kendini o kadar soyutlamalı ki okuyucu yazıyı okurken dahi okuduğunun farkında olmamalı. Bu cümlede bana biraz yazarı hatırlattı. Tabi ki bunlar sadece benim fikirlerim.

Bölüm 3
Büyücü, Asa, Buz Oda ve Efsunlu Ev


"Bir zamanlar dünya üzerinde nefes almakta olan son ejderhayı katleden adama döndü. ''Bana yardım etsene evlat,'' asasını zemine düşürdü ve... " Yerine şöyle bir cümle kurulabilirdi bence.

"Asasını zemine düşürdü ve bir zamanlar dünya üzerinde nefes almakta olan son ejderhayı katleden adama döndü.
"Bana yardım etsene evlat!" dedi ... "

bu bölümde pek bir şey bulamadım  . :P

Bölüm 4 ve 5 için eleştirilecek pek bir şey bulamadım

 Devam etmesi gerekir arkadaşlar !                                               Sürç-i Lisan Ettiysem Affola.

Hayalince oku. Hayalinle yaz.