Kayıt Ol

Uyanıklar

Çevrimdışı KoyuBeyaz

  • ********
  • 2753
  • Rom: 59
  • Rasyonalist dominant.
    • Profili Görüntüle
Uyanıklar
« : 06 Ekim 2012, 15:06:25 »
Spoiler: Göster
Daha çok betimleme denemesi olarak yazılmış bir yazı. Bölümler arası tam bir bütünlük olmayabilir, devam edeceğimden de çok emin değilim ama edersem buraya da koyacağım gibi görünüyor.

1

Çaydanlıktaki canavar dışarı çıkmak için tıslıyor.

Saat sabahın bilmem kaçı. Gün batımını geç de olsa gerçekleştirmek isteyen göz kapaklarım ufukta kucaklaşmaya hazır. Kavuşamayanların kederinden doğan iki mor hale de bu buluşmayı daha dramatik hale getirmek için gözlerimin altındaki yerlerini almış durumda. Kavuşmaları an meselesi, zira artçılar giderek güçleniyor ve her bir göz kırpış öncekinden biraz daha uzun sürüyor. Bense direniyorum onların bir araya gelmesine.

Şekersiz, tatsız ve bir lav topağı gibi alev saçan acı kahvem imdadıma yetişiyor ve sevenler bir kez daha ayırılıyor. Uyanık kalmak zorundayım. En azından bir süre daha. Bir süre daha...

Kaynayan sıvıyı yudumluyorum. Tek bir yaprağı dahi kıpırdatmayan sinir bozucu durgunluk yüzünden tere batmış durumdayım. Küçük dairemin mütevazı oturma odasındaki en sevdiğim koltuğa çöküyorum. Minderler alev alev; yanıyorum. Elim gayriihtiyari kumandaya uzanıyor ama olması gereken yerde değil. Bir kez daha saklambaç oynamak için koca siyah ekrandan sırıtıyor bana. Kırmızı düğmesi göremediğim bir yerden göz kırpıyor eminim ki. ‘Beni bul ve arzuların gerçek olsun’ diyor yeri sağlam olanlara özgü bir arsızlıkla. Milyonlarca ünlüyle dolu o ışıltılı ekrana giden yol ondan geçiyor. Boş vakitlerin korkulu rüyası, verimli olma hayallerinin en büyük düşmanı, aptalların krallarını ve kraliçelerini barındıran sonsuz siyah saray: Televizyon! Ondan nefret ediyorum ama işime yarıyor. Dikkatimi dağıtacak bir şeye ihtiyacım olduğunda geceler boyu beni zihnimin oyunlarından o koruyor.

Acı kahvemin boğazımda bıraktığı tat yüzümü ekşitmeme sebep oluyor. Televizyona boş veriyor, kumandayı saklandığı yerde kalmaya mahkûm ediyorum. Siyah ekranda bir çift hüzünlü göz süzüyor beni. Alındı galiba. Elektronik eşyalar epey alıngan oluyor.
Esniyorum. Uyku, bu bunaltıcı sıcak gibi üzerime çökerek beni terletiyor. Bu kadar zaman dayandım, biraz daha dayanabilmeliyim. Uyumamalıyım. Gözlerimi açık tutmak için kahvemin kalanını boğazımdan olduğu gibi döküyorum. Sıcak. Acı. İğrenç.

Peki neden kaçıyorum gecelerin bu bilindik aktivitesinden? Uykunun ne gibi bir zararı olabilir insana? Dinlemeye karşı mı bu savaşım, yoksa günümün üçte birini alan zamanı mı kazanmak istiyorum geri? Hiçbiri değil aslında. Tek bir amacım var göz uykuya direnmekte, o da kendi hayal gücümden mümkün olduğunca uzağa atmak demiri. Kısaca sizin rüya diye tabir ettiğiniz hayali imgelerden korkuyorum ben. Korkuyorum çünkü onlar olması gerektiği gibi oynamıyorlar oyunlarını bana. Korkuyorum çünkü sadece rüya olduklarından emin değilim. Korkuyorum, çünkü her gece bir başka dünyaya açıyorum gözlerimi. Biri var zihnimde benden bağımsız, benden güçlü ve benden zalim olan. Onun kucağına düşmekten korkuyorum.

Onu yenmek için yapabileceğim her şeyi yaptım ama bir kez daha sonun yaklaştığını hissediyorum. Neler denemedim ki? Huzurumu kaçıran ilaçlar aldım; huzuru geri veren yogalar yaptım; beş dakikada bir öten alarmlar kurdum; kilerimi kahveyle, yastığımı taşla doldurdum; buzdolabımdan sütü, hayatımdan sükûneti çıkardım; çarşafımı en tüylü battaniyemle değiştirdim; ışıklar kapanmasın diye elektrik düğmelerini bantladım... Geçici yöntemlerimle uzun süreli uykuları başarıyla çıkardım gecelerimden. Ama artık dayanabileceğimden emin değilim. Bu kez uyku beni gerçekten istiyor. Kollarını iki yana açmış siyah bir siluet halinde görebiliyorum onu. Evet, bana sesleniyor. Gerçek âşıkların büyülü sözcüklerini bir ninni melodisiyle fısıldıyor kulağıma. Dünyam yavaş yavaş kararıyor ve tüm endişelerim karanlığın içinde erimeye başlıyor. Kahvemin acı tadı kalıyor boğazımda. Kokular karışıyor, renkler siliniyor ve sesler saygıyla susuyor. Vücudum hafifliyor, kurallar esniyor, dünya genişliyor ve ben, kayboluyorum.
Uzay elbisemle kavgaya hazırım.

Çevrimdışı LegalMc

  • ****
  • 1215
  • Rom: 33
  • Unimpressed was his default state.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Uyanıklar
« Yanıtla #1 : 12 Ekim 2012, 23:40:19 »
Yakın zamanda bir betimleme yazısı yazmış biri olarak şunu söylüyorum: zor iş. Aklınıza gelen imgeleri kağıt üstüne dökerken araya biraz düşünce, biraz gönderme, biraz eleştiri, biraz mizah katmak istiyorsunuz. Bunların hepsini kullanınca da yazı "betimleme yazısı" olmaktan çıkıp "içinde bolca betimleme bulunduran bir yazı"ya dönüşüyor. Bizzat yaşadım yani.

Senin yazında da aynı şeyi gördüm ben. Demin söylediğim kadar diğerlerinden yüksek dozda olmasa da yazının paragraftan paragrafa betimleme yazısı olmaktan uzaklaştığını gördüm. İlk birkaç paragraf saf betimlemelerle bezeli iken, diğer paragraflarda olaya biraz daha ağırlık verip, betimlemeden uzaklaşmışsın. Anlıyorum ama, dediğim gibi, kolay değil.

Uykusuna teslim olup rüyalar tarafından sorgulanmak istemeyen bir adamın anlatıldığı, güzel betimlemelerle süslü yazıydı. Olayların çoğu gözümün önünde rahatça canlandı. Kısa ve akıcıydı. Devam edersen neler olur bilmiyorum. Devamının çok da gerekli olduğunu düşünmüyorum. Yazarsan seve seve okurum, o ayrı.

Yalnız yazıda akıcılığı bozan bir cümle vardı. Tam olarak kavramak için birkaç kere okumam gerekti.

Alıntı
Hiçbiri değil aslında. Tek bir amacım var göz uykuya direnmekte, o da kendi hayal gücümden mümkün olduğunca uzağa atmak demiri.

Burada ...amacım var göz uykuya direnmekte... garip olmuş. Göze mi hitap ediyorsun, anlayamadım. Orası normal olsa çok şiirsel bir cümleymiş aslında.

Ellerine sağlık.
Yaşasın!
Ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize.