İKİZLER
Şato
Zilin sesi kalbimin hızlanmasına neden oldu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Kendimi toparlamam ve güçlü olmak – en azından gözükmek – istiyordum. Babam kapıyı açmak için kapıya doğru yöneldiğinde annemle vedalaşmak için aynı anda kalkıp birbirimize sarıldık, konuşamıyordum hatta nefes alıp almadığımı bile bilmiyordum.
Annemden zar zor ayrılıp, o güzel gözlü minik suratlı kardeşime baktım. Ne olduğunu anlamadan bana bakıyordu. Belki de birbirimizle son bakışmamızdı. Onu kucağıma alıp sarıldım. Kokusunu içime çektim. Asi gelip kendide vedalaşmak için onu benden aldığında onun benden daha kötü olduğunu düşündüm. Asi duygularını saklayamazdı ve bunu zayıflık olarak görüldü.
‘’Vakit geldi’’ babanım sesi oda sanki boşmuş gibi yankılandı. Ona hızlı adımlarla ilerleyip ona da sarıldım. Asi hemen arkamdan gelip sarıldı. Hiç ayrılmayacak gibiydik. Ama bu doğru değildi. Bizi ayıracaklardı. Tüm ikizleri ailelerinden ayırdıkları gibi…
Babam ikimizin de gözlerine bakıp ‘’Birbirinizi koruyun ve hayatta kalın.’’ sesinin titriyordu. Babamın sesi her zaman sert ve gür olmuştur. Sesini titremesi şaşırtıcıydı. İçinde bulunduğumuz duruma bakınca saçmaladığımı düşündüm. ‘’ Aklınızı ve mantığınızı kullanın ve güçlü olun.
Odadan hemen hızlı adımlarla çıktım. Arkama bile bakmadım. Bakamazdım,eğer bunu yapsaydım asla ama asla ayrılmayacaktım. Bu da ailem için işkence demek oluyordu.
Evimizin birkaç metre ötesinde duran devlet arabasını fark edince durdum. Kral ve kraliçenin birbirine dönük yüzleri kocaman bir ablemli bez parçası vardı. Lanet olasıca iki insan. Ölülerini bile görmek istemem. Bunların, ailemden ayrılmamın ve onca ölümün sebebi onlardı.
Arkamdaki ayak seslerini duyduğumda kendime geldim. Asi hemen yanımda durdu ve kendini dikleştirdi. Kendini çabuk toparlayabiliyordu. Bizi almaya gelen iki görevli sanki ikizlermiş gibi tıpa tıp aynıydılar. Üstlerine tam oturmuş takım elbise, parlayan suratları, neredeyse kel diyebileceğimiz saç şekilleri ve gözlüklerle tam bir ajana benziyorlardı.
‘’Hadi Arabaya’’ dedi boru sesli biri. İkimiz de arkaya geçtik. Adamlardan biri direksiyona geçti diğeri ise ön koltuğa yayıldı.
Arabayla biraz ilerledikten sonra Asi kulağıma yaklaştı ve ‘’Ne yapacağız’’ dedi. ‘’Bilmiyorum. Şimdilik birlikte kalmaya bakalım.’’ Cidden şimdi ne yapacaktı? Bu soruyu yolcuk sırasında kendime hep sordum ama cevabı bir türlü bulamadım.
Araba durunca çevreme bakınmaya başladım. Yolculuk sırasında hiç çevreme bakmamıştım. Kafamı toparlaya çalıştım ve babamın dediği gibi güçlü olmaya çalışacağıma kendime hatırlattım. Asi’ye baktım, uyuyordu. Hafiften dürttüm ve biraz nazlandı ama uyandığında bunların rüya olduğunu düşünmüştü, suratındaki ifade bunu söylüyordu. Keşke bunlar bir rüya olsaydı.
Arabanın kapısı iki yandan açıldı. Beyaz kıyafetli iki insan bizlere baktı ve ‘’Hadi Acele edin’’ Asi’ye göz hareketi ile yanıma gelmesini işaret ettim. Allah'tan anladı, bazen aşırı saflaşıyor ve anlatmak istediğimi anlaması için dakikalar harcamak zorunda kalıyorum.
Durduğumuz yer tek katlı bir binaydı. Şaşırdım çünkü buraya Şato derlerdi. İkizlerin götürüldüğü ve bir daha eve dönemeyen, ailelerinin hakkında hiçbir zaman haber alamayacağı kardeşlerin götürüldüğü yerdi yani bizim getirildiğimiz yer.