Kayıt Ol

Vampir Günlükleri

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Vampir Günlükleri
« : 13 Kasım 2012, 10:55:08 »
Hahahahahahh!!!!

Sizi gidi zavallı faniler... Herşeyi bildiğinizi zannediyorsunuz öyle değil mi? Narin anatominiz ve çok gelişmiş sandığınız ama aslında sıradan, hatta ilkel beyinlerinizle yeryüzünde hüküm sürdüğünüzü sanıyorsunuz değil mi? Hepiniz zavallı, işe yaramaz ve gereksiz yaratıklarsınız.  Kendi başınıza hiç halta yaramadığınız halde, ırkınızı tüm varlıklara üstün bir ırk olarak görmenizin sebebi o küçük beyinlerinizin oyunu olduğunu ne zaman anlayacaksınız?

Kibriniz sonunuz olacak.

Kıt beyinlerinizle uydurduğunuz ve sonra hep beraber inandığınız hikayeler tek tek gerçekleşirken, çaresizliğiniz en büyük eğlencemiz olacak.

O gün geldiğinde, bildiklerinizin, bilmediklerinizin yanında mercimek tanesi kadar kaldığını gördüğünüzde sizin için herşey bitmiş olacak.

Zavallı insan... Bildiğin herşeyi unut... Sana bilmediğin herşeyi öğrenmeyi vaad ediyorum...

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Şeytan'ın Uşakları : Vampir Günlüğü
« Yanıtla #1 : 13 Kasım 2012, 13:43:19 »
"Ką manote jūs?Jūs pavydas neturtingi žmonės tik funkcijos ir česnakai i? Tai yra tikrai juokinga. Česnakai užmušti vampyrą?

Bet kas, ką galima pasakyti apie sidabro? Duos savo sąskaitą. Kas dieną konfrontacijos, kai jis ateina į sidabro, nei ką jis absurdiškai česnakai religinės apeigos, taip pat vandens tūris yra šventa neišgelbės. Bus savo kūrimo mitų griuvėsiai. Juokinga griūti situaciją. tik įžeidinėjo atmainų šimtmečius, kaip ir mes, jūs turite savo , jūs patirsite tuos pačius dalykus.

Filmai, knygos ... Visi jūsų pilnas stuff. Bet Aš jums pažadu, vampyrai negali rašyti geriau vienas, dabar galite rašyti datą ir šlykštus vampyrų rasė šioje istorijoje įspaustas ant žmonijos, nurodyto kaip klaidą ... Pamirškite, ką jūs žinote, aš jums sakiau ... Išmokti naujų dalykų ir įsitikinkite, kad jie ne taip, kaip ... Labai greitai, atpildo diena ateis ... "


“Ne  zannediyorsunuz? Siz zavallı insanların sadece kıskanabileceği özelliklere sahip olup, sarımsakla ölebileceğimizi mi? İşte bu gerçekten çok komik. Bir vampiri sarımsakla öldürmek???
Peki ya gümüşe ne demeli?  Bunların hesabını vereceksiniz. Yüzleşme günü geldiğinde ne gümüş, ne sarımsak ne o saçma sapan dini ayinleriniz, ne kutsal suyunuz ne haçınız sizi kurtaramayacak. Kendi yarattığınız efsaneler sonunuz olacak. Komik  duruma düşeceksiniz. Aşağılanacaksınız, tıpkı yüzyıllardır ırkımı aşağılayıp, bizleri kendi çıkarlarınza alet ettiğiniz gibi, siz de aynı şeyleri yaşayacaksınız.

Çizgi romanlarınız, filmleriniz, kitaplarınız... Hepsi sizin uydurduğunuz şeylerle dolu. Ama size söz veriyorum, bir daha kimse vampirleri yazamayacak, artık vampir ırkı yazacak tarihi ve siz aşağılık insan ırkı bu tarihin içinde üstüne basılmış birer böcek olarak anılacaksınız... Dedim ya bildiklerinizi unutun... Yeni şeyler öğreneceksiniz ve emin olun bunlar hiç hoşunuza gitmeyecek...  Yakında... Çok yakında hesap günü gelecek...”

İnternet sitesinde yayınlanan bu yazı ilk başlarda gülünüp geçilecek kadar komik dursa da, vampirlere olan ilgi nedeniyle bir anda çok popüler oluvermişti. Sosyal paylaşım sitelerinde en çok paylaşılanlardan biri olup çıkmıştı. Bir kaç gün içersinde, ciddiye alıp, dünyanın sonunun geldiğine inanan  bazı gruplar toplu halde intihar edince işin ciddiyeti ortaya çıkmıştı. Polis soruşturma başlatmış olsa da, internet sitesinden yazıyı ekleyenin izi sürülememişti. Bu arada dünyanın değişik şehirlerinde bazı küçük vamp gruplar toplantı ve küçük çaplı gösterilere başlamıştı. Sanki bekledikleri vampirler için hoş geldin partisi düzenliyorlardı. Popülaritesi dahada artan vampirlerlerle alakalı olarak, ciddi ciddi televizyon programları yapılmaya başlanmıştı.  Google da en çok aranan kelimelerin  tepesine vampir sözcüğü oturmuştu.

Uzmanlar sürekli ortaya atılan ve fos çıkan kıyamet/dünyanın sonu  temalı spekülasyonlardan biri olduğu konusunda hemfikirlerdi ve çocuklarınızı bu tip şeylerden sakının diye uyarıyordu ebeveynleri. Geçmişte bu ve benzeri  olaylarda bir çok çocuk ve ergen bir şekilde, ya ölmüş yada vahşi birer katil olarak  istatistiklere geçmişti.

........................

Bükreş in 40 km kuzeyinde  şirin bir kasabaydı Snagov. İlkbaharın ilk çiçekleri dalları basarken, Kasaba halkı kendini kırlara bayırlara atmış, bir yandan mangallarını yellerken,  kuş seslerine karışan manele eşliğinde dans edip eğleniyordu. Bu şirin kasabaya adını veren Snagov gölü üzerinde, aynı ismi taşıyan bir de küçük ada mevcuttu. Snagov adası. Turistlerin  bu küçücük adaya yoğun ilgi göstermesinin tek bir nedeni vardı ;

“Mânăstirea Snagov”  yani Snagov Manastırı. Manastırın tek başına pek anlam ifade etmediği söylenebilirdi aslında, asıl cazibe merkezi manastırda bulunan bir mezardı.
III. Vlad ın mezarı. Rumenlerin halk kahramanı   “ VLAD TEPEŞ”, Türklerin deyimiyle “KAZIKLI VOYVODA” yada  Tüm dünyanın tanıdığı ismiyle “KONT DRACULA”...

Her yıl binlerce turist ve vampirlere ilgi duyan insanın akınına uğrayan manastır için sıradan bir gün sayılabilirdi. Yine yüzlerce turist manastır ve etrafında gezinip, fotoraf makinalarıyla en iyi pozu yakalayabilmek için uğraşırken alışılmadık birşey oldu. Karanlık geçmişine ve hoş olmayan efsanalere rağmen güler yüzlü isanların ve o harika doğanın mekanında etraftakilere hiçte  benzemeyen bir adam beliriverdi manastırın avlusunda. Kimse nerden geldiğini görmemişti. Eğer önceden burada olsaydı kesin farkedilirdi, keza modayı bin yıl geriden takip eder gibi bir hali vardı. Eski , siyah çalan gri bir keşiş elbisesine benzeyen elbisesiyle onu farketmemek imkansızdı. Yüzünü ve gözlerini gizleyen kapişonu, yerlerde sürünen  elbisesi oldukça ilginç bir o kadar da ürkütücü görünmesine neden oluyordu. Oldukça uzun boylu bu adam, avlunun ortasında öylece durmuş başı hafif öne eğik biçimde, kollarını göğsünde kenetlemiş  vaziyette duruyordu.

Turistler için ilgi çekici bir tipti. Çok yaklaşmasalarda etrafında onlarca turist birikivermişti bir anda. Manastırda görevli bir keşiş olabilirdi. Fotoğraf makinaları ardı ardına çalışırken, aniden ortaya çıkan bu adama yanaşmaya cesaret eden bir turist, kendi dilinde adama birşeyler söylediyse de adamdan hiçbir tepki alamamıştı. Muhtemelen konuştuğu dili bilimyordu ki, bu da normal birşeydi.
Bir kaç saniye sonra, Bu garip adam fısıltıdan bağırmaya dönüşen bir ses tonuyla birşeyler söylemeye başladı. Turistlerin anlamadığı bu dil muhtemelen rumence idi ancak, etrafta bulunan Rumenler de  anlamamıştı bu dili. Adamın ses tonu giderek yükselirken durum ürkütücü bir hal almaya başlamıştı. Anne ve babalarının yanında bulunan küçük çocuklar korkup ağlamaya başlamışlardı. Adam bir insanın çıkarabileceği en yüksek sesi katlayarak geride bırakırken, çocuğu ağlamaya başlayan bir ingiliz turist adama müdahale etmeye karar verdi. Kalabalığın arasından sıyrılıp, keşişi kolundan yakaladı ve sertçe itti. Bağırmamasını, çocukları korkuttuğunu, şakanın bu kadarı da fazla olduğunu söylemek istedi. Sertçe ittiği keşiş, hiç oralı olmayınca, omuzlarından tutup kendine doğru çevirdi adamı ve elini kapişondan içeri daldırıp çenesinden yakaladı adamı.
Geriye düşen kapişonun altından çıkan yüz bir anda herkesi dehşete düşürdü.  Bembeyaz gözlerin ortasında mercimek tanesi büyüklüğünde kızıl iki nokta, adamın gözlerine odaklanmıştı. Adamın kafası keldi, bir tek saç kılı bile yoktu,  kafa derisi fiziki bir haritayı andırırcasına, siyah, belirgin damarlarla doluydu. Bu tıpkı, amazon nehrine tepeden bakmak gibiydi, yüzlerce belki de binlerce kola ayrılan bir nehrin kolları gibi yayılmıştı adamın kafasına. Uzun ve düzgün bir burun, griye yakın renkli yüzünü tamamlıyordu.  Ağzı normal bir insan ağzına oranla yanaklarına doğru daha uzundu. Sivri çenesi  uzun burnuyla uyumlu bir birliktelik içersindeydi sanki.

Keşişi boğzaından yakalayan turist  donumştu adeta. Tıpkı etraftaki tüm insanlar gibi. Keşiş geriye doğru yavaşça bir adım atarak, gırtlağını adamın elinden kurtardı ama adam hala onun gırtlağını sıkıyormuş gibi aynı pozisyonda kaldı. Kaskatı kesilmişti adeta, yaşam belirtisi göstermiyordu.  Uzun ve kemikli elini adamın alnına götürdü keşiş. Parmakları etsiz kemiği andırıyordu ve  tıpkı yüzü gibi griye yakın bir renkteydi.  İşaret parmağıyla adamın alnına görünmeyen birşeyler yazdı yada çizdi. Bunu anlamak mümkün değildi. Adamın rengi değişip önce sarıya, ardındanda hızla koyu griye dönüştü, susuz topraklar gibi çatlamaya başladı, son bahar yaprakları gibi dökülüyordu derisi, ardından çatlaklar derinleşti ve adam toprak yığınına dönüşüverdi. Az önce hayatta olan canlı kanlı bir insan, şu an yerde bir kürek toprağa dönüşmüştü. Toprak alev aldı ardından ve yanarak tükendi geriye, hafif rüzgarda savrulan küller kalmıştı...

Zaman tekrar akmaya başlamıştı sanki, çığlıklar, kaçıp kurtulmak için amaçsızca oraya buraya koşan insanlar, dehşet doldurmuştu bir anda adayı. Bir kaç saniye içinde manastırın avlusunda sadece bu korkunç adam kalıvermişti. Yavaşça kapişonunu yeniden kafasına geçirdi, sağ avcunu kalbinin üstüne koyup, sol elini, avuç içi karşıyı gösterecek biçimde ileri doğru uzattı. Yine birşeyler söylemeye başladı, sesi giderek yükselirken, yabancı bir ses yankılandı etrafta.  Ufak çaplı bir patlama sesiydi. Bir tanabca sesi. İlk sesten bir kaç saniye sonra, ardı ardına ve yoğun biçimde gelmeye başladı sesler. Adam her sesten sonra ufak ufak sarsılıyordu ama işine devam ediyordu. Konsantresi bozulmuş olacaktı ki, işine devam edemeyeceğini düşünüp, seslerin geldiği yöne döndü yüzünü. Karşısında  7 polis memuru, sürekli ateş ediyordu kendisine.  Son mermi gelip kafasına çarptığında, beton zemine düşen bir su damlası gibi dağılıp kayboldu. Metal sıvıya dönüşmüştü adeta. Siah sesleri azaldı, ardından durdu. Polisler donmuş gibiydi. Tıpkı talihsiz turist gibi. Yavaş adımlarla polislere doğru ilerledi adam. Etraflarında bir tur atıp, polisleri süzdü. Ardından tam önlerine gelip bir şeyler mırıldandı, elbisesinin altından çıkardığı devasa metal, ışıl ışıl parlayan kılıçtan başka birşey değildi. Sapı da kendisi gibi oldukça uzun ve normal bir insanın değil kullanmak, yerinden bile kaldıramayacağı kadar ağır görünüyordu. Sap kısmı değişik renkte taşlarla bezeli, ucuna doğru, bilinmeyen bir alfabeye ait yazılarla kaplıydı. Sap kısmından ucuna doğru azar azar kalınlaşıp, uç kısmında yukarı doğru kıvrılan bir kılıçtı bu. Adam kılıcın ucunu bir kez yere vurup, iki adım geri gitti. Ardından pervane misali kendi etrafında 180 derecelik hızlı bir dönüş yaptı, insan gözünün algılayabilceği bir hız değildi bu. Kafalar yerlerinden fırlayıp sağa sola yuvarlanırken, bedenler,fıskiye misali kan püskürterek oldukları yere yığıldılar.

 Adam kılıcı tekrar elbisesinin altına sakladı ama o elbise o boyutta bir kılıcı saklamak için yetersizdi. Sanki kılıcı yutuyordu elbise.Az önce yarım kalan ritüeline döndü adam. Aynı pozisyonu alıp, mırıldanmaya başladı. Sesi yükseldikçe, rüzgar şiddetleniyor, zemin ufak ufak sarsılıyordu. Güneşli havada gök gürültüsünü andıran sesler duyuluyordu. Bir kaç saniye sonra, manastırın devasa kapısı menteşelerinden sökülerek, patlayıcıyla açılmıçasına avlunun ortasına doğru uçtu.  Adam, ritüeline devam etti, gittikçe hızlanıyor ve hiddetleniyor gibiydi sesi. Manastır kökünden sallanmaya başladı, yaşlı manastır bu sarsıntıyı daha fazla kaldırabilecek gibi görünmüyordu. Adamın ayağının dibinden manastıra doğru, yerde döşeli taşlar yerlerinden sökülerek yol açıyor giyidi sanki. Gök gürültüsü, rüzgar ve sarsıntı gittikçe şiddetlendi. Manastır adeta kusar gibi fırlattı devasa lahiti dışarı. Mermerden yapılmış bu lahit tonlarca ağırlıkta olmalıydı. Avluya düştüğü anda parçalara ayrılıp dört bir yana dağıldı. Sıradan bir tabut duruyordu şimdi avlunun ortasında. TEPEŞ’in tabutu.

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #2 : 13 Kasım 2012, 14:38:05 »
Söyleyebileceğim iki şey var:Kurgu çok sıradan geldi bana ama devamında ne olacağını bilmeden erken bir yorum olabilir bu söylediğim.Diğeri ise anlatımın çok iyi tek seferde okudum.oldukça sürükleyici bir anlatımın var benzetmeler ve betimlemeler çok iyi kalemine sağlık :)
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #3 : 13 Kasım 2012, 15:34:38 »
Söyleyebileceğim iki şey var:Kurgu çok sıradan geldi bana ama devamında ne olacağını bilmeden erken bir yorum olabilir bu söylediğim.Diğeri ise anlatımın çok iyi tek seferde okudum.oldukça sürükleyici bir anlatımın var benzetmeler ve betimlemeler çok iyi kalemine sağlık :)

:) yazının başında da söylendiği gibi tüm bildiklerinizi unutun... ben size bilmediğiniz herşeyi öğrenmeyi vaad ediyorum. bence bekle biraz.

bilindik vampir temasından uzak olacağını garanti edebilirim tabi beğenilir beğenilmez o da okuyanların takdiridir.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #4 : 13 Kasım 2012, 17:08:01 »
Biraz geride çalılıkların ardında, bir macera perest yada bir deli... elinde kamerasıyla olan biteni başından beri kaydediyordu. Korkudan ölecek gibi hissetse de bu olayı kaydetmek istemişti. Taktir edilesi bir davranıştı. Deli cesaretiydi tam anlamıyla.

Keşiş tabutun etrafında bir tur attı. Yavaşça eğildi, tabutu okşarcasına elini üzerinde gezdirdi. Ardından mühürlenmiş kapağı basit bir el hareketiyle yerinden söküp bir kaç metre ileri fırlattırdı.
Tabutun içinde tam da olması gerektiği gibi sadece kemikler vardı. TEPEŞ Türklere yenildikten sonra, kafası kesilip, Sultan II. Mehmet e gönderilmişti kesik başı. Cesedi de bilinmeyen bir yere gömülmüştü ancak, O na kahraman gözüyle bakan halkı yıllar sonra başsız cesedin yerini bulup çıkarmış, kemiklerini bu manastıra tekrar gömmüştü.

Keşiş, yerinden doğrulup tabutun etrafında bir tur daha attı. Tabutun başucuna geldiğinde durdu, ellerini yine göğsünde birleştirip başını göğsüne doğru eğdi, mırıldanıyordu, bilinmeyen bir lisanda ve sesi gittikçe yükseliyordu. Ses yükseldi, yükseldi yükseldi. Bir karga gelip adamın omzuna kondu. Adam haykırdıkça, karga da karşılık veriyordu, karşılıklı ağız kavgası yapıyorlardı adeta, tabut bir anda parçalara ayrılıp dağıldı. Başsız iskelet yerde öylece yatıyordu şimdi. Karga tekrar ötmeye başladı, sert bir rüzgar esti, o kadar şiddetli gelip geçti ki, çalıların arasında kamerayı elinden düşürdü çılgın turist.

Adam bir kez daha eğildi iskeletin başına. Başının olması gereken yere parmaklarıyla birşeyler çizdi ve yüzünü gökyüzüne çevirip ürkütücü biçimde haykırdı. Önce ayakları, ardından bacakları, beli, göğsü ve son olarak başı ete büründü  TEPEŞ in.

Turist dehşete kapılmıştı. Yüzyıllardır efsanesi anlatılan, vampirlerin atası Kont Drakula ete kemiğe bürünmüş öylece  yerde yatıyordu.  Keşişin sesi bir kez daha duyuldu. Bu kez ne yüksek ne alçaktı ama o bilinmeyen lisan olduğu aşikardı. Bir kaç saniye sürdü söyledikleri, ardından TEPEŞ hareket etmeye başladı.  Başını çevirip Keşişi görünce kıçının üstünde geri geri sürünmeye başladı.  Sanki kaçmak istiyor gibiydi.  Birşeyler söylüyordu ama anlaşılmıyordu lakin, jest ve mimiklerinden yalvardığı aşikardı. Tepeş’in sürünme hızıyla orantılıydı Keşiş in adımları. Tepeş kaçtıkça O takip ediyordu..

Ne dediklerini anlayabilseydim diye geçirdi içinden turist, dileğinin gerçekleşeceğinden habersizdi elbet. Bilinmeyen bir kuvvet kolundan çekip savurmuştu adeta O nu. Yerden yükseldiğini hissetti önce, ardından gözlerinin önünden akıp geçen yer döşemelerini gördü, uçtuğunu o an anladı adam, sert bir iniş oldu sonra, TEPEŞ in bir kaç metre sağına yüzü koyun kapaklanmıştı. Kalbi ağzından çıkacak gibi oldu, Kont Dracula 2 metre yanında duruyordu, bu bir lütuf muydu yoksa, belanın ta kendisi miydi şu an kestiremiyordu. Kamerasını aradı bir an, az ötesinde yerde gördü, uzanıp aldı, bu yaptığı çok saçma geliyordu, rüyasında görse inanmayacağı bir olayın içinde, belkide az sonra ölecek olmasına rağmen o kamerasının derdindeydi. Ölürse kayıtlarını kime izleyecekti hiç bir fikri yoktu. Üstelik bu bir rüya olabilir di pekala. Yoksa mantıklı bir yanı yoktu şu yaşadıklarının.

“ Vampirlerin atası TEPEŞ”

“Kont Dracula”

“Film yıldızı, insanoğlunun yarattığı en korkutucu  canlı. Zavallı Tepeş.  Demek sen bir vampirsin?”
Adam  Keşiş’in lisanını zerre bilmiyor olsa da, ilginç biçimde ne dediğini anlamaya başlamıştı. Kulaklarından giren her sözcük sanki beyninde çevriliyordu.

“ Sahtekar bir vampir. Vampir değil, sadece bir özentisin. Öldürdüğün kurbanlarının kanını fıçılara doldurtup içtiğin yalanını yaydın. Kendini vampir adlettin. İnsanları kandırdın. Vampir ırkı diye bir ırk yaratıldı senin yüzünden. Özenti zavallılar... Yalanlarla dolu bir mit oluşturdun, adımızı kullanıp kendi korku imparatorluğunu  yarattın kont dracula. Sümer mitolojisinden esinlenip kendin için kullandın adımızı. Senden sonra , nesilden nesile yayıldı bu hastalık. Onurumuzu iki paralık ettin. Şimdi gerçek bir vampirle tanışacaksın, seninle birlikte tüm insanlık ta tanışacak”

TEPEŞ korkudan ne yapacağını şaşırmış, dehşete kapılmıştı.

“Ben birşey yapmadım. Vampir değilim. Olanlar benim suçum değil “

“Bu işin nereye varacağını kestiremedin değil mi zavallı seni”

Keşiş olmadığı aşikardı artık bu adamın. Turist e döndü, gözleri görünmüyordu ama göz göze geldiklerini hissetti adam. Baka kaldı. Ses duyulmuyordu ama sanki beyninin içine girmişti bu şey herneyse ve beyninin içinden konuşuyordu turistle.

“ Bu daha başlangıç, gördüklerini ve duyduklarını anlat insanlarına. Hesap günü geldi, yapabiliyorlarsa kurtarsınlar kendileri”

Ardından eğilip, Tepeş’i boğazından kavradığı gibi yukarı kaldırdı. Boşlukta çırpınıyordu TEPEŞ. Elini TEPEŞ in alnına götürdü, işaret parmağıyla alnına birşeyler çizdi ve sol elinin parmaklarını TEPEŞ in çenesinin altına yerleştirip, bir balığın kafasını vücudundan ayırır gibi çekip çıkardı. TEPEŞ in başı omurgası ile birlikte adamın parmaklarının ucundaydı. Cesedi olduğu yere bıraktı, yere düşen ceset kan gölü oluşturdu, ardından başı turiste doğru fırlattı. Turist küçük dilini yutmuş gibiydi.

 Ayaklarının dibine düşen TEPEŞ in başına baktı, sonra elindeki kameranın kayıtta olduğunu farketti. Bilinçli olmasa da herşeyi kaydetmişti. Belki de adam yaptırmıştı bunu.

Tekrar göz göze geldiklerini hissetti ve beyninin içinde sesi yankılandı.

“ Canını bağışladım, git insanlarına anlat. Artık vampirlerin çağı başladı. Değersiz bedenleriniz dünya üzerinden silinene dek hepiniz tek tek öleceksiniz. Git !!!”

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #5 : 13 Kasım 2012, 19:01:45 »
Evet, söylediğiniz gibi bilindik bir vampir temasından oldukça uzak. Fakat başlığa verdiğiniz isim tam aksini çağrıştırıyor. Kurguyu iyi yakalamışsınız. Günümüz vampir hikayelerinden daha iyi bence. Karakterleri okuyucuya iyi aktardığınızı söyleyebilirim. Öyle ki hiç sıkmadı beni. Oluşturduğunuz bu kurguyu günümüze bağlamanız farklı bir tat bıraktı bende.
Spoiler: Göster
Bir turistin öyle bir durumda cep telefonuyla video kayıt yapması alışılagelmişin dışında bir davranış.


Biraz aceleye getirilmiş ve bundan kaynaklı noktalama ve yazım hataları var. Aynı şekilde kesme işaretlerinin yer yer olmadığını da görüyorum. Tepeş isminin büyük harflerle yazılması biraz tuhaf olmuş metinde. Sanki bir şeyin kısaltmasıymış gibi duruyor. Son olarak bir şey daha eklemek istiyorum. Vampir akımının ortaya çıkmasını sağlamış efsane Vlad Tepeş'in "Ben bir şey yapmadım. Vampir değilim. Olanlar benim suçum değil." demesi gerçekten ilginç geldi bana.

Ayrıca tamamen kurgusal değil, hikayeniz için araştırmalar yaptığınız aşikar. Tebrikler, devamını dilerim.
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #6 : 13 Kasım 2012, 22:50:18 »
Evet, söylediğiniz gibi bilindik bir vampir temasından oldukça uzak. Fakat başlığa verdiğiniz isim tam aksini çağrıştırıyor. Kurguyu iyi yakalamışsınız. Günümüz vampir hikayelerinden daha iyi bence. Karakterleri okuyucuya iyi aktardığınızı söyleyebilirim. Öyle ki hiç sıkmadı beni. Oluşturduğunuz bu kurguyu günümüze bağlamanız farklı bir tat bıraktı bende.
Spoiler: Göster
Bir turistin öyle bir durumda cep telefonuyla video kayıt yapması alışılagelmişin dışında bir davranış.


Biraz aceleye getirilmiş ve bundan kaynaklı noktalama ve yazım hataları var. Aynı şekilde kesme işaretlerinin yer yer olmadığını da görüyorum. Tepeş isminin büyük harflerle yazılması biraz tuhaf olmuş metinde. Sanki bir şeyin kısaltmasıymış gibi duruyor. Son olarak bir şey daha eklemek istiyorum. Vampir akımının ortaya çıkmasını sağlamış efsane Vlad Tepeş'in "Ben bir şey yapmadım. Vampir değilim. Olanlar benim suçum değil." demesi gerçekten ilginç geldi bana.

Ayrıca tamamen kurgusal değil, hikayeniz için araştırmalar yaptığınız aşikar. Tebrikler, devamını dilerim.

vlad tepeş popüler kültürün yarattığı bir vampir figürü ancak vampir miti taa sümerlere hatta daha öncesine kadar gidiyor. kutsal kitaplarda bile bahsi geçen bir konu. tepeş kendini vampir olarak betimlememiştir zannedersem bu tamamen vlad a mal edilmiş bir durum. ilerleyen bölümlerde o konuya da değineceğim. süprizleri bol bir hikaye ve benimde çok sıkıldığım klasik vampir olgusunu ters yüz eden bir hikaye kurguladım. zamanım olursa dahada geliştirmeyi düşünüyorum. yorumlarınız için teşekkür ederim.

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #7 : 13 Kasım 2012, 23:55:00 »
hangi kutsal kitaplarda bahsi geçiyor?
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #8 : 14 Kasım 2012, 09:54:51 »
hangi kutsal kitaplarda bahsi geçiyor?

hepsinde. tabi kutsal kitaplarda vampir olarak belirtilmemiş değişik isimlerde ve şekillerde tasvir edilmiş. birinde ahmet birinde mehmet olarak anılmış günümüzde ise vampir deniliyor. tabi günümüzdeki vampir tasviri ile eski tasvirler arasında baya fark var, bir bakıma deforme edilip vampir denen yaratık ortaya çıkarılmış ki, onda bile yakın geçmişte deformasyon mevcut. mesela gün ışığında hayatta kalamamalrı tamamen uydurma ve sonradan eklenmiş bir özellik. kısmet olursa hikayede hepsinin açıklamasını yapıcam dilim döndüğünce.

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Vampir Günlükleri
« Yanıtla #9 : 14 Kasım 2012, 13:48:56 »
Yaşanan bu olay dünya çapında infiale neden olmuştu. Video kaydı kısa sürede dünyanın en ünlü televizyonlarında defalarca gösterilip, programlara konu olmuştu.  Fikri olan herkes görüntüleri yorumluyor, ahkam kesiyordu. Kimisi çok iyi hazırlanmış bir ilüzyon gösterisi olduğundan eminken, bazıları ise, dünyanın sonunun geldiğini hatta  Deccal in yeryüzne indiğini iddia ediyordu. Dünyanın dört bir yanında tarikatlar toplu intihara kalkışıyor, yetkililer herkesi sakin olmaya çağırıyordu.

Ortada 7 polis cesedi  olması gerçekliğine inananların en büyük kozu durumundaydı ancak, Rumen hükümeti baskılar nedeniyle olayı ört bas etmişti. Elbette yaplan açıklamalar tatmin edici olmaktan uzaktı ancak dini otiriteler böyle olmasını istemişti. Dünya ya empoze edilmeye çalışılan şey, bunun ustaca hazırlanmış bir ilüzyon gösterisi olduğu şeklindeydi.

İnsanlara bunlar anlatılırken, istihbarat servisleri harıl harıl çalışıyor ve gizliden çeşitli operasyon planları yapılıyordu. Dünya yı bekleyen tehlikeyi  önlemek için, cinci hocalardan  ünlü medyum ve dini kişiliklere kadar konu ile alakalı fikri ve bilgisi olan tüm ruhani şahsiyetlere başvuruluyordu.

SANTA BARBARA – KALİFORNİYA

Mezarlık yönüne doğru son sürat geçen polis araçları ve ambulanslar bu sakin şehirde birşeylerin yolunda gitmediğinin habercisi gibiydi. Mezarlık çevresinde hızla bölgeden uzaklaşmaya çalışan insanlar görülüyordu. Çevre emniyeti almış polisler insanları yönlendirmeye çalışıyorsa da, insanlar içgüdülerine güvenip kedilerini en kısa yoldan güvenli bir yere atmanın telaşındaydılar.

Mezarlığın ortasında biri  görülüyordu. Romanya da ortaya çıkan esrarengiz adamdan başkası değildi bu.  Kollarını iki yana açmış başını gökyüzüne doğru kaldırmış Yine o ürkütücü lisanda haykırıyordu. Şiddetli bir rüzgar tozu dumana katarken,insanın kulak zarlarını zorlayan bir uğultu doldurmuştu etrafı. mezarlardan biri patlarcasına taş toprak, tabut ne varsa dışarı püskürtmüştü adeta. Adam kollarını indirdiğinde, ne rüzgardan ne de uğultudan eser kalmadı, herşey normale dönmüş gibiydi. Adam tabutun başına gidip, Manastırda yaptıklarını tekrarladı, bu kez ete kemiğe bürünen iskelet, herkesin  değil ama Santa Barbara sakinlerinin ve dünyanın bir kısmını iyi tanıdığı birine, bir yazar aitti.

Friedrich Wilhelm Murnau...

Murnau 1931 yılında trafik kazasında hayatını kaybetmiş bir Alman dı. O nu diğer insanlardan ayıran özelliği bir film yönetmeni olmasıydı. 20. Yüzyılda vampir mit ini işleyen bir kaç filmi yapmıştı  ve vampirlerin bu yüzyılda popülaritesini n artmasında önemli etkileri vardı.

Adam, Murnau yu gırtlağından yakalıdğı gibi savurdu. Mezarlık duvarını aşan hortlak caddenin ortasına düşmüştü. O bir hortlaktı, yüzlerce insanın gözü önünde mezarından çıkıp kanlı canlı bir insan olarak şu an caddenin ortasında yatıyordu., başı belada gibiydi sanki. Keza, bu adam Her nekadar O nu hayata döndürmüş olsa da pek arkadaşı gibi görünmüyordu.  Murnau düştüğü yerden doğrulmaya çalışırken,  az önce kendisini bir frizbi gibi savuran adam burnunun dibinde bitivermişti. O mesafeyi bu kadar kısa sürede aşmış olması imkansızdı ama Murnau nunda şu hayatta olmasınında mantıklı bir açıklaması yoktu. Bir kaç gündür yaşanan olayların gerçekle örtüşmediği gerçekti, dünya büyük bir kötülükle yüzleşmek üzereydi. Bu yüzden insanlar bunda mantık aramak yerine canlarının derdine düşmüştü. İnsanoğlunun  en baskın dürtsünün eseriydi, hayatta kalmak dürtüsü.

Adam Murnau yu bir kez daha yakalayıp savurdu, caddenin karşısında ki bir restoranın camından içeri girdi Murnau. Garip şekilde hiç acı hissetmiyordu.  Bir kaç saniye sonra bu kez cafe nin içinden caddeye doğru uçtu Murnau. O nu lastik bir top gibi oynayan adam bu kez cafe nin kırılan camından çıkarken görülüyordu. Caddenin ortasından içeri girdiğini kimse görmemişti. Adam adeta ışınlanıyordu.  Gelip Murnau nun yanında durdu, bir kez daha gırtlağından yakaladı, bir dahaki  rotayı merak ediyordu etraftaki insanlar. İlginç biçimde bu korkutucu olay insanları cezbediyordu. Kaçışan insanlar kadar, durup izleyen insanlar da az değildi. Polis memurları sadece izliyordu, herkes hipnotize olmuştu adeta.  Fantastik bir filmin, bir sahnesini yaşıyor gibiydiler.

Adam bu sefer fırlatmadı Murnau yu. Bir süre öylece tuttu. Sonra sesi yankılandı ;

“ Ben İrad. Efendi Caine nin  halefi.  Lanetlilerin ikincisi.  Kıt beyinlerinizin anlayacağı şekilde söylersek  Vampir İrad.”

Caine, İrad, Vampir.... Bir çok kişi için bilinmeyen şeylerdi bunlar ama adamın yaptıkları ve söyledikleri O nu inandırıcı kılıyordu. En korkutucu olanı da Vampir kelimesiydi.

“ Sen, Friedrich Wilhelm Murnau... İhanetin cezasız kalmayacak. Hangi cüretle ismimizi ağzına alırsın? Zavallı ırkınıza ait zayıflıklarınızı bize mal edersin?  Şimdi kendi yalanlarınla yüzleş...”
Adamı yere bırakıp, üzerinde ki cübbeyi  sırtından çıkarıverdi.  Kaslı ve gri bir vücut ilk dikkati çeken özellikleriydi. Kolları ve bacakları normal bir insana göre hayli uzun ve omurgası hafif kambur oluşturacak şekilde dışarı çıkıktı. Çırılçıplaktı ama cinsiyetini belli edecek herhangi bir organı yoktu. Vücudu derisi yüzülmüş bir hayvan gibi parlak ve ıslaktı.

Ardından ürkütücü sesiyle bir kez daha kükredi...

“ Güneş ne kadar güzel değil mi böcek?”

Murnau ya sesleniyordu aslında.

Bir vampir olarak, gün ışığında yanıp kül olması gerekiyordu adamın. En azından vampirler hakkında en çok bilinen şey buydu ama vampir olduğunu iddia eden bu adam güneşten zerre etkilenmiş gibi görünmüyordu.

Murnau nun vampir hikayesine kattığı en büyük yenilikti gün ışığı mevzusu.Yani bunu o uydurmuştu. Vampirlerin derilerinin çok hassas olduğunu ve güneş ışığının onları acı verek öldürdüğü hikayesini filmlerinde kullanmıştı.

“ Irkımı aşağıladığın için pişman olacaksın”  dedikten sonra bir süre göz göze kaldı ikili. Murnau, irad’ın kemikli parmaklarının gırtlağına yaptığı baskının her an dahada şiddetlendiğini hissediyordu. Parmakları nerdeyse gırtlağını parçalayacaktı.

İrad, yine kimsenin anlamadığı birşeyler mırıldandı, sol elini kaldırıp, Murnau nun kalbine doğru hamle yaptı. Uzun parmakları adamın gövdesini delip arkasından geçti. Elini gövdesinden çıkardığında, kalbini de söküp almıştı. Murnau havası yavaş yavaş inen bir balon gibi solmaya başladı, küçüldü, buruştu, rengi griye döndü. Sonra olduğu yere bıraktı onu İrad. Avcunda tuttuğu kalbi izledi bir kaç saniye. Sonra yine birşeyler mırıldandı, bir karga gelip omzuna kondu, kalbi kargaya uzattı, pençesiyle kavradı karga kalbi, kanat çırptı ama uçtuğunu gören olmadı, ortadan kayboldu kuş bir anda.