Kayıt Ol

Hiçliğin Sessizliği

Çevrimdışı Gilderoy

  • ***
  • 416
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
    • Kuyutorman
Hiçliğin Sessizliği
« : 01 Aralık 2012, 15:51:29 »
Uzun süre önce bir fikir vardı kafamda ve bir taslak halinde bunu bir yere not ettim. Aradan yıl geçti şimdi bunu hatırlıyorum ve çıkarıyorum tozlu köşesinden. Üzerinde bir takım değişiklikler yaptım fakat orjinalliği çok bozmamak için abartmadım. Ve şimdi sizlerle paylaşıyorum. Fikirler asla ölmez!

Önceleri tekti
Yokluğu kendisi ile tamamlıyordu.
Sonra yine kendisi oldu,
Boşluğa haykırmaya başladı.
Yapayalnız fakat kudretliydi
Bir nefesi kainatı değiştirirdi.
Elini bir sallasa evren alt üst olur,
Bir düşüncesi tekrar yapılandırırdı.
Öyle ki güç sürekli damarlarında kol gezdi.
An geldi kendi kendine öfkelendi,
An geldi duruldu, bomboş ufuklarda.
Sonra, hiç beklenmedik bir şey gelişti.
Tanrı, sıkıldı.
Sıradan bir sıkıntı değildi bu
Yüceliğin altında gizlenen
İnanılması güç hatta imkansız bir sıkıntı.
Ardından düşünceleri kaynaştı
Birden çok fikriyat yerleşti evrenin her köşesine.
Karanlıklar aydınlık oldu,
Boşluklar nesnelerle doldu.
Tanrı artık gülümsemeye başlamıştı.
Yalnızlığından kurtulmanın son demlerindeydi artık.
Belki keyfini çıkarmak gerekirdi fakat
Tanrı sabırdan yoksundu bu anlarda.
Hızlandı, her şey hızlandı.
Önce bulutsular oluştu,
Ardından yıldızlar, galaksiler.
Tanrı gittikçe neşeleniyordu.
Galaksilerin içinde gezegenler oluşmaya başladı
Ve gezegenlerinde kendilerinden kopmuş,
Uyduları oluşmaya başladı.
Ardından hayatın ilk kıvılcımı tutuştu,
Mavi bir gezegende.
Su oluştu. İçindeki tek hücreli canlılar oluştu.
Karalar yükseldi ki bitkiler oluşabilsin.
Su, karaya aktı canlılıkla beraber.
Balıksılar, sürüngenler, omurgalılar daha sonra primatlar.
Artık hazır sayılırdı bu gezegen büyük maceraya.
İnsan ataları ilk yerleşkelerini kurdu en olgun yerlere.
Bilmezlerdi başlarda kim ve ne olduklarını
Sadece yer, içer, çoğalırlardı, sanki öyle programlanmışlar gibi.
Lakin asıl amaçları bu değildi bu yaratıkların.
Asıl amaçları, tanrıyı eğlendirmekti durmaksızın.
Onlar kendi hayatlarını sürdürürken işin gerçeği,
Bir tiyatro sahnesinin figürü olmalarıydı.
Sadece yaşadılar fütursuzca.
Ne doğayı dinleyerek ne de sessizliği.
Yıldızlara bile bakmıyorlardı çoğu zaman
Halbuki Tanrı en çok bunu istemişti,
En çok bunu arzulamıştı zihninde.
Fakat hüzünlendi artık
Tiyatrosu kapanıyordu elinde olmadan.
İnsanlar unuttu yaratıcılarını,
Tanrı kızdı bu kez onlara
İnsanlara asırlar gibi gelen zaman
Tanrıya birkaç dakika gibi gelmişti.
Şaşkındı, hem de çok şaşkındı.
Nasıl birden bire vazgeçebilirdi bu ırk kendisinden?
Eğlencesi öfkeyi ortaya çıkardı
Tüm yarattıklarına sinirlendi
Tek nefesi galaksileri yıktı
Tek düşüncesi insanlığa yöneldi.
Fakat onlar daha ne olduğunu anlamadan
Hiçliğe karışmışlardı bile.
Artık dakikalar öncesine geri dönmüştü Tanrı.
Sanıyordu ki böyle devam edecek
Yalnızlığı ve de hüznü.
Ardından farklı bir düşünce yerleşti aklına.
Diğerlerinden farklıyı bu.
Acımasızdı, karamsardı...
Neden sonra haykırdı hiçliğe doğru,
"Sessizliktir tek bildiğim!"
to see world in a grain of sand
and a heaven in a wild flower
hold infinity in the palm of your hand
and eternity in an hour
-William Blake