Kayıt Ol

Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet

Çevrimdışı Jean Valjean

  • **
  • 281
  • Rom: 17
    • Profili Görüntüle
Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet
« : 12 Aralık 2012, 17:28:43 »

Molla Davutzade Mustafa Nazım Erzurumî’nin 1913 tarihli Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet başlıklı anlatısı Türk ütopya edebiyatının bilinmeyen ve erken örneklerinden birisidir. Bir kurmaca olmakla birlikte roman, hikâye gibi geleneksel edebi türler çerçevesine yerleştirmek mümkün değildir. Eser bu dönem ütopyalarında görüldüğü gibi klasik edebiyatın türlerinden biri olan “habnâme” geleneğine uygun olarak bir rüya biçiminde kurgulanmıştır, dolayısıyla eski gelenekle bir devamlılık göstermektedir. Ama bir yandan da Thomas More’un Utopia’sıyla başlayan bir uzlaşımın, klasik ütopyaların pek çoğunda tekrarlanan formüllerini kullanmaktadır.

Kitapta, “ben-anlatıcı” rüyasında, dört yüzyıl önce yaşamış büyük dedesi Molla Davut’la karşılaşır ve onun rehberliğinde yirmi dördüncü yüzyıl İstanbul'una gider. Dede torun bir yandan şehri gezerken bir yandan da orada hüküm süren ileri medeniyetin ayrıntılarını ve o medeniyeti mümkün kılan “geleceğin tarihi”ni aktarırlar.

Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet tahayyül ettiği ideal toplumu ince ve hayli ilginç ayrıntılarla betimleyen, bugünden o güne nasıl ulaşıldığını/ulaşılacağını açıklama çabası gösteren, yazıldığı dönemde görülmemiş kimi uygulamaları ayrıntılandıran ve okurlarında böyle bir toplum yaratma yönünde arzu uyandırma kaygısı güden bir eser ve bu yönleriyle döneminde yazılan benzer eserler arasında “en ütopik” anlatılardan birisidir.



Bildiğimiz gibi ülkemizde klasik anlamda ütopya türünde ürün veren yazar sayısı hala az olsa da türe olan ilgi gittikçe artmakta. Muhtemelen bu artmakta olan ilginin neticesinde okulum tarafından önerilen kitap, bulunduğumuz site tarafından aşılanan ütopya/distopya bilincine rağmen kendisinden bihaber olmam nedeniyle bendenizi ziyadesiyle şaşırttı. Bir Osmanlı vatandaşının geleceğe dair nasıl tahminlerinin, nasıl hayallerinin olduğunu öğrenmek ve bunların bir kısmını günümüzde gözlemleyebilmek gerçekten çok etkileyici. Ütopyaya başlamak isteyenlere değil ama gönül verenlere rahatlıkla önerebilirim.
He Who Dwells Beneath The Waves

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet
« Yanıtla #1 : 12 Aralık 2012, 21:27:27 »
Vay be! Bizde de ütopya yazanlar varmış demek o tarihlerde? Şaşırtıcı, aynı zamanda da merak uyandırıcı oldu bu bilgi bende. Kitapla ilgili daha ayrıntılı ve ilgi uyandıran bir şeyler karalayabilirsen bizi mutlu edersin Jean.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı

  • *
  • 11
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet
« Yanıtla #2 : 30 Aralık 2012, 03:46:32 »
Kitapla ilgili yazar Murat Gülsoy tarafından kaleme alınmış ayrıntılı bir makale Notos Edebiyat dergisinin "Ütopya ve Distopya" incelemesinde bulunmaktadır.
"Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır.Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar. İcad ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi?" İhsan Oktay Anar- Kitab-ül Hiyel'den

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Rüyada Terakki ve Medeniyet-i İslamiyeyi Rüyet
« Yanıtla #3 : 25 Haziran 2014, 17:31:39 »
Böyle bir şeyin varlığını duyar duymaz sipariş edip aldım.

Kitabı alır almaz farkettiğim ilk şey hem orjinalinin hem sadeleştirilmişinin birlikte basılmış olmasıydı ki Osmanlı dönemi eserlerde bu şekilde bir profesyonellikle normalde karşılaşmadığım için çok hoşuma gitti. Özellikle şiir kısımlarını(her ne kadar çok ahım şahım şiirler olmasalar da) orjinalinden okumak gerekiyor. (Çeviriler numaralandırıldığı için bulması da kolay oluyor)

Tabi eser biraz da topluma ders vermek amacıyla yazıldığından oldukça sıkıcı, detaylar çok işlenmiş macera ise yok denecek kadar azdı. Uzun uzun ders vermelerle dolu vaaz şeklinde bir eser kısacası.

Kitap hakkındaki izlenimlerim;

- Yazar, Geleneksel Ütopya ve Distopya kitaplarından farklı olarak hakim sisteme veya iktidara çok dokunmadan geçip eleştirilerini Osmanlı Halkı, özellikle de İstanbul halkı üzerinde yoğunlaştırıyor. Kitabın tamamında öncelikle kendisinden başlayarak yakın arkadaş çevresini sertçe eleştiriyor ve araya eklenmiş zayıf savunmaları da bir o kadar sert bir dille çürütüyor. Bu yönden bakacak olursak yazar kitabı, kendisine ve topluma yöneltilmiş bir tür "azarlama" metni olarak hazırlamış.

- Eser gene dönem eserlerinde görülecek bir özellik daha taşıyor üzerinde. Geleneksel sistemi överken Avrupai hayat tarzının ne kadar boş ve geleceksiz olduğu yönünde eleştiriler geliştiriyor.

- Kitabın en enteresan kısımlarından biri ise Yazarın gelecek teknolojilerini tarif ederken ki teknik aksamlarda girdiği detay. Taşınabilir enerji kaynaklarını hayal edememiş olsa da onun dışında bir çok enteresan teknolojiler geliştirmiş kafasında. Enerji kaynakları olarak hayal ettiği buhar motorlarına biraz daha ağırlık verse karşımızda enteresan bir SteamPunk romanı bile çıkabilirmiş aslında. Zira çarklı sistemlerin çok geliştiği her şeyin makinalar ve düzenli aksamlarla yürüdüğü bir gelecek hayalinde. Düğmeye basılınca  belli bir ray üzerindegelen masa ve sandalyeler, telefonla yapılan yemek siparişleri, asla yanlış zamanı göstermeyen ama gene de günde bir kurulması gereken saatler vs.

- Diğer bir çok ütopya gibi herkesin anlayışlı ve kibar olduğu bir gelecek tasvir etmiş yazar. Ayrıca işçi kesimini tamamıyla görünmez kılmış. Restoranlarda çalışanlar asla görünmüyor her bir memur kendi görevinde bir müdür edasında çalışıyor. Hatta Fabrika çalışanları bile genelde çalışırken değil, gözlemlerken betimlenmiş. Ayrıca işçilere verilen maaş yerine karın belli bir yüzdesinin verildiğini anlatmış, bu şekilde işçilerin işe daha sıkı sarıldığından bahsetmiş.

Ayrıca gözlemlediğim kadarıyla yazarın gözünde para, bir tür değişim organı değil de kendi değerine sahip bir varlık gibi.

-Tabi yazarın yaşadığı ortam düşünüldüğünde ona ütopya gibi gelen bu gelecek kendi açımdan incelenildiğinde tamamıyla distopik bir gelecek aslında. Çalışmamanın suç olduğu, herkesin belli bir kimlik numarası olduğu,  ev terkedilirken bile kapıya nereye gidileceğinin ve ne zaman dönüleceğinin yazıldığı, neredeyse her işlem de kimlik numarasının ibraz edildiği bir gelecek bu. Nakit paranın tamamıyla ortadan kalkıp bankalar tarafından her ay düzenli verilen çeklerle alışveriş edilen, günün belli saatlerinde boş oturmanın suç olduğu bu atmosferi, toplumun geliştiği ve erdeme ulaştığı bir gelecek olarak hayal etse de içimden bir ses tamamıyla aksini haykırıyor duraksızca.

-Ve bir Osmanlı için oldukça radikal denebilecek bir gelişmeden daha bahsediyor yazar; "Doğum ve Terbiye Evleri" denen bu mekanlar da hamile kadınlar gelip çocuklarını doğuruyor ve devletin doğru bulduğu şartlar altında yetiştirilmesi için oraya terkediyorlar. Devlet çocuklara intizamı, ahlakı ve doğruyu öğretiyor Bununla birlikte çok küçük yaştan beri fen ilimlerini veriyor. (Çocuklarının 6 aylıkken yemek almak için sıraya girdikleri bir ortam burası) Aileler de belli aralıklarla randevu alıp çocuklarını ziyaret edebiliyorlar. (Tabi çocuklar kaç yaşına kadar burada kalıyorlar oradan ayrıldıktan sonra aile ile olan ilişkileri nasıl pek irdelenen hususlar değiller.)

-Kısacası kitap bir Sanayi Devri Ütopyası. Fabrikalaşmanın arttığı herkesin düzenli çalıştığı İstanbul semalarını Cami minareleri kadar Fabrika bacalarının da kapladığı bir ortam.

Yazarın kitabın farklı yerlerinde verdiği çözüm önerileri ise o zaman insanına mantıklı geliyor olsa da bugünkü bildiklerimiz ışığında bakınca başarısızlığa mahkum öneriler.

Not:Para konusundaki altın=para teoreminin çökmesi durumunun tutmadığını bilse oldukça şaşırırdı adamcağız. Hoş böyle bir şekillenme bana şu günde bile hala garip gelmiyor değil.

Son olarak da "beğenilirse devam ederim" tadında bir kapanış yapan yazar hikayeyi yarım bırakarak bir çıkış yapıyor. Araştırmalarım sonucunda bu eserinden başka hakkında bilinen hiçbir şeyin olmadığını öğrendim. Galiba kitaptan neredeyse bir yıl sonra başlayan "Cihan Harbi" Nazım Efendinin hayatını baya değiştirmiş olsa gerektir.