Kayıt Ol

Oyuncakçı

Çevrimdışı vangoghspoison

  • **
  • 79
  • Rom: 2
  • I'm everything. My spirit talks.
    • Profili Görüntüle
Oyuncakçı
« : 11 Aralık 2012, 03:17:05 »
Oyuncakçı I



Aniden gözlerini açtı.

Issız çölün ortasında boy gösterdiği andan itibaren nerde olduğunu anlamaya çalışan genç kadın, üzerindeki kıyafetlerin yer yer yırtılmış olduğunu hissetti. Aralıklardan giren rüzgar onu üşütmüyor, yalnızca tepede egemenliğini uzun zaman önce ilan etmiş olan güneşin ışıkları, baktığı yöne sırtını dönme isteği uyandırıyordu. Aldığı ilk nefeste bir süredir çalışmayan ciğerlerinin hezimetine uğrayıp gitgide büyüyen bir öksürük nöbetine tutuldu. Karnına çektiği ayaklarını sola devirip, kollarını kızgın kumların ateşiyle ısıtırken, bedeninin bulunduğu yere nazaran niçin o kadar soğuk olduğunu merak etti. Gözlerinin seçebildiği yerde dalgalanan havadan başka değişen hiçbir şey olmadığını fark eden Caja, hafızasında bırakılanlarla içinde bulunduğu gerçekliği karşılaştırıyordu.

Diriltilmiş olmalıydı.

Havada süzülmek üzere sunabildiği en akıllıca hipotez genç kadın için bundan ibaretti. Üzerindeki paçavraların deliklerine bakmak için parmaklarını boşlukların içinden geçirdi. Kesilmemiş , yırtılmamış ya da yakılmamış olan kumaş, doğal olarak delinmişti. Bu da, çürümeyle ya da bir kemirgenle açıklanabilirdi. Dilindeki toprak tadıyla dolu tükürüğü zorla yuttuktan hemen sonra ileri sürdüğü bir başka hipotez, diğerleriyle birbirine bağlandığında, dirilmiş ya da bir mezardan çıkarılmış olduğu gerçeğinin sapkın ihtimaline daha çok tutunuyordu.

İleri doğru attığı ilk adımda hafifçe başı döndüğünden sendeledi. Ellerini boşluktan destek almak istercesine iki yana açıp duraksadı. Zaman ve mekan kavramlarının arasındaki geçitleri, aklına gelen her türlü senaryoyu, varlığının yeni sebebini ve nedenini anlayamadığı boşluk hissini birleştirmek için zamana ihtiyacı vardı. Güneş git gide tepeye yükselirken dudaklarını birbirine bastırıp susuzluğunu aklının karanlık köşelerine öteledi. Bulduğu ilk gölgede geceyi geçirmek için kendisine bir sığınak temin edecek, su aramayı ise şansı yaver gitmedikçe günün sonrasına bırakacaktı. Aklında beliren coğrafya bilgilerinden aldığı ilhamla, güneş batmak üzereyken bir kaç saatlik vaktinin olacağını hesap ederek yürümeye başladı. Adımlarını birbiri ardına topuklarını yakan kumlara basarken, bir yerlerde birilerine böcek gibi göründüğüne emindi.

Saatler süren yürüyüş sonrası artık su toplayan tabanlarının verdiği batma hissine direnmeyen ve gözlerinde biriken ıstırap yaşlarını yanaklarına bırakan genç kadın, içinde bulunduğu zamana dair en ufak ayrıntı bulmak için umutla direniyordu. Yutkunmaları boğazına etrafı çivilerle kaplı minik bir top geçer gibi saplanırken, vazgeçmek üzere olduğu anda başını hızla arkasından gelen sese çevirdi. Boynundan omzuna yayılan sıcaklık, saatlerdir hareket ettirmediği kaslarından birinin ciddi şekilde incindiğini haber verse de, umursamadan aynı hızla bu sefer gittiği yöne baktı. Ses yer değiştiriyor, etrafında dönüyordu. Daha kontrollü olabilmek için yavaş yavaş etrafında dönmeye başlayan Caja, belli belirsiz bir gölgenin tüm çevresini sardığını fark etti. Önce çok uzak, sonra daha da yakınlaşan kasvetli hava kütlesi, her yönden belli bir uzaklıkta iken olduğu yerde dondu. Yoğunluğu birbirine karıştıkça artan ve Caja’da istemsizce diz çökme isteği uyandıran süreç, direndiği için birkaç saniyesini almış, kısmen uzun sürmüştü. Ellerinin ayaları havaya doğru döndüğünde avuçlarının arasına dolmaya başlayan karanlık kütle kollarının arkasındaki kasları sızlatarak geçiyor, omuriliğine bastırıp göğsünü öne çıkarırken dudaklarından dışarı sızıp, akabinde yeniden içeri doluyordu. Kadının tenindeki her  hücreyi kirli izlerle tek tek dolduran lanet misali koyu renkli havanın son kırıntıları da hapsolduğunda, bir anlığına bulunduğu yeri tamamen farklı gören Caja etrafının karanlık yüzler, yükseldikçe parçalanan binalar, büyüdükçe renk değiştiren çalılarla dolu olduğunu fark etti. Bazılarının içinde gizlenen gözlerden kendisine doğru kopan parça parça bakışlar, bazılarında dikenli dalları arasından çıkan yorgun ve arayış içinde eller vardı. Hayat, bir süreliğine durup kendisini insan aklının düşünemeyeceği düzeyde elem verici bir kıyamete terk etmişti.  Kahkahalar kulağına çalındığında, o güne duyduğu en habis sesin saldırısına uğradığını anlayan genç kadın, doğrulmaya çalıştıkça omurgasından midesine bastıran keskin bir hissin onu ele geçirdiğini hissetti. Saf kötülükten meydana gelmiş bir boyutun kapısından içeri çekilmeyi beklerken, ömrünün sonsuza dek lanetlendiğini düşünen son mantıklı parçası, görmediği birinin kulağına eski dilde bir şeyler fısıldadığını işitti. Şerle şekillenmiş harflerin her biri algısına değdiğinde, içindeki boşluk doluyor, yaraları dağlanarak kabuk bağlıyordu.

Keskin bir çığlık kendi iradesi dışında dudaklarından saçılırken boynundaki tüm damarlarda adını bilmediği bir şeylerin dolaştığına emin olan Caja, tüm gürültüsüyle birlikte getirdiği derin bir nefesi son nefesiymiş gibi sahiplenerek gözlerini açtı. Bildiği bir yerde olmanın verdiği haklı huzuru gözlerini yeniden kapamaya korkarak kabul eden kadın, hemen karşısında duran bir raf oyuncağa bakıp yavaş yavaş gülümsedi. Minik dostları, onun hayat amacını şekillendiren her türlü şeytani plana eşlik ediyor, eğlencesinin en tatlı kısmını onun iradesiyle gerçekleştiriyor, taşıdıkları saf ruhlarla benliğini besliyordu. Rüyalarına kadar kötülüğe batmış olan oyuncak zanaatının maskesi bir an içi yüzünden düşüverdiğinde, kendisini hemen sağındaki aynada inceledi. Yüz yıllık yaşamın ondan alamadığı güzelliği düşünürken, içinden firar eden bir çığlığı bastırmak için sadece yutkundu. Çocukların,  ellerine aldıklarında yüzlerine beliren gülümsemelere sebep olan oyuncaklarının her biri birer tuzak, her biri birer tılsımdı. İlk andan son ana kadar tahta gözlerin ardından onları izleyen Caja, her kahkahalarının tadını çıkarıyor, alabildiği en ufak katıksız mutluluğa son dalı gibi tutunuyordu. Zamanı gelip onları en huzurlu uykularında hasat edene kadar soğuk bir heykel gibi bekliyor, avuçlarını ovuşturmadan durmaya çabalıyordu.

Gece çöktüğünde, küçük parmakların beğendiği oyuncağın içerisinden yüz yıllık lanet sökün ediyor, tüm odayı doldurup yalnızca çocuğun besleyen çığlığına yer bırakıyordu. Köşe bucak çevrelediği duvarların üzerinde o güne dek aldığı ruhların parmak izleri dönüp dururken, zaman zaman odadakini uyarmalarına izin veriyor, bu çaresiz süreci sevgiyle ve iştahla izliyordu. Dayanamayacak kadar acıktığında ise, korkutmadan yaklaşıp bir anda bir yetişkinin dahi rüyalarında görmek istemeyeceği haline bürünüyordu. Avuç  içleri kurbanının bedenine dönüyor, damarları ve kasları çekilip, bakarken dahi acı duyulacak boşluk parmak aralarına kadar açılıyordu. Dudaklarının arasında dönen dili uzadıkça kararıyor ve midesinden gelen çığlıklar karşısındakinde çabucak ölmek isteği uyandırıyordu. İşi bitene kadar ölümsüz bedeninin zorla kaldırabildiği ritüelin etkileri cildinde açık seçik görülüyor, bedenini terk etmeye çalışır gibi görünen damarlardan dışarı bakan masum bakışlar seziliyordu. Her şey olup bittiğinde, Caja, oyuncağını da alıp, ardında boş bir beden bırakıp, gölgelere karışıyordu.






Çevrimdışı vangoghspoison

  • **
  • 79
  • Rom: 2
  • I'm everything. My spirit talks.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oyuncakçı
« Yanıtla #1 : 15 Aralık 2012, 22:13:55 »
Oyuncakçı II



Cilalanmış masiften, ağır siyah kapı açılırken, daha fazla dayanamayacağını haber verir gibi menteşelerinden uludu. Sonuna kadar yayın gerilmesini bekleyen ve ardından iki taraflı kapının tepesindeki çengellere, duvardan uzanan kolları geçiren  Caja, büyük bir iş yapmış gibi durup gölgeler içinde görünmeyen dükkanından sokağa baktı. Kollarını göğsünde kavuşturup çenesini dikleştiren genç kadının yüzündeki ifadesizliğin ardındaki kararlılık, rüzgarın yön değiştirmesine sebep olacak cinstendi. Farkındalık, o anda caddeden geçen herhangi birinin isteyeceği son şey olabilirdi. Arkasını sokağa dönmeden önce, kibirden bir bıçakla yontulmuş dehşet verici bir vantrolog kuklası gibi gözlerini büyüttü ve kötü haberler veren gülümsemesini takındı. Onun için tekdüze bir saate daha başlamak gibiydi içine havadan arıttığı şeytani gücü çekmek. İsten sökün eden ince parçalardan uzaklaşır gibi devamlı çevreyi kolaçan eden birkaç kişi kaldırımları dolduruyor, kepenk ve klişe sabah sohbetlerinin sesleri alışveriş saatinin başladığını müjdeliyordu.

Ceviz ağacının mideye oturan kokusuyla birlikte yerden yükselen ağır vernik esansı sinüslerini doldurduğunda rahat bir nefes aldı. Mide bulandırıcı olmanın ötesinde, akıl karıştırıcı olan kokunun ağırlığı kapıdan dışarı, görülebilecek olsa kahverengi olacak bir duman gibi yükselirken, rafların bazılarından iç çekişler, bazılarından ufak tefek homurtular, en altlarda olanlardansa kısık yakınmalar yükseliyordu. Tüm nesneler canlı olduklarına inanmak için olağanüstü bir sebepleri yokmuş gibi yeni güne başlıyorlar ve hep bir ağızdan söylenmeye başlayan sinir bozucu bir tekerleme ile kapının yakınından geçenlerin dikkatini içeriye çekiyorlardı.

‘’ Duvarlara vurunca biz ruhunu, örselenir acıyla umutları. Kırılan kolların tatlı tınısı arasında erir diş gıcırtıları.’’

Kalbe zarar veren notalardan giren onlarcası hep bir ağızdan korkuya boyar gibi oldukları yeri, düşünmeden ve hissetmeden yoksun bedenleriyle tekerlemeyi tekrarlıyorlardı. Gıcırdayan zeminin ortasında sadece topuklarına basarak kapadığı gözlerinin ardından görmeye devam eden Caja bir sağa, bir sola sallanıyor, birbirine bastırdığı dudaklarının arasından üç dörtlük bir melodi mırıldanıyordu. Gerçek müzikten çok uzakta, daha çok diş ağrısı gibi istenmeyen bir gürültüydü bu. Saçları birbirine dolanmış kalitesiz yünlerden, gözleri çürümüş elma kokan boyalardan yapılmış tüm aracı kukla oyuncakların kıymıkları titriyor, raflar vidalarından sökülecekmiş gibi sarsılıyordu. Sallanırken ellerinin ayalarında önce koyu kırmızı, sonra siyah bir gölge beliren kadın, derin bir nefes almak üzereydi ki, aniden tüm müzik sustu. Raflarda çılgınlar gibi sallanan onlarca kukla, tüm zamanların en cansız objeleri gibi dondu. Sessizliğin kendi gürültüsü kulak zarlarına baskı yapar hale geldiğinde, çekingen bir merhaba odadaki her şey şeyi aşarak Caja’nın ölümsüz bedenine çarptı. Silik gölgesinde görülen uzun tırnaklar yerlerine gömülürken, genç kadın gözlerini açtı.

‘’ Merhaba! ‘’ Sağ elinin ince kemikli parmakları sol yumruğunun üzerine nazikçe kapanırken, sahte gülümsemesi bir müşteri için sıcak ve samimiydi. Karşısındaki ölümlünün gevşeyen bedeni ve normale dönmeye yüz tutmuş kalp atışlarından hızlı yürüdüğünü anladı. Üzerinde bir çocuğun kokusunu alıyor, saçlarından aldığı erkek parfümüyle evli olduğu kanaatinin sağlamasını yapıyordu. İlgilendiğini belli ederek boynunu hafifçe eğdi. ‘’ Size nasıl yardım edebilirim? ‘’ Her şey öyle yolundaydı ki. Dükkan huzur veren aydınlık bir ışıkla yavaşça aydınlanıyor ve renklerini belli ediyor gibiydi. Yükselen güneş, parça parça bulutların arasından yüzünü gösterdikçe aralık çatı penceresinden içeri dolan taze hava gece yağmış yağmurun ardından  kalan kokuyla, sahilin vuslatı yeniden beklemeye dalmış iç çekişlerinin karışımıydı.

‘’ Ailemizin son üyesi için ufak bir hediye almak istiyorum. ‘’ Sağ eliyle karnının üzerini seven kadın, içerisinde bir başka hayatı taşımanın verdiği şefkatle gülümsedi. Caja’nın yüzünde beliren ani ciddiyet, müşterisinin kaşlarının kalkmasına  sebep olduğunda, hemen eski haline geri dönerek gereken cevapları sıraladı. Heyecandan içi içine sığmıyor, yeni oluşmaya başlayan bir bedenin savunmasızlığına rağmen, tamamen saf ve tüketilesi ruhunun enerjisini ense kökünde hissediyordu. ‘’ Bu çok güzel. Tebrik ederim. ‘’ Parmaklarıyla üzerindeki incecik toz tabakasını temizledikten sonra güzel gözleri olan bir tahta bebeği üst rafların birinden indirdi. ‘’ İşte bu.’’ Tezgahtan aldığı gri mendille gözlerindeki cilayı kapatan tozu iyice temizledikten sonra müşterisine uzatan genç kadın, çenesini kaldırıp beklenti dolu bakışlarla, nefesini tutarak beklemeye başladı. Karşısındaki kadının karnında büyümekte olan bebeğin plesentaya dokunuşunu duyabiliyor,dilinin kenarlarında biriken salyaları büyük yutkunuşlarla geri gönderiyordu. Müşterisinin ellerinde gezinen tahta oyuncağın yerinde olup bebeğe daha yakın durmak istese de, sabredecekti. Her zaman yaptığı gibi. Gözünün önünden resim resim nasıl cansız bir kütüğü nasıl kırık ve hastalıklı bir iradeye çevirdiği geçiriyordu.

Kendi kendine konuşurken dehşeti kaşındıran bir battaniye gibi kuşanırdı.

Yüzünü ateşe döner, bedeninin önünü alevden esen rüzgar dağlarken olduğu yerde sağa sola sallanırdı. Ağzı sonuna kadar açılıp büyük bir kuyuya dönüşür, arkasındaki gölgede hörgüçler belirirdi. Omurgasından gelen kemik kıtırtıları, kıkırdakların arasından bir yılan yürür gibi hışırdar, geçtiği her yerde bir başka ıstırap izi bırakırdı. Saç köklerinden diş etlerine kadar tırmanan kramplar içerisinde dili çekilir, nefesi kesilir, gözleri yuvalarına ağır gelirdi. Kalbi atmayı bırakırken, avuçlarının içindeki gölgeler birer ağız gibi açılır, kara iki dil dışarı uzanırdı.

O uzun tırnaklı elleri, bir iskeletinkiler gibi, çamura bulanmış kadar kahverengi… Şekilsiz bir kütük parçasına saniyeler içerisinde bir çocuğun görmek isteyeceği tüm ayrıntıları katardı. Kırmızıları ağzından akıtır, kalanı ise başını bir sağa, bir sola çevirerek elde ederdi. Öyle bir lanetin sonucunda, elindeki güzel şeye bakan insan, Tanrı’nın bir deli olduğuna inanmaya karar verir, sonra delirdiği için bu kararını unuturdu. Caja, aklının yolculuk edebileceği yerlerin çok daha ötesinden gelen bir lanetle kirlendiğinden beri, tüm güzelliklerden ıraktı. Güneşin merkezinde gibi cayır cayır yanan ruhu teninin duvarlarına gürz gibi sürtünüp derin çizgiler açarken, cisimleşmiş halinde nefes almadan zanaatını yapardı.

Her şey bittiğinde, avuçlarındaki diller yerlerine çekilir, boşluk yavaş yavaş kapanır, tüm dokuların yerine oturduğunu duymaktan başka bir şey yapmak gerekmezdi. Omurgalarının arasındaki yılan yerine çekilir, saçlarının diplerinde biriken ter elbiselerine inene kadar yerinden kımıldayamazdı. Kim böyle bir acıya tahammül edebilirdi?!

Bir an için dönüp raflardaki yüzlerce bebeğe bakan Caja, derin bir nefes verip rahatladı. İçindeki boşlukları arayan ruhların üzerine kızgın yağ gibi öfkesini döktükten sonra sakinleşmeye başlayan karmakarışık dimağına son bir kapı daha kapadı. Faniliğe odaklandı.

Dükkana her şeyden habersiz gelmiş müşterinin sessizliği zanaata saygıdan çok, satıcının durgunluğuna anlam veremeyişindendi. Güneş ışığı etrafı aydınlattıkça biraz daha güzelleşen dekorun nostaljisine kapılıp rahat bir nefes alır almaz avuçlarındaki oyuncağa sıkı sıkı tutundu. Parmaklarının arasında uslu bir çocuk gibi bekleyen  bebeğin gözlerinde bir başka diyarın görüntüsü vardı. Kadının karnında oluşmaya yüz tutmuş bedeni duyabiliyor, görebiliyor, koklayabiliyor, en çok da ruhundan gelen büyük ışığa olan iştahından etrafındaki hava titreşiyordu.

Küçük adımlarla geri çekilirken hala planları hakkında gevezelik eden müşterisini yanaklarını şişirecek gülüşüyle dinleyen habis yaratık, büründüğü insan kostümünün hakkını tüm mimikleriyle veriyordu. Elindeki bebekle dükkandan çıkmadan önce arkalardan sökün eden gölgelerin sıkıntısını kaslarının üzerindeki incecik tabakalara kadar duyumsayan Caja, yapılan son şakaya sesli bir kahkaha patlattıktan sonra hoşça kal demek için elini kaldırıp salladı. Hafifçe eğilip doğmamış bebekle konuşur gibi yaparken, içtenliği şüphe götürmüyordu.

‘’ Hoşça kal küçük yaramaz. ‘’

Arkasına dönüp dükkana girdiğinde, kahkahası için sağ elinin bütün gücüyle kendini tokatladı. Dudağının kenarından süzülen kanı çenesine gelene kadar hissetmeden rahatlayamayacağını bilerek, olduğu yerde bir süre dikildi.



Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Oyuncakçı
« Yanıtla #2 : 16 Aralık 2012, 20:45:36 »
Selamlar;

Güzel bir başlangıç olmuş. Oyuncakçı fikrini ve karaktere yüklediğin misyonu sevdim. Oyuncakları yapış şekli, onları kullanışı ve onlardan faydalanma şekli gerçekten ilgi çekici bir karakterin ortaya çıkmasını sağlamış.

İlk bölümün başıyla hikayenin devamını birbirine bağlamakta zorluk çektim yalnız. Kadın gerçekten de dirildi mi yoksa rüya mı görüyordu, tam olarak kavrayamadım. Geçmişinden bir kesit olduğunu tahmin edebiliyorum sadece. Belki de hikayenin ilerleyen kısımlarında açıklığa kavuşacak ve bilerek gizli kapaklı bırakılmıştır. Eğer öyleyse sorun yok...

Bir de anlatımda ufak bir tökezleme söz konusu. Betimlemeler, minik ayrıntılar, benzetmeler çok güzel olsa da bazı yerlerde hafif sıkıntılar var. Mesela; Gözünün önünden resim resim nasıl cansız bir kütüğü nasıl kırık ve hastalıklı bir iradeye çevirdiği geçiriyordu. cümlesinde olduğu gibi. Bunu şöyle yazsak çok daha anlaşılır olabilir:

Gözlerinin önünden, cansız bir kütüğü kırık ve hastalıklı bir iradeye nasıl çevirdiği resim resim geçiyordu.

Büyük ihtimalle geriye dönüp aralara ufak eklemeler yaptığın için böyle oluyor. Yazım tamamlandıktan bir-iki gün sonra yapılan ufak bir son okuma bu problemi halleder. Ama dediğim gibi, bu sorun hikayenin her yerinde görünen bir şey değil.

Olayların nasıl gelişeceğini ve öykünün nerelere gideceğini merakla bekliyorum. Kalemine sağlık...
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı vangoghspoison

  • **
  • 79
  • Rom: 2
  • I'm everything. My spirit talks.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oyuncakçı
« Yanıtla #3 : 24 Aralık 2012, 05:25:16 »
Kadın gerçekten dirildi ve bunu bir rüya olarak görüyordu o sırada, rüyasından uyandı. Bir nevi geçmişi gördü rüyasında. Tahmin doğru ama daha açık belirtmeliyim bence de. Okuyucu karıştırıyorsa eğer düzeltmem lazım efendiiim :D

Düzeltmeyi az sonra uygun şekilde koyacağım yerine; senin cümleni kullanmamın sakıncası olur mu peki? Bu şekilden başka bir şekle sokmaya çalıştım ama sonunda mantıklısı bu oluyor :)

Bir iki gün sonra tekrar okuma öğüdünü de not defterime yazıp, çok çok teşekkür ediyorum değerlendirmeler için İhsan. Ben bunu burda görüp cevap yazdığımı sandım kaç gündür, cevabı beklettiğim için üzgünüm çokça.

Tekrar teşekkürler değerli eleştirin için :D