Kayıt Ol

Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein

Çevrimdışı cemaziyel

  • **
  • 100
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #15 : 27 Aralık 2012, 20:50:31 »
Öncelikle bu güne kadar bu kitaptan alıntılanarak yapılmış bütün edebi ve görsel eserlerde ne kadar saçma önyargılarla doldurulduğumu fark ettim. Bizim bildiğimiz Frankenstein psikopat bir bilim adamıydı. Buradaki Victor ise yalnızca etrafındakilere haksız olduklarını ıspatlayabilmek için sonucunu düşünmeden bir canavar yaratan küçük bir çocuk. Aslında hocalarının ve babasının haksız olup olmadığını kendi gözüyle görmek istedi belki de... bu kadar üstüne gitmeyin çocuğun yazıktır.

Bir başka önyargı Yaratığın iri, hantal ve aptal olmasıydı. Okuduğum yaratık oldukça çevik. Bir anda ortadan yok olabiliyor, nehirleri çölleri aşıyor. Sportmen bi de... Tabi bir aileyi gözlemleyerek konuşmayı, deneyimleyerek yaşamayı öğrenecek kadar da zeki. (Bu noktada yazarın 'Hay bin Yakzan' okuduğuna yemin edebilirim açıkçası)

Yukarıda Mary Shelly'nin özel hayatına kadar girilmiş, ben magazinel boyuta girmeyeceğim :D Fakat bu Safiye karakterinin aynısını Süreyya olarak Don Kişot'ta okumuştum ben. Babası Arap'tı annesi de Hristiyan, aynı şekilde annesinin dinini tercih edip bir Hristiyan mahkuma kaçıyordu.

Bir soru gördüm cevaplayayım... Osmanlı Devleti'ne ait resmi kaynaklarda devletin adı Devlet-i Ali Osman'dır. Fakat yabancı kaynaklarda her zaman Türkiye olarak geçer. Osmanlı daha çok hanedan ismidir. 1923 Türkiye Devleti'ni Türkiye Cumhuriyeti yapmıştır...

Türk gibi sessiz lafı da asker itaati dediğimiz şeyden ileri geliyor öyle sanıyorum.

Ne evvel ne de ahir...

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #16 : 27 Aralık 2012, 20:57:35 »
Alıntı
Yukarıda Mary Shelly'nin özel hayatına kadar girilmiş, ben magazinel boyuta girmeyeceğim

Epey yanlış anlamışsınız. Yazarın özel hayatının bu detayının hayata bakış açısında etkili olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki her yerdeki biyografisinde yazanı söyledim ben. Kitapta bile yazıyor. Zaten değindiğim noktanın devamında işin maksadının magazin değil, kitapta geçen bir tanımla bağdaştırmam olduğu görülüyor. Magazinsel ya da özel hayatına "kadar" girme olarak görmüyorum açıkçası. Dediğim şey saptırılmış bu cümleyle, kusura bakmayın.

Öte yandan, sorduğum kısımlara gelen cevaplar için teşekkür ederim.

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #17 : 27 Aralık 2012, 21:30:25 »
Not almanın faydaları diyorum, başka da bir şey demiyorum. Demek ki böyle etkinliklere katılırken silgini, kalemini, not defterini ve havlu... ehem... böyle şeyleri yanında tutacakmışsın. Tabii burada Hazal'ın bilgi birikimini de göz ardı etmek olmaz. Kitabı sadece okumamış, diğer eserlerle karşılaştırmasını yapıp irdelemiş de. Helal olsun!

'Türk kadar sessiz,' tanımını ben şuna bağlamıştım: Eskiden Osmanlılar bir yeri işgal ettikleri zaman Anadolu'dan insanlar getirip oralara yerleştirirmiş, biliyorsunuz. işte bu işlem gerçekleşirken askerlerin bir kısmı orada kalır, nöbet tutarmış. İşte bu askerler başlarını hiç yerden kaldırmaz, kendilerine göz süzen kızlardan gözlerini kaçırır, utangaç utangaç susarlarmış. Hep sessiz sedasız olurlarmış. Ben de ona bağlamıştım aklımca. Ne kadar doğrudur bilemem.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı Rhonin

  • **
  • 115
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #18 : 27 Aralık 2012, 21:53:40 »
Bende Türk kadar sessiz olayını bir 'Türk bilgeliği sessizliği' olarak yorumlamıştım malum bilgeydik o yıllara kadar.

Çevrimdışı Eco

  • **
  • 143
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #19 : 27 Aralık 2012, 22:49:30 »

Türkiye Derken?

Kitabın yazıldığı dönem bakımından Osmanlı İmparatorluğu hala ayakta, fakat Türk nüfusun yaşadığı yerden Türkiye diye bahsediliyor? Bu bir çeviri hatasıysa nasıl bir hatadır?! Değilse, o zaman Türkiye deniyor muydu o.O? Osmanlı olması gerekmiyor mu?


Benim bulabildiğim İngilizce versiyonda "Turkey" diye geçiyor. Ama benimki yeni baskı mıdır, ilk halinde de Turkey olarak mı geçer bilemedim. Diğer sorular için cemaziyel zaten cevap vermiş.
                                         
Rabbul samae, fecal rajae
Fe aynaha aral hayati
Ati elaica men hazal caouni
Arjouca rabbi, labbi nadae

Çevrimdışı vangoghspoison

  • **
  • 79
  • Rom: 2
  • I'm everything. My spirit talks.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #20 : 28 Aralık 2012, 04:02:00 »
Benim bakış açımın ilk kısmı Hazal'dan gelmiş zaten. Başlamadan şunu söyleyeyim, kitap okurken bakış açısı babında vizyon genişletici açıklamalar yazmışsınız arkadaşlar hepinizin ellerine sağlık. Okumanın ve değerlendirmenin doğru ve gerekli yollarını da öğreniyoruz bu etkinlikte. Birden fazla işe yaradığını düşünüyorum  bu kitabın.

Şu an notlarımdan uzaktayım, elime aldığımda yeniden bir inceleme yazısı bırakabilirim. Mazeretliyim efendiler, ama ne kadar gerekse de uzak kalamadım etkinlikten. :)

Frankenstein ile başlayacak olursam, Hazal'ın da dediği gibi, tamamen gerçek geldiğinden ötürüdür bu nefret. Yalnız benim zaafım fazlaca hissedebildiğim karakterlere olduğundan, insani yanının aksaklıklarını fazlasıyla duyumsayabildiğim Victor'un her yaptığını sonuna kadar anladığımı söylemeliyim. Bencillik, hırs, tutkular ve mantıksızlık, gözlerin aşağılık kompleksi ile körleşmesi, her şeyin yolunda gitmesinin bile insana yetmeyip hastalıklı uğraşlara çekmesi... bunlar tüm insanlar için. En doğal ve çoğu zaman en elle tutulur iç dürtülerimiz. Victor'un yaptığı da bundan ibaret. Hayatındaki kusursuzluğun bu denli ucu bucağını kestiremediği bir hayale dönüşmesinin, ardından da bunu cisimleştirmek için burnu havada adanmışlığıyla uğraşmasının sebebi bu bence. Günümüzde çoğu kusursuz gibi görünen, maddi manevi fazla sıkıntı çekmeyen ailelerin çocuklarının yahut rengarenk hayatlar yaşadığını bildiğimiz insanların farklı renkler aramasının sebebi bundan.

Suçları kabul etmeyişindeki hali de tamamen kendisiyle hala, delice kavga etmesindendir diye düşünüyorum. Sessiz kalışının ona duygusal tek zararı kendisine olan nefretiyle kıyaslanabilirdi. Sonunda o canavara dair hayal kırıklığı ve tepkisi, iğretisi de kendi kafasındaki belirsizliğedir diye düşünmekteyim. O kadar doğal ve beklediğim gibi davranıyordu ki, ah Frankie vah Frankie demeden edemedim.

Canavarın masumluğuna inanmakta sıkıntı çekiyorum. Öldürme içgüdüsü her ne kadar daha uzun süre hayatta kalmaktan gelse de, bunun için farklı yollar da var. Kendini korumakla ilgili düşüncelerini masumluğa değil, toplum hayatından uzak olmaya bağlıyorum. Öldüren hiçbir şey masum değildir eğer yaşaması için yemesi gerekmiyorsa. Onu öldürenleri öldürmek dürtüsü de mantıklı olabilir ama ona zararı olmayanları öldürmeye çalışmasını nasıl açıklarız o zaman. Canavarın kimseyi yemesi gerekmiyordu yaşamak için. Yine de, doğuştan mı suçlu olunur yoksa bizi toplum mu suça iter için hoş bir münazara örneği olabilirmiş. :)

Din üzerinden konuşulan Hristiyan kadar özgür ol konusunda söylenenlere katılmakla birlikte, yazarın feministliğine değinenlerin, bir kadının hediye olarak bir erkeğe-yaşları kaç olursa olsun- sunulurken, yazarın ne düşündüğünü de sorgulamalarını öneriyorum. Sevgili Mary, kendisi de söylemleri kadar kafası karışık bir kadındır nezdimde.

Şimdilik bu kadar, notlarıma ulaştığım anda buraya gördüğüm her ayrıntıyı yeniden düşeceğim kısa süre içerisinde.

Etkinliğe sebep olan ve değerli görüşlerini paylaşan herkese çok teşekkür ederim. İnanılmaz keyif aldığımı itiraf etmeliyim şu iki sayfada okuduğum her nottan. Elinize sağlık arkadaşlar!

Çevrimdışı eretrusilden

  • **
  • 139
  • Rom: 5
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #21 : 28 Aralık 2012, 18:11:10 »
İlk olarak kitabın konusunu bir kenara bırakıp dilini yorumlamak isterim.  Klasik üslup benimsenerek yazılmış bir eser. Birkaç (zorunlu) küçük noktaya değinmezsek neredeyse klasisizm manifestona örnek olarak yazılmış. Diyaloglarda bile asillerin ruhunu sezmemiz  mümkün. Tasvirler, mekanlar, yan olaylar ve alttan altta işlenen siyasi konular da bu durumu desteklemekte. Kitabın ruhuna çok uygun olmasına rağmen ölümlerin gösterilmemesi ise, bu yolda bir  “ahaaaa!” anı yaşatıyor.

Yazar her ne kadar klasik metinlerden (ve üsluptan) etkilenmiş olsa da sınırsız hayal gücü ve belki de yaşadığı sayısız ölüm ve ayrılık; klasisizme karşı koyar gibi bizi mezarların dibine götürüyor ve ete kemiğe bürünmemizi sağlıyor.  Yazarın cesaretinin tek ispatı klasisizmi inceden inceye alaşağı eden bu tutumu değil; ayrıca  dönemin kurgu ve yazım dilini de neredeyse günümüz yazarlarıyla kapışabilecek kadar iyi kullanıyor. Neredeyse 1940 larda bırakılmaya başlanan “yazarın kitapta kendini gösterme” etkisini bir an olsun yaşamıyorsunuz; ayrıca (daha önce bir arkadaşımızın da değindiği gibi) atmosferi, mekanı ve yan olayları karakter duygusu ve olay örgüsünü  güçlendirmek için kullanıyor.  Dönem için anlaşılmaz görünen bu öğeler klasisizm ve modern edebiyat arasında adeta bir ipucu;  adeta bir yol haritası.

Bu özelliklerini düşündüğümüzde eserin neden günümüze bir “klasik” olarak ulaştığını anlamak pek de zor değil. Üstüne üstlük bir de günümüzde hala “kadın yazar” sıfatıyla  cinsel ayrımcılık sürerken; kadın yazarların isimleri kariyerlerini etkilemesin diye kısaltılırken; Marry Shelley’nin bu iddialı duruşunun edebi gücüne dayandığını da düşünebiliriz.

Kurgusal olarak düşünecek olursak: Önce dönemin özelliklerini ele almak isterim. O dönem Avrupası, keşifler devrimler Avrupa’sı olarak yeni bir döneme geçmiş; skolastik düşünceyi yıkmış olsa da halk için (ve hatta bazen aydınlar için de) geçişlerin kolay olmadığını biliyoruz.  Günümüzde nasıl Din – Bilim Savaşı varsa; o dönemde de Eski Bilim  - Yeni Bilim savaşı sürmekteydi. Nasıl biz şu an klonlamanın etiğini sorguluyorsak o zaman da yeni bilim adamlarının deneyleri, ömür uzatma çabaları, Tanrı’nın işleyişini değiştirme girişimleri eleştiriliyor ve sorgulanıyordu.
 
Durum bu haldeyken, klasik eserlerin etkisinde kalan yazarımızın eski bilim yanlısı olması da bizi şaşırtmıyor. Geleneksel tutumunu sadece dilde değil kurguda da görmek kişisel görüşümüz ne olursa olsun öykü bütünlüğünü oluşturuyor.  Bir yandan Agripa’yı aşağılarken yeni bilimle oluşturduğumuz “Ucube”  bizim en büyük korkumuz oluyor. Kendi içinde iyilikler taşımasına rağmen kontrol edemediği katil genleri modern bilimden ne kadar korkulduğunu anlamamızı sağlıyor. 
 
Modern bilim savunuculuğu yapan bir baş karakteri nasıl sevebiliriz ki? Tanrının işlerine karışmak;  masumları canından etmeye, mutlu aileleri dağıtmaya, adaleti yanıltmaya, içimize korku salmaya yetmez mi! 
Bütün bunları usta bir kurguyla bize sunarken; işlemeye çalıştığı bir diğer öğe ise yazarın gelenekselciliğini bir kez daha su yüzüne çıkarıyor.  İyi yürekli psikopat ucubemiz bile kendine eş arıyor. Tanrısının (!) bizim Tanrı’mızla uyuşmayışını ve ne kadar bencil oluşunu vurguluyor. Bizim Tanrı’mız her şeyi eşiyle yaratıp aile kurmamızı sağlayarak  “doğala” kavuşmamızı sağladı; oysaki “yapay tanrılar” doğayı bozuyorlardı.  Belki yazarın yaşadığı yasak aşk, belki aile bağlarıydı böyle düşünmesine neden olan ama her ne olursa olsun günümüzün “özgür bireyi” onun için doğal olmayan bir ucubeydi ve sağlıklı mutlu bireyler aile içinde ve eşleriyle olmalıydı.

Belki olumsuz eleştirilebilecek birkaç küçük nokta bulabilirsiniz ama modern okuyucunun ilgisini bile hala çekiyor olması, saygıyı sonuna kadar hak ettiğinin ispatı. Dönemi detaylı inceleyip kitabı eleştireceksek ne kadar ustaca birleştirilmiş bir yapboz olduğunu gözümüzden kaçmayacaktır.

Günümüzde bile bir çok yazar “kadın” sıfatından kurtulamamışken Frankeştayn’ın yazarında bu sıfatı duymuyor olmak; yazarın ustalığıyla bu tarz ayrımcı sıfatlardan sıyrıldığını görmek beni hem motive ediyor hem de içimde gereksiz bir feministliğin kabarmasına neden oluyor.

Düşünerek nereye varabilirsin ki bir ejderha karşısında!

Çevrimdışı Lordmuti

  • ****
  • 1123
  • Rom: 35
  • Time is a drug. Too much of it kills you.
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #22 : 29 Aralık 2012, 00:34:06 »
Söylemeyi düşündüğüm şeylerin çoğu yazılmış. Ben de okurken dikkatimi çeken bir yeri işaretlemiştim, onu bari paylaşayım:

"Mükemmel bir insan, her zaman sakin ve huzurlu bir aklı barındırmalı ve asla bu sükuneti bozacak bir tutku ya da geçici isteğe izin vermemelidir. Bilginin peşinde olmanın bu kuralın dışında olduğunu düşünmüyorum. Kendinizi adadığınız çalışmanın sevginizi zayıflatmaya ya da başka alaşımların karışamadığı şu basit zevklerinizi yok etmeye eğilimi varsa, o çalışma kesinlikle kural dışıdır, yani, insan aklına uygun değildir."

Sadece bilim için değil, diğer her şeye duyulan aşırı tutku için de doğru bence bu sözler. Kendini işine aşırı derecede adayıp ailesini ihmal eden, aşırı kazanç uğruna etik ve ahlaki ilkeleri gözardı eden, çalışanlarına acımasızca davranan birinin yaptıkları insan aklına uygun olamaz. Aşırı derecede kilo verme takıntısı olan, anoreksik bir mankenin yaptıkları da öyle. Ya da herhangi bir eseri takıntı haline getiren fanboyların yaptıkları ya da kendini internete bağımlı hale getirmiş, gittikçe obezleşen bir gencin davranışı. 1800'lü yıllarda yapılan bu tespitin hala geçerliliğini koruması, yaptıkları veya bildikleri değişse de insan doğasının o günden bu güne pek değişmediğini gösteriyor. Yazarın insanları incelediğinin ve insan doğasını anladığının bir göstergesi bence Victor'un ağzından duyduğumuz bu, bir anlamda, "itiraf" sözleri.



İmparator olmayı canım kolay mı sandın?
Dünyaya kazık çaktım duyulsun adım.

Çevrimdışı Denaro Forbin

  • *****
  • 2114
  • Rom: 54
    • Profili Görüntüle
    • Bilimkurgu Kulübü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #23 : 29 Aralık 2012, 19:32:47 »
Okuma etkinliğinde Frankenstein çıktığında sevinmiştim. Frankenstein‘ın film(ler)ini izlemedim ve kitap hakkında da hiçbir bilgim yoktu okumaya başlamadan önce. Bu yönden iyi oldu benim için. Her zaman önce kitap! Ve şimdi artık kitabını okuduğuma göre, sıra film(ler)de.

Sonuç olarak bence bu kitapta asıl canavar Victor Frankenstein'ın ta kendisidir. Yarattığı masum yaratık değil...

İhsan abinin yorumundaki şu iki cümleyle başlamak istiyorum. İlk cümle doğru, ikincisi de dolaylı yoldan doğru aslında. Şöyle ki, Victor Frankenstein çok sinir bozucu bir karakter, yanlışları doğrularından fazla. Düşünmeden hareket ediyor ve bunun doğurduğu sonuçları da kitabın sonunda hep beraber görüyoruz.

Her şeyden önce, belirli bir süre harcayarak ve akademik  hayatının çok daha iyi olabilmesi için çabalayarak yaratmış olduğu canlıya biraz daha nazik davranabilirdi Victor. Bir anda kin beslemeye başlamak ve belli bir süre sonra düşmanı olarak görmek ne demek yahu? Olacak iş değil yav. Bu kadar da küstah olunmaz ki! En azından iletişim kurmayı deneseydi her şey çok daha iyi olabilirdi. Belki de masum bir canlı olacakken kana susamış bir caniye dönüşüverdi bu yaratık. Bunun tek sorumlusu Victor’dır. Sorumsuz Victor!

Victor küçük bir çocuk gibi, sadece bir şey yapmak istiyor ama sonuçlarını düşünmüyor. Cansız bir şeye hayat vereceksin sonra? Sonrasını hiç düşünmedi.

Eco da güzel bir şekilde özetlemiş bu durumu. Dediğim gibi, sorumsuz Victor tam olarak ne yaptığının farkında değildi ve farkına vardığındaysa iş işten çoktan geçmişti.

Bir de sizlere sormak istediğim bir konu var. Zaman kavramını kitap boyunca net olarak anlayamadım. Victor ne kadar süre yaratığı canlandırmak için çalıştı ya da yaratık canlandıktan ne kadar süre sonra kardeşinin ölüm haberini aldı? Bu süreçleri okurken ne kadar zaman geçtiğinin farkında olamadım. Genelde sürecin sonuna gelindiğinde, geçen zamandan bahsediliyordu ve ancak o zaman anlaşılıyordu. Ben mi çok dikkat ederek okumadım yoksa zaman kavramı biraz karışık mıydı?

Zaman kavramına ben de takıldım biraz sanırım. Kitabı okudum bitti, evet, fakat zaman konusunu tam olarak kavrayamadım. Şimdi sakin kafayla oturup şu mektupları falan detaylı bir şekilde inceleyeceğim.

Türkiye Derken?
Kitabın yazıldığı dönem bakımından Osmanlı İmparatorluğu hala ayakta, fakat Türk nüfusun yaşadığı yerden Türkiye diye bahsediliyor? Bu bir çeviri hatasıysa nasıl bir hatadır?! Değilse, o zaman Türkiye deniyor muydu o.O? Osmanlı olması gerekmiyor mu?

Notlarıma yazdığım bir noktaya ilk olarak Hazal abla değinmiş. Okurken bir anlık şaşırmama ve 'acaba yanlış mı hatırlıyorum?' diyerek kitabın yazılış tarihine tekrar bakmamı sağladı bu "Türkiye" meselesi;

Bir soru gördüm cevaplayayım... Osmanlı Devleti'ne ait resmi kaynaklarda devletin adı Devlet-i Ali Osman'dır. Fakat yabancı kaynaklarda her zaman Türkiye olarak geçer. Osmanlı daha çok hanedan ismidir. 1923 Türkiye Devleti'ni Türkiye Cumhuriyeti yapmıştır...

cemaziyel sayesinde hem sorunun cevabını hem de bilmediğim bir şey öğrenmiş oldum, teşekkürler.

Kitapta bir paragraf çok dikkatimi çekti, o da şudur;

“Bütünüyle mutlu değillerdi. Genç adam ve arkadaşı sık sık bir köşeye çekiliyor ve ağlıyor görünüyorlardı. Mutsuz olmaları için hiçbir neden göremiyordum, ama bu beni derinden etkilemişti. Eğer böylesine güzel yaratıklar acı çekiyorlarsa, kusurlu ve yalnız bir varlık olan benim perişan olmam pek de garip değildi. Ama bu nazik yaratıklar niye mutsuzdular? Şirin bir evleri vardı ve her türlü lükse (bana göre öyleydi) sahiptiler; soğuk olduğunda onları ısıtacak ateşleri ve acıktıklarında yiyecekleri lezzetli yemekleri vardı, çok güzel giysileri vardı ve dahası her gün sevgi ve nezaket dolu bakışlarla birbirlerinin dostluk ve muhabbetine sahiptiler. Gözyaşları ne ima ediyordu? Gerçekten acıyı mı ifade ediyorlardı? Başta bu soruları yanıtlayamıyordum, ancak sürekli dikkat ve zaman, ilk başlarda bana muamma gelen birçok görünümü açıklığa kavuşturdu.”

Yaratılan canlının kendi ağzından yaşadıklarını anlattığı bölümde bu paragrafta geçen izlenimleri çok dikkatimi çekti. İnsanların neden mutsuz olduğunu/olabileceğini sorguluyor, anlamaya çalışıyor. Ve yine paragrafın içinde bulunan şu bölüm çok daha ilginç aslında;

Eğer böylesine güzel yaratıklar acı çekiyorlarsa, kusurlu ve yalnız bir varlık olan benim perişan olmam pek de garip değildi.


Düşünebiliyor musunuz Victor'ın bu yaratık üzerindeki etkilerini? Kendini kusurlu ve yalnız bir varlık olarak tanımlıyor. Okurken üzüldüğüm bir nokta oldu burası. Ah Victor, hep senin suçun! Nasıl bir şeysin olum sen? Hiç vicdanın yok mu senin? Senin yaratıcın sana aşık olma, bir eş bulma imkanı verebiliyorken, senin yaratmış olduğun bu yaratığı hiçe sayıyor olman, olacak iş mi? Ayıptır ya, bir de yaratıcı olacaksın. Tüü.

Bakın burada ne diyor Victor;

“Değiştirilemez kötülüklerin yaratıcısıydım ve her gün yarattığım canavarın yeni bir kötülük yapacağı korkusuyla yaşıyordum.”

E senin suçun be abicim, hiç sızlanma boşuna.

Kulak verin Victor'a! Bakın burada sarf etmiş olduğu cümleye;

“Ne yazık! Doğru kehanette bulunmuştum ve yalnızca tek bir ayrıntıyı atlamıştım, düşündüğüm ve korktuğum bütün acıda, maruz kalmaya mahkum olduğum kaderin yüzde birini dahi kavrayamamıştım.”

Evet, işin farkına varıyorsun belki ama çok geç be Victor'cum. Atı alan Üsküdar'ı geçti.

Çok derin bir kitap aslında Frankenstein. Satır aralarına serpiştirilmiş çok ince göndermeler, dönemin politik, siyasi ve dini konularına değinmeler var. Yine bir örnek verecek olursam, "Hristiyan kadın ol," sözü çok derin anlamlar içermekte bence. Okuyup geçilecek cinsten değildi. Bu yalnızca bir örnek, ki benden önceki yorumlarda bahsedenler de olmuş sanırım.

Bakın, yazarımız Mary Shelley'nin mutsuz olanlara bir de çağrısı var;

“Evet, ağlayın mutsuz olanlar, ama bunlar son gözyaşlarınız değil! Yine cenaze yası tutacaksınız ve sızlanmalarınızın sesi yine, yeniden duyulacak!”

Neyse efendim, okuma etkinliğimizin ilk adımına güzel bir kitapla giriş yapmış olduk. Oldukça karmaşık, derin ve herkesin okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap oldu Frankenstein. Okurken çok zevk aldım ben (Victor'a kızdığım bölümler hariç tabii). Etkinliğe katılmayanlar da en kısa sürede okumalı bu kitabı. Hazal ablaya da teşekkür etmek istiyorum, bu güzel uygulama için.

Son olarak kitapta geçen hoş bir sözle bitireyim yorumumu.

“Bilginin ne garip bir doğası var! Bir kez yakaladı mı, yosunun kayaya tutunduğu gibi tutunuyor akla.


Çevrimdışı cemaziyel

  • **
  • 100
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #24 : 09 Ocak 2013, 22:32:25 »
Öyle gözüküyor ki 'frankenstein' aldığı oy kadar tartışma yorumu alamamış :)

Herkesin yerdiği Victor'u biraz desteklemek istiyorum ben. Fakat bunu yaparken sadece kitapta yazılanlara değil kafamda oluşan karaktere göre yorum da katacağım.

Babası okuduğu kitaplara tepki gösterdikten sonra başlıyor aslında her şey. Yetişkinliğini ıspatlama evresindeki her insan gibi düşüncesini savunmaya geçiyor kahramanımız. Körü körüne bağlanıyor bu düşüncelere. Daha sonra okula gittiğinde sinir olduğu hocası da onunla bu sebepten dalga geçiyor. Bu onu iyice körüklüyor. Bir başka hocası ise şefkatle ona yol gösteriyor. İşte kötülük bu şekilde doğuyor aslında. Kendini ıspatlama hevesindeki genç adam kabuslarına giren bir karakter yaratıyor.

Son derece insancıl tepkiler bunlar. Peki neden daha narin, daha güzel bir yaratık çıkarmadı ortaya. Belki bunu isteyerek yaptığını söylemese estetik açıdan yetersiz bir arkadaş olarak görebilirdik. Ya da bu sadece bir eskiz çalışmasıydı asıl bomba sonra patlayacak derdik. Ama o kendisini işinden alıkoymak isteyenlerin görmezden gelemeyeceği kadar kocaman ve unutamayacakları kadar korkunç bir varlık yaratmak istedi bence.

Bunlar, evde top oynamasına izin verilmediği için, çini vazonun topsuz da kırılabileceğini göstermek isteyen bir çocuğun hareketlerinden çok da farklı değil aslında. Düşüncesizce, evet. Ama yine de burada yaratığı nasıl suçlayamıyorsak, Victor'u da çok fazla suçlayamayız diyorum. Eşyanın karakteri bu...

Topu bu şekilde eğitim sistemine attıktan sonra tartışmayı alevlendirmeyi umarak sözlerimi bitiriyorum arkadaşlar... :)
Ne evvel ne de ahir...

Çevrimdışı mit

  • *
  • 5536
  • Rom: 96
  • Kronik Anakronik
    • Profili Görüntüle
    • Yorgun Savaşçı'nın Günlüğü
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #25 : 10 Ocak 2013, 16:04:45 »
Söylediklerinde haklı olmanla beraber sana katıldığımı söyleyemeyceğim sevgili cemaziyel :) Neden dersen, ilk baştaki düşüncesizliğini senin öne sürdüğün savlara bağlamak mümkün. Fakat canavarla ilk karşılaşması? Canavarın ona başından geçenleri anlatması ve dış görünümüne rağmen aslında ne kadar şairane ruhlu biri olduğunu, ne kadar sevgiye muhtaç olduğunu göstermesine ne demeli? Victor doğru yolun ne olduğunu kavramasına rağmen canavara "Defol! Yıkıl karşımdan!" diyor. Kusura bakma ama ben Victor'un savunulacak tarafını göremiyorum diyor ve diğer arkadaşların bu konudaki yorumlarını merakla bekliyorum.
Jackal knows who you are,
Jackal knows where you are.
Try to hide if you dare.
Do your best, i don't care.

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #26 : 10 Ocak 2013, 17:19:40 »
Bende Victor'un rezil bir insan olduğunu düşünüyorum.Özellikle kitabın sonunda yaptığı bencillik son nokta.Önce hikayesini anlatıyor insanlar ders alsın bazı hayallerinin peşinden koşmasın diye sonra da gemidekilere canavarı öldürmelerini söylüyor.
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı cemaziyel

  • **
  • 100
  • Rom: 6
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #27 : 10 Ocak 2013, 19:54:48 »
Evet. Yaratık 'Banker Mahmut' edasıyla 'yaptım ama bir sor niye yaptım?" diyerek anlatıyor hikayesini ama iki cinayet işledikten sonra açıklama yaptığını da unutmamak gerek. Bunların da Victor için alelade insanlar değil aile fertleri olduğunu düşünürsek "Yıkıl karşımdan!" mazur görülebilecek bir cümle.

Bencillikten ziyade karısını kaybettikten sonra onu hayatta tutan intikam duygusunu tatmine bu kadar yaklaşmışken başka sebepler yüzünden yolundan çevrilmek istenince ufak bir gaz veriyor mürettebata. :) Yaratıktan sadece arkadaşına bahsediyor ve eğer kendisi başarısız olursa öldürmesini istiyor. Hayallerinin peşinden koşmamak değil, sonucunu düşünmeden koşmamak. Şurda ne kalmış yürüyerek gitseler dokunacaklar kutuba, dönülür mü ordan estelturin sorarım sana :D
Ne evvel ne de ahir...

Çevrimdışı estelturin

  • **
  • 143
  • Rom: 3
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #28 : 10 Ocak 2013, 20:38:04 »
Mesele dönüp dönmeme meselesi değil cemaziyel.Victor'un zihniyetinden bahsediyorum ben.Adam ders almış insanları düşünüyormuş gibi davranıyor ama milleti salladığı yok :D (Ben o gemide olsam banane derim Victor'dan gelmişim oraya kadar kim ne yapsın onu  ;D)
İnsan için önüne çıkan bütün yollar yürünebilir yollar ise, o insan artık kaybolmuştur.

Çevrimdışı Fırtınakıran

  • *
  • 8351
  • Rom: 1
  • Unique Ravenclaw
    • Profili Görüntüle
Ynt: Rıhtım Okuma Etkinliği#1 || Frankenstein
« Yanıtla #29 : 10 Ocak 2013, 20:48:04 »
Tartışmaya ortadan dalıp Rıhtım'a doğru şunu haykırmak istiyorum: O oy verenlerin yarısı nerede :P? Diğer ankete de oy kullanıyorsunuz. Hani, nerdesiniz?