Kayıt Ol

Güç

Çevrimdışı Heraclus

  • *
  • 2
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Güç
« : 13 Ocak 2014, 19:42:54 »
Bölüm 1 - Zayıf ve Lanetli

2036 - Ankara, Türkiye


- Duyduğuma göre altı yıl özel hastahanede yatmış.
- Neden? Bana sağlıklı gibi göründü.
- Bir kaç tahtası eksik olduğu için.
- Hiç belli etmiyor.
- Şimdi düzelmiş diyorlar, yine de bi...

Evet, burada bahsettikleri kişi benim. Adım Mehmet. Benim hakkımda dedikodu yapan bu iki gerizekalı ise Ayten ile Gökçe miydi neydi. Sağda solda böyle şeyleri çok duyuyorum. Pek de umursamıyorum artık ya da kendime öyle diyorum. Altı yıl özel hastahanede yattığım ise doğru. On iki yaşındayken beni hastahaneye kapadılar, böyle yaptıkları için şaşırmıyorum. Doğru olanın bu olduğunu düşünmüşlerdi. Başımdan geçen onca şeyden sonra kayışı koparmıştım. Her şey on yıl önce oldu, hayatımı mahveden olay. Ailemle normal bir akşam yemeği yiyorduk...

Olanları hala çok net hatırlıyorum.

2026 - İzmir, Türkiye

"Hasan yemeği koydum" dedi Necla. Bunun üzerine Mehmet'in babası, Hasan gözlüğünü çıkarıp elindeki gazeteyle birlikte sehpaya koydu ve koltuktan kalkarak yemek masasına geldi. Mehmet de odasından koşarak geldi. Annesi bunun üstüne kızınca utanarak "Özür dilerim" dedi. Yemeklerine başladılar ve tam tabaklarını yarılamışlardı ki kapı çaldı. Ayağa kalkan Hasan kapıya yöneldi. Apartmana taşındıklarında eski meşe kapıyı söktürüp yerine çelik kapı taktırmışlardı. Ne de olsa güvende olmak o günün dünyasında büyük bir önem taşıyordu, kapısı ve penceresi yeterince güvenli olmayan evlere hırsız girdiği çok bilinen bir şeydi. Hasan bu konuda dikkatliydi, ailesi ve kendisinin güvenliğine önem verirdi.

Kapıyı açan Hasan karşısında takım elbiseli bir adam buldu.
- İyi akşamlar, kimi aramıştınız?
- Hasan beyle mi görüşüyorum?

Adam ona polis olduğunu gösteren kimliği gösterince Hasan "Evet, bir sorun mu var?" diye sordu. Adam da "İçeri girebilir miyim acaba, önemli bir konuda konuşmaya geldim" dedi. Salona geldiklerinde Mehmet ve annesi Necla'nın soran bakışlarıyla karşılaşınca Hasan "Polismiş, benimle bir şey konuşmaya gelmiş" dedi. Düzgün, hiç kırışığı olmayan takım elbiseli adam Mehmet'in dikkatini çekmişti. Bir insanın nasıl olur da bu kadar düzgün bir elbise giyebildiğini merak etmişti. Ona böyle giysiler hep babasının iş yerini hatırlatıyordu, resmi ve hiç bir eksiğe imkan tanımayan bir yer.

Adam "Bu bölgede olan bir olayla ilgili, geçen gün bir fabrika sahibi öldürüldü. Acaba eşinize ve çocuğunuza da sorular sorabilir miyim?" diye sordu. Kurallara her zaman saygılı Hasan'a adamın bir cinayet için akşam bu saatte eve gelmesi garip geldi ama iş zengin birisinin ölümü olunca şaşırmadı. "Tabi ki de, elimizden geldiğince yardımcı oluruz" dedi. Bundan sonraki yarım saat boyunca düzgün takım elbiseli adam üçüne de klasik soruları sordu. "Bir şey gördünüz mü?" "Etrafta garip görünüşlü birisi var mıydı?" gibi. Yarım saat sonra Necla kahve yapmaya gitti ve Hasan da Mehmet'in annesine yardım etmesini söyledikten sonra takım elbiseli adamdan özür dileyip tuvalete gitti.

Mehmet tam salondan çıkıyordu ki adamın yüzünde bir değişiklik farketti. Sanki gözbebekleri normal olamayacak kadar büyümüştü. Kalbi küt küt atmaya başlayan Mehmet çok meraklandı -çünkü o bir çocuktu- ve aynı zamanda korktu. Adama bakarken adam ona baktı ve pis pis sırıttı.

Korkudan ne yapacağını bilemeyen Mehmet olduğu yerde dondu kaldı. Bu adam ona istediğini yapabilirdi, o garip, büyük gözbebekli ve aşırı düzgün takım elbiseli adam ona bir anda ona çok büyük geldi, kendini çok küçük ve cılız hissetti. Ayağa kalkan adam donmuş Mehmet'in önüne geldi ve dikildi. Kendisini bir devin ayağının altında gibi hisseden Mehmet soğuk terler akıtmaya başladı.

"Adın ne?" dedi takım elbiseli adam.

"Me-Mehmet Kı-Kılıç" diye korkudan kekeledi Mehmet.

"Çok iyi o zaman" dedi adam, gözbebekleri iyice büyüyerek. Şimdi iki gözü de kapkaraydı. "Bana itaat edeceksin küçük bey" dedi.

O sırada korkudan ne yapacağını bilemeyen Mehmet durdurulamaz bir şiddetle titriyordu ve gözünde yaşlar birikmişti hatta bir kaç tanesi aşağı doğru akmaya başlamıştı bile. İçindeki atletin sırılsıklam olduğunu hissediyordu. Adamın dediklerine hiç bir anlam veremese de dudaklarından "Peki" sözcüğünün döküldüğünü duydu. Olanlara hiç bir anlam veremeyen çocuk altına işedi ve başı dönmeye başladı.
"Bu silahı alacaksın" dedikten sonra üstündeki silah askısından bir tabanca çıkarıp ona uzattı ve "Aileni öldüreceksin" diye devam etti. Artık açıkça ağlamaya başlayan Mehmet silahı aldı, bu sırada kafasının içinden "Ben ne yapıyorum" diye haykırıyordu. Ailesini öldürmek istemiyordu, onları seviyordu.

O sırada kahveyi yapmayı bitirmiş olan Necla elinde tepsiyle salona girdi ve Mehmet'i gördü. Kafası karışan ve oğlunun ağladığını görüp korkan Necla'nın elindeki tepsi kaydı ve yere düşmeye başladı. Tepsi yere düşerken Mehmet elindeki silah kaldırdı ve onu vurdu, tam alnından. Kadın çığlık bile atamadan öldü. İçeriden koşarak gelen Hasan, Mehmet'i, takım elbiseli adamı gördü ve gözü yerdeki Necla'ya gitti.

Sidik içinde, ağlayan Mehmet "Elimden bir şey gelmiyor baba" dedi. "Kendimi kontrol edemiyorum, bunu istemiyorum!!" diye bağırdı.

Ailesini korumak için aldığı o çelik kapının bile buna engel olamadığına şaşıran Hasan olanlara hiç bir anlam veremiyordu, bu sırada o da alnına bir kurşun yedi ve can verdi. Bundan sonra Mehmet bayıldı.

2036 - Ankara, Türkiye

Kendime geldiğimde bir hastahanedeydim. Ayıldıktan ancak beş gün sonra doktorlara yaşadıklarımı anlatabildim, onlar ise bana endişeyle baktılar. Sonraki altı yıl boyunca o hastahanede gözetim altında kaldım. Doktorlar bana hatırladıklarımın yanlış olduğunu, onların sadece benim uydurduğum şeyler olduğunu söylediler.

O gün aslında eve babamın borçlu olduğu bir mafya üyesi gelmiş ve alacak için babamı ve annemi öldürmüş ama bana bir şey yapmamış çünkü çocuk katillerini sevmezlermiş... keşke öldürseymiş.

Ben de bu olanlar karşısında çok çaresiz kaldığım, elimden hiç bir şey gelmediği, kendimi güçsüz gördüğüm ve olanlar için kendimi suçladığımdan böyle bir hikaye yaratmışım beynimde. Doktorun birisi bana "Sağlıklı değil ama doğal bu" demişti. Sanki bu beni teselli edecekmiş gibi.

O an gördüğümün bir hayal olduğunu artık biliyorum, sağlıklı olmadığımı da biliyorum. Aslında sağlıklı olmadığım belgelendi bile, şizofren tanısı koydular. Altı yıl tedavinin ardından yeterince iyileştiğime ve başkalarına zarar vermeden kendi yaşamımı sürdürebileceğimden emin olup -ilaçlarımı kullanmam şartıyla- beni taburcu ettiler. İlaçlarımı kullanıyorum ama pek fayda ettiklerini söyleyemem, hala o düzgün takım elbiseli adamı görüyorum. Her gün beni izliyor.

O hep bir köşede, gözleri hep açık, hep izliyor...sanki akıl sağlığımın yerinde olmadığını, asla bir daha olmayacağını belirtir gibi. Her gün o adamı, kişiliğimin yarattığı ve aslında var olmayan yine de ailemin gözlerimin önünde öldürüldüğünü, benim ise bunu engelleyemeyecek kadar güçsüz olduğumun temsili olan o adamı görüyorum. Bu benim lanetim.

Çevrimdışı Heraclus

  • *
  • 2
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Güç
« Yanıtla #1 : 13 Ocak 2014, 20:06:34 »
Bölüm 2 - Yeniden Doğuş

2037 Ankara, Türkiye


Kafede otururken durdu ve düşündü "Ne kadar da çok değiştim" diye. Takım elbiseli adam kaybolalı bir buçuk yıl olmuştu ve o artık iyiydi. Adam bir gün hiç ansızın ortadan yok olmuştu, o aralar hayatını değiştirmeyi de ne de çok istiyordu! Fırsatı değerlendirip her şeyi düzene sokmaya başlamıştı, tabi başta kolay olmamıştı ve çok da zorlanmıştı ama artık düzgün bir hayata doğru ilerlediğini biliyordu, gerçi aptal değildi. Ne kadar değişirse değişsin asla normal bir insan olamayacağının farkındaydı, yine de mutluydu.

Eski işinden ayrılıp da yeni bir iş bulduğunda -şu an en yakın arkadaşı olan, kardeşim dediği- Selim'le tanışmıştı. İkisi tanışalı sadece yaklaşık bir buçuk sene olsa da çok iyi kaynaşmışlardı. Selim de orta seviyeli bir aileden geliyordu ve ortak alanları bayağı çoktı. Bunun dışında gayet de sıradan birisiydi, aşırı cesur ya da aşırı kültürlü birisi değildi, aslında hiç bir konuda aşırılığı yoktu, olması da gerekmiyordu. Mehmet mükemmeliyetçi birisi değildi, kendisinin mükemmel olmadığını, aksine gayet sorunlu birisi olduğunu çok da iyi biliyordu. Hala arada sırada gerçekliğinden şüphe ettiği şeyler görüyordu -fakat bunların hiçbirisi o takım elbiseli adam değildi- bu yüzden mükemmeliyeti bir sistem de olsa bir arkadaş da olsa, dünyadaki hiç bir şeyde aramıyordu.
Artık yeni hayatını bu felsefe üstüne kurmuştu. Ortalama arkadaşlar edinmişti, bir kaç tanesi ona diğerlerinden daha yakındı, evinde "standartlara uygun" mobilyalar vardı. İş, arkadaş, eğlence ve bilgisayar arasında dengeli bir hayatı vardı (Televizyon popülerliğini yitireli çok olmuştu) .

Bunların hepsi oydu, normal olmak için çabalayan başka bir kişi. Diğerlerinin arasına karışıp da onların parçası olmayı istiyordu, eve geldiğinde onu güldürecek bir kaç şey bakıp yatmak ve ertesi sabah gene aynı şeyleri tekrarlamak istiyordu. Bazen bu monotonluktan sıkılıp da biraz değişik birşey yapıp da kafasını dağıttığı oluyordu.
O artık sürünün bir parçasıydı. Sorunlarını başkalarından saklayıp ortalamayla yetinen ve bununla mutlu olan bir insandı. Bazen kendinden hayıflanıyordu böyle olduğu için, sanki dünyaya karşı görevini yerine getirmiyormuş gibi ama niye o olsundu? Bu sorumluluğu istemiyordu, kendi hayatı başına yeterince sorun çıkarmıştı, bir de oturup dünyayı mı kurtaracaktı? Kesinlikle hayır, Mehmet böyle mutluydu. İyi arkadaşlarla, mutlu bir aileyle gözünü hayata yummak istiyordu, hayattan tek isteği buydu.

Dört Ay Sonra

2037 Ankara, Türkiye

Bir pazar günü yine arkadaşlarıyla eğlenmeye çıkmıştı (Selim o gün gelememişti) . Bardan çıktıklarında ve herkes dağıldığında eve yürüyerek dönmeye karar verdi. Geceleyin ve soğuk havada yürümeyi seviyordu. Yirmi dakika sonra evine yaklaşmışken köşe başında bir şey dikkatini çekti. Birisi orda bekliyordu, gecenin bu saatinde tek başına ve kendi evinin köşesinde bekleyen birini gören Mehmet gerildi ve durdu. Bu adam ona bir tehdit miydi yoksa birisini mi bekliyordu? Yoksa bir hırsız mıydı? Diğeri evini soyarken bu gözcülük yapıyor olabilirdi. Evinin güvenliği konusunda titizdi -bu huyu herhalde babasından geliyordu- ama isteyen birisinin her eve girebileceğinin farkındaydı. Kendi evine -zemin kattaydı- bakan Mehmet pencerelerde bir anormallik görmedi. Bununla biraz rahatladı ve yürümeye devam etti.

Daha da yaklaşınca bu adamın kim olduğunu farketti, ilk başta inanamadı -aslında inanmak istemedi- ama ikinci kere ve üçüncü kere baktıktan sonra emin oldu. Onun karanlık geçmişinin habercisi olan takım elbiseli adamdı bu. Hiç değişmemiş duruyordu, takım elbisesi hala yeni ütülenmiş gibiydi.
Önce üstüne bir durgunluk çöktü Mehmet'in. Sonra bir yıkılmışlık ve inkar duygusu içini doldurdu ve kalbi deliler gibi çarpmaya başladı, kulaklarında bir uğultu duyuyordu. Başı da dönmeye başlamıştı. Hayatını düzene sokmaya o kadar uğraşmıştı, çok çabalamıştı ama yine de lanetinden kurtulamamıştı! O yine ordaydı, yine bir köşe başında onu bekliyordu! Uğruna bu kadar uğraştığı hayatının -bir kez daha- ellerinden kayıp gitmesini istemiyordu o. "Neden ben?" diye düşündü. Pekala başkası da olabilirdi ama sanki birisi onu zorlamak için uğraşıp duruyordu.

Kontrolun elinden akıp gittiğini, delirmeye başladığını hissetti... parçalamak istiyordu. Hayatını yine mahvedecek bu adamı, bu simgeyi sadece hayal olsa da yok etmek istiyordu. Kanının yere aktığını görmeyi, organlarının darbelerle ezilip iflas etmesini, o takım elbisenin paramparça olmasını ve kana bulanıp kirlenmesini istiyordu. İleri atıldı. Adam ona tek bir bakış attı ve o bakışla Mehmet durdu. Hala onu parçalamak istiyordu, hala delice bir şiddet duygusuyla doluydu ama o siyah gözler onu durdurdu. Bir dakika boyunca ikisi de öyle durdular. Yavaş yavaş deliliğinin etkisi geçti ve Mehmet'in aklı, damarlarında akan adrenalin nedeniyle çılgınca çalışmaya başladı;

Bu adam beni nasıl durdurabildi, yoksa sadece bir hayal değil mi? Hayır, daha önce de başıma geldi bu. Düşün! O zaman da bu kadar gerçekçiydi. Doktorlar haklı olmalılar, olmak zorundalar(!) fakat... ya bu gerçekse? Tekrar belirmesi için hiç bir neden yok. Gayet düzenli, sıradan bir hayatım vardı. Hiç bir neden yok tekrar akıl sağlığımın gitmesi için. Ben de normalim artık. O zaman bu adam gerçekten var mı? Bana o şeyi nasıl yaptırdı? Hasiktir! Eğer bunlar gerçekse ailemi ben mi öldürd...

"Merhaba, Mehmet" dedi takım elbiseli adam, "Görüyorum ki öfken geçti, istersen seni serbest bırakayım da içeri geçelim. Konuşacaklarımız var" diye devam etti. Adam bunları dedikten sonra Mehmet serbest kaldı. Kafası allak bullak olsa da sorularının cevaplarını isteyen Mehmet apartman kapısın açtı ve içeri girdiler...

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Güç
« Yanıtla #2 : 14 Ocak 2014, 11:53:25 »
Öncelikle foruma hoş geldiniz. Öykünüz akıcı ve merak uyandırıcı. Ama daha da iyi olması için gözüme takılan birkaç şey söylemek istiyorum.

İlk bölümde çok fazla isim karmaşası yaşanıyordu. Sürekli "Hasan" kelimesi geçmesi biraz rahatsız etti. Aynı şekilde geçmiş zaman eklerinin çokluğu göze batmaya başlamıştı. Cümleleri biraz daha uzatıp arada devrik cümleler ekleyerek bu sorunu aşabilirsiniz. Zaten ikinci bölümde bayağı azalmıştı bu sorunlar.

Konusu merak ettirdi. Şahsen ikilemde kaldım ben de. Acaba bunlar da hayal mi yoksa mistik bir gerçeklik mi var diye. Elbette bütün etkenler önemlidir bir öykü veya kitap için (yazım şekli, betimlemeler vs...) ama şahsen en önemlisi kurgu ve temel aldığı konudur. Şimdilik bunlar iyi gidiyor ve öykünüzü merak etmeme neden oluyor. Kısa süre içinde devamını da okumak dileğiyle. Ellerinize sağlık.