Kayıt Ol

Cennetin Çeşmeleri - Arthur C. Clarke

Çevrimdışı minrand

  • **
  • 80
  • Rom: 19
    • Profili Görüntüle
Cennetin Çeşmeleri - Arthur C. Clarke
« : 03 Ocak 2013, 04:14:33 »
Eğer gök mekaniğinin yasaları bir nesnenin gökte sabit olarak kalmasına olanak sağlıyorsa aşağıya yüzeye doğru bir kablo uzatılması - ve böylece Dünya'yı uzaya bağlayan bir asansör sistemi kurmak mümkün olamaz mıydı?

Arthur Clarke Cennetin Çeşmeleri adlı eserini bu sorunun etrafında şekillendirmiş ve kitabın  Hugo ve Nebula ödüllerini aldığını göz önünde bulundurunca ortaya tatmin edici bir kitap çıkmış demek sanırım abartı olmaz.

Yukarıda da belirttiğim gibi kitabın ana konusu bir uzay asansörünün inşası. Burada hemen şu soruyu sormak gerekiyor sanırım, uzay asansörü tam olarak nedir ve ne işe yarar?  Clarke'a göre uzay asansörü insanın evreni fethetmesi/keşfetmesi/kolonileştirebilmesi için gerekli temel sistemlerden ilkidir. Peki uzay asansörünün faydası nedir? Geleneksel yöntemlerle uzaya herhangi birşey taşımak astronomik fiyatlara malolurken uzay asansörü bu maliyetleri inanılmaz ölçüde düşürerek uzayın keşfinin önündeki en önemli sorunlardan birinin olası çözümüdür, en azından Clarke'ın iddiası bu yönde. Uzay asansörünün ne olduğuna gelince kendisi ufak bir fark dışında bildiğimiz asansör sisteminin aynısı. O ufak fark ise şu ki bu asansörün Taprobane ülkesindeki Sri Kanda Dağ'ı ile 40000 km yukarıdaki yapay bir uydu arasında gidip gelmesi gerekiyor.

Burada belirtmekte fayda var. Fikir ilk bakışta inanılmaz gibi gelebilir bana biraz hayalperestçe gelmişti en azından ama burada devreye hemen Clarke  giriyor ve bence en iyi olduğu şeyi yapıp teknik sorunları çözüyür. Kitabı okurken Clarke sizi o asansörün yapımından sorumlu proje grubunun bir parçası gibi hissettirmeyi başarıyor. Başlangıçtan sonuna kadar projede karşılaşılması olası problemleri belirleyip bunlara akılcı çözümler getiriyor. Öyle ki başlangıçta yapılması imkansız gibi gözüken uzay asansörü kitabın sonlarına doğru ulaşılabilir gözükmeye başlıyor. Hatta zaman zaman bu çok mantıklı neden bu yapılmıyor ki derken bulabiliyorsunuz kendinizi.

Arthur Clarke'ın bence en güçlü yanı teknik konularadaki bilgisi. Kitabı okurken yazarın neden bahsettiğini bildiğini hissedibiliyorsunuz. Arthur Clarke'ın bilim adamı kişiliğini göz önüne alınca bu beklenebilir bir durum sanırım ama beni yine de etkilemeyi başardı. Şöyle söyleyeyim bir Clarke kitabı okurken bilim kurgu kitabı okuduğunuzun farkına varıyorsunuz. Clarke bir sorunu şu anda gelecekteyiz teknoloji çok gelişti herşeyi yapabilen süper aletlerimiz var diyerek çözmek yerine, çözümün arkasındaki bilimsel gerçeği az da olsa okuyucuyla paylaşmaya çalışan bir  yazar gibi gözüktü benim gözüme. Bu durum hoş olduğu kadar benim gibi Clarke'ın tarzına alışmamış olanlar için sıradışı. Zaman zaman kitabı okurken kendinizi makale okur ya da bilimsel bir konferansta gibi hissederseniz şaşırmayın. Clarke'ın bu teknik tarzını şimdilik alışılmadık deyip bırakayım ileride daha fazla kitabını okursam(ki okumayı planlıyorum) tekrardan dönerim.

Kitaba tekrar dönelim kitap yaklaşık olarak 22. yüzyılın ortalarında başlıyor. Olaylar, Vannevar Morgan isimli çağının en önde gelen inşaat  mühendislerinden birinin hayatının en önemli projesini yapmak için Sri Kanda Dağı'nın yer aldığı Taprabone ülkesine gelmesiyle başlıyor. Morgan'ın  bu dağı seçmesinin coğrafi, iklimsel, bilimsel olmak üzere yüzlerce sebebi var. Uzay asansörünün inşa edebileceği Dünya üzerindeki en uygun ve tek yer olan Sri Kanda Dağ'ının Dünya'da halen var olan ender dindar insanlardan Budist keşişlerinin evi olması ise Morgan'ın şanssızlığı.

Yukarıdaki gibi bir girişe sahip olan kitap buradan sonra kabaca üç ana bölüme ayrılabir: Uzay asansörünün yapılacağı yerin seçimi, asansörün yapımı, asansörde mahsur kalan ekip için yapılan kurtarma operasyonu.

İlk bölümde Clarke'ın kendi deyimiyle "Durdurulamaz bir güç, yerinden oynamayan bir nesneyle karşılaşacağı zaman ne olur?" sorusuna cevap arıyoruz. Karşısına çıkan zorluklar karşısında asla pes etmeyen, yıldızlara ulaşma hayalini gerçekleşitirmeye çalışan bir bilim adamı ile binlerce yıllık evlerini korumaya çalışan keşişlerin mücadelesini anlatıyor ilk bölüm. Benim en sevdiğim bölüm burasıydı. Bunun sebebi de Clarke'ın bu kısmı anlatırken 2000 yıl önceki Kral Kalidasa ve Sri Kanda keşişleri arasındaki mücadeleyle Morgan'ın hikayesini paralel biçimde anlatması. Burada hikayeler arasındaki geçişler özellikle güzeldi. Ayrıca genelde teknik konulara ağırlık veriyormuş gibi görünen Clarke, istediğinde gayet güzel kurgular ve karakterler yaratabileceğini de göstermek istemiş sanki bu kısımda. Bu kısımdaki eksiklik en azından benim için kısa olmasıydı. Kral Kalidasa'nın hikayesini biraz daha okumaya hayır demezdim açıkçası. Clarke burada okurun ağzına bir parmak bal çalıp bırakmış gibi geldi bana.

İkinci bölüme gelince kitabın sanırım en başarılı olduğu kısım bu. Bunun sebebi de daha önce belirttiğim gibi Clarke'ın bilim kurgunun bilim kısmına hakim olması. Bu bölümde teknolojik gelişmeler Clarke'ın hayal gücünün gerisinde olduğu için Clarke hayata geçiremediği projesini anlatmış gibi sanki. Tamamen benim hayal gücüm de olabilir ama Clarke'ın hayatına biraz göz attım ve bence Vannevar Morgan karakteriyle kendisini anlatmış yazar. Bu benim çıkarımım tamamen yanlış olabilir ya da Clarke bunu doğrulayan ya da yalanlayan bir şeyler söylediyse bile haberim yok.

Son bölüm hakkında ise Clarke bize duygusal ve tatmin edici bir son vermiş demekten fazlasını söylemeyeceğim.

Kitabın beğenmediğim taraflarına gelince kitapta Yıldızplanörü isimli bence kitaptan tamamen alakasız bir bölüm var. Bu bölümde insanlığın kendi dışındaki ilk zeki yaşam formuyla temasları anlatılıyor ki kitabın konusuyla uzaktan yakından alakası yok. Bu bölüm o kadar eğreti duruyor ki sanki Arthur Clarke hazır elim değmişken uzaylılarla da bir iletişime geçeyim de o da aradan çıksın deyip bu bölümleri yazmış gibi. Bir ara bu bölümlerin kitabın arasına karışmış olabileceğini dahi düşündüm  :).

Arthur Clarke hakkında fikir sahibi olmak, yazım tarzını görmek kısaca Clarke okumaya başlamak için uygun bir kitap gibi gözüktü bana Cennetin Çeşmeleri.
"oh lord, if there is a lord,
save my soul, if i have a soul."