Kayıt Ol

Albino Drow

Albino Drow
« : 17 Mayıs 2013, 00:16:46 »

                                         
Hayatta Kalmak
                                                                             
Benim adım Vorawin'ther Vandree;diğer bir bilindiğim isimle Vora Winter.Menzoberranzan'ın on yedinci evinin en küçük kızı.
Şimdi muhtemelen hikayeme geçmeliyim;evimi,ismimi ve drow olduğumu bildiğinize göre...
Yazacağım hikaye benim gibi birisi için bile olağandışı;işte bu yüzden maceramı kağıda geçirmeye karar verdim.
Çok fazla yolculuk ettim,insanlar tanıdım... Sizde belki hakkımdaki fısıltıları duydunuz ya da beni şahsen tanıyorsunuz ama bana ne kadar yakın olursanız olun yaşadıklarımı benim kadar iyi bilemezsiniz.
Merzoberranzan'da albino bir drow olmanın zorlukları çoktu.Geçmişe baktığımda nasıl hayatta kaldığıma hala şaşırıyordum.Çünkü ne bir savaşçıydım ne de büyücü.Ne bir insanın iyi vefakar kalbine,ne de bir drowun güce olan bitmez tükenmez tutkusuna sahiptim.
İşte bu yüzden;hiçbir zaman yeryüzüne ya da Underdark'a uyum sağlayabileceğimi düşünmedim.En azından gençken öyle sanıyordum.Eh...Bir yere uyum sağlayamayacaksam iyi olmanın anlamı neydi.Kulağa ne kadar vahşi gelirse gelsin o zamanlar Drow öldürmek en sevdiğim hobilerimden biriydi.O beni tiksintiyle küçümseyen kızıl gözlerden yaşam pırıltılarının solmasını izlemek sefil hayatımda bana zevk veren tek şeydi.En azından bir yere kadar öyleydi;ama siz gerisini öğrenmek için biraz bekleyeceksiniz.
İşte bu aşağılık duygusu ile göz açıp kapayıncaya kadar en başarılı seri katillerden biri haline gelmiştim.Belki de böylece çcoukluğumda başıma gelenlerin intikamını alıyordum.Gerçi buna pek çocukluk denemezdi;daha çok görevlerle dolu zorlayıcı bir dönem...
Dünyada inanamayacağınız şeyler gördüm ve duyduğunuzda dehşete girmenize neden olacak şeyler yaptım.Ben iyi kalpli bir drow değildim,asla iyi kalpli bir drow olduğumu iddaa etmedim;hayatta kalmak istiyordum ve bunun için elimden geleni yaptım.
Hayır,hayır kesinlikle pişman değilim!
Ama yine de bazen aklımdan gemiyor değil.Yaşamak gerçekten önemli mi? Yaptıklarıma değmiş miydi? Boşuna mı çabalamıştım.Bencil bir aşkla hayata tutunmuştum,o sözünü ettiğim güç delisi drowlardan ne farkım vardı...
İşte geriye baksam,bütün bu soruları tekrar tekrar düşünsem muhtemelen herşeye bir son getirmek için bileklerimi kesip uçurumdan atlayabilirdim
ve inanın,bende ki bu şansla hayatta kalırdım...
Pekala,pekala başıma gelenlerin hepsi o kadar korkunç değildi.Muhteşem insanlarla karşılaştım,bütün dünyayı baştan sona gezdim ve en harika maceralar yaşadım.
Şunu aklınızda tutun ki herşey başladığında çok gençtim,öldürmenin yaşamak için tek yol olduğunu düşünüyordum ve bunun sonucunda hatalar yaptım.
Umarım yazdıklarımı okur ve beni affedersiniz.

-..-..-..-..-



-1250 DR,Menzorberranzan-

''Şu renge bak!''dedi dişi drow fısıldayarak.

Bebeği daha iyi incelemek ve kusurdan emin olmak için daha aydınlık bir bölgeye geçmek üzere uzaklaşırken topuk sesleri doğum odasında yankılandı.Fazlasıyla geniş alanda bir kaç gerekli eşya dışında hiç birşey yoktu,burası pek fazla önem görmezdi de zaten.                                                           

Vandree Evi;ne yazık ki rahibelerinin çokluğuyla bilinmiyordu.

Matron Troken'ther doğum sandalyesinde doğrularak çenesini kaldırdı ve bitkinlikten görüşü zayıflamış gözleriyle yeni doğmuş bebeğin ısısını aradı.Her doğumda olduğu gibi oda neredeyse zifiri karanlıktı ve Matron en büyük kızı Fiirnel'ther'in elinde iğrenerek tuttuğu debelenen yaratıkta neyin yanlış olduğunu anlamakta zorlanıyordu.

Oturduğu yerde biraz daha doğruldu ve bebeği kurban etmek için sabırsızlanan kızına seslendi;

''Sakat mı? Ya da daha kötü...Erkek mi?Eğer öyleyse tutmakla zahmet etme,bu evde yeterince erkek var!''

Fiirnel'ther başını sallayınca Matron gözle görülür bir şekilde rahatladı zira bir dişiye karşılık dört erkek çocuk yeterince utanç vericiydi.Kendisiyle birlikte iki ve eğer bu ufaklıkta hayatta kalacak kadar güçlü olursa tam üç dişi!

Üç rahibe dişi...Pekala daha iyisi olabilir...

Troken'ther kızıl gözlerini öfkeyle kıstı ve hala kalkacak kadar güçlü hissetmediğinden bebeği almak için kollarını uzattı;ayağa kalksa hala sızlayan vücuduyla sendelerdi ve yerini almak için gerekenden büyük bir hırsla bekleyen en büyük kızına bu zayıflığı göstermemeye kararlıydı.

Fiilnel'ther teredüt edince,Matron en büyük kızın itaatsizliğine sinirlenmeye başladı;içinde dişi drowun kafasını mermer duvara çarpıp yüzünü dağıtmakla ilgili dayanılmaz bir istek doğdu.Fakat öfkesini nadir zamanlarda yaptığı gibi kontrol altına alıp,kaşlarını çatmakla ve dik dik bakmakla yetindi;

''Sen ne yapmaya çalışıyorsun?Sakat olmayan dişi bir bebek! Eğer onu şimdiden,büyüyüp rütbeni ele geçirir diye kurban etmek istiyorsan Lloth adına yemin ederim ki seni...''

Matron kucağına itilen bebekle afallayıp konuşmasını yarıda kesti.İlk tepkisi memnuniyetti.Şanssızlık eseri yıllar önce,ilk çocuğu erkek olarak doğmuştu;pekala ondan sonraki dişiydi ama daha sonra doğan dört bebekte aynı şanssızlığı takip etmişti.Üçüncü oğlanı kurban ettiklerinde bile Matron iki sevgilisi,dört oğlan çocuğu olmak üzere altı erkek ve yalnızca bir kızı ile kalmıştı.Bu dişi ev için oldukça iyi olacaktı.
Aklını düşüncelerden sıyırıp bebeğe odakladığında dehşetle donması uzun sürmedi.Büyük kızının rahatsız edici sırıtışına karşın daimi buz gibi ifadesini değiştirmemeye çalıştı ama kollarında ki yaratık Matron'u hayalkırıklığı ile şoka sokmuştu.

Karanlık doğum odasında bile yüzeyde yaşayan pisliklerden daha soluk,mermer gibi beyaz bir cildi olduğu görülüyordu.Kusursuzca yuvarlak başı dalgalı gümüş saçlarla kaplıydı ve yumuşak kızıl tonlarındaki neredeyse pembe gözleri ile Matron'un gördüğü en tuhaf bebekti.

Bir Albino...

Szarkai diye düşündü Troken'ther Lloth bunu hak etmek için ne yaptım?

Anormal bebeği öldürüp öldürmemek arasında kalmıştı.Bir yandan evin başka bir dişiye daha ihtiyacı vardı;bir yandan da böylesine tuhaf bir bebek utanç verici olacaktı.Vandree evini zayıf gösterirdi ve, Menzoberranzan'da ki herkes bilirdi ki zayıf görünürsen erken yok olmaya mahkumdun.
En sonunda bir karara vardı.Bebek başka bir kızın doğmama ihtimaline karşı yaşamalıydı.Szarkai ya da değil Vandree evi albino da olsa bir dişiyi kurban edebilecek kadar güçlü bir konumda değildi.

Gerekli rahibe sayısına ulaşınca yaratığın hayatına son verilirdi.

Planından memnun bir şekilde sandalyenin arkasına yaslandı ve minik şaşkın bebeği göğsüne yaslayıp alnına yapışmış nemli beyaz saçlarını bir kenara itti.

''Çocuk kalıyor.''dedi ''Sende biliyorsun ki rahibelere ihtiyacımız var;tuhaf ya da değil.Bu evin dişilere ihtiyacı var!''

O düşünceler arasına kaybolmuşken eline örümcek ağlarıyla süslü bir hançer almış ve bir umutla bebeğe yaklaşmış olan Fiilnel'ther annesinin akılsızlığına lanet okudu ama itaatsizlik etmeden bıçağı bir kaç mumunda durduğu masanın üstüne koydu;arkasını döndüğünde dudaklarında keskin ve donuk bir gülümseme belirmişti;

''İsmi nedir,Matron?''

Troken'ther bebeğin başını göğsünden kaldırıp minik kollarının altından tuttu ve kendisi oturur posizyona geçip kızına bir mum yakmasını işaret etti.Szarkai;ufak bir porselen bebeğe benziyordu.Aklına ona tamamen uyacak bir isim geldiğinde;bebeğin küçük,inkar edilemez tatlılıktaki yüzüne baktı ve sanki yetişkin bir drowmuş gibi ona söyledi;

''Vorawin...Vorwin'ther Vandree.''

Bu minik bebeğin onu neden etkilediğini bilmiyordu.Belkide yalnızca yıllardan sonra bir dişiye sahip olmanın sevinciydi.En sonunda bacaklarının eski haline döndüğünü hissetti,titremeden ayağa kalktı.Sanki zavallı yaratıktan güç alıyordu;vücudunda en ufak bir ağrı bile kalmamıştı.Vorawin'i daha iyi incelemek için yakılmış mumun yanına ilerlerken göz ucuyla büyük kızının çıkış kapısına yürüdüğünü gördü;çıkmadan Fiilnel'ther son bir kez arkasını döndü;

''Neden ona 'yaratık' demiyoruz?Nasıl olsa fazla yaşayamayacak...''

Daha sonra Matron'un delici bakışlarını göremeden hızla dışarı çıktı.Kapı arkasından kapandığında az önce kız kardeşini öldürmek için elinde tuttuğu hançerin sert bir sesle saplanışını duydu.Bıçağın kapıdan görünen ucuna alayla sırıttı ve hole doğru ilerledi.

Kim bilir belki işler zavallı yaratığın doğumu ile sandığından daha eğlenceli bir hale gelirdi.Biraz rekabetin kimseye zararı dokunmazdı,değil mi?

Szarkai:Albino Drow    Edit:İsim
I am No Man!

Çevrimdışı grikunduz

  • **
  • 368
  • Rom: 6
  • Est solarus oth mithas
    • Profili Görüntüle
    • HayalGezer
Ynt: Hayatta Kalmak
« Yanıtla #1 : 17 Mayıs 2013, 23:41:50 »
Oldukça güzel bir hikaye potansiyeli görüyorum burada. Her zamanki Unutulmuş Diyarlardan farklı birşey verirseniz bu potansiyelinizi doldurabilirsiniz bence. Zaten albino ile girişiniz, karakterinizin farklılığı bunun bir göstergesi.

Ayrıca dilin de oldukça iyi. Sıkılmadan devam edersen bir de orjinalliği tutturabilirsen oldukça iyi bir hikaye duruyor önümüzde sanki. Geleceği var gibi görünüyor. :)

Ynt: Hayatta Kalmak
« Yanıtla #2 : 18 Mayıs 2013, 17:48:32 »


Uploaded with ImageShack.us

Anormallik

Bu sefer ne yazarak başlayacağımı bilmiyorum...
Hiç bir zaman edebiyatta iyi olmamıştım zaten.Bu yüzden çok süslü cümleler beklemeyin benden.Tüm yalınlığıyla gerçekleri yazmaya kararlıyım,tek yapabileceğim bu.
Hatırlıyor musunuz;size daha önce nasıl hayatta kaldığımı anlamadığımı söylemiştim.Belki bunun size anlatmadığım bir nedeni olabilir.
Size bir sırrımı söyesem tutabilir misiniz?
Ben hiç bir zaman Lloth'a bir bağlılık duymadım.
Ama anladığınız nedenden değil,sadece buna iznim yoktu.Saygıdeğer annem tarafından ona tapınacak kadar değerli bulunmasamda,güçlü bir tanrıçaydı ve bende her drow gibi güçten hoşlanırdım.
Belki biraz...
Ten rengim dışında tipik bir drow kızı olarak büyüdüğümü söylemiştim.Belki biraz daha şiddetli bir çocukluğum olmuştu ama rütbe olarak en azından tüm erkeklerden üstün olduğumu biliyordum.Acımasız,kibirli ve saçmalık derecesinde gururluydum.
Yüzeydekilerin hayvanlardan bile daha düşük av türünde bir canlı,benimse avcı olduğumu öğrenerek eğitimimi tamamlamıştım.Bizim tarafımızdan öldürülmek onlar için bir lütuftu bile.Buraya kadar sıradan bir drowun özelliklerini anlatıyorum değil mi;beni diğerlerinden ayıran bir şey vardı işte.
Şu zamana kadar hayatta kalmamı,Matron'un diğer evlere karşı beni korumasını,bir rahibe olmamı engelleyen bir şey...
Yeterince merak ettiniz mi?
Öyleyse herşeyin başlangıcına dönelim;


-..-..-..-..-

-1258 DR,Menzoberranzan-

Drow çocuk aynadaki aksini hoşnutsuzlukla inceledi.Yaşamının henüz sekizinci yılı olmasına rağmen kendisi ve diğer drowlar arasındaki farkı görebilecek kadar zekiydi.

Soluk yüzünün yarısı az önce aldığı darbeden dolayı kıpkırmızıydı ve ancak drow gözlerinin görebileceği bir şekilde parlıyordu.Doğumundan itibaren;Fiilnel'ther içindeki nefreti minik dişiden çıkarmakta geri kalmamıştı.Elbette ona bakacak başka biri olmadığı için ondan en çok nefret eden kişinin korumasına kalması Vorawin'in şanssızlığı olmalıydı.Annesini,Matron Troken'ther'i bu beş yıl içinde tek bir kez bile görmemişti.Belli ki güçlü dişi drow,en küçük kızının yüzünü görecek kadar bile zaman ayıramıyordu.Ya da onun soluk yaralı yüzüne, ailenin utancına bakmakta zorlanıyordu.

Yine de bu ne şaşırtmış ne de yaralamıştı küçük kızı.

Etrafındaki hiç bir kimsenin ona en ufak bir sevgi hissetmediğini biliyordu,bilmekten öte hissediyordu.
İşte bu kafasını karıştırıyordu Vora'nın.Tüm drowlar bu yeteneğe sahip miydi?Başkalarının kalbinden geçenleri okumak ve görmek dişilerin sahip olduğu bir yetenek miydi?

Bunu sormaya korkuyordu,zira yüzüne bir tokat daha alırsa ömrünün sonuna kadar yanağında el izi ile yaşamak zorunda kalacağını düşünüyordu.Bu yüzden çenesini kapalı tuttu ve çekmeceden çıkardığı bir kremi narin minik ellerle yüzünün hasarlı kısmına sürmeye başladı.

Çoğu rahibenin lanetli olduğu gerekçesiyle ona dokunmak konusundaki isteksizliğinden,annesinin ilgisizliğinden ve ablasının sadist kişiliğinden böylesine küçük bir yaşta kendi kendisini tedavi etmeyi öğrenmişti.Kim bilir belki büyüyünce insanları iyileştirmekle yükümlü bir rahibe olurdu.Daha sonra bu düşünce minik kızı güldürdü,pembe gözlerine ulaşamayan bi gülümseme dudaklarına yerleşti.Kimse bu soluk elleri üstünde istemezdi ki...

Yansımada daha parlak bir çift kırmızı göz görünce düşüncelerinden sıyrıldı ve ablasının buz gibi ifadesiz bir yüzle,kapının hemen yanında belirmiş katı formuna döndü.

''Keşke o kadar sert vurmasaydım.Matron;çocuğu yıllardan sonra ilk defa görecek böylesine sefil görünen bir dişiyi karşısına çıkarırsam bu sefer...''

Vora ablasının bu düşüncelerini kendisine söyleyip söylemediğini ya da sesli olup olmadığını anlamadı.Dudakları kıpırdamamıştı bu yüzden cevap vermedi.

''Yıka şu yüzünü,kıyafetlerinide çıkart.Matron'u göreceksin.Elbiseni ben seçeceğim ve bu sırada formaliteler üzerinden geçeceğiz.Anladın mı?''

Vora yüzüne bakmaya devam etti.Gerçekten mi konuşmuştu yoksa yin..-

Bir anda kafasına inen bir darbeyle yere düştü.Öyle hızlıydı ki elin hareket ettiğini bile görmemişti.Yalnızca son derece sinir olmuş bir Fiilnel'ther ellerini beline koyup,başında dikilince bunun gerçek bir soru olduğunu anladı;

''Gerizekalı gibi bakma yüzüme!Cevap VER!''

Darbenin sersemletici etkisi geçince başını kaldırabildi Vora,elleriyle destek alıp oturur pozisyona geçti;

''Anladım.''

''Anladım...ne?''

''Anladım efendim.''

Yüksek egosunu tatmin edebilme fırsatını kaçırmayan Fiilnel'ther daha minik dişiyi omzundan sertçe tutup kaldırdı.Göz ucuyla başının kanayıp kanamadığını kontrol etti.Kızın üzerindeki koyu renk kolsuz bluzu ve dizlerine düşen eteği işaret ederken yüzü kınayan bir ifadeye bürünmüştü.Gerçi yüzü sürekli bu ifadedeydi,belki sadece şekli buydu.En azından küçük kız kardeşine bundan başka bir duygu içinde hiç bakmamıştı.Ayakları çıplaktı ve gür beyaz saçları birbirine dolanmıştı.Hiçte yüksek rütbeli bir ailenin kızı gibi durmuyordu.

Bir drow gibi bile görünmüyordu aslında...

Matron bu kızda ne buldu diye merak etti Fiilnel'ther gerizekalının teki,hiçbirşeyi anlamıyor.

Kıyafetlerini çıkarmış olan çocuğun gözlerini üzerinde hissedince ürpermeden edemedi.

Tuhaf görüntüsünün dışında aynı tuhaflıkta bakışları vardı.Öyle bir bakıyordu ki sanki ne düşündüğünüzü,ne hissettiğinizi,ruhunuzun derinliklerini okuyordu.İnsanın kendisini savunmasız hissetmesini sağlıyordu.Fiilnel'ther buna yabancıydı ve bu tanıdık olmayan zayıf duygudan hiç hoşlanmamıştı.

O hırsla kırbacına uzanırken küçük kız gözlerini ablasının yüzünden hiç ayırmadı...

-..-..-..-..-

''Şimdi...Tekrar et bakalım.''

Matron'un yanına giderlerken;Vora elinde olmadan hoşnut hissetti.Daha önce böyle bir ilgi görmemişti,Fiilnel'ther saçlarını -belki fazla sertçe- taramış ve düzenli görünmesi için örüp başına dolamıştı,üzerindeki gümüş rengi elbise öyle yumuşak bir kumaştandı ki kendisinin olduğuna inanmakta zorlanıyordu.Üzerine birşeyler dökmeyi düşündü böylece Fiilnel'ther herşey bittikten sonra kıyafeti geri almayı düşünmezdi.

Ayakları yıllardan sonra ilk defa çıplak değildi.Bir çift sandalet,parmaklarında tuhaf bir his yaratıyordu.Ayakkabılar hiç rahat değildi ve kıyafetinden duyduğu memnuniyete rağmen tekrar çıplak ayaklı haline dönebilmeyi istedi ama elbette bunu söylemedi ablasına.Büyük kızın eli kamçısının üstünde duruyordu ve tek bir darbesiyle Vora'yı duvara yapıştırmakta teredüt etmeyeceği açıktı.Bu düşünceyle sanki bir hatırlatma gibi sırtındaki kırbaç izleri sızladı.Gerçektende ablasının sorusuna cevap vermeliydi yoks...-

Sırtına atılan bir tokatla sendeledi.Fiilnel'ther'in ani atakları neredeyse sıradanlaşmıştı.Yılların alışkanlığıyla dengesini korudu;yine de darbe taze yaraların üstünden geçince kendini tutamayarak acılı bir ses çıkarttı.

''Kes sesini!''diye tısladı ablası ''Soruma cevap ver.Lloth aşkına,benim yüksek sabrımı bile taşırabiliyorsun,çocuk.''

Vorawin'ther derin bir nefes aldı ve ezberlediklerini bir çırpıda söyledi;

''Ben Vorawin'ther Vandree;Matron Troken'ther'in en küçük kızı ve Menznoberranzan'ın yirminci evinin...-

Konuşmasının bu kısmında Fiilnel'ther onu sertçe durdurdu ama işareti anlamayan Vora konuşmasını büyük bir inatla tamamladı;

''-en genç üyesi.''

İşte tam bu sırada daha iri olan dişi küçük kızın önünde diz çöktü.Vorawin'ther dişiden yükselen hırsı ve öfkeyi hissedebiliyordu;öylesine yoğundu ki istese dokunabilirmiş gibi geliyordu.Buna rağmen Szarkai korkmadı.Başını dik tuttu,kendinden emindi.Nerede yanlış yapmış olabilirdi ki.

Güçlü dişinin öfkesine karşı çocuğun rahat,sakin duruşu öyle baskındı ki Fiilnel'ther kendisini tokat atmak için havaya kaldırmış eliyle donuk bir halde buldu.Bir anda tüm öfkesi geçmişti.Şaşkınlıkla elini havada tutarken,kafası öyle karışıktı ki bu yüzüne yansıyarak Vora'ya,ablasında ilk defa iğrenmeden başka bir duygu olabileceğini gösterdi.

Rahibe elini indirdi ve potansiyel tehditin ortadan kalkmasıyla Vora'nın tek gerilen kısmı,minik omuzları gevşedi.Fiilnel'ther bir kaç saniye sonra kendisini topladı,ayağa kalktı ve ilginç bir şekilde küçük kızın elini tuttu.Hafif bir tempoyla Matron'un yanına ilerlerlerken göz ucuyla kız kardeşine baktı.

''17...Menzoberranzan'ın 17.evi.Bunu hatırlarsan iyi olur,kardeşim.''

Vora o anda ablasının elini tutmasaydı eğer,şaşkınlıktan olduğu yerde kalırdı.Daha önce ne birisi elini tutmuş ne de ''kardeşim'' demişti ona.Fiilnel'ther'in hala transta gibi duran gözlerinden bunu gerçekten demek istemediği belliydi ama küçük kız buna neyin neden olduğunu anlamıyordu.Eğer,bunu kendisi yaptıysa nasıl yaptığını öğrense iyi olurdu.

Ve bu hayatı boyunca ablasından gördüğü ilginin ilki ve sonu oldu.

I am No Man!

Ynt: Albino Drow
« Yanıtla #3 : 20 Mayıs 2013, 12:35:24 »
Oldukça güzel bir hikaye potansiyeli görüyorum burada. Her zamanki Unutulmuş Diyarlardan farklı birşey verirseniz bu potansiyelinizi doldurabilirsiniz bence. Zaten albino ile girişiniz, karakterinizin farklılığı bunun bir göstergesi.

Ayrıca dilin de oldukça iyi. Sıkılmadan devam edersen bir de orjinalliği tutturabilirsen oldukça iyi bir hikaye duruyor önümüzde sanki. Geleceği var gibi görünüyor. :)

Teşekkür ederim,elimden geldiğince devam etmeye çalışacağım :)
Albino bir drow bana her zaman ilginç gelmiştir,karakteri hem acımasız hem sevimli yapmak pek kolay değil,umarım aklımdaki gibi olur. :)
I am No Man!

Ynt: Albino Drow
« Yanıtla #4 : 20 Mayıs 2013, 16:10:00 »
BİR ANNENİN SEVGİSİ

Annemi çocuk gözlerimle ilk gördüğüm zamanı hala hatırlarım...
Hiçte beklediğim gibi olmadığını düşünmüştüm o sıralar.Matron;gözlerimde her zaman ulaşılması zor,büyük bir güçtü ve bunca gücün nasıl olupta ufak,narin bir bedene sığabildiğine inanamıyordum.Menzoberranzan'da ki en kısa dişilerden biriydi boyu bir buçuk metreyi geçmiyordu.Neredeyse yumuşak hatlara sahip bir yüzü ve buna tezat otoriter bir ifadesi vardı.Ablamın aksine;bir erkek çocuğunun zayıf hatlarına sahipti,uzun beyaz saçları ince örgüler halinde sırtına dökülüyordu.
Annemi bütün bu ayrıntılarıyla hatırlayabilmemin tek nedeni;galiba bana olan davranışlarıydı.Kısacık hayatımda bana iyi davranan ya da iyi davranıyormuş gibi görünen tek drowdu.
Tabi ki aptal değildim,bunun bir nedeni olduğunu bana gülümsediği ilk andan itibaren anlamıştım.
Büyük kızından;Fiilnel'ther'den korkuyordu...
Ablam her zaman hırslı bir dişi olmuştu,çabuk öfkesi ve ondan da kısa bir sabrı vardı.Yüce rahibe oluşu ya da kırbacını kullanmadaki becerisi değildi ama Matron'u böylesine ürküten.
Fiilnel'ther ailedeki tek dişi çocuk olmaya alışıktı.Öyle el üstünde tutularak büyütülmüştü ki O öyle çenesi yukarıda holde süzülürken Menzoberranzan'ın yaratıcısı olduğunu düşünebilirdiniz.Bu çocukken güldüğüm konulardan biriydi;büyük dişinin devasa egosuna uyacak uzun bir boyu ve gösterişli bir vücudu vardı.Matron ne kadar sadeyse;kızı da bir o kadar dikkat çekiciydi.
Kişilik olarakta zıttılar.Annem öfkesinin kontrolünde değildi,ne zaman sinirlense kısılmış gözlerinden,sıktığı küçük yumruklarından ya da ısınan yüzünden anlardınız bunu.Fiilnel'ther'de ise her zamankinden farklı olmayan buz gibi bir ifade ve hızla ortaya çıkan yılan başlı bir kırbaç olurdu sonuç.İtiraf etmeliyim ki ablamın bu koşulsuz soğukkanlı duruşuna imreniyordum.
Sonuç olarak;iki dişinin arasında kalmıştım ve tarafımı seçmezsem yaşamımın uzun sürmeyeceğini biliyordum.
Annem politik değilse bile oldukça zeki bir kadındı,kullanabileceği yeteneklerim olduğunu anladığı an o zamana kadar gördüğüm en sıcak gülümsemeyle beni ablamın elinden aldı ve eğitimimi üstlendi.
Lloth'a bağlı değildim çünkü Matron sadakatimin sadece ve sadece ona olmasını istemişti.Doğrusunu söylemek gerekirse beni Fiilnel'ther'in eline bıraksaydı her gün aldığım darbelerden bunları yazacak kadar hayatta kalamazdım.Annem bana vurmanın,bağırmanın tam tersi etki yaratacağını;sadakatin korkudan daha güçlü bir duygu olduğunu biliyordu,bu yüzden beni kendisine -hiç bir drowun yapmayacağı bir şekilde- sahte bir sevgiyle bağlamış,kendi özel suikastçisi olarak yetiştirmişti.Ablam bütün bunların farkındaydı;güçlü dişi gelecekteki ittifağın izlerini görmüştü ve en kısa sürede harekete geç...-
Neyse bu başka bir sayfanın konusu...


-..-..-..-..-

1258 DR,Menzoberranzan-

''Yaklaş bana Vorawin'ther.''

Minik dişi sesin otoriter tonu karşısında ürktü ama tamda ablasından öğrendiği gibi zayıflığını belli etmeden annesine yürüdü.

Aralarında bir metre mesafe kaldığında,tedbiri elden bırakmamak adına durdu ama bu Matron için yeterli değildi ki Troken'ther eliyle biraz daha yaklaşmasını işaret etti.

Vora daha fazla yaklaşmak istemiyordu.Her ne kadar çenesini dik,yüzünü ifadesiz tutmaya çalışsada elleri titriyordu ve lider dişinin yüzündeki ifade hiçte hoşnut gözükmüyordu;

''Şu duruşa bak! Fiilnel'ther'in aynısı...''

Bu iyi bir şey olmalıydı değil mi? Vora ablasının alayla sırıttığını neredeyse görebiliyordu,memnun hissediyordu;annesinin yüzünden okunan hoşnutsuz duygulardan büyük bir zevk aldığı belliydi.

''Elimden geleni yaptım Matron.''

''Yaptığını biliyorum aptal;ama inan bana bu evde ikinci bir Fiilnel'ter yetişmeyecek.Lloth üzerine söz veririm ki,buna izin vermeyeceğim.''

''Karaktersiz dişi.Sana benzese daha mı iyi olurdu zayıf pislik!''

Vorawin annesi ve ablasının kin dolu düşüncelerini ilk defa bu kadar net duymuştu.Odaya dolan nefret öyle yoğundu ki küçük kız kendisini nasıl hissetmesi gerektiğini anlayamadı.Bir drow çocuğu olarak bu onu rahatsız etmemiş;yalnızca şaşırtmıştı.Birbirlerine dik dik bakarlarken,daha ufak dişi gözlerini kaçırdı ve dikkatini tekrar en genç çocuğuna verdi.

İşaret parmağını çenesinin altına koyup incelemek üzere yüzünü hafifçe kaldırdı;

''Bunun suratı neden böyle?''

Fiilnel'ther konuyu savuşturmak için bir bahane aradı kafasında.Drow kültürünün her ne kadar şiddetli bir yapısı olsada;bir dişinin başka bir dişiye şiddet göstermesi çok kolay değildi.Bunun için bir neden gerekliydi.Aklına bir şey gelmeyince hafifçe sırıttı ve bilmemezlikten gelmeye karar verdi;

''Doğduğunda da böyle tuhaf ve solg...-''

Fiilnel'ther sözünü tamamlayamadan yanağına inen sert bir tekmeyle -evet,tekme- mermer zemine savruldu.Troken'ther zarifçe ayaklarının üstüne inip hiçbir şey olmamış gibi eteğini düzelttiğinde Vora kıkırdamasını zorla durdurdu. En azından eliyle ağzını kapama nezaketini gösterdi ama tüm çabalarına rağmen Matron bunu görmüştü;lider dişinin yanağı saklamaya çalıştığı bir sırıtışla seğirdi yine de nasıl yaptıysa hala öfkeli duruyordu;

''YETER!Seni beni aptal mı sanıyorsun.Yaralardan söz ettiğimi çok iyi biliyorsun.Yemin ederim ki bir daha benimle dalga geçersen seni...-''

''NE! ÖLDÜRÜR MÜSÜN? Buna cürret edebilir misin? Tek yüce rahibe kızını yok edecek kadar güçlü müsün?''

Sabrı taşmış ve gururu incinmiş droş dişisi acımasızca güldü;

''HİÇ sanmıyorum.Eğer bu yaratığın seni kurtarabileceğini düşünüyorsan sandığımdan daha apt...-''

Yüksek bir tokat sesi boş mermer duvarlarda yankılandı.Trokten'ther gördüğü saygısızlık karşısında burnundan soluyordu;

''DEFOL! İlk olabilirsin ama şunu bil;son olmayacaksın.Sıradan bir dişi olarak yerin her zaman dolurulabilir.Ben o sefil suratını parçalamadan önce kaybol gözümün önünden!''

Konuşmanın bu sırasında yüzü öfkeden erimiş metal gibi parlamaya başlamış Fiilnel'ther yumruklarını vuracakmış gibi sıktı;Vora o an ablasının annesini öldüreceğinden emindi.Gözlerinden çıkan ateş öyle gerçekti ki küçük dişi kardeşinin öfkesini üzerine çekmediği için memnun oldu.Onu böylesine sinirlendirmek kolay olmasada o nadir anlarda ortadan kaybolmak gerektiğini biliyordu.

Ama şimdi donup kalmıştı işte...

İlk defa gerçek bir tartışmaya tanık olmuştu ve ablası her zamanki mağrur haliyle arkasını dönüp hızlı adımlarla dışarı çıkınca içinde sırıtma isteği doğdu.

''İşte böyle!'' diye düşündü.Bir anda enerjiyle dolmuştu.Kendisini yıllardır bu kadar iyi hissetmemişti.Eğer annesi gerçekten böyle biriyse ondan hoşlanmaya karar vermişti.

Fiilnel'ther'in gururunun incinmesi onu mutlu etmesine rağmen;sevinç solduğunda içini buz gibi bir korku kapladı.Herşey bittikten sonra ablası kimden çıkaracaktı öfkesini?

Elbetteki savunmasız,albino kız kardeşinden...

Eğer Matron'un yanında duran gümüş hançeri çalabilirse belki kendisini koruyabilirdi.

Bunu düşünerek annesine doğru sokuldu;yaklaştığı an Troken'ther kızının elini tuttu;

''Eh...Anne-kız olarak konuşmanın vakti geldi değil mi?''

-..-..-..-..-

''Söyle bana Vora...Sorunun nedir?''

Küçük kız anlık bir öfkeyle başını kaldırdı;

''Sorunum yok benim! Bıktım bunu duymaktan!''

Ne dediğini anladığı an korkudan donup kalan Vorawin;Matron'un konuşurken dudaklarını oynatmadığını far etti.Demek ki konuşmamıştı.

Harika...

Daha büyük dişinin kaşları neredeyse saç çizgisine kadar kalkmıştı;

''Şu an aklımda başka bir soru olduğu için terbiyesizliğini affediyorum.Ben o cümleyi sesli söylememiştim,kızım.''

Vora başını indirerek cevap vermemeyi seçti zira;verecek bir cevabı yoktu.

''Saklama benden,Fiilnel'ther'den bir şeyler duydum.Telepatik misin?''

''Tela..- Ne?''

Matron sıkılmış gibi gözlerini devirdi ve mırıldandı;

''Pek zeki değilsin gerçektende...TELEPATİ...Başka insanların düşüncelerini duyabiliyor musun?''

Vora uğradığı hakareti göz ardı ederek;tedbirli bir cevap bulmaya çalıştı;

''Değişir...Eğer öyle olduğumu söylersem beni öldürecek misin?''

Yüksek sesle gülen Matron küçük kızı elinden tutup kucağına çekti;

''Hayır kızım ama;başka planlarım olabilir.Bana herşeyi anlat,ne zaman başladı?''

Dişi çocuk omuzlarını silkti;kendini bildi bileli böyleydi ama düşünceleri çok iyi okuyamıyordu.Daha çok,etrafındaki insanların ne yönde düşündüğünü hissediyordu aynı bir hayvanın korkunun kokusunu alması gibiydi;

''Korkarım sandığınız gibi tam bir tela...- neyse;düşünceleri okuyamam efendim ama insanların gerçekten ne hissettiklerini tahmin edebilirim.Neredeyse doğduğumdan beri böyle,Fiilnel'ther çok tuhaf olduğunu söylüyor.''

''Fiilnel'ther aptalın teki.''

Matron en büyük kızının adını tıslayarak söylemişti.Kızın saç örgüsünü yukarıda tutan firketeyi çıkardı ve parmaklarıyla tutamları gevşetti.Nazik eli kafasının üstünü okşarken Vora ne hissedeceğini bilemedi.Çok savunmasızdı;annesi elini hızla uzatsa boynunu kırmakta zorlanmazdı.

Vora önceki planını hatırlayarak elini dişinin kemerine kaydırdı.Hançerin sapını kavradığı an Matron kalçasındaki ince,soluk bileği tuttu.Vorawin bileğinin kırılacağına emindi ama tam tersi oldu.Bileğini tutan koyu renk parmaklar nazikçe elini okşadı ve hançeri kolayca çıkarıp kıza verdi;

''Bunu mu istiyorsun? Al senin olsun.Kendini koruma isteğini anlıyorum ama ihtiyacın olmayacak.''

''Fiilnel'ther...-''

''Artık onunla kalmayacaksın.Belki çok zeki değilsin ama bunu anlayacak kadar akıllı olduğuna inanıyorum Vorawin'ther.
Benim için yaşayacaksın,soru sormadan her dediğimi yapacaksın,tüm sadakatin benim olacak...''

''Karşılığında...?''

Matron hafifçe güldü;

''İşte benim kızım.Canını koruyacağım.Güzel kıyafetlerin,günü geldiğindeyse hizmetkarların olacak.Herkese emir verecek rütbeye sahip olacaksın...-''

''Fiilnel'ther'e bile mi?''

''Özellikle Fiilnel'ther'e.Ben mantıklı bir drowu gördüğüm de anlarım.Bu kapıdan çıkıpta ablanın yanına gittiğinde seni hayatta bırakır mı sanıyorsun?''

Vora annesinin gerçektende haklı olduğunu düşündü;üstelik reddedecek bir pozisyonda da değildi.

''Peki Matron...Öyleyse anlaştık.''

Dişi drow kendisine uzatılan minik eli sıktı;gülümsemesinde sahte olan birşey vardı,gördüğü an dikkatini çekmişti Vorawin'in.

Elbette dişi bir drowdan daha fazlasını beklemiyordu.

Elinde bıçakla Matron'un dizinden yere indi ve gelecek emri beklemeye başladı;

''Troken'ther...''

''Bir şey mi dediniz?''

''İsmim...Birlikteyken bana öyle hitap et.Madem samimi olacağız,formalitelere gerek yok.''

Samimi olacakmışız diye alayla düşündü Vora yalancı...

Küçük kızın düşüncelerinde haklı olduğu pek yakında ortaya çıkacaktı.Sonuçta herkes bilirdi ki bir drowun samimiyetine asla güvenemezdiniz.

Drow samimiyeti diye bir şey varsa tabi...
I am No Man!

Ynt: Albino Drow
« Yanıtla #5 : 21 Mayıs 2013, 22:59:56 »
MERAK KEDİYİ ÖLDÜRÜR

Eğer Menzoberranzan'da yaşasaydınız ölüm ve yaşam arasındaki çizginin ne kadar ince olduğunu bilirdiniz.

Kural 1:Öldürmezsen ölürsün.

Bir drowun dilediğince yaşayabilmesi için -ki bu çok özel ve önemli bir ayrıcalıktır- bunu çok iyi öğrenmesi gerekir çünkü başka bir canlının hayatına son vermek bu kültürde yemek,içmek kadar doğaldır.Sanki bir tür tanrıçaymış gibi yaşam süresini biçmek ve artık vaktinin sona erdiğine karar vermek herhangi bir dişiye göre,elbise seçmek kadar kolaydır.
Bir an yaşıyorken sonraki saniye içinde her şeyden kopmuş olabilirsiniz.Hayallerinizden,hırslarınızdan, nefretinizden,belki varsa arkadaşlarınızdan,o ana kadar size önem yaratan herşeyden...
Düşünüyorumda belki buydu Drow türünü böylesine acımasızlaştıran.Ertesi gün yaşayıp yaşayamayacağınız belirsizken iyi davranmanın ne anlamı vardı ki?
Tipik bir drowun kaybedecek hiçbir şeyi yoktur;ölümüne üzülecek biri,geride bırakmaya korktuğu bir bebeği,sevgilisi ya da annesi.Onu hayatta tutan güçtür ve o güce ulaşmak için her şeyi yapar.
Hiçbir şeyi olmadığı için mi acımasızdır yoksa acımasız olduğu için mi hiçbir şeyi yoktur?
Sanırım hiç bilemeyeceğiz...
Drow çocukları kaçınılmaz gerçekle olabildiğince erken tanışır;ben farklı olduğumu söylemiyorum zira,ilk kez birini öldürdüğümde çok küçüktüm ama ilk kez ölüme tanık olduğum anı asla unutmayacağım.
Sürüngenim ölmüştü...
Matron'un benim için esnettiği kurallar içinde;en azından akşamları konuşabileceğim ve kucağımda tutabileceğim küçüklükte bir hayvan almama izin verilmişti.
Çok çirkin,ufak bir yılandı.Ona ''Gümüş'' adını vermiştim çünkü benim gibi bembeyazdı.
Bir gün kalktığımda hareket etmediğini gördüm.
İlk önce bu beni şaşırtmadı çünkü Gümüş çok hareketli bir yaratık değildi,kendini sürünecek kadar iyi hissettiğinde koluma dolanırdı onun dışında benim tarafımdan sağa sola taşınıyordu.
Umursamayıp işlerime devam ettim ama akşam olupta küçük dostumun yanına gittiğimde yılan hala hareketsiz duruyordu.
Neden böyle yaptığını anlamamıştım hatta bana olan itaatsizliği yüzünden sinirlendiğimi bile hatırlıyorum.Matron beni odamda ölü yılanımın yanında diz çökerken bulduğunda küçük sürüngeni;beni işlerimden alıkoyduğu için zehirlediğini ama endişelenmemem gerektiğini Gümüş'ün huzurlu bir şekilde hayata gözlerini yumduğunu anlattı.
Ne düşünceli kadın.
Pek üzülmemiştim;artık öldüğüne göre yılanın içini açıp organlarını inceleyip incelemeyeceğimi sorduğumu hatırlıyorum.
Çocukluk işte...
İlk elimi kana bulayışımsa -gerçek anlamıyla- bunun kadar eğlenceli değildi ne yazık ki.


-..-..-..-..-

-1260 DR,Menzorberranzan-

Gecenin bir yarısıydı ve Vandree evinin tamamı uykudaydı.

Askerler,köleler,asilller...

Biri hariç.

Vorawin'ther Vandree gözleri tamamen açık bir biçimde yatakta otuyordu.Yüzünde çocuksu hatlarına yakışmayan son derece endişeli bir ifade vardı.Tetikteydi,sanki bir şey bekliyormuş gibiydi.

Bekliyordu da.

Kendi acımasız sonunu bekliyordu.Gümüş öldüğünden beri ölüm üzerine düşünür olmuştu ve Matron Troken'ther'in koruması altına girdikten itibaren Fiilnel'ther'in nefretini üzerine çektiğinden emindi.

Bir diğer emin olduğu şeyse böyle devam ederse sevgi dolu(!) ablasının onu uykusunda öldüreceğiydi.Bu olağandışı bir şey olmazdı zira drowlar savaş ahlaklarıyla bilinen bir ırk değildi.

Vora buna yenilmemeye kararlıydı.İşte bu yüzden elinde hançeri;avını bekleyen bir hayvan gibi etrafındaki tüm seslere kulak kabartmışken;hiçbir şeyin onu gafil avlamasına izin vermeyecekti.

Bir anda ayak sesleriyle irkildi.

Kalbi hızlandı,tüm soğukkanlılığı uçup gitmişti aniden.Çıplak ayakları mermer zemine değdiğinde,korkuyla da birleşince titremeye başladı küçük kız.İnceliğinin avantajını kullanıp,parmak uçlarının üzerinde rahatça yükseldi ve yatak odasını hole açan kapıya doğru ses çıkarmadan ilerledi.

Kulağını soğuk mermere dayadı...

Gerçektende iki ayrı ses duyuyordu şimdi.Konuşma fısıltılar halinde yapıldığından hiç birşey anlamadı Vora;ama biri dişi biri erkek olmak üzere bir çift drow olduğunu tahmin etti.

Bir erkek...

Bir an aklına uykusunu rahatsız ettiği gerekçesiyle her kimse dışarıdaki erkeği şikayet etmek geldi aklına ancak kulağına tanıdık bir tını geldiği an kanının damarlarında donduğunu hissetti.

Bu emir verir gibi keskin,neredeyse tiz ses tonu yalnızca bir dişiye ait olabilirdi;

Fiilnel'ther Vandree...

Vora kapıya daha da yaslanarak işe yarar bir şeyler duymayı umdu;sesleri biraz daha yükselmişti ve şimdi aradan kelimeleri seçebiliyordu;

-...eğer........dişi doğurabilirsem...bana...çok...olacak.
-.... benim...kız kardeşim....aldığım sürece.....
-Şşşşt!....Şu....yaratık....Herhangi....Troken'ther'e yetiştirmekte....

Küçük dişi kelimeleri duyduysada anlamamıştı,  yine de bebek ve doğumla ilgili bir şeyler geçmişti ve konuşmanın bu kadarı bile onu meraklandırmaya yetti.

Fiilnel'ther yapmaması gereken şeylerle uğraşıyordu anlaşılan...

Ayak sesleri uzaklaştığı an Vorawin kapıdan dışarı süzüldü.

Bilirsiniz işte;hiç bir tehlike meraklı kediyi durduramaz.

Öleceğini bilse bile...

-..-..-..-..-

Vora'nın drow olduğuna ekstra memnun olduğu zamanlar vardı.Mesela erkekler önünde eğildiğinde,evde çalışan hizmetkar saygıyla gözlerini kaçırdığında...

Ya da şu an ki gibi karanlıkta en ufak bi zorluk çekmeden yolunu bulabildiğinde.

Dişi drow bazen düşünüyordu ama yüzeyde yaşayan elflerin -hani şu gece görüşü olmayanların- nasıl yaşadıklarını anlayamıyordu.Bir insan göremeden hayatını nasıl sürdürebilirdi.

Zavallılar...Hem Faerieydiler hem de körlükle lanetlenmişlerdi.

Vora'nın gerçekten gurur duyduğu tek yeteneği neredeyse görünmez gibi hareket etmesiydi.Gerçi pekte yetenek sayılmazdı;ablasından kaçarken geliştirdiği bir alışkanlıktı sadece.Hafif,hızlı adımları ve aynı annesi gibi son derece ufak bedeniyle görülmek istemediğinde onu görmek gerçekten çok zordu.

En sonunda keskin kulaklarını izleyip kendisini bir odanın önünde buldu.Hançeri sıkıca kavradı ve kapıya dayandı.

Ondan sonraki her şey öyle hızlı oldu ki küçük dişi gözlerini kırpsa kaçırabilirdi.

Henüz kilitlenmemiş kapı açıldı,Vora bıçağı elini kesecek şekilde yüzükoyun yere düştü,metalin mermere vurma sesi yankılandı ve birisi öfkeyle hırladı.Hırlamak denebilirdi çünkü Vora hayatında öylesine öfke dolu ve vahşi bir ses duymamıştı.

Avucundaki acıya aldırmadan ayağa sıçradı.

Karşısında Fiilnel'ther,her zamanki uzun örgüleri açık,beyaz tutamlar sırtına dökülüyor,yalınayak,üzerindeki kıyafet -kıyafet sayılırsa tabi- her zaman giydiği elbiseden bile daha fazla cilt gösteriyor.

Onun karşısında ise,Vora'nın tahmin ettiği gibi bir erkek;yarı çıplak,çizmeleri hala ayağında,beyaz saçları pek çok erkek aksine kısacık kesilmiş ve Vora'nın gördüğü pek çok dişiden daha iri.

Sevgili erkek kardeşi SinTher'den başkası değil...

Vora bir an ne düşünmesi gerektiğini bilemedi.

Çocuk aklıyla onların ne yaptığını ya da ne yapmak üzere olduklarını az çok tahmin etsede kafası o ana tanık olan her çocuğun olabileceği gibi karmakarışıktı,önceden duyduğu konuşmayı düşündü;

...dişi doğurmak...yaratık...kız kardeş...

Vora ablasının nasıl hissettiğini anlamaya çalıştı ama katıksız öfkeden başka birşey bulamadı,erkekse tam tersine hiçbir şey yansıtmıyordu,hayatında böylesine duygusuz kalabilen birini görmemişti.

Ablası henüz gözlerini kaçırmamıştı ama SinTher yerdeki gömleği hızla üstüne geçirdi,silahları için aranırken kaşla göz arasında Vora; geceliğinin büyük bir kısmını kesip yaralı eline sardı.

Kaçarken ardında kan izleri bırakması pek yararlı olmazdı değil mi?

Fiilnel'ther ağzını açtığı an;Vora artık olayların gidişatıyla ilgilenmediğine karar verdi ve ok gibi dışarı fırladı.

Canı için koşarken;aynı anda hem bütün bunları Matron'a nasıl açıklayacağını,hem az önce tanık olduğu esrarengiz olayı ve hem de biraz daha geç gitse ne görmüş olabileceğini düşünüyordu.

Çıplak ayakları yere ardı ardına vururken,koşma konusundaki becerisine şükretti.Hayatında hiç bu kadar hızlı olmamıştı.Kalbi ağzındaymış gibi hissediyor,göğsü sıkışıyordu.İçgüdüsel olarak silah ustasının kaldığını bildiği odaya koşturdu;işin tuhaf yanı...Silah ustasıyla tanışmamıştı bile...

Akciğerlerinin pes ettiğini hissedince,iyice gizlendiğini düşünüp durdu ve arkasındaki mermer duvara yaslandı.Ağır nefesleri holdeki tek ses haline gelirken başının yanına saplanan bir bıçak ona hala tehlikenin geçmediğini hatırlattı.

Üstelik şimdi çok daha yakındaydı...

Vora ilk defa ölüme bu kadar yaklaşmıştı.SinTher elinde fırlatmak üzere tuttuğu ikinci bir hançerle kızın tam önünde duruyordu.Bıçak kısmını tuttu ve tek gözünü kapayıp nişan aldı...-

''DUR!''

Genç erkek bir an teredüte düştüğünde Vorawin fırsattan yararlanarak aklına gelen en ikna edici bahaneyi sundu abisine;

''Matron'a ne söyleyeceksin? Eğer ben ölürsem Fiilnel'ther'den şüphelenmeyecek mi? Onun seni koruyacağını mı sanıyorsun?''

Erkeğin gözlerindeki teredütlü ifade kararsızlığa dönüştü ve hançeri sıkıca kavrayan eli hafifçe indi;bundan cesaret alan Vora devam etti;

''Ama eğer şimdi beni bırakırsan,sırrınızı kimseye söylemem.Bana bir bak...Matron'un en güvendiği dişi...Bir yaratık...Albino...Nasılsa bir rahibe olamayacağım neden böyle bir bilgiyle yaşamımı tehlikeye sokayım?''

Küçük kız hafifçe parmaklarını şıklattı;

''Unuttum bile!''

SinTher kandırılıp kandırılmadığını anlamaya çalıştı.Küçük kız tehdit gibi gözükmüyordu ve son derece haklıydı.

Ufaklığın Matron'un yanından ayrılmadığı bilinen bir gerçekti;bir yüce rahibe olamayacağı da öyle.

Bu bilgi hiçbir işine yaramazdı.

Fiilnel'ther sandığım kadar zeki değilmiş diye düşündü kendi kendine.Bu yalnızca bir albino,zavallı yaratık...

Abisinin acımayla karışık düşüncelerini hisseden Vora bir anlık sinirle çok daha iri erkeğin üstüne atıldı.Birlikte yere düştüklerinde elinde dik bir biçimde duran çoktan unutulmuş hançer erkeğin boğazına,şah damarına girerek küçük dişinin boydan boya kanla kaplanmasına neden oldu.

SinTher'in boynu cansızca büküldüğünde,kızın geceliği,yüzü,elleri ve kolları sıcak kırmızı sıvıyla ıslanmıştı.

Bir kaç dakika boyunca kıpırdamadan durdu,tuz ve pası andıran koku burun deliklerini dolduruyor,adrenalin hala damarlarında dolaşıyordu. Ayağa kalktığındaysa bacaklarının titrediğini gördü.

Daha önce eline sardığı kumaş parçasını çıkarıp abisinin donuk bir şaşkınlık içindeki yüzünü örttü.Şimdi ne yapmalıydı,dua mı etmeliydi? Lloth bir albinoyu dinlemezdi ki;en azından Matron öyle söylüyordu.

Ölüm sessizliğini birinin alkışlaması bozdu.

Tehditkar ve yavaştı;tebrikten çok alayla yapılıyormuş gibiydi.

Vora başını tedirginlikle kaldırdığında ablasının sırıtan yüzünü gördü;az önceki gibi ayakları çıplaktı ve saçlarını yüzünden geriye atmıştı;

''Küçük kardeşim...Görüyorum ki kimse sana temiz iş nedir öğretmemiş.Hayal kırıklığına uğradım;düşündüğümden daha uzun sürdü.
O küçük planına gelince...Bir an hiç susmayacaksın sandım ama kabul etmeliyim...İyi taktik.''

''Ne...Sen...?''

''Biliyor muyum? Elbette... Onunla işim bitmişti.Benden korktuğunu biliyordum,odanın önünde konuşunca dikkatini çekmek zor olmadı;günlerdir uyanık olduğun çok belliydi.Bense hamile kalmalıydım,en uygun erkeği seçtim,sonra...bilirsin işte...''

Burada durup çok yorulmuşçasına iç geçirdi ve omuzlarını silkti;Vora cümlenin gerisini tamamlayabilecek kadar zekiydi;

''Ondan sıkıldın...''

Hala şok içindeydi.Merak edecek çok şey vardı aslında...Mahfolmuş kıyafetlerini nasıl açıklayacağı,kan içindeki holü kimin temizleyeceği ya da yerde buz gibi yatan abisi için üzülüp üzülmemesi gerektiği...Onlar yerine aklına gelen bir başka soruyu sordu;

''Neden sen yapmadın?''

Yüce rahibe arkasını dönüp odasına süzülürken omzunun üstünden baktı;

''Öylesi hiç eğlenceli olmazdı,değil mi?''
I am No Man!

Ynt: Albino Drow
« Yanıtla #6 : 31 Mayıs 2013, 16:40:24 »
Geç güncelleme için üzgünüm,bütün hafta sınavlarla uğraştım ama bu haftasonu bir ya da iki bölüm ekleyeceğim. :)
I am No Man!