Kayıt Ol

Paranoa

Çevrimdışı serhan1310

  • **
  • 91
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Ynt: Paranoa
« Yanıtla #15 : 19 Şubat 2014, 14:11:45 »
anlatım karısıklıgı duzelınce hıkaye daha ıyı okunabılır olmus. Ama ozel yeteneklı bu kısılerın aynı okula denk gelmelerı fılan bıraz kafamı karıstırdı. Onların yasadıgı bolgede sık rastlanır bır durummu, her on kısıden bırınde boyle yetenekler varmıs gıbı bır hısse kapıldım.
    Bence ufak ıntrolarla bu kısılerın yeteneklerının nasıl olustuguna daır olaylar anlatırsan daha hos olabılır. Suan bana eglencelı bır anıme ızlenımı bıraktı.
   
cesaret yoksa zaferde olmaz

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Paranoa
« Yanıtla #16 : 01 Mart 2014, 15:41:25 »
Tanıtım bölümünü bence de kaldırsanız fark etmez. Orayı okuduğum halde o bölümle ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum ama öyküyü okudukça karakterleri zaten tanıdım.

Genelde akılda güzel kurgular olunca yaşana bir sorun gözlemledim sizde. Kurguyu hızla verebilmek adına anlatım fazla serileşiyor ve detaylar kayboluyor. Yani olaylar çok hızlı gelişiyor.

Mesela hemen bir konuşmaya giriyorlar ve o konuşmada hemen konuyla ilgili bilgiler aktarılıyor. Daha uzun ve zamana yayarak bu yerleri yazmanız (sıkmadan tabi, çok fazla gereksiz bilgiye girmeden) daha iyi olacaktır. Örneğin;

Raine: “ Ne gibi garip şeyler oluyor anlat bakalım.”
 
Rachel:” Tam olarak bilmiyorum. Açıkçası daha önce hissetmediğim enerji titreşimleri fark ettim. Sanki bu dünyaya ait değil gibiydi.”
 
“Hımm. Gerçekten garipmiş. Şey uzaylılara inanır mısın?”
 
“Ne!? Nerden çıktı şimdi bu? Ben sadece hissettiğimi anlatabilmek için öyle dedim. Bu alay etmeni gerektirmez.”
 
Raine gözlerini devirerek “ Biliyorum ama aklıma geldi. Alay etmek için söylemedim.”
 
Dudaklarımı büzerek “Aslında hiç düşünmedim. Ama koskoca evrende yalnız olduğumuzu düşünmek ürkütücü geliyor.”


burada mesela Raine, Rachel'in bir sıkıntısını sorarak konuşmaya başlasa ve Rachel'in o sıkıntısının ne olduğu anlatılsa bir paragrafta. Rachel'in iç dünyasını tanımamız için daha iyi bir yaklaşım olmasının yanı sıra bir anda verilen bilgilerin de hafiflemesinde yardımcı olur değil mi?

Ayrıca bu paylaştığım diyalogun sonunda anlatımın bir anda birinci tekil şahsa dönmesi göze batıyor.

Rachel'in erkek düşkünlüğünü de garipsedim. Kimi görse dibi düşüyor :D Daha ağır başlı olmasını beklerdim. Diğer gezegenden gelenlerin de bu aşk olaylarına girmesi, boş sohbetlere dalması da garip geldi. Kim kime aşık konuşmasına daldılar bir anda :D Tabi bu şahsi bir görüş, eleştiri olarak almayın.

Stone sıvıyı neden Lena'ya vermiyor diye bir soru oluştu kafamda. Ayrıntılar güzeldir ve öyküyü zenginleştirir. Yazdığınız yerlerde kendinize "neden" sorusunu sorun ve cevaplayın.



Çok fazla kötü eleştiri yaptım sanırım. İyi yönlerine gelirsek öykü okunaklı. Özel güçleri konu alan bir kitap yazmış olmamdan da kaynaklı beni daha fazla çekti diyebilirim. Fakat ilerleyen bölümlerde güçler hakkında daha fazla bilgi alsak ve serhan1310 arkadaşımızın dediği gibi arada geri dönüşler ile nasıl elde ettiklerini öğrensek daha güzel olacak.

Lena karakterini şimdiden sevdim. Görünüşündeki ayrıntı güzeldi. Dönüşüm için birini seçmesi ve nedeni de güzel ayrıntılardı. Rachel'in tasviri de gayet iyiydi ve akılda iz bıraktı.

Anlatım akıcı. Cümleler sıkmadan ardı sıra geliyor. Konu merak ettiriyor ve devamında ne olacak sorusu var şu an aklımda. Kısa bölümler okumayı daha da hızlandırıyor ve göz korkutmuyor.

Karakterler iyi işlenmiş izlenimini veriyor. Her karakterin kendine has bir ağırlığı var ve bu ağırlığı konuşmalarında ve tavırlarında da görmeyi isterim.

Ellerinize sağlık. Devamını okumak dileğiyle.

Çevrimdışı Raine Rachel Tallentyre

  • *
  • 26
  • Rom: 0
  • Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun t
    • Profili Görüntüle
Paranoa - Bölüm 8
« Yanıtla #17 : 02 Mayıs 2014, 10:11:37 »

          Kapıdan çıkanı görememiştim ama girdiğim şoku üzerimden attım ve “ Hey! Dur! “ diye seslenerek peşinden fırladım. Dışarı çıktığımda yabancı, kapının biraz ilerisinde kıpırdamadan duruyordu. Her zaman kapının dışında bulundurduğum sopayı elime aldım. Sopaya kendimden biraz enerji aktardım. Yabancının yanına yaklaşıp sopayı havaya kaldırdım. Yabancı hala kıpırdamıyordu. “ Kimsin sen? “ diye bağırdım. Yabancıdan cevap yok!

         Arkamdan Gwen ve Stone’un kıkırdama sesleri geldi. "Onu serbest bırakmadan konuşamaz  tatlım." Arkama döndüm. "Nasıl serbest?" diye sordum.  Bir yandan göz ucuyla yabancıyı izliyordum. Gwen: "Artık bir sürü yeteneğin var ama..." Stone devam ederek " Ama kullanmasını bilmiyorsun." diye Gwen'in sözünü tamamladı.

        Karşılık olarak sadece pufladım. " Hadi şunu halledelim. Sonra Raine'i çağırıp konuşacaklarımızı konuşalım." dedim. Gwen "Raine'i ben alırım." dedi. Hemen karşı çıktım. "Önce haber vereyim, sonra getir." Brian "Ben telefonu getiriyorum." dediğinde gülerek " Gerek yok. Bizim konuşmak için telefona ihtiyacımız olmuyor." dedim.

        Raine bizim gibi değildi ama melez bir yarı cadı olarak Telepati yeteneği vardı. Geri kalan şeyleri de büyü ile yapabiliyordu. Kelimelerin birlikte kullanıldıklarında oluşturdukları  enerji gerçek ve hiçte küçümsenecek gibi değildir. Hele işin içine bazı maddeler girdiğinde gerçekten inanılmaz oluyor. Büyü ile bu enerjiyi kullanan bir kişi en az bizler kadar özeldir. Raine melez olduğu için büyü üzerinde çok güçlü değil ama yeterli kontrole sahipti. Ayrıca melez olduğundan dolayı görüntüsünden cadı olduğu anlaşılmıyordu. Uzun, düz ve koyu sarı saçlar, ince dudaklar, pembe yanaklar, hokka burun diye tabir edilen küçük ve kalkık bir burun ile burun çevresinde ve elmacık kemiklerinin üzerindeki hafif çillerle görenin dönüp bir daha bakacağı çok güzel bir kızdı. Cadı kanının tek göstergesi olan siyah gözleri güzelliğine ayrı bir etkileyicilik katıyordu.

         Nelson ve Brian "Hadi Rachel, içeri gel artık." diye seslendiklerinde ben telepati yoluyla Raine'e durumu açıklamış ve buraya ışınlanacağını haber vermiştim. İçeri girdiğimde Raine'i getirmişlerdi. Yabancı da odanın bir köşesinde arkası dönük olarak heykel gibi duruyordu. Hemen odada bulduğum tek boş yere, Lena ve Nelson'ın ortasına oturdum.

        İkisinin de enerji titreşimlerini aynı hissediyordum. Enerji titreşimlerini canlıların türlerini ve kimliklerini ayırmada kullanıyordum. Lena ve Nelson insan titreşimleri yaymıyorlardı. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir türde enerji yaydıklarından onların uzaylı olduklarını anlıyordum. Ama onları ayıramıyor tek bir kişiymişler gibi algılıyordum.

        O an kafamda beliren bir düşünce beni biri suratıma kapı çarpmışçasına şaşırttı. Yüzlerine baktığımda birbirlerine çok benzediklerini gördüm. Gözleri, saç rengi, dudak kıvrımları, el ve parmak yapıları gibi daha bir çok şeyleri birbirlerine benziyordu.

         Farkettiğim yeni ayrıntıyla Lena ve Nelson'a bakakalmıştım. Ağzımdan "Siz kardeşsiniz!" sözleri döküldü. İkisi de şaşkınlıkla bana bakıyordu. Aynı anda "İmkansız!" diye bağırdılar. Lena sol eline baktı. Serçe parmağında kenarları dalgalı sarı simli bir dövme vardı. Aynı halka daha koyu bir tonda Nelson'ın parmağında da vardı.

         Herkes şaşkına dönmüştü. Bu sefer endişelenme sırası bendeydi. "N'oluyor? Sorun ne?" diye sordum. Bir aile faciasına sebep olduğumu düşünerek korkmaya başlamıştım. Eğer bir kavga ya da savaş kararı  alırlarsa  uzaylıların ortasında kendi ölüm fermanımı imzalamış olurdum.

         Bu gergin ortamda bakışlarım odanın içinde dolaşırken gözüm odanın köşesindeki donuk yabancıya ilişti. Oturduğum açıdan yüz hatlarının bir kısmı görünüyordu. Sanki tanıyor gibiydim. Biraz daha net görebilmek için hafif yan döndüm. Gördüğüm bu yüz, kalbimi ağzıma getirerek neredeyse çığlık atmama sebep olacaktı.

Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir…

Çevrimdışı Raine Rachel Tallentyre

  • *
  • 26
  • Rom: 0
  • Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun t
    • Profili Görüntüle
Paranoa - Bölüm 9
« Yanıtla #18 : 19 Mayıs 2014, 21:59:56 »

         Kapıdan çıkanı görememiştim ama girdiğim şoku üzerimden attım ve “ Hey! Dur! “ diye seslenerek peşinden fırladım. Dışarı çıktığımda yabancı, kapının biraz ilerisinde kıpırdamadan duruyordu. Her zaman kapının dışında bulundurduğum sopayı elime aldım. Sopaya kendimden biraz enerji aktardım. Yabancının yanına yaklaşıp sopayı havaya kaldırdım. Yabancı hala kıpırdamıyordu. “ Kimsin sen? “ diye bağırdım. Yabancıdan cevap yok!

        Arkamdan Gwen ve Stone’un kıkırdama sesleri geldi. "Onu serbest bırakmadan konuşamaz  tatlım." Arkama döndüm. "Nasıl serbest?" diye sordum.  Bir yandan göz ucuyla yabancıyı izliyordum. Gwen: "Artık bir sürü yeteneğin var ama..." Stone devam ederek " Ama kullanmasını bilmiyorsun." diye Gwen'in sözünü tamamladı.

         Karşılık olarak sadece pufladım. " Hadi şunu halledelim. Sonra Raine'i çağırıp konuşacaklarımızı konuşalım." dedim. Gwen "Raine'i ben alırım." dedi. Hemen karşı çıktım. "Önce haber vereyim, sonra getir." Brian "Ben telefonu getiriyorum." dediğinde gülerek " Gerek yok. Bizim konuşmak için telefona ihtiyacımız olmuyor." dedim.

         Raine bizim gibi değildi ama melez bir yarı cadı olarak Telepati yeteneği vardı. Geri kalan şeyleri de büyü ile yapabiliyordu. Kelimelerin birlikte kullanıldıklarında oluşturdukları  enerji gerçek ve hiçte küçümsenecek gibi değildir. Hele işin içine bazı maddeler girdiğinde gerçekten inanılmaz oluyor. Büyü ile bu enerjiyi kullanan bir kişi en az bizler kadar özeldir. Raine melez olduğu için büyü üzerinde çok güçlü değil ama yeterli kontrole sahipti. Ayrıca melez olduğundan dolayı görüntüsünden cadı olduğu anlaşılmıyordu. Uzun, düz ve koyu sarı saçlar, ince dudaklar, pembe yanaklar, hokka burun diye tabir edilen küçük ve kalkık bir burun ile burun çevresinde ve elmacık kemiklerinin üzerindeki hafif çillerle görenin dönüp bir daha bakacağı çok güzel bir kızdı. Cadı kanının tek göstergesi olan siyah gözleri güzelliğine ayrı bir etkileyicilik katıyordu.

          Nelson ve Brian "Hadi Rachel, içeri gel artık." diye seslendiklerinde ben telepati yoluyla Raine'e durumu açıklamış ve buraya ışınlanacağını haber vermiştim. İçeri girdiğimde Raine'i getirmişlerdi. Yabancı da odanın bir köşesinde arkası dönük olarak heykel gibi duruyordu. Hemen odada bulduğum tek boş yere, Lena ve Nelson'ın ortasına oturdum.

           İkisinin de enerji titreşimlerini aynı hissediyordum. Enerji titreşimlerini canlıların türlerini ve kimliklerini ayırmada kullanıyordum. Lena ve Nelson insan titreşimleri yaymıyorlardı. Daha önce hiç karşılaşmadığım bir türde enerji yaydıklarından onların uzaylı olduklarını anlıyordum. Ama onları ayıramıyor tek bir kişiymişler gibi algılıyordum.

           O an kafamda beliren bir düşünce beni biri suratıma kapı çarpmışçasına şaşırttı. Yüzlerine baktığımda birbirlerine çok benzediklerini gördüm. Gözleri, saç rengi, dudak kıvrımları, el ve parmak yapıları gibi daha bir çok şeyleri birbirlerine benziyordu.

           Farkettiğim yeni ayrıntıyla Lena ve Nelson'a bakakalmıştım. Ağzımdan "Siz kardeşsiniz!" sözleri döküldü. İkisi de şaşkınlıkla bana bakıyordu. Aynı anda "İmkansız!" diye bağırdılar. Lena sol eline baktı. Serçe parmağında kenarları dalgalı sarı simli bir dövme vardı. Aynı halka daha koyu bir tonda Nelson'ın parmağında da vardı.

           Herkes şaşkına dönmüştü. Bu sefer endişelenme sırası bendeydi. "N'oluyor? Sorun ne?" diye sordum. Bir aile faciasına sebep olduğumu düşünerek korkmaya başlamıştım. Eğer bir kavga ya da savaş kararı  alırlarsa  uzaylıların ortasında kendi ölüm fermanımı imzalamış olurdum.

           Bu gergin ortamda bakışlarım odanın içinde dolaşırken gözüm odanın köşesindeki donuk yabancıya ilişti. Oturduğum açıdan yüz hatlarının bir kısmı görünüyordu. Sanki tanıyor gibiydim. Biraz daha net görebilmek için hafif yan döndüm. Gördüğüm bu yüz, kalbimi ağzıma getirerek neredeyse çığlık atmama sebep olacaktı.

Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir…