Kayıt Ol

Oyun Bozan Ralph 2

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Oyun Bozan Ralph 2
« : 03 Temmuz 2013, 14:42:28 »
Spoiler: Göster
Not: İlk önce 4. yıl şeçkisine yazmayı düşündüğüm ancak karar değiştirip yarım bıraktığım öyküyü iki bölüm halinde yayınlamaya karar verdim. İkinci bölümü de en kısa zamanda bitirip koymayı düşünüyorum. Yorumlarınızın eksik olmaması dileğiyle, iyi okumalar.




   Oyun salonunun ve Şeker Yarışı oyununun kurtuluşu şerefine verilen Geleneksel Ralph Şenlikleri’nin ilk yılı kutlanıyordu. Prenses Vanellope’nin emri üzerine başlatılan bu şenlikler tüm oyun salonuna açık şekilde veriliyordu. Sınırsız şeker ve pasta ile düzenlenen şenliğin başkahramanı Ralph ise yiyeceklerden çok gördüğü ilginin tadını çıkarıyordu. Otuz senenin üzerine hak ettiği bu sevgi onu son derece memnun ediyordu.

   Kutlamalar ve sıralama için yapılan özel şenlik yarışının ardından herkes yavaş yavaş kendi oyununa dönmeye başlamıştı. Ralph’e, Calhoun tarafından verilen yeni bir Kahramanlık Madalyası’nın ardından Guitar Hero ekibi son şarkılarını çaldılar ve şenlikler bitti.

   Eğlencenin etkisini henüz üzerlerinden atamayan bir grup, Tapper’in barına giderek kök birası tüketmeye devam ediyordu. Ancak aralarında sadece birkaçının keyfi tam olarak yerinde değildi ve buraya eğlenmekten çok kafalarını toplamak için geldikleri her hallerinden belliydi.

   Suratından atamadığı koca gülümsemesine bir süre ara veren Ralph, aralarından Zangief (Street Fighter) , Cody (Final Fighters) ve Alaaddin’in de ayrılmasından sonra Mario’nun durgunluğunu öğrenmek için gerekli fırsatı bulmuştu.

   “Hey Mario. Bugün gayet eğlenceliydi, ne dersin?”

   Mario bıyığının altından isteksiz bir gülümseme ile karşılık vermişti sadece. Onun kadar mutsuz görülen Bomberman oyununun kahramanı Bombacı John, Mario’nun aklından neler geçtiğini dile getirmek için küçük ağzını açarak konuşmaya başladı.

   “Sadece canımız sıkkın. Senin için mutluyuz elbette Ralph. Ama neden sadece sen? Yani bunca ilgiyi hak etmiyorsun demiyoruz. Ama neden biz de senin gibi hatırlanmıyoruz?”

   “Hadi ama çocuklar bu sadece ben veya sen olayı değil. Eğlence herkes için yapıldı.”

   Mario artık konuşma zamanının geldiğini düşünerek sohbete dahil olmuştu.

   “Anlamıyorsun Ralph. Senin oyunun otuz yıldır devam ediyor. Hala bizimkiler gibi fişin çekilmedi. Yetmezmiş gibi oyun salonunu tehlikeye attın. Ama yine kendi bozduğunu tamir ettiğin için kahraman gibi karşılanıyorsun. Neden sen? Neden hala aynı rutinlikteki bir oyunda otuz yıl devam edebiliyorsun? Üstelik ben dünyanın en ünlü tesisatçısıyım ama senin kadar ilgi göremedim şu oyun salonunda.”

   “İlgi görme meselesi değil bu sadece şans. Biliyorsunuz eğer oyununuz arıza verirse kızağa çekilirsiniz.”

   “Hayır Ralph. Sadece arıza vermek değil mesele. Benim oyunum artık popüler değil diye fişi çekildi. Şimdi ise yerinde Metal Slug adında oradan buraya zıplayıp etraftaki her şeye ateş eden zibidilerin oyunu koyuldu.”

   Ralph, samimi bir gülümseme ve düşünceli bir kaş çatışının ardından Mario’yu daha sakin bir kafa yapısına sevk etmeye çalıştığı cümlelerini sıralamaya başladı.

   “Yapmayın ama çocuklar. Marco ve Tarma iyilerdir. Evet bazen ortalığı karıştırdıkları doğru ama yine de iyilerdir.”

   “Kötü olduklarını söylemedim. Bak Ralph ben defalarca sürüm atladım, hatta alakam olmayan işlere bulaştım. Araba yarışları çok tutuluyor diye araba yarışçılığına soyundum hatta bir keresinde. Sırf tekrar popüler olmak için.”

   Bomberman kafasını onay verircesine sallayarak

   “O da bir şey mi ben tavşan bile sürdüm” dedi ve Mario hemen ardından devam etti.

   “Sırf tekrar kendi oyunumuzda olabilmek için uğraştık durduk. Ama sen öyle değilsin. Otuz yıldır oynandın.”

   “Eğer sıkıntınız buysa, isterseniz size Şeker Yarışı oyununda iş ayarlayabilirim. Vanellope ile konuşurum, ikinizin de yarış tecrübesi var nasıl olsa.”

   “Hayır Ralph. Gün gelecek onun da fişi çekilecek. Ve senin. Ve diğerlerinin. Biz bundan sıkıldık artık. Bizler yeni serüvenler istiyoruz.”

   Ralph onların akıllarında neler döndüğünü iyice merak etmeye başlamıştı.

   “Ne demek bu?”

   “Enerji kapısından geçmeyi düşünüyoruz.”

   Enerji Kapısı, Oyun Merkezi İstasyonu’nun ucuna bağlı olan ve ana güce bağlanan kablonun başlangıcını oluşturan demir kapıya verilen isimdi. İnanışa göre tüm oyunları besleyen hayat enerjisi bu kapının ardından sağlanırdı ve eğer kapı açılırsa tüm güç kesilirdi. Eğer güç kesilirse de tüm oyunlar kapanır, bütün herkes ölürdü.

   Ralph Mario’nun ciddiyeti üzerine dehşete düşmüştü. Enerji Kapısı ile ilgili farklı rivayetler söz konusuydu ancak hiçbirinin gerçekliği söz konusu değildi. Kimi söylenceye göre enerji kapısından geçmeyi başaranlar tüm dünyada istedikleri gibi gezinebiliyorlardı. Ama bunun aksini söyleyen fikirler de söz konusuydu elbette.

   “Enerji Kapısından geçemeyeceğinizi biliyorsunuz değil mi? O aptal bir efsane sadece. Kendi hattınızı koparamazsınız çünkü.”

   “Emin misin Ralph? Sen nasıl Tapper’in barındasın peki? Kendi programının dışına nasıl çıktın?”

   “Siz de biliyorsunuz çocuklar, yazılımlar her zaman sabittir. Bizler ise onlara bağlı hatlar ile seyahat edebiliyoruz.”

   “O zaman ben nasıl hala buradayım?”

   Ralp bir anlık gergin düşüncelerin ardından ne diyeceğini bilemeden kalmıştı. Mario ve Bomberman’ın oyununun fişi çekileli on yıl olmuştu. Ama hala buradaydılar. Programları ile bağlantıları kalmamalarına rağmen hayattaydılar.

   Konuşmaya arkadaki masadan kulak misafiri olan MDK oyununun ünlü doktoru Fluke Hawkins, hızlı konuşması ve dengesiz hareketleri ile bir anda sohbete dalmıştı.

   “Yazılımlar hatlar üzerinden hareket edebilir hatta bellek olmayan bir noktada toplanabilirler. Bu sabit bir grup elektrik akımına hükmetmekten geçer ancak aşırı bir yığılım patlamalara neden olur. Hatta voltaj korumaları bu yığılımı önlemek adına rapor tutarlar ve asla bir noktada aşırı yığılıma izin vermezler. Yani oyun karakterleri kendi konsollarından dışarı çıktıklarında yazılımlarını da birlikte götürürler ve…”

   “Bir saniye bir saniye” diyerek araya giren bu sefer Sonic olmuştu. Gözlerini kocaman açarak tüm dikkatini Sonic’e veren Doktor Hawkins ise onun sorularını cevaplamaya hazır görünürcesine hareketsiz kalmıştı.

   “Ne yani bizler konsolun dışına çıktığımızda yazılımımızı da mı birlikte götürüyoruz?”

   “Evet.”

   “Ve bunu bizi hayatta tutan akımı peşimizden sürükleyerek yapıyoruz.”

   “Evet.”

   “Ve bu durumda istersek Mario’nun dediği gibi enerji kapısından dışarıya ölmeden çıkabiliriz öyleyse değil mi?”

   “Evet.”

   “FOR döngüsüne mi kapıldığın için hep aynı cevabı veriyorsun?”

   “Evet.”

   Ralph bu korkutucu fikirleri diğerlerinin aklından çıkarmak için bir şeyler yapması gerektiğine düşünmeye başlamıştı.

   “Şu yaşlı bunağı mı dinliyorsunuz. Hadi ama böyle bir şey mümkün değil. Tapper’e sorun isterseniz, onun kulağı deliktir. Öyle bir şey olsa o kesin bilirdi.”

   Sonic de diğerleri gibi düşünceli bir hal takınmıştı ve Ralph ile tartışanlar arasında yer edinmişti.

   “Ya doğruysa? Burada hapis kalmamızın tek nedeni ya saçma bir korku yüzündense?”

   “Sen de mi Sonic? Hadi dışarı çıkmak mümkün diyelim. Peki ya kendi oyununuz dışında ölürseniz ne yapacaksınız? Bunu herkesten daha iyi sen biliyorsun hatta. Her gün Oyun Merkez İstasyonunda senin anonsunu dinliyoruz. Kendi oyununuzun dışında ölürseniz tekrar dirilemezsiniz.”

   “Ben bana söylenenleri tekrarlıyorum sadece.”

   “Eğer oyuncunun hakları bittiyse oyunu bitir.” Doktor Hawkins elindeki kök birasından koca bir yudum alarak devam etti. “Sadece bir ‘IF’ komutundan ibaret ölümsüzlük.”

   “Ne demek istediniz doktor?”

   “Genel inanışa göre seyahatlerde karakter kendi konsoluna bağlı olur. Ancak öyle olsaydı oyununun dışında ölmesi durumunda konsol programı devreye girer ve onun tekrar canlanmasını sağlardı. Bu bir IF komutu sayesinde gerçekleşir. Ancak konsol sizin öldüğünüzü anlamak zorundadır ve siz o programın dışındaysanız, ki peşinizde kendi yazılımınızı da götürdüğünüz için, bu gerçekleşmez. Tabi sizi tekrar hayata getiren komut paketini kendiniz ile birlikte program dışına çıkarmadıysanız.”

   Sonic son derece meraklı şekilde

   “Bu mümkün mü?” diye sordu.

   “Elbette. Turbo nasıl Şeker Yarışı’na kendisini eklemişti sanıyorsunuz. Yazılımları programlar arasında taşıyabildiğiniz gibi oraya adapte edebilirsiniz. Ölümsüzlük yazılımı da buna dahil.”

   Ralph, bu sefer daha sinirli bir şekilde tekrar araya girip diğerlerini caydırmaya çalışıyordu.

   “Hadi amaaa bu kaçık herif yüzünden hayatlarınızı riske atmaya değer mi?”

   Doktor Hawkins ise ona aynı gergin tavırla cevap vermekte gecikmemişti.

   “Bak kocaoğlan ben atomik bir tost makinesiyle nükleer ekmek fırlatan bir dahiyim!”

   “Ve bu adamı hala aklı başında mı sanıyorsunuz?”

   Ralph’in ortamı neşelendirmek için yaptığı çabaların boşa çıkmasının ardından herkes yavaş yavaş kendi oyunlarına dönmüştü. Ralph de mutlu başlayan bu günü düşünceli ve gerginlikle sonlandırmak üzere Tamir Et Felix oyununa doğru yola koyulmuştu.

DEVAM EDECEK

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Oyun Bozan Ralph 2
« Yanıtla #1 : 06 Temmuz 2013, 23:15:09 »
   Oyun salonunun açılmasına bir saat kalmıştı. Salonun sahibi Litwak henüz gelmediği için herkes şimdilik rahat görünüyordu. Ralph de ilk atılacak çeyreklik ile yıkmaya başlayacağı Güzelistan binasının yanında duruyordu. Birkaç saat önce yaşananları bir türlü kafasından atamadığı için düşündüklerini en yakınında bulunan kişiye anlatmaya karar verdi.

   Binanın diğer tarafında bekleyen Felix’in yanına vardığında konuşmaya başlamakta gecikmemişti.

   “Naber Felix? Nasıl gidiyor?”

   Her zamanki neşesiyle Felix koca bir gülümseme ile cevap verdi.

   “İyi Ralph. Sen nasılsın?”

   “Çok iyi değilim sanırım. Şenliklerden sonra Mario ve diğerleri ile Tapper’e gittik. Orada söylenenler kafamı kurcalıyor.”

   Felix, Ralph’in ciddiyetini gözlerinden okumuştu. Orada neler konuşulduğunu merak edercesine tüm dikkatini ona verdi.

   “Ne diyorsun Ralph, anlamıyorum?”

   “Şöyle ki, söylediklerine göre Enerji Kapısından geçebilirmişiz. Ve sanırım bunu yapmakta kararlılar.”

   Felix’in neşesi tamamen kaçmıştı. Gözleri kocaman oldu ve ne diyeceğini bilemeden bir süre durdu.

   “Ne, nasıl? Bunun bütün enerjiyi keseceğinden haberleri yok mu?”

   “Biliyorum ben de öyle söyledim ama şu ucube dört kollu köpeğin olduğu oyundaki profesör onların kafalarına iyice bu fikri soktu.”

   Felix bir süre düşündükten sonra hafifçe gülümsemeye başlamıştı.

   “Sadece biraz zor zamanlar geçiriyorlar Ralph. Eminim birkaç gün sonra Mario yine kendisine gelir ve eskisi gibi oradan oraya zıplayarak…”

   Cümlesini bitiremeden yaşadıkları sarsıntı içlerini korkuyla doldurmuştu. Tren yolundan çıkarak tüm oyunda ilerleyen mavi renkteki sıfır ve birlerden oluşan kod dalgalanmasının sebebi Merkez İstasyonu gibi görünüyordu ve bunu anlamakta zorluk çekmediler. İkisi de birbirine dikkatlice bakıp bir an önce oraya gitmeleri gerektiğine karar vermişlerdi.

   Tren ile Merkez İstasyonu’na gittikleri sırada bu dalgalanma tekrar yaşanmıştı. Akıllarından geçeni dile getirmek istemeseler de, birinin Enerji Kapısını açmaya çalıştığını ikisi de anlamıştı. Tüm oyunların bağlandığı Merkez İstasyonu’na vardıklarında, neler olduğunu merak eden bir sürü oyun kahramanı da kapılardan çıkarak istasyona geliyordu.

   Calhoun da Kahramanın Görevi oyunundaki askerleriyle birlikte olay yerine varmıştı ve her ne oluyorsa müdahale etmeye hazır bekliyordu. Felix ve Ralph, Calhoun’u gördükleri gibi yanlarına koştular ve aralarından Felix, karısı Calhoun ile konuşması gerektiğini düşünerek hemen söze girdi.

   “Ballı tanem, büyük bir dalgalanma oldu, neler olduğunu biliyor musun?”

   Calhoun sert ses tonuyla cevap verirken, son derece ciddi tavrını bozmadan yürümeye devam ediyordu.

   “Aynı şey bizde de oldu. Etrafa bakarsak diğer tüm oyunlarda da. Ve bunun nedeninin buradan kaynaklandığına eminim.”

   Salonun sonuna doğru toplanan kalabalığa karışan Calhoun ve diğerleri gördükleri üzere şok olmuşlardı. Mario, Sonic, John, Ryu (Street Fighter) ve Nick (Snow Bros) enerji kapısının önünde toplanmışlar ve voltaj güvenliğini esir almışlardı. John ise dalgalanmaya neden olan bir başka bombayı kapının önüne yerleştirmek ile meşguldü. İyice ezilmiş ve harap olmuş kapıyı havaya uçurarak buradan çıkmaya niyetli oldukları, etrafta toplanan kimseyi dinlememelerinden belli oluyordu.

   Tüm oyun salonu sakinleri onlara yaklaşmaya korksa da Calhoun ve askerleri hemen diplerinde biterek silahlarını vakit kaybetmeden onların üzerine doğrultmuşlardı. Ardından Calhoun sert bir ifadeyle ihtar vermeye başladı.

   “Korumayı serbest bırakın ve kapının önünden hemen uzaklaşın!”

   Calhoun’u ciddiye almayan küçük çetedeki herkesin sırtında bir program paketi vardı ve üzerinde “Haklar” yazıyordu. Bu paketleri nereden buldukları hakkında kimsenin fikri yoktu ancak Ralph bunların ne olduğunu tahmin edebiliyordu. Hawkins’in bahsettiği ölümsüzlüğü sağlayan komut paketleriydi ve onlar sayesinde oyun salonunun dışında dahi yaşamayı planlıyorlardı. Şimdiki korkusuzlukları da bu paketlerin verdiği güven sayesinde olduğu gözlerinden okunuyordu.

   John, Calhoun’a aldırış etmeden bombanın fitilini yakmaya başlamıştı bile. Kapıdan iyice uzaklaşırken acele etmiyordu. Ne de olsa sırtındaki paket sayesinde istediği yerde yeniden canlanabilirdi. Fitilin yanan ucu bombaya gittikçe yaklaşırken tüm salon nefesini tutmuş bekliyordu. Kapı iyice hasar almıştı ve bir başka patlama ile tamamen açılabilmesi herkesi korkutuyordu.

   Kıvılcım saçarak ilerleyen alev parçası tam bombaya dokunmak üzereyken üzerine düşen kartopu yüzünden sönmüştü. Tom adındaki Snow Bros oyununun kahramanı alnından akan soğuk terler ve endişeli tavrıyla sahneye girmişti. Aynı tedirginlikle kardeşi Nick’e bakarak

   “Kardeşim, ne yapıyorsun burada?” dedi.

   “Sen karışma bu işe Tom. Biz buradan ayrılmaya karar verdik. Sen gelmek istemiyorsan kalabilirsin.”

   “Aklını mı kaçırdın? Eğer kapı açılırsa hepimiz öleceğiz!”

   John büyük bir sinirle, söndürülmüş olan bombasının yanına doğru gitmeye başlamıştı. Küçük gözlerinden Tom’a nefret kusuyordu. Bu sırada Calhoun da aynı duyguları Jonh’a karşı besliyordu.

   “Bir başka bomba koyarsan oraya, seni vuracağım ufaklık!” dedi Calhoun silahına daha da sarılarak.

   John ise dudağının kenarıyla gülümseyerek cevabını vermişti bile. Sırtında beliren kafası kadar büyük bombayı eline alıp kapının kenarına, sönmüş bombanın yanına koyduğunda fitilini ateşlemek için diğer elini vakit kaybetmeden hareketlendirmişti. Ancak Calhoun daha fazla söz ile ikna edemeyeceğini anladığı John için artık çok geç olduğuna karar verdi. Silahının tetiğine dokunduğu gibi namlusundan fırlayan mermiler John’un kaskını delmişti.

   John olduğu yere yığıldıktan sonra tüm istasyon sessizliğe büründü. Herkes John’un bir süre yanıp söndükten sonra tekrar hayata gelmesini bekliyordu ancak beklenilen olmamıştı. Bu duruma en çok şaşıranlar ise Mario ve diğer çete üyeleri olmuştu. Yanlarına aldıkları Hak paketleri onları hayatta tutmuyordu. Bunca güvenin ve riskin sadece inanmayı seçtikleri bir yol üzerine olduğunu anlamaları uzun sürmedi.

   Yaşamayı düşündükleri serüven tamamen bir intihar göreviydi. Onların istediği gibi bir yol açılıp açılmayacağından da emin değildiler. Deli bir profesörün lafına kanıp bunca olayı yaşamaktan dolayı kendilerini kötü hissediyorlardı. Sadece kendilerinin değil, tüm salonun hayatını riske atmışlardı ve John’un ölmesi gibi bir bedel ödemişlerdi.

   Çetedeki herkes sırtlarındaki işe yaramayan paketleri çıkarıp ellerini havaya kaldırdı ve dizlerinin üstüne çöktü. Daha fazla huzursuzluk vermek istememelerine rağmen, patlatmaya uğraştıkları kapının ardından gelen ses ile tüm istasyondaki halk yerinden sıçramıştı. Bütün gözler ve silahlar sesin geldiği yöne doğru çevrilmişti.
Kapının metal yüzeyinden gelen sesler ona bir şeyin vurduğunu anımsatıyordu.

   Tak… Tak… Tak…

   Ardından kapı gıcırtılı bir ses çıkararak yavaşça açılmaya başladı. Herkesin içini saran korku, kapının ardında ne olduğu merakıyla harmanlanıyordu. Kapı iyice açıldığında ise yeşil renkli tüyleri olan ve spor ayakkabı giymiş bir tavşan gülümseyerek onları karşıladı.

   “Merhaba arkadaşlar. Benim adım Jazz .”

   Herkes ne diyeceğini bilemeden beklediği süre içerisinde tavşan istasyona girmiş ve etrafına bakınmaya başlamıştı. Sırtında tıpkı az önceki sıkıntının yaşanmasına neden olan çetenin yaptığı gibi çantalar taşıyordu. Alt alta duran iki çantanın birinde Haklar, diğerinde ise Tekrar Hayat yazıyordu. Calhoun bir sürelik tereddüdün ardından silahını bu garip görünümlü yaratığa çevirdi.

   “Dur! Nereden geliyorsun?”

   Calhoun onun kapının ardından geldiğini gayet iyi biliyordu. Ancak asıl merak ettiği kapı açıldığı halde neden gücün kesilmediğiydi. Ve bu tavşanın nasıl oradan buraya geldiğiydi.

   “Kardeşlerimi kaybettiğimden beri onları aramak için geziyorum. Spaz ve Lori. Onları gördünüz mü?”

   “Sen de kimsin yerden bitme?”

   “Benim adım Jazz (Jazz Jackrabbit).”

   “Kapıdan içeriye nasıl girdin?”

   Jazz arkasına bir süre baktıktan sonra gayet soğuk bir tavırla cevap verdi.

   “Kulpunu çevirerek…”

   Şaşkınlığını daha fazla gizleyemeyen Ralph araya girerek

   “Enerji Kapısından geçerek seyahat etmek mümkün mü?” dedi.

   “Arkamdaki kapıya o ismi mi verdiniz? Çıkış kapısı diyoruz biz ona. Elbette mümkün ama dışarıda ölmemeye gayret göstermelisiniz. Ya da benimki gibi hak ve yeniden canlanma paketlerinizi yanınızda taşımanız gerekiyor.”

   Ortamda yükselen fısıltıları ve gürültüyü duymadan beklediği onca süre içinde Ralph, bildiği her şeyin aslında yanlış olabileceğini düşünüyordu. Onların enerjisini sağladığını zannettikleri kapının aslında sonsuzluğa açılan normal bir kapıdan ibaret olduğunu öğrenmek onu derinden sarsmıştı. Hiçbir şeye bağlı değildiler. Hiç kimse onları zorla burada tutmuyordu. Programlarına sadık kalarak her gün, hem de 30 yıl boyunca her gün aynı şeyleri yapmıştı. Güzelistan binasını yıkıp Güzelistan’lılar tarafından çamur yığınına atıldığı, tam otuz yıl geçirmişti. Peki neden? Sadece ona anlatılanlara inanmayı seçtiği için. Onların birer asi olarak dışarı çıkmalarını engellemek adına ortaya atılan bir inanç yüzünden. Şimdi ne değişecekti diye düşündü bir süre. Sonsuza uzanan yollarda gezerek dünyayı mı keşfedecekti, yoksa fişi çekilene kadar hala o rutin oyunda yapması gerekenleri mi yapacaktı. Cevabı henüz bilmiyordu ancak seçimi her ne olursa olsun hayatı artık eskisi gibi olmayacaktı.

SON

Dip Not: Canım sıkıldığı için bitsin diye biraz aceleyle yazdım. Yazım hataları veya olay kurgusunun hızlı ilerleyişi nedeniyle kusura bakmayın. Okuyan herkese teşekkürler.