Kayıt Ol

Sürgün Sürtüğün Maceraları

Çevrimdışı filhafza

  • *
  • 1
  • Rom: 0
    • Profili Görüntüle
Sürgün Sürtüğün Maceraları
« : 12 Temmuz 2013, 01:10:13 »
BÜYÜKLERE GÜNLÜK
Sürgün Sürtüğün Maceraları -1-
Bu şehre, yaşadığı mahalleye, sokağa ve bu insanlara iki aydır sürgündü ama neden, niçin sürgündü kimsecikler bilmiyordu. Kimsecikler bilemezdi çünkü Sürtük konuşmayı sevmediği gibi tercih etmezdi. Tercih etmemesinin sebebi de, geldiği dünya ile buradakiler aynı dili konuşmuyorlardı bu yüzdendir ki konuşması gerektiğinde, gözleri ve elleri ile duygularını, isteklerini anlatabiliyordu. Burada yaşayanlarla aynı dili konuşamamanın kendisine verdiği hakla, ismini de kimseciklere diyememişti. Eğer aynı dili konuşsaydılar ve her tanıştığına isminin Sürtük olduğunu söyleseydi, burada yaşayanlar ona ne gözle bakalardı çok iyi biliyordu. Kendi dünyasında isminin anlamı; gezgindi ama buradakiler bu ismi duysaydılar, Ona bakış açıları hafif meşrep olacağından emindi çünkü burada her şeyin manası geldiği dünyadan çok farklı olduğu gibi bakış açıları da Ona göre uç noktalardaydı. İki aydır yaşadığı, nefes almaya çalıştığı yeni geldiği dünyasında, insanları anlaması çok zordu. İnsanları anlamamasının birçok sebeplerden sadece bir tanesi çok meraklı olmalarıydı. Kendisi hakkında birçok soru işaretinin cevabını bulamadıklarını, öldürücü meraklarını içlerinde barındırdıklarını gayet iyi biliyordu ama Sürtüğü anlamanın, yaşamanın, o kadar da kolay olmadığını kendi diliyle kimseye anlatamazdı. Anlatmak için, yeni dünyasında yaşaması veya yaşanması gerekenler ile geldiği dünyasın da yaşadıklarını karşılaştırmalı olarak kendine göre çözmesi gerekiyordu. Sürtüğe göre, sürgün olmanın belki de en güzel yanı bu çözümlerin gerekliliği idi. Yeni dünyasında giyim tarzı ve fiziksel özelliği ile diğer yaşayanlardan ayırıcı özellikleri vardı. En önemli ayırıcı özelliği; ne kadınsı ne erkeksi vücut hatları, yeşil, beline kadar uzanan saçlarının yanı sıra kaküllerinin gözlerinin hemen üstünde bitiş şekliyle, çekik kahverengi gözlerinin etrafını saran sık çilleri, belli belirsiz burnu, var ile yok arası dudaklarının yanı sıra diğer ayrıcı özelliği giyim tarzıydı. Hava şartları ne olursa olsun, asla değişmeyen giyim stili ise; kumaşının ne olduğu belirsiz ve kalçasından itibaren bol paça inen siyah pantolonu, bisiklet yaka, bol kesim beyaz gömleği ve üstüne giyindiği dizlerine kadar uzanan deri paltosuydu. Sürtüğün görünen tarifi buyken, görünmeyen hissiyat tarifeleri için artık başlama zamanı geldiiii……
Açlık, tokluk hissiyatı nedir, nasıl olur yeni dünyamda öğrenmişken, yemek saatini asla kaçırmama gibi bir kural edinmiştim. Kuralların koyulduğu gibi, hiç şaşmadan uyulması gerektiğini geldiğim dünyada öğrenmiştim. Bu yüzden öğle yemeğimin saatini geçirmeden, ucuza keşfettiğimiz esnaf lokantasına iş arkadaşım Nihal olmadan ilk defa gittim. Esnaf lokantası son zamanlarda Nihal ve benim için alışkanlık halini almıştı çünkü geldiğim dünyada yörüngeyi fazla değiştirdiğin takdirde, yörüngenin şaşma ihtimaline karşılık alışkanlıkların hayatımızı öyle veya böyle bir şekilde düzene soktuğu gibi ters etkide yapabileceği öğreticilerim tarafından küçük yaştan beri bana öğretilmişti.
Esnaf lokantasının sahibi E., beni her zamanki gibi, anlamadığım bir sıcaklıkla karşıladı. Bende, dişlerimi göstermeyecek şekilde tebessüm ederek başımla E.’yi ve dış görünümümden dolayı beni garip karşılamayan yemek yiyen herkese başımla selam verdim. Yiyeceğim yemekleri parmağımla işaret edip, yerime geçtim. Yemeklerim gelene kadar, düşündüğüm şuydu; iki ay önce bu dünyaya ilk sürgün edildiğimde, yemekleri çiğden yediğimdi. Sebep ise geldiğim dünyada yemek kültürü yoktu sadece düşünce gücüyle beslenme söz konusuyken, bu dünyada düşünce gücü zor çalışıyordu. Çok çalışmama rağmen, düşünce gücüm bulunduğum odadan banyoya kadar anca çalışıyordu.
Yemeğimi yerken, yan masaya bir çift gelmişti. Esnaf lokantasının sahibi E. konuşmayı pek sevdiğinden, masa masa dolaşıp muhabbete başlamışken genç çiftle de muhabbeti koyulaştırmaya başlamıştı.  Genç çiftin  ait olduğumuz şehirde değil başka şehirde yaşadığı ve yan komşularının esnaf lokantasının sahibi E.’nin, kuzeni olduğu ortaya çıktı. Bu duruma, karşılıklı olarak pek sevindiler. Üstüne üstlük hemşeri dedikleri bir durum var  ve toprağım diye nitelendiriyorlar  ki aynısı E. ve bu çift için geçerliydi. Bu hemşeri olayı gerçekleştiği an, yeni dünyada ki insanlar için akan sular duruyordu.  En sonunda durum her iki taraf için şöyle özetlenmişti; dünya ne küçük, vay be insanın yaşadığı yer kadar geçmişi de işte böyle önemli çünkü ne zaman ne ile karşılaşacağı belli olmuyor.
Onlar kendi yorumlarına dalmışken E., benim hesabın özetini bir kağıda yazıp bana uzattığı gibi bu dünyanın para dediği sistemle yediğimin parasını ödeyip dışarı çıktığımda, şiddetli yağmura aldırmadan işime doğru ilerliyordum. Yeni bulduğum işe doğru ilerlerken, dünyanın ne küçük olduğunu düşündükleri kısma takılı kalmıştım çünkü onlar sadece bu dünya ile kendilerini sınırlı kılıyorlardı yeni dünyamda nefes alan diğer ölümlü canlılar gibi. Halbuki gün gelip benim geldiğim dünyama gittiklerinde ne kadar boş şeylere inandıklarını ve inandıkça ne kadar boş şeyleri yaşadıklarını fark edeceklerdi.
İş yerimden içeri girerken çalışma arkadaşlarıma dişlerimi göstermeden tebessüm edip, masamın başında yazma görevi verilen işimin başına döndüğümde tek bildiğim, şu anda yaşadığım anların toplamı olan maceralarımın neticesi bu dünyayı anlama savaşım vardı……
                                                                                          FİLHAFZA(p.K.Başdağ)