Kayıt Ol

Devlet Baba

Çevrimdışı Acmert

  • **
  • 268
  • Rom: 24
    • Profili Görüntüle
Devlet Baba
« : 26 Mayıs 2014, 22:28:43 »
Devlet Baba

Saat öğleden sonra üç sıralarıydı. Güneş gökte yavaş yavaş bükülmeye başlamış, eğikçe adliye avlusunda bekleyenlerin yüzlerine çarpıyordu.  İnsanlar öğlen sıcağının yeni yeni etkisini kaybetmesiyle saklandıkları gölgelerden çıkıyor, adliyenin avlusu daha da kalabalıklaşmaya başlıyordu. O sırada adliyenin geniş kapısında bir karmaşa oluşmaya başladı. Ardından içeri fiyakalı takım elbiseli ve güneş gözlüğü olan bir adamla; ufak tefek kırklarına yeni dayanmış, parlak kırmızı kazaklı gülümseyen bir adam girdi. Adamın yüzü mutlulukla ışıldıyordu, sanki dünyanın en güzel mekânına adımını atmış gibiydi.

Adliyenin avlusunda yavaş adımlarla yürüyen adam tek tek herkesi gözüyle kesiyor, daha sonra yürümeye devam ediyordu. Daha sonra adliyenin köşesinde dizlerinin üstüne iki büklüm oturmuş, sıkıntıyla sigarasını tüttüren bir adama gözü takıldı. Bu adam yetmişlerinde, bıyıkları sigaradan sararmış, saçları ise yarım asır önce kırlaşmış biriydi. Yüzündeki çizgiler adamı öfkeli bir ruh halindeymiş gibi gösteriyordu. Kıyafetleri kirliydi. Üzerindeki keten ceket başka bir çağa aitmiş gibi duruyordu. Pantolonun ise her yeri yamalanmıştı. Kafası eğik olduğu için adliyenin avlusuna giren adamı görememişti. Kırmızı kazaklı adam peşindeki takım elbiseliye bir hareket yaptı ve takım elbiseli etrafı kolaçan etmek istermiş gibi uzaklaştı.

Kırmızı kazaklı adam yaşlı adamın yanına dizlerini bükerek oturdu ve konuştu.

“Kaldır kafanı emmi! Burası boynu büküklerin kafalarını kaldırmaları için yapıldı!”

Yaşlı adam bir fırt daha çektiği sigarasının dumanını üflerken genç adamın yüzüne baktı. “Ben boynumu bükmeyeyim de kim büksün delikanlı! Pislikte sürünüyorum, nasıl kaldırayım bu boyundan fazlalığı!”

“Kim büktü senin boynunu da pislikte sürünürsün?”

“Boşver evlat boşver! Benim derdim ne anlatmakla, ne dinlemekle biter. İyisi mi sen kalk da başkalarına soruver!”

“Amma nazlısın be amca! Anlat da dinleyeyim, vakit bol bende!”

Adam yanında duran iskemleyi altına çekti ve ellerine dizlerine koyup konuşmaya yeltendi. Bu sırada cebinden bez bir peçete düştü. Eğilip aldığı pislikten kararmış peçeteyi cebine tıkıştırırken anlatmaya başladı.

“İki ay evveldi sanırsam. Bizim köy güneyde dağın eteğine kuruludur. O kara dağdan on kadar jandarma indi. Her evdeki delikanlıları, kızları bir de doksan beşlik babamı aldılar. Tüfekleri, keleşleri vardı pezevenklerin! Dur diyemedik biz de bükük belimizle. Ne yapmışlar bilinmez babamla evlatlarıma amma yakalanmışlar polise. Meğer bizim deyyuslar jandarma falan değillermiş. Kim olduklarını öğrenmek ister hakim, savcı. Söylemediler yakalandıklarından beri. Evlatsızım ondan beri. Ne kolum çalışır ne bacağım. Ne ile geçinirim bilemedim. Komşularla idare ettik birkaç gün amma nereye kadar! Süründük mahkeme yollarında. Bulamazlarmış derler evlatlarımı. Gavat jandarmalar da hapis yatacakmış. Başımda atam, elimin altında evlatlarım olmadıktan sonra ne yapayım onların hapsini! Bir devlet büyüğümüz de çıkıp gelmedi ki buralara! Tüm mecmualar yazmıştır kaçırılanları. Ama kimsenin sesi soluğu çıkmadı. Demediler ki gel emmi sana bir bakayım, halini hatırını sorayım! Alayı kansız puşt bunların! Senin de kulağını kuruttum amma ne yaparsın. Çok çektim bu avluda. Geçmez gitmez bir dert bu. Ölümü bekliyoruz. Ölüm de ha deyince gelmiyor ki…”

Genç adam, karşısındakinin sözleriyle sessizleşmiş, pür dikkat dinlemişti. Adamın sözleri bitince hemen cevap veremedi. Düşündü, kafasında tarttı diyeceklerini. Avluya ilk girdiğinde gülümseyen, ancak şimdi kurumuş olan ağzından sözler çıkmadan önce yutkundu.

“Bugün şanslı günündesin amcacığım. Beni hükümet yolladı buraya! Ta Ankara’dan geldim. Söyle bana. Devlet babadan isteğin, evlatlarının ve babanın bulunması mıdır?”

Yaşlı adam sigarasından aldığı dumanı bırakırken karşısındakinin yüzüne soğuk bir tebessüm attı.

“Benim isteğim evlatlarımın geri gelmesidir. Bundan sonra başımızda devlet babamız olmasa da olur!”