Balon
Dilinde bıraktığı o ekşimsi tat, boğazından geçmesiyle birlikte daha da yoğunlaşmıştı. Çatalını önündeki balığın parçalarından birine daha taktı ve parçayı ağzına attı. Aldığı hazzın eşi benzeri yoktu, mutluydu. Gülümsemesiyle gözleri ince bir çizgi halini aldı. Bir sonraki anda ise normal hallerinden bile daha fazla açıldılar, hala alışamamıştı. Senfoni orkestrasını yöneten bir şefin edasıyla elini bardağa doğru uzattı ve bardağı alıp havada zarif hareketlerle çalakaladıktan sonra ağzına bir yudum aldı. Içtiğinin beyaz şarap olmasını istiyordu ama hayır sadece elma suyuydu. Tek hayal kırıklığı bu da değildi. Mesela önündeki balığın farklı bir gezegenden gelme olduğuna inanmak istiyordu, daha önce hiç böyle bir balık görmemişti, ama balık bu dünyadandı. Sıralanabilecek onca şey varken bunun hemen ardından ailesi geliyordu. Şu anda karşısında duran ve ona ruhsuz gözlerle bakan ailesi. Odanın içindeki büyüklü küçüklü kırmızı noktaların yüzlerine yansımasıyla bakışları daha da korkunç oluyordu. Bir balık parçasını daha ağzına attı. Bir anda aksırmaya, tıksırmaya, öksürmeye başladı; boğuluyordu. Sağ elini yumruk yaparak göğsüne vurdu ölmeden önce balığını bitirebilmek istiyordu. Balığın zehrinin vücuduna iyice yayıldığını fark etti, balığını bitiremeyecekti. Beyaz şarabını eline alıp anne ve babasına "Bakın bana, şu anda hayata en çok istediğim şeyi yapıyorum, sizin aksinize." diye bağırdı ve daha bardağının sonuna gelemeden kalbi durdu. Sandalyesinden düştü kafasını vurdu, ortalığa biraz daha kırmızı renk geldi. Ertesi gün üçüncü sayfada yeni bir aile dramı vardı.