Çığlıkları sert rüzgarları getiriyordu. Gözyaşları yağmura karışıp yok olurken hiç kimse onun acısını göremiyordu. Yavaşça toprağın kalbine doğru ilerlerken tek düşündüğü geçmişteki hatalarıydı. Ölüm onun kurtuluşu olması gerekirken, ne acıdır ki öldüğü gün esirliğe mahkum kalmıştı.
Kimsenin görmediği bileklerinden zincirlenmişti cesedine. Beyaz kefenin ardındaki soluk yüzüne dikmişti gözlerini. Ne kulağına fısıldayan sesi susturabiliyordu, ne de gözlerini ayıramadığı cesedinden uzaklaşabiliyordu. “Sana verilen emanete sahip çık” diye tekrarlıyordu ses, uzaktan gelen ağlama ve feryatlarla karışarak.
Uzun yılların çilesine son vermek için intihar etmişti. Nereden bilebilirdi ki bunları yaşayacağını? Ölümden sonrasının kaçınılmaz olduğunu sadece öldükten sonra öğrenebilmişti. Ona verilen emanetti ölümlü bedeni. Ve Tanrı onu, ona verilen bedene ebediyen sahip çıkması için cezalandırmıştı.
Zincirlerinden kurtulmak için savrulurken etrafta, cesedi soğuk zemine yatmıştı. Üzerine atılan her toprak parçası sırtını yarıp geçerken, ondan geriye kalanların üzerini kapatıyordu yavaşça. Her kürek sesiyle biraz daha kararıyordu Dünya. Işık onu yavaşça terk ederken boğuluyordu. Af diliyordu sürekli titreyen dudaklarını her açtığında. Bir şans daha istiyordu ona bu acıyı yaşatandan.
Soğuk toprak alev alıp kavurmaya başlamıştı tenini. Onun için gözyaşı dökenlerin ağlamaları boğuk tonlarda geliyordu kulağına. Araf’ta sıkışıp kalmıştı ruhu. Ne Cennet’i görecekti bundan sonra, ne de suçlarının cezasını ödeyecek bir Cehennem olacaktı. Sadece gözlerini bir türlü ayıramadığı cesedinin yüzüyle yalnız kalacaktı sonsuza kadar.
Üzerine atılan son toprak da kilidi olmuştu mahkumiyetinin. Yalvarışlarını duyan birileri olur umuduyla çığlıklar attı. Boğazı acıyordu her haykırışında. Gözleri yanıyordu akan her damla yaşla. Cesedinin kıpırdamasını hissedince aniden hareketsizce durdu, tüm sesler kesildiği anda. O da sustu ve gözlerini kocaman açarak baktı korkunç bedene. Önce gülümsedi zeminde yatan et yığını, en sert ifadesiyle. Ardından gözlerini açarak baktı feri sönmüş gözbebekleriyle. Sonra, sonsuza kadar duyacağı sözleri tekrarlamaya başladı ruhunun korkusuna aldırmadan.
“Sana verilen emanete sahip çık!”
“Sana verilen emanete sahip çık!”
“Sana verilen emanete sahip çık!”