Kaptan ve mürettebat sayesinde gemi tam sola çevirilmiş, zor uğraşlarla dümen düze döndürülebilmişti. Pek zor olmamalıydı dümeni düzeltmek ama mürettebattan bazıları korsan gemisinin içinde yemek yemekle meşguldü. Kaptan bunun farkına, dümenin başına geçtikten sonra varmış olacak ki, merdivenlerden aşağıya indi. İnerken gözlerini hafif kısıyordu. Çünkü dışarısı oldukça günlük güneşlikken, içerisi kapkaranlıktı. Ve oldukça da gürültülü bir ortamdı. İçeri girdikten sonra kendine bir tabak aldı. Ve yemek kuyruğuna girdi.
Kaptan sol koluna, önceki savaşta kaybettiği eli yerine taktığı kanca ile önündeki işçisinin omzuna dokundu. Kancanın sivri ucu işçinin kıyafetini delip, omzuna azda olsa girmişti. İşçi bu durumdan haz etmemiş olacak ki, hızla arkasını dönüp elindeki boş tabağı kaptanın kafasına geçirdi. Tabak o şiddetle resmen tozlarına ayrılmıştı. Ve işçinin gözleri bir anda fal taşı gibi açılmıştı. Keşke arkasını dönmeseydi. Keşke yemek yemek için aşağıya inmeseydi. Kaptan darbenin ağırlığından ve alnına batan bir tabak parçasının verdiği acıdan sesini bile çıkaramadı. Ama gözlerinde ki öfkeden parıldayan alevi gören tüm işçiler geminin üstüne doğru koşmaya başladılar. Tam kaptanın kafasına tabağı geçiren işçi Bailey'de olay yerinden uzaklaşıyordu ki kaptan sıkıca kolundan tuttu.
"Ah, Bailey. Bir dakika..." Bailey'in alnından boncuk boncuk ter akıyordu. Kaptan Bailey'in kolunu gittikçe sıkmaya başlamıştı. Elinde kalan tabağı masanın üzerine bıraktı ve Bailey'e oturması için kancalı eliyle işaret etti. Bailey korku dolu gözlerini kaptanın suratından, yere doğru çevirdi. Ve yavaşça kendini masaya bıraktı. Kaptan sağlam eliyle sakalını sıvazladı. Alnından akan kan suratına kadar gelmişti. Burnunun yanından, ağzına doğru akıyordu. Kancasıyla Bailey'in çenesini yüzüne doğru hizalamak için kaldırdı. Ve Bailey, kaptanın gözlerine baktığı anda kaptan yanağından akan kanı diliyle yaladı. Bailey ne olduğunu anlayamamıştı. Yukarıdan sesler geliyordu. Gözcü Malformed avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
"Kaptan! Karaya yanaştık. Kaptaaan!" Kaptan kancasını Bailey'in çenesinden hızla çekti ve o da gözcü Malformed gibi bağırdı. Kancayı çekmesiyle Bailey'in çenesinde hafif bir çizik kaldı. Acımıştı ama ses çıkaramıyordu.
"Yine ne oldu Malformed?" "Karaya yaklaştık kaptan, gelip bi bak. Bizi ne karşılıyor!" Kaptan Bailey'e döndü ve gülümsedi.
"Bunu sonra görüşeceğiz. Şimdi gel de bir işe yara." Kaptan ve Bailey hızla merdivenden yukarı çıktılar. Kaptanın papağanı kaptan dışarı adım attığı gibi geldi ve omzuna kondu. Kaptan Malformed'ı arıyordu ki mürettebat gemiye bir şey çıkarıyordu. Kaptan bir işçiye çapayı atmasını emretti ve tekrardan arkasını döndüğünde geminin ortasında bir sandık duruyordu. Oldukça eski bir sandıktı. Kaptan'ın keyfi yerine gelmişti ve Bailey'e sandığı açmasını söyledi. Bailey aşağı kata inip bir taş aldı ve koşar adımlarda sandığın yanına geldi. Eğildi ve sandığın kilidine taşla tam vuracaktı ki, kilidi eliyle tuttuğu gibi kilit elinde kaldı.
"Sanki bizden biri önceden açmış gibi kaptan." dedi. Kaptan gözlerini kıstı ve mürettebata baktı. Ardından tekrardan gözlerini Bailey'e çevirdi. Bailey sandığın içerisinde bir parşömen buldu ve hızla doğrulup kaptana doğru uzattı.
"Sanırım bir harita." dedi. Kaptan parşömeni alıp tek eliyle açtı ve gözlerini sevinçten büyüdü. Hızla geminin ucuna koştu ve bağırmaya başladı.
"Tam gaz geri! Hazineye gidiyoruz!" Mürettebat sevinç nidalarıyla görev yerlerine koştu. Kaptan ise gözlerini ufuğa doğru dikti. Gülümsemeye başladı. Onları bekleyen olaylardan habersiz, hazine yolcuğunua çıkmışlardı bile.
***
Haritayı görmek için
göstere tıklayınız.