Kayıt Ol

Anlatılmayan Öyküler

Çevrimdışı Lthien Elensar

  • *
  • 14
  • Rom: 0
  • Selam, romanlarıma bir göz at. ;)
    • Profili Görüntüle
    • Yeniay Kıraathane
Ynt: Anlatılmayan Öyküler
« Yanıtla #15 : 15 Mart 2015, 13:32:34 »
SEKİZİNCİ BÖLÜM

Eregion, Ost-in-Edhil'in artık eski şaşalı, huzur dolu günlerinde değildi. Tautári ne zaman buraya gelse sıcak bir karşılama görürdü. Halkı sıcak kanlıydı. Bir çok bilge ve becerikli elf hanımı ve beyinin yaşadığı bir diyardı. Şimdi ise kara bulutlar resmen bu diyarın üzerindeydi. Genç elf ürperdi. Gelirken ister istemez dikkatini çekmişti. Çobanpüskülü ağaçları solmaya başlamıştı.

Şehirde ilerlerken elflerin yüzündeki hayal kırıklığı, keder ve endişeyi okuyabiliyordu. Geleceklerinin belirsizliği içlerinde dinmeyen bir huzursuzluğu coşturmuştu. Şehir bir süredir uğursuz rüzgarların etkisindeydi. Bu yüzden yürürken pelerinin başlığını sıkı sıkı tutuyordu. Yönetim binasına girdiğinde Celebrimbor'u pencereden dışarı izlerken buldu. Düşüncelere daldığı belliydi. Şu an Eregion'un yönetimi ağırlıklı olarak onun elindeydi. Bu yüzden tüm şehir halkı onun talimatlarını bekliyordu.

Eregion, Doriath'lı Sindar prenslerinden olan Celeborn ve onun karısı olan Noldor prensesi Galadriel tarafından yönetilmekteydi. Lakin Annatar-çok sonradan Sauron olduğu ortaya çıkmıştı- Celebrimbor'u onlara karşı kışkırtmıştı. Bu yüzden Galadriel Hanım çok zaman önce bu diyarı terk edip Lothlorien topraklarına gitmişti. Fakat kocası olan Celeborn, cüce bölgesi olan Moria bölgesinden geçmek zorunda kalacağı için, şehri terk etmeme kararı almıştı. Zira Celeborn akrabası olan Thingol'un ölümünden sorumlu tuttuğu cücelere karşı büyük bir husumet besliyor, onlardan alacağı doğrudan ya da dolaylı yardım yerine şehirde kalıp Celebrimbor'un hoşnutsuz davranışlarına katlanmayı tercih ediyordu. Gil-Galad'ın uyarılarının haklılığının ortaya çıkmasından sonra bile Celeborn yönetimde söz söyleme hakkını saklı tutup geride kalmayı tercih etmişti. Eregion'un düştüğü durum Celebrimbor'un suçuydu ve ancak o bunun yükünü taşıyabilirdi.

"Hîr vuin?

Celebrimbor yavaşça döndü. Karşısında Tautári'yi görünce utançla başını eğip yüzünü çevirdi. "Buraya neden geldiniz? Bu topraklar artık uğursuz. Güvenli evinizden ayrılmamalıydınız."


"Güvenli mi? Ne Orman Diyarı ne de başka diyarların güven içerisinde olduğuna inanmıyorum. Buraya gelmeden önce Dumanlı Dağlarda bir ork sürüsünü yok ettik."
Celebrimbor'un yüzüne iyice gölge çöktü. Yüzü acıdan buruştu. "Fakat Efendi Celebrimbor beni evinde artık hoş karşılamıyorsa, derhal gidebilirim."

"Gi nathlam hí, Tautári!"
Başını çevirdi. "Her zaman... Goheno nin , mellon. Tüm bunlar benim yüzümden oldu. Efendi Gil-Galad'ı ve seni dinlemeliydim. Gerçek dostlarımın kimler olduğunu unuttum."

"Artık olan oldu beyim. Bundan sonra olacaklara odaklanmamız lazım. Düşman kendini açık etti. Yakında saldırıya geçecektir. Siz olsanız da olmasanız da bu an zaten gelecekti."

"Aldatıcı Sauron ilk hamlesini yapmadan önce harekete geçeceğiz. Emri çoktan verdim. Ordular hızla toparlanıyor."


Tautári şaşırmıştı. Herhangi bir saldırı hazırlığı görmemişti. Celebrimbor'un hala karar aşamasında olduğunu zannediyordu. "Şehir çok sessiz. Halkınız da sessizlik kadar durgun. Bir hazırlık göremedim."

"Sauron'un casusları sınırlarımızı gözetliyor. Onun dikkatini çekmeden harekete geçmek istiyorum. Ama ondan önce yapılması gereken başka bir şey var."

"Nedir?"

"Sauron'un bana yaptırdığı yüzükleri saklamam gerekir. Bilhassa üç elf yüzüğünü. Gil-Galad'a göndereceğim. Bir tanesi de Galadriel Hanım için. Ona karşıda çok büyük terbiyesizlik yaptım."

"Olanları duydum. Eminim Ak Hanım'ın size karşı bir husumeti yoktur."

"Umarım öyledir. Kendisi şu an Lorien topraklarında. Efendi Celeborn şehri terk etmeye hazırlanıyor. Nenya'yı onunla birlikte gönderebilirim. Fakat diğer iki yüzük için bir gönüllü bulmam gerekli."

"Ben gönüllü olurum."

"Emini misiniz? Zira casuslar peşinize düşecektir. Zorlu bir yolculuk olacak."

"Hepimiz biliyoruz ki bir kere at süremeye başladım mı hiç kimse beni geçemez."


Celebrimbor uzun zamandan beri ilk kez gülümsedi. "Neşe Getiren. Sizin varlığınızı özleyeceğim."

Tautári hiç bir şey söylemedi. Zira içindeki güçlü hisler bir daha Celebrimbor'u göremeyeceğini söylüyordu. İçi acıyla burkuldu. "Ben de sizi özleyeceğim." Ve genelde elflerin yapmadığı bir şey yapıp ona sarıldı. Celebrimbor ilk başta afallasa da bu dostluk gösterisine karşılık verdi. "Bu sersem Celebirmbor'u unutmayınız, Neşe Getiren. Yaptığım büyük hataya rağmen sevgi ve dostlukla anınız."

"Aksini düşünemem bile."


[ortala]***[/ortala]

Tautári son sürat atını sürüyordu. Eregion topraklarını terk ettiğinden beri ork casusları onu takip ediyordu. İlk başta kendilerini gizlemeyi tercih etmişlerdi ama hızını arttırıp, arayı açmayı başladığından beri orklar gün yüzüne çıkmayı tercih etmişlerdi. Aksi halde onu gözden kaçıracaklardı. Efendi Celeborn da Nenya ile birlikte, kendisinden sonra şehri terk etmişti.

Tautári belinde asılı deri kesenin içindeki iki elf yüzüğünün ağırlığını hissediyordu. Vilya ve Narya demişti Celebrimbor onlar için. Galadriel'e gönderilen Nenya mithril'den yapılmıştı. Su anlamına geliyordu. Vilya, ortasında mavi safir taşı barındırıyordu. Hava Yüzük'ü deniyordu. Son yüzük ise Narya, ortasında kırmızı bir taş barındırıyordu ve ateş anlamına geliyordu. Bu üç yüzük, cüceler için yapılan yedi yüzükten ve insanlar için yapılan dokuz yüzükten çok daha güçlüydü. En önemlisi ise Sauron bunlara el süremediği için kirletilmemişti. Yine de Sauron tarafından dövülmüş olan Tek Yüzük'e bağlıydı ve bu yüzden gizlenmesi gerekiyordu.

Tautári günlerce hiç durmadan at sürüyordu. Ara ara verdiği molalar dışında hiç bir yerde uzun süre kalmıyordu. Başka bir elf ya da insan olsa çoktan yorulurdu ama Tautári kolay kolay yolcuklardan bezmez, yorulmazdı. Bunda sık sık yolculuk yapmasının katkısı da vardı. Eğer birkaç gün daha dişini sıkmayı başarır ise Gri Limanlara varacaktı. Fakat orklar arayı kapatmaya başlamış görünüyordu. Belli ki bunlar da dişli rakipti. Hiç durmadan warglar üzerinde takip ediyordu. Takdir etti ama yine de kısa süre sonra yılmalarını ümit ediyordu. Çünkü kendisi de yakında tekrar dinlenmek zorunda kalacaktı. Tautári için olmasa bile at için artık gerekli bir ihtiyaçtı. Gri Limanlara iki gün kala, Kule Tepelerin orada kamp kurdu. Tepelerin eteğinde, kıyı köşelere saklanan Tautári ateş yakma ihtiyacı duymamıştı. Atı yorgunluktan bezmişti. Her ne kadar Yeşil Ormanın güçlü atlarından olsa da onun da bir sınırı vardı. Bu yüzden her zaman yaptığı gibi birkaç saat yerine tüm gece dinlenmeye karar verdi. Sonuçta orklar da yorgundu ve bu fırsatı dinlenmek için kullanmak isteyeceklerdi. Peşine düşüp arayacak durumları yoktu.

Sabah gün ışırken yeniden yola çıktı. Hırıltılar ve vahşi sesler duyunca kulak kabarttı. "Kahretsin!" Fazla oyalanmıştı. Arayı umduğundan çok daha erken kapamışlardı. Git gide yaklaşıyorlardı ve atı da umduğundan daha az hızlı gitmeye başlamıştı. Belli ki artık isyan ediyordu. "Yapma bunu bana Rochiriel!" diye yalvardı Tautári, ama Rochiriel bir şey yapamıyordu. Daha hızlı gidemezdi. Tüm gece dinlenmemiş olsa bu kadarını bile yapamazdı. Bir süre sonra minik bir ormanlık alana girdi. Seyrek çalılar ve ağaçlar vardı. Buraya girerek gözlerinden uzak kalabilmeyi ummuştu ama orklar numarayı yememişti. Dahası çıkmaz sokağa gelince iyice sıkıştı kaldı. Küçük bir uçurum vardı. Hemen altında da çay. Muhtemelen Lhün denizine bağlanıyordu. Bu iyiydi, iyice yaklaşmış olmalıydı. Ama önce orklardan kurtulması gerekiyordu. Arkasına dönüp gidersek yakalanacaktı. Uçurum çok küçükte olsa atı burada atlayıp geçemezdi. Bu kadar yorgunluğun üzerinde sert bir darbe ayaklarını kırabilirdi.

Tautári kararını verdi. Büyük bir risk alıyordu ama mevcut şartlar düşünüldüğünde yapabileceği en akıllıca hareket buydu. Olabildiğince çay'ın yakınında durdu. Birkaç dakika sonra warglar üzerinde orklar geldi. İştahları açılmış gibi dudaklarını yalıyor, pis pis sırıtıyorlardı. Hepsinden daha çirkin görünen liderleri öne çıktı. "Minik elfçik, seni yakaladık. Söyle bize, Celebrimbor seninle ne gönderdi?"

"Bu seni ilgilendirmez, Pe-channas!"


Ork hakaret karşısında gözlerini iyice kıstı. Sivri iğrenç dişlerini gösterdi. Yavaş yavaş yaklaştı. Diğer orklarda onu takip etti.

Bir anda çay yükselmeye başladı. Sonra devasa bir dalga haline geldi. Orklar küçük dillerini yutmuş bir halde üzerlerine gelen dalgaya baktı. Kaçmak için arkalarını döndüler ama su onlara büyük bir darbe vurdu ve içine aldı. Tautári ellerini havaya kaldırdı. Dalga büyük bir küre halini alarak bir düzine kadar ork'u içinde tutmaya devam edip ölene kadar da bırakmadı. Tautári  öldüklerine kanaat getirince hepsini tükürür gibi bir kenara fırlatıp attı. Su da geldiği yere dönmek için toprak tarafından içildi.

Genç elf bitap bir halde yere oturdu. Derin nefesler alıyordu. Onca günün yorgunluğu bir anda üzerine çökmüştü sanki. Sağ ve sol elini kaldırdı. Safir taşlı Vilya ve kızıl taşlı Narya elinde parlıyordu. İki yüzük de gerçekten de çok güçlüydü. Öyle ki öyle herkesçe denetlenemezdi. Celebrimbor'un neden bu yüzükleri Gil-Galad ve Galadriel'e gönderdiğini anlamıştı. İkisi de bu yüzüklere hükmedebilecek güçte ve bilgelikteydiler. "Bunları kullanmaya devam eder isem eğer beni kesinlikle yaşlandırırlar." Öyle olmasa bile öyleymiş gibi hissettirmişlerdi. Yüzükleri parmağından çıkarmak için hamle yaptı, fakat daha çıkartamadan beynine korkunç bir ağrı saplandı. Kafasının içinden uğursuz sesler duyuyordu. Acı ve sesler ruhuna geçici de olsa gölge ile kapladı ve kalbini daralttı. Neredeyse yerde kıvranır hale gelmişti. Ve o zaman bir çift tanıdık göz gördü. Bir daha hiç görmeyeceğini ümit ettiği bir şeydi...
Bir garip yazar.... En azından olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte inşallah. :)

Çevrimdışı Lthien Elensar

  • *
  • 14
  • Rom: 0
  • Selam, romanlarıma bir göz at. ;)
    • Profili Görüntüle
    • Yeniay Kıraathane
Ynt: Anlatılmayan Öyküler
« Yanıtla #16 : 22 Mart 2015, 15:40:43 »
DOKUZUNCU BÖLÜM

Mithlond. Ortak dilde 'Gri Limanlar' olarak alınan bu bölge, Efendi Cirdan tarafından yönetiliyordu. Gemi Yapımcısı olarak bilinen bu elf, ilk uyanan elflerdendi ve Doriath Kral'ı Thingol'un de kardeşiydi. Cirdan'ın asıl ismi Nowë idi ama gemi yapma konusundaki tutkusu ve becerisi onun Cirdan olarak anılmasına neden olmuştu. Lindon hükümdarı Noldor kralı Gil-Galad ile bu bölgeyi yöneten Cirdan, ayrıca onu himayesine alıp yetiştiren kişiydi.

Gri Limanlar kenti kayalıklar arasına inşa edilmişti. Elflerin doğa ile uyumlu yaşam tarzlarını en iyi yansıtan örneklerden biriydi.  Bu bölgenin elfler açısından önemli olmasının nedeni Arda'dan ayrılmak isteyen elflerin burayı kullanmasıydı. Ayrıca burası birinci çağda öfke savaşında sular altında kalarak yol olan Beleriand'dan arta kalan bir yerdi. Bu açıdan bakarsak en başta Doriath olmak üzere nice eski elf diyarlarının varisi gibiydiler.

Liman kıyısında, deniz manzarasıyla süslenmiş devasa açık bir mekan vardı. Burası sütun ve varaklar ile çevrelenmiş bir toplantı meclisiydi. Büyük bir taş masa ve çevresinde yine taşlardan oyulmuş ama yumuşak minderler ile yumuşatılmış taş sandalyeler vardı. Başını uzatıp dikkatlice masaya bakan biri taşın üzerine zarifçe oyulmuş gemi resmini görebilirdi. Cirdan'ın halkı Teleri elfleri tarafından özenle her yere işlenmiş bir figürdü.

"Korkarım kaçınılmaz olan gerçekleşecek. Barışın uzun süre hüküm süreceği gibi bir yanlış düşünceye kapıldım. dedi Elrond. Taş masaya şöyle hafifçe dokunup sırtını iyice yasladı.

Cirdan başını salladı. "Sauron yaşadığı sürece asla barış hüküm sürmeyecektir." Limanları işaret ederek, "Bazı elfler orta dünyayı terk etmeye başladı bile. Savaş halkımızı çok yıprattı." dedi. Elrond işaret edilen yere baktı. Bir öbek elf yolculuk için hazırlanıyordu. Forlindon bölgesinden gelen Sindar elfleriydi. Bir iki tane de Teleri elfi vardı. "Siz de ayrılmayı düşünüyor musunuz, efendim?"

"Evet." Elrond şaşkın bir şekilde Gri Limanların hükümdarına baktı. "Ama şimdi değil. Daha çok erken. Benim işim elflerin sağ salim ölümsüz topraklara geri dönmesini sağlamak. Bunu benim yaptığım gemiler olmadan başaramazlar."

Gil-Galad tebessüm etti. "O an geldikten sonra bile gidebileceğinizden şüphe duyuyorum."

"Aksine duymamalısınız, Gil-Galad. Buraya en başta geliş nedenim kardeşim Thingol'u bulmaktı. Halkım için kalmaya devam ettim. Devam edeceğim. Onlar bu toprakları terk ettikten sonra da daha fazla burada kalma sebebim olamaz."

"Haklısınız. Yine de gitmeyi asla düşünmeyen elfler tanıdığımızı söylemem lazım."


"Sauron olayını ne yapacağız?"
dedi Elrond.

"Celebrimbor intikam isteyecektir. Aptal yerine kondurulmasından asla hoşnut olacak biri değil. Yaptığı yanlışı da telafi etmeden rahat edemez."

"O zaman savaş yakın."

"Hem de çok. Sauron da elf yüzükleri yüzünden ona kızgın. Yüzüklerin hepsini geri istediğini duydum. İlk hedef Eregion olacaktır."

"Yardım gönderecek miyiz?"


Gil-Galad onayladı. "Sizin önderliğinizde bir birlik göndermeyi düşünüyorum?"

"Seve seve. O zaman şimdiden hazırlıklara başlamamız gerekir. Beylerim ne zaman yola çıkmamamı uygun görür?"


Lakin Gil-Galad onu duymuyordu. Gözleri dalmış uzaklara gitmişti. Bir anda heyecanla yerinden kalktı. "Tautári!" dedi sadece.

Çok geçmeden Tautári'nin limanlara girdiğini gördüler. Cirdan derhal ona bir refakatçi göndererek yanına getirilmesini emretti. Birkaç dakika sonra genç elf kızı karşılarındaydı. Gil-Galad endişeyle kıza yaklaştı. "İyi misiniz? Halinizi iyi görmüyorum."

Gerçekten de görüntüsü kötüydü. Tautári 'nin yüzü solmuş, gözleri çanak yuvasına dönmüş, saçları da dağılmıştı. Çok yorgun görünüyordu. Elfin hızlı nefes alışları da bunu destekliyordu. Tautári beline asılı keseyi alıp taş masanın ortasına fırlattı. Elrond derhal kızın koluna girip onu oturttu. Cirdan da içmesi için miruvor verdi. Miruvor içeni güçlendiren özel bir elf içeceği idi.

Tautári içeceğini içip konuşabilecek duruma gelene kadar kimse bir kelam etmedi veya masanın üzerinde duran deri keseyi açmaya yeltenmedi. Yorgunluğunun büyük kısmı geçince Tautári başıyla beylere selam verdi. "Zorlu birkaç gün geçirdim."

"Öyle görünüyor. Sizi daha önce bu halde görmemiştim."

"Her şeyin bir ilki vardır, efendi Elrond."


Tautári keseyi işaret edince Gil-Galad keseyi aldı ve açtı. Eline dökünce iki tane yüzük olduğunu gördü. Üç elfin de gözleri büyüdü. Bu yüzüklerin ne olduğunu tahmin etmeleri için arif olmalarına gerek yoktu. "Elf yüzükleri." dedi Gil-Galad.

"Ve Efendi Celebrimbor bu ikisini saklamanız için size gönderdi. Sauron tarafından bulunmasın diye." dedi genç elf. "Ne olursa olsun." diye de ekledi.

"Peki, beni tanıştırmak ister misin?"

"Hayhay. Kırmızı olan ateş yüzüğü Narya; diğeri de hava yüzüğü Vilya. Oldukça güçlü yüzükler olduğunu söylemem gerekli; hem elf hem insan hem de diğer ırklar için.Söylemem gerekir ki Efendi Celebrimbor hakkını vermiş"


Elrond'un yüzü parladı, ama Cirdan şüphe ile yüzükleri süzüyordu. Elrond yüzükleri işaret ederek, "Belki Sauron'a karşı olan savaşımızda bize yardımcı olabilirler. Eğer Tautári Hanımın söylediği kadar güçlüler ise." Fakat Cirdan olumsuz bir şekilde başını salladı. "Yüzüklere Sauron'un eli değmese de onun marifeti ile dövüldü. Biz elflere ne kadar yarar sağlar bilemiyorum."

"Kullanmayı bilen marifetli eller için en ufacık bir silah bile çok iş görür." diye cevapladı Gil-Galad. Elrond'un teklifine sıcak bakıyordu. Bu yüzükler saklanmaktan fazlasını hak ediyordu. Üç elf aralarında tartışmayı sürdürürken Tautári boş gözlerle önüne baktı. Bir gün evvel başına gelenleri düşündü. İki yüzük onun tarafından kullanılmıştı. İlk aşamada büyük bir güç hissetmişti, doğru, ve kendisine oldukça yararlı olmuştu. Efendi Gil-Galad haklıydı, kullanmasını bilirsen çok işe yarar silahlardı veya korunmak için bir kalkan. Lakin iki yüzüğün gücü tek bir kişi için fazlaydı. Üzerine tonlarca kaya bindirilmiş gibi olmuştu. Yüzüklerden birini çıkartınca nispeten çok daha iyi hissetmişti. Ama bu yüzüklerin kullanılabileceğinden emin değildi.

Tautári konuşmaya başladı. Elfçeye benzer ama kara lisans denen bir dildi bu. "Ash nazg durbatulûk, ash nazg gimbatul, ash nazg thrakatulûk agh burzum-ishi krimpatul!" Hava bir anda karanlık bir atmosfere büründü. Elf beyleri üzerlerine uyku bulutu çökmüş gibi hissettiler. Başları sıkıntıyla ağrımaya başladı. Tautári sözünü bitirince Cirdan hışımla yerinden kalktı. "Tautári! Torunum! Burada böyle bir lisanı dillendirerek ne yapmaya çalışıyorsun?"

Fakat Cirdan cümlesini bitirir bitirmez dona kaldı. Sözlerin anlamını anlayınca tekrar yüzüklere döndü. "Hepsine hükmedecek bir yüzük,hepsini o bulacak, hepsini bir araya getirip,karanlıkta birbirine bağlayacak, gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda... diye tercüme etti Gil-Galad. Genç elfe döndü. "Bunu nereden duydunuz?"

"Kule Tepelerin oraya gelince kenara sıkıştım. Ork sürüleri günlerce beni takip etmişti. Kaçamadım. Ben de yüzükleri kullandım. Orklardan kurtuldum ama bir an Sauron'u gördüm. Kafamın içinde tekrar tekrar bunları söyledi. Beni tanıdığını var sayıyorum. Sanırım yüzüklerin gücünü hissetti. Onu engelleyene kadar çok uğraş verdim. Bu yüzden bu kadar dağılmış vaziyetteyim ya."

"Büyük tehlike atlatmışsınız."

"Yüzükler tek kişi tarafından kullanılamaz. Kullanılması gerektiğinden bile şüpheliyim." 


Gil-Galad anladığını gösteren bir şekilde başını salladı. Kısa bir düşünme anından sonra Narya'yı Cirdan'a uzattı. "Bu yükü tek başıma taşıyabilecek gücüm yok. Önceden olduğu gibi beni desteklemeye devam eder misiniz?"

Cirdan onayladı ve yüzüğü alarak eline taktı. Hafif bir güç dalgalanması dışında bir şey hissetmedi. Neredeyse sıradan bir yüzük gibiydi. Bir süre bekledi ama Sauron'u falan da görmedi ya da duymadı. "Sanırım kullanmak gerekiyor? Veyahut başla bir şey."

Gil-Galad da kendi yüzü Vilya'yı taktı. O da Cirdan gibi bir şeyler olmasını bekledi ama olmadı. "O zaman..."dedi, "yüzükler koruyucular tarafından gerektiği zamana kadar saklanacak. Ve kimsenin eline geçmemesi için gerekirse hayatlarımız vereceğiz."
Bir garip yazar.... En azından olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte inşallah. :)

Çevrimdışı Lthien Elensar

  • *
  • 14
  • Rom: 0
  • Selam, romanlarıma bir göz at. ;)
    • Profili Görüntüle
    • Yeniay Kıraathane
Ynt: Anlatılmayan Öyküler
« Yanıtla #17 : 05 Nisan 2015, 19:34:32 »
ONUNCU BÖLÜM

Eregion. Cücelerin Moria krallığına yakın bir bölgede kurulu Noldor elflerinin krallığı... Elflerin en yetenekli demircilerinin ikamet ettiği diyar... Demirci elflerin başı ve diyarın yöneticilerinden Celebrimbor Moria cüceleri ile yakın ilişkiler kurmuş, birbirleri ile sırlarını paylaşmışlardı. Hatta cüce Narvi ile Moria'nın ünlü kapısı Durin Kapısını yapmıştı. O zamanlar iki taraf içinde altın çağın yaşandığı zamanlardı.

Şimdi ise... Eregion ölüm ve yıkımdan ibaretti. Tüm şaşalı günler geride kalmış, anıya dönüşmek üzereydi. Güç Yüzüklerinin yapımından sonra Sauron güçlerini toplayıp ilk fırsatta Eregion'a saldırmıştı. Bu saldırı sırasında Celebrimbor'un cüceler ile kurduğu dostluk meyvesini zor zamanlarda da vermişti. Elfler ile birlikte savaşan Moria cüceleri, ittifak kurdukları Noldor elfleri ile birlikte ağır kayıplar vermiş, hayatta kalanlar geri çekilmek zorunda kalmıştı. Cüceler Moria kapısını kapatarak mühürledi. Böylece düşman tarafından geçilemeyeceğini umdular. Lakin Sauron'un önceliği cüceler değildi. Elflere desteğini ileriki yıllarda ödetecekti. Gil-Galad da Elrond önderliğinde bir birliği yardıma gönderse de Eregion'un yıkımına engel olamadılar. Celebrimbor esir edildi ve Sauron'un kalesine götürüldü. Niyeti güç yüzüklerini bulmaktı.

"Direnmen anlamsız. Öyle ya da böyle senden istediğimi alacağım Celebrimbor... Daha önce aldığım gibi!

Celebrimbor, Sauron'un taht odasında el ve kollarından zincirlenmişti. Eziyet gördüğü her halinden belliydi. Yüzünde ve bedeninin görünen ve görünmeyen noktalarında çeşitli yaralar ve morluklar vardı. Elf beyinin bir zamanlar sahip olduğu o mağrur duruştan artık eser yoktu. Ama gözleri hala canlıydı.

"Söyle bana. Güç yüzüklerini kimlere gönderdin. Söyle ve söz veriyorum tüm acıların bir anda son bulsun."

Sauron yavaş adımlarla yürüdü. Hiç acelesi yoktu. Nasıl olsa o elindeydi. Dışarı bir yerlerde elflerin ordularıyla kendisine kafa tutmasının onun için hiçbir önemi yoktu. Eskisinden daha güçlüydü. Daha büyük bir ordusu vardı. Efendisi Melkor'un intikamını da kendi intikamını da Valar ve takipçilerinden alacaktı. Parmağındaki altın yüzük bunu teminat altına alıyordu. Hayranlık ve kibirle kendi dövdüğü yüzüğe baktı. Pırıl pırıl parlıyordu. Üzerinde kara lisanda yazılmış bir ant vardı. Kısa bir süre öncesine kadar o genç elf kızının da duyduğu ant.

"Tautári." O Sindar elfinin de işini bitirecekti! Celebrimbor Tautári'nin ismini duyunca başını korkuyla kaldırdı. Bu durumda elbette Sauron'un dikkatinden kaçmadı. Kara gözleri parladı. Tebessüm etti. Eğilip Celebrimbor'un çenesinden tutup kafasını biraz daha kaldırdı. Şimdi gözlerinin içine bakabiliyordu. "Tahminim doğru ise, elf yüzüklerini o kıza verdin? O kız ile çok yakındın. Bu beni şaşırtmazdı."

"Onu dinlemeliydim. Onu ve Efendi Gil-Galad'ı!

"Doğru, dinlemeliydin. Ama dinlemedin. Çünkü sende de atalarının kibri ve hırsı var. Fëanor'un zaafını sende de görüyorum Celebrimbor. Nasıl onu düşüren bu oldu ise seni de düşüren bu oldu. Noldor'un kaderi, laneti... Belki de Valar'ın lanetine karşı Noldor benimle işbirliği yapmalı? Bunca olandan sonra onlara bağlılık niye? Onlar sizi isyankar olarak görüyorlar. Sürgün edildiniz ve sonsuz bir acıya mahkum edildiniz. Benim tarafımı seçerseniz size dostluk ve güç vaat ediyorum. Ve sana yüzük yapımından daha fazlasını öğretebilirim. Gerçekten de büyükbaban Fëanor'u geçmeni sağlayacak demircilik bilgisi.

"Belki öyle belki değil! Valar ve Noldor arasındaki sorunlar ne olursa olsun ne sana ne de Morgoth'a hizmet etmeyiz! Ne bilgi için ne de başka bir şey için! Her zaman bizi karşınızda bulacaksınız!"

Sauron içten gelen derin bir kahkaha attı. Kahkahası tüm salonu baştan sona doldurdu. İnsan ve orklardan oluşan hizmetlileri bu kahkahadan ürperip bir adım geri atsa da Celebrimbor hiç etkilenmeden cesaretle Sauron'un gözlerinin içine bakmayı sürdürdü.

"Noldor mu? dedi Sauron. "Geriye kaçınız kaldı? Kaçınız kalacak? Seni öldürdükten sonra ne yapacağımı söyleyeyim. Son kralınızı da insanlarını da arkandan göndereceğim ve bunu kesinlikle başaracağım. Neden biliyor musun? Çünkü siz zaten lanetlenmişsiniz!

"Belki öyle. Ama sen de lanetlenmiş bir ruhsun Sauron! Bizimle birlikte düşeceksin, er ya da geç!"

Sauron'un siyah gözleri daha ne kadar mümkün ise iyice karardı. Artık tek bir parıltı bile yoktu. Sadece saf kin ve nefret okunuyordu o gözlerden. Elini kaldırdı ve hızlı bir şekilde indirdi. Elinden çıkan kara bir erk dalgası Celebrimbor'a çarptı ve onu acı içinde geriye savurdu. Zincirler çok uzağa gitmesine izin vermediği için canı daha da yanmıştı. "Etlerini lime lime etmem gerekse de bana istediğim bilgiyi vereceksin!"

Böylece günler günleri haftalar haftaları kovaladı. Elf orduları Sauron'un kapısına dayanmıştı. İkinci savaş başlamıştı. Ama Sauron'un hala tek ilgi gösterdiği şey Celebrimbor ve sahip olduğu bilgiydi. O yüzükleri bulması gerekiyordu. Aksi halde tertibi tam olarak işe yaramazdı. Nitekim çabaları sonunda meyve verdi. Celebrimbor kendisine yapılan işkencelere daha fazla dayanamayıp dokuz insan yüzüğünün ve yedi cüce yüzüğünün kimlerde olduğunu söyledi. Lakin üç elf yüzüğünün yerini söylemedi. Sauron ne kadar çabalasa da yerini öğrenemedi. Celebrimbor'dan daha fazla bilgi alamayacağını anlayan Sauron, onu öldürdü. Cesedini de ordusunun komutanına teslim etti.

Savaş meydanında Celebrimbor'un bedeni oklanmış bir şekilde bayrak gibi asıldı ve elflere gösterildi. Bu manzarayı gören elfler hüzün, keder, öfke ve acı hislerini aynı anda yaşadılar. Ama Sauron'un umduğu gibi korku hisleri kalplerine yerleşmedi. Aksine onları kamçılamıştı. Ama ne olursa olsun sonuç Sauron için değişmeyecekti. Elfler ve insanlar kaybetmeye mahkumdu. Yüzüklerin yerini de artık öğrendiğine göre onları alabilir ve güçlerini kullanarak herkese ve her şeye hükmedebilirdi. Arda eline geçecek, halklar onun kölesi haline dönecekti! Ve sonunda da sahip olduğu güçle efendisi Melkor'u sürgün edildiği yerden kurtaracak ve Valar ile hesabını kapatacaktı.

Bunu ve daha fazlasını yapmak zorundaydı. Zira başka türlü hayatta kalamazdı. Ne Vaların ne de takipçilerinin eline düşemezdi. Korkak gibi gölgeler içinde de saklanarak yaşayamazdı. Bu onun gibi biri için mümkün değildi. Zaten buna yaşamak da denemezdi. İçindeki öfke onu yiyip bitirirdi. Bunun olmasına izin vereceğine öfkesini ve kinini gerçek sahiplerine yöneltmekten daha akıllıca bir seçim olabilir miydi?

"Elf, insan, cüce... Hepiniz önümde diz çökeceksiniz! Hepinize hükmedeceğim." Sauron kollarını havaya kaldırdı. Yüzüğü yeniden parlamaya başlamıştı. Sauron'un sesi her yerde yankılandı. Bu uğursuz kara sözleri duymayan bir elf, cüce ve insan kalmamıştı... "Ash nazg durbatulûk, ash nazg gimbatul, ash nazg thrakatulûk agh burzum-ishi krimpatul!"
Bir garip yazar.... En azından olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte inşallah. :)

Çevrimdışı Lthien Elensar

  • *
  • 14
  • Rom: 0
  • Selam, romanlarıma bir göz at. ;)
    • Profili Görüntüle
    • Yeniay Kıraathane
Ynt: Anlatılmayan Öyküler
« Yanıtla #18 : 21 Nisan 2015, 00:08:09 »
ON BİRİNCİ BÖLÜM

Númenor. Büyük Denizin ortasındaki verimli topraklar. Ortak lisanda Ölümsüz Topraklar olarak bilinen Valinor'un batısına bakan bu adanın insanları diğer türdeşlerine nazaran çok daha uzun yaşayan; soyları elflere dayanan insanlar topluluğuydu. Yarı Elf Elros, insan olmayı seçtiğinde Númenor'un ilk hükümdarı oldu ve ondan sonrakiler de bu zengin topraklarda hükmetmeye başladı. Binlerce yıl boyunca elfler ile iyi geçindiler, Valar tarafından sevildiler ve başta Morgoth olmak üzere Sauron gibi kötülüğe karşı savaşta her daim Valar'dan yana oldular. Uzaktan akrabaları olan elfler ile her zaman iyi geçinip, sıcak ilişkiler kursalar da bu altın çağ yavaş yavaş yok olmaya başladı. Tar-Minastir ile başlayan ölümsüz olma arzusu ve elflerin bu yaratılışını kıskanma olayı, zamanla oğluna da geçti. Babasının ölümünden sonra Tar-Ciryatan gaddar bir hükümdar olmaya, Arda insanlarına zulüm etmeye başladı. Onun ardından tahta geçen oğlu Tar-Atanamir tahta geçince babasının politikasını sürdürmeye devam etti.

Tar-Atanamir'in döneminde Númenor da fitne ve fesatlık hızla yer bulmaya başladı. Hatta o kadar ileriye gidildi ki Valar aleyhine konuşulmaya başlandı. Elfler ile ilişkiler soğumaya, kötüleşmeye başlamıştı. Sauron gibi bir tehdidin olduğu bu zamanlarda sizde hak verirsiniz ki hiç de akıllıca bir hareket değildi. Númenorun bazı insanları, ölümsüz topraklara gitmeleri halinde elfler gibi ölümsüz olup sonsuza kadar yaşayacaklarına inanmaya başladılar. Bu yüzden Valinor'a gitmek isteyenler oldu ama Valar'ın gazabından çekindiler.

Doğal olarak tüm bu olayların Valar'ın kulağına kadar geldi. Bunun üzerine Manwé, mair ve elf elçiler gönderdi. Orman Diyarı Kraliçesi Nestor; Cirdan'ın kızı da bu elçiler arasındaydı. Tautári annesine bu önemli görevde eşlik etmiş ama Kral Tar-Atanamir ile konuşmasına katılmak istememişti. Zira çevresindeki insanların ona bakış şekli bile içini karartmış, daraltmıştı. Kıskançlıklarını ve kinlerini gözlerinde görebiliyordu. Ama hepsi öyle bakmıyordu elbette. Bazıları hala kadim dostluğu hatırlıyor, sevgi ve hürmetle bakıyordu. Hatta birkaç erkek ve kadın hatta çocuk onunla konuşmak için can atmış, kısa bir sohbetin ardından minik hediyelerle yanından ayrılmışlardı.

Limana ve eşsiz denize baktığında içi açıldı. Denizin tuzlu kokusu göğsünü ferahlattı ve moralini düzeltti. Elfler ve deniz arasında her zaman yakın bir bağ olmuştu. Deniz onlara evlerini anımsattığı için tehlikeli bile olabiliyordu. Gönüllerinde bu özlem bir kere ateşlendi mi söndürülemez, huzur bulamazlardı. Ve bir elf huzur sahibi değilse ölüm ona çok yakın olurdu. Fakat Númenor'da olmak Tautári için böyle bir ateşi yakmamıştı. Sadece garip hissettirmişti. İlk defa Valinor'a bu kadar yakındı. Aslında dönmeye karar verse Orta-Dünya yerine doğruca Valinor'a yelken açabilir ve kendisini durduran olmazdı. Lakin o Arda'da kalıp, her yerini görmeyi gezmeyi ve tadını çıkartmayı istiyordu. Arda'da doğmuştu ve büyümüştü. Kökleri burada salınmış ve bağlanmıştı. Bir gün dönmek isteyecek miydi? Emin değildi. Geri dönen elfleri duymuş hatta görmüştü. Kendisi için ise bu çok uzak bir olasılık gibi görünüyordu.

Limanda demirli olan gemilerden biri gözüne takıldı. Ne insan yapımıydı ne de Cirdan'ın gemilerindendi. Daha büyük daha zarif ve daha şatafatlıydı. Geminin ön kısmındaki gövde de altın bir kartal işlemesi vardı. "Manwé!" dedi elf. Kartallar onun tarafından yapılmıştı. Bu yüzden kartal simgeli geminin onun tarafından gönderildiğini anlaması güç değildi. Muhtemelen maiar gelmişti bu gemi ile.

"Zarif bir işlemesi var, değil mi?"

Kadife sesle kendine geldi. Arkasına döndüğünde oldukça uzun ve kendisinden iri bir adamla burun buruna geldi. Uzun sarı saçları gümüşiydi. Gözleri ise metalik bir grilik ile parıldıyordu ama içlere doğru hafif bir mavilik vardı. Elbisesi de gözleri gibi gri ve mavi tonlarla karışıktı. Beyaz bir gerdanlık boynunda parıldıyordu. Anlında da zarif bir taç vardı. Oldukça güzel bir yüzü ve çekici bir gülümsemesi vardı. Daha ilk görüşte Tautári ondan etkilenmişti. Her halinden bu adamın ne bir insan ne de bir elf olmadığı aşikardı. Yayılan gücünü ve ışığını elf gözleri insanlara nazaran daha net görebiliyordu. Bu adamın damarlarında akan kan kesinlikle gördüklerinden öte bir şeydi.

"Siz Efendi Manwé tarafından gönderilen elçi olmalısınız?"

"Ben ve bir dostum daha. Adınız nedir hanımım? Sizin gibi birini bu limanlarda göreceğimi hiç umamıştım."

"Tautári. Orman Diyarı Kraliçesi Nestor'un kızıyım."

"Ah! Manwé tarafından gelen bir emirle Thorondor'un hizmete sokulduğu elf hanımı. Eğer Manwé kartalların efendisini sizin emrinize sokuyorsa size çok değer vermiş demektir."

"Ve ben hala ne yaptım da bu sevgiye mahzar oldum hala bilmiyorum."

"Sıkı bir Manwé taraftarı olduğunuz ve yaşınızdan beklenmeyecek derecede güçlü bir irade ve sezgiye sahip olduğunuzu duydum. Siz de görüşmelere katılsaydınız, bize oldukça yararlı olurdunuz."

"Sanmıyorum. Varlığımın bu insanların durumunu değiştireceğini sanmıyorum."


Maia biraz düşündü. "Haklısınız. Daha da kötüye gideceğinden eminim. Onlara Ölümsüz Toprakların onları ölümsüz yapmayacağını, kendilerine verilenlerin bir hediye olduğunu defalarca anlattık ama pek anlamamakta ısrar ediyorlar. Kalplerine yerleşen fitne tohumları yer etmiş. Baştan belliydi zaten."

"O zaman ne için buradasınız? Onlardan umudunuzu kestiyseniz ne diye burada boşa zaman harcıyorsunuz?"

Maia kıza yarı şaşkın bir şekilde bakıp gülümsedi. bembeyaz inci dişleri ortaya çıktı. "Kim demiş umudumu kestiğimi? Bu topraklarda hala dostlar var. Tar-Atanamir ve destekçileri bilgeliğimizden ve tavsiyelerimizden umut kesmiş olabilirler ama hala kesmeyenler var."

Tautári az önce sohbet ettiği insanları hatırladı. Bu maia haklıydı. Öyle ya da böyle kimseden tamamen umut kesmemek gerekliydi. Çünkü umudu hak eden insanlar hala vardı. Kısa bir an yeniden denize daldı.

"Valinor'u mu düşünüyorsunuz?

"Şu an değil."

"Özlemiyor musunuz?"

"Hayır. Ben garip duygular beslediğimi kabul etmeliyim ama şu an dönmek gibi bir arzum yok. Olacağından da emin değilim.


Maia küçük bir kahkaha attı. "Sizi temin ederim döneceksiniz."

"Nasıl bu kadar emininiz?"


"Çünkü Valinor sizi eviniz. Çünkü siz ölümsüzsünüz. Gün gelecek Orta-Dünya ölümsüz ruhlarınızı yoracak, bedenleriniz yıpratacak. Zaman gelip geçecek ve her şey değişirken siz aynı kalacaksınız. Ayak uyduramayacaksınız. Ve bir gün uyandığınızda göreceksiniz ki sizi buraya bağlayan her ne sebep varsa; yok olmuş. Gönlünüz ağır bir yük altında ezilecek ve huzurunuz kaçacak. O an geldiğinde siz bile hanımım, geri dönmek için can atacaksınız."

Tautári o anı hayal ettiği an içi daraldı. Düşüncesi bile keder vericiydi. Ağzında huzursuz bir tat bırakmıştı. Ürperdi. Titreyerek ürpertiyi üzerinden atmaya çalıştı. "O zaman ne zaman gelecek bilmiyorum ama umarım çok uzun zaman geçmeden gelmez."

"Neden? Ardayı bu kadar mı çok seviyorsunuz?"

"Siz sevmiyor musunuz?"


Maia omuz silkti. Emin değildi. Çok kez bu topraklara ayak basmıştı. Hatta Öfke Savaşında bile bulunmuştu. Fakat bu toprakların sahip oldukları tüm güzelliklere rağmen gönlü gitmeyecek derece buraya bağlanmamıştı. Bağlanacağından da şüpheliydi. Onun kalbi eve, Valinor'a aitti. Ne kadar zaman alırsa alsın görevini yerine getirir ama sonunda evine, Ölümsüz Topraklara geri dönerdi, dönmeye de devam edecekti.

Göz ucuyla dostunun görüşmeden geldiğini görünce elf kızına döndü. "Şimdi müsaadenizle güzel hanımım, artık görevim burada sona erdi. Sizinle tanıştığıma çok mutlu oldum. Umarım gelecekte yeniden karşılaşırız ve o zamana kadar hoşçakalın."

"Hoşçakalın Vaların elçisi. Sizinle tanışmak benim de gönlümde güzel duygulara yer açtı. Sizi tekrardan görmeyi ben de umut ediyorum."


Bunun üzerine adamın gözleri daha da parladı, gülümsemesi daha da genişledi. Gitmek için dönmüştü ki Tautári onu durdurdu. "Adınızı söylemediniz beyim?"

"Bana Olorin diyorlar. Ama sizin vereceğiniz bir isime de razıyım."

Tautári gülümsedi. "Olorin yeterince güzel bir isim."

Olorin başını eğerek elf kızına saygısını sundu ve gemide, gitmek için, kendisini bekleyen Curumo'nun yanına vardı.

"Hazırsan yola çıkalım?"

Nestor bir anda arkasında bitivermişti. Ne zamandır oradaydı bilmiyordu ama gözlerinden yeterince uzun süredir burada olduğunu görebiliyordu. Genç kıza ne annesi bir yorum yaptı ne de kendisi tanıştığı Olorin hakkında konuştu. Nestor iyi biliyordu ki  Maiar ile elfler arasında daha önce de yakın ilişkiler olmuştu.
Bir garip yazar.... En azından olma yolunda emin adımlarla ilerlemekte inşallah. :)