Kayıt Ol

Gün Doğan İller

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Gün Doğan İller
« : 07 Mart 2014, 21:49:38 »

Bölüm - 1

Güne, güneş daha doğmadan uyanmıştı. O vakitten beridir de yatağında olduğu halde tavana bakmaya devam ediyordu. Ne güneş ne de horozlar onu girdiği transtan çıkaramaya yetmemişti. Tavanın pütürlü yüzeyindeki noktalar birleşmeye ve türlü türlü şekiller göstermeye başlamıştı gözlerine. Bunların en belirgini ise dalından düşen bir yaprak şeklindeydi. Yatağından kalkana kadar o yaprakla beraber belki binlerce kez düştü durdu. İşi olduğu aklına geldikten sonra doğruldu önce. Sonrasında kalkıp elini yüzünü yıkadı dağdan gelen buz gibi suyla. Biraz açıldığını hissediyordu şimdi. Uykudan ve soğuktan hissizleşen göz kapaklarının ardından kıpkırmızı gözleriyle puslu aynasına baktı. Gördüğünden hiç hoşlanmadı. Aynasından hızla uzaklaştığı gibi tek göz evinin diğer köşesine doğru yöneldi. Eline aldığı pantolonunu ve hırkasını giydi hemencecik üzerine geceliklerini çıkarıp. Evden çıkmadan hemen önce abasını sırtında geçirip sopasını eline aldı. Ben çıkıyorum ana, demek istedi ama diyemedi. Dili hiç açılmamışçasına kapanıverdi. Kendisini annesi olarak tanıtan o kadının aslında annesi olmadığını artık bilse de alışamamıştı onun yokluğuna. Nedendir bilinmez ona her baktığında saklı bir şeyler olduğunu bilir ama ne olduğunu bir türlü çıkaramazdı. Her gördüğünde onda bir şeyler araması bu yüzdendi. Ama artık yoktu. Arayışı da tükenmemekle birlikte ne aradığını bilmemesinden kaynaklanan bir boşluk içerisinde sürüp gitmekteydi. Ne yazık ki köylünün sabrı tükenmişti aylar önce. Yine sürüsünün başında yaylaya çıkacaktı. Kapıyı usulca kapadı. Gözleri kızarmış ama ağlayamamıştı. Tıpkı cenazesinde olduğu gibi.

Ağıla yöneldi önce. Köyün ona emaneti kar beyazı koyunlarını çıkardı oradan. Sokaklardan önde koyunları ve köpekleri arkada kendisi olduğu halde ilerliyordu. Tam köyde çıkacaktı ki sağdan bir ses geldi. “Oğul bu yana bir bak hele.” Kafasını çevirdi o yöne kısa boylu, kavruk tenli, çatık kaşlı, ak saçlı adamı gördü. Yanına yaklaşırken bir adamı bir kendini düşündü. Annesi yokken daha fazla hissediyordu buranın insanlarıyla kendi arasındaki ayrımı. Çocukluğundan bu yana hep uzun boyuyla, saçlarının rengiyle teninin açıklığıyla dikkat çekmişti. Sadece gözleri belki renkleri değil ama bakışları benziyordu bir zamanlar. Şimdi bakışları da farklıydı.  Adamın yanına geldiğinde oturmasını işaret etti adam. İhtiyar söz söyledi görelim ne söyledi:

“Oğul etrafına bir bak hele. Dağları, taşları, nehirleri gör hele. Bilirsin bütün köy sever seni. Özün birdir sözün birdir. Güveniriz sana bundandır sürüyü sana emanet edişimiz. Anan öldüğünden beri yastasındır diye hoş gördük sabrettik. Artık yeter dediğimiz sırada sen kalktın sürünün başına geçtin, iyi de ettin. Ama halin hal değildir oğul. Zaten bir tuhaf velettin ama anan öldüğünden beridir daha bir tuhaf oldun. Bu yaşıma kadar çok gördüm geçirdim oğul. Nice gözler gördüm de seninkiler gibisine rastlamadım. Ne arar durursun bunca zamandır aklında kaç tilki döner durur? Duydum ki rüzgâr da feryat taşırmış kulaklarına, hayaller görüp dururmuşsun. Alamettir bunlar oğul bilesin. Sürü sana emanet unutma sakın ha onları başsız koma. Haydi, yoluna devam et sürüne katıl eğer bir alamet daha görürsen uy ona. Zira bunda hem sana hem âleme hayır vardır.”

Yaşlı adamın sözlerine pek kulak asmamıştı, adamın dediği gibi arıyordu. Sürüsünün başında yaylaya çıkarken de uçsuz bucaksız otlakta koyunları otlarken de devam etti bu. Sürüyü köpeklerine emanet etmiş kendiside bir tepenin üzerine çıkmıştı. Bakışları, yaylayı güvercinleştirircesine şahinleşmişti. Ona uzaktan bakan bulunduğu tepenin altında otlayan sürüsüne bakıyor sanırdı ama hayır o daha ileriye derinlere bakıyordu. Bir şeyler aradığı belliydi. O gözler açıldığından itibaren bir şeyler arıyordu. Şimdide arayışını uçsuz bucaksız yaylaya taşımıştı. Sırtına vuran rüzgârın taşıdığı feryat nicedir kulaklarına gelmekteydi. Berisindeki ağaca doğru döndü feryadın ondan geldiğini sandı önce ama ağaçlar konuşamazdı. Onun yanına ilerlediğinde gördü ki daha önceki ziyaretlerinden kalma yeşiller arasındaki bordo yapraklar orada durmaktadır. Dudaklarının kenarlarına bir iki çizgi misafir oldu kısa bir süreliğine de olsa. Yanına gelince elini onun gövdesinin üzerinde gezdirdi batan bir iki kıymığa aldırmadı alışmıştı onlara. Ellerini sanki narin bir şeye dokunuyormuşçasına zarifçe hareket ettirerek yavaş yavaş köklerine doğru indirdi. Toprağa deyince eli bağdaş kurdu onun üzerine. Çıkardığı mendille uzun, sarı, düz saçlarından tenine damlayan terleri sildi. Hiç sevmezdi onları; saçlarını ve tenini. Her ikisi de onun kökünün buralarda olmadığının kanıtıydı çünkü. Gözüne bordo yapraklar ilişince anladı ki onlarda dallarına, ağaçlarına yabancıdırlar. Güneşe baktı. Ağacın tepesinde olmasından bildi ki öğlendir. Kafasını ağacın köklerinden birine dayadı ve rüyalara daldı. Hasret dolu her rüyasında yapraklar bordolaşıyordu. Aylar içinde bu ağacın üç dört yaprağını bordolaştırmıştı işte. Ahalide keramet saymış arayan gözlerini ve rüzgârda feryat duyduğunu söyleyen kulaklarını da işin içine katınca pek ses etmemişlerdi buna. O gün bir kez daha rüya gördü. Kıldan ince köprüyü geçtikten sonra güneş battı rüyasında. Gözlerini açmasıyla güneşin batarken ki sarısını, göğe vurduğu kızıl rengi yanında gezinen bulutlarda beyazı görmesi; yaprakların hepsinin bordolaştıkları halde hep birden dökülüp rüzgârın onları savurduğu esnada güneşe doğru yollanmalarını ve “Güneş batan illere!” dediklerini duyması bir oldu.
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gün Doğan İller
« Yanıtla #1 : 07 Mart 2014, 21:52:55 »
Bölüm – 2

Derler ki acun illerinden bir ilde kralın biri bir derde tutulmuş ama öyle bir dertmiş ki bu kendiside bilmezmiş ne olduğunu. Kaç zaman kendine dert aramış dermanı bulunsun diye. Nice doktorlar gelmişte derdi bilmediklerinden dermanı bulamamışlar. Bütün umutların kesilmediği bir anda elinde asasıyla o diyara yabancı olduğu her halinden belli ihtiyar bir ak sakallı sarayın kapısına gelmiş. Mevzu kral derdi olunca hemen huzura çıkarmışlar. Onlarca doktorun muayenesinden geçen kral gümüş işlemeli tahtında üzerinde mavi tuniği, başında tacı olduğu halde oturmakta kraliçeyle diğer aile eşrafı ayakta bekleşmekteydiler. Huzura giren ihtiyar kartal misali gözleri önce kralı sonra aile fertlerinin geri kalanını süzdü aradığı kişiyi, kraliçenin kız kardeşini, bulduğunda ise dudağında tebessüm yayıldı. Yeşil cübbesi ve dayandığı asası, yıkılmaz dağlara benzeyen heybetiyle konuşmaya başladı. Her söylediği sözcükle daha da büyüyordu insanların gözünde. Çok değil krala bir iki söz söyledi görelim ihtiyar ne söyledi:

Derler Han'ım derdin vardır
Bizim el ah ne yamandır
Senin derdinin dermanı
Uz değil soyu at'ndadır

Bunu söyledikten sonra cevap beklemeden çıktı ihtiyar. Kimse bu heybetli kişiyi durdurmaya yanaşmamıştı. Kralın kendisi bile daha ne olduğunu anlayamamış ihtiyarın ardından bakmaktaydı. İhtiyarı bir daha ne gören ne duyan oldu. Söylediği akıllarda yer etti de anneler bebelerine ninni diye okudu. Kral günlerce düşündü durdu dediği kimdir. Kaç gece sabaha vardı da hali nicedir. Kralın yüzünden düşen bin bir parçadan bir parça baldızına düştü. Bir gün duydular bir rivayeti ki ebenin dilindedir. Tez vakitte çıkardılar ebeyi huzura. Kral sordu "Anlat kadın bildiğin nedir?" Ebe önce bir kem küm etti ama dayanamadı söyledi. Görelim ebe ne söyledi:

Kralım bundan yıllar önce ben sarayda çırak olarak benden önceki ebenin yanında çalışırken ondan işittiğim bir hikaye vardı bende insanlara onu anlattım. Bilmek isterseniz size de söyleyeyim. Siz amcanızın çocuğu yoktur diye bilirsiniz külli yalandır. Şöyle ki; Vakti zamanında babanız tahtın varisinin sizden başka biri olabileceği korkusuyla amcanızın bütün çocuklarını verdiği emirle boğdurtmuş. Gel zaman git zaman dayanamamış amcanız. Üçüncü çocuğunun doğumundan bir zaman önce ustamın, ebenin, yanına gelip ona iltifat etmiş. Demiş "Bana yardımcı ol bak bu ölen kaçıncı yavrumdur. Yüreğim kan ağlıyor yardım et bana. Al bu doğacak çocuğumu kaçır onu ölümden. Yalvarırım sana kaçır onu ölümden." Ustam da dayanamamış nasıl dayansın anne yüreği işte. Bebeği ölmüş bir anne bulmuş üstelik buralardan da değil demiş ona sana bir bebe veririm ama bu diyardan gidersin. "He" demiş bu işe o kadın. Çocuk da kendi anasının sütü yerine ilk onun sütünü içmiş. Ebe, kocasını kadının yanına katıp başka ile yollamış. Ey kralım ben bunu bilir bunu söylerim. Hangi ildir bilmem. Ustam ölmüştür ama birde kocasına sorun derim.

Kadına kese ile ödül verip huzurdan defettiler. Yedi gün sekiz gece kocayı aradılar da sekizinci gün şafağı huzura çıkardılar. Beli bükük ihtiyar çıktı huzura saçları ki ak. Kral bile görünce edeb etti. Emretti, ihtiyara yer etti. Ac idi, doyurdu. Yorgun idi, bekledi. Derdini, dermanını sormayı beceremedi. Kraliçenin kardeşi Ak'ın yanına geldi, dedi "Ey ak saçlı, yüzü nurlu, sözü kutlu ihtiyar. Kralımın derdi vardır nedendir kendide bilemez. Ne doktorlar geldi çare olamadı. Senden önce bir ak daha geldi. Senin saçın onun sakalı ak. Krala dedi 'Uz değil soyu at'ndadır' arar durur derman kimdir. Ebeden öğrendi ki hiç bilmediği kuzenidir. Ona sen yoldaş olmuşsun de bana hangi ile kondurmuşsun." İhtiyar bir doğrulup "Yüzü güzel gönlü güzel kendi güzel kızım. Bilirim Han'ımın derdi vardır ama ben kendisi sorsun isterdim. Anlaşılan o ki buna hala utanır, olsun. Ben senin hatrına soramadığı soruyu cevaplayayım hadi tez kralını çağır." demiş. Krala kız ile haber uçurmuş. Kral gelince söylemiş görelim ak saçlı ne söylemiş:

Han'ım sana misafir iki ak imiş
Ulular der her derdin dermanı var imiş
Sıkıntı çekersin babanın cürmüdür
Omuzlarına binen onun yüküdür
Doğru ben yoldaş idim atan soyuna
Gittik gün ve gece dere tepe boy'na
Vardık hatunun il'ne güneş ilk doğa
Bil, hatun gök altında yaşamaz gayrı
Nasıl amcan öldü yavrusundan ayrı
Var git haberci yolla o ellere de
Ak gözlü arasın, yabancı ilinde
Ben sana derdinin yerini söyledim
Han'ım üçü bekle, derd'n dermanı olsun

Bunu söyledikten sonra cevap beklemeden çıkmış ihtiyar. Kral anlamamış dediği nedir. Derdini bulmak için eline gelen bu fırsatı tepememiş. Ulaklar çağrılmış huzura ihtiyarın hemen ardından. "Tez güneşin ilk doğduğu yerlere gidin. Bana o ellere yabancı bir ak gözlü getirin. Ak'ın sözün budur manasını bilemedim. Haydi yiğitlerim hem manayı bilin hem ak gözlüyü getirin." Kralın emrinden sonra ulaklar çıkmış huzurdan. Anlayan yola vurmuş kendini, anlamayan taşa vurmuş başını.
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele

Çevrimdışı duhan

  • **
  • 284
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gün Doğan İller
« Yanıtla #2 : 11 Mart 2014, 19:50:46 »
Anlatımın manzumeye kayması biraz garip olmuş bir ordan bir burdan şeklinde olunca hikayeden koptum bir ara ama sorun değil toparlaması kolay. Dil güzel ama ara ara tekrara düşünce akıcılık sekteye uğruyor. Noktalama işaretleri eksik bazı yerlerde. Hikayeye gelirsek henüz yorum yapmak için erken gelişme bölümlerini beklemek gerek. Kolay gelsin.

Çevrimdışı M.K.Immortal

  • **
  • 290
  • Rom: 2
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gün Doğan İller
« Yanıtla #3 : 10 Nisan 2014, 21:35:57 »
Sanki okuduğunuz bir şeyden heveslenip yazmak istemişsiniz izlenimi verdi bana. Daha doğrusu bu tarzda yazmayı denemek için yazmak istemişsiniz gibi geldi. Özellikle anlatıcının "Görelim .... ne söyledi:" kalıbını kullanma isteği ağır basmış sanırım :D Tabi bana düşündürdüğü bunlar.

Bazı yerlerde noktalama eksiklikleri vardı. Ama okunaklı bir öyküydü. Yine de duhan arkadaşımızın dediği gibi yorum yapmak için erken.

Şu cümlede biraz tıkandım:

"Bakışları, yaylayı güvercinleştirircesine şahinleşmişti."

İlk okurken "güvercinleştirircesine" kelimesini iki kere okudum. "Acaba yanlış mı okuyorum yahu" dedim önce ama sonra gelen kelimeyle "vaay güzel benzetme" dedim :D Okunması zor ama vurgusu güzel bir cümleydi.

Elinize sağlık.

Çevrimdışı Quid Rides

  • **
  • 399
  • Rom: 17
  • #800000
    • Profili Görüntüle
Ynt: Gün Doğan İller
« Yanıtla #4 : 11 Nisan 2014, 07:40:35 »
Sanki okuduğunuz bir şeyden heveslenip yazmak istemişsiniz izlenimi verdi bana. Daha doğrusu bu tarzda yazmayı denemek için yazmak istemişsiniz gibi geldi. Özellikle anlatıcının "Görelim .... ne söyledi:" kalıbını kullanma isteği ağır basmış sanırım :D Tabi bana düşündürdüğü bunlar.

Ne diyeyim haklısın. :D bkz. Dede Korkut.
http://turanmemre.wordpress.com/
Bana dönek demiş itin birisi
Açığım ne imiş sor hele hele